26. Bölüm

"26"Bir Dudak Meselesi.

Kupa Kızı
kupakizii0

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

 

"O kadar çok sustum, içime attım ki...

 

 

Hayal kırıklıkları, kırgınlıklar, ihanetler derken, boğazıma oturan o ağırlık hiç gitmiyor artık...

 

 

Sanki içimde bir şey düğümlenmiş, ne atabiliyorum ne de unutabiliyorum..."

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

Kızları evde bırakarak yürüyüş yapmak için dışarı çıktık. Sokak lambasının aydınlatmadığı bir banka oturduk. Mad yanıma oturdu. Karanlığa karşın bana bakan, beni inceleyen gözlerini görebiliyordum. Ne zaman başımı çevirsem, beni izliy­or, gözlerini bana dikmiş, bir an bile ayırmıyordu. Yüzümü elle­rimle kapadığım zaman bile, ellerimin arasından gözlerimi görü­yormuş gibi geliyordu bana.

"Senden bir isteğim var." dedim yüzüne bakmadan.

"İsteğin benim için bir emirdir." dedi gülümseyerek.

"Biliyorsun benim için hayat bir kader çizdi. Yaşamım ve ölümüm benim elimde değil. Lütfen sözümü kesmeden dinle. Bu hayattan ne zaman gideceğim bilmiyorum. Bir gün kalkamayacağım. Bir gece uyuyacağım ve sabah uyanamayacağım. Bu dünyada olmayacağım. Küçük ve kısa hayatımda ilk defa birinden bir şey rica edeceğim. Buda sensin. "dedim ancak o an dönüp gözlerine bakarak. Gözleri dolmuştu. Elleri titriyordu.

" Söyle Maria, senin için canımı bile veririm. "

" Nişanlanmanı istiyorum Mad. Reina ile evlenip mutlu olmanı. Bir kız çocuğun olursa ismini Maria koymanı istiyorum."

Gözlerinden yaşlar aktı. "Maria, Lütfen." elleriyle bir çocuk gibi yüzünü kapattı. Gözyaşlarını benden saklıyordu. Ama kısa bir süre sonra ellerini tu­tup yavaşça yüzünden çektim.

"Mad, Mad, lütfen ağlama."

"Bırak da ağlayayım," dedi.

"Seni hiç ağlarken görmemiştim. Lütfen ağlama."

"Nasıl ağlamayayım? Sevdiğim kadın bana başka bir kadınla evlen diyor. Kız çocuğum olursa adını Maria koyacakmışım. Ben sana nasıl ihanet ederim?"

"Mad, benim için ağlama lütfen. "

"Nedenini bilmiyorum. Sen ölürsen sanki bende yaşayamam. Kendimi öldürürüm."

Yanımda sessizce oturdu. Gözlerinin geceye daldığını, gözyaşlarının parıltılı bir ışıkla aktığını görebiliyordum. Dudak­larını kısıp, zorlukla yutkundu; gözlerindeki ışık birden kayboldu. Göz yaşları akmaya devam etti." Kalbim dayanmaz. Şuan bile seni bu kadar severken." Dudaklarını kısıp yutkundu, Bir eliyle yüzünü örttü, di­ğeriyle bir mendil çıkarıp burnunu sildi.

"Mad, Ağlama ne olursun? Benim için ağlamaya değmez."

"Hayır Maria. Asıl senin için ağlamalıyım."

Sonra mendilini gizleyip, zorlukla yutkunarak gülümsedi. Sokak derin bir sessizliğe gömülmüştü. Çevrede tek bir ses, tek bir kıpırtı yoktu. Gökyüzü, bir karanlığa bürün­müştü. Gözlerimi gözlerine diktim. Uzanıp elini elime aldım.

​​​​​​" Son arzum bu Mad. Bu hayattaki senden tek arzum Reina ile evlenip mutlu olman. Lütfen bunu kabul et. Beni seviyorsan, gerçekten seviyorsan bu isteğimi kabul et."

Göz yaşlarını sildi. "Gerçekten mutsuz olmamı istiyorsun Maria. Ve Reina da asla mutlu olmayacak."

Başımı iki yana salladım. "Mutlu olacaksınız. Ben seni gökyüzünden izliyor olacağım."

Ben bunu deyince öfkeyle ayağa kalktı ve çöp kutusuna tekme atarak karşı caddeye fırlattı. İçime sinmiştim.

"Peki evleneceğim Maria. Gerçekten böyle istiyorsan yapacağım." sonra gelip omuzlarımdan tutup beni ayağa kaldırdı. "Ama kalbimde asla yeri olmayacak. Asla sevmeyeceğim. Asla."

Acı acı gülümsedim. Yanağına dokundum ve şefkatle okşadım. "Seveceksin Mad. Reina sevilmeyecek biri değil. Onu bir kadın olarak görmeye başladığında fikirlerin değişecek. İşte o an ben çok mutlu olacağım."

Aniden bana sarıldı. Yüzünü omzuma gömdü. Sessizce ağladı. Kollarımı beline doladım.

"Keşke seninle erken tanışsaydım." dedi fısıltıyla. "Keşke karşıma bu kadar geç çıkmasaydın?"

Görmedi ama gülümsedim. Mad iyi bir adamdı. Emindim Reina onu çok mutlu edecekti. O kızda o potansiyel vardı. Mad'i arkamda üzgün bir şekilde bırakıp gitmek istemiyordum. Şu hayattan ölüp gitmeden önce ona güzel bir evlilik hediye ediyordum.

Mad gittikten sonra o bankta biraz daha oturdum. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Yıldızlar çok güzel parlıyordu. Temiz havayı içime çekerken ağaçların arasından bir ses duyunca arkama baktım.

Karanlığın içinde birden bir çift göz algıladım, daha doğrusu bu gözlerin bana yöneldiğini hissettim; yavaşça bana yaklaşıyor­lardı. Bakışlar önce merakla ayakkabılarıma çevrildi, orada bir an durdu; sonra yavaşça bacaklarıma, kalçalarıma, karnıma, göğüs­lerime, boynuma çıkmaya başladı; sonra aynı soğuk merakla göz­lerime dikildi.

Tüm bedenimden, ölüm korkusu gibi, ya da ölümün kendisi gibi bir ürperti geçti.

"Azrail!" dedim fısıltıyla.

Konuşmuyordu. Hareket etmiyordu. Sadece siyah gözleriyle bana bakıyordu. Bıçak kadar keskin, bir kış kadar soğuk gözleriyle. Bu ürpertiyi durdurmak, tüm varlığımı etkisi altına alan bu dehşetin üstesinden gelebilmek için, nefes almaya çalıştım. Hareket etmeye, ya da kaçmayı bile göze almıştım. Ama bakışları beni olduğum yere sabitlemişti. Üstelik bıçak ya da silah taşıyan bir elle değil, topu topu bir çift gözle karşı karşıyaydım.

"Gerçekten burada mısın?" Zorlukla yutku­nup, bir bacağımı öne attım.

Ölüm sessizliği beni an ve an öldürüyordu. Hep yaptığı gibi bakıyordu.

"Sen konuşmayınca ben ölüyorum." dedim fısıltıyla. Duydumu bilmiyorum ama hissetmiş gibi gözlerini kıstı.

Arkamı döndüm. Gözlerinden uzaklaşmalıydım, ama o delici bakışları sırtımda hissediyordum. Yürümeye başladım sonra hızla eve doğru koş­tum. İçeri girip kapıyı kapattım. Birkaç dakika sonra dışarı çıkıp tüm caddeyi dikkatle gözden geçirdim.

Boştu. Kimse yoktu. Korkuyordum. Kafamda bir tek dü­şünce vardı: en kısa zamanda bu ziyaretlerin sebebini öğrenmekti.

"Maria!" dedi Hannah endişeyle ellerimden tutup beni içeri götürdü. "Bembeyaz olmuşsun. Sorun ne?"

Kapıya doğru baktım. "Kızlar sanırım ben deliriyorum."

"Buda ne demek?" diye sordu Nikki.

"Az önce hayır, hayır günlerdir sürekli Azraili görüyorum. Kabuslarımı ele geçirdiği yetmiyor gibi karşıma çıkıyor. Konuşmuyor. Sadece bana bakıyor. O kapkara gözleriyle sadece bakıyor."

İkiside endişeyle birbirlerine baktılar. Ne diyeceklerini bilemiyor gibiydiler. Onlara hak veriyordum ben bile kendi durumumun çıkış yolunu bulamıyordum. Dizlerimi karnıma doğru çektim.

​​​​​​" Beni delirtiyor. Yavaş yavaş yapıyor bunu. Acıtarak, korkutarak. Ama asıl korktuğum.." yutkundum. "Asıl korktuğum aslında bu gördüklerimin gerçek değilde benim hayal ürünüm olması. Eğer öyleyse.. Ben deliriyorum. Bilmiyorum belkide kafamda ki çip bana bunları yaşatıyor."

"Maria, keşke bir şey söyleyebilsem. Özür dilerim." Nikki elimi tuttu. "Keşke bu acına bir son verebilsem."

Elini nazikçe sıktım. "Biliyorum Nikki. Yardım etmek istediğinizi biliyorum. Ona sormak istiyorum. Yanıma gerçekten gelip gelmediğini öğrenmek istiyorum. Ama korkuyorum. Ya gelmedim derse. Ya gerçekten deliriyorsam?" gözlerim dolmuştu. Beni deliler hastanesine kapatacaklardı. Hayatım boyunca dört duvar arasında yaşamaktan korkuyordum.

​​​​​​" Bir yolu var Maria. "dedi Hannah." Ama bunu yapabilir misin bilmiyorum? "

Ellerinden tuttum." Yaparım ne olursa? "

​​​​​​" Onu bir kez daha görürsen kaçma yaklaş. Dokun. Hisset! Başka yol düşünemiyorum. "

Boğazımda büyük bir lokma kalmış gibi hissettim. Bunu yapabilir miydim? Cesaretim var mıydı? Umutsuzca arkama yaslandım. "Ya gerçek değilse?"

Hannah dostça omzuma dokundu. "Şuan gerçeklere odaklanalım. Bu ikilem seni delirtmeden önce gerçeğe odaklan. Daha önce böyle bir şey yaşıyor muydun?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır asla!"

"O zaman delirmiyorsun Maria. Efendimiz bunları sana yapıyor. Senin bunları yaşamanı istiyor."

Öyle olmalıydı. Şuan delirme korkusu bu gerçeği bile kabullendiriyordu, kucak açmamı sağlıyordu.

"İyiki burdasınız kızlar. İyiki geldiniz."

"Seni çok özledik Maria. Gerçekten çok. Sen yokken biz yarımdık. Her gün yatağına bakıyordum ve görmeyince üzülüyordum. Ama her neyse artık sık sık görüşeceğiz değilmi?" Nikki'nin gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Sanki gökyüzündeki yıldızlar gözlerine düşmüştü. Her zaman neşeliydi. Onu mutsuz görmek imkansızdı.

" Bundan sonra sık sık gelin kızlar. Görev bittikçe bana gelin güzel vakit geçiririz. Hatta şimdi. "Ayağa kalktım ve mutfağa yöneldim." Komik bir film seçiyorum ve onu izliyoruz. "

​​​​​​" Bu çok güzel bir fikir. Bende çerezleri hazırlayacağım. "Hannah arkamdan geldi.

​​​​​​" Ben ortamı güzelleştiriyorum. "Nikki heyecanlı heyecanlı salonu değiştirmeye başlamıştı bile. O gece komedi filmi izledik, güldük ve sadece güzel şeylerden bahsettik. Kızlar uyuyunca üstlerini örttüm. Bir abla gibi saçlarını okşadım. Benim ablam yaşasaydı hep bunu yapardı.

Sonra yatağıma yattım. Telefonu elime aldım. Mesaj yerine girdim. Doğrudan soramazdım. Dolaylı yoldan bir şeyler yazdım.

​​​​​​" Günlerce yazmaz. Aramaz, sormaz, konuşmaz ;Sonra gelir bir" merhaba "der, yine o kazanır...(Cs)"

Parmaklarım titresede mesajı yolladım. Bir iki dakika ekrana baktım. Tek tikti. Kaç dakika bekledim, kaçıncı saatte uyuya kalıp uyandım ve baktım mesaja hâlâ tek tikti. Sonrasında ise uyanamayacağım kadar yorgun olunca artık beklemekten vezgeçtim. Biliyordum asla yazmayacaktı.

Sabah olunca kızlar göreve gitti. Yine yalnız kalmıştım. Bulaşıkları hallettim. Odamı toparladım ve dışarı çıktım. Yeni bir iş görüşmesi için sokaklara düşmüştüm.

​​​​​Yine bulamadan evimin yolunu tutarken bindiğim otobüsün arızalanmasıyla o dakikalarda baya sıkılmaya başladım. Başka bir otobüse bindim ve bu sefer sorunsuz bir şekilde evime ulaşmaya çalıştım.

Neyseki hiçbir problem olmadan evimdeydim. Akşam yemeğinden sonra telefonuma tuhaf bir arama geldi. Bilinmeyen numaraydı.

"Alo!"

Sadece nefes ve inleme.

"Alo! Kimsiniz?"

Sesler daha çok şiddetlendi. Birisi ölüyor gibi ses çıkarıyordu ve işin iğrenç yanı hemen yanı başında birisi sexs yapıyordu sanki.

"Konuşmayacaksanız kapatıyorum."

O anda karşı taraftan ses geldi.

"Maria! Merhaba."

Tanıdık olmayan bir sesti.

"Kimsiniz?"

"Evini yaktığın adamım."

Samuel'in söyledikleri aklıma gelince istemsizce pencereden dışarı baktım. Evimin önünde bir ordu görmeyi beklemiyordum.

"Beni öldürmek için bir orduyla mı geldin kapıma? Bu kadar korkak bir evlat yetiştirdiği için baban kendinden utanmalı!"

"Kes sesini sürtük!" yanındaki adamlara emirler verirken arabadan indi. "O sürtüğü bana getirin. Evinin önünde becereceğim."

Telefonu suratına kapattım. "Lanet olsun!"

Mutfak kapısına doğru koştum ama her yeri tutmuşlardı. Kapılar zorlanmaya başlayınca telefonuma doğru tekrardan koştum. Azraili aradım.

"Lütfen aç! Lütfen aç! Lütfen!"

Kapıyı kırmaya çalışıyorlardı. Tek tabancam vardı. Sayılı mermim. Dikkat dağıtmak için kullansam bile eninde sonunda yakalanacaktım.

Aniden telefonun karşısından sesi gelince irkilmeme neden olurken engel olamadığım küçük bir çığlık dudaklarımdan kaçıp gitti. Hızlanan kalbimi yatıştırmak için derin bir nefes aldım.

"Beni aramak için umarım çok ciddi bir bahanen vardır." dedi.

"Evini yaktığım adam bir orduyla kapımın önünde." dedim nefes nefese. Bu arada giriş kapısını açmak üzereydiler. Bu evin iyi yanı kapılarının hepsi demirdi ve kilitleri kolay kolay kırılmasın diye özel yaptırmıştım. Her pencerede demirler vardı.

Sessiz kalarak konuşmasını bekledim. Yalnızca sessizlik vardı.

"Polisi neden aramadın? "

Şaşkınlıkla derin bir nefes aldım.

"Polis mi? Benimle dalga geçiyor olmalısın?"

"Evine biri girmeye çalıştığında polisi ararsın. Sen beni arıyorsun? Sana oradan polis gibimi görünüyorum?"

"Polis olmaz! Arayamam. Onları durdurabilirsin." dedim. Bir yandan içeri girerlerse diye plan yapıyordum. Ama hayır asla kaçışım yoktu. Dışarıda en az elli kişi vardı.

"Bana yaptığın şeyden sonra ne yüzle beni arıyorsun Maria? Sende hiç utanma gurur yokmu?"

"Yok." dedim cümlesini keserek. "Bana dokunmaya çalışacak tamam mı? Eğer bunu yapmaya bile çalışırsa önce onu öldürürüm. Sonrada gelip bana yardıma gelmediğin için seni öldürürüm."

"Daha kaç kez öldüreceksin beni?" fısıltıyla çıkan sesi kafamdaki korkuyuda bastırdı. "Senden uzak durmaya çalışıyorum ama siktiğimin hayatı neden her kapıyı sana açıyor?"dedi fısıltıyla.

Omurgamdan aşağı inen ürpertiyi, kalbimin hızla atmaya başlamasını görmezden gel­meye çalışıyordum.

"Bende bilmiyorum." dedim dün gece bana bakan gözleri aklıma geldi. O bakışlarının anısıyla gözlerim kapanırken kaslarım gerildi.

"Onları öldürecek gücün var Maria? Bana onları yapan kadın bir avuç şerefsizden korkmaz." derin ve yanımdaymış gibi hissettiren bir nefes alıp verdi. Sanki eliyle masaya vurmuş gibi ses çıkmıştı. "Benden ne istiyorsun Maria? Benden gerçekten tam olarak ne istiyorsun?" Nefret ediyordum. Söz dinlemez bedenimin o etkileyici, kısık sesten etkilenmesinden nefret ediyordum. Sesinin etkisiyle derin bir nefes almaktan nefret ediyordum.

"Sadece gel." dedim kısık sesimle. "Bana zarar vermelerine izin verme. Bir kaç kişiyi halledecek mermim var. Hepsine değil. Eve girmek üzereler. Elli kişi var lanet evimin önünde. Hepsiyle başa çıkamam. "

"Kaçmayı denedin mi?" diye sorarken sesi sıkılmış gibi çıkıyordu.

Birkaç saniye süren bir duraksama oldu. Gerilimi tele­fonun diğer ucundan hissedebiliyordum.

"Etrafımı sardılar."

"O zaman bu seninle son konuşmamız Maria. O çok özlediğin ailene sonunda kavuşuyorsun."

Dudaklarım titremişti. Düşmemek için pencerenin pervazına tutundum.

"Zaten artık çok geç. İçeri girmek üzereler. Şuan bir umut çıkıp gelmek istesen bile sadece yeni ölmüş sıcak cesedime yetişirsin."

Yine sessizlik. Telefonu bir an için kapattığını düşünerek ekrana baktım ama hâlâ açıktı. Kapatsaydı herşey için o an pes edebilirdim. Cesaretimi herşeyimi yitirebilirdim.

" Ölmedin değil mi? "bunu söylerken ses tonu kasıtlı bir şekilde düzdü.

​​​​​​" Beni sen öldürecektin. "artık sesimin titremesini saklamıyordum." Bir pisliğin elinde ölmeme izin mi vereceksin? "

​​​​​​" Benim için önemli değilsin. Olamazsın. O geceden sonra buna izin vermem. Belki de ölmen daha iyi Maria. İkimiz içinde bu gece ölürsen daha iyi. "

O an içeri girdiler. Korkudan kalbim duracakmış gibi atıyordu. Telefonu cebime attım. İçeri girenlere ateş etmeye başladım. Hiç ıskalamadım. Altı adamı indirmiştim. Kurşunum bitince pencere kenarına sakladığım bıçağı alarak savurdum.

​​​​​​" Yaklaşırsanız öldürürüm pislikler."

Sonra o adam içeri girdi. İğrenç dişleriyle bana sırıtıyordu.

"Resmen tanışmadık değilmi? Ben Joseph. Evini yaktığın adamın en azından ismini bil."

"Bir köpeğin ismini bilip ne yapacağım?" dedim saldırma pozisyonu alarak.

Yere tükürdü. "Alçak köpek!"diye bağırdım." Parkemi kirletiyorsun. Senin yüzünden bu evden taşınmak zorunda kalacağım. "

" Sen bu gece öleceksin. Seni tecavüz ede ede öldüreceğim. Acıdan ölmek için yalvaracaksın. Yakalayın şu sürtüğü! "

İki adam üstüme atladı. Bir tanesini tek hamlede indirdim. Şah damarını kesince kanlar içinde zemine yığılmıştı. Ama sol koluma aldığım bir bıçak darbesiyle duvara doğru yığıldım.

Toparlanmam için adamın üstüme atlaması yetmişti. Kasıklarına son gücümle tekme attım. Adam iki büklüm olunca ikinci tekmeyi suratına yedi. Baygın bir şekilde yere yığıldı.

Sol kolumdan kanlar akıyordu. Umursamadan ayağa kalktım. Bir yolunu bulup kaçmalıydım.

"Hepiniz saldırın!" diye bağırdı.

Altı adam beni ortaya alarak etrafımda daireler çizmeye başladı. Bir tanesinin bıçak darbesinden kaçmaya çalışırken arkamdan yaklaşan pislik saçımdan tutup kafamı sehpaya çarpınca bıçak elimden kayıp düştü.

Beynimde bir şeyler yer değiştirmişti sanki. Dünya dönüyor ve ben o pisliği üç kişi olarak görüyordum. Saçımdan tuttu ve beni sürükleyerek dışarı götürdü. Eline ulaşmaya çalıştım ama sol kolumdaki kesik yüzünden gücüm tükeniyordu. Çok derin kesmişti.

Adamlarının ortasına beni fırlattı. İki kişi ellerimden iki kişi ayaklarımdan tuttu.

"Hadi şimdide hakaret etsene! Hadi sürtük!"

Karnıma ard arda tekmeler atmaya başladı. Her defasında acı beynime kadar çıkıyor sonra bütün vücuduma yayılıyordu.

"Seni öldüreceğim!" hakaretler savurdu. Her darbe bıçak darbesi kadar sertti. "Kaldırımlarda öleceksin."

Hareket edecek gücüm kalmayınca Kollarımı tutan adamlar bıraktılar. Gözlerimi dikmiş sadece parlayan yıldızlara bakıyordum. Ağlamalıydım. Ama ağlayamıyordum. Bu adamın karşısında ağlarsam dünyanın en alçak kadını olurdum. Ölürken bile ağlamadı diyeceklerdi arkamdan. Yalvarmadı.

"Şimdi çıkarın şu kıyafetlerini. Hepinize sıra gelecek beyler."

Adamların iştahlı kahkahasını duyunca o an dehşete düştüm. Allah tarafından bana güç geldi. Namusuma dokunmalarına izin veremezdim. Canım pahasına korumalıydım onu. Ruhum pahasına.

Yerde elime gelen kaldırım taşını aldım. Öyle bir güç bir kez gelirdi insana. Sanki yeniden doğmuş gibi adamın üstüne atladım. Yüzüne geçirdim taşı. Vurdum vurdum vurdum. Sonra nasıl olduysa bıçağını aldım.

Bir adam saçımdan tutup yere savurdu beni. Durmadım bana yaklaşan ayaklarına bıçağı sapladım. Adam yere düşünce üstüne çıktım.

Cebinde taşıdığı bıçağı aramaya başladı; ama ben ondan daha hızlıydım. Elimdeki bıçağı boynuna derinlemesine sapladım; boynundan çıkarıp göğsüne, göğsünden çıkarıp bacağına, bacağından çıkarıp karnına sapladım. Bıçağı bedeninin hemen her yerine sapladım. Bıçağı zahmetsizce etine saplayıp çıkarırken el­lerimin ne kadar kolay hareket ettiklerini görerek şaşırmıştım.

Sonra dönüp beni dehşetle izleyen adamlara doğru bir çığlık attım.

"Aaaa." bıçağı yüzlerine doğrulttum. Bu çığlık hepsini korkutmuştu. Sanki karşılarında binlercesini öldürmüşüm gibi korkarak geriye bir adım attılar.

"Hepiniz öldüreceğim. Etlerinizi dişlerimle kemiklerinizden sıyıracağım"

"Kes sesini!" kafama aldığım darbeyle yüz üstü asfalta düştüm.

Joseph sırtıma oturdu, saçlarımdan tutup kafamı geriye yatırdı. "Bir adam öldürdün diye kendini üstünmü sanıyorsun?"

Pantolonun kemerini çıkardığını görünce bağırdım.

"Bırak beni!"

O iğrenç mantarlı elleri elbisemi tuttu, tam o anda yer yerinden oynadı. Sanki gök yerle bir olmuştu. Sanki ay bir bomba olup yer yüzüne çarpmıştı. Azrailin sesi sanki dünyanın her yerinden duyulmuştu.

"Seni orospu çocuğu! Bırak onu!"

Joseph karnımdan tutarak beni yerden kaldırdı. Bıçağı şah damarımda tuttu. Joseph'in bütün adamlarını öldürmüşlerdi.

Azrail birkaç metre uzaklıktaydı. Gülümsedi.Gece çevremizde derin, sessiz, hareketsizdi; tek bir ses, tek bir kıpırtı yoktu sanki. Onu ve gözlerini görünce onun dışında ki tüm varlığın canlılığı kaybolmuştu. Her şey ışığın sızamadığı mutlak bir karanlığa gömülmüştü; onun karanlığı benim için gelmişti. Ve o karanlık o an ailem gibi hissettirmişti. Göz göze geldik: bana bakan kapkara iki yuvarlağın beni sakinleştirmek için yumuşadığını gördüm... Gözlerine bakmayı sürdürdükçe acılarım daha katlanabilir oldu; sanki yerde de gökte de bulunmayan gizemli bir kaynaktan alıyordu enerjisini; çünkü karanlık gecede bana doğru bakarken ışık açıyordu. Karanlığın ışığı olur muydu? Oluyormuş. Gözlerini belleğime kazıdım.

Sesi yeri göğü inletti. " Sürüne sürüne akreplerin içinde öleceksin piç!"

Joseph'in sesi değişti. "Kiminle konuştuğunu bilmiyorsun?" titriyor ve ödü kopuyordu.

Azrailin dudakları aralandı ve tarihe geçecek o cümleleri söyledi, " Ama sen biliyorsun.."

Joseph resmen homurdandı, "Benim evimi yaktı. Cezasını çekmeliydi. Sana zarar vermedim. Bu onun cezası."

Kuyruğu sıkışmış bir köpek yavrusu gibi ciyaklamaya başlamıştı.

"Hayır piç kurusu!" dedi gözlerime dönüp bakarak. "Sen bana zarar verdin!"

Melül melül gözlerine bakıyordum. Ben bunları duymayı hak edecek ne yapmıştım bilmiyorum ama bu adam çok güzel konuşuyordu. Çok içten çok yatıştırıcı.

"Bana dokunursan onu öldürürüm." Bıçağı şah damarıma bastırınca parmak uçlarıma yükseldim.

Azrail dudakları ile fısıldadı. "Korkma!"

Karşılık verdim. "Korkmuyorum."

Sonsuza kadar öyle kalabilirmişim gibi hissettim o an. Bana böyle şefkatli bakarken.. Ben şu halde olayım ve bana hep böyle baksın istedim.. Bu bakışları için onun karanlığını seve seve alırdım içime.

"Beni bırakırsan kızı bırakırım."

"Onu zaten bırakacaksın. Ama başka gezegene kaçsan bile benden kaçamazsın. Şimdi bırak! Son kez söylüyorum."

Joseph bir bana birde Azraile baktı. Sonra kulaklarıma canımı yakacak cümleleri fısıldadı.

"Tebrikler Maria. Onu zayıflatan kişi olmayı başarıyorsun. Onun ölümü senin yüzünden olacak. O kimseyi umursamazdı. Sakın sevinme bu haber çabuk yayılacak ve bütün dünya onun ve senin peşine düşecek."

Sonra beni bıraktı. Koşacak gücüm yoktu. Yere yığılmadan beni kollarımdan tuttu.

" Seni tuttum. "sonra kucağına aldı. Adamlarına emir verdi." Kılına zarar gelmesin. Onu bana bırakın. "

Beni kendi arabasına doğru götürdü. Yan koltuğu arkaya yatırdı. Siyah paltosunu çıkarıp üstüme örttü. Şoför koltuğuna geçerek beni oradan götürdü.

Nereye gittiğimin önemi yoktu. Ya da beni nereye götürdüğünün.. O yanımdaysa her yer nefes alınabilirdi.

"Konuşmayı bilerek uzattın değil mi?" sonunda sessizliği böldüm. Bir şeyler konuşmasına ve söylemesine ihtiyacım vardı. "Sana evimin önündeler dediğimde zaten çoktan yola çıkmıştın."

Dudağının bir köşesi yukarı kıvrıldı.

"Beni tanımaya başlaman tehlikeli Maria."

Gülümsedim. "Çok karmaşıksın ama benim için sorun değil."

" Hmm." dedi kısaca.

Acıyla gülümsedim. "Belkide polise gitmeliydim."

Kahkaha attı. Çok içten ve sıcak. Kahkaha sesini duyunca dünyanın en güzel şarkısının en güzel nakaratı kafamda çalmaya başlamıştı sanki.

"Belki de." dedi hemen. Kahkahası kayboldu. İlk ve son kez duymamayı umuyordum.

"Bir şey sorabilir miyim?" şuanı kullanmazsam adım aptala çıkmalıydı.

"Hiç vakit kaybetmiyorsun değilmi?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır, şimdi sorabilir miyim?"

"Hayal görmüyordun Maria. Bendim." ne soracağımı zaten biliyordu. Böyle söyleyince çok rahatlamıştım. Öyle ki şuan ağlayasım geliyordu.

"Öyleyse neden hep göründün ama konuşmadın? Neden kendimi deliriyor muşum gibi hissetmeme neden oldun?"

Uzun bir süre söyleyip söylememe konusunda kararsız kaldı ama sonra pes ederek söyledi.

"Çünkü deliren ben olmalıyım." dedi ciddi bir ses tonuyla. "Bunları yaparken ne düşünüyordum bilmiyorum? Sadece ölüp ölmediğini görmek için geldim.. O gece kabus görüyordun. Yakama yapıştın. Sakinleşene kadarda bırakmadın. Sonra seni o adamla gördüm. Aslında o an neredeyse ikinizide öldüreceğim ilk andı. Gerisini duymak istemezsin. "

Böyle söyleyeceğini hiç beklemiyordum. Dudaklarından dökülen her cümle hem canımı yaktı hemde ısıttı.

" Bu bize neden oluyor? "sorduğum sorunun bilincinde değildim. Öylesine dökülmüştü cümleler.

" Biz diye bir şey yok Maria. Olmayacak."Ve sonrasında ısıttığı cümleler yaraladı.

" Çünkü zaten öleceğim. Kimse ölümü belli olan bir kadını.. "devamını getirmek istemiyordum. Bir geleceğimizin bile olmayacağı hayalleri sadece.

" Onun için değil. "dedi. Daha fazlasını söylemek istiyordu ama kendini fazla zorluyormuş gibi susmakla yetindi.

" Önemli değil. Haklısın. Yanlış düşüncelere kapılmak istemiyorum. Zor oluyor ama başarabilirim. "

Hiçbir şey söylemedi.

" Mad nişanlanıyor. "dedim konuyu değiştirerek.

" Duydum. "dedi hemen. Doğru o gece uzaktan bizi izliyordu.

" Mutlu olmayı hak ediyor. "dedim.

" Etmiyor. "dedi öfkeyle." Ailesinin yaptığı iğrençlikleri duysan suratına tükürürsün o adamın. "

" Ailesi yüzünden cezalandırılmamalı. "

" Yanılıyorsun. En ağır cezayı almalı. Bunuda ailesinin gözünün önünde yapılmalı. İnsanlar kendi canları yanmadığı müddetçe asıl acıyı asla anlamazlar. Nankörler. "

Boğazıma öksürük takıldı. Her öksürdüğümde karnım daha fazla ağrımaya başlamıştı. Arabayı kenara çekti.

" Bekle biraz! "

Arabadan indi ve uzaklaştığını izlerken nefes nefese kalmıştım. Sanki ciğerlerim parçalanacakmış gibi öksürüyordum. Kapım açılınca Azrail elinde bir şişe suyu uzattı.

"İç bunu."

Şişeyi alırken ellerim titreyince parmakları benimkilerin üstüne kapandı. Diğer eliyle sırtıma dokundu. İliklerime kadar dokunuşunu hissedince öksürüğüm kesilmişti.

Daha doğrusu, parmakları ilk kez elime değiyordu. Bu temas bedenimde tuhaf bir gerginlik, içimde bir şeylerin sıcaklığı kaynamaya başladı. Tek düşünebildiğim teninin tenime dokunmasıydı. Hücrelerimi en ağır derecede şiddetle sarsmış gibi, bir iç çekilme yarattı. Midemde gömülü bir duygunun atışını hissettim. Sırtımdaki kasları dinlendirmek için dikleşip derin bir soluk aldığım zaman o duygularımın heyecanlandırdığını hissetmeye başladım. Bu dokunuşun bir ürperti gibi, da­marlarımda delice atan kan gibi kanıma doğru yükseldiğini hissedi­yordum. Gözlerimin altındaki kanları baş parmağıyla silince nefesimi tuttum.

Suyu dudaklarıma götürdüm. İçerken gözlerimi bir an gözlerinden ayırmadım. O ise dikkatlice dudaklarıma bakıyordu.

Baş parmağı alt dudağıma dokundu. Gözlerinde ki kararsızlık ifadesi, ellerindeki o durağan çelişki,hepsini net bir şekilde görebiliyordum. Dudaklarımdan akan suyu baş parmağıyla nazikçe temizledi. Göğsümde ki sıcak kan boynuma, oradan boğazıma oradan dudaklarıma yük­seldi; beraberinde neredeyse acı verecek kadar güçlü, etkili bir haz getiren sıcak bir tutkuya dönüştü.

Dudakları dudaklarımdaydı.

​​​​​

☆☆☆

Bölüm sonu.

Bence son cümleler şu emoji gibi olmalı. 🥹

Bölüm nasıl geçti?

Nasılda bizi korumak için geldi ama. Peki itirafına ne demeli? Bizi sürekli ziyaret ediyor. Ölüp ölmediğimizi umursuyor. Bizim için endişelenip korkuyor.

Bunun adı nedir artık bir adı oluyor hem. Neyse eh artık dudaklarını hissettiğimize göre gerisi yavaş yavaş gelecektir.

Diyolugları hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce birbirleri ile konuşmaları nasıl? Sizi tatmin ediyor mu?

Yarın ki bölümde ne olacak?

Azrail çok derin bir karakter sevgili okurlarım. Ben yazmaya çalışıyorum adam resmen bazı yerleri değiştirtiyor bana. Böyle etkili biri. Bunun mümkün olacağını pek düşünmezdim.

Yazarken dakikalarca satırlara bakıyorum. Yazarken korkuyorum bir defa.

Hem bu kadar derin olup bu kadar kısa sürede bağlanmak... Bunun adı ne?

Biliyorum sizde Azrailin bir an önce gerçekleri öğrenmesini istiyorsunuz ama okurlarım ben bundan önce birbirlerinin acılarını görmelerini yaralarını sarmalarını istiyorum. Eğer hemen öğrenirse bence çok kolay olur.

Yazdığım adam kolay biri olmaktan çok uzak. Tiktok ta lütfen öğrensin diye mesajlar geliyor bende istiyorum ama az daha dayanın. Hem her gün bölüm atıyorum çok fazla bekletmiyorum sizi. Sizden tek ricam sabır çiçeklerim.

Sizi çok seviyorum. Diğer bölümde görüşene kadar mutluluk gözlerinizden eksin olmasın..

 

 

 

 

​​​​​​

Bölüm : 02.05.2025 12:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...