
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Başkalarının hile yaptığı oyunda
Asla adil olmayın..."
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
Bay Mad'in yüzüne zalim bir gülümseme yayıldı, sonra benliğini bir hüzün dalgası kapladı. İnsanlar arasında saygın bir askerdi, yetenekli ve harika bir askerdi ama birisi benim tahminlerime göre Azrail onun gözünü yaralamıştı. Bir asker için görevi bitmişti. Zavallı bir adam gibi görüyordu kendini. Vatanı için savaşamayacaktı.
"İçler acısı görünüyorum değil mi?" diye sordu.
"Hayır, bence yakışmış." dedim tuhaf bir cümle kurarak. Benim en son yapacağım şey ona acımak olmalıydı. Bundan nefret ederdi.
"Kahven hazır." dedi masadaki kupa bardağını göstererek. Tuhaflık içinde tuhaflık. Bana neden kahve ikram ediyordu?
Sorun değil. İçmeliydim. Beni öldürmezdi.
İçimi ısıtmak için ağzımın içini kahveyle doldurdum. Sağlıklı dozda şeker katmadan tadına tahammül edemiyordum, zaten bana şeker de vermemişti.
Açılan cam, şiddetini artıran esintiyle sallanarak ses çıkarınca , "Rüzgâr çıktı," dedi.
"Yağmurda yürümek bana göre değil," diyerek homurdandım.
"Burada fazla şiddetleneceğini sanmam ama... Bazılarının yerleşim yerleri fırtına ile sarsılacak. "
Kupa elimde donup kaldı. Azrailin karargahına saldırmayımı düşünüyordu?
"Sessiz ol,"dedi aniden. Ayağa kalkmış, kulak kabartmıştı.
" Ne oldu?" dedim. " Bu da..."
Bay Mad parmağını dudaklarına götürdü." Biri bağırıyor. "
Ses, uzaktan geliyordu. Galerinin alt katından.
" Müşteri gelmiştir. Şuan en yoğun..."
Bay Mad, elini kaldırınca çıkan bir rüzgâr, beni duvara savurdu. "Sana, sessiz ol dedim." Bir eliyle beni duvara bastırmıştı.
Duvara mıhlanmış vaziyette durmuş ve ağzım bir karış açık kaldı. "Neler oluyor?"
Açık pencerelerin ardında ki gökyüzünün, tanyerinin ağarmasıyla birlikte maviye dönmeye başladığını görebiliyorduk. "Belkide yanlış duydum." dedi.
Beni yere bıraktı. Kahvem dökülmüştü ama yeniden bardağımı doldurma zahmetine girmedim.
"Sana bunu kim yaptı? "diye sordum doğrulurken." Bu kadar celallenmene gerek yoktu. "Üzerimdeki tozları silkeleyip masanın arkasındaki yerime geçtim.
" Tek bir tahmin hakkın var." alaycı bir ifadeyle güldü.
" Azrail. "dedim başımı iki yana sallayarak.
Şaşkınlıkla," Ona böylemi söylüyorsun? "
" Yeterince iyi bir seslenişi hak etmiyor." dedim hemen ardından.
" Aslında..." Sözlerinin devamını getiremedi çünkü büronun kapısı parçalara ayrıldı ve etrafa kıymıklar saçıldı.
Suratını korumak için ellerini kaldıran Bay Mad, yere eğilerek beni masanın arkasına yuvarladı. İçeri kızıl saçlı, mavi gözlü bir kadın girdi. O aptal kadın. Samuel.
Bay Mad masanın altına tutturulduğunu gördüğü çifteye doğru uzanırken, "Benim için geldi." diye bağırdı. "Diğer gözüm için."
Bay Mad'in intikam ateşiyle yanıp tutuşan bir savaşçı misali ayağa kalkıp ateş edişini hayretler içinde izledim. Bir gözünün intikamıyla yanıp tutuşuyordu. Hem bu adam bir askerdi. İyi ve güçlü bir asker. Böyle elini kolunu sallayarak gün ortasında öldürmeye çalışmak neyin nesiydi?
Masanın yanından baktığım sırada kadının tam karnından vurulduğunu gördüm. Geriye savrulan kadın, kapının köşesine çarpıp yere yığılmıştı. Barut ile kanın madeni kokusu midemi bulandırdı. Gözlerimin önünde birinin vurulduğunu görmeyeli epey zaman olmuştu, kaldı ki o da benim yüzümden ölen papazdı.
Bay Mad memnuniyetle, "Gücü yetiyorsa göndersin bütün adamlarını. Diğer gözümü almasına izin vermeyeceğim." diye tekrarladı.
Ne var ki daha ben cevap veremeden, kadın kanlı eliyle kapıya tutunarak ayağa kalktı.
