

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Ruhunun diğer yarısıyla tanıştığında,
Başkalarıyla neden yürümediğini
Anlayacaksın... Tolstoy
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
🎧Bölüm şarkısı : I was Never There ( The Weeknd & Gesaffelstein) 🎧
Olmam gereken yer, eski evimin kırık dökük yatağıydı. Olmam gereken yer, henüz kirasını nasıl ödeyeceğimi düşündüğüm yıpranmış evimin ılık yatak odasıydı.
Ben aslında olmam gerken yerden çok uzaktaydım. Öyle karışık bir zamanda kabul ettiğim bu dilek, beni hangi zorluklara sürükleyecekti. Hayatım hangi şiddetli acımasızlığa gebe kalacaktı?
Belkide yorulduğum için olmam gereken yeri terk ediyordum ilk defa. 'Artık ne olacaksa olsun. 'dedim o lüks arabanın deri koltuğuna otururken.
Şimdi geri dönmek istiyorum dersem kabul eder miydi? Ya da artık çok geç der sakladığı bıçağı çıkarıp kalbime saplayarak sonunda bu amaçsız hayatıma son mu verirdi?
Tedirgin değildim, ama bir parçam huzursuzca kıpırdanıyordu. Geri dönmem gerektiğini haykırıyordu. Hayatımın bundan sonra çok değişeceğini söylüyordu.
Ama şehrin ışıkları bir film şeridi gibi giderken gözlerimin önünden, artık geri dönüşü olmayacağını anlamıştım. Sessizce kucakladım gelecek olanı.
Sessizce ne olacağını izledim... Belki ruhumu iyileştirecek bir gelecek olduğunu düşünerek.
Belki hayat artık acımasız olmayacaktı. Neden bilmiyorum ama bu yanımda oturan genç adama güvenmem gerektiğini hissediyordum. Belki hayatımı değiştirecek sihirli değnek bu genç adamdı. Yıllardır çektiğim acıları değiştirecek bu tuhaf adam olabilir miydi?
Hoş bir esinti ve deniz kokusu yayan bahçeler ve dalları canavarın siyah ellerine benzeyen uzun çam ağaçlarıyla çevrili bir yokuştan aşağı indik.
Gözlerim kusursuz yüz hatlarına kaydı. Kendinden emin bir havası vardı. Sanki ne yaptığını biliyordu ve ne yapacağını. Ölümden kurtulan bir balık gibi dalıyordu okyanusun derin sularına.
"Geldik." sesi beni hayal dünyamın pencerlerinden savuşturdu. Ağaçların arasından göğe doğru yükselen Malikâneye baktım.
Karanlık gecede bana Vampirin şatosunu andırıyordu. Bir beyefendi gibi kapımı açıp elini uzatınca bir eline baktım birde hayran hayran gözlerime bakan gözlerine.
Ne tepki vereceğimi düşünürken bunu anlamış gibi elini çekti ve kafasıyla evi işaret etti.
"Evet sert kız, hayatının değişecek olmasına hazır mısın?"
Yutkundum....
Kalbim minik bir serçe gibi çırpınırken boğazım susuz kalmış gibi kurumuştu. Hazır mıydım? Hayır! Ben asla hazır olmazdım. Ama...
Yorgundum..
Önünden yürüyerek evin demir kapısına doğru kararlı adımlar attım. 'Ne olacaksa olsun.' dedim bir kez daha içimden. Ne olacaksa olsun.
"Sen hep böyle az mı konuşursun sert kız."dedi gülümseyerek.
" Maria. "dedim yüzüne bakarak." İsmim Maria. "
Şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Ona büyük bir hediye vermişim gibi kocaman gülümsedi." İnanamıyorum uzaylı değilsin bir ismin var. "
Küçük bir gülümseme dudaklarımda belirdi. Bu genç adam aynı zamanda çok komikti. Hareketleri ile yüzü aynı değildi. Dışardan bakarsan çok sert olduğunu düşünüp çekinirdim ama konuşmaya başlayınca bambaşka biri oluyordu.
Utanarak gözlerimi sık ağaçlara çevirdim. " Senin adın ne? "
Demir kapı gürültüyle açılınca küçücük korkmuştum ama bunu ona göstermedim.
Malikânenin karanlığın rengine bürünmüş çatıları vardı; en fazla dört katı vardı pencerelerin uzunluğu ve her an camdan birisi atlayıp bizi öldürecek derecede karanlık görünüyordu. Malikâne rüya gibi görünüyordu. Kendimi fantastik bir filmin en son gidilmesi gereken yerde gibi hissediyordum. Gökyüzündeki beyaz yıldızlar dışında sıcak bir havası yoktu. Hem korku hem etkileyici giriş bir yana, verandadaki demir korkuluklar ters duran kılıçları andırıyordu. Keskindi.
Korkulukların etrafından bizi ön kapıya götürecek olan basamakların üstünden çıktık.
"Cris." dedi ve beni içeri dahet etti.
Malikânenin ihtişamlı salonuna girerken şaşkınlığımı gizleyemedim. "Kimsin sen Cris, bu ev dışarıda ki lüks araba?"
Montumu omuzlarımdan kibarca alarak astı. Gözleri hala gözlerimdeydi.
"Ben kimim... Güzel soru sert kız. Ah pardon Maria.. Ben kimseyim. Sen kim olmamı istersen o olacağım." mutfağa yönelirken onu takip ettim.
Bu mutfak olamazdı. Benim 80 metre kare evimden iki kat büyüktü. Elmasın şaşalı parlaklığı gözlerimi alıyordu. Anlamıştım. Cris gelirli bir aileden geliyordu. Hemde çok gelirli.
" Bir iki saat önce tanıdığın birisi için fazla tölerans göstermiyor musun?" dedim bar sandalyesine oturarak.
Bize kahve yapıyordu. Sırtı bana dönük bir şekilde gülümsedi. Yani gülümsediğini hissetmiştim.
"Evet böyle söyleyince saçma geliyor biliyorum ama sende daha bir kaç saat önce tanıdığın bir adamın hayatını kurtardın. Olaya bu yönden bakarsan saçma gelmez."
Dönüp beklentiyle gözlerime baktı. "Sanırım haklısın. Peki beni neden buraya getirdin? Yani neden ben?"
Elini dağılmış saçlarından geçirdi. Gülünce sol yanağında bir gamze belirince orada bir kaç saniye takılı kaldım. Yeni fark ettiğim bu belirginlik gözüme o an çok hoş gelmişti.
"İki defa dönüp gittin. "Cris konuşunca gözlerine baktım." Beni kurtarmanı istedim ama sen iki defa beni reddettin. Sonra bilmediğim bir nedenden üçüncüsünde saklamayı seçtin. Aynı soruyu ben soruyorum neden Maria? Gidebilirdin. Seni bana yardım etmeye iten ne oldu? "
Bir iç çekiş dudaklarımdan dışarı süzüldü. Bana uzatan kahverengi bardağı elinden alarak dudaklarıma değdirdim." Belkide gitmeliydim. "dedim kahveden bir yudum alarak. Sonra meraklı bakışlarına çevirdim gözlerimi." Ama o kadar ısrarcıydın ki bir an yardım edeyim de kurtulayım diye baktım olaya. "
Küçük bir kahkaha attı." Yani benden kurtulmak için bana yardım ettin öyle mi? "
Hızlıca," Evet." dedim.
Gözleri baştan aşağı beni süzünce utancımdan bakışlarımı kaçırdım.
" Bu evi o lüks arabayı gördükten sonra bana doğruları söyleyeceğini düşünmemiştim Maria. Yanlış anlamanı istemem. Sadece düşündüklerimi söylüyorum. Senin yerinde herhangi bir kız olsaydı şuan evet seni kurtarmak için yardım ettim derdi ya da direk boynuma atlayıp beni yatağa istekle sürükledi. "
Kulak kesilmiş söylediklerini dinliyordum. Ama beni tanısaydı benim için önemli olanın asla para olamayacağını bilirdi.
" Sen tuhaf bir kadınsın Maria. Beni o ilk reddedişinde anladım bunu. Sakın bunu ego olarak görme. Param olmasa bile yüzüm için önüme diz çökecek kadınlar tanıyorum." dedi sırıtarak.
Söylediklerini dinledikten sonra ona bir şey göstermek istedim. Anlayacağını düşündüğüm bir şey. Ve aniden, "Kahve çok sıcak değil mi?" diye sordum.
Önce şaşkın şaşkın gözlerime baktı sonra sıcak kahveden bir yudum aldı.
"Evet, sıcak." dedi.
Kendi kahve bardağımın içine işaret parmağımı daldırdım. Hayretle elime uzanmak istedi ama diğer elimle onu durdurdum. "Merak etme yanmıyor."
"Neden yaptın bunu?"
Parmağımı çıkardım. Hafif kızarmıştı. Parmaklarımla yanağıma dokundum. "Güzellik bir anlık kazayla kaybolabilir. Bir saniyelik bir merdivenlerden düşmekle, ya da süratle gelen bir arabanın altında sürünmekle ya da elimde ki sıcak kahvenin yüzüme dökülmesiyle. Ama kalıcı olan tek şey duygularındır. Kimseye söyleyemediğin duyguların. Ne bileyim gerçekten sevmek sıcak bir tene bakmaz. Gerçek sevgi buradan gelir ve ölümsüzdür. "dedim kalbimin üstüne dokunarak." Bu yüzden bu hayattaki önemli olan tek şey sevgidir. Tek ölümsüz olan sevgi. Zamanla yaşlanacak bir ten yada anlamını yitirecek para değil. "
"Elbette," diye hayretle cümleleri seçti.. "Dediklerin çok özel ve anlamlı Maria, ama böyle düşünen çok az insan kaldı." Kaşları çatıldı. Gözleri yüzümde değil kızarmış parmağımın üzerindeydi. "Ve sanırım Tanrı beni bu gece o azlardan biriyle karşılaştırdı," dedi. "Bu gece bu yüzden burada olmalıyız."
Gürleyen havanın eşliğinde içime Korkunun küçük tohumları ekilirken yağmur damlaları zaman kaybetmeden pencereleri çiselemeye başladı.
"Nerden geldin Maria?" diye sordu gözleri bana döndüğünde.
"Türküm ben." dedim düşünmeden. Neydi bu Meryem? Bu zamana kadar kimseye Türk olduğumu söylememiştim. Ama daha yeni tanıdığım bu adama neden güvenerek söyledim? Umarım bu kötü sonuçlanmazdı.
Hayran hayran yüzüme bakarak bir şeyi hatırlamaya çalışıyor gibi başlarda cevap vermedi. Türkçe konuşmaya çalışarak, "Sarrrmaaa." deyince kahkahayı bastım. 'R' leri fazla bastırışına mı güleyim yoksa söylerken çocuk gibi kıvrrılan dudağına mı?
Sarmayı da nereden biliyordu? Bu adam gerçekten tuhaftı. "Hayır, Sarrma değil Sarma."
"Ha! Evet Sarma." dedi gülüşümde takılı kalarak.
Böyle içten gülümserken bir kez daha camdan kendi yansımama takıldı bakışlarım. Sanki camdaki yansımam bir an başını sallıyor gibi hissettim. Gülüşüm yazın son solan çiçeği gibi solarken geride bıraktığı burukluk tüm yüzüme yansımıştı.
Gülmeyeli uzun yıllar olmuştu. Cris bunu fark edince kısa bir an bana koşup sarılacakmış gibi hissettim. Hoş, bunu yapsaydı ne tepki vereceğimi asla bilemezdim.
"Gülmekten neden korkuyorsun Maria?" diye kafa karıştırıcı bir soru yöneltti.
Konuyu ışık hızıyla değiştirip topu ona attım. "Beni boşver önce sen bana neden o adamın seni öldürmek istediğini anlat." dedim meraklandım gözlerinin içine bakarak.
Derin düşüncelere daldı. Yüzünde ki sıcaklığın yerini tanıdık bir korku alınca yanlış zamanda yanlış soru sorduğumu düşünmeye başlamıştım. Ama o sanki artık saklamak istemediği için bir an yüzünde yaşadıklarının yorgunluğu ile anlatmaya başladı.
"Anlatacaklarım sana saçma gelebilir. Ya da beni aklını kaçırmış bir deli olarak görebilirsin. Çünkü yıllardır ben bile kendimi artık böyle hissediyorum." dedi buruk bir sesle.
Beni merak ettirmeyi başarmıştı. "Daha çok merak ettim." dedim açıksözlülükle.
"Uzun bir gece olacak, üşütüp hasta olmanı istemiyorum." Şömineyi yakarak karşıma oturdu. İkimiz için de hayatımızın en uzun gecesi olacağını şuanlık bilmeden merakla konuşmasını bekledim.
"Ailemizde nesillerdir devam eden bir.... Nasıl desem." doğru cümleleri arıyor gibi bir kaç saniye düşündü. "Gelenek... Hayır, hayır lanet var." dedi dişlerini sıkarak.
"Lanet mi?" diye sordum hayretle.
"Evet, elli yıldır olan bir şey değildi. Derinlemesine anlatamam benden korkmanı istemiyorum. Sadece beni kurban etmek için öldürmek istediklerini söyleyebilirim. Eğer bu olmazsa kazandıkları ne varsa ellerinden alınacaklarına ve hatta bütün çocuklarının sakat ve engelli doğacaklarına inanıyorlar. "
Gözlerim şaşkınlıkla kapanıp açıldı. Çok uzun süre sessiz kaldığımı görünce öfkeyle ayağa kalktı." Evet deli olduğumu düşünüyorsun. "dedi kendi anlattıklarına kızarak.
" Ben... Ben ne diyeceğimi bilmiyorum bu çok saçma. "dedim.
" Bende böyle düşünüyorum ama ailem öyle düşünmüyor. Lanet evimizde oturmuş beni öldürmek için beklediklerini düşününce kafayı yiyorum. Annem dediğim kadın ilk bıçak darbesini indirmek için bekliyor, babam dediğim adam boğazımı kesmek için sabırsızlanıyor. Halam, teyzelerim ve dayılarım hepsinin elinde bir hançer beni delik deşik etmek için o kan kokulu masanın başında gelmemi bekliyorlar. Ne huzurlu bir aile değil mi? "
Cris'e doğru dönük olmama rağmen gözlerimi ona çevirmek yapılabilecek en zor şey gibiydi.
Bir anda önümde belirdi." Bana inandığını söyle. Lütfen delirdiğimi düşünme! "dedi yalvarırcasına.
" Ailen sana bunu nasıl yapar? Kalpleri yok mu bu insanların? "zorlukla kurduğum bu cümleler ona inandığım için mutlulukla yüzünde parladı.
" Onlar aile değil, şeytana tapan bir avuç asalak. En çok anneme kızıyorum. Kendi doğurduğun ve pamuklara sardığın oğlunu nasıl gözünü kırpmadan öldürmek istersin? "
"Yaşadıkların ço kötü." dedim anlayışlı bir ifadeyle yüzüne bakarak. "Bunları yaşamış olmandan nefret bile ettim."
Bir yandan ailesini uzun zaman önce kaybeden ve onları özleyen ben bir yandan ailesi tarafından şeytana kurban verilmek istenen kalbi kırılmış bu genç adam.
İkimizde ailemizden sınanıyorduk. Acılarımız bizi bu gece bir araya getirmişti. Kader miydi? Yoksa kaderin cilvesi mi?
"Peki nereye kadar kaçacaksın Cris? Yani bundan sonra ki planın ne? Seni bulmazlar mı?"
Gürültülü bir şekilde nefes verdi. "Yarın ilk uçakla ülkeyi terk ediyorum. Sahte bir kimlik üzerinden dünyanın bir ucuna gidiyorum. Her şey hazır."
Onun adına sevinmiştim. Hayatta olmasını ve yaşamasını bir tarafımın arzuladığını hissedince bu tuhaf hisse gülümsedim.
Birden elimi tuttu. Yüzüm kızarırken beni peşinden sürükledi." Hadi gel sana bir şey göstermek istiyorum. "
Onu takip ederken aklım hala parmaklarımın arasında ki parmaklarında takılı kalmıştı. Merdivenlerden yukarı çıkarak beni üstü açık daha doğrusu tavanı tamamen camla kaplı bir odaya götürdü.
Beyaz odanın tam ortasında tarihi bir piyano duruyordu. Gökyüzünde ki ay ışığı piyanonun üstünü aydınlatırken odanın içine gizemli bir hava katmıştı.
"Ne kadar güzel." dedim gökyüzüne bakarak. Bir rüyada gibiydim.
"Evet çok güzel." Cris'in gözlerinin içine bakınca zaten bana baktığını fark ettiğimde bir kez daha utandım.
"Burası benim odam. Burayı hep sevmişimdir. Ailemle buraya gelmeyeli yıllar oldu. Ben arada bir geliyorum. Bu da son gelişim." dedi hüzünle.
"Bana piyano çalar mısın?" dedim onu neşelendirmeye çalışarak.
Bunu bekliyormuş gibi gülümsedi. "Çalmamı istediğin özel bir şey var mı?"
"Evet..."
Yanına oturup parmaklarının ustaca piyano tuşlarında hareket edişini izledim. Bu saflığın melodisi olan şarkının sesi kulağıma öyle hoş geliyordu ki saatlerce dinlesem sıkılmazdım.
Cris ciddiyetle piyano çalarken gözlerimi kapatıp düşüncelerime bu güzel anıyı saf bir şekilde kaydetmeye başladım.
Öyle güzel hissettiriyordu ki en son ne zaman bu kadar huzurlu hissettiğimi hatırlamıyordum. Cris çok özel bir adamdı. Ona güvenip buraya geldiğim için mutluydum.
"Maria, biliyorum çok erken olacak belkide fazla erken." dedi çalmayı bırakarak. Gözlerimi açtım. "Benimle gelir misin? Herşeyi geride bırakıp tertemiz bir sayfa açmak ister misin? Seni bu hayatın en mutlu kadını yapmaya hazırım."
Afallamış bir şekilde donup kaldım. Gitmekten bahsediyordu. Herşeyi bırakıp gitmekten. Benimde kendimden başka hiçbir şeyim yoktu ki zaten. Geride beni bekleyen bir ailem zaten yoktu. Dahası bu genç adam çıldırmış olmalıydı. Ölümü bekleyen bir kadını mutlu etmekten bahsediyordu.
Bu benim için fazlaydı. Ona zarar vermek istemiyordum. Ayağa kalkıp arkamı döndüm.
"Cris... Üzgünüm ama.. Yani sen iyi bir adamsın. Bu gece uzun zamandır yaşamadığım mutluluğu yaşattın. Bu özel anlar için sana teşekkür ederim. Ama ben senin için doğru kadın değilim. Asla olamam. Ben kendini unutmuş bir kadınım.. "
Bir eli kolumu tutup kendine döndürdü. Gözleri dolmuştu." Hatırlatmama izin ver. Sana yaşamadığın mutluluğu yaşatmama izin ver Maria. Bunu yapabilirim. Yapabiliriz. "
" Beni anlamıyorsun Cris, anlamanı beklemiyorum. Bunu senden istemiyorum. Ben... Ben sadece ölümü bekliyorum. Başka hiçbir şey hiç kimseyi hayatımda istemiyorum. Bir gün ölüp gökyüzüne ailemin yanına gitmek istiyorum. "Gözlerim doldu, ama göz yaşları akmadı. Sesim olduğumdan daha kısık çıkıyordu. Adeta bir fısıltı gibi." Tek istediğim ölene kadar kimsenin.... "
Siyah gözleri acıyla kısıldı. Bir elini bana uzattı." Maria!.. "devamını getiremedi.
Bir ses... Havayı yarıp iki kalbi bir buz dağına çeviren bir ses geldi.
Bir el silah sesi. Cam bin parçaya bölündü. Ağırlaştırılmış bir sahne gibi camların dağılışını izledim. Bir cam parçası yanağımda sıcak bir iz bırakmıştı.
Yüzüme dağılan sıcaklık ile anlık şoktan kurtuldum. Cris... Cris dizlerinin üstüne çöktü. Beyaz gömleği kırmızının en koyu tonuna bürünürken yere düşmeden hemen önce başını ellerimle tuttum.
Öksürmeye başladı. Elimi kalbinin üstüne koydum.
'Cris! Lütfen ölme! Lütfen ölme!' demek istedim. 'Gitmek istiyorum,Seninle gelmek istiyorum' demek istedim.. Ama titreyen dudaklarımdan o lanet cümleler dökülmedi.
Plastik bir oyuncakmış gibi hissediyordum. Ağlayamıyor ve kanlar içinde yerde yatan ve ölmesine dakikalar kalmış Bu adama söyleyemiyordum.
"Cris!." Başımı salladım. Nefes almakta da güçlük çekiyordum. Yarın kurtulacaktı. Yarın yaşayacaktı. Bütün bunları ben istemedim. Hiçbirini ben seçmedim. Neden korktuğum her şey başıma geliyordu?
"'Maria! Lütfen gözlerime bak!"
Ne zaman kapattığımı hatırlamadığım gözlerimi araladım. Belki de ölüşünü son anı olarak hatırlamak istemiyordum.
"Acıyor mu?" diye sordum ama öylesine bir soruydu. Canının acıdığını biliyordum.
"Hayır, " diye gülümsedi. Keşke gerçekten bunları yaşıyor olmasaydı.
Dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Senin gitmen gerekiyor," diye acele etmemi istedi. "Kaç ve yaşa. Git ve benim yaşayamadığım hayatı yaşa."
Ama gözlerinde ki korku beni durdurdu. Ölürken onu yalnız bırakacak kadar kötü biri değildim. Asla olmadım.
Elini tuttum. "Hayır, kalacağım."
Acı acı gülümsedi. Gülümserken o dudaklarının titreyişi kalbimin üstüne bir demir saplamıştı sanki.
"Maria, gitmelisin. Geldiğinde seni burada bulmasın. Lütfen git!" beni kendinden uzaklaştırmak istedi. Ama o kadar gücü kalmadığını anlayınca pes etti.
Sessiz kaldı.
"Cris, seni yalnız bırakmayacağım. Olmaz tamam mı? Bunu benden isteme.."
"Gitmen gerekiyor. Geldiğinde burada olursan onunla başa çıkamazsın." ölüyordu ve tek düşündüğü bendim.
"Umrumda değil. Belki bu gece benim ölüp gökyüzüne yükseldiğim gecedir.Belki artık her şey bitti ve ben bu gece ailemin yanına gideceğim. İnan umrumda değil korkmuyorum. Beraber ölebiliriz. Tek ölmekten korkuyordum." dedim yarım ağız gülümseyerek.
Öksürüklerin arasından gülümsedi." Türk kadınlarının inatçı olduğunu duymuştum. Şimdi daha iyi anlıyorum. "
Bir kapı kırılma sesi duyunca sanki gök gürlemiş ve alabildiğine her yerde kırılma yaratmıştı sanki. Gözlerim sesin yükseldiği yerden Cris'e döndü.
"Sanırım şimdi korkuyorum," diye itiraf ettim. Öyle anlar vardır kelimeler seni yalnız bırakır. Öyle anlar vardır ölümün adım sesini duyarsın. Senin için o merdivenleri çıktığını duyarsın ve bu Korkunun adı konulamaz. Sadece korkarsın.
Cris'in gözlerinde hiçbir şey yoktu. Bu zamana kadar korktuğum, kaçtığım, sakındığım her şey yakama yapışmıştı. Cris ölüyordu. Ve artık acı bile çekmiyordu. Ruhunun çekilişini izliyordum.
Nefes almıyordu, hareket etmiyor, kirpikleri bile kımıldamıyordu.
"Cris!" dedim onu sarsarak. "Cris birazdan yanına geleceğim. Lütfen beni almadan gitme."
Kapı gürültüyle açılınca kaçmak için geç kaldığımı artık biliyordum. O adamdı. Duruşundan tanımıştım. Maskesinin üstüne düşen Siyah ıslak görünümlü saçından tanımıştım. Gözleri Azrail kokan bu adam bir kez daha karşıma çıkmıştı. Hemde saatler sonra.
Siyah kömür karası gözleri önce kollarımda ölmek üzere olan Cris'e kaydı sonra da titreyen benim gözlerime. Kalbim çırpınırken bu adama bakmak ölüm ile göz göze gelmek gibiydi.
Gür bir ses odanın duvarlarında yankılandı. "Sende kimsin?" beni kibirli bir tavırla baştan aşağı süzdü. "Bu kurban ile aranızda ne var?" dedi kurban cümlesini vurgulayarak.
Gözlerim ağır ağır kucağımdaki adama döndüğünde, o kısa sürede ne cevap vermem gerektiğini düşündüm. Bir klik sesini duyunca bana fazla yakın olan gözlerine baktım. Dudaklarını örten bir maske vardı. Kafama doğrultulmuş silahı tutarken bileğinde ki döğme dikkatimi çekti.
Bu dövmenin tek anlamı vardı ve tek bir kişi bu dövmenin sahibi olabilirdi. O bir liderdi. Taşıyıcıların lideri. Dikkat çekici kaşları çatılınca onu küstahça inceledim. O yapabiliyorsa benimde hakkım vardı.
Kemikli bir yüzü, belirgin bir çenesi, kavisli ve sadece ona özel kaşları, Bakışlarım gözlerine kaydığında siyah gözlerinin zifiri karanlıkla ne kadar uyum sağladığını fark ettim. Büyük gözlerinin üstündeki kirpikleri aynı kaşları gibi kapkaraydı ve uzundu. Dalgalı saçları, pencereden içeri sızan esintiyle sallanıyordu. Taşıyıcıların lideri herhangi bir göreve çıkmazdı, o an Cris'in basit bir kurbandan daha fazlası olduğunu anlamıştım.
Tabancayı tuttuğu parmaklarını sıkılaştırınca ne kadar sabırsız olduğunu ve bu adamın sabrının asla sınanmaması gerektiğini duymuştum. Bütