28. Bölüm

"28"Nişan mı? Cenaze mi?

Kupa Kızı
kupakizii0

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

"Her zaman gökyüzü kızı olacağım, çünkü oradan kimin beni izlediğini çok iyi biliyorum..."

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

Kolları titreyen tenime dolandı. Bana sarılıyordu. Azrail şuan bana sarılıyordu. Kolları tenimdeydi. Çıplak sırtımda bir avuç ateş vardı şuan.

Saçlarımı nazikçe okşamaya başladı.

"Artık bir erkek sana dokundu. Sen bir yalancısın Maria. Yumuşak tenli ama zalim bir yalancı."

Yüzümü göğsüne bastırdı. Hareket edemeyecek kadar şaşkındım. Nefes alamayacak kadar korkuyordum. Kalbinin sesini duydum.

Sıcak, hızlı ve hırçındı.. Bir fırtına gibi. Gökyüzünde hiddetle ışık saçan bir şimşek gibi gürültülü. Ama öylede sıcaktı teni.

Bana sarılana kadar üşüdüğümün farkında değildim. Sanki eksi yirmi derecenin altında olan yolda çıplaktım ve bu adamın teninde ki sıcaklığı o soğukluğu bastırmıştı.

Sımsıcaktı. Kollarında uykuya dalmak isteyeceğim kadar huzur vericiydi. Kollarında ölmek isteyeceğim kadar amansız bir güzellikteydi.

Yeni doğan bir bebek gibi konuşmayı bilmiyordum. Bir şeyler söylemem gerekiyordu ama öyle korkuyordum ki şu anın bozulmasını.. Susuyordum.

Gözlerimi kapattım önce. Kokusuyla baş başa bıraktım kendimi. Ne kadar tutkulu bir kokuydu bu. Kokuyu içime çektikçe yanaklarım yanıyordu. Bana ne yaptığının farkında değildi. Ona bağlandığımın farkında değildi.

Bu sarılışı hayatımın en orta yerine koyacağımın farkında değildi.

"Şimdi," dedi beni kendinden ayırarak, "Diğer arabalar buraya ulaşmadan gidelim."

Benden uzaklaştığı için üşümeye başladım. Hipotermi geçiriyordum sanki.. O ateş gibiydi. Sıcacıktı beni bıraktıya, kendimi buz dağının eteklerinde çırıl çıplak vaziyette buldum. Kollarımı kendime doladım.

" Diğer arabalar mı? "

" Sen burada dans ederken seni izlemelerinimi isterdin?"

Yolu mu kapatmıştı? Benim için. Benim için koca yolu trafiğe kapatmıştı. Sırf dans ettiğimi görmesinler diye. Bileğimden tuttu, "Hadi şu lanet nişana gidelim."

Beni peşinden sürüklerken yerden ayakkabılarımı ve telefonumu aldı. Koltuğa oturduktan sonra arabanın etrafından dolanarak yanıma oturdu. O an kendimi çimdiklediğimi fark etmemişti. Hâlâ şaşkındım. Nasıl olmayayım..

"Neden buradasın?" diye sorarken aynı zamanda titreyen duygularımı sakinleştiriyordum. "Yani neden nişana geliyorsun?"

"Davet edildim." dedi.

Göz kapaklarımı zorla aralayıp, "Kim davet etti? " dedim. Geçen gün Mad, açıkca tehdit etmişti. Şimdi nişana davet mi ediyordu?

Gözlerinde ki karanlık daha da koyulaştı. "O pezevenk davet etti. Beni bitirecekmiş. Beni yerle bir edecekmiş. Öyle söylemiş Carlos'a. Şimdi ona aslında kim olduğumu göstermeye gidiyorum. Onu yerin altında ki yılanlara siktirtmezsem bu mesleği bugün bırakırım."

Bu kez neredeyse arabadan aşağı düşecek kadar şiddetli bir tit­remeyle sarsıldım.

​​​​​​" Onu öldüreceksin. "dedim fısıltıyla."Mad'i öldüreceksin. "

Umursamaz bir sesle, "Onun çekecek acıları çok. Babasını öldüreceğim ve bunu gözünün önünde yapacağım. Sıra ona gelene kadar bütün ailesini gözünün önünde öldüreceğim. Yavaş yavaş delirteceğim onu."

Oturduğum koltuğa sıkı sıkı tutundum. Tek kelime edemedim. Patlayacak bir barut gibiydi. Mad hakkında tek kelime edersem benim sonum kim bilir nasıl olurdu?

Onun dikkatini çekmemeye çalışarak telefonumu çıkardım. Kapımın yanında ve bacağımın arasında tuttum. Bir kaç dakika sadece yolu izledim. Sonra mesaj atmak için Mad'in ismine bastım.

'Mad, Azrail babanı öldürmek için geliyor. Hemen buradan gitmelisiniz. Ailenide al ve git.'

Mesajı göndere basacağım sırada direksiyonu sağ tarafa kırınca telefon elimden ayaklarımın dibine düştü. Kalbim maraton koşmuşum gibi atıyordu.

Yüzüne bakamadım. Baksam şuracıkta korkudan ölürdüm.

"Bunun bir cezası olacak Maria." dedi ve direksiyonu aniden bırakıp ayaklarımın dibinde ki telefonumu aldı. Araba sağa sola kıvrılıyordu. Ölecek olmamız ya da kaza yapacak olmamız onun umrunda değildi.

Telefonu eline aldı ve mesajı okudu.

"Al gönder." dedi öfkeyle bağırarak. "Hadi haber ver. Benden kaçabilecekleri bir dünya yok. Bunu ne zaman anlayacaksın?"

Telefonu kucağıma fırlattı. Korkudan nefes almayı bırakmıştım. Öfkesi dinene kadar beklemeliydim. Öfkesinin kamçısı olmak istemiyordum.

"Ne buluyorsun o adamda Maria? Ailesinin nasıl iğrenç insanlar olduğunu biliyor musun? Senin o taksiciye bahsettiğin o komik olayı onlar zevk diye uygulayıp gelecek nesillerine bunu gelenek diye yutturuyorlar. Kaç genç kız erkek veya çocuk hatta bebek..." öfkeyle tısladı." Buna göz yuman o şerefsiz ile arkadaşlık kuruyorsun. "

​​​​​​" Bunlar doğru mu? "sonunda konuşabildiğime şaşırıyordum. Ama bunu sorunca sormamayı dileyecektim bir kaç dakika sonra. Ani fren yaparak arabayı durdurdu.

Üzerime doğru uzanınca yüzüne bakmak zorunda kaldım. Hemen gözlerimin önündeydi yüzü, dudakları, gözleri.. Takmadığım kemerimi ağır ağır çekti ve boğazımdan nazikçe geçirişini izledim. Diğer eliyle kemeri çekince başım geriye doğru kaymıştı.

Nefesi yüzümde gezindi.

"Sen kimsin ki sana yalan söyleyeyim?" dudaklarımı süzdü, sonra gözlerime çıktı. "Sen kimsin ki, söylediğimi sorguluyorsun?"

Kemeri sıkılaştırınca gözlerim titremişti. Canımın acıması bir yana şuan ölümden korktuğumu hissederken bin parçaya bölünmüştüm. Nefessiz kalıp ölmekten korkuyordum. Kaza geçirip ölmekten korkuyordum. Onun ellerinde ölmekten korkuyordum. Çünkü ölürsem bir daha göremezdim onu.

"Mad öyle birimi?" diye sordum. Az önceki korku yerini öfkeye bıraktı. Kendime öfkeliydim. Duygularıma öfkeliydim. "Mad ailesi gibimi cevap ver? Eğer öyleyse onuda kendi ellerimle öldürürüm."

Dudağı seğirdi. Gözlerindeki siyahlık büyüdü. "Değil. Öyle bir ailede nasıl masum kalabildi aklım almış değil."

"Ama sana göre ailesi iğrençse cezasını çocukları çekmeli öyle mi? Bu masumiyetin önemi yok senin için."

Sorduğum soruyu düşündü. Neden sorduğumu düşündü. Sonunda kendi fikrini söyledi.

"Birilerinin acı çekmesi gerek." gözlerime beni yiyecekmiş gibi bakıyordu. Gerçek anlamda. "Onların öldürdüğü onca kadın ve erkekte masumdu. Onların üzerinden kazandıkları para o orospu çocuğunu böyle bir makama yükseltti. Bu yüzden evet önemi yok."

​​​​​​"Sana inanıyorum." dedim gözlerimi kapatıp açarak. "Öldürülmeyi hak ediyorlar."

Kendini geri çekti. Yarınım yokmuş gibi nefes almaya çalıştım. Boğazımı tuttum.

"Senin inanmana ihtiyacım yok. Umrumda değil. Bir daha beni sorgularsan o dilini keserim." diye tehdit etti beni.

Yapardı. Bu adam herşeyi yapardı. Carlos ne demişti. Öfkesi uğruna herşeyi feda ederdi. Görevi uğruna zaafiyeti olabilecek herşeyi yakardı.

Arabayı çalıştırdı ve yol boyu boğazımın acısıyla uğraştım. Kemerin sivri kısmı bir yanık gibi yakmıştı canımı. Sürekli yutkundum. Fark etmesin diye gözyaşlarımı bile tuttum. Acılarımı görmesini istemiyordum.

Demir kapının önünde durdu.

"İn arabadan!" ikiletmeden çantamı alıp aşağı indim. Arabayla uzaklaştı. Uzaklaşmasını izlerken korumalardan birinin bana doğru geldiğini fark etmemiştim.

"Hanımefendi isminizi öğrenebilir miyim?"

"Maria Murshell." dedim. Adam davetliler listesinde ismimi ararken Azrailin nereye gittiğini düşünüyordum.

"Özür dilerim hanımefendi, burası normal davetliler girişi. Sizi şu kapıdan geçirmeme izin verin. Özel davetli listesindesiniz."

Adamı takip ederken etrafa göz atmak bile içimden gelmiyordu. Arabada yaptığımız konuşma zihnimi fazla ele geçirmişti.

​​​​​​" Buradan. "Evin arka kapısına doğru yönlendirdi ve işini yapmak için geri gitti. Şık giyinmiş çiftlerin arasından geçerken kendimi fazla sade bulmuştum. Fazla abartı giyinmişlerdi.

Nişanın olduğu çiçeklelerle süslenmiş bahçeye doğru ilerlerken Mad beni uzaktan görünce sabırsızca bana yaklaştı.

"Ah, sonunda. Sıkıntıdan patlamak üzereydim."

"Selam." gülümsedim ama bu ona yetmeyince beni kendine çekerek sarıldı.

"Nerede kaldın? Daha erken geleceğini düşünüyordum."

"Araba yolda arıza yaptı." dedim küçük bir yalanın arkasına sığınarak. Beni baştan aşağı süzdü tam iltifat edecekken boynumdaki izi görünce gözleri kocaman oldu.

"Boynuna ne oldu?" dokunmak için elini uzatınca kendimi geri çektim.

"Küçük bir kaza."

İnanmamıştı. "Bu nasıl bir kaza sonucu oldu?"

"Kolyem kapının eşiğine takılınca boynumu çizdi." en makul ve inandırıcı bir yara buydu.

"Maria iyi yalan söyleyemiyorsun.. Bu bir zincir kesiği değil. Bir asker olduğumu unutuyorsun."

Gözlerimi devirdim. "Lütfen sorgulama Mad. Buraya senin nişanın için geldim. Neden beni nişanlının yanına götürmüyorsun?"

Reina toz pembe bir nişan elbisesi giymişti. Beyaz tenininde çok güzel duruyordu. Gözleri ışıltıyla parlıyordu. O an anladım ki bu kız için bugün dünyanın en mutlu günüydü. Gözleri benimkilerle buluşunca etrafındakileri yalnız bırakarak bana doğru yürüdü.

Ellerini tutmam için uzattı. Karşılık verdim. Mad, bizden biraz uzaklaşıp arkadaşlarının masasına doğru omuzları düşük bir şekilde ilerledi.

"Hoş geldin Maria."

Gülümsedim. "Hoş buldum. Çok güzel olmuşsun."

Sıcak bir gülümsemeyle beni peşinde sürükledi ve boş bir masaya geçtik. "Teşekkür ederim Maria."

Öyle mutluydu ki sanki yeniden doğmuş gibiydi. Birini böyle sevebilirmiydim diye düşünmeye başladım. Reina gibi sonsuz sevgimi verebilir miydim? Dünyanın en mutlu günü benim için bir kez daha gelecek miydi?

"Dünyalar senin olmuş gibi gülümsüyorsun." dedim gözlerinin içine derin derin bakarak. Ne görmeyi umuyordum bilmiyorum. Ama aşık bir insanın gözlerini çok merak ediyordum.

İki eliyle yanaklarını tuttu. "Dünyaları bana sen verdin Maria. Hayatımın tek aşkıyla evlenmeme sen sebep oldun. Sen olmasaydın asla beni görmezdi."

Başımı iki yana sallayarak, "Ben yapmadım sen yapacaksın Reina. Onu kendine aşık edeceksin. İşte o zaman dünyanın en mutlu kadını olursun."

Dolu gözlerle yüzümü inceledi. "Bunu başarabilir miyim sence?"

"Başarmak zorundasın. İkimizde bunu Mad'e borçluyuz. Lütfen onu mutlu et. Her zaman yanında ol. Dinle.. Bir erkek dinlendiği zaman daha çok ilgi gösterir."

"Erkeler hakkında nasıl bu kadar çok şey biliyorsun?"

"Aslında pek bilmiyorum. Sadece tanıdığım insanları fazla inceliyorum. Onlar hakkında bir şeyler öğreniyorum. Bu sayede ilgi alanlarını ve neyi sevip sevmediklerini bilmiş oluyorum."

"Bu çok havalı." dedi sırıtarak.

Masanın üstünden biraz eğildim." Özel bir soru sorabilir miyim? "

Merakla," Evet.

"Nasıl anladın? Yani Mad'e aşık olduğunu nasıl anladın?"

​​​​​​"Bu çok zor bir soru Maria. Aşık olmak ve hoşlanmak arasında büyük fark var. Bazen aşk ile hoşlantı karıştırılabiliyor. Hoşlantı geçicidir. Ama aşk.." gözleriyle Mad'i aradı buluncada Mad ile göz göze gelince yanakları kızardı. "Aşk için savaşan ülkeler olmuş tarihte. Binlerce insan iki insanın aşkı için savaşmış ve ölmüş. Aşk öyle bir şey ki aslında bunu tek bakışta anlayabilirsin."

"Nasıl?" dedim heyecanla. "Birine aşık olduğumu nasıl anlarım? Bunun hoşlantı mı yoksa heves mi olduğunu nasıl anlarım?"

Kahverengi kaşlarıma dokundu. "Görerek tabikide." başımı erkeklerin olduğu masalara çevirdi. "Şimdi hepsinin yüzüne tek tek bak ve ne hissettiğini söyle."

"Bir avuç aptal." dedim başımı çevirmek ister gibi. Ama izin vermedi ve arkama geçti. "Hayır, dikkatli bakmıyorsun."

İtiraz ederek, "Bakmanın anlamı ne. Ellerinde viski tutan ve beyinlerini öndeki organla karıştıran aptal erkekler işte."

Reina güldü. "Sen zaten aşık olmuşsun." deyince şaşkınlıkla dönüp yüzüne baktım.

"Ne? Hayır yemin ediyorum oradaki hiçbir erkeğe aşık olmadım."

Başını iki yana salladı. "Aşık olduğun adam orada değil zaten. Aşık olduğun için başka adamlara bakmaya bile tenezzül etmiyorsun Maria. Onlar mideni bulandırıyor. İşte aşk ve hoşlantı arasındaki fark bu. Hoşlantı geçici olduğu için o adamları incelerdin ve sonra yok beğenmedim ya da sevmedim derdin. Ama sen aşık olmuşsun sadece bakmak bile sana günah gibi geliyor. "

Sağ elimi kalbime koydum." İyide kime aşık oldum ben? "sesim hem zihnimde yankılandı hemde dudaklarımda. Sonra bir çift zifiri siyahlar görüş alanıma girdi.

Siyah bir çift kömür karası gözler. Ölüm Kokan gözler. Elimin altında ki kalbin hızlı bir tempoyla kulaklarımda atışını duydum. Ağlamak ve sevinmek arasında gidip geldim.

Nefesimi kesen bu bakışları ve tenimin altında atan kalp.. Tek bir şeyi ifade ediyordu...

"Aşk!"

Ben bu adama aşık mı oldum? Azrailime aşık mı oldum? Katilime aşık mı oldum?

"Maria!" Reina beni sarsıyordu. "Bembeyaz oldun iyi misin?"

Dönüp gözlerine baktım. Şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Anlamıştı. Bende oda.

"Hayır, sen ona aşık olmuşsun." dedi. Sanki dünyanın en acınası insanıymışım gibi bakıyordu şimdi yüzüme. "Neden yaptın bunu kendine?"

Acı acı gülümsedim. "Bu saçmalık. Ben öyle birine aşık olmam." Göz ucuyla tekrar baktım. Bu sefer gözleri benimkilere takıldı.Ama bazen en titiz inceleme bile bir şeyin kalbini görmenize yeterdi.. Sanki dünya onun gözlerinde son buluyordu.

Reina yanıtımı bekliyordu.Genelde böyle bir günün ardından sadece eve gitmek is­terdim. Ama şuan bunu yapamazdım. Bu öğrendiklerimle bu olanlarla arama me­safe koymazsam, hayatımın geri kalanında acı çekecektim.

Bir kez daha, "Hayır sadece ondan korkuyorum. Korktuğum için oluyor." dedim.

İnanmamış gözlerle bana bakmaya devam etti. Ama beni üzmemek adına sustu. Mad sıcak bir gülümsemeyle bana el salladı. Yanımıza yaklaşırken gözünü bir an için benden ayırmadı. Umarım bu Reina'nın canını sıkmazdı. Bendeki de düşünce. Tabikide üzülürdü.

​​​​​​Otururken bana gülümsedi. "Evet nasıl gidiyor?"

" Güzel," diye yalan söyledim. Kafam hâlâ az önceki düşüncelerle çalkalanıyordu.

"Onun burada ne işi var?" diye sordu. Azrail bir masada durmuş ve etrafı ona yalakalık yapmak isteyen adamlar tarafından kuşatılmıştı. Nişanın gözdesi belli olmuştu.

"Nişan istediğiniz gibi devam ediyor mu?" diyerek soruyu değiştirdim. Buraya babasını öldürmesi için geldiğini söylemeyecektim.

Tek kaşını kaldırdı. "Ah, bilirsin kendimi bir parti vermiş gibi hissediyorum." dedi. İtina ile Reina'ya bakmaktan kaçınıyordu. Kıza baktığımda ise adama duyduğu aşkın nasılda gözlerini alev alev yaktığını görüyordum. Çok aşıktı.

"Bir bakıma evet," dedi Reina. "Aslına bakarsan, Ben daha fazla abartmak istedim ama Mad istemedi. "

Mad ona dik dik baktı. "Bir nişan bu abartmaya gerek yok. Aile arasında olsaydı daha çok sevinirdim." Nişanı duyurmak istemiyordu. Bunu sözlerinden anlamak mümkündü.

Reina arkasına yaslandı. "Peki annen bu konuda ne düşünüyor?"

"O böyle istediği için buradayız," diye homurdandı.

Reina başıyla onayladı. "Ve ona saygı duyuyorum. Bu yüzden sanada saygı duyuyorum. Bana saygı duymazsan Mad fikirlerine önem vermeyi bırakırım. Düğünüde bütün dünyaya duyururum oldu mu.."

Yanaklarımın içini ısırdım. Mad gözle görülür bir şekilde sinirlenmişti ama susmayı tercih etti. En azından Reina'nın kendisini ezdirmediğine sevinmiştim.

Masanın üzerinden Mad'e baktım." Hey, sana sor­mak istediğim bir şey var. Burada bir doktor var, James...Sagartha, beni onunla tanıştırır mısın bir ara."

"Doktor James, "dedi Mad biraz temkinli bir şekilde." Başın yüzündenmi? "

" Evet en azından emin olmalıyım. Benim durumumu gizli bir şekilde anlatırsan bu bana çok yardımcı olur. "

Mad dudaklarının arasından derin bir nefes verdi." Elbette sorarım. Ağzı sıkıdır. Bize yardım edebilir"

Dudaklarımı birbirine bastırıp başımla onayladım. "Teşekkür ederim Mad."

Reina şaşırmış görünüyordu. "Bahsettiğin hastalık mı?"

"Evet."

Reina derin bir nefes verdi. "Pekâlâ. Benimde yardım edeceğim bir şey varsa çekinme söyle. "

"Çok incesin. Ama şimdilik bilgi yeter. Aslında neden ikiniz gidip nişan ile ilgili konuşma bahanesiyle ona sormuyorsunuz?"

"Eh, önemi yok, " dedi Mad umursamazca. "Ben hallederim. Gelmene gerek yok."

" O hâlde neden gitmiyorsun? "diye sordu Reina.. Alınmıştı öfkeyle incelemeye koyuldu.

Mad başını salladı." Peki kızmana gerek yok. Sadece senin uğraşıp yorulmanı istemedim. Senin başaracağına inancım tam. "

Reina etki­lenmiş görünüyordu." Hoşuma gitti.

Benim de hoşuma gitmişti. En azından iyi niyetli bir hareketti.

" Hadi o zaman sizi izleyeceğim. Nasıl bir partner olduğunuzu gösterin bana." dedim.

Reina başıyla onayladı. "Anlaşıldı." Mad uzaklaşrken Reina'ya hızlıca fısıldadım.

"Umursuyordu," diye mırıldandım. "Seni."

"Zaten beni hep koruyan taraf olmuştur. Ama işte kardeşi gibi görüyor hep. Sevinemiyorum." diye homurdandı. Umursamazca elini salladı. "Artık alıştım."

"Onu kıskandırmayı dene." dedim ve kıkırdadım.

"Aklına gelecek herşeyi denedim zamanında ama yok. Hiç kıskanmadı."

"O zamanlar seni kardeşi gibi görüyordu ama şuan onunla nişanlandın canım. Yanında bir erkek birde bu erkek yakışıklıysa dikkatini çekecektir."

"Deneyeceğim." dedi. "Umarım hayal kırıklığına uğramam."

Reina uzaklaşarak doktor James ile konuşan Mad'in yanına gitti.

Garson ­masama geldi. Bir iki meze ve başlangıç yemeğini servis etti. Ek olarak salata istedim. Gelen mezeleri deneyecek olsam da kı­zartmaları ve tuzu abartmayacaktım.Akıl sağlığım zorlanırken, yediğim şeylere fazlasıyla dik­kat etmeliydim. Fiziksel sağlığım ile uğraşacak zamanım yoktu. En ufak bir huzursuzluğun sinsice içimde yer edindiğini fark ettiğimde, sırtımdaki karanlık bakışları anladım. Beni izliyordu. Birazdan burayı kan gölüne çevirecekti. Birazdan herkese bir kez daha diz çöktürecekti. Bir uçurumun kenarında sallanıyor ve düşmemeye çalışıyordum şuan.

Garson bir kez daha geldi ve kokteylleri servis etti, çilekli sodamı aldım. Mad ve Reina doktor ile koyu sohbete dalmışken ar­kama yaslanıp çilekli sodamın tadını çıkardım. İçki içmediğim için bana zorluk çıkarmıyorlardı, ben de bu konuda kimsenin üzerine gitmezdim. Birinin içki içmeme sebebini sormamaları iyiydi.

Ama herkes için aynı şeyi söyleyemezdim. Farklı insanların farklı enerji talepleri vardı. Bu yüzden sarhoş olmaya başlamışlardı bile. Reina ve Mad bana doğru gelince doğruldum.

Mad eğilerek fısıldadı "Bahsettim."

"Peki kurtulmanın bir yolu varmı?" diye sordum.

Mad viskisinden bir yudum aldı. "Olumlu cevap alamadım maalesef. Bu tip durumlarda ameliyat çok riskli. 10/90 ölme riski var."

Başımı iki yana salladım. "Bir umudum vardı oda gitti."

"Ben araştırmaya devam edeceğim Maria. Gerekirse ülkede ki bütün profesörler ile konuşacağım."

Reina, "Bende yardım edeceğim. Babamın meslektaşlarına soracağım." dedi Mad ile kadeh tokuştururken.

"Teşekkür ederim." ikisinin elini tutup avuçlarımda birleştirdim. "Minnettarım."

İkisi göz göze geldi. İlk elini çeken Mad oldu. Bana duygu dolu gözlerle baktı. Bu onun canını yakmıştı.

"Yardımı olacaksa herşeyi yaparız." dedi Reina.

Arkama yaslandım. "Yinede artık netleşti kafamda." dedim.

O sırada Mad'in annesi masaya yaklaştı. Bana üstten bir bakış attı ve Reina'nın koluna girdi. "Hadi özel misafirlerimizi ağırlayacağımız odaya gidelim."

Mad bileğimden tutunca iki kadından biri öfkelendi birisi üzüldü. Kimin olduğunu tahmin edersiniz.

"Maria benim özel misafirim." dedi.

Annesi tek kaşını kaldırdı. "Gelebilir. Uzakta bir yerde eminim yer bulacaktır."

Reina'nın elini Mad'in avuçlarına bıraktı ve onları peşinden sürükledi. Mad diğer eliyle bileğimi tutuyordu. Peşlerinden gitmek zorunda kaldım. Fazla ikonik bir sahneydi.

Özel mücevherlerle donatılmış yemek takımlarının olduğu geniş bir odaya geçtik. Duvarda aile resimleri ve soy ağacı bulunuyordu. Avizeler göz kamaştırıyordu.

Masanın köşelerinde ayaklı şamdanlar vardı. Kesinlikle gümüş ve aile yadigarı olmalıydı. Mad beni sağına Reina'yı soluna aldı. Israrla başka bir yere geçmek istedim ama Mad izin vermedi.

"Bu güzel günümüzde siz değerli aile dostlarımı aramızda görmekten mutluluk duyarız. Kadeh kaldırıyorum." Kadehler havaya kalktı. Herhangi bir kadehi elime aldım. Üstünde aslan simgesi vardı. Gösterişliydi. "Şerefe!"

Kadehler tokuşturuldu. Oda tıngırdama sesleriyle doldu. Kadehte ne varsa içmeden masaya tekrar bıraktım.

" Tebrik ederiz. "Her bir taraftan tebrikler ve sahte gülümsemeler yayılıyordu.

Mad benim duyabileceğim bir şekilde kulağıma fısıldadı." Şuan kalbim fazlasıyla kırılıyor. "

Mahçup bir şekilde gözlerine baktım."Böyle söyleme. "

Bileğimi acıtmayacak şekilde sıktı." Bir tarafımda sevdiğim kadın diğer tarafımda kardeşim gibi gördüğüm nişanlım.. Hangisi en çok acıtıyor deseler sol tarafımda durması gereken kadının sağ tarafımda bir yabancı gibi durması derdim."

Nazikçe bileğimi ovalamaya başladı. Kendiyle savaşıyordu. Herşeyi boşverip benimle birlikte kaçmak istiyordu. Şuan ailesine rest bile çekerdi. Dokunuşları rahatsız etmişti yavaşça elimi çektim. Yanında nişanlısı varken böyle davranmamalıydı. Birisi görseydi ne olurdu?

Bir bardak viski daha içti.. Konuşmalara katılmadı. Tebrikleri almadı. Üst üste içiyordu. Onun için endişelenmeye başlamıştım.

"Mad, dur artık. Hasta olacaksın."

Sırıttı. Sarhoş olmuştu.

Hiçbir şey demeden odada bulunan başka bir odaya girdi. Reina üzgün bir şekilde yanıma yaklaştı.

"Lütfen onunla konuşur musun?"

Başımı iki yana salladım. "Şuan yanında sen olsan iyi olur."

"Ben oraya girersem burayı ayağa kaldırır ve herkes herşeyi öğrenir. Lütfen senden rica ediyorum. Konuş onunla." neredeyse ağlayacaktı.

Elimi tuttu. "Yalvarıyorum. İyimi diye bakar mısın?"

Israrlarına dayanamadım. "Peki."

Odaya girince Mad'in elinde iki tane içki şişesi vardı. İkisinden de büyük yudumlar alıyordu.

"Mad! Yapma böyle." dedim yanına yaklaşarak.

Beni görünce dudakları titredi. "Ben yapamayacağım." dedi. Omuzları düştü. "Bu nişanı istemiyorum."

Elindeki şişeleri almaya çalıştım. "Otur konuşalım Mad. Sakin olmalısın."

Şişelerden birini duvara fırlatınca korkuyla irkildim. Sarhoştu ve bu durum hoşuma gitmemişti.

"Beni dinlemiyorsun." dedi öfkeyle. "Beni istemiyorsun."

"Sen şuan kendinde değilsin. Kendine gel ve nişanlına geri dön. Ben gidiyorum."

Arkamı dönüp gidecektim ki bileğime dolanan ellerle geriye savruldum. Sırtımı göğsüne yasladı. Kolları beni sardı. Sarhoş nefesi saçlarımda gezinmeye başladı.

"Bir kez olsun beni sevmedin mi?"

Kollarından kurtulmaya çalıştım. "Mad, bırak beni!"

Dahada çok sıktı. Canımı acıtmıyordu elbette, şuan canı yanan oydu. Bana kötü bir şey yapacağını düşünmek istemiyordum. Yapmazdı dimi. Beni zorlamaya çalışmazdı.

"Seni seviyorum Maria. Yalvarıyorum bu nişana bir son ver. Seni mutlu etmeme izin ver."

Burnunu saçlarıma sürtünce dizlerine tekme attım. Koltuğa savruldu.

"Kendinde değilsin. Şu yaptığın şeyi unutacağım."

Öfkeyle ayağa kaktı. "Özür dilerim. Beni affet! Bana ne oluyor bilmiyorum.. İçimde dinmek bilmeyen acı ve öfke var. Kendimi boğuluyormuşum gibi hissediyorum."

Ellerimi tutmak için uzandı ama bir iki adım geri attım." Lütfen yaklaşma! Herkes içeride seni bekliyor. Reina'ya saygın yok mu senin? Biraz olsun onun duygularını düşünmeyi denemelisin. "

Elleriyle kendini işaret ederek," Ya benim duygularım. Senin için hiç anlamı yokmu?"

Çantamı koltuğa fırlatarak Mad'in yakasına yapıştım." O lanet olası yüzünü yıka ve içeri gel. Yoksa yüzümü bir daha göremezsin."

İkimizde öfkeliydik. En çok o kırgındı ve üzgündü. Ama ona iyilik yaptığımı anlaması gerekiyordu. Reina ona iyi gelecekti. Buna emindim.

Birden hiç beklemediğim anda dudaklarıma yapıştı. Anın şokuyla donup kaldım. Hemen ardından bütün sinir hücrelerim harekete geçmişti. Onu iterek suratına okkalı bir tokat attım.

"Ve beni artık kaybettin. Arkadaş bile olamayız."

Ne yaptığının o an farkına varmış gibi donup kaldı. Ama gözlerinde bir nebze pişmanlık görmeyince odadan çıktım.

Benim davetlilerin yanına dönmemle giriş kapısının gürültülü bir şekilde açılması bir oldu.

Heybetiyle içeri girdi. İçeri girdiği İlk an atmosferin havası korkuyla doldu. Kadehler havada asılı kaldı sesler kesildi. Herkes kapıdan giren Azraile baktı.

Birde elindeki tabancaya.. Gözleri herkesin üstünde korku yarattıktan sonra benimkileri buldu. Birazdan yapacağı vahşeti gözlerinden görünce oradan çıkıp gitmek istedim. Buna şahit olmak istemedim.

"Maria!" hemen arkamdan telaşlı sesiyle Mad geldi. Üstü dağılmış ve suratında beş parmağımın izi vardı. Dönüp tekrar Azraile bakınca gözlerinin bir şahin gibi Mad'in üstünde olduğunu ve yüzünde gezindiğini gördüm.

Anladı. Kaşları öfkeyle çatıldı. Gözlerinde siyah ateşler çıkıyordu. Mad'in yüzünde neden o iz olduğunu anladı. Gözleri beni bulunca dahada öfkeyle bakıyordu.

Gözlerimi kapattım. O karanlığa çekilmek istemiyordum. Sesiyle tekrar açtım.

"Ziyafetinizi bölüyorum ama buraya birini öldürmeye geldim." dedi. Ne kadar açıksözlü. Bu odada duran adamların hepsi devletin adamıydı. Milletvekili, general, akedemik müdürler, meclis üyeleri.. Hepsinin önünde böyle açık korkmadan konuşacak nasıl bir rütben vardı senin adam?

Neden kimse bir şey demiyordu? Neden bu adam bunları bu kadar korkutuyordu? Meraktan her an ölecek gibiydim.

Masanın başına geçti. Herkes gözlerini kırpmadan onu izliyordu. Titriyorlar ve korkuyorlardı. Dolu kadehi aldı ve tek yudumda içti. Kadehi biraz çok az masaya vurarak indirdi ama sanki birisini öldürmüş gibi korkuyla titrediler.

"Sizce hanginizi öldüreceğim beyler?"

Psikopat. Psikopat Azrail.

Mad öne atıldı. "Burada istenmiyorsun." büyük cesaret Mad. Gerçekten öyle.

Azrail yüzüne bakmaya tenezzül etmedi. "Kimse konuşmayacak mı?" dedi onu aşağılayarak.

Mad önünde duran birini iterek karşısına çıktı. "Senden korkmuyorum tamammı. Seni öldüreceğim."

Bir silah sesi... Odadaki herkesin kulağını sağır etti. Azrail bu tehdite çok sert cevap verdi. Yanında duran adamın kalbine sıkıp öldürmüştü. Mad yerde kanlar içinde yatan adama baktı. Kimsenin kılı kıpırdamıyordu.

Bir kadeh daha alıp tek dikişte içti. Sonunda masanın başından ayrıldı ve ağır adımlarla korkuyu hissettire hissettire Mad'e doğru yürümeye başladı. Her adımında korkudan ölüyormuşum gibi hissediyordum.

"Bu gece işim bittiğinde bana bir beyefendi gibi yalvaracaksın." dedi sakin bir ses tonuyla. Nasılda alay ediyordu? Bu kadar kibar konuşup ama korkutucu olmayı nasıl başarıyordu?

"Bbben.. Asla sana yalvarmayacağım." dedi Mad. Ayakta durmakta zorluk çekiyordu. Gözleri bana doğru döndü. Öyle çaresiz bakıyordu ki onun için üzülmüştüm. Yapmak istediği ve yapamadığı herşeyi gözlerinde görüyor ve acısını anlıyordum.

Alnına doğrultulan silahla bir iki adım ilerledim. Ama Azrailin sert bakışları adımlarımı durdurdu.

"Erkek ol ve gözlerimin içine bak." dedi öfkeyle.

Mad dönüp baktı. "Ne istiyorsun?"

"Sen kim oluyorsunda beni tehdit ediyorsun orospu çocuğu. Hadi karşındayım durma öldür! Hadi o gece savurduğun tehditleri savur." Bağırınca dizlerimin bağı çözüldü. "Karşınızda adam öldürüyorum sesiniz bile çıkmıyor. Lan sen ne hakla beni düşüreceğini iddia ediyorsun?"

Korkuyu hepimiz iliklerimizde hissediyorduk.

"Herşeyi satın alamazsın." dedi Mad öfkeyle. "Sen dokunulmaz değilsin."

Karanlık gözleri parladı. Maskesinin altından sırıttığını görebiliyordum.

"Satın almakmı? Seni gerizekalı piç kurusu. Kimden neyi satın alıyorum. Hepinizi başa ben getirdim. Babanı o makama ben getirdim. Bu odada duran herkes mecliste benim sayemde söz hakkına sahip. Kim bana karşı durabilir ha söylesene? Başkanı bile ben yönetiyorken kim beni hücreye atabilir? Buradaki hangi orospu çocuğu beni sorgulayabilir? "

Hepsi başını eğdi. Ne demek hepsini meclise o sokmuştu. Ne demek başkanı bile yönetiyordu? Lanet olsun kimdi bu adam? Kimdi?

Onu merak ettiğimi düşünürdüm. Ama hayır şuan meraktan çatlıyordum. Bütün arzumla bu adamın kim olduğunu merak ediyordum.

☆☆☆

Bölüm sonu...

Birinci soru : Başkanı bile ben yönetiyorum dedi. Başkanı kim yönetir sevgili okurlarım?

İkinci soru : Azrail den sizce neden bu kadar korkuyorlar? Bir ipucu vereyim. Azraile zarar verememelerinin bir sebebi olmalı değil mi?

Bir insan diğer insana neden zarar veremez? Neyden korkar? Bu sorunun cevabını bulduğunuz zaman Azrailin neden dokunulmaz olduğunu anlayacaksınız.

Devlet adamlarını başa ben getirdim dedi. Demek oluyor ki Azrail zengininde ötesi. Gizli bir milyarder olabilir mi? Yada kimler dokunulmazdır? Kimleri öldüremezsiniz?

Ah gizeme bayılıyorum. Sizde gizemi sever misiniz? Olayları kendiniz çözmeyi. İnsan mutlu oluyor tahmin ettiği şey çıkınca. Bakalım sizler Azrail hakkın da tahmin ettiklerinizden ne çıkacak?

Meryem aşık olduğunu artık kesin olarak biliyor. E artık Azrail ile sarıldığımıza göre bu ilişki olmuş bilin. Sarılmak deyip geçmeyin bu adama annesi bile sarılmamış. Ah maalesef çok acı ama hayatında ilk kez bir insana sarılıyor oda Meryem.

Bizim şeytanımız çok acı çekerek büyüdü. Bir bölümde kendisi anlatacak. Duyunca çok üzüleceksiniz.

Bakalım diğer bölümde bizi ne bekliyor?

Mutlu günler güzellerim. 🤎🖤

 

 

 

 

​​​​​​

Bölüm : 04.05.2025 12:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...