Bay Mad gözlerini kırpıştırdı. Kadın öne doğru yürüdü. Askeri kıyafetinin parçalanan yerlerinde kan görülebiliyordu, ayrıca saçmalardan delik deşik olan derisinden oluk oluk kan akıyordu. Şu haldeyken değil bayılması ölmesi gerekiyordu.
Bay Mad silahını tekrar kaldırdı ama kadın çok hızlıydı. Silahı adamın elinden alıp var gücüyle vurdu. Arkasından yaklaşıp dizlerinin arkasına tekme attım. Arkasından saçlarını tutup kafasını geriye yatırdım. Mavi gözlerini bana dikti.
"Şimdi göze göz diyerek bir mavi gözüne tırnaklarımı sokardımda.. Tırnaklarıma yazık."
Başını bir kenara savurdum.
"Hayatımda senin kadar aptal bir kadın görmedim. Ne olacağını düşünüyorsun? Hayatta kalacağını mı? Senin için geliyorlar Maria. O evini yaktığın adam onu fazla hafife aldın. O geceden sonra seni öldürmek için an bekliyordu. Sen karargahta dokunulmazdın. Efendimizin yanında çalışırken dokunulmazdın. Peki ya şimdi. Bir yer altı fahişesinden farkın yok. Evini adresini herşeyini verdim onlara. Geberirken izlemek için orada olacağım. "diye haykırırken geriye doğru emekledi. Kadın hafif gülümsedi. Eğleniyordu.
Masanın üstünde parlayan metali gördüm. Fazla düşünmeye gerek yoktu. Gümüş kalemi elime aldım. Ne yapacağımı anlayınca ayağa kalkmaya veya yanına düşen silaha uzanmaya çalıştı ama karnındaki kurşun buna engel olacak kadar acı verince sadece donup kalmakla yetindi.
Karnının üstüne oturunca çığlık atmaya başladı. Boğazından tuttum ve gümüş kalemi havaya kaldırınca gözlerindeki o korkuyu daha önce hiç kimsede görmemiştim. Bir an tereddüt ettim. Çünkü o gözlerde bir şey daha vardı.
Yüzüme sinen öfkenin celladı. Ben bu değildim. Ben kötü biri değildim. Bunu yapmamalıydım. Elimi indirecek gibi oldum.
"Fahişe annen seni doğurmamalıydı." diye bağırdı. "Karnına bir bıçak saplamalı ve kendisi gibi bir sürtük doğurmamalıydı."
Bağırdım. "Aaaa." ve gümüş kalemi sağ gözüne sapladım. Yüzüme sıçrayan kanın sıcaklığı, midemi bulandırdı.
Yerde titremeye başladı, haykırdı, küfürler yağdırdı. Zemin kana bulanmıştı.
"Yalvarmalıydın." dedim bağırarak. "Şimdi göze göz. Git bunu efendine söyle. Çevremden ve benden uzak durun artık. Yoksa alacağım tek şey göz olmayacak."
İçeri birileri girdi. Kadını alıp götürdüler. Patronum odaya girince gördüğü manzara karşısında düşüp bayılacak gibi oldu. Ama sesini çıkarabilir miydi? Hayır. Çünkü Azrail den herkes korkardı. Gelip adamın galerisini gözü önünde yaksa bu adam sesini çıkarmayacak kadar korkardı. Herkes öyleydi. Sesini çıkarsa Azrail bir daha konuşmasın diye gırtlağını sökerdi.
Bay Mad başını tutarak yerden kalktı. Elimdeki gümüş kalemi ve ucundaki kanlı gözü görünce dehşete düşmüştü.
"Sen, ne yaptın Maria?"
Kalemi çöp kutusuna attım. "Göze göz." dedim sanki az önce birinin gözünü çıkarmamışım gibi.
Patronum aynı korkuyla bana baktı. Şu dakikadan sonra emindim ki beni burada istemeyecekti. Onu anlıyordum.
"Buradan gidelim." dedi bileğimi tutarak. Beni sürüklemesine izin verdim. Bizi bekleyen beyaz Limuzine binerek olay yerinden uzaklaştık.
"Senin canını yaktı mı?" diye sordu. Hâlâ benim için endişeleniyordu.
"O beceriksiz mi?" dedim alaya alarak. "Az önce tek gözü olmadan gitti. Sence canım yanmışa benziyor mu?"
"Sen mükemmel bir kadınsın Maria." dedi birden iltifata başlayarak. "Bu kadar soğukkanlı olmayı nasıl başarıyorsun?"
Omuzlarımı yukarı kaldırıp indirdim. "Öfke." dedim. "Canını yakmak istemedim ama anneme, ölmüş anneme hakaret etti. O anki öfke pişmanlığımı alıp götürdü. Zaten ölecek bir..." devamını getirmedim cümleyi değiştirdim. "Zaten kim bana hesap sorabilir?" Azrail gibi konuştuğumu fark edince istemsiz gülümsedim. Korkusuzluk böyle bir şey olmalıydı.
"Seni evine bırakayım. Ama öncesinde bir şeyler yapmak istersen." nazik teklifine karşılık vermek isterdim ama şuan berbat bir durumdaydım ve tek istediğim duş alıp uyumaktı.
Kibar olmaya çalışarak, "Sadece duş alıp uyumak istiyorum. Ama teklifin yarın için geçerliyse bunu memnununiyetle kabul ederim."
Heyecanla gülümsedi. "Teklifim senin için her an geçerli."
Bunu söyleyince utanmıştım. "Teşekkür ederim."
Sonra beni eve bıraktı. Duş alıp uyudum. Yorgun olunca kısa sürede uyumuştum.
Sabah çalıştığım galeriye mesaj atıp işten ayrıldığımı söyledim. Eski patronum neden olduğunu bile sormadı. Zaten kıvrandığını ve bunun iyi bir seçenek olduğunu söylemişti. Yeni bir iş aramalıydım. Bu yüzden akşama kadar iş ilanlarına bakmıştım. Kafama göre bir iş bulmak hiç kolay olmayacaktı.
Akşam olunca siyah bir elbise giydim saçlarımı at kuyruğu yaptım ve kırmızı bir topuklu ayakkabıyla kombinimi tamamladım. Bay Mad, beni bir limuzin ile aldı. Dakikalarca gözlerini benden alamamıştı. Sürekli çok güzel olduğumu söyleyip duruyordu.
Yolda çok heyecanlı olduğunu fark edince merakla sordum.
"Güzel bir haber mi aldınız?"
"Aslında haber almadım ama seni ailem ile tanıştırmak istiyorum." dediği ilk an gülümsemem solup gitti. Tırnaklarımı avuçlarıma batırdığımın bile farkında değildim.
Sert bir dille, "Ne sıfatla?" diye sordum. Uyarmıştım. Kendisini daha önce ikaz etmiştim. Bundan hoşlanmadığımı söylemiştim. Oda anlayışla karşılamıştı ve beni arkadaşı olarak görecekti. Söz vermişti.
"Lütfen sakin ol. O anlamda değil. Sadece arkadaşım olarak." dedi beni sakinleştirmeye çalışarak.
Ama yalan söylediğini ikimizde biliyorduk. Buna müsamaha gösteremezdim.
"Bay Mad lütfen geri döner misiniz? Ben kendimi iyi hissetmiyorum." dedim yüzüne bakmamaya çalışarak.
Arabayı ağaçlık kenarına çekti. Issız bir yoldaydık ve asla yanımızdan geçip giden arabalar olmamıştı.
"Maria, özür dilerim seni kıracak bir şeymi yaptım?" neredeyse gözleri dolmuştu.
Ama bende kimseye üzülecek duygu yoktu. Çok uzun zaman önce kaybetmiştim.
"Beni kırdınız evet. Bu geceki asıl amacınızı biliyorum. Lütfen beni kandırmaya çalışmayın. Yalana lüzum yok."
Umutsuzca yola baktı. Kaşları seğiriyordu. Aman Allah'ım ağlamayacaktı değilmi?
Bir anda saçma sapan bir soru sordu. Öyleki ikimizde şok olduk.
" İlk görüşte aşka inanır mısın Maria? "
" Anlamadım? "dedim.
Dönüp masum gözlerle gözlerime baktı."İlk görüşte aşk diyorum. İnanır mısın? "
" Aşk diye bir şey yok. Benim için olmadı ve olmayacak. Çünkü zamanım yok."dedim.
Üzgün bir ifadeyle gülümsedi. Dudaklarında acı bir tebessüm vardı.
" Bende inanmazdım. Ta ki bir gece karşıma dünyanın en güzel kahve gözleri çıkana kadar. "dikkatlice gözlerime bakıyordu.
Hayır, bunun olmasını istemiyorum. Gerçekten istemiyorum. Kimsenin bana aşık olmasını istemiyorum.
" Bay Mad.. "cümlemi hızlıca kesti.
" Sen bana Bay Mad, dedikçe kalbime hançer saplanıyor sanki. "dedi hüzün dolu bir sesle." Lütfen artık sadece Mad de. "
" Bak Mad, benim durumumu biliyorsun."
Elini kaldırdı." İşte asıl zor olanda bu ya. Seninle tatile çıkmak istiyorum, sana bütün potansiyel yarışları izletmek istiyorum, senin için isteyipte satın alamayacağım bir şey yok. Ergenler gibi sinemaya gitmek, lunaparkta çığlık atarak korku aletlerine binmek, şarkı söylemek. Yağmurda dans etmek istiyorum. Ben ilk defa bir kadın için bunları hayal ediyorum. Biliyorum bunun için vaktimiz yok. Seni bir gün sinemaya götürsem aniden nefes almadığını görsem yıkılırım. Lunaparka gitsek korkudan kalbin durursa benimde kalbim durur. Aslında ölecek olan sen değilsin Maria benim. Biliyorum çok kısa bir zamanda sana bağlandım. Sana saçma gelebilir. Beni anlamıyor olabilirsin. Ama bu oldu. Her an oluyor. Her an ölecek bir kadına aşık olduğum için bunun sonunda bana ne olacak? "
Gözleri dolunca kafasını başka tarafa çevirdi. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Asla beklemediğim cümleler ve itiraf karşısında şaşkındım. Kapıyı açtım ve dışarı çıktım.
Yerimde duramıyordum. Yürümeye başladım. Arkamdan koşarak geldi. Yanımda yürümeye başladı.
"Bir şeyler söyle."
"Şuan boğuluyorum." dedim adımlarımı hızlandırarak. "Söylediklerin beni boğuyor."
Adımları korkuyla yavaşladı. Ben durmadan yürümeye devam ettim. Sonra uzaklaştığımı fark etmiş olacakki koşarak karşıma geçip durdu.
"Özür dilerim. Senin canını sıktım. Beni affet lütfen!"
"Mad, lütfen.." dedim.
Bir dizini yere koydu önce sonra diğer dizin. Ellerini Allaha yalvarır gibi birleştirdi. "Bütün söylediklerimi unutalım. Yalvarıyorum. Bir hata yaptım. Söz vermiştim sana. Lütfen beni affet ve söylediklerimi unut!"
Omuzlarından tutup kalkması için ona zaman verdim. "Lütfen karşımda bir daha böyle bir duruma düşme!"
Aniden ellerimi tuttu. "Beni affet! Söz veriyorum bundan sonra asla ama asla bu konuyu açmayacağım. Hissettirmeyeceğim. Lütfen sakın beni bırakma!"
Gözlerimi kırpıştırdım. Şuan yeter diye bağırasım geliyordu. Boğazıma kadar duygu yüküyle dolmuştum. Ama kırmak istemiyordum.
"Bu son şansın. Bana bir daha o şekilde konuşmayacaksın bana hissettirmeyeceksin. Duygularını gömeceksin. Eğer bunun sözünü verirsen seninle arkadaş kalabiliriz."
Gözleri parladı. "Söz veriyorum. Erkek sözü. Hayatım üzerine söz veriyorum. Herşeyi unutalım olur mu?"
O an bunu söylemem gerektiğini düşündüm. "Neyi unutalım?" diye sordum.
Başta anlamadı. Suratındaki şaşkın ifadeyi görünce kıkırdadım. Ancak o an anladı ve gülümsedi.
"Çok zekisin." dedi göz kırparak.
"Eh, öyle denebilir."
"Hadi daha fazla üşüme. Bak ailem ile yemek yiyeceğiz. Onlara senin benim arkadaşım olduğunu söyleyeceğim. Sadece bu kadar. Senin sıkılacağın bir konu olursa ben araya girerim."
Kaçışım yoktu. Kabul ettim
Sonunda 4 metre yüksekliğindeki bir kapıya geldik,torpido gözünden küçük bir cihaz çıkardı, bir düğmeye bastı ve devasa kapılar açılmaya başladı.
Arabayı tekrar vitese taktı ve hoş bir sonbahar havası ve deniz kokusu yayan bahçeler ve uzun çam ağaçlarıyla çevrili bir patika yoldan gittik.
"Ülkenin en iyi manzarasına sahip olan evlerden ilk beşin içindeyiz." dedi bana kocaman bir gülümsemeyle.
Sonunda eve vardığımız için soruları yüksek sesle soracak vaktim olmadı.
Ev tamamen beyazdı, dört kattı ama genişti. Fazla geniş. İyi bir mimarisi vardı. Kahverengi çatıları vardı. Karşımızda etkileyici bir sundurma vardı. Evin ön tarafında toplamda altı tane fıskiye vardı. Etkileyici heykellerin ağzından dökülen sular genişçe bir havuza dökülüyordu. Verandadaki büyük panjurlar en az sekiz metre uzunluğunda olacaktı.Çeşmenin etrafından dolaşıp bizi ön kapıya götürecek olan basamakların önüne park ettikten sonra arabayı durdurdu.
Arabadan iner inmez kapıda bir adam ve arkasında beş kadın ve beş adam vardı. Kıyafetlerinden hizmetçi olduğunu anlamak zor değildi. Yalnız önlerinde duran adamı yaklaştıkça yüzü netleşti ve Mad'in babası olduğunu fark ettim.
Bir takım elbise pahalı tasarımcı kahverengi bir yelek giymişti. Koyu renk saçları geriye taranmıştı. Boğazında gömleğinin hemen üstünde kırmızı bir fular bağlamıştı. Uzun boyluydu, 1.80'in biraz üzerindeydi; açıkça spor salonuna gittiğini ve yaşının izlerini göstermesine rağmen yüzü oldukça zarif bir yüzü vardı. Alnında epeyce kırışık vardı ve siyah saçlarında zaten yeterince beyaz vardı ama bu ona ilginç ve olgun bir hava veriyordu.
Bizi kocaman bir gülümsemeyle karşıladı. Vakit kaybetmeden arabadan indim.
"Hoş geldiniz, Hanımefendi." Elini bana uzattı. Bundan nefret etsem de elimi uzattım. Nazik bir öpücüğü elimin üstüne bıraktı. "Bir kez daha karşılaştık."
Elimi çektim. "Evet, nasılsınız?"
"İyiyim ve bana David de."
"Nasılsın David?"
"İkinizi gördükten sonra daha iyi oldum. Hadi içeri girelim seninle tanışmak için can atan bir kaç kişi var."
İşte gece şimdi başlıyordu. Kendimi erkek arkadaşımın ailesiyle tanışan ergen kız gibi hissediyordum. Kızgın bir şekilde Mad'e baktığımda yüzünde özür dileyen bir ifade belirdi.
" Çok heyecanlılar. Ama merak etme. O konuyu açmamalarını sağlayacağım."
İç çektim. Üç tane kırmızı halı serili koridordan geçtikten sonra tavanı yüksek bir salona geldik. Harikaydı ve tamamı camdı. İki kadın biri kumral biri sarışın yemek masasının önünde bizi bekliyordu. Sarışın olanın yaşı en az 45 vardı. Sanırım Mad'in annesiydi. Bir kız kardeşi olduğunu bilmiyordum. Mad'in yüzüne baktığımda onunda bu misafir konusundaki şaşkınlığını görünce anladımki bu sarışın kadın bu gece haberi olmadan gelmişti.
"Bu annem Yona. Anne bu hanımefendi Maria. "
Bana gülümseyen kadının elini tuttum.
"Memnun oldum." zarif bir gülümsemeyle.
Mad yanımdan geçip gitti. Sarışın kadın ile göz göze geldik.
"Beni tanıştırmayacak mısın Mad?" dedi. Biraz imalı bir ses tonuyla.
Mad durup bakmaya tenezzül etmedi. Bir sandalye çekti ve bana baktı, "Maria otur lütfen."
Kadının suratı kıpkırmızı oldu. Az önce bakmıyorsada şuan benden nefret ediyor gibi bakıyordu. Mad'in benim için çektiği sandalyeye oturdum. Kadın gelip karşıma oturdu. Annesi Yona ve Bay David karşı karşıya oturdular. Mad yanıma oturdu. Hizmetçiler sessizlik içinde yengeçler, balıklar ve yenmeye hazır her türden taze kalamarla dolu servis tabakları ile masayı donattılar. İsmini öğrenemediğim kadın bakışlarını zorlukla benimkilere indirdi.
"Ben Reina." dedi sonra gururla bir cümleyi ekledi. "Mad'in nişanlısıyım."
Şaşkınlıkla Mad'e baktım. Öfkeyle çatalı masaya neredeyse fırlattı.
"Ben bir karar vermedim. Her yerde saçma sapan konuşup duruyorsun. Beni rezil etmeyi bırak." Reina'nın yüzü bozuldu ve gözleri doldu. Sanırım Mad'i gerçekten seviyordu.
Reina'nın, Mad'e verdiği şaşkınlık ve inanamama ifadesini fark etmekten kendimi alamadım.
Mad'in yüzüne, sonra da beni ilgiyle izleyen gözlerine baktım.
"Aslında teyzemde burada olacaktı ama sanırım son anda bir işi çıktı." dedi.
"Tanışmayı isterdim." dedim.
Reina araya girerek, "Teyzen siz gelmeden önce buradaydı. Ama aniden işi çıktı." dedi imalı bir ifadeyle bana bakarak.
Önümdeki yemeğe baktım. Onun tavırlarını çekecek halim yoktu. Dalgınlıkla yemeğime bakarken, Bay David beni ve oğlunu yaptıkları sohbete dahil etmeye çalıştı.
"Mad, bölümün ile görüştüm. Senin görevden atılmayacağını söylediler." dedi oğlunun odanın ucundaki babasının gözlerine bakmasına neden olarak, "Küçük bir kazanın seni mahvetmesine izin veremezdim." dedi David, Mad'in sıkılmış yüzünü görmezden gelerek ve şimdi bana odaklanarak.
"Peki ya sen Maria? Ailen ile beraber mi yaşıyorsun?"
Bir kez ölüp tekrar hayata dönmüşüm gibi hissettim bunu duyunca. Kalbim sancıyla attı. Boğazım düğümlendi.
"Tek yaşıyorum." dedim. Sesim titreseydi gözleri bunu kesin aklına kazırdı. Bu adama karşı dikkatli olmalıydım.
"Peki ne iş yapıyorsun?"
"Bu sabah işten ayrıldım ve yeni iş ilanlarına bakıyorum. Yapamadığım bir iş yok. Genel olarak her iş elimden geliyor. Ama özel olarak arabalar ile ilgileniyorum."
"Ah, Mad'in sende ne bulduğunu şimdi anladım. Tam bir araba delisi. Yıllarca uğraştık vazgeçsin diye ama yok. Benim oğlum fazla inatçı. Görüyorumki kendi kafasına göre birini bulmuş."
Mad beni izliyordu. Bakışlarını bana odaklayarak masaya eğildi, kollarını masaya dayadı ve yoğun bir incelemeyle bana baktı.
"Seni incitecek ise şuan burdan gidebiliriz." dedi dostça bir ses tonuyla.
"Sorun değil, şuan iyi idare ediyorum," dedim masumca gülümseyerek.
Bana cevap veremeden, ki bunu istediğinden emindim, Reina araya girdi.
"Bende şirkette Cio'yum." dedi kendisiyle gurur duyarak.
Sahte bir gülümsemeyle, "Kimin şirketi?" diye sordum.
Masadaki herkese çekingen bir ifadeyle baktı ve sonra söylediği için çoktan pişman oldu.
"Babamın." dedi utanarak.
"Cio olmanın çok zor olduğunu ve çok zor mülakatlardan geçtiğini biliyorum. Kaç dil biliyorsun beşmi? Çünkü bir Cio en az beş dil bilmeli. Sen birde aylarca kan ter içinde çalışmış olmalısın Cio olmak için. Tatlım sen çok başarılısın. Tebrik ediyorum seni. "
Kıpkırmızı oldu. Titreyen ellerini kimse görmesin diye masanın altına sakladı. Mad'in kıkırdamasınıda duyunca iyice bozuldu. Neredeyse ağlayacaktı.
"Üzgünüm, Mad," dedi ve sonra sanki bir hata yapmış gibi irkilerek bana döndü.
"Benden değil Maria'dan özür dile. " dedi kristal bardağına biraz daha köpüklü su doldururken.
"Kim?" diye cevap verdi aptalı oynayarak.
"Maria," dedi benim yüzümü ilgiyle izleyerek. Ciddiydi, rahattı. O zamanlar Mad'in de düşüncelerini nasıl saklayacağını çok iyi bilen bir insan olduğunu anladım.
"Ondan özür dilemek istemiyorum. " dedi gözlerini bana doğru çevirerek. Bana, ona karşı çıkmam için meydan okurcasına baktı.
"Benim kimsenin özrüne ihtiyacım yok. O kendi kalitesini ifade etti bende kendi kalitemi. Yanlış bir şey göremiyorum." diye cevapladım.
"Ne ima ediyorsun önemsiz kadın? " dedi bana ve o sıfatı kullandığı anda gülümsemeden edemedim.
"Evet senin için önemsiz biriyim. Ama sadece senin için." dedim sırıtarak. Cevap vermeden önce bana baktı.
"Neydi ismin? Neyse önemsiz zaten. Çünkü diğerleri gibi yerin belli. Yerin dibi." dedi beni aşağılayarak, tepeden tırnağa süzerek.Öfkeme hakim olmaya çalışmasını izledim.
"Yerin dibini sadece senin gibi baba parasıyla övünen, hayatında tek vasfı bababasının kirli parası olan ucuz kadınlar bilir. Yani ben yerin dibindeysem sen o yerin dibinin bizzat cümle bulmuş halisin. "
Öfkeden titremeye başladı. Avucunda iki bıçağı sıktığını görünce gülümsemeden edemedim. Fırsatı olsa beni öldürürdü.
" Sen kendini ne sanıyorsun? Benimle böyle konuşmasına nasıl izin veriyorsun Mad? "dedi ve sadece bana ve kendisine hitap edebilmek için masanın üzerine eğildi." Seni parçalara ayırtabilirim ve bunu babamın parasıyla yapacağım. Senin baban yok diye başkalarını kıskanma. "
Bu çok ileri gitti. Öfke beni kör etti.Önümdeki bıçağı aldım ve bir hareketle kadının önüne geçtim. Bana aklımı kaçırmış gibi baktı.
Mad arkamdan, "Sakin ol Maria, Reina hep böyle boş konuşur. Lütfen onu umursama." dedi.
İsteksizce bıçağımı bıraktım ve bana doğru gelen Mad'e döndüm.
"Neden sana evimizin en güzel manzarasını göstermiyorum." dedi bana sıcak bir şekilde gülümseyerek.
"Mad," dedi sertçe Reina, "Onunla gitme!"
Reina'nın bana ters ters bakması hoşuma gitmişti. İtiraf etmeliyim böyle kadınların üzüntüsü beni mutlu ediyordu. Canımı sıkan insanlara gül dağıtacak değildim.
"Beni buradan götürür müsün?" diye sordum, üzüleceğini bile bile. "Hem odanıda görmek istiyorum. " diye ekledim mavi gözlerinin daha da büyüdüğünü görünce.
"Bu çok güzel olur. " diye yanıtladı bir saniye sonra.
Gözlerinin benden Reina'ya kaymasını izledim ve yine gülümsemeden edemedim. "Size iyi akşamlar. Yemek için teşekkür ederim." diye ekledim bu kez Reina'ya bakmadan.
Bu onun hatası değildi, Mad'i kıskanmasını anlayabilirdim. Ama beni tanımadan dişlerini gösterirse o dişlerini kırmak benim için zor olmazdı. Bana nazik gelen insanları aşağılayarak biri hiçbir zaman olmadım.
Mad ile beraber evin terasına çıktık. Yıldızlar temiz gökyüzünde daha parlak görünüyordu.
"Ah, özür dilerim," dedi ironik ama tamamen korkmuş bir şekilde, "Reina bana çocukluğundan beri takıntılı. Yanımda bir kadın görse her seferinde aynısını yapıyor." dedi bir adım geri giderek.
"Reina güzel bir kadın. Neden hiç ilgini çekmedi?"
"Ailelerimiz hep yakındı. Babası ile benim babam okul arkadaşı. Reina ile beraber büyüdük. Onu hep bir kız kardeş olarak gördüm. Böyle olduğuna bakma özünde çok iyi biri." dedi sırıtarak.
Mad önce gökyüzüne baktı, sonra tekrar bana baktı.
"Bu yaptığını sadece senin yanında gören kadınlaramı yapıyor?" diye sordum.
"Evet."
" Anlıyorum." dedim kısaca.
"Ailem istiyor. Aslında biz küçükken bu konular çok konuşulurdu ama ben hep dalgaya alıyordum. Şimdi ise artık bir dalga konusu olmaktan çıktı."
"Belki sevebilirsin. Hiç denedinmi Reina'yı sevmeyi?"
Kaşlarını çattı. "Ben ona istediği sevgiyi ilgiyi veremem. Benimle birlikte olmak sadece onun hayatını mahveder. Yatağına bile girmeyeceğim bir kadın sadece o. Hayatını benim yolumda harcamasını istemiyorum."
Bu cümleler beni şaşırtmıştı. Reina adına üzülmeye bile başlamıştım.
" Mad, "dedim seslenerek. Dönüp yüzüme baktı. " Yanlış düşünüyorsun. Reina senin için bir kardeşten fazlası olabilir. "
Gözlerini kocaman açtı. Bunu benden duymak onu fazlasıyla kırmıştı.
" Ciddi olamazsın. "dedi titreyen sesiyle.
İlk defa ellerini tuttum. Gözleri ellerimize kaydı. Önce yumuşak bir ifade sonrada sert. Bunu şuan yaptığım için bana çok kızgındı.
" Ben çok ciddiyim. Reina'yı tanıyorsun. Eğer anlattığın kadar iyi biriyse neden bir şans vermiyorsun?" Gözlerim, söylediklerimin kararlılığıyla parıldadı.
"Ben ona o gözle hiç bakmadım. O benim için küçük kız kardeş anlıyor musun?"
"Saçmalık." dedim. "Kan bağınız yok. Bu yüzden bir erkek ve bir kadın asla kız kardeş olamaz. Onu bir kadın olarak görmeye başlasan İyi olur. Hayatın boyunca ölmeye mahkum birini sevemezsin. Bu sana haksızlık tamam mı? Çocukların olmalı. Mutlu bir hayatın."
Yanaklarıma dokunan eli titriyordu."Ölümden bahsetme demiştim."
"Hepimiz bir gün öleceğiz Mad. Bugün olmasada yarın. Sadece benimki belli. Ben üzülmüyorum. Ölüm bir son değil. Aileme kavuşmak için yanıp tutuşuyorum. Lütfen sende bundan vazgeç ve Reina ile evlen."
Boşta kalan elini yumruk yaptı. Birşey söylemek için ağzımı açmıştımki tam o sırada arkamdan bir ses duydum. Döndüm ve Reina ile karşı karşıya geldik.
"Baban seni çağırıyor. " dedi sırıtarak.
Mad kırık bir kalple yanımızdan ayrıldı. Reina yanıma gelerek kollarını demir korkuluklara yasladı.
"Ona aşık mısın?" diye sordu.
"Hayır." dedim onun yaptığı gibi yaparak. "Sen ona aşıksın ama."
"Evet. Hayatım boyunca ondan başkasını sevmedim."
"Neden ona yaklaşmayı düşünmedin o zaman. Neden kendini geri plana attın?" Şimdi ona kızıyordum ve bu onu şaşırttı.
"Şakamı yapıyorsun?"
"Sence ben şaka yapacak bir kadın mıyım?" diye sordum.
Yemek masasında bıçakla üstüne yürüyüşüm aklına gelince sırıttı.
"Değilsin. Ama Mad sana aşık. Her an senden bahsediyor. Bütün akrabalarına seni anlattı. Sana öyle aşık olmuşki ağzından senin isminden başka hiçbir şey düşmüyor. Buda seni tanımadan senden nefret etmemi sağladı. Ama az önce konuştuklarınızı duydum. Seni kırdıysam özür dilerim. "
Bana şefkatle gülümsedi.
" Sorun değil. Ben hayatımda hiç aşık olmadım. Aslında vaktim olmadı. Bir erkeğe ilgi duymak benim için fazla yorucu ve uğraştırıcıydı. "dedim dürüstçe.
" Hayatın çok zor geçmiş olmalı. "
Bu konuyu kapatarak yüzüne baktım."Sana bir teklifim var. "
" Ne teklifi? "
" Mad'i seninle nişanlanmaya ikna ederim ama senden sonrasında büyük bir şey isteyeceğim. "
Gözleri heyecanla parladı. Sonra yanaklarına göz yaşları döküldü. Mad'i çok seviyordu. Sonra hemen üzüldü.
" Ama o sana aşık. Sen varken beni istemez."
Acı acı gülümsedim." İsteyecek. Çünkü ben öleceğim. "
Gözlerinde korku belirdi." Hasta mısın?"
"Öyle denebilir. Her an ölecek bir kadını hangi erkek beklerki. Bu yüzden son ricamı yerine getirecektir. Şimdi bana söz ver bir gün senden bir şey isteyeceğim ve sende bana yardım edeceksin. Ne olduğunu şuan sorma."
"Mad için herşeyi yaparım."
"O zaman nişan için elbise bakmaya şimdiden başla. Çünkü yakın zamanda evleneceksin."
Reina öyle heyecanla yanımdan ayrılınca gülümsedim. Sonra bu geceyi bitirmek için aşağı indim. Mad ve babası acil bir iş için ayrılmak zorunda kalınca beni şoförleri eve bıraktı. Telefonuma onlarca özür mesajı atmayıda unutmamıştı.
Erkeklerrr...
☆☆☆
Bölüm sonu.
Ah Mad, senin için farklı planlarım var bebeğim. Yinede bizi sevmeye devam et olur mu?
Meryem kızım çok fenasın. Bu kız laf sokmasını çok iyi biliyor ya. Anında canına okuyor insanların.
Bir idolsün tatlım. Seni her halinle seviyoruz.
Bölüm nasıldı? Biraz Mad'in ailesini tanıdık. Reina hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mad gerçekten Reina'yı ilerleyen zamanlarda sevebilir mi?
Azrail kocamız nerelerde? Sizce Samuel'i öyle görünce neler olmuştur?
Ahaha yer yerinden oynadı orası kesin. Bakalım bizi nasıl korkutacak bu sefer. Biz geri durur muyuz hayır. Yavaş yavaş çekileceksin sevgili Azrailimiz. Bizden asla kopamayacaksın.
Kendini buna hazırlasan iyi olur.
Olaylar biraz yavaş gidiyor olabilir ama sabrederseniz mutlaka meyvesini göreceksiniz. Harry Potter kitabımdan beni tanıyanlar bilirki ben taşı bile yumuşatırım. Sadece az sabır okurlarım.
Azrail üç ayda gördüğü kadına aniden aşık olacak biri değil. Evet şuan etkileniyor bizim kız gibi zaten sürekli etrafımızda olmasından veya sırf ölümden biraz uzaklaşalım diye kendi çizgisini aşıp bizi özgür bırakmasından anlamışsınızdır diye düşünüyorum.
Azrail sert bir içki gibi kızlarım. Asla bırakamazsın ama sert olmasına rağmen içmeye devam edersin. Sabır gerektirir.
Sizleri seviyorum okurlarım. Diğer bölümde görüşürüz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |