18. Bölüm

"18"Ayin

Kupa Kızı
kupakizii0

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

"Birine güvenmek en büyük kumardır..."

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

"Şimdi neden ayinimize katılıp günahlarınızdan arınmıyorsunuz?"

Birisi Hannah'ı kucağımdan koparınca ona vurmaya çalıştım. Bir yandan pantolonumun içine giz­lediğim bıçağı bulmasın diye de bütün yüreğimle dua et­tim.

Ellerimi arkadan bağlayarak bizi yerin üç kat altına götürdüler. Eskimiş ve kaygan merdivenleri inerken bir kaç kez düşme tehlikesi geçirmiştim. Burası ne kadar eskiydi?

Durmama izin vermeden bizi merdivenlerin sonunda karşımıza çıkan kapıya doğru sürüklediler. Kafamı kapıdan uzatır uzatmaz, "Bu son günün, Maria, " dedi.

Çekingenliğin verdiği bir terslikle, "Ne istiyorsun bizden?" diye sordum.

Bay Anderson, "Senden istediğim ne olabilir? Buraya beni yakalamak için gelmeseydiniz şuan belkide ben çoktan ülkeyi terk etmiş olacaktım. " dedi.

Siyah sütunların olduğu geniş bir alana girince ilk dikkatimi çeken tam ortada mermerden bir lahitin bulunmasıydı. Üstünde kafası örtülen çıplak bir kadın yatıyordu. Etrafında kırmızı pelerin giyen yedi adam duruyordu. Ellerinde meşale diğer ellerinde hançer vardı.

Aman Allahım burada gerçekten ayin yapılıyordu ve o zavallı kadında kurbandı.

Sonra bir koltuğa kurularak, "Getirin" dedi, benim gidip önünde durmamı istediğini be­lirten bir işaret yaptı.

Yaka paça önüne sürüklendim. Kısa bir süre önce bana yakışıklı gelen adamın yüzü şuan solgundu, Cildi donuk, sağlıksız, o yüzünün çizgileri kaba, ve göz altları morarmıştı. Gözleri fersiz, yanakları da sarkık sar­kıktı.

"Bay Anderson kendi öz kızınızı neden öldürdünüz?" belki biraz zaman kazanabilmek için onu oyalamaya başladım.

"Birde soruyor musun?" diyerek kükredi. Lahitin üstünde yatan kadını gösterdi. "Bu kadın kim biliyor musun?" diye sordu. Gözleri irileşmiş ve kokuyordu. Yapacaklarından korkuyordu.

"Kim?"

"Kendi ellerimle öldürdüğüm kızımın annesi." dedi alev saçan gözleriyle. Bir ona birde baygın kadına baktım.

"Neden yapıyorsunuz bütün bunları? Onlar sizin aileniz."

Delirmiş gibi bir ileri bir geri yürümeye başladı. Sanki kendisiyle çelişiyor ve sürekli kafasına vuruyordu. Psikopatlığın ve delirmenin eşiğindeydi. Onun için üzülmeye bile başlayacaktım.

​​​​​​" Onlar bir zaman ailemdi. Ama günaha sürüklendiler. Dinden çıktılar. Şeytana tapmaya başladılar. Ben sadece bu dünyada günahlarını hafifletmek için cezalarını verdim. Asıl cezaları ölünce başladı."

"Ne yaptılar bay Anderson?" dedim iplerimi gevşetmek için ağır ağır hareket ederek. "Ne tür günahtan bahsediyorsunuz?"

"Kızım o günlerde okulda olması gerekirdi, ama bünyesinin zayıflığı ve hastalığı yüzünden annesi onu birkaç aylığına evde alı­koymuştu. Ben ise bundan vazgeçmesi gerektiğini kızımın sağlıklı olduğunu söylüyordum. Kızımız küçükken geçirdiği trafik kazası yüzünden bünyesi zayıftı. Bir böbreği o kazada hasar görmüştü. Ama yinede iyiydi benim kızım. Ama anne yüreği bunu onaylamıyor , kızımızın soluk benzinin ya fazla çalış­maktan ya da ev özleminden olduğuna inanmak gibi in­ce düşünceleri yeğliyordu. Kızım okulu pek sevmezdi. Hiçbir zaman bu değişmedi. Hep çiftlikte kalmak ve amcasıyla kuzenleriyle vakit geçirmek istediğini söylerdi. Onlara anlamadığım bir şekilde bağlıydı. Okulda hep zorbalık görüyordu bizde çiftliğin ona iyi geldiğini fark edince ben üzerinde durmadım. Sonra tuhaf birine dönüşmeye başladı. Önce yeme bozukluluğu başladı sonra kabuslar. Sonra ise geçmek bilmeyen sinir. Sürekli bize bağırıp duruyordu ve onu çiflitken almaya her gidişimde ortalığı ayağa kaldırıyordu. Götürmediğim psikolog kalmadı. Bir türlü iyileştiremedim kızımı. Bir hafta sonu artık buna son vermeye karar verdim. Kızımı çiftliğe bıraktıktan sonra arabayı gizli bir yere bıraktım ve uzaktan uzağa onları izlemeye başladım. Başta herşey normaldi. Bahçede çay içtiler akşam olunca yemek yediler göl kenarında dolaştılar. Tam herşeyi abarttığımı düşündüğüm anda olanları görmem gecikmedi.

Ben aslında kızımı o gece kaybetmiştim. Benim kızım nazik ve iyi biriydi. Ama o gece gördüğüm kızım.. Hayır o değildi bütün bunları yapan o değildi."

Fısıltıyla sordum." Ne gördünüz bay Anderson? "

​​​​​​" Benim kızım kendi yaşlarında bir kıza akla gelmeyecek işkenceler yapıyordu. Zavallı kızın haykırışları her gece kabuslarımı esir alıyor. Annesi kuzeni ve amcası ses çıkarmadan kızımı bir vahşetin içinde izliyorlardı. Onlara engel olmak istedim. Polisi aradım. Kızım olması umrumda değil. Kim bilir bunu kaç kez yapmışlardı. Ama sonrasında polis onları yakaladığında çoktan delilleri ortadan kaldırmışlardı. Kızım benden nefret etti ve annesiyle beraber evi terk ettiler. O gece kavga ederken karımın erkek kardeşimle bir ilişki içinde olduğunu duyunca kan beynime sıçramıştı. Ondan sonra bende herşey koptu. Onları terk etmek istedim bırakıp gitmek ama cinayetler devam etti. Hep hedefleri evsiz ve yetim kızlardı. Kızımın katil iç güdüsünü dindirmek için bunları yapıyorlardı. Onları durdurmam gerektiğini anladım ve o planı yaptım. Böyle kötü insanların yaşamasına izin veremezdim. İyi gidiyordum ama Sue anladı ve sana ötmeye çalıştı. Efendiniz seni kurtarmasaydı şuan belkide nefes almıyor olurdun. "

Vücudumdaki her sinir onun korkusuyla ayaktaydı, Siyah kabzalı silahıyla bana doğru yaklaşmaya başladı, o yaklaştığı zaman kemiklerimin üzerindeki her bir et titreyip kasıldı.

" Sadece masumları öldüren insanları öldürmeye başladınız bay Anderson. Peki beni neden öldürmek istediniz?"

"Beni yakalayacaktın."

"Ben sadece bir elçiyim bay Anderson. O sizin katil olduğunuzu en başından beri biliyordu. Uzatmalara oynadı. Beni eğitmek için sizin yakanıza yapışmıyordu." dedim ve bir yandan kurtulmak için uygun anı kolluyordum.

O an azrailin siyah gözleri aklıma geldi. Şuan yakalandığımızın farkında mıydı? Belkide bizi uzaktan izliyordu. İstemsizce etrafı taradım. Ama sütunların arkası karanlıktı. Bir şey görmemin imkanı yoktu. Bana kızdığını düşündükçe yanaklarıma kan gitmiyordu. O kadar klasik bir şekilde yakalanmıştık ki o kabaran öfkesini buram buram hissediyordum. İçimde uyandırdığı ya­lın korkunun aklımı başımdan aldığı zamanlar olurdu; Çünkü onun yapabilecekleri, hafızamı silmenin elinde olması ve bunu her fırsatta kullanarak beni zor duruma düşürmesi, Yinede yapmaktan başka çarem yoktu.

Üç dakikayı bana bakmakla geçirdi. Birazdan beni öldüreceğini biliyordum. Çok geçmeden elbette bunu yapacaktı.

Korkuyordum.

Bu şekilde ölmekten. Böyle basit bir ölüm beni korkutuyordu. Aklımdan geçenleri yüzümden mi okudu ne­dir ... Birden silahı alnıma dayadı.

Donakaldım. Korkumu bastırmaya çalıştım ama sonra silahı geri indirdi.

Bay Anderson, "Bu senin yüzünden planlarımın ertelenmesi için, " dedi. Yüzüme inen tokadın geride bıraktığı sıcak his, kabaran öfkem ve bunu takip eden hızlı nefes alış verişler. İşte bunlar ben çıldırmadan hemen önce olacaktı.

"Beni nasıl buldun? " diye sordu.

"Bana verilen emirleri yapıyorum ."

"Emir mi?." kırmızı pelerinli adamdan birisi kollarımdan tutup kaldırdı. Ellerimi sırtımda tutuyordu. Niyetinin ne olduğunu sezmemiştim. Bıçağı kaldırıp nişan alarak atmaya hazırlandığını görünce, elimde olmadan bir çığlık kopar­dım, yana kaçtım. Ama çabuk dav­ranamamıştım. Bıçak sağ omzumu keserek arkamdaki taş sütuba çarptı. Yere yuvarlanırken başımı sütuna vurup bir kaç dakikalık bir baş dönmesine sebep olmuştum. Alnımdan kanlar aktı. Çok da acıyordu.

"Bedelini ödeyeceksin!" diye bağırdım. "Kötüleri öldüren bir katil olsaydın şuan bana bunları yapıyor olmazdın."

Ok gibi üzerime atıldı. Saçlarımı, omzumu kavradı­ğını hissettim. Bütün hırsıyla canımı yakmak için atılmıştı üzerime. Başımdan akan birkaç damla kanın boynuma sızdığını hissettim. Canımın acısı çok şiddetliydi, bir an için öfkeme bile üstün gelmişti. Yerdeki bıçağı parmaklarımın arasında hissedince adamın güzel yüzünde derin bir kesik bıraktım. Sıcak kanlar yüzüme sıçradı. Acı içinde bağırarak geri sıçradı.. Güzel yüzünde ömür boyu taşıyacağı izi görünce öfkesi daha çok katlandı.

Birinin, "Öldürelim. " dediğini duydum.

Biri de, "Canlı canlı yakalım." diyordu.

Sonra bay Anderson, "Onu yavaş yavaş öldüreceğim. Kimse ona dokunmayacak." diye buyurdu.

İki çift el beni hemen kavradı, sandalyelerden birine bağlamaya çalıştılar. Direndim. Bu, şimdiye kadar yapmadığım bir şeydi. Ölmememek için çabalamak. Bir söz vermiştim. Onun için yaşayacaktım. İşin gerçeği şu ki kendimi kaybetmiş durumdaydım. Bir anlık bir söz beni daha ilk baştan en ağır cezalara ve sayısız ölüm riskine karşı uğratmış olduğunun farkın­daydım.

Ama şuan nasılsa umutsuz olduğu için çarpışmayı sonuna kadar götürmeye kararlıydım.

O an baygın yatan kadın uyanmıştı ve bağırıyordu. "Kendi kızına bunu nasıl yaparsın?"

"Kes sesini Flor! Hepsi senin yüzünden. Onu iyi yetiştiremedin. Onu bir katil gibi yetiştirdin. İşlediğin günahları düşün, taşın!"

Sandalyemi geri fırlatıp kırmak için kendimi arkaya atmaya çalıştım.İki çift el beni hemencecik tuttu.

"Uslu ol kadın, ölümün erken olsun istemiyorsan orası ayrı. " dedi.

"Bağlamanıza gerek yok. " dedim düz bir sesle. "Uslu oturacağım."

Sözüme senet olarak da oturduğum iskemleye sımsıkı yapıştım.

Gerçekten rahat duracağımı düşünmüş gibi ellerini üzerimden çekti. Bay Anderson kol­larını kavuşturmuş, kuşku dolu, karanlık bakışlarla beni süzüyordu.

"O gelmeden kaçmak için hâlâ vaktiniz var." dedim korkacağını düşünerek.

Bay Anderson buna karşılık vermedi ama çok geçmeden bana dönerek, "Onun umrunda değilsin. Öyle olsaydı şuan çoktan işimi bitirirdi" dedi. "Kendini onun için değerli olduğunu düşündüğün an bu hayatın en aptal insanı olursun."

Buna karşılık söyleyecek sözüm yoktu. Zaten bunu ilk kez de duyuyor değildim. Azrailin hayatında önemli bir yerim yoktu. En başından bunu biliyordum. Beni içimden yıkan, burnumun direğini sızlatan, onun için değerli olmayı isteyen masum tarafımdı.

Hannah da araya karışarak, "Seninle işim bittiğinde bana yalvarıyor olacaksın." dedi.

Bay Anderson hiç de sakin olmayan bir sesle, "Bu söylediklerim senin iyiliğin için," diye ekledi. " Maria özünde temiz bir kalbin var. O ölüm kokan adama değer verdiğini görüyorum. Masum kalbini büyük bir günahla kirletme."

Boğazıma bir yumru oturmuştu sanki. Bağırmak istedim. Zaten böyle bir şeyi istemiyorum demek istedim. Hatta asla hayal bile etmedim demek. Ama o cümleler dudaklarımın arasında kor bir ateşle mühürlenmişti. Çıktığı an ilk beni yakardı.

Bir anda çok soğuk bir rüzgar esmiş gibi üşümeye başladım. Düşüncelerime iç karartıcı bir korku sinmişti. Tenim bu karanlık soğuğun altında titremeye başlamıştı. Karşımda duran bir katilin sözleri neden beni bu kadar etkiliyordu? Yoksa doğru olduğu içinmi?

Sessizce birikmiş duygularımın üstündeki tozlar uçup gidiyordu sanki. Ben ise izlemekten ve gitmelerine izin vermekten başka bir şey yapamıyordum. Ya da en kötüsü sonunu merak ettiğim için gitmelerine ben izin veriyordum. Hangi lanet cümleler doğruydu. Hangisi?

İşte kalbimdeki odanın esrarı ... Bütün şahaneli­ğine, o siyah gözlerin altında yatan adamın gizemli benliğine karşın beni boş ve ıssız bırakan büyünün aslı, bu düşüncelerimde gizliydi.

Hafifçe ışıkların aydınlattığı, koyu renk o perdelere gömülü pencerelere baktım. İki pencere arasındaki kocaman bir isa heykeli şata­fatını yansıtıyordu... . Bakışlarım elim­de olmadan büyülenmiş gibi, pencereye yansıyan görüntümde gezindi. Bu hayal dolu boşlukta her şey olduğundan daha soğuk, daha karanlık görünüyordu. Çevredeki ha­reketsizliğin içinden korkunun pırıltılı gözleriyle, hem ­siyah gözleriyle bana bakan Azraili, hemde ona tutkuyla bakan kahverengi gözlerimi görüyordum. Tuhaf şekil de gözü­me gerçek bir anmış gibi göründü..

Ona böyle tutkuyla bakan ben miydim? Ben kimseye böyle sıcak bakmazdım ki. Hep soğuktu gözlerim hem sahteydi. Hiçbir erkeğe böyle nazik bakmazdım. Öyleyse ne değişti Meryem? Bu adam sana neden hem korku hemde huzur vermeye başladı? Hemde bir defa bile iyiliği dokunmamışken. Seni defalarca öldürmek istediğini yüzüne haykırmışken..

Kör inançların verdiği korku içime düşmüştü, ama korkunun mutlak zafer saati gelmemişti henüz. Kanım hâlâ kaynıyor, buradan kurtulmak ve bu adamın cezasını verme öfkesi acı bir güçle ce­saretimi ayakta tutuyordu. Kafamdan da hızla akıp ge­çen Azrail ile olan anılar şu dakikadaki acıklı durumda yenilmemi ön­lüyordu.

Azrailin bütün taş yüreği, umursamazlığı, bütün soğukluğu, karanlığı, heyecanlı düşünce­lerimin arasından, bulanık bir okyanusun dibindeki yeşil yosun gibi yüze çıkıp dalgalanıyordu.

"Ondan etkileniyorsun değilmi Maria?" Kendime bile itiraf etmeye korktuğum cümleler bir adamın ağzından dökülüyordu. Hemde kendi kızını öldüren bir katilin.

"Ne hakla böyle konuşuyorsun?" dedim öfkeyle. "Beni tanımıyorsun. Hakkımda nasıl böyle bir karara vardın."

Arkamda bir yeri işaret ederek, "Çünkü arkana bakıyorsun Maria. Gelmesini bekliyorsun. Seni kurtarmasını istiyorsun. Kendine şunu sor seni öldürmek isteyen adamın kurtarmasını beklemek bunun adı ne? "

Neden?.. Neden? Hayır sormayacaktım. Çünkü bu adam yalancının tekiydi. Öyle bir şey olamazdı. Ben kimseyi sevmek istemiyordum. Bu Azrail olunca imkansız. Hayır düşüncesi bile saçma.

​​​​​​" Yok öyle bir şey. O adam sevilmeyi hak etmiyor. Benim sevgimi asla." dedim dişlerimin arasından.

Umutsuzca başını salladı. "Kendini kandırıyorsun. Sen zaten çoktan sınırlarını ona aştın. Gerisi gelecektir." Biraz fısıltıyla, "Hep gelir." dedi.

Neden hayat hep bana acı çektiriyordu, hep bana yükleniyordu, her dakika, hep cezaya çarptırıyordu? Bir kez bile mutlu olamayacakmıydım? Huzurlu bir hayat yaşayıp ölümü beklemek neden hep boşunaydı? Neden en kötüsü en karanlığı şuan benim başıma geliyordu?

Karanlıkta kaybolmak istemiyorum Allah'ım yardım et. Ne olursun o olmasın. Lütfen yalvarıyorum.

Siyah gözleri, Kendimi okyanusun ortasında hissettiren kokusu, büyüleyici gizemi, kusursuz dudakları.. Kendimi bunları düşünürken bulmak istemiyorum. Her an her saniye. Bu güzelliğe yenildiğimi hissediyorum. Ödüm kopuyordu bu adamı severim diye.

"Maria!" dedi Hannah benimle konuşmaya çalışarak. "Onu umursama. Seni sinirlendirmeye çalışıyor."

Gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Korkularımla baş başa kalmak istemiyordum. Düşerken başımı çarptığım yer hala kanıyor, acıyordu.

Kaçmam gerekiyordu bu gerçekten. Kafamdaki sesler, "Haksızlık bu ... Haksız­lık!" diyordu. Acının etkisiyle gerilen iradem bu dayanılmaz baskıdan kurtulmak için olmayacak çare­ler yaratıyordu. Taşıyıcılıktan kaçmak gibi ya da, bunu becere­mezsem, bir daha hiçbir şey yiyip içmeyerek kendimi öldürmek gibi!

O karanlık düşüncelerde ruhum öylesine bunaldı ki! Kafam kargaşa içinde, bütün duygularım ayağa kalkmış, ama içimdeki bu savaş öyle koyu bir ka­ranlık, öyle kör bir bilgisizlik içinde geçiyordu ki! .. Çün­kü içimden hiç durmaksızın yükselen o soruya, "Gerçekten sevmeyemi başladım bu adamı? " sorusuna, hiç ama hiçbir karşılık bulamı­yordum.

Kadının çığlıkları düşüncelerimi böldü. Bay Anderson hançeri kadının kalbinin üstüne bastırınca kadın korkudan çığlık atıyordu.

"Ne olur yapma bebeğim. Ben seni hep sevdim."

Bay Anderson'un eli titreyecek gibi olunca kadın devam etti. Bunu görmüştü. Hâlâ adamın onu sevdiğini içten içe biliyordu.

"Sen benim çocukluk aşkımdın. Seni sevmekten asla vazgeçmedim. Yalvarıyorum öldürme beni."

Bay Anderson'un yüzünde büyük bir gölge vardı. Kararsız değildi, kadını öldüreceğini gözlerinden anlıyordum. Sadece neden dinlediğini merak ediyordum. Kendi içinde neyin kararını veriyordu bu adam?

" O bizim kızımızdı. Onu kendi haline bırakamazdım. Herşeyi yaptım sen biliyorsun. Zarar vermesin diye herşeyi yaptım ama bir gece kendini öldürmek istedi bebeğim. Benim biricik kızım kendini öldürmek istedi. Ne yapabilirdim sen söyle. Bende sadece ailesi olmayanları seçtim. Arkasında üzülecek kimsesi olmayanları bebeğim. "

Kalbimde kocaman bir sancı başladı. Kadının son cümlesi büyük bir fırtına koparmıştı gözlerimde." Arkasında üzülecek kimsesi olmayanları seçtim."dedi. Hayatımda daha acı cümleler duymamıştım. Ailesi olmayanların yaşamaya hakkı yok muydu? Sırf arkamızdan ağlayacak bir annemiz olmadığı için ölmeyi hakmı ediyorduk?

Savaşmayı bıraktım. O kadını öldürmesini izin verecektim. Yoksa bu ipleri çözüp kadını ben öldürmeye çalışırdım ve bunun sonu gelmezdi.

"Onlarında canı acıyordu. Bir ailesi olmayanları öldürürken ne düşünüyordun?" Bay Anderson'un sözleri duvarlarda yankılandı. O an bu adamı haklı buldum. O iyi biriydi. Sadece yaralı bir babaydı, kalbi kırılmış bir eşti.

O masum kızları öldürürken bunu görmüş ve sessiz olmayan iyi biriydi.

" Ama o bizim kızımız. Ölmesine izin veremezdim." dedi kadını bir kez daha. Sonra bir kez daha. Sonra bir defa daha söyledi. Ard arda sanki kendi kötülüğüne kendini ikna etmek ister gibi. Sanki bu olabilecekmiş gibi.

"Madem kızımızı benden daha çok sevdiğini düşünüyorsun." bıçağı havaya kaldırdı. "O zaman seni onun yanına göndereceğim." ve bıçak havayı yararak kadının dehşet dolu gözlerinin önünde kalbine saplanacaktıki bir el silah sesi hemen başımın sağ tarafından büyük bir gürültüyle hedefinin elini parçalara ayırdı.

Azrail gelmişti. Bizi kurtarmaya gelmişti. Omzumda sıcak bir baskı hissedince ayağa kalktım. On dakikadır çözdüğüm ipler arkamdan yere düştü. Azrail bunu görünce sadece benim duyabileceğim bir şekilde, "Bunu sonra soracağım." dedi.

Bay Anderson'un acı dolu haykırışını ve canının acısına rağmen son kez kadına saldırdığını görünce ona acıdım. Ölmeyi umursamadan bir zamanlar çok sevdiği aşkını öldürmek istiyordu. Bir dakika daha nefes almasını istemiyordu.

Böyle bir aşk sonu böyle olmamalıydı. Birbirini çok seven aşıkların sonu hep böyle kötümü biterdi. Birbirine aşkla bakan gözler şuan öldürmek içinmi bakardı?

"Bebeğim özür dilerim." dedi kadın titreyen ellerini adama doğru uzatarak. "Yaptıklarım için özür dilerim. Beni affet!"

Bay Anderson'un gözlerinde öyle bir ifade vardıki onun sonunu tahmin etmek zor değildi.

"Beni hâlâ seviyorsan lütfen kendini öldür. Yalvarıyorum. Ben o ölen kızların her gece bana yalvarmasından yoruldum. Onlara yaptığınız günah ancak böyle temizlenir. Yalvarıyorum senden son isteğim bu."

Carlos onu sürükleyerek çıkardı. Ama haykırışları kulaklarımdan hiç çıkmayacaktı. Yanımdan geçip giderken bana attığı o bakışın altındaki cümleleri asla unutmayacaktım.

Hannah elime dokundu." İyi misin? "

Ama benim bakışlarım üstüne siyah bir ceket atılan kadındaydı. O kadın yaşamayı hak etmiyordu. Ağır adımlarla kadına doğru yaklaştım. Üçümüzden başka kimse yoktu. Azrail ben ve Hannah. Ve de olmayacaktı.

"Bir soru sormak istiyorum." dedim kadına bir kaç adım durarak. Azrailin temkinli bakışları üzerimdeydi. Sanki bir şey yapacağımı düşünüyordu. Belki de yapacaktım.

"Dinliyorum." dedi parlayan gözlerle. Yaşadığı için bir gün daha hayatta kaldığı için mutluydu. Gözümü resmen kan bürümüştü.

"Anneniz ve babanız yaşıyormu?" diye sordum.

Kadın neden sorduğumu düşünmeden cevap verdi.

"Hayır, onlar iki yıl önce trafik kazasında öldüler." o anları hatırlayınca gözlerinden yaşlar akmıştı.

Kolumun altında sakladığım bıçağı çıkardım.

" Yani arkanızdan üzülecek kimse yok." dedim acı bir gülümsemeyle.

Kadın o an ölümü gördüğünü anladı. Onu öldüreceğimi anladı. İşte o an gözlerinde gerçek pişmanlık vardı. Söylediği cümlelerin nasıl kendine döndüğünü anladığında artık günahları için af dilemenin faydası olmayacağı anı anladı ve kaçmak için geriye atladı ama ben daha hızlıydım. Bıçağı yaşama ihtimali olmaması için kalbine sapladım.

"Maria!" Azrail beni kolumdan tutup geri fırlatınca sendeleyerek geri düştüm. Kadının cansız bedeninin hemen önüme yığılışını görene kadar kalbim huzur bulmamıştı.

"Seni aptal kadın neden yaptın?"

Avuçlarımdaki kanlara baktım. "Hannah mendilin varmı?"

Omuzlarımdan tutup beni sarstı ve o bağırışı yüreğimi burkmuştu.

"Sana söylüyorum neden öldürdün?"

Ben ısrarla Hannah'a bakıyordum. Sanki gözlerinin içine bakarsam gözyaşlarım akacak gibi hissediyordum.

"Hannah Mendil!" dedim bir kez daha. Korkuyla cebinden beyaz bir mendil çıkarıp bana uzattı ama Azrail alıp onu yere fırlattı. Çenemden kavradı ve sertçe yüzüne doğru çevirmeye zorladı.

"Söyle neden öldürdün!"

"Bırak beni!" dedim gözlerimi kapatarak. Göğsüm inip kalkıyordu. "Dokunma bana!"

Ya endişe ya farklı bir şey. Ellerini çekti. Ses tonu daha yumuşak çıkınca işte o an gözlerine bakacak cesaretim oldu.

"O kadını neden öldürdün?" diye sordu.

"Para aldım." dedim soğuk bir ses tonuyla. İkiside öyle şaşkınlardı ki gözlerinde beni anlamayan ifadeler vardı.

"Lanet olsun sen bana çalışıyorsun kimden para aldın bu kadını öldürmek için?"

Ellerimdeki kanları gösterdim. "Bu kadın ve kızının öldürdüğü yetim kızlardan." dedim.

Yüzüme delirmişim gibi bakıyorlardı. Azrailin gözlerinde beni asla tanımadığı gerçeği görüyordum.

"Sen ne saçmalıyorsun? Onlar öldüler. Sana nasıl para ödeyecekler?"

Ellerimdeki kanı üzerime silerken merakla beni izliyordu.

"Ben onların ruhu için yaptım. Ruhları bir nebze huzur bulsun diye. Hem aileside yokmuş."

"E Ne olmuş yani?"

"Bize kimse hesap soramaz."

"Maria, ailesi olsada kimse bana hesap soramaz. Ama bizim görevimiz var. Kurallarımız var. Önüne geldiğin gibi benim emrim olmadan kimseyi öldüremezsin."

Kaşlarımı çattım. "Benim evimin önünde o kadınları yok sebepten öldürmüştünüz." dedim hızlıca.

Aynı öfkeyle kaşları çatıldı. Dövmesini gösterdi. "Bu sana bir şey ifade ediyor mu? Ben liderim. İstediğimi yaparım. O kuralları ben koydum. Ama sen yapamazsın."

"Doğru efendim kuralları sen koydun. Şimdi ya beni cezalandır, bunu yapmayacaksanda şu iğrenç yerden gidelim. Çünkü duş almak istiyorum. Bak ellerimde kan var."

Bir kaç dakika gözlerimin içine baktı. Kadını bu kadar rahat öldürmüş olduğum gerçeğini kaldırmak istemiyor gibiydi. Ya da birini hemen öldürdükten sonra gidip hiçbir şey olmamış gibi duş alacağım gerçeğini. Ama ben buydum. Benim ne yapacağımı asla bilemeyecekti.

"Seni cezalandırmayacağım. Bu kadının ölmesi kimsenin umrunda değil. Onu öldürdüğün için değil ama beni dinlemediğin ve görevi sabote ettiğin için ceza alacaksın."

Başımı yana eğip, "Bekliyorum ne ceza vereceksin." dedim.

"Bay Anderson'u sen öldüreceksin." deyince gülen gözlerim soldu.

"Ne neden ben yapıyorum?"

"Ben öyle istiyorum. Karısını acımadan öldürdün şimdi onuda öldüreceksin." Bileğimden sertçe tutup beni dışarı sürüklemeye başladı.

Bileğimi kurtarmaya çalıştım ama nafileydi. Onun gücü karşısında ben bir hiçtim.

"Yapmayacağım." dedim bağırarak. "Onu öldürmeyeceğim."

Yüzüme öfkeyle bağırdı. "Yapacaksın."

"O masum biri onu öldürmeyeceğim." dedim titreyen sesimle.

"Carlos!" öyle bir bağırdıki susmak zorunda kaldım. Bay Anderson'u ellerini arkadan bağlamışlardı. Bir ölü gibi ayakta duruyordu. "Ona diz çöktürün!"

Carlos ne olduğunu anlamaya çalışırken Azrail bir kez daha bağırdı. "Kime diyorum Carlos. Diz çöktür!"

Carlos endişeyle adama diz çöktürdü. Tüm çabalarıma rağmen tutuşunu gevşetememiştim.

"Öldür!" diye bağırdı. Bıçağı avuçlarıma zorla tutuşturdu. Başımı iki yana sallamaya başladım.

"Bunu yapmayacağım. İstemiyorum."

Ensemden tutup bay Anderson'a bakmaya zorladı.

"Sana öldür dedim Maria!"

Başımı iki yana sallıyor ve reddediyordum.

"Yalvarıyorum yapmak istemiyorum." dedim boğazıma dolan hıçkırıkla.

Sıcak elleri benim elimi tuttu. Avuçlarıma bıçağı zorla bıraktı.

"Yapacaksın. Onu öldüreceksin ve bu çok yavaş bir ölüm olacak."

"Carlos yardım et!" dedim çaresizce.

Ama bu onu öyle öfkelendirdiki bundan o an nefret ettim. Carlos'tan yardım istediğim için nefret ettim.

"Kendini zeki sanıyorsun öyle değilmi Maria? Sana göre sen adil bir insansın."

Israrla başımı iki yana salladım. "Lütfen yapmak istemiyorum."

Elimin üstündeki parmaklar benden bağımsız hareket ettiler. Beni yönlendirdi ve bıçak sert bir darbeyle Bay Anderson'un boğazını kesti. Şah damarındaki kanlar yüzümüze sıçradı. Bıçak elimden düştü.

Bay Anderson'un bedeni yere yığıldı. Önce titredi nefes almaya çalıştı ve sonrada gözleri açık bir şekilde öldü.

Ancak o zaman beni bıraktı. Kulağıma fısıldadı. "Şimdi gidip duş alabilirsin."

Dudaklarım düz bir çizgi halini aldı. Kalbim sanki yavaş atıyordu. Canım acıyordu ve canımı ilk kez bir adam yakıyordu. Asla olmayacağını düşündüğüm adam. Başarmıştı. İlk kez canımı yakmayı başarmıştı.

"Neden yaptın bunu?" diye sordum çaresizce. "Hiçmi vicdanın yok senin?"

"Bir bebek dünyaya geldiği zaman vücuduna giren en sağlıklı şey anne sütüdür. Benim dudaklarımdan ne geçti biliyor musun? Kan.. Kendi öz annem süt içirmek yerine kanla besledi beni. Bugün böyle biri olmam için Maria. Söylesene böyle doğan bir adamdan vicdan beklemek akıllıca bir işmi? Bunu binlerce dil ile anlatabilirim sana.. Ben ölümüm aması yok. "

✩✩✩

Bölüm sonu...

Azrail çok kötü şeyler yaşadı sevgili okurlarım. Hayatı çok acı dolu geçti. Meryem ailesini kaybeden bir kızdı. Ama Azrail ailesi tarafından canavar gibi yatiştirilen bir erkekti.

Hangisi acı bilemeyiz. Hangisi en çok acı çekti bilemeyiz. Ama İkiside büyük acılar çekti ve bu acı birbirlerinin yaralarını sarabilmesi için onları tekrar bir araya getirdi.

Azrail gibi adamlar Meryem gibi kadınlar içindir.

Sizce Azrailin ailesi neden böyle yapmıştır? Bir anne kendi öz oğluna bunu neden yapar?

Herkes anne ve baba olmamalı. Keşke çocuklar hep mutlu bir ailede büyüyebilse. Keşke ailesi tarafından acı çeken çocuklar daha küçük yaşta olgunlaşmak zorunda kalmasa.

Biliyorum fazla "Keşke" kullandım. Ama elimden bir tek bu geliyor.

Diğer bölüm bir yandan güzel bir yandan acı olacak. Üçüncü erkek karakterimiz tekrar geliyor bölüme. Hadi benden küçük spoi.

İsmini hatırlayanlar yazsın bakim. 😏

Hepimizi öpüyorum. 😘

 

 

 

Bölüm : 24.04.2025 12:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...