
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Elleriniz donarken soğuk su sıcak hissettirir..."
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
🎧Bölüm şarkısı : James Arthur(İmpossible) 🎧
Aynı gece bir kabus daha gördüm. Bu seferki farklıydı. Kabusumda biri tarafından kovalanıyordum. Ne yüzü vardı ne bedeni. Sadece birinin benim peşimde olduğunu hissediyordum. Bu gece karanlık saatler boyunca ruhum öylesine bunaldı ki!
Ruhumun buna ihtiyacı var gibi elimin telefona gittiğini ve Azrailin numarasının üstünde durduğunu hatırlıyorum. Kafam kargaşa içinde, bütün duygularım ayağa kalkmış, ama içimdeki bu savaş öyle koyu bir karanlık, öyle kör bir açlıkla büyüyordu ki.. İçimden hiç durmaksızın yükselen o soruya, "Neden o adamı görmek istiyorum?" sorusuna, hiç ama hiçbir karşılık bulamıyordum.
Neden?
Neden gözleri bir türlü gözlerimden gitmiyordu? Aynaya her baktığımda sebepsiz arkamda beliriyordu. Yoksa deliriyor muydum diye saatlerce düşünmüştüm.
Saat onbiri geçmiş, yıldızların önüne kara bulutlar geçmişti. Yağmurun hâlâ durup dinlenmeksizin pencerelerime vurduğunu, rüzgarın arka bahçemdeki söğüt ağaçalarına vurduğunu duyuyordum. Her yanım buz kesildi, o zaman cesaretim de elden gitmişti. Yetimhane de geçirdiğim o yağmurlu kara geceler aklıma geliyordu. Yenilenen korkum, kimsesiz, üzüntülü duygularıma ıslak ıslak düşmeye başladı..
Izdırap çektiğim ve haykırdığım duvarların soğukluğu sindi üzerime. Son günlerde bana bir şeyler oluyordu. Tuhaf ve adlandıramadığım bir şeyler.
Her gün öylece aklıma gelen Azraili gitgide artan müthiş bir merakla düşünmeye başladım. Onu anımsamaya çabaladım. Şuan ne yapıyordu? Uyuyor muydu? Görevde miydi?
Alçak adam! Beni hiç mi merak etmiyordu?
Saçlarımı gözlerimden iterek başımı kaldırdım, cüretle çevreme, karanlık odaya bakındım.İşte tam bu sırada duvarda bir ışık kıpırdandı. Acaba yoldan geçen bir arabanın farlarının ışığı mıydı? Olabilir. Ama dur bir dakika gitmiyor bu ışık. Kıpırdıyordu. Gözlerimin önünde tavana doğru kaydı, tepemde titremeye başladı. Hemen o anda dehşet verici olaylara kendimi hazırlamış, heyecandan bitkin durumdayken bu süzülen ışığı Carlos veya Azrailin arabasından gelen bir haberci sandım. Yüreğim sökülürcesine çarpmaya başladı, kan başıma çıktı.
Bir yanım onun gelmesini bekliyordu. Bir anda şu kapıdan içeri girecek ve Maria göreve diyecek. Umutsuzca çırpınışlarımın sönmesini izliyordum. Kulaklarıma bir uğultudur doldu.Yakınımda bir şeylerin varlığını seziyordum. Üzerimde bir ağırlık vardı, soluk almakta güçlük çekmeye başlamıştım. Sonunda dayanamaz oldum, yataktan fırladım ve pencereden dışarı baktım.
Büyük bir hayal kırıklığı. Boştu. Bir yaşam belirtisi bile yoktu. Tamamen karanlıktı. Onun gözleri gibi.
Yatağa tekrar uzandım. Bir saat boyunca uyku gözüme girmedi. Tuhaftı sanki çok yakınımda bir yerdeydi ama aynı zamanda göremiyordum.
Gözlerimi tavana diktim. "Allah'ım bana neler oluyor?" sonrasında uyuya kalmışım. Yine Azrailin olduğu farklı bir kabus görmüştüm. Ne olduğunu hatırlamıyordum. Ve bir saat sonra uyandığımda işler fazla ilginçti. Birisi sanki gerçekten evime girmişti sanki. Korkulu bir kabusun meraklı bir duygusuyla uyandım ve karşımda, gittikçe koyulaşan bir silüet görür gibi oldum. Odamın köşesinde. Durmuş beni izliyor. Korkunç bir karaltıydı. Bir canavara benziyordu. Sesler de geliyordu kulağıma... Esen rüzgar ile karışarak boğuklaşmışa benzeyen bir fısıltı. Heyecan, kuşku, her şeyi saran bir dehşet duygusu kafamı karmakarışık ediyordu. Çok geçmeden birinin bana dokunduğunu hissettim. Birisi bana sarılmıştı.. Yüzümdeki terleri siliyordu. Saçlarımı düzeltiyordu. Kalbim bir anda tanıdık duygularla kavruluyordu. Şimdiye kadar kimsenin beni bu kadar sevgiyle tutup kucakladığını anımsamıyordum. Başımı bir şeye yasladım. Birinin göğsü müydü,yoksa bir kolu muydu kavrayamadım. Ama, kabustan dolayı kaç gündür huzursuz olan ruhum sakinleşmişti, içim rahatlamıştı.
Sonrası uzun zamandır uyuduğum en huzurlu uykuya dönüştü. O gece uzun zamandır etmediğim bir dua dudaklarımdan sesli bir şekilde döküldü.
"Lütfen gerçek olsun."
Çünkü ergenlik çağımdayken halamın yaptığı işkence gecelerinde her gece babamın rüyama girip yaralarımı temizlediğini görürdüm. Beni o zamanlarda ayakta tutan şeydi bu. Her gece bu duayı söylerdim. Yetimhaneden kaçtıktan sonra babamı bir kez olsun görmediğim için bırakmıştım söylemeyi.
Şimdi ise yeniden bu duaya kavuşmanın sevinci vardı. Ama, bir sorun vardı. Ya Azrail hiç bu gece gelmediyse? Ya bu hissettiklerim ve gördüklerim bir rüyaysa? Babamda olduğu gibi.
"Allah'ım lütfen rüya olmasın."
Sabah huzurlu bir uykunun sakinliği ile uyandım. O Kısacık anda dün gece olanlar aklıma geldi. Hemen etrafıma baktım. Herşey normaldi. Bıraktığım gibi. Gözlerim doldu, dudaklarım titredi. Şuan bir ağlama krizinin eşiğindeydim ki o an komodinimin üstünde bir mum fark ettim.
Sönmüş bir mum. Ve ben asla mum yakmazdım. Gerçekti. Dün gece biri gelmişti, bana sarılmış ve beni uyutmuştu.
Gün boyu iş ararken bu düşünce aklımı kurcalayıp durdu. Sürekli elim telefona gidiyor ve Azraile mesaj atmak için yazışma yerine giriyordu.
Peki ne yazacaktım? "Dün gece evime gelip beni uyuttun teşekkür ederim. Uzun zamandır böyle güzel bir uyku uyumamıştım lütfen arada gelip beni uyutur musun?"
Otobüste bu yazdığım ve atma tuşuna henüz basmadığım mesaja kahkahalarla gülerken herkes bana delirmişim gibi bakıyordu. Hepsine göz devirirken mesajı silmek için telefon ekranına baktığımda bir çığlık attım.
" Mesaj gönderildimi? "
Kahkaha atarken yapmış olmalıydım. Hemen sildim. Silerken iki kalp krizi eşiğinden geçtikten ve yüreğim hızlı hızlı attıktan sonra ancak o an mesajı silebilmiştim.
Umarım görmemiştir. Umarım görmemiştir.
Cama yansıyan görüntümden nasılda çaresiz olduğumu görünce ağlamak istemiştim. Bu adamın bu mesajı görünce elbette umursayacağını düşünmüyordum ama ben rezil olmuştum. Büyük rezil. Kim bilir ne kadar aptal olduğumu düşünürdü görseydi.
Durakta indim. Bugün bir araba şirketinde görüşmem vardı. Küçük ama ticari yönden bir kaç ülkede iş kuruyorlardı. Üç katlı eski bir binanın önünde tabelaya bakıyordum. Bir kepçe vursa anında çökecek gibi bir hali vardı. Bu kadar içler acısı olmasını beklemiyordum.
Kapının önünde 1.60 boylarında bir adam elinde sigara ve bugünün gazetesiyle oturuyordu. Bir iki adım atınca topuklu ayakkabımın sesi onun iştahla okuduğu gazetesinden kafasını kaldırıp bana bakmasına sebep oldu.
Bir an için düş gördüğünü düşünürek gözlerini ovaladı. Bir kaç kez etrafına baktı. Sonra sigarayı bir kenara gazeteyi bir kenara fırlattı. Sarı dişleriyle gülümseyerek ayağa kalktı.
"Senin gibi cici bir hanımefendinin burada ne işi var?"
Tiksintiyle yüzümü buruşturmamak için mimiklerime hakim olmaya çalıştım.
"İş görüşmesi için geldim." binayı gösterdim. "Bugün geleceğimi telefonda söyledim. Peki siz kimsiniz?"
Terli elini silmekle uğraşmadan bana uzattı. "Ben güvenlikte çalışıyorum. İsmim Nate."
Elimi uzatmadım. "Maria. Görüşeceğim kişi şuan nerede?"
Elini tutmadığım için mahçup bir şekilde elini indirdi. "Patrona acil bir telefon geldi. Beklerseniz birazdan gelecektir."
Yanındaki boş sandalyeyi işaret etti. "Burada mı bekleyeceğim?"
"İçeride kimse yok. Sıkılabilirsiniz."
Pes ederek gösterdiği sandalyeye oturdum. Gözlerini ilk defa kadın görmüş gibi bana dikti. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
Gittikçe yüzünü bana yaklaştırıyordu. Sanki yanlışıkla oluyor gibi birden kolumu kaldırınca çenesine vurdum.
" Tanrım! Dişim!" iki büklüm oldu. Sahte bir ilgiyle, "Beyefendi iyi misiniz?"
"Biraz dikkatli olsana!" diye bağırdı.
Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Ayağım takılmış gibi yaparak sandalyesine tekme attım, bu sefer adam kırılan sandalyeyle beraber yere düştü.
"Özür dilerim, ben biraz sakar bir insanım." dedim dudaklarımı birbirine bastırarak. Poposunu sıvazladı. Yüzünü buruşturdu.
"Bu ne biçim sakarlık. Beni yaralamayamı çalışıyorsun?"
Elimi hayır anlamında salladım bu sefer bilerek olmadı duvara yaslanan süpürgenin sapına vurunca adamın kafasına sert bir şekilde indi.
Elimle ağzımı kapattım.
"Ay, gerçekten bilerek yapmadım."
Kafasını tutarak ayağa kalktı. Yerden kalkmasına yardım etmek için elimi uzatınca uzaylı görmüş gibi geri süründü ve ayağa kalktı.
"Uzak dur benden. Sakar kadın! Yüzüne bakan güzelliğine kanar. Sen adamı öldürürsün be!"
"AA, ama beyefendi ben normalde asla sakarlık değilim. Neden böyle korkuyorsunuz benden?" Bir iki adım atınca düşen süpürgeyi kendine siper etti.
"Yaklaşma yoksa döverim."
Geri geri kapıya doğru gitti. Gözünü bir an benden ayırmadı. Kapıya ulaşınca hızla içeri girip kapıyı arkasından kilitledi. Söylenişini kapının arkasından bile duyuyordum.
Gerçekten normalde sakar biri değilim ama sondaki süpürge benide şaşırttı. Gülümseyerek sokağı terk ettim. Bir iş görüşmesine daha veda etmiştim. Aklıma her geldiğinde sırıtıyordum.
Yayalar ile beraber karşıya geçmek için yeşil ışığı bekliyordum. Bir iki araba hızla önümden geçince karşı caddedeki bir görüntü dikkatimi çekti. Bakışlarımı doğrudan karşıya diktim. Gözlerimi bir kaç defa kırptım. O an telefonum çaldı. Ekrana bakmadan açtım.
"Maria, neredesin? Evinin önündeyim ama sanırım sen yoksun."
"Mad, iş görüşmesi için dışarı çıktım." dedim gözlerimi kısarak.
Bu oydu. Azrail. Karşı caddede durmuş gözlerini bana dikmişti. Gündüz hayal görüyor olamazdım. Allah'ım gerçekten deliriyorum sanırım. Sonra da sanki casus falanmışız gibi fısıltıyla konuştum:" Hayal görmüyorum sanırım o burada."
Mad'in endişeli sesini duydum. "Kim Maria? Sen neredesin almaya geliyorum."
Net bir şekilde incelemek için başımı eğdim. "Bana bakıyor." gözlerini bir an için benden ayırmamıştı.
"Azrail mi?" korku dolu sesi bana ulaştı.
"Evet." dedim ona yan yan bakarak.
Gözlerinin kenarlarının kırıştığını gördüm. Dudaklarına götürdüğü sigaranın dumanını dışarı üflerken bile, telefonunu çıkarıp bir şeyler yaparken bile gözlerini benden hiç ayırmadı. Sanki gözünü bir an için benden kaçırsa ortadan kaybolacakmışım gibi bakıyordu.
Yenilgiyi kabul ederek bekledim. Kaçmadım. Zaten ondan kaçacak bir yer olduğunu düşünmüyordum. Ne yapacaksa yapacaktı ve benim karşı koymaya gücüm yoktu.
Telefonumu gösterdim. Bir şey mi söylemek istiyordu. Ama başını iki yana salladı. Korku bir karınca gibi tenimin altında dolaşmaya başlamıştı. Bakışlarının altında eziliyordum.
Başımı yana eğerek, "Öyleyse ne?" dedim. Dudaklarımı okudu.
Sonra sanki sorunun cevabı kendi içindeymiş gibi kollarını iki yana açtı. Yüreğim o an ağzımda atmaya başlamıştı. Benden tam olarak ne istiyordu?
Düşünür gibiydi.
"Sanamı gelmemi istiyorsun?" dudaklarımı oynattım. Bunun üzerine başını sallayarak onayladı ve sanki başından beri çok makul davranmış gibi, bir adım yola attı.
Işık yandı ve etrafımızdaki kalabalık caddeye doğru hareketlendi. Bir elini bana doğru uzattı, kalbim öyle bir acıdı ki göğüs kafesimin içinde kanıyordu sanki. Bakışları göğsüme indi. Pembe elbisemin altında kalbimin attığı yere.
Muhtemelen ceketinin arkasında her zaman duran silahından çıkan bir kurşun kalbimi delip geçebilirdi. Bir kurşun beni öldürmek için yeterli olurdu. Hep istediği ölümüm değil miydi? Benimde istediğim. Peki neden şuan bana uzattığı elini tutmak ve caddeyi koşarak geçerek ona sarılmak istiyordum.
Düşüncelerimi kesen tiz düdük sesiyle yerimden sıçradım. Yanımdan son geçen insanlara baktım, Ben de onlarla birlikte yürümeye başlamışken dudaklarında hayran olduğum o kutsal gülümsemeyi gördüm.
Az sonra olacakları bilsem o ânı farklı değerlendirebilirdim. İçimdeki umutların sonu olmayacaktı belki ama üstüne toprak örtecekti birazdan. Kendi elleriyle yapacaktı bunu. Tabii, az sonra olacakları bilsem ilk etapta o caddeye hiç adım atmazdım.
Ama bilmiyordum. Hangimiz bilebiliriz ki? Hepimiz bir gün sonra ki zaman dilimi için tahminlerle ve umutlarla hareket etmez miyiz?Ben de benim için uzatılan o güçlü ele doğru yürümeye devam ettim. Taşıyıcı görevimden beni kovduğundan ve ayrıldığımdan beri çekici bulduğum ilk adamın o olduğunu fark ettim ve bir yanım adamın koşup bir iki dakikaya bana yetişmesini umdu. Ama öyle olmadı. Telefonum çalınca gözleriyle açmam için işaret etti.
Telefonu açıp kulağıma götürdüm. Sesini duyana kadar yürümeye devam ediyordum.
"Bum!"
Bütün bedenimle hissetmiştim. Orada, yaya geçidinin ortasında, öylece donakaldım. Siyah bir bentley son sürat üstüme geliyordu neredeyse beni ezecekti. Başımı kaldırdım, gözlerim onunkilere kilitlendi.
"Neden?" sesim fısıltıdan ibaretti.
Bağırışlar ve koşan ayak sesleri yaklaşıyordu ama gözümü ondan ayıramadım.
Birisi beni arkamdan kavrayıp çekiştirdi. Birisi hayatımı kurtarmıştı. Yere doğru savruldum. Bir adam bir şeyler sormaya başladı ama algılayamıyordum. Eğilip onu görmeye çalıştım. Önümde duran adam görüşümü engelliyordu ve ben Azrailin gözlerini göremiyordum. Hırlayıp tekmeler savurarak kurtulmaya çalıştım. Gözlerinin içine bakmam gerekiyordu! Nedense, bakışlarını görürsem sakinleşecektim. Ama tekrar baktığımda çoktan gitmişti. Beni kurtaran adamda kaybolmuştu.
O an anladım. Amacının en başından beri beni öldürmek olmadığını, tek amacı korkumu hatırlatmaktı.
"Göze göz." dedim kısa zaman önce söylediğim cümleleri tekrar ederek.
Toparlanmam kısa sürdü. Telefonu elime aldım ve arama tuşuna bastım. Açmayacağına inanarak aramıştım ama gün geçmiyor ki bu adam beni şaşırtmasın.
Telefonu açtığını ekrandan görünce ilk başta bocaladım. Sonra söyleyeceğim sözü hatırladım.
" Benimle oyun oynamadan önce benim senle oynamadığımdan emin ol şeytanım. Her an gökten bir yıldız sana kayabilir. Emin ol gelen mutluluktan başka herşeyi getirecek."
Suratına telefonu kapattım. Tek kelime etmeyeceğini biliyordum. Şimdi oyun oynama sırası bendeydi. Benim oyunum onun ki kadar fiziksel acı vermeyecekti belki. Ama hatırlayacaktı,korkacak kadar hatırlayacaktı.
Bir Türk kadınının neler yapabileceğini ona gösterecektim. Etrafımda kim olduğunu umursamadan bağırdım.
"Söz veriyorum kendi ayaklarınla bana geleceksin."
Korkuyla etrafımdan koşarak kaçtılar. Adımlarımı hızlandırdım. Gün intikam günüydü. Gün Meryem'in küçük şeytanını ayaklarına getirme günüydü.
3 gün sonra
Üzerimde kırmızı bir elbise vardı. Elbisemin uzunluğu ayak bileğime kadardı. Sağ bacağımdan başlayarak göğsüme kadar çıkan bir yırtmaç tenimin cazibesini on kat arttırıyordu. Bugün özel bir gündü. Bu yüzden çok özenmiştim.
Dalgalı saçlarımı açık bırakmıştım. Belirgin kırmızı bir ruj sürmüştüm. Tenimi parlatan simler vardı. Bu elbiseyle defileye çıksam tam puan alırdım. Ama benim defilem tek bir adama karşıydı. Ondan bir puan alacaktım bu gece.
Ve o puanı alırken yüz ifadesi bütün mücevherlerden değerliydi. Karanlık odada yalnızdım. Telefonumu çıkarıp fotoğrafımı çektim. Yanımda bir şey vardı. Onun görmesi gereken bir şey. Görünce bütün ülkeyi yakmak isteyeceği bir şey.
Gönder tuşuna bastım ve telefonumu kapattım.
"Şimdi gel bakalım küçük şeytanım. Bana gel."
Beklemek asla bu kadar heyecanlı olmamıştı. Böyle yakıcı, beni çıldırtan bir arzu gibiydi bu adamı beklemek. Düşündükçe kalbimin ritmi artıyordu. O başlatmıştı. Bende devam edecektim. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Hiç!
O küçük şeye yaklaştım. Cam fanusun içindeki kanlı laleye. Fanusu alıp yere fırlattım. Canımı yakabileceğini düşünüyordu. Ama daha beni tanımıyordu. Ben her uğurda gözümü kırpmayan biriydim. Canımın yandığı kadar yakacak bir kadındım. Bunu bu gece anlayacaktı.
Laleyi yerinden çıkarınca alarm çalmaya başladı.
"Ah, bu bana melodi gibi geliyor." dedim gülümseyerek.
Yaklaşık yirmi dakika sonra odanın kapısı kırılarak açıldı. Geldi. Benim küçük şeytanım bana kendi ayağıyla geldi.
İçeri girdi. Yerdeki kırılan fanusa baktı. Gözleri siyahtı ama şuan resmen alev alev yanıyordu. Benimkiler ile buluşunca tutkudan terlemeye başlamıştım.
"Senin hafızanı sileceğim Maria!"
Yüzümde ki gülümsemenin solmadığını fark edince daha çok öfkelendi.
"Şuan ben daha çok öfkeliyim. Ne olacağını sanıyordun? Bana her istediğinde işkence yapabileceğini mi? Sana karşılık vermeyeceğimi mi?" diye bağırdım.
Kasları şişmişti. Bir bakışla ölünebilseydi şuan bir kez daha ölmüş olurdum. Onu hiç böyle öfkeli görmemiştim. Daha önce hiç.
" Bunu yapmayacaktın! "dedi tehditkar sesle.
" Ama yaptım. Bana caddenin ortasında senin yaptığın gibi. Nasıl acıtıyor mu?"sesim bir çığlık gibi çıktı."Söylesene Korkuyor musun? "
" Evet. "diye bağırdı." Fotoğrafı görünce korktum. Oldumu? "bağırışı yüreğimi parçalamıştı.
Arkamda sakladığım laleyi çıkardım. İlk defa sert ifadesi yumuşadı. Gözlerinde korku vardı.
" Neden bana acı çektiriyorsun? Neden bıraktın beni? Neden önce elini uzattın? Sonra neden çektin? "kırgınlığım cümlelerime yansıyınca gözlerime baktı.
Tedirgindi. Elimdeki laleye zarar gelecek diye ödü kopuyordu.
" Önce elindekini bana ver. Tamam istediğin oldu. Geldim sana Maria. İndir şunu! "
İsteyince ne kadarda nazik konuşuyordu. Ama ipin ucu kopmuştu. Sonuçları umrumda olamayacak kadar ileri gitmiştim.
"İlk defa bana uzatılan eli tutmak istedim." dedim göz yaşlarıyla." İlk defa bir adama sarılmak istedim. "sesim çok fazla titriyordu." Neden çektin elini neden? "
Öyle şaşkın öyle yumuşak bakıyordu ki bir an için böyle kötü bir adamı şu duruma düşürdüğüm için kendime kızacaktım.
" Ben buyum Maria. Canavarım. Bunu entel dantel anlamda söylemiyorum. Ben ölümüm aması yok. Sen kendin söyledin. Kötüyüm ben. Anlamıyor musun? Anlaman için daha ne kadar canını yakmam lazım?"
Başımı iki yana salladım. Başını diğer tarafa çevirdi, belki gözleri öfkesini bastırmak için kaçıyordu, belki de görmekten kaçındığı bendim.
"Onu bana ver. " diye emretti. "Yoksa hiç görmediğin yüzümü görürsün."
"Vermeyeceğim. Önce cevap ver. Neden Mad'i öldürmeye çalışıyorsun?" diye sakince karşılık verdim.
"O piç ile benim aramda," dedi, " Onun yanında olduğun her an bunları yaşayacaksınız."
"Şuan benim karşımdasın. Tek hareketimle parçalarım bunu." dedim Lalenin yapraklarını tutarak.
"Yapma! O benim için bu dünyada değerli olan tek şey." dedi sanki hayatının amacı bu elimde tuttuğum kanlı laleye bağlı gibi bir kederle.
"Kime ait?" dedim fısıltıyla. "Kime ait bu lanet olası kanlı lale?"
"Bu dünyada değil artık. Yaşamıyor. Bana bıraktığı tek şeyi elinde tutuyorsun. Yavaşça bana ver Maria."
Öfkesininin baskın enerjisini aramızda ki mesafeye rağmen hissetmiştim."Nereye varacak bu konuşma?" diye sordu, Belli belirsiz de olsa düşüncelerinin karmaşıklaştığını görebiliyordum.
Gözleri siyah bir yanardağı andırıyordu. İki siyah halkasının içinde siyah ateşler yanıyordu. Bu dünyada siyah yanardağlar yoktu. Ama bu adamın gözleri tam olarak böyleydi.
Siyahın da yaktığını hissettirebilecek tek adamdı. Ve o iki göz alevlerin altında kendi savaşını veriyordu ve savaşları kazanmanın tek bir yolu olduğunu biliyordu. Beni öldürüp elimdekini alacak gücü vardı. Ama yapmıyordu.
"Taş kalbin birinemi aşık oldu?" diye sordum. Cümleler ağzımdan çıktı ama kalbime oturmuştu sanki. Öyle kıskanmıştım ki bu ihtimali onun gibi öfkelenecek gücüm vardı o an.
"Sen kazandın," dedi. Çıkardığı telefonu bana uzattı. " Al kır. Hafızanı silmeyeceğim. Yeterki elindekine bir zarar gelmeden bana ver."
Herşeyini verecek kadar değer veriyordu. Zarar gelecek diye ödü kopuyordu. Benim bile dudaklarım titredi.
Azrail tekrar tekrar bir laleye bir bana baktı. Öylesine bir lale değildi, onun için öylesine aptal bir lale değildi.
" Artık umrumda değil. Çünkü sen zaten birazdan hafızamı sileceksin ve bende artık var olmayacağım."
"Bu ne demek?" diye sordu kaşlarını iyice çatarak.
"Çünkü o düşündüğün şeyi yapacağım. " dedim laleyi göstererek. "Anlamanı istiyorum. Ben kimsenin canını yakmak istemiyorsam korktuğum için değil. Bunu istemediğim içindi. Ama sen bunu hak ettin. Üç gün önce bunu çoktan hak etmiştin."
"Maria, sana öyle korkular yaşatırım ki seni ölüm bile kurtaramaz. Sana yemin ediyorum. Hangi tanrıya inanıyorsan yemin ediyorum canını en kötü şekilde yakarım." Koyulaşan gözlerinden yapabileceğini gördüm. Her zaman onun hakkında her şeyi gördüğümü sanıyordum ama o an gözlerine bakmak, evreni bile yakacağını gösteriyordu. Eğer ben bu laleye zarar verirsem bunu yapacaktı. Benimle birlikte bu evreni yakacaktı.
Laleyi dudaklarımla aynı hizaya getirince santim santim korkusu yükseldi. Yüzünde kim bilir kaç asır taşıdığı kim bilir nasıl sakladığı sendelemeyi gördüm.
"Bunu neden yapıyorsun?" diye sordu. Simsiyah saçlarından şakaklarına doğru terler akıyordu. "Daha ne duymak istiyorsun?" kalbim tekrar tekrar kırılmıştı.
"Sadece acı çekmeni görmek istiyorum." dedim öfkeyle.
"Hayatımda bana acı çektirmeyi başaran ikinci kadınsın. Bunu başardın Maria. Bu gece başardın." buz gibi sözleri beni daha büyük bir sarsılmayla geri bir iki adım atmama neden oldu.
"Hayır, asıl acıyı tatmadın." dedim lalenin dallarını biraz sıkarak. "Henüz değil."
"Biliyordum." dedi dalgın gözlerle. "Hayatımda ikinci defa bir kadını özgür bıraktım. İlki bu yüzden öldü. Hata yaptığımın farkındaydım. Yemin etmiştim. Bir daha hiçbir kadını özgür bırakmayacağım için tanrıya huzurunda yemin etmiştim. Ama yine hüsrana uğradım." elleriyle dizlerini tuttu. Nefes alamıyor gibiydi. Sonra kalbimi paramparça edecek o cümleleri söyledi.
"İlk kadın hatamdan dolayı öldü, ikincisi beni öldürüyor. "
Sesi titredi, gözleri doldu. Ağlamadı. Ama sanki içi kan ağlıyordu. Vazgeçmek istedim o an. Koşup sarılmak. Onu teselli etmek. Ama yapamazdım. Yapmamalıydım. Devam etmeliydim.
"Onu benden alma. " Birbirine kenetlediği ellerini soluk soluğa dudaklarına bastırdı.
Geriye doğru bir adım atıp, arkasına, kapıya doğru döndü. Bir şeyden destek almak ister gibi duruyordu. Gözlerimi sildim.
"Tahmin etmeliydim," dedi uzun bir sessizliğin ardından. "Başka kim beni bu duruma düşürebilirdiki?"
"Hiçbir cümlen beni verdiğim karardan vazgeçirmeyecek. Şuan karşımda ağlasan bile geri adım atmayacağım."
"Ağlamak ha?" diye soludu. "O laleyi parçalarsan şu odada ağlayıp yalvaracak biri varsa oda sen olacaksın." dedi tehditkar cümlelerle.
"Bu gece," dedim öfkeyle. "Asla göz yaşı dökmeyeceğim."
"Dökeceksin. Sana söz veriyorum. Bana yalvaracaksın. Tanrıya yemin olsun bu odadan o cümleleri almadan ikimizde buradan nefes alarak çıkmayacağız."
Korkutucu buz gibi sözleri fırtına gibi duygularıma çarpmıştı, birer iğne olmuş batıyordu tenime ama acısı hissettiğim karanlığı bastıramıyordu. Ben hiçbir zaman bu kadar ağır duyguların varlığından haberdar olmadım.
Gözlerini açtı, içlerinde öfkenin çok ötesinde bir şeyler vardı.
"Sen bir hatamın eserisin Maria." dişlerinin arasından tıslarcasına söylemişti bunu.
Sözlerine alınamayacak kadar şaşırmıştım, sadece sessizce başımı salladım.
"Bir hatayım öylemi?" diye fısıldadım uzun bir sessizlikten sonra. Aslında bu, cevap beklediğim bir soru değildi, sadece vurgulamak için söylemiştim.
Zehir gibi sözler ağzından döküldü. "Keşke seni o gece dağ evinde acı çektirmeden öldürseydim. Keşke iki göğsünün arasında, beyaz teninin altında atan kalbini o gece söküp çıkarsaydım. Keşke benim bir hatam olmana izin vermeden seni kendi ellerimle öldürseydim."
Sanki bana tokat atmış gibi geriye doğru çekildim. Bu bir tokattan daha çok acımıştı. Beni kendi hatasının eseri olarak görüyordu. Hayatında tolerans gösterdiği ikinci kadın ve o kadın bu gece onu öldürüyordu. Ve sonra bu acı beni kendime getirdi, öfkem bir anda ortaya çıktı.
"Sana o zaman izin verdiğimde yapmalıydın." dedim soğuk bir şekilde, ayaklarım birbirine dolandı. "Artık çok geç."
Soğuktan dolayı titremeye başlamıştım bile.
"Seni zavallı kadın." İç geçirdi.
"Üzgünüm. "Dişlerimin arasından söylemiştim bunu." Asıl zavallı beni öldürmeyen sensin. "
" Haklısın. "dedi düşünmeden," Benim. "
" Evet. "
Dudak büktüm.
" Bu hikayenin sonunda. "dedim kanlı laleyi inceleyerek." İkimizden biri ölecek küçük şeytanım. "
" Umarım ben olurum. "dediğini duyunca şaşırdım. Öyle şaşırdım ki ne için burada olduğumu ne söyleyeceğimi ne yapacağımı kısa bir an unuttum.
Hızlı olması gerekiyordu. Gözlerindeki acıyı görmek için hızlı olmalıydım. Buna fırsatı olmamalıydı. Sakinliğini fırsat bildim ve lalenin beyaz kanlı yapraklarını ellerimle kopardım.
Öyle bir bağırdı ki bina öfkesiyle sallandı.
"Hayır!"
☆☆☆
Ben yazarken elim titredi siz okurken nasıl oldunuz bilmiyorum.
Şimdi bölümde incelememiz gereken çok şey var.
Öncelikle Azrail kanlı lalenin sahibini yani Meryem'in o patlamada öldüğünü sanıyor. Ve ilk aşkı biziz. Ahahaha küçük şeytan henüz bunun farkında değil.
Ölmediğimizi ve o lalenin sahibinin Meryem olduğunu yakın bir zamanda öğrenmeyecek. En azından size bunun haberini vereyim. Ya Kitabın ortalarında ya da sonunda. Henüz karar vermedim. Bakıcaz..
Meryem'in uykusunda yanına gelen sizce kimdi? Siz tahmin edersiniz diye düşünüyorum. Yazın bakalım yoruma.
Sizce yarınki bölümde ne olacak?
Meryeme ne yapar Azrail?
Korkmayın ben yanınızdayım. 🥹
Sizi seviyorum. Bay bay. 😍Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |