19. Bölüm
Kupa Kızı / Sahtekar / '19'Özgürlük

"19"Özgürlük

Kupa Kızı
kupakizii0

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

 

"İşin sonunda herkes fıtratına uygun kişilerle olması gerektiği yerdedir. Ne kargayı gül bahçesine , ne de bülbülü çöplüğe alıştırabilirsin..."

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

Onun derin bakışlarında karanlık, mah­mur bir kayıtsızlıktan başka bir şey kalmamıştı.

Önünde, soluklanmak ve yakamı düzelt­mek için bir an durdum. Normal halime dönmeye çalışıyordum. Ama istemediğim bir insanı öldürmüştüm. İşte bana kestiği ceza buydu. Ben onun önünde her hata yaptığımda bana bunları yaşatacaksa daha dikkatli olmalıydım.

Araba keskin bir sesle döndü. Bu ses beni kendime getirdi. Koltuğa sıkı sıkı yapıştım; içimden bir ses yükseldi: 'Azrail kimdi? Normal hayatında kimdi bu adam? Belkide sürekli yanımdan geçen birisiydi. Hayır, bence akılda kalır bir fiziği var kesinlikle tanırdım. Birde yüzü yakışıklı olduğuna eminim. Ses tonu çok daha tok ama kibar. Nerede duysam tanıyacağım bir sesi var. Peki kimdi bu adam? Öylesine biri olamaz. Neden yüzünü saklıyor? İsmini, hayatını neden gizliyor? Bu işi neden yapıyor?' Onlarca soruyla boğuşuyordum. Onun fırtınası beni gürültüyle oradan oraya savuruyordu. Ve ben buna izin veriyordum.

Ama düşüncelerim onun cümleleriyle orada kesildi. "Bay Anderson'u düzgün bir şekilde gömün."

Gülmek istedim. Alaycı bir gülümseme şuan işime yarardı ama o buna tahammül etmezdi ve ben yine kendimi hangi cezanın içinde bulurdum. Şimdilik içimden gülmekle yetinecektim.

Araba benzin istasyonunda durdu. Lavaboya gidip ellerimi yıkadım. Tuhaf bakmayan insanlara ben tuhaf bakarak geri döndüm. Kimsenin elinde ve yüzünde kan olan bir kadına tuhaf bakmaması ve ne olduğunu sormaması asıl bana tuhaf gelmişti.

Arabaya doğru yaklaşırken Azrailin yanında bir kadın fark edene kadar hızlı yürüyordum. Sonra adımlarım yavaşladı. Kadın telefonunu uzatmıştı. Tahmin ettiğim gibi numarasını istiyordu. Hayır ne kadar arsız insanlar var şu dünyada.

Ben hayatta böyle bir şey yapmazdım. İnsanın gururu olmalı. Azrail bir anda bana bakınca adımlarımı hızlandırdım. Karşısına geçip durdum. Kadın orda değilmişim gibi beni umursamadan beklemeye devam etti.

"Evim kasabanın kuzeyinde. Senden parada istemiyorum." dedi gülümseyerek.

Göz devirmekle yetindim. Ceketini açtı ve kadına silahı gösterdi. Kadın o korkuyla oradan nasıl uzaklaştı ve arabasına binip nasıl gaza bastı sadece izledim ve içten içe güldüm.

"Maria!" sesini beklemediğim kadar yakından duyunca bir anda irkildim. "Seni o kadına öldürmeye iten neydi?" diye sordu.

Azrail gerçekten düşüncelerimi merak ediyordu. Beni merak ediyordu. Bu çok şaşırtıcıydı. Sessiz, hareketsiz durdum.

"Cevap ver."

"Söylediği cümleler yüzünden."

"Ne söyledi?"

"Ailesi olmayan kimselerin yaşamaya hakkı yokmuş. Onların arkasından üzülecek kimse olmadığı için kurban olarak yetim kızları seçmiş." dedim kalbimi sızlatan cümlelerle.

Kaşlarını önce çattı. Kızacağını düşünerek korkuyordum ama hemen sonra ifadesi düz bir hal aldı.

" Ve bu senin canını çok yaktı neden? Yetim olduğun için mi? "

Dudaklarım titredi. Ne kadarda kolay söylüyordu. Ailesi olmayan bir insanın ne yaşadığını bilmeyen biri için ne kadarda basit cümleler. Oysa ben altında eziliyordum.

" Yüzüme vurmanız için açmadım yaralarımı size. "parmaklarım titremeye başladı. Hemen onu dizlerim takip etti."Size hayatımın en kötü iki zamanından birini anlattım. Çünkü öğrenmek istediniz. Yalan söyleyebilirdim. Uyduruk bir hikaye anlatabilirdim. Ama ben.. "dedim yumruklarımı sıkarak. Aynı zamanda da ses tonuma dikkat ediyordum." Ama ben size gerçekleri anlatmayı tercih ettim. Bunu ben istedim. Beni anlıyormusunuz."

Ne yüreğimin atışını, ne de ardımdan kapanan arabanın ağır kapısının sesini duydum. Sanki gözlerindeki karanlığın içinde sürüklenmeye başlamıştım ve o bana böyle her baktığında ölüyordum.. İçime işleyen, araştıran gözlerdi bunlar; bakışla­rı durgun, tek bir kirpiği bile oynamıyordu.

Ani bir sesle kendime geldim. Onun sakin, kaya gibi sert ve soğuk, insanın içine işleyen sesiyidi bu. Ses tonunda en ufak bir kararsızlık, en ufak bir titreme yoktu.

"Yaklaş," dediğini duydum.

Dalgın dalgın yaklaştım.

"Bana elini ver," dediğini duydum. Dediğini yaptım ve sıcak avucuna elimi bıraktım. Onun sıcaklığı bana değince sanki soğuğu hissetmiyordum. Uyurgezer gibiydim. Hava soğuktu, ama soğuk bana ulaşmıyordu. Elleri hem yumuşak hem sertti. Hem sıcak hem korkutuyordu. Elimi tutarken kendimi düşün içindeki prensini bulmuş prenses gibi hissettim o an. Sanki gerçek olamayacak kadar güzeldi. Baş parmağı avucumun içine dokundu. Onun teninde yüzüyordu sanki. Çıplaktım ve yüzme­yi bilmiyordum. Fakat boğulmuyordum. Aksine yüzmeyi bilmesem bile okyanusuna dalmak istiyordum. Onun sesi düşte duyulan seslere benziyordu.

Ama bu, düş değildi. Önüm­de duran, gerçekti. "Ellerinde masum birinin kanını görmek istemiyorsan bir daha görevlere müdahale etme. Bana sana ceza vermek zorunda bıraktıracak itaatsizlik yapma. Sana bunu yapmak benimde hoşuma gitmiyor."

O sert ses tonundan aynı zamanda nasıl böyle yumuşak konuşabiliyordu. Nasıl bir adam bu? Ama gözlerine hâlâ bakamıyordum.

Her tarafım titriyordu, anlatamayacağım bir duyguya kapıl­mıştım. Sanki parmakları kalbimin üstünde gezinmiş,sonra dudakları dudaklarıma dokunmuştu. Ama bunlar olmuyordu. Sadece elimi tutuyordu. Bana tuhaf bir şeyler oluyordu; tuhaftı, çünkü daha önce hiç böyle şeyler olmamıştı.

Geçmişimin uzak anılarında, uzun zaman önce yitirdi­ğim eski tutku duygusu uyanıyordu, ya da henüz bilinmedik, yeni bir tutkuydu bu; tanımlanamaz , çünkü tenimin dışında,ya da varlığımın yıllar önce reddettiği bir parçasında, şimdi dokunuşuyla bu duygular büyüyor gibiydi.

"Bir daha olmayacak." dedim. Sesim o kadar kısık çıktıki tekrarlamak zorunda kaldım. "Bir daha yapmayacağım."

Elini yavaşça çekti. "Bunu anlamana sevindim Maria."

Sağ elimi sol elimle tuttum. Kor bir ateşteydim şuan. Dokunduğu yer alev alevdi. Bırakınca kalbim parçalanmıştı sanki.Kendime böyle davranılmasına izin verdiğim için, hatta onun yüzünden kendi sınırlarımı aştığım için o kadar çok öfke duydum ki, buna son vermek için onunla karşılaşmamız diler hale gelmiştim. Keşke o gece Chris'i takip etmeseydim. Peşinden gitmeseydim. Ama nerden bilebilirdim ölüme gittiğim gecenin bizzat ölüm olan adamla karşılaşacağımı.

Bilseydim gitmezdim.

"Kimsin sen?" diye sordum, duruşu, boyu ve o ürkütücü kaslarıyla beni korkutmadığını göstermeye çalışarak.

Azrail kuru, kontrollü bir sesle konuştu. "Kim olduğum önemli değil. Yaptıklarım önemli." dedi sadece bana bakarak.

"Önemli değilse neden adını bana söylemiyorsun?"

Dudakları seğirdi. Bana doğru bir adım attı ve vücudundan yayılan ısıyı hissedebileceğim kadar yaklaştı.

"Neden öğrenmek istiyorsun? Yoksa asıl sebebi bana duyduğun karşı koyulamaz ilgimi?" o kadar alçak sesle söyledi ki sadece ben duyabildim. Sözlerinin ve davranışlarının beni ne kadar korkuttuğunu görmesine izin vermeyerek gözlerimi gözlerinden ayırmadan bakmaya devam ettim..

"Bu bana söylemek için tek fırsatın bay Sıkıntılı, süslü cümleler söyleyemem ben. Birine ilgi duyuyorsam bunu kendi içinde saklamak yerine karşı yüzüne söylerim. Bir ergen değilim olgun biriyim. Evet sana ilgi duyuyorum ama bunu sana aşık olmuşum gibi düşünüyorsan o zaman bu yanılgıyla hayal kurmaya devam et. Ben diğer insanlara benzemem. Ya severim yada siktir ederim. " dedim ve oradan bir an önce defolup gitmek niyetiyle arkamı döndüm. Bir el kolumdan tuttu ve bir adım daha atmama izin vermeden beni çekti. "Bırak beni hemen" dedim, sözlerimde ne kadar ciddi olduğumu anlaması için başımı çevirerek.

"Demek siktir edersin. Şöyle sorayım Maria. Diyelim kafanın içinde çip yok, diyelim ben seni özgür kılacak o cümleleri söyledim, hayatımdan siktir olup gitmek için iki dakikan var. Gidebilir misin? Arkana bile bakmadan beni bir kez merak etmeden beni bırakabilir misin? "dedi sadece dudaklarıma bakarak. Ona cevap vermeye hiç niyetim olmadan yutkundum.

"Cevap bekliyorum. " diye bağırınca yerimden sıçradım.

"Giderim." dedim gözlerine bakarak. Dudaklarımdan ayırdığı gözleri heyecanla kısıldı. Neydi bunun anlamı? Bu kadarmı gitmemi istiyordu? O zaman neden beni özgür kılmıyordu?

"Yalan." dedi hızlıca.

"Değil, neden giderim biliyor musun?" diye sordum biraz yüzüne doğru yaklaşarak.

"Neden Maria?"

Alt dudağımı yalamamak için yavaş nefes aldım.

"Kafamın içinde iki kadın var efendim. İki ayrı kadın. Birisinin ölmekten ve ailesine kavuşmaktan başka bir şeyi yok. Ona dokunamayacağın kadar derinlerde. Ama birisi, duyduğum bu adama ilginin getireceklerini merak ediyor. Sonu ne kadar acı getirir bilmiyorum ama hiçbir şeyi bu kadar merak etmemişti. Ama bana sorarsan birinci kişi ikincisine galip gelir. Çünkü onun kaybetme korkusu var."beni o kadar sıkı tuttu ki canımı yaktı.

​​​​​​" O zaman git Maria. "sıcak elleri tenimden gidince bir boşluğa düşmem kaçınılmazdı. Bir iki adım geri attı." Git ve ölümünü bekle. Seni özgür kılıyorum."

Bu söyledikleri yüzümdeki öfkeyi derin bir korku ve umutsuz dolu bir ifadeye çevirdi.

"Özgürsün, " dedi basitçe.

" Nasıl yani gidebilir miyim?" dediklerinde ciddiydi ama inanmak istemiyor gibiydim. Gözlerindeki karanlık, ve bu beni gerçekten korkutuyordu. Bitmek bilmeyen bir kabus gibiydi ve birdenbire bunları söylediğim için derin bir pişmanlık duydum.

"Hadi git Maria o çok istediğin özgürlüğü sana veriyorum. Git ve yavaş yavaş yalnız başına ölümü bekle."

Kalbim titremişti sanki. Özgürdüm mutlu olmalıydım hemen defolup gitmeliydim ama neden ayaklarımı oynatamıyordum?

Onun nesi vardı?

"Gerçekten gidebilir mi? " diye sordu Hannah sakince.

Azrail birkaç saniye tereddüt etti ama sonunda başını salladı. Bakışlarını benden ayırmadı ama ondan korktuğumu görebiliyordu.Korku ve korku içinde geriye doğru adımlar attım, onun için korktum onu bırakamamaktan korktuğum gerçeği canımı yaktı ve her zaman hissettiğim o acıyı göğsümde hissettim. Onu kaybedecektim. Kalbim battı ve yanaklarıma kan gitmiyordu.

"Neden şuan? Neden gitmeme şuan izin veriyorsun?" diye sordum.

"Ben öyle istiyorum. Artık benim taşıyıcım olmaya layık değilsin." dedi Azrail, sesi yavaş ve sakindi.

Kolumdan tuttu ve beni yola doğru sürüklemeye başladı.İtiraz edecek gücüm bile yoktu. Cümleleri beni o kadar sarsmış ve paramparça etmişti ki, sustum. Yolun kenarında durdu. Hannah ve Carlos bizi takip ediyordu. İkiside endişeliydi. Yoldan geçen bir arabayı durdurdu. İçinde bir kadın ve erkek vardı.

"Bu kadını şehire bırakın karşılığını fazlasıyla öderim." Cebinden telefonu çıkardı. Adam şaşkındı ama para lafını duyunca ıbanı saniyeler içinde verdi. Beni özgür bırakmasının bedeli on bin dolardı. Arabaya bindirdi. Ellerini arabanın üstüne koydu ve biraz yüzüme doğru eğildi.

​​​​​​" Sonunda ikimizde belalı günlerden kurtuluyoruz. Umarım bir daha karşılaşmayız."

Kapıyı kapatmadan bir iki dakika bekledi. Sanki hayır gitmeyeceğim yada gitmek istemiyorum dememi bekliyor gibiydi. Ama o cümleler dudaklarımdan dökülmedi. Çok istedim söylemeyi ama çıkmadı işte.Sanki ona ihanet etmişim ya da buna benzer bir şeymiş gibi bana baktı. Ve kapıyı kapattı. Aynı anda gözlerimi yumdum. Ellerim ne zaman camlara yapıştı ve biz ne zaman hareket ettik ve onun yüzü nasıl görüş alanımdan çıktı... Bilmiyordum. Çok hızlıydı ama o anlar bana yavaşlatılmış gibi gelmişti.

Adam bana "İyi misin?" diye sordu.

"Gerçek şu ki hayır" diye yanıtladım kendimi gerçekten kötü hissederek. Aklımın bir köşesine iyice gömdüğüm bazı anıların, tam o anda bana eziyet etmesini engelleyemeden pencereye yaslandım.

"Al, bir şeyler iç," dedi kadın bana bir bardak uzatarak.Ne olduğuna bakmadan elime aldım. Boğazım o kadar kurumuştu ki herşey bana iyi gelebilirdi.Sonra, içindekileri yuttuktan sonra gözlerimi açtım ve korku dolu bir yüzle yolu izlemeye başladım.

Şehir merkezinde beni bıraktı. Kalabalığın arasında beni bıraktığı yeri fark edene kadar durmuştum. Fark ettiğimde ise gözlerimden bir kaç damla yaş aktı. Bu o geceydi. Chris'in beni sokak arasında yardım etmeye zorladığı gece ve onu ilk o gece gördüğüm gecenin sokağı.

Peki bitmişti işte. Artık özgürdüm. Ondan kurtulmuştum. Sevinmem ve kendimi ödüllendirmem gerekiyordu değilmi. Önce kendime yeni bir ev tutmalıydım. Beni aylarca götürecek para hesabımda duruyordu. İlk işim ev bakmak oldu. Ev ilanlarında en uygun olanı buldum.

İki artı bir küçük müstakil bir evdi. Ev sahipleri şehir dışındaydı bu yüzden telefondan işlemleri hallettim. Bana yetecek kadar eşyalar vardı. Eşyası olan bir ev seçmeye özen göstermiştim. Üç aylık kirayı peşin ödedim. Sonra gidip market alışverişi yaptım. Yeni evimde duş aldıktan sonra kapım çalındı.

Sanırım yeni komşularımdan biriydi. Bornozlu bir şekilde kapıyı açtım. Karşımda Carlos'u görmeyi beklemiyordum. Elinde karargahtaki valizimi görünce bu gerçeklik bir kaya gibi kalbime oturmuştu sanki. Ama daha çok şaşırdığım yeni adresimi daha bir iki saat olmadan nasıl bu kadar çabuk bulmuşlardı?

"Sen yerleşmişsin." dedi yanımdan geçip içeri girerek. "Neyseki ışık alıyor Maria." dedi sırıtarak.

"Burayı nasıl buldun?" dedim onu takip ederek. Salonumda koltuğa yerleşti.

"Sen evi tuttuğun an zaten bulmuştum canım. Efendimiz eşyalarını getirmemi istedi."

"Neden? Yani nasıl hemen buldun?"

"Bulmama gerek yok aslında. Kafanda çip var unuttunmu. Canlı konum gibisin tatlım. Ve o konumu tahmin et kim görebiliyor?"

Gözlerimi devirdim. "Azrail."

Kıkırdadı. Ona böyle söylemem hoşuna gitmişti.

"Yazık oldu Maria. Potansiyelin vardı. Gerçekten senden mükemmel taşıyıcı olurdu."

"Sence beni gerçekten neden bıraktı Carlos? Sakın bana bilmiyorum deme?" dedim onu ikaz ederek.

Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Bilmiyorum ama tahmin etmek zor değil." dedi.

Merakla, "Bana söyleyecek misin?"

Yüzünde alaycı bir sırıtış vardı. "Ne kadar çok merak ettiğine bağlı?"

"Carlos!" dedim dişlerimin arasından.

Ellerini teslim olur gibi uzattı. "Sadece şaka yapıyorum. Maria ona duyduğun ilgiden hoşlanmadı. Aslında kimse hoşlanmaz. Sana karşı bu ilgiyi kullanmak istemiyor bu yüzden seni bıraktı. Aslında bu olacak şey değil. O kimseyi umursamaz. Kendisinide Maria. Canı yemek yemek istiyorsa bunun tam tersini yapan bir adam o. Bu yüzdende seninle uğraşmak istemedi. Yani herşey olabilir. Belkide kendine yeni bri taşıyıcı buldu. Sen hep söylemez misin bir gün benden sıkılacak diye. Belkide bu. "

Yanağımın içini ısırdım. Son söylediği kıskanmama sebep olunca çok öfkelendim.

" O anlaşılması zor bir adam. Önce beni öldürmek için sözleşme imzalatıyor gözünün önünden bir an ayrılmamam için kafama çip yerleştiriyor sonra bir anda hepsini umursamadan beni kendisinden uzaklaştırıyor. Ne düşünmeliyim bilmiyorum?"

Kafasını iki yana salladı." Bir şey düşünme Maria. Tamda söylediğin gibi biri. Seni hayatında artık istemiyor. Normalde hiçbir taşıyıcıya özgürlük vermez bu çok nadir olur. Kendi taşıyıcıları hep öldü. Sende bir şeyler var bunu henüz bence kendisi bile bilmiyor. Bana sorarsan ayrılman iyi oldu. Seni ölü olarak görmektense en azından bir kaç gün daha yaşayabilmeni isterdim. "

Sözlerinde gerçekten samimi olduğunu gözlerinde görünce gülümsedim.

" Sanırım haklısın. Peki ya Hannah ve Nikki? Onları bir daha göremeyecek miyim? "

"Görev dışında seni ziyarete geleceklerine eminim. Hannah yol boyunca korkudan ağlayamadı. Benim zavallı esmer şekerim." dedi sırıtarak. Üzülüyor muydu seviniyor muydu belli değildi? Ne değişik bir adamdı bu.

"Onlara beni sık sık ziyarete gelmelerini söyle. Rica ediyorum."

Gitmek için ayağa kalktı. "Söylerim bu arada." Cebinden bir kart çıkarıp bana uzattı. "Bu benim numaram. Benide özlersen ararsın." dedi yanağımdan bir makas alarak. Elimle yanağımı tutup kartı aldım.

"Kesin özlemem." dedim kıkırdayarak.

Sonra yüzü bir anda ciddileşti. "Herhangi bir sorun olursa aramaktan çekinme. Beni bir dostun olarak gör. Yardıma gelmek için elimden geleni yaparım."

"Teşekkürler Carlos. Sen iyi bir adamsın."

Kahkaha attı. "Bak bu olmadı. Hakaret olarak alıyorum."

Göz kırptım. Sonra beni yalnızlığımla baş başa bırakıp gitti. O sabah gözlerimi açtığımda kendimi çok kötü hissettim. Hayatımda ilk kez pencereden içeri giren ışıltılı ışık beni rahatsız ediyor ve belli bir karanlık talep ediyordu; onun karanlığını.

Başım kötü ağrıyordu ve kendimi çok garip hissettim. Açıklamanın zor olduğu garip duygular vardı. Yataktan çıkmak istemiyordum. Kendimi yorgun ve halsiz hissediyordum. Vücudumun içinde meydana gelen her hareketin, her hissin farkındaydım ve rahatsız edici olduğu kadar sinir bozucuydu. Sanki açtım ama beni doyurabilecek hiçbir yemek yoktu. Zorlukla banyoya gittim ve aynada kendime baktım. Dışarıdan normal görünüyordum. Sonra aynada hemen arkamda onun siyah gözlerini görür gibi oldum bir an. Tepeden tırnağa tüm vücudumun titrediğini hissettim. Gözlerimin içine kayıtsız bir ifadeyle bakıyordu. Sanki gerçekmiş gibi arkama dönüp baktım ama kimse yoktu biliyordum.

"Sadece yorgunsun Meryem. Sadece yorgunsun." Yüzümü yıkadım. Geceliklerimi çıkarıp eşofman giydikten sonra oturma odasına geçtim. Saatin kaç olduğu umurumda bile değil. Televizyonun kırmızı düğmesine basıp açtım. Kanal kanal gezdim. Ama zihnim o kadar dolu ve soru işaretleri ile boğuşuyorduki anılar bir hortum gibi kafamın içinde fırtına koparıyordu. Yerleşmişti onun cümleleri zihnime. Tek bir şey düşünebiliyordum... Azrail.

Hayatımın en önemli kuralını bir numaralı önceliğime ihanet etmiştim, tüm ideallerimi yıkmıştım... ve hepsi bir kişi yüzündendi.

Bu adam karanlığıyla ünlüydü. Seni her açıdan karanlıkta bırakacak gücü vardı. Bu karanlık adam bende iz bırakmıştı.

Azrail bir insanda nefret ettiğim her şeyi kesinlikle temsil ediyordu; o şiddetti, tehlikeliydi, tehditkardı, korkusuzdu, katildi, o karanlığın ta kendisiydi... tüm özellikleri beni ters yöne koşturuyordu. En başta böyleydi. Ama sonra bir şeyler oldu. Duygularım bu gerçekleri ağır ağır kabul etti. Bir ateşin küllerinin üstüme atılması gibi kabul etti. Ateş yakıcıydı ama külleri bana zarar vermiyordu. Bunu böylece kabul ettiğimi bilmek bana acı veriyordu.

Şuan bütün bu kaostan kurtulmuştum. Artık kafa karıştırıcı hisler olmayacaktı. Bu adamı bir kez daha görmeyecektim ve bu benim için büyük bir şanstı. İlklerimi kendime verdiğim sözü yerine getirecektim. Eski hayatıma geri dönecek ve bütün yaşananları unutmak için elimden geleni yapacaktım.

Pencereden dışarı baktım. Dışarıda güzel bir gündü, bir müzeye gitmek ya da yeni evimin sahip olduğu o etkileyici yalnızlığı kendime vakit ayırarak geçirmek en iyisiydi. Biraz daha iyi bir ruh hali içinde,sakince dinlenmeye güzel bir kitap ve önceki haftalarda olanları unutmaya karar verdim.

Geçen haftadan sonra, onun izlerini silmek istercesine kahverengi saçlarımın ön kısımlarını beyaza boyatmıştım. Saçlarımın ren­gini sık sık değiştirmezdim. Ama içimdeki sıkıntıyı giderebilmek için yeniliğin şart olduğunu düşünüyordum. Hayatımda kontrol edemediğim çok fazla şey vardı, en azından kendime müdahale etmek beni mutlu ediyordu. Yeni boyalı saçlarımı dalgalı yaptım. Kırmızı çiçekli bir elbise ve üstüne kot ceket giydim ve altına beyaz spor ayakkabı. Bu hafta rahatlık istiyordum. Sıkıcı topuklu ayakkabıları başka bir zamana saklıyordum.

Alışveriş için mağazaları gezdim, yorulunca bir kafede oturup kahve ve sütlü tatlılar yedim. Sonrasında ise seçtiğim korku filmi için sinemaya gittim. Herşey yalnızken daha güzeldi. Daha rahattım. Kendimi kasmak zorunda değildim.

Her hareketimi kontrol eden birisi yoktu. Tehlikeli görevler ve anlaşılması zor adamı geride bırakmıştım. Şimdilik mutluydum. Huzurlu hissediyordum kendimi. Ama zihnimde bir yerlerde kara bulutlar vardı ve bu mutluluğumun kısa süreceğini bana fısıldıyordu. Umarım bir daha taşıyıcı olmak zorunda kalmazdım. Azraile hayal kırıklığı hissetmiyordum. Bu adamın işi buydu. Kurduğu işin lideriydi. O herkese böyleydi. Ama ben onun yüzünden korku ve ona duyduğum ilgi arasında sıkışıp kalmıştım. Bu iki duygunun arasındaydım. Ne fazla ne eksik.

Bir hafta boyunca tekrarlanan günler arttı ve buna sonunda bir son vererek bir galeride satış danışmanı olarak işe başladım. Tam olarak istediğim bir işti. Arabalar ile ilgilenmek ve o mükemmel kusursuz parçaları izlemek beni iştahlandırıyordu. Şuan tek hayalim kendime iyi bir araba almaktı. Bu yüzden para biriktirmek istiyordum. Rengini şimdiden seçmiştim.

Patronum kırklı yaşlarında İspanyol asıllı bir iş adamıydı. Bir çok ülkede galerisi vardı işe alındığım gün patronum bay Aveskinin burada olması beni işe aldıran büyük bir noktaydı. Benimle ilgilenmişti. İlgisine karşılık vermeyeceğimi takındığım tavırdan anlayacak kadar olgundu. İşe ihtiyacım olduğu için bu işte kalmama izin veriyordu. Ve umarım fazlasını istemeye cüret etmezdi. Kaybetmek istemediğim bir işti.

İş arkadaşlarım Tom ve Kat, iyi insanlardı. İş çıkışı kahve içmeden eve gitmiyorduk. Tom yaşı bizimle aynı olmasına rağmen bir abi gibi davranıyordu. Onun yanındayken rahattık. Birde komik biriydi. Komik adamları severim. En azından sahte bir şekilde gülümsemek zorunda kalmıyordum.

Böyle böyle bir ay geçti. İşe gidiyorum saatimi dolduruyorum ve arkadaşlarımla bir kahve ile günü bitiriyordum. Hayatım eski haline dönmüştü ama bu bir ay içinde eksikliğimi hiçbir şey ile dolduramadım.

Hannah ve Nikki'yi özlemiştim. Her gün sabah uyanırken mesaj attıklarını düşünerek telefona bakardım. Ben bir kaç defa yazmıştım ama cevap bile alamadım. Ziyaretime gelmemeleri beni hayal kırıklığına uğratsada şuan ne durumda olduklarını bilmediğim için onlara kızmamaya çalışıyordum.

"Belki vakitleri yoktu ya da büyük bir görev için telefonlarını uzun bir süre kapatmışlardı." her gün bunu tekrarlayıp kalbimi yatıştırıyordum.

Ve bir gün tanıdık bir yüz çalıştığım galeriye araba almak için geldi. Bu adam düğünde gördüğüm yeşil gözlü adamdı. İsmi neydi Bay Mad.

" Bakmak istediğiniz özel bir araba varmı? "diye sordum adama doğru yaklaşarak. Beni henüz fark etmemişti. Yanında iki koruma vardı. Siyah bir takım giymişti.

" Henüz karar vermedim. "dedi Siyah porsche'ye yaklaşarak. Patronumun uzaktan sesini duydum. Koşar adımlarla bize doğru geldi.

" Bay Mad, sizi bizzat burada görmeyi beklemiyordum. "dedi elini uzatarak.

Bay Mad, elinin ucuyla adamın elini sıktı. O an gözleri bana döndü. Bir saniye kadar baktı sonra şaşkınlıkla dönüp tekrar bana baktı.

" Maria! "yüzündeki ciddi ifade solup gitti. Patronum bu adamın beni nereden tanıdığını düşünen bir ifadeyle donup kaldı.

" Bay Mad! Bu ne büyük bir sürpriz."dedim elimi uzatarak. Ellerini pantolonuna silerek samimi bir şekilde elimi tuttu.

" Karşılıklı Maria, gerçekten seni bir daha göremeyeceğim için çok üzülüyordum. "

Sahte bir gülümsemeyle," Yeniden karşılaşmak güzel. "dedim.

" Bende Maria, burada ne işin var? Bana sakın burada çalıştığını söyleme. "

" Burada çalışıyorum Bay Mad. "dedim gülümseyerek.

Yaklaştı ve benim duyabileceğim bir şekilde fısıldadı," Görev için buradasın değilmi? İşte taşıyıcılıktan bahsediyorum. "

Kalbim çarpmıştı sanki bunu duyunca. Fısıltıyla," Artık taşıyıcı değilim. "dedim.

Gözleri kocaman açıldı." Nasıl yani kovuldun mu? İyi de o meslekte kovulmak yok. "Bir kez daha fısıltıyla,"Direk öldürüyorlar. Lütfen yanlış anlama. Neden taşıyıcı değilsin artık? "

Alaycı bir sırıtışla," Sanırım dansımı beğenmedi. "dedim.

Kahkaha attı." O zaman bir göz doktoruna görünmesi gerek. "Sonra hemen bunu söylediğine pişman olmuş gibi korkuyla," Sadece şaka yapıyorum."dedi etrafına bakarak. Hayır o nereden duyacaktı? Neden böyle korkuyordu?

" Bu işi seviyorum. Arabalar ilgimi çekiyor. "dedim arabaları işaret ederek.

" Bak bu güzel bir haber. Bilirsin kadınlar pek arabalar ile ilgilenmez. Tek amaçları alışveriş. Tek arzularının bu olduğunu düşünüyorum hep. "

Başımı iki yana salladım." Eminim benim gibi düşünen binlerce kadın var. Sadece söylemek istemiyorlar."

Beni baştan aşağı süzdü." Sadece şaka yapıyorum. Çevremde araba yarışlarına tutkuyla katılan kadınlar tanıyorum. "

Heyecandan kalbim tetiklenmişti resmen. "Araba yarışlarımı?"

Gözlerimin parlaması onu mutlu etti. "Evet, hiç izledin mi?"

Kaşlarım üzüntüyle kalkıp indi. "Maalesef."

Muzip bir şekilde sırıttı. "O zaman iki gün sonraki yarışa seni partnerim olarak götürmek istiyorum. Sende kabul edersen?"

Kuruyan dudaklarımı yaladım. Gözleri bir kaç saniye dudaklarımda takılı kaldı. Anında yanakları kızarmıştı.

"Size zahmet vermek istemiyorum." dedim.

"Ne zahmeti Maria, gelmen beni çok mutlu eder. Bu öyle basit bir yarış değil. Ölüm kalım yarışı bu. Bu yarışlarda birileri ölüyor. Heyacan, adrenalin. Bir çok tanınmış iş adamları ünlüler. Hepsi katılıyor. Eminim sıkılmazsın. Kabul edersen gerçekten mutlu olurum. "

" Peki o zaman. Teşekkür ederim beni davet ettiğin için. "

Telefonunu çıkarıp bana uzattı."Numaranı yaz seni almaya geleceğim. "Biraz tereddüt etsem de sonunda vermeye karar verdim. En fazla ne olabilirdiki. İyi birine benziyordu.

" Seni sabah erkenden almaya geleceğim. Öncesinde senin için uygunsa kahvaltı yaparız. "

Gülümseyerek," Çok iyi olur. "dedim.

Ancak o an Bay Mad patronuma döndü."Hanımefendiyi bir günlüğüne kaçırsam sorun etmezsin değilmi? "

Patronum," Asla sorun etmem Bay Mad. Hatta diğer gün yorgun olur izinlisin Maria. Keyfini çıkar. "

Artık şaşırmıyordum. İnsanlar böyleydi.

" Teşekkür ederim." dedim gülümseyerek.

Bay Mad iş yerimden ayrıldıktan sonra o iki gün benim için fazla uzun gelmişti. Hep televizyondan izlediğim araba yarışlarından birini canlı izlemeye gidecektim. Aklıma hızlı ve öfkeli tokyo yarışı gelince heyecandan kalbim hızlanıyordu. Asla unutamayacağım bir filmdi.

Ve sonunda o gün gelip çatmıştı.

✩✩✩

Bölüm sonu.

Evet taşıyıcılık görevinden resmen özgür bırakıldık.

Şimdi önemli bir soru soracağım. Şu okuduğunuz bölümlerden biraz Azraili tanıdıysanız Meryemi neden özgür kıldı sizce?

Neden şuan?

Heyecanla cevaplarınızı bekliyorum.

Evet Mad tekrar kitaba giriş yaptı. Azrail Mad'i bizim yanımızda gördüğü zaman sizce ne olacak?

Ayy heyecanlandım şimdi.

Bomba gibi bölümler geliyor. Görüşmek üzere. ❤️

​​​​​​

Bölüm : 25.04.2025 12:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...