14. Bölüm

"14"Manastır

Kupa Kızı
kupakizii0

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

 

"Hayatta istediğin her şey, Korkunun öteki tarafındadır... ( Oprah Winfrey)"

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

Bir kaç gün çok bunaltıcı geçti. Alexander ortadan kaybolmuştu, Azrail Öfkeden önüne geçeni kırıp dökmüştü. Kimse en ufak bir hata bile yapmıyordu. Korku hepsini onun kölesi yapmıştı.

Ben ise konuşamıyor olmam zaten sıkıcı değilmiş gibi kaç gündür karargahın her yerini dolaşmış ve saçma sapan şeylerle uğraşmıştım. Carlos ve Hannah göreve gitmişlerdi. Hannah'ın taşıyıcısının Carlos olduğunu öğrendiğimde atlatmam dakikalarımı almıştı. Birbirimiz hakkında hiçbir şey bilmiyorduk.

Nikki özel bir görev için Fas'a gitmişti. Ne olduğunu Azrail den başka kimse bilmiyor. Şu lanet kalede tek başına sıkılıyordum. Uzun değil bir kaç ay önce yalnızlık benim ailem olmuştu ama Hannah ve Nikki'ye öyle bir alışmıştım ki yokluğunu bir boşluk gibi hissediyordum.

Konuşamıyor olmam artı zordu. Elimde bir not defteriyle birilerine bir şey karalamak çok sıkıcıydı. Bir an önce konuşmak için çabuk iyileşmeyi diliyordum. Ne vardı dilini ısıracak Meryem?

Ah, fazla aptalım.

"Maria!" ismim koridor boyu yankılanınca elimde ki not defteri korkudan yere düştü. Azrail koridorun sonundan yanına gelmem için işaret verdi.

"Gel buraya!."

Yerdeki defteri aldım ve hızlı adımlarla onu bekletmeden arkasından takip ettim. Ne olacağını biliyordum. Neler soracağınıda. Bu yüzden pratik olması için defterime bir kaç sayfa cümleler yazdım. Onun çalışma odasına ilk kez gündüz ve ışıkların yoğun olduğu bir vakitte giriyordum.

Odadaki herşey griydi. Sanki siyahın gölgesi gibi. Buna rağmen sıkıcı bir hava olmaktan daha çok yumuşaktı. Deri koltuğuna oturdu.

"Carlos bana bir şeyler geveledi. Alexander seni odaya çağırmış. Oradan itibaren anlat."

Kaşlarımı hüzünlü bir ifade ile çattım. Konuşamıyordum. Evet hepsini anlatmak istiyordum ama yazarak yorulurdum. Bunu anlamış gibi eliyle oturmamı işaret etti.

"Ben soracağım sende kısaca evet hayır diyeceksin."

Başımı yukarı aşağı salladım.

"Odada yalnızmıydınız?"

Doğrulamak için başımı salladım. Ama hemen sonra deftere bir kaç cümle karaladım ve ona uzattım. Okuyunca sanki yüzünde şimşekler çakmıştı.

"Çıplakmıydı?" dedi dişlerini sıkarak.

Defteri çekip bir cümle yazdım.

'Bakmadım.' Alıp okuyunca daha çok sinirlendi.

"Birde oturup baksaydın." dedi kızarak.

Gözlerimi devirdim. Deftere bir kaç cümle karaladım.

'Göz zevkimi bozardı.'

Siyah kaşları gergin bir şekilde bunu okuyunca çatıldı. "Sus Maria. Anlat sonra ne oldu."

Deftere yaşananları özet geçerek yazdım. 'Beni test edeceğini ve geçemezsem karşısında çıplak bir şekilde dans edeceğimi emretti.'

Siyah gözleri öfkeyle parladı. "Alexander.." Bir isim ancak böyle tehditkar çıkabilirdi bu adamın ağzından.

"Sen ne cevap verdin?"

Cevabımı yazıp uzattım.

"Aferin Maria, bana değer bir taşıyıcı olduğunu kanıtladın. Aferin."

Bir çocuk gibi gülümsemek istedim. Ama yapamadım. Dudaklarım acımıştı.

Kendini bir şeyler söylemek için zorluyor gibi bir ifadesi vardı. Sanki dünyanın en zor cümleleri ağzından dökülecekti ve onunla savaş veriyordu. "Mesajını çok geç aldım. Erken görseydim bu durumda olmazdın. Canının yandığı kadar bin katını yaşayacağından emin olabilirsin. " dedi açıklamak ister gibi.

Defterimdeki bir sayfayı çevirip gösterdim. 'Teşekkür ederim.'

Gözleri şaşkınlıkla titredi. "Sana bunları söyleyeceğimi tahmin ederek öncedenmi yazdın?"

Bir sayfa daha çevirdim. 'Evet efendim.'

"Maria," dedi oldukça yumuşak ve çok nadir bir ses tonuyla. İsmimi böyle duyunca şöyle hissetmiştim. Baharda açan çiçeklerin altında yürümek gibi. "Beni şaşırtıyorsun. Bu çok az görülecek bir şey."

Tam bir sayfa daha çevirecektimki tısladı, "Yok artık Maria daha ne kadarını tahmin ettin?"

Ama sayfadaki yazıyı görünce gülümsedi. Gülünce gamzesini görecek yadar yaşamış olmaktan mutlu olmuştum.

'Şaka, o kadarda değil.' yazmıştım.

"Sen çok tuhaf bir kadınsın Maria. Gördüğüm ve tanıdığım diğer kadınlara benzemiyorsun. Bir kadınsın ama kadından çok asil bir ruh taşıyorsun. Bu takdir edilecek bir şey."

Son günlerde bu adama ne oluyorsa hemen durması gerekiyordu. Yoksa ben ona kapılıp fırtınasında savrulmaya başlayacaktım.

Sustum ve oda bu konuyu kapattı.

" Tahmini ne zaman konuşacaksın? "

Omuzlarımı yukarı kaldırıp indirdim.

" Çok konuşmayan biri olduğunu biliyorum ama bu durum..." dedi dilini damağına iki kez vurarak, "Sıkıcı."

Kalbim tekledi.

"Neyse, şimdi toplantı odasına in yarım saat sonra bir görevin analizini yapacağım. Orada olmanı istiyorum."

Heyecanla ayağa kalktım. Sonunda bu sıkıcı boşluktan kurtuluyordum. Hiç görev için sevineceğim aklıma gelmezdi.

"Sıkıldığının farkındayım." dedi ben arkamı dönünce. "Göreve çıkmayacaksın. Sadece dinlemeni ve analiz etmeni istiyorum."

Omzumun üstünden yüzüne baktım. Daha doğrusu siyah gözlerine. Sıkıldığım için yanında olmamı istiyordu. Yanlış anlamamıştım.

"Ben sinirlenmeden git." dedi soğuk bir sesle. İkiletmeden odadan çıktım. Kapının arkasında öylece bir kaç dakika bekledim. Olduğundan daha hızlı atan kalbim tenimin altındaki hücreleri harekete geçirmişti. 'Sakin ol Maria, Sakin ol. Bir şey yok. Ben onun sıkıldıktan sonra bir kenara atacağı oyuncağım sadece. Sakın başka bir düşünceye kapılık kendini bu uğurda yok etme.'

Yarım saat sonra toplantı odasında kare bir masanın etrafında toplandık. Dijital bir tahta vardı. Üstünde fotoğraflar ve Cesetler olan bir düzine fotoğraf, şüphelilerin fotoğrafları ve hakkında bilgiler vardı. Kendimi bir polis gibi hissettirmişti. Sanki bir cinayeti çözüyorduk.

Azrail içeri girince hepimiz ayağa kalktık. Kare masanın başında ki sandalyeye oturdu. Siyah bir gömlek giymişti. Onun üstüne siyahtan başka bir renk görmemiştim. Önden üç düğmesi açıktı. Gömleğinin kollarını dirseğine kadar bükmüştü. Dirseklerini masaya dayadı.

"Oturun ve başlayın."

Hepimiz oturduk. Onu analiz ederken gözleri beni bulunca hızlıca başka bir yere baktım. Of beni yakalamıştı. Adamın anlattıklarına odaklanmaya çalıştım.

"Üç kurban.. İki kadın bir erkek. Kadın kurbanlar yirmili yaşlarının ortasıyla sonu arasında, her iki şahısın cildinde kesikler ve çevrelerinde korkunç morluklar var. Çürümeleri için bir yerde günlerce bırakılmış. Erkek kurban kırk yaşının ortasıyla sonu arasında. Erkek kurbanın cildi normal görünüyor. Dışarıdan kanama, çürük veya izler yok. Yara izi tek bir yer dışında yok. Bunun dışında belirgin hiçbir iz yok. Erkek kurbanın gözleri... Oyulmuş ve hiçbir yerde bulunamadı. Cesetleri günlerce bir yerde ölü olarak kalmış. Bulunana kadar yada katil bulunmasını isteyene kadar. Suç mahallinde duvara asılı ters haç bulunda. Haçın üstünden akan kan erkek kurbanın kanı, sağ kolundan akan kan sarışın olan kurbanın kanı ve sol kolundan akan kan kumral saçlı kurbanın kanı. Katil bununla bir şeyi amaçladığı kesin. Kadınlar önce boğularak öldürülmüş ve sonrasında vücudunun belli yerlerinde aynı kesiklere rastladık. Bakın bu iki kadının kalçasındaki yarım haç işareti. Buda diğer kurban olan adamın bacağının arasındaki ters haç işareti. Kadınların izleri aynı yerde ama bu karşı cinste özel bölgesinde resmedilmiş. Bu olayı tuhaf hale getiriyor. Katil yavaş ve zevk çıkararak kadın şahısların her yerlerini kesmiş. Adeta bundan ölesiye zevk almış. Başlarda ayin diye düşündük ama kurbanların birbirlerine yakınlığı olduğunu öğrenince bunun ayin değilde bir intikam cinayeti olduğunda karar kıldık. İki kadın kuzen adam ise amcaları. Öz amcaları. " dedi Gred.

Rebeca ayağa kalkarak konuştu," Haçın Hristiyan teolojisine ait olduğunu hatırlayalım, kutsal üçleme, Hz, İsanın çarmıha gerilmesi.. Katil koyu Hristiyanmı? Yoksa sapkınlığının arkasına saklanmak için bu üçlemeyimi kullanıyor? "

Casper bilgisayarından açtığı bir görüntüyü duvara yansıttı. Gözlüğünü burnundan yukarı parmağıyla iterek ayağa kalktı. Duvardaki görüntüleri işaret ederek," Hristiyanlığın peygamberi olan Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi nedeniyle haç sembolünün kutsal olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Hz. İsa’dan yüzlerce yıl önce bile Suriye, Mısır, Yunan, Latin, Hindistan, Meksika, Pers ve Afrika bölgelerindeki medeniyet kalıntılarında da haç işareti ile karşılaşıyoruz. Kendine isa diyen bağnaz düşünceli adamlar, kilisede günah çıkartan papazlarda bilirki ters haç iyi bir açı değildir. Modern Hristiyanlıkta insanlar artık dini umursamıyorlar. Bu katilin pek dindar olduğunu düşünmüyorum. Buda bende iki seçenek uyandırdı, ya birilerini korkutmak için bu sahneyi hazırladı, yada kurbanların geçmişi ile alakalı onları böyle cezalandırdı. "

Mantıksal açıdan yaklaşırsak Casper iyi bir konuya değinmişti. Bilgisayar başında bu kadar fazla kalmasının faydasını çoğu kez bu tip olaylarda görüyor olmalıydı.

Bonnie elinden bir zarf çıkardı ve masanın ortasına koydu." Bu zarfta katilin bize bir mesajı var. Olay yeri inceleme ekibinden bir arkadaşım kopyasını gönderdi."

Hepimiz merakla kahverengi zarfı izlemeye başladık. Katilden bir mesaj vardı. Kim bilir ne yazıyordu? Buda demek oluyorki, yani katil mesaj bıraktığına göre bu kurbanların devamı gelecekti. Yoksa neden mesaj bırakıyordu?

Bu konuşmaları kesintisiz dinleyen Azrail sonunda konuşmalara dahil olmak için ayağa kalktı ve tahtaya yaklaştı.

"Küçük ama çok önemli bir gerçeği kim söyleyecek?" diye sordu hepimizin gözlerine bakarak. Kimseden çıt çıkmıyordu. Heyacanla not defterimi alıp bir şeyler yazdım ve Azraile uzattım.

Yazdığım satırları okuyunca takdir dolu bir ifadeyle başını yukarı aşağı salladı. Notumu sesli bir şekilde okudu.

" Hristiyan inancı olan biri ters haçın pek iyi bir şey olmadığını biliyordur. Bu adam muhtemelen hiçbir dine mensup değil. Ve onları öldüren aileden biri olmalı ve yine aileden birinin yada birilerinin gözlerini korkutmak istiyor olabilir."

Notumu bana tekrar uzattı ve resimleri gösterdi." Bu çok yakın bir cevap aferin Maria Peki bir sorum var hepinize. Sizce bunları yapan şahıs bir günahı kapatıyor olabilir mi? Bir günahın izlerini yeni bir günah ile kapatmak gibi. "

Casper merakla," Ne tür bir günah?"

"İki kuzen ve bir amca.. Aklınıza bir şey geliyor mu? "diye sordu. Ama zaten sanki cevabı biliyordu ama bizimde bulmamızı istiyor gibi derin sorular soruyordu.

Bir kez daha bir şeyler yazdım." Neden kurbanları evlerine gitmiyoruz. Eminim cevaplar zaten orada. "

" Bunu bende düşündüm Maria. Bir sonraki planım oydu. Toplantıdan sonra gidiyoruz." dedi not defterimi bana tekrardan uzatarak.

İnanmıyorum onunla tekrar yeni bir göreve gidiyoruz. Bu beni nedensizce heyecanlandırmıştı.

" Katili bulduktan sonra ne yapacaksınız efendim? "

" Kurbanların ailelerine teslim edeceğim. Tek istedikleri katili bulup önlerine atmam."

"Efendim, katil bir veya birden fazla olabilir mi?" diye sordu Bonnie. Aklının bir köşesinde buna inandığı yüzündeki şüpheci ifadeden belli oluyordu.

Azrail bir elini masaya dayadı, "Mümkün." dedi. Sonra gözleri bana çevrildi, "Hazırlan bir saate gidiyoruz."

Hazırlanmak için odama gittim. Üzerime resmi siyah bir etek ve beyaz bir gömlek giydim. Saçlarımı topuz yapıp hafif bir makyaj yaptım gözlerime.

Bir saat sonra kapının önünde buluştuk. Beni baştan aşağı süzdü, sonra arabanın içinden bir maske çıkardı.

"Bununla dudaklarını ört Maria! İnsanlar seni böyle görürse huzursuz hissedebilir. İnsanlar ucube gibi gördüklerine saygı duymazlar. "

Elindeki maskeye baktım. Deftere bir şeyler karalayıp uzattım. "Göremedikleri zaman maskenin altındakini düşünmüyorlarmı sanıyorsun?" Yazıyordu.

Defterimi bana uzatırak, "Emin ol gördükleri daha çok korkmasına sebep oluyor."

Bir şeyler daha yazdım, "Sendemi bu yüzden saklıyorsun yüzünü, maskenin altında derin yaraların mı var?"

Bu yazdığımı okuyunca kızar diye düşünmüştüm. Ya da azarlar, ya da ceza verir.. Ama asla gülümsemesini beklemiyordum.

"Sence ben bir ucube miyim?" diye sordu siyah gözleriyle içime içime bakarak.

Başımı iki yana salladım.

"İşte herkes böyle düşünüyor. Benim hakkımda her şeyi düşünebilirler. Bir ucube bir canavar gibi olduğumu düşünebilirler. Yüzüme karşı ucube olduğumu söyleyecek kadar cesur kim var bilmiyorum."

Yutkunarak gözlerimi kaçırdım. Birisi ona ucube olduğunu söylerse bu onun sonu olurdu. En acı ölümü yaşayacağından emindim.

Arabaya binince kucağıma bir dosya uzattı." Bunu oku, kurbanların aileleri hakkında bilgi ve olayların olduğu günde ne yaptıkları yazıyor. Detayları atlama."

Aracın tekerleklerini keskin bir sağa dönüşle otobana doğru çevirdi, şehrin ışıklarından uzaklaştık. Doğuya doğru ilerlerken araçtan çıkan ses kulaklarımı tırmalıyordu.

Siyah dosyayı açtım ve tüm dikkatimi dosyaya verdim. Kurbanlar hakkında kişisel bilgiler son aylarda yazıştıkları mesajlara kadar herşey vardı.. Dosyayı incelerken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim.. Bir manastıra gelmiştik.. Arabadan inerken manastırın taş duvarlarının yosun tutmuş kokusu burnuma kadar geldi. Eski tarihi bir yapısı vardı. Bir rahip ve iki rahibe bize doğru ağır ağır yürüyordu. Sütunların arkasında bizi gözetleyen ve fısıldayan iki rahibe görünce gözlerim onlara takıldı. Panik halindeydiler, yüzleri kireç gibi bembeyaz olmuştu.

Rahibin sesiyle irkildim. "Hoş geldiniz." elini ona uzatarak sahte bir gülümsemeyi yüzüne takındı. Gözlerindeki ifadeden burada istenmediğimizi hemen anlamıştım.

"Bu Emy'nin babası aynı zamanda bu kilisede psikolog olarak görev yapıyor." dedi, benim şaşkın bakışlarımı fark edince kulağıma fısıldadı. "Kurbanlardan birinin babası. Sarışın olan."

Demek hem psikolog hemde bu manastırda rahip olarak iki görev yapıyor. Pek dindar bir adam olmalı..

"Buyrun ofisim bu tarafta." bizim önümüzden yürürken arkasından takip ettik. Bu arada Sütunların arkasındaki iki rahibe koşarak uzaklaştı. Bu kadar şüpheci davranmaları beni onlara konuşmaya istiyordu. Ama Azrail den emir almadan bunu yapamazdım.

Manastırın taş merdivenlerinden yukarı çıktık. Bir kubbenin içinde manzaralı bir oda beklemiyordum. İçeri girerken denizin serin esintisini ve kuş cıvıldamaları duymayı beklemiyordum. Manastırın kasvetli girişini düşünecek olursam burası bağımsız ve huzur vericiydi.

Rahip koltuğa oturup bizimde oturmamızı bekledi. Azrail oturdu ama ben odayı incelemek istediğim için ondan onay bekledim.

"Ah, onun bir sorunumu var?" diye sordu rahip beni izleyerek.

"Hayır, kısa bir süre önce bir kaza geçirdi şuan konuşamıyor, siz ona aldırmayın bana bildiklerinizi tekrar anlatın."

'Siz ona aldırmayınmış...' Her neyse şuan buna takılmak istemiyorum. Çözmem gereken bir dava ve bir katil var. Kahverengi kitaplığa doğru yöneldim. Bir kaç ödül kupası eski dini kitaplar başarının resmiyete dökülmüş anıları.. Kitaplığın hemen yanında duvarı boydan boya kaplayan bir tablo dikkatimi çekti. Kahverengi ağırlıklı ve kırmızı renklerin onu takip ettiği tabloda bir karmaşa vardı. İnsan karmaşası.. Ölü nedenlerden oluşan bir kast sistemi ve tepesinde bir haç. Siyah bir haç.. İnsanların yüzünde acı bir tebessüm vardı.. Korkutucu. Ölü bedenlere bakmamaya çalıştım.. Kadınlar çıplaktı ama erkeklerin önemli yerleri örtüyle örtülmüştü. Bu çok garipti.. Bunu çizen şahıs ya kadın düşmanı olmalıydı yada bir sapık. Yada içinde bir yerde kadınların hiçbir şeyi hak etmediğini düşünen bir şizofren.

Aniden ismim söylenince irkildim. Tabloya çok dalmıştım.

"Maria! Buraya gel." Azrail oturmam için önündeki koltuğu işaret etti. Koltuğa otururken rahip bir tebessümle kafasındaki soruyu sordu.

"Maria! Hristiyan mısın?"

Başımı hayır anlamında salladım.

"O zaman ailen Hristiyan?"

Tekrar başımı hayır anlamında salladım.

Gözleri kısıldı. Hristiyan değildim, Hristiyan bir ailenin çocuğuda değildim ama ismim Maria. Buna gerçekten şaşırmıştı. Maria onlar için değerli bir isimdi.

"Ah, anlıyorum sanırım ismi beğendiler." dedi gülümseyerek.

Dediğini duymazdan gelerek not defterime bir kaç soru yazıp adama uzattım.

"Şüphelendiğiniz biri varmı? Kızınız son zamanlarda birinden yada bir şeyden korkuyormuydu? Onunla en son ne zaman iletişim halindeydiniz? "

Adamın kaşları sorularım ile seğirmişti. Defteri bana uzattı ve bacak bacak üstüne attı. Hm, üstünlük kurmaya çalışması gözümden kaçmıyordu. Bana beden diliyle ne demek istiyordu? Ben her konuda rahatım ve masumum.. Ya da olaylar ile bir ilgim yok... Peki neden ondan şüpheleneceğimizi düşünüyordu?

"Şüphelendiğim biri var.. Kızımın eski sevgilisi Mark. Ona takıntılıydı.. Bir kaç kez kapımıza dayanıp tehditler savurdu.. Şiddete eğilimliydi.."

Azrail sözünü kesti. "Sadece Emy kurban değil. Eski sevgilisi neden Emy'nin kuzenini ve amcasını öldürsün! Bu mantıklı gelmiyor."

Adam hemen savunmaya geçti. "Bana şüphelendiğiniz biri varmı diye sordunuz bende sorunuza cevap verdim. Eğer katil oysa onu bulduğunuzda bu soruyu ona sorabilmek için fırsatınız olacak." Ses tonundaki gerginlik ikimizinde gözünden kaçmadı. Onu suçlayacağımızı düşündüğü için korkuyordu. Peki neden?

​​​​​​" Ters haç bay Anderson. Bir anlam ifade ediyormu? "Azrailin sorusu üzerine adamın gözleri bir anlığına az önce incelediğim tabloya kaydı. Sonra hemen bize döndü.

​​​​​​" Kızım Emy dindar değildi. Benim ve annesinin aksine.. Ters haç Hristiyanlıkta iyi bir işaret değildir. Bir lanettir.. Neden katil böyle bir şey yaptı hiçbir fikrim yok."

Gözleri doldu. Boğazını temizledi ve masanın üstünde duran sudan bir yudum aldı. Şuan bizden rahatsız olduğu açık bir şekilde ortadaydı. Sakladığı ya da söylemekten korktuğu bir şey biliyordu. Şüpheli davranışlarının başka bir mantığı olamazdı.

"Emy, Hristiyan değil dediniz. Peki başka bir dine inanıyor muydu?"

"Hayır, Bunun hakkında konuşmayı sevmezdi."

"Emy'nin odasını görmemiz lazım." dedi Azrail ayağa kalkarak. "Ve bu gece burada misafir olarak kalıyoruz. Benim ve Maria için bir oda hazırlatın. Yan yana olsun."

Korkuyla ayağa kalktım. İstemedende olsa kolunu tuttum. Bir gözlerimdeki korkuya birde kolunu tutan elime baktı.

"Maria!" dedi uyarırcasına.

Başımı iki yana salladım. Burada kalmak istemiyordum.. Duvarlar üstüme üstüme geliyordu. Not defterime bir şeyler yazıp uzattım. Okuduğu şeyden memnun olmadı.

"Ben sizi dışarıda bekliyorum." Rahip çıkınca öfkeyle yüzüme baktı.

"Buda ne oluyor? Burada kalmak istemiyorumda ne demek?"

Hızlıca düşündüklerimi yazdım. "Bu manastır beni boğuyor."

"Bunun umrumda olacağını düşündüren nedir. Bir görevdeyiz Maria. Bir taşıyıcı olduğunu unutma. Ateşin üstünde uyuman gerektiğini söylesem bunu bile yapmak zorundasın."

Umutsuzca elimi indirdim. Bu yer bende huzursuz bir duyguyu uyandırıyordu. Koşarak uzaklaşma hissini bastırmaya çalışırken Emy'nin odasının kapının önünde durmuş Azrailin eşyalarını incelerken onu arkadan izliyordum.

Sonra fısıltılar duydum. Birileri beni izliyordu. Sırtımdaki ağır ve imceleyici bakışları hissedince çaktırmadan arkama bakmaya çalıştım. Manastırın girişinde karşılaştığım iki rahibe bu sefer çekinmeden ve korkusuz bir şekilde bana bakıyordu.

Birisi gelmem için eliyle işaret yaptı. Bir Azraile baktım birde kadınlara. Belki ona anlatamayacakları bir bilgi saklıyorlardı. Bunu düşünerek ona bir şey söylemeden kadınlara doğru sessiz adımlarla ilerledim.

Eliyle işaret yapan kadın önden yürüdü. Diğer kadın geride kaldı ve sanırım nöbet tutacaktı. Kadın topallıyordu. Doğuştanmı böyleydi yoksa sonradanmı böyle oldu bilmiyordum ama bunda oldukça zorlanıyordu.

Bizi Manastırın sessiz bir odasına götürdü. Kapıyı yarım bir şekilde açık bıraktı. Odada sadece bir masa ve bir sandalye vardı. Onun oturmasını beklerken bana bekletili bir bakış atında sandalyeye oturdum.

"İsmim Sue, Sen?"

Not defterime ismimi yazarken yüzümü açıkca inceledi. Benim onda düşündüğüm gibi oda benim yaralarımı düşünüyordu. Ve gözlerinden bu hale nasıl geldiğimi merak ettiğini ve sormak istediğini görebiliyordum.

"Maria!"

Umarım Hristiyan mısın diye sormaz. Biri daha sorarsa düşüp bayılacaktım. Neyseki korktuğum olmadı. Acelesi var gibi direk konuya girdi.

"Emy ve kuzeni Catherine o ikisi bize çok sorun çıkarırdı. Emy'nin babası onu burada zorluyordu ama Catherine buraya hevesi vardı. Manastıra birde.." Eğildi ve kimsenin duymaması için fısıldadı. Birinden açıkca korktuğu belliydi. "Bay Anderson. Catherine ona takıntılıydı."

Ne? Bay Anderson'a aşıktı yani. İnanamıyorum..

Sue aceleyle devam etti. "Bazı geceler onun odasına girdiğini görürdük. Bay Anderson'nın ona özel bir yakınlığı vardı. Bunu manastırdaki bütün rahibeler bilir."

Deftere bir şeyler yazıp uzattım.

"Evet bunu Emy'de biliyordu. Gerçekten böyle bir durum bu manastırda oldu ve ben bu konuda endişeliyim." Eğilip bir kez daha fısıldadı. Bu sefer elleri titriyordu. Korkusu artık bir kat daha artmıştı. "Sanırım katil bu manastırda.. Her gece birinin beni izlediğini hissediyorum.." Sonraki an elime yapıştı. Diz çöktü. "Sanki bir anda birisi çıkıp beni öldürecekmiş gibi. Lütfen bana yardım edin."

Korkuyla ellerimi çekip ayağa kalktım ve odayı terk etmek için kapıya doğru koştum ama kapı açılınca Azrailin kaslı göğsüne çarptım.

"Maria!" dedi tehditkar dolu bir sesle. Hemen ardından bay Anderson içeri girdi ve Sue'yi fark edince açıkca yüzünde öfke gördüm.. Sanırım Sue'nin anlattıkları doğruydu. "Burada ne oluyor?" Bay Anderson Sue'ye doğru öfkeli adımlarla yaklaştı.

Deftere bir kaç cümle karaladım ve Bay Anderson'a uzattım. Sue dehşet içinde bana baktı. Onu ispiyonladığımı düşünüyordu ve bu konuda çok korkmuştu. Gözlerinde bana anlattığı için üst seviye pişmanlık vardı.

Bay Anderson yazdığımı yüksek sesle okuyunca gözlerim Azrailin gözlerine kaydı.

"Hanımefendi, lütfen beni yanınızdaki yakışıklı beyefendi ile tanıştırırmısınız?" Şaşkınlıkla bir nota baktı birde Sue'ye.

Ama Sue dolu gözlerle bana bakıyordu. Aklıma ilk gelen yalanı yazmıştım. Tabikide Azrail yalan olduğunu anlamıştı. Dudaklarında küstah bir gülümseme vardı.

" Sue! Sen bir rahibesin kendinden utanmalısın. "Bay Anderson'un tok sesi odada yankılandı.

" Evet baş rahip özür dilerim. "dedi Sue ve başı eğik bir şekilde odadan çıktı. Azrailin kemikli parmakları bileğime dolandı ve sesi kulağıma.." Bir daha kaybolma Maria! "

Bir şey dememi beklemeden beni peşinden sürükledi. Manastırın küçük kilisenin kapısında bileğimi çektim. Oraya girmek istemiyordum.

Başımı iki yana salladım. Bıkkın bir şekilde iç çekti.

"Maria, öfkeleniyorum. Yanımdan ayrılmak yok!" bileğime yapıştı ve beni peşinden zorla sürükledi. Baş rahip sunağın önünde durmuş bizi bekliyordu. Azrail girişteki suya parmaklarını dokundurup vücudunda haç işareti yaptı. İnanamıyorum Azrail Hristiyandı.. Ben hiçbir dine inanmadığını düşünüyordum. Şaşkınlığımı fark edince bileğimi sıktı.

"Tek kelime etme yoksa.." Tehdit açıktı ve bende sustum. Zaten konuşamıyordum acaba ne söyleyebilirdim.

Bay Anderson'un arkasında çarmıha gerilmiş bir isa heykeli vardı. Tamda filmlerde gördüğüm gibiydi. Sadece biraz daha küçüktü ve havası fazla boğucuydu. İçeriye uzun boylu sarışın bir adam girdi. Sanki nur yüzünden alınmıştı. Kesinlikle güven vermiyordu. Onu baştan aşağı süzerken çorabının yırtık olduğunu görünce aniden sırıttım. Ve yüksek sesli çıkmıştı.

Hepsi tuhaf gözlerle bana bakıyordu. Ciddi kalmaya çalıştım ama istemeden adamın yırtık çorabından fışkıran baş parmağına bakıyordum ve bu çok komik geliyordu. Azrailin koluna dokundum. Parmak uçlarımda yükselip ona sırıttığım şeyi gösterdim.

Adamın yırtık çorabından çıkan parmağını görünce önce kaşlarını çattı sonra gözlerini devirdi. Eğilip kulağıma fısıldayanca sıcak nefesi maskemin dudak kısmında sıcak buhar oluşturmuştu.

"Yaramazlık yapma Maria! Kilisedeyiz."

Gözlerimi devirdim ve baş Rahibe baktım yani bay Anderson'un keskin yüz hatlarına. Kabul ediyorum yaşına göre çekiciydi. Bu bana üniversitedeki profesörleri andırıyordu. Bu adam üniversitede Profesörlük yapsaydı eminim bu adama tapan çok kadın olurdu.

"Katil dün gece bir mesaj bıraktı." dedi bay Anderson isa heykelini göstererek. Merakla heykelin arkasına doğru götürdü. Heykelin sırtına kanla ters haç kazılmıştı ve bir yazı yazıyordu. Daha doğrusu bir sayı.

"7"

Azrailin dudaklarından hepimizin düşündüğü o cümleler döküldü. "Yedi büyük günah."

İçeri giren sarışın adam ilk kez konuştu. Konuşunca sanki ağzından dikenler çıkıyor gibiydi. Yüzümü buruşturmadan edemedim.

"Bana filmdeki bir katilin taklidini arıyoruz demeyin."

Bay Anderson çaresizce heykelin yüzüne bakıyordu. "Hâlâ ne istiyor olabilir?" dedi. "Kızımı aldığı yetmiyor gibi."

"Hedefi sizsiniz bay Anderson." dedi Azrail ahşap kürsüye dayanarak. "Onu kızdırmışsınız."

Bay Anderson gür kaşlarını çatarak bir ileri bir geri yürüdü. Bu tedirgin olduğunu açıkcası belli ediyordu.

"Ben çok insanı kızdırdım.. Sayısını bazen ben bile hatırlamıyorum ama bir katilin hedefi olacak kadar kötülük yaptığımı düşünmüyorum."

"Katil öyle düşünmüyor.. Sizi korkutmak istediği açık. Bir şeyleri itiraf etmenizi istiyor olabilir. Birilerinin ya da birinin canını fena yakmışsınız bay Anderson. Bir düşünün neden diğer kurbanları ailelerine değilde size tehdit mesajı geliyor?"

Onu köşeye sıkıştırıyordu ve bunu çok açık yapıyordu. Ortamın gerginliği yüzünden bende kendimi huzursuz hissediyordum. Bay Anderson fazla temkinli davranıyordu tedirgindi ve bu bütün şüpheleri üzerine çekiyordu. Ama nedense bir tarafım sanki masum olduğunu söylüyordu.

"Öldürülen benim kızım.. Biricik Emy. Vahşice katledildi günlerce cesedinde kurtlar dolaştı.."

Midem bulanınca kusmamak için elimle karnımı tuttum. Söylediklerini hayal edince başım dönmeye başlamıştı..

"Size yardım etmek için buradayım ama bana anlatmadığınız bir şeyler var bay Anderson."

Bay Anderson elinde tuttuğu incili kürsünün üstüne bıraktı. Alnından terler akıyordu.. Güzel yüzü ağlamamak için verdiği savaşın ardından kırışıyordu. O bir babaydı ve güçlü durmasının bir sonu vardı.

İstemsizce adamın omzuna dokundum. Bay Anderson'un bakımlı elleri hemen elimin üstünde durdu. Nazik bir şekilde sıktı. Ona destek olduğum için minnettardı.

Azrail boğazını gürültülü bir şekilde temizleyince elimi çektim. Kabaca uyarıyordu.

"Bizden ne saklıyorsunuz bay Anderson?"

"Anlatacağım ama şuan o gücü bulamıyorum. Bu gece dinlenin ve yarın sabah bu konuyu tekrar konuşalım."

Bay Anderson tökezleyerek kiliseyi terk etti. Diğer adamın ne ara gittiğini fark edemeyecek kadar umursamıyordum. İkimiz yalnız kalınca Azrail isa heykelinin tam önünde durdu. Dikkatlice izliyordu. Sanki ara sıra bunu yapıyor gibiydi. Duruşundan öyle bir izlenim çıkarmıştım.

Not defterime bir iki cümle yazıp uzattım.

"Şaşırdım, Hristiyan mısınız gerçekten?"

Omuzlarını silkti. Sağ eliyle isa heykelinin sol bacağına dokundu. Kaşları çatıldı. O an içinde bir anının öfkesini hayal ettiğini anlamıştım. Geçmişten gelen bir acıydı ve eminim onda büyük bir iz bırakmıştı.

"Neden burada bulunmak istemiyorsun Maria?"

Not defterine yazı yazmak yerine elinin üstüne elimi koydum. Ne o bekliyordu bu hareketimi ne de ben. Çünkü bilinçsizce davranmıştım ve ilk anda ölesiye korkmuştum bu yaptığımdan.

Hemen elimi çektim. Ama gözlerini sıkı sıkı kapatıp açtı. Tırnakları isa heykelinin bacağını gürültülü bir şekilde çizdi. Bir an o sesin hiç kesilmeyeceğini düşünmüştüm.

Bir adım geri attım. Şuan bana burada ne yapardı bilmiyordum. Korkuyordum ve koşarak buradan kaçmak istiyordum.

"Şuan kilisede olmasaydık seni tanrı bile kurtaramazdı Maria!"

Elimdeki not defteri yere düştü. Sesinden ve kurduğu cümlelerden dizlerim titremişti..

Özür dilemek istedim ama o an sadece donup kalmıştım. Konuşamıyordum ve parmaklarım yazamayacak kadar titriyordu..

Bileğimden tutup beni kiliseden sürükleyerek çıkardı. Not defterimi almaya fırsatım olmamıştı. Kapıda Sue ile karşılaşınca mutluluktan ağlamak istedim. Kurtulmuştum.

"Efendim, odalarınız hazır bir de.." Bir bana birde Azrailin öfke dolu suratına bakınca bir an hiç konuşmayacak sanmıştım. Ama devam etmek için başını eğdi. "Bay Anderson akşam yemeği için size bir masa hazırlattı."

Azrail bileğimi bıraktı ve Sue'ye umursamadan bağırdı. "Sen yemek yemeyeceksin Maria. Odana git seni bu gece görürsem seni bu manastırda bırakırım."

Gözlerim korkuyla kocaman oldu. Beni bırakıp gitti. Tutunmak için ellerimi savurdum ama Sue yardımıma koştu.

"Hadi gel odana çıkalım."

Gözlerim doluyordu ama bir kez daha ağlayamıyordum. Bu iyiymiydi yoksa bir gün bu içime atmalarım bomba etkisimi yaratacaktı bilmiyordum.

​​​​​✩✩✩

Bölüm sonu..

Ah Azrail sevgilim neden bu kadar sana dokunmamızdan öfkeleniyorsun? Bizden mi kaçıyorsun yoksa kendinden mi? Öhömm neyse.

Sizce katil kim ve bunu neden yapmış olabilir?

Meryem'in kiliseye girince boğulma hissini biliyorum. Çünkü bende zamanında fazlaca merak ettiğim için yani kilisenin içini merak ettiğim için arkadaşlarım ile beraber gitmiştik. Çok komikti aslında.

Kapıda Meryem'in gördüğü gibi bir adamla karşılaştık. Uzun ve sarışındı. Bir insana kolay kolay çirkin demem ama bu adam çok çirkindi. Sanki yüzünden irin akıyordu. Tam olarak şöyle bir konuşma geçti. Adam bize neden geldiğimizi sordu. Aramızda kapalı arkadaşlarımız vardı.

"Dinler arası araştırma yapıyoruz. Üniversite için bir yazı programı hazırlıyoruz. Kilisenin içini görebilir miyiz? Birde papaz ile konuşabilme fırsatımız olur mu?" Ben sormuştum.

Adamda bizi süzdükten sonra şöyle söyledi, "Papaz dinleniyor ama size içeriyi gösterebilirim."

Arkasından takip ettik. Küçük bir kiliseydi. Ama bahçesi kocamandı. Kilisenin içi aynen filmlerde gördüğümüz gibiydi. Uzun bir tavanı vardı. Kürsünün arkasında Hz. İsa peygamberin heykeli vardı. Her yerde değişik semboller vardı. Günah çıkarma paravanı, kutsal su sunağı. Okurlarım gerçekten o kilisenin içinde kendimi aynen Meryem gibi hissediyordum. Boğuluyor gibi. Birde adamın suratı fazla asıktı beni korkutuyordu. Sanki her an bize zarar verecek gibi havası vardı.

Kürsünün önünde bize işte kısaca Hz. Meryem'in hayatını anlattı. Kutsal üçlemeyi. Ama ben sadece kiliseyi inceliyordum. Ve tahmin edersinizki adamın çorabı yırtılmıştı ve baş parmağı dışarıdaydı.

Bunu görünce kıkırdadım. İstemeden sesli olmuştu neyseki adam sadece anlatmaya devam etti. Ama ne anlattıysa hatırlamıyorum çünkü yırtık çorabına sırıtmamak için dudaklarımı sıkı sıkı kapatmıştım.

Yaşadığım bir olayı daha kitabıma yazmak istedim. Komik bir andı. Sonrasında kiliseden çıkıp döner yemeğe gittik. 😅

Neyse o an hissettiklerimi Meryem aracılığıyla size aktarmak istedim. Bu merakım yüzümden başıma gelmeyen kalmadı okurlarım. Hayatımı yazsam zaten roman olacak. 😅

Diğer bölümde görüşürüz. Muah muah 😘

 

​​​​​​

​​​​​

 

Bölüm : 20.04.2025 12:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...