21. Bölüm
Kupa Kızı / Sahtekar / '21'Ölüm yarışı

"21"Ölüm yarışı

Kupa Kızı
kupakizii0

Ay bölüme geçmeden önce bir şeyler söyleyeceğim. Allahım hâlâ inanamıyorum. Rüyamda kimi gördüm tahmin edin?

Ettiniz mi?

Azrail yahu. Hiç beklemiyordum. Kendi yazdığım karakter nası rüyama giriyor anlamış değilim? Maske takıyordu. Anlamadığım bir sebepten kızgındı ama dudakları. Aman Allahım çok güzeldi. Hey yanlış anlamayın tabikide maalesef tadına bakamadım ama çok güzel görünüyordu. 🥹

Bir an olsun yanından ayrılmıyordum. Hiç konuşmuyordu sürekli gözleri üzerimdeydi. Beni bir göreve götürdü. Okyanusun ortasında bir platform vardı. Çok tuhaftı. Köşede durmuş bir şey yapmamı istiyordu ama ben anlayamıyordum. Aynı kitapta yazdığım gibi sürekli asıktı suratı.

Sonra uyandım. Off en heyecanlı yerindeydi. Sanki gerçek bir karakteri yazıyormuşum gibi adam rüyama girdi yahu birde göreve gidiyoruz beraber.

Öyle şaşkınım ki anlatamam. İçimde anlamsız bir tuhaflık var. Ya birini hayal edince görmen normal ama bu başka bir boyuttu. Var olmayan biri. Daha yüzünü belirleyen bir fotoğraf bile bulamadım. Ama adam küstahça rüyama girip kafamı karıştırıyor.

Canlı gibiydi. Etkisinden çıkamadım. Ah Azrail sen nasıl bir adamsın ya?

Size iyi okumalar bende işime devam ediyorum. Yorum yapmayı unutmayın.

Unutmadan bu rüyamı yorumlamanızı istesem çokmu şey isterim?🥹

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

 

 

​​​​​"İntikamda kadın erkekten daha acımasızdır."

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

 

 

​​​​

O belirgin kaşlarının altındaki siyah gözleri beni fark ettiği o an gözleri benimkilerle buluştu.

Sanki gidip onun dudaklarına dokunmuşum, ya da o gelip be­nim dudaklarımdan öpmüş gibi geldi bana. Oysa katran karası gözleri sadece benim kahveme tutunuyordu. O iki siyah halka bana nasıl dokunmuş hissi yaratıyordu? Ya da bu adam bunu nasıl başarıyordu? Bütün duygularım bu bakışlardan kaçmam konusunda beyaz bayrak sallıyordu. Ama kendimi onu uzaklaştırmaya zorlamak yerine, o bakışlarını çevirene kadar onu izlemeye karar verdim.

Ama gözlerini kaçırmıyor, inanılmaz bir kararlılıkla bana bakıyordu.. Öfkeli miydi? Şaşkın mıydı? Umursuyor muydu? Yoksa umrunda değil miydi? O soğuk, dümdüz bakışlarından bir duygu kırıntısını dahi anlamak mümkün değildi. Ne yazıkki sadece bakıyor ve gözlerindeki siyahlığın beni yutmasına izin veriyordum.

İlk defa hissettiğim "Özlem" duygusu kalp atışlarımı durdurulamaz bir hale getirdi. Gözleri bu duyguyu ve olup biten herşeyi yansıtıyormuşum gibi üzerimde dolaştı. Özlemimi hissediyordu.

O an kadının eli onun omzunda gezindi. Dikkatini kendisine çekmek isteyince bakışları o dokunuşa karşılık verdi ve kadına baktı. Göğsümde bir şey kıpırdanmaya başladı, açıklayamadığım ama yine de söküp atamadığım bir histi.

Kıskançlık.

Kadının bakışları az önceki hedefine doğru kaydı. Yani bana. Beni baştan aşağı süzdü ve sanki dünyanın en çirkin kadınıymışım gibi yüzünü tiksintiyle butuşturdu. Ben bu kadını o an fena dövmek istedim. O çığlıklarını duymak.

İçimdeki öfke tek bu şekilde dinecekti. Başka yolu yoktu. Ve ben fırsat bulduğumda bunu yapacaktım. Kimsenin beni küçümsemesine izin vermezdim. Bu benliğime yapılmış bir hakaret olurdu.

Ve planı yaptım.

"Sanırım mideme bir şeyler oluyor." numaradan iki büklüm oldum. İki adamda koluma girdi. İkiside endişeliydi.

"Ne oldu neyin var Maria?" Bay Mad neredeyse telefondan ambulansı arayacaktı. Numaranın iki hanesini görünce hemen onu durdurdum.

"Sakin olun bir kasılma sanırım. Lavaboya gitsem iyi olur." onları endişeli bir yüzle bırakarak sırtımı döndüm ve kısacık bir bakışmayla kadını beni takip etmesi için davet ettim. Kendine o kadar çok güveniyordu ki bir şeyler söyleyip masadan ayrıldığını görünce sinsi sırıtışlarımı kimse görmediği için şanslıydım.

Gel bakalım sarı ördek. O küçümsemenin hesabını vereceksin. Kararlı adımlarla lavaboya girdim ve hızlıca kabinleri kontrol ettim. Boştu. Neyseki. O an içeri kadın girdi ve kapıyı kilitlediğini duyunca adrenalin damarlarımda bayrak sallıyordu.

Bir Türk kadınını küçümsersen bedelini ödersin.

Fırsat vermedim. En iyi saldırı beklemediğin anda olandır. Bir adım attı ve bir kelime söyledi ama ben çoktan harekete geçtim.

"SÜRTÜK!" daha fazlasını duymaya gerek yoktu. Suratına Osmanlı tokadını bir yapıştırdım kafasını lavabonun mermerine çarpınca yere yığıldı. Tek tokat ve tek atış. Dağılan elbisemi düzelttim ve saçlarımı geriye doğru attım.

Ellerimi sabunla yıkadım. Topuklu ayakkabıma kan bulaştığını görünce işte bu beni öfkelendirmişti. Peçeteyle kanı sildim. Dişleri kırılmıştı ve bayılmıştı. Fazla bir hasar yoktu. O cümleye daha fazlasını yapabilirdim ama dua etsin elbisemin kırışmasını istemiyordum. Kolunu topuklarımla bir kenara iterek orayı terk ettim.

Az önceki öfke krizini atlatmış, kıskançlık duygusunu lavaboda geride bırakmış ve gülümseyen bir ifadeyle beni endişeyle bekleyen iki adamın yanına gittim. Aynı anda konuştular.

"İyi misin? Sorun ne?"

"Bir sorun yok. Sadece içtiğim bir şey dokunmuş olmalı." dedim gülümseyerek. Yüzümdeki alaycı sırıtıştan Carlos bir şeyler olduğunu sezdi ama görene kadar beklemeliydi.

Çok geçmeden bir kaç dakika sonra bir kadın bağırarak bize doğru koştu.

"O lavaboda kanlar içinde yerde yatıyor. Ne oldu bilmiyorum?" bir kaç kişi lavaboya doğru koştu. Göz ucuyla Azraile baktım. Umursamadan telefonuyla uğraşıyordu. Hadi ama şeytanım git ve kimin kanlar içinde olduğunu gör. Kıçımın kadını, yok herşeyde başarılıymış, mükemmelmiş. Tek tokat be tek. Onu sermeme yetmişti ve elbetteki bununla övünüyordum.

"Orada neler oluyor?" Carlos merakla öğrenmek için lavabodaki kalabalığa doğru yaklaştı. İşte asıl eğlence şimdi başlıyordu.

Bay Mad heyacanımı fark edince, "Gülümsemen güzel Maria, ama bir şeyimi kaçırdım?"

Gülümseyen dudaklarımı elimle kapatarak, "Şimdi öğreneceksin." dedim ve bingo. Carlos koşar adımlarla Azrailin yanına gitti ve kulağına gördüklerini fısıldadı.

Bu mesafeden o öfkesinin boyutunu görünce bir an korkmadım değil. Ama hayır dik durmalıydım. O çok övdükleri kadın ayaklarımın dibine düşmüştü. Profesyonel bir taşıyıcıysa her an tetikte olmalıydı. Ama beni öyle küçümsüyordu ki onu tek tokatla yere sereceğimi asla inanmamıştı.

Siyah gözleri bana doğru döndü. İşte az önce kapalı kapılar ardında olan duyguları değişken bir şekilde bana ulaşmıştı.

Öfke, acımasızlık ve birazdan yapacaklarının hırsı.

Hedefine doğru kararlı adımlarla yaklaştı. Bana doğru gelirken her adımında kalbim daha hızlı atıyordu.

Güm, güm, güm.

Az önceki cesaretim ve damarlarımda ki henüz taze olan adrenaline güvenerek dik durdum. Aramızda onbeş metre kala ismim dudaklarından döküldü.

"Maria!" o an hiç duymadığım bir ses tonunu duyunca gerildim. Ama aynı zamanda sesini özlediğimi hissedince kalbime bir sancı başladı. Ses bana ya­kındı, yine de uzaklardan geliyor gibiydi. Uzaktan konuşuyordu ama yanı başımda gibiydi. Sanki göklerden özellikle bu adama verilmişti bu ses.

"Beni takip et!" Boşlukta hareket eden havanın kulaklarıma çarpması gibi, bütün her yerimden duydum bu sesi.

Sert ve boğuk sesi bana ulaşırken tek bir bakış bile atmadan yanımdan geçip gitti. Yerimden hiç kı­pırdamadım.

Nefes bile almadım. Onu takip etmeyince omzunun üstünden bana baktı.

"Hâlâ senin için yapabileceğim büyük bir son var." dedi hafızamı silmeyi kastederek.

Kalbim öyle hızlı göğsüme çarpıyordu ki bu nefesimi kesiyordu. Tüm bedenim tit­riyordu.

"Artık ortak hiçbir şeyimiz yok. Sizi takip etmeyeceğim." dedim kararlılıkla.

Tüm bedeniyle dönüp bana baktı. Herkes susmuş ve sinema filmi izler gibi bizi izliyordu. Hepsinin yüzünde aynı ifade vardı. Birazdan bu adam silahla kafama sıkıp beni öldürecekti. Eminlerdi.

Bakışları yüzünden göğsüme bir kılıç saplan­mış gibi hissediyordum. Boğazımdaki düğümün hiçbir açıklaması yoktu, yerimden hareket edemiyordum.

"Yaptığından dolayımı korkuyorsun?" diye bir soru sordu.

Hemen cevap verdim.

"Bir şey yaptığımı söylüyorsun ama kanıtın varmı?" Dudaklarımın kenarı yukarı kıvrıldı. "Yakaladın mı beni o kast ettiğin şeyi yaparken?"

Kural neydi? Tek kural yakalanmamak. Bende bunu yapıyordum.

Kaşları bu cümlelerle çatıldı.

"Artık bir taşıyıcı olmadığına göre bu kural sana işlemiyor." dedi sert bir sesle.

Orada öylece donup kalmış halde dururken karmakarışık düşüncelerimi bir mantığa oturtmaya çalıştım.

"O zaman kuralsızım. Bir taşıyıcı değilim. Beni suçladığınız konu hakkında herhangi bir kanıtınız yoksa lütfen beni neden yanınıza çağırdığınızı öğrenebilir miyim?" Kollarımı göğsümde kovuşturdum. Hadi Azrail şaşırt beni. Öyle bir şey söyleki seni sesimi çıkarmadan takip edeyim.

Bakışları yüzümdeki zafer ifadesinde takılı kaldı..

" Maskenin altındakini görmek istiyordun. İşte sana fırsat. "

Ve kazanan taraf o oldu. Cümleleri vücudumda ki zafer duygusunda ve tsunami dal­galarının arasında dağıldı, duygularım tanımlanamaz bir karma­şaya dönüştü.

Arkasını döndü ve benden bağımsız hareket eden bedenim bir kaç adım attıki bileğime dolanan bir elle durdum. Azrailde durdu.

Bay Mad korkuyordu ama yinede söylemekten kendini alı koyamadı. "Bak eğer istemiyorsan bir şekilde hallederim." Sadece ben duymuştum. Azrailin bakışları üzerimizde bir şahin gibi geziniyordu. Bay Mad'e büyük bir öfkeyle bakıyordu. Korktum ve elimi çektim. Ona bir şey yapacaktı. Bakışlarından anlamıştım.

"Ben iyiyim. Birazdan geleceğim."

Bedenim okyasunun ortasında fırtınaya yakalanan bir gemi gibi titrerken yinede onu takip edecek kadar yürüyebiliyordum. Kapalı kapıdan içeri girdi ve ben daha yeni adım atmıştım ki üç adam koşar adımlarla titreyerek odayı terk etti. Herkesin üstünde böyle bir etkisi vardı. Bende bir aptal gibi kafa tutuyordum bu adama.

Konuşmadan beni baştan aşağı yavaş yavaş sanki bundan zevk alıyor gibi süzmeye başladı. O süzdü ben utancımdan ayakta durmaya çalışıyordum. Delici bakışları kalbimi deliyordu. Yinede bu gergin ortamda ilk konuşan ben olmak istemedim.

"Neden yaptın?" diye sordu. Nihayet konuşunca nefes aldım.

"Neyi?" evet elbetteki kabul etmeyeceğim.

"Samuelden bahsediyorum. Lavaboda kanlar içinde buldukları taşıyıcımdan."

Bu ne be erkek ismi gibi. Yüzümü buruşturmadan edemedim.

"Ben tam olarak bu odada ne sıfatla bulunuyorum. Polis misin? Hayır, Savcımısın?" Alaycı bir sırıtışla onun yaptığı gibi baştan aşağı süzdüm. Tabi korkudan daha hızlı yaptım. "Hiç sanmıyorum. Çünkü yakışmıyor."

Son cümlemi aldı ve daha sonra öfkesini kusmak için bir kenara attı. Bunu nasıl anladığımı bende bilmiyorum. Ama anlamıştım.

"Taşıyıcıların lideriyim. Benim taşıyıcım yaralanmış ve sorgulamaya ilk senden başlıyorum bu yeterlimi?"

'Benim taşıyıcım... Benim taşıyıcım..'

Kafamın içinde bir kaç kez yankılandı.

"Senin taşıyıcın senin sorumluluğun. Beceriksizliğinin cezası neden bana soruluyor? Neden ilk ben?"

Sesim biraz yüksek çıkınca alt dudağımı ısırdım. Hem korkuyordum hemde kıskançlık bu korkuma baskın çıkıyordu.

"Sen yaptın biliyorum."

"Nereden? Gördünüz mü?"

"Hayır."

"O zaman bana iftira atmış oluyorsun. Senin adil biri olduğunu hep gördüm. Şuan neden bana adaletsiz davranıp beni soruların ile boğuyorsun?"

Sesimin titremesi o kırgın tını gözünden elbetteki kaçmadı.

"Çünkü sen yaptın. Evet adaletliyim ve ona yaptıklarının cezasını sen değil bir başkası çekecek. Aynen senin bana yapamayacağın o cezayı benim taşıyıcımın çektiği gibi. "

Boğazımda takılan yutkunma ile beraber bir kaç dakika sustum. Kime ne yapacaktı? Yoksa arkadaşlarıma zarar vermeyimi planlıyordu?

​​​​​​" Seni durduran ne? "dedim kararlı bir şekilde. Umursamamaya çalıştım." Ben masumum. Bu yüzden birine yapacağın ceza umrumda değil. "

Bir kaç adımda karşımda durdu. Bir kez daha nefesimi tuttum. Şeytanımın yüzü benimkinden sadece birkaç santim uzak­lıktaydı. Sağ bileğimi sırtıma doğru bükerek beni kendine aniden yasladı. Beni pençe gibi tutan ellerdeki gücü hissettim. Bu, yapacaklarından hemen önce bir şans vereceğini ifade eden bir insanın tutuşuydu ve müthiş acı veriyordu.

"Emin misin?" diye tısladı.

"Bir şartla söylerim doğruları." dedim. Ona yem atıyordum. En merak ettiğim gerçeği öğrenmek için kendimi feda edebilirdim.

"Şart koşacak durumda değilsin. Ayrıca bunu önemseyeceğimi nereden çıkardın?"

Göğsümün üstünde kaslı gövdesini hissedince bir anlığına düşüncelerim dağıldı. Onun kalp atışını hissedeceğimi, bu kadar yakından hissedeceğimi aklımın ucundan geçirmezdim. Ne kadar hızlı ve hoyrat atıyordu. Dilim tutulmuştu bu sıcak atışların altında.

Kolumu daha da sıktı ve yanıtını beklediğini belirtti.

"Çünkü beni bu odaya kadar getirebilmek için kimliğini rüşvet olarak öne sürdün. Hemde onlarca şahidin önünde." ondan bir şeyler öğreniyordum.

Köşeye sıkıştığını gözlerinden anlayınca o an içimden şarkı söylemek geldi. Onu ilk defa köşeye sıkıştırıyordum.

" Sor. "dedi ve kendini geri çekti. Bir anlık boşluğa düşüşten sonra kendimi toparladım.

" Neden beni özgür kıldın? Neden aniden? "

Duyacağım cevabın beni korkutmasıdan dolayı nabzım yükseliyor ve vücut sıcaklığım artıyordu. Sıkıldım derse çok büyük yıkılırdım. Sebebini bilmiyorum ama benden sıkılması beni hüsrana uğratacak gibi hissediyordum.

" Taşıyıcılık sana göre değil. Bu yüzden bende senin gitmene izin verdim. Bunu hak etmiyorsun."

İki tarafı keskin bir kılıç gibi kalbime saplanmıştı cümleleri.

"Bunu duymak güzel." dedim sahte bir gülümsemeyle. "Bende sizin bana layık olmadığınızı düşünüyordum. Duygularımız karşılıklı. Taşıyıcılığın adil bir kuruluş olduğunu hiç mi hiç düşünmüyorum."

Şimdi az önceki kılıç ona saplanmış gibi hayretler içinde gözlerime bakmaya devam etti.

"Beni mi sorguluyorsun? Sence kurallarım, kurduğum bu kuruluş o kadar basit mi?"

Anında cevap verdim. "Evet." böyle düşünmüyordum. Ama o beni kırıyorsa bende yapmak istiyordum. Tek taraflı canımın yanmasından bıkmıştım artık.

"Bir şey kanıtlamak zorunda değilim. Hiç olmadım ama bu bir ilk olacak. Birazdan herkesin gözü önünde birini öldüreceğim ve kimsenin sesi bile çıkmayacak. Bana karşı cüret edemeyecekler." yüzüme doğru yaklaştı ve kulağıma fısıldadı, "Ve o adamın ölümüne sen sebep oldun."

Geri çekildiğinde yüzünde zafer gülüşü vardı.

"Bu çok acımasızca." dedim dudaklarımın arasından.

"Evet, acımasız." dedi.

"Şimdi itiraf et. Yaptığını itiraf et." sesi tüylerimi diken diken etti.

"Ben yaptım. Tek hamlede, bir tokat attım ve sümük böceği gibi yere yapıştı." dedim bundan övünerek. "Tek pişmanlığım var bunu senin gözünün önünde yapmamak oldu." dedim tüm cesaretimle.

Bir sağ gözüme bakıyordu bir sol gözüme. Bir şeyler söylemesini beklerken resmen on yıl yaşlanmıştım. Ama bu onun taktiğiydi. Önce sinirlerimi oynatıyor sabrımı zorluyordu.

" Peki neden? "diye sordu nihayetinde.

Ama başka bir soruyu araya karıştırdım.

" Bana kızmadın mı? "

" İki kadın dövüşmüş ve zeki olan kazanmış neden kızayım? "demesini beklemiyordum elbette ve ağzım hayretle açıldı. Beni hep şaşırtıyordu.

" O zaman neden başkasını öldüreceksin. Madem adildi neden beni cezalandırmak için başkasını öldüreceksin? "

İfadesi sertleşti." Evet kazandın adildi ama benim taşıyıcıma zarar verdin. Görev üstündeyken onu alıkoydun. Bunun cezasını sana keseceğim ve Maria. "Bir kaç dakika yine sinir etmek için sustu." Bedeli çok ağır olacak. Korku dolu ifadeni görmek için sabırsızlanıyorum. "

Sessizliğimi ve konuşmayacağımı anlayınca yanımdan geçti ve gitti. Kendimi toparlayarak odayı terk ettim. Kapının önünde Bay Mad bekliyordu. Yüzündeki korku dolu ifade beni görünce hemen yumuşadı ve rahatladı.

" Tanrım, iyisin değil mi? "

" Evet şuan iyiyim. Ama birini öldürecek." dedim korku dolu sesle.

"Bunu yapacak mı gerçekten?"

"Evet beni cezalandıracak."

"İstersen buradan gidebiliriz."

"Hayır, gidersem daha kötü şeyler yapar biliyorum. İzlemek zorundayım. O izlememi istiyor."

Sonra Carlos bize doğru koşarak geldi. "Mad, efendimiz seninle yarışacak. Araba yarışı." dedi sırıtarak. Bundan keyif alıyordu.

Şaşkınlıkla, "Ne demek yarışacak?"

"Araba yarışı Maria, Mad'e veda etsen iyi olur. Çünkü bir saat sonra ölmüş biri ile konuşuyorsun." Neredeyse kahkaha atacaktı.

Bay Mad'in yüzüne baktım. Yüzünde korku değilde öfke vardı. Onu öldürecekti. Seçtiği kişi bu adamdı. Buna izin veremezdim. İlk defa adamın elini tuttum.

" Lütfen buradan gidelim Bay Mad. Gerçekten bunu istiyorum. "

Carlos Bay Mad'i tuttuğum elimi tutup çekti. Ne yapmaya çalışıyordu?

"Üzgünüm Maria. Arkamdan korkak dedirtmem. Onunla kapanmamış bir hesabımız var."

Yarış için arabaya doğru ilerledi.

"Kahretsin. Neden bana bunu yapıyor?" dedim öfkeyle.

"Maria, birde soruyor musun?" dedi Carlos öfkeyle.

"Sana ne oluyor? Kimin elini tutmak istersem yaparım. Bir daha bana dokunmaya cüret etme!" diye bağırdım. Böyle bir tepki beklemediği için şaşkınlıkla donup kaldı.

Koşar adımlarla kendine yeni gelmiş taşıyıcısının ve Azrailin olduğu odaya daldım.

"Ne yaptığını sanıyorsun?"öfkeyle bağırdım.

Kadın önüne geçti. Öfkeli bakışlarım patlayan dudağına kaydı.

"Bir kez daha suratına tokat yemek istemiyorsan çekil önümden hamam böceği."

Tokat atmak için kaldırdığı eli havada asılı kaldı. Azrail kadını arkasına aldı.

"Bekle!" dedi kadına. Kadın korkudan dediğini yaptı.

"Bir kez daha mı duymak istiyorsun? Söyledim bu gece birini öldüreceğim."

"Yapmayacaksın!" dedim.

"Kim bana engel olabilirki senmi Maria?"

"Evet ben."

"Sen o adamı öldürmeme engel ol sana tanrı adına yemin ediyorum sana ismimi, kimliğimi hatta bedenimi vermeye hazırım."

Duyduklarımı gerçekten duydum mu diye bekledim. Evet öyle söylemişti. Onu durdurursam herşeyiyle kendini bana verecekti öylemi? Bir an için gülümsemek ve bu içimdeki hoş duyguyu göstermek istedim. Ama bunu beklediğimi düşünmesini istemiyordum.

" Seni durduracağım." dedim kararlı bir sesle.

"Beni durdurmanı herşeyden çok istiyorum Maria." dedi gülümseyerek. Bu gülümseme yüzünden boğazım kurudu, kalbim olduğundan daha hızlı attı ve düş görmüşüm gibi melül melül bakmaya başladım. Fark edince gülümsemesi alaya döndü.

"Henüz duygularını durduramazken beni durduracağını söylüyorsun kadın.."

Ve odadan kadın ile beraber çıkıp gitti. Ayaklarıma yüklediğim güçle sandalyeye oturdum. Onu ne olursa olsun bu gece durdurmak zorundaydım.

Aklıma başka bir fikir gelmiyordu. Yarışın başlayacağının anonsu duyulunca koşarak piste çıktım. Korumaları atlatarak yarış alanına doğru yöneldim. Topuklu ayakkabılarımın sesi benim heyecanım ile aynı ritmi tutuyordu.

İki araba vardı. Birine Azrail bindi birine Bay Mad. Demirlerin üstünden atlayarak yolun ortasında durdum. Sağ tarafımda Bay Mad Sol tarafımda Azrail duruyordu.

İkiside siyah camlarını indirip bana baktı.

"Maria ne yapıyorsun?" diye sordu Bay Mad.

Benim gözlerim karanlık taraftaydı. Bir an için ne yapacağımı anlayınca bir kez daha o muhteşem gülümsemesini gördüm. Onun arabasına doğru bir adım attım ve o gülümsemesini solduracak o hareket elbetteki Bay Mad'in arabasına doğru yürüyor olmamdı.

Elimi üstünde gezdirerek arabaya doğru yürüdüm. Kapıyı açıp yanına oturdum. Ve açık camdan onun öfke dolu yüzüne baktım.

Direksiyonu kıracak kadar sert tutuyordu. Ona orta parmağımı göstererek, "Kemerimi takmıyorum. Şimdi ölüm yarışı nasıl olurmuş merakla bekliyorum." dedim sırıtarak. Bir elime baktı birde yüzüme. Onu sinir etmek benim için şuan kalbime adrenalin pompalamıştı.

Bu gece bahisler yüksekti. Ölmenin fiyatı şuan standlarda haykırılıyordu. Bu yarışı o kazanırsa biz ölecektik. Biz kazanırsak bu adam herşeyiyle benim olacaktı.

Kaybetmekten endişe ettiğimden değil, ama biliyordum ki, kazanır kazanmaz Azrail buna çok öfkelenecekti. O adam tehlikeliydi.

Arabayı vitese taktı, başlangıç çizgisine yaklaştık ve önümüzde duran kadın bayrağı indirene kadar bekledik.

Hadi şeytanım. Durma ikimizide öldür. Hep yapmak istediğini yap. Camı kapattı. O an yan koltuğuna o kadın binince öfkeden deliye dönmemek için kendimi sakinleştirmek istedim.

Bay Mad'i arabadan indirip ikisinide öldürme fikri çıkmalıydı aklımdan. Çıkmalıydı.

Bayraklar indirildi, gaz pedalının sesi ve yüzüme vuran rüzgar ve arzuyla beraber ölüm yarışının bağırtan sesleri her yerden duyuldu. Ölüm yarışı başladı.

Bay Mad vites atarken ellerimi oturduğum deri koltuğa bastırmıştım. "Daha önce hiç yarıştınızmı?"

Direksiyonu bir buçuk döndürdü ve biz pistte kayarak keskin bir dönüş yaptık.

"Kaybettiğim olmadı." dedi gururlu bir ifadeyle. Bunun benim içimi rahatlatması gerekiyordu ama içimde tarifsiz bir korku vardı. Başarmak için herşeyi yapan bir adamla yarışıyorduk.

"Pistten çıkarmaya çalışıyor." dedi Bay Mad. Aynadan bizi arabasıyla sıkıştırdığını gördüm.

"Yavaş sür ve mesafeni korumaya çalış."

Direksiyonu bir kez daha döndürdü ve büyük bir kazadan ucuz atlattık. Pistin duvarlarına yapışmamız an meselesiydi.

Daha iyisini yapabileceğimi kanıtlamak için can atıyordum. Ona kendimi kanıtlama heyecanı tenimin altında sıcak bir hisle kavruluyordu.

Hız, adrenalini bedenimde hissediyordum. Bay Mad'in araba üzerindeki hakimiyetini beğenmiştim. Soğukkanlıydı ve onun bizi kazaya her sürükleyişinde iyi kurtarıyordu. Kontrolllüydü. Kemerimi takmadığım için pişman olmuştum. Ama gururum takmama izin vermiyordu. Kazandığımda bunu görmesini istiyordum.

Koltuklar deriden yapılmıştı, ve hoşuma giden o motor mırıltısı, kanımın kaynayışı, hepsi beni cesaretlendiriyordu.

Muhteşem bir histi.

"Maria sıkı tutun!"

Bay Mad'in dönüş alacağını görünce altımdaki koltuğa sıkı sıkı yapıştım.

"İnanamıyorum." diye sevinçle bağırdım. Dönerken bir ara kolumu cama çarpmıştım. Acıdı ama olduğum durumun heyecanı bu acıyı bastırdı.

Ama şimdi ikinci dönüş geldi, zor olan.

" Maria," elini uzatarak, "Seni koruyacağım." elini tuttum. Tek eliyle vites atıp sonra o eliyle ustaca direksiyonu döndürdü ve o zor olan dönüşü kusursuzca geçtik.

"Az kaldı Maria son kez döneceğiz." dedi bağırarak. Motor sesi onun kalın sesini bastırıyordu. En zor kısma gelmiştik. İki dönüş arda ardaydı. Riske girmeden yavaşça mı geçecekti yoksa pistten fırlama riskini göze alarak arabayı ve limiti zorlayacak mıydı?

Beni en çok heyecanlandıran ikinci seçenekti. Viraja gelmeden hemen önce yavaşladı araba sola doğru kaymaya başladı, zeminden kıvılcımlar çıkıyordu. Araba lastiklerinin gıcırtısı bizi heyecanlandıran fon müziği gibi geliyordu. Sonra gaza bastı.

Ve tek hata yapmadan zor kısmıda geçtik. Aynı anda bağırdık.

"Başardık! " dikiz aynasına baktım. Yüzünü görünce hiçte umduğum gibi yenilgi ifadesi yoktu. Neden hâlâ kaybettiğimizi düşünüyordum?

Kahretsin! Kahretsin!

Bay Mad bitiş çizgisini görene kadar daha da hızlandı. Sadece birkaç kilometre kalmıştı ve ben kazanacaktım.

Heyecandan kıpır kıpırdım. Ama Bay Mad'in bağırışı ile gülümsemem soldu.

"Maria dikkat et!"

Azrail bize arkadan vurdu. Öne doğru yalpaladım ve kafamı sert bir şekilde çarptım.

"Maria iyi misin? " diye bağırdı Bay Mad. Ama kafam o an bir milyon olmuştu sanki. Enseme doğru bir sıcaklık yayılıyordu. Bay Mad'in direksiyonu daha sıkı kavrarken küfür ettiğini duydum.

"Siktir! Bir daha geliyor." aklını kaçırmış gibiydi, hızlanıp yavaşlayarak bize arkadan vuruyordu. Bay Mad vuruşlardan kaçınmak için yönünü değiştiriyordu ama o da aynısını yaptı.

Sadece birkaç metre kalmıştı, sadece birkaç... ve sonra hedefe ulaşmıştık.

Ama o an ne ara hızlandı ve benim olduğum camın yanında arabasıyla kısa bir süre bana baktı. O bakışlar sanki sonsuz gibiydi. Alnımdan dudaklarıma doğru akan kanı aynadan gördüm. Güzel yüzüm kana bulanmıştı. Ve o an bize büyük bir darbe vurdu... Benim olduğum tarafa. Çok hızlı olmuştu. Kırılan cam parçalarının yumuşak tenimi kestiğini ve Bay Mad'in bana siper olmaya çalıştığını sadece hissediyordum. Kolumu ve bacaklarımı hissetmiyordum. Araba kayıyor ve büyük bir taklanın eşiğindeydik.

Bir sarhoş gibi arabanın içinde yalpalanıyor ve bir yerlerime darbe alıyordum. Araba keskin bir şekilde yolun ortasında durdu.

Bay Mad üzerime eğildi. "Başardık Maria. Çizgiyi geçtik. Biz kazandık."

Bedenimde çok acı vardı. Hareket ettikçe her yerime sıkışan cam parçaları tenimi kesiyordu.

"Kazandık!" dedim kanayan dudaklarımın arasından gülümseyerek. Kendimi zorla arabadan dışarı attım. Seyirciler sağır edici bir şekilde çığlık atmaya başladılar. İnanılmazdı, kazanma duygusu. Yaralanmak bu işin küçük bir kısmıydı. Asıl ödül bana doğru gelen Azraili görmekti.

Ayakta zor duruyordum. Bir sağa bir sola doğru yalpalanıyordum. Gözlerimin önü bulanıklaşıyor ve bu karanlık adam bir yerine iki görünüyordu. Bir defa öne doğru adım attım ve kendi ayaklarıma takılarak düşecektim ki kolları beni havada yakaladı. Dirseklerimden tuttu ve kendine yasladı.

"Sen tamamen delisin! "dedi.

Saçları dağılmıştı ve gözleri beni ateşe vermek, ve beni hapsetmek istercesine baktılar bana.

Aklıma gelen ilk şeyi söyledim.

"Herşeyinle benimsin. " diye yanıtladım.

Gözleri daha da büyüdü, sonra beni omuzlarımdan tuttu ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

"Aklından ne geçiyordu? Sen o arabadayken o adamı öldüreceğim mi?" diye yüzüme bağırdı. Korktum ve canım acıyordu. Kollarından kurtulmak için kendimi sertçe salladım.

"Bana bağırma." dedim aynı ses tonuyla."Ben kazandım. "

"Bırak onu," dedi Bay Mad.

Azrail umursamadı. Dediğini duymazdan geldi. "Bu akılsız adamı seçtin öyle mi?"

Kalbim durdu... ellerim titremeye başladı ve omurgamdan aşağı akan güçlü bir sıcaklık hissettim.

"Ne demek istiyorsun ne seçmesi?" diye mırıldandım. Baş dönmem şiddetleniyordu. Cam parçaları hâlâ tenimdeydi ve adrenalin azaldıkça camların keskin acıları daha belirgin oluyordu.

"Senin özgürlüğünü bir fahişenin oğluyla birlikte olup hayatını mahvet diyemi verdim?"

"Sadece arkadaşım.. " dedim acı dolu bir fısıltıyla. "Bana yalan söyledin." dedim titreyen sesimle. Boğazımda o yumruyu hissettim, bana şu anda yapabilseydim yıllardır içimde tuttuğum tüm gözyaşlarımı dökeceğimin işaretini verdi.

"Sana acı çektiremeyeceğimi anladım Maria. Bunu yapmak istemediğimi fark ettim. Bu yüzden hayatını normal yaşa istedim. Ama sen.. Belayı mıknatıs gibi çekiyorsun."

Nefesimin hızlandığını hissettim, benim için endişelenmişti. O taş kalbi beni kendisinden korumak için özgür kılmıştı.

" Sen bir canavarsın, Azrailsin, katilsin neden bana acıyorsun? Neden canımı yakmaktan geri duruyorsun neden? "diye çaresiz bir şekilde fısıldadım.

Hâlâ dirseklerimden tutuyor ve hâlâ düşmemem için yanımda duruyordu.

" Taşıyıcı olamazsın. Sende o acımasızlık yok. Sende farklı bir şey var Maria. Henüz anlayamadığım bir gizem. Ben gizem sevmem. Seni hayatımdan uzaklaştırmak yaptığım en mantıklı kararlardan biriydi. Beni anlıyor musun?"

"Yalan söylüyorsun." dedim. "Benden sıkıldın ve beni gönderdin. Sonrada gidip o kadını taşıyıcı diye yanında süs mankeni gibi gezdiriyorsun."

"Maria şuan yaralısın. Seni götürmeme izin ver.." dedi baştan çıkarıcı bir sesle aynı anda kulağıma yaklaşırken "Henüz daha ne kadar canavar olabileceğimi görmemişken." diye ekledi kulağıma nefesini bırakarak.

Sonra bedenim kollarında havalandı. Dengemi kaybetmemek için boynuna kollarımı doladım. Teninin sıcaklığı benimkine karışınca yoğun bir hazla ür­pertti bedenimi. Çok gizli bir hazdı bu; sanki tarih öncesi böyle bir haz yaşanmıştı ve gizemli papirüslere, hatta yaratılışın ilk zamanlarına, daha eski çok daha eski, derinliklere gömülmüş gibi gelen bir haz.. Kollarında ne taşıdığının farkında olmadan ilerleyen bu şeytanın yaydığı tensel hazzı iliklerime kadar hissediyordum. Kısa bir an gözleri benimkilere döndü. Hâlâ uyanık olup olmadığımı kontrol etmek için. Ona tüm dikkatimi vermişken beni yakaladı. Kapkara gözleri derin bir çukura dönüştü. Onunda bu hazzın farkına vardığını ilk hissettiğim an buydu. Çığlık sesleri göğe kadar yükselince dönüp arkasındaki platforma öfkeli bir bakış atınca karınca sürüleri gibi dağıldılar.

Gece bitmişti ve pist yavaş yavaş boşaldı. Beni merdivenden yukarı kollarında çıkarırken ilk kez bu kadar yakınlığını hissedince acılarım ağrı kesici almış gibi dinmişti. İlk defa tenlerimiz böyle yakındı. Kollarındayken hep burada dursam sanki canımı kimse yakamaz gibi hissediyordum. Korkmama gerek yokmuş gibi. Bana kimse dokunamaz gibi. Güvende gibi. Sonra bakışlarım dudaklarına kaydı. Islaktı ve ben farkında olmadan alt dudağımı ısırdım. İçimden geçen bu beklenmedik arzuyu kontrol etmeye çalıştım. Bir odaya girdik ve beni koltuğun üstüne yatırdı. O anda içeri Bay Mad ve Carlos birde yeni taşıyıcısı girdi.

"O artık senin taşıyıcın değil." dedi cümleleri öfkeliydi ama ses tonunu sabit tutmaya çalışıyordu.

Azrail bana sırtını döndü ve yumruklarını sıkmış Bay Mad'e döndü.

"O değil, Onun bir ismi var. Maria. " dedi bay Mad'e öfkeyle. Gelen hıçkırığı elimle kapattım.

"Senin yüzünden ölüyordu, Şimdi göz boyamak için mi yumuşak davranıyorsun? " dedi Bay Mad.

Keyifli bir gülümsemeyle cevap verdi.

"Göz boyamak mı..." diye başladı Azrail, beni görmek için yüzünü çevirdiğinde yüzündeki yenilenen, daha doğrusu üçe katlanan öfkeyi gördüm. "Küçük adamlar yalnız göz boyar. Benim gibiler ise kana bular." diye üstün bir şekilde yanıtladı. Gözleri kesilen yaralarımdan akan kanlarda dolaştı. Şaheserini gözlerinde ölümsüzleştirdi.

✩✩✩

Bölüm sonu.

Ay ne tatlı dedi. Onun ismi var Maria. Ahaha hah şöyle olda azıcık mutlu olalım.

Bölüm nasıldı bakalım? Heyecan, adrenalini hissettiniz mi?

Meryem yapıştırdı Osmanlı tokadını kız şak yerde..

Azraili kışkırttığı sahneleri yazarken gülümsüyorum sürekli yahu ben seviyorum Meryem nasıl sevmesin. Ahaha.

Neyse yarış nasıldı ama?

Meryem ve Azrailin çekimi nasıl? Sizce bundan sonra neler olacak?

Bölüm : 27.04.2025 12:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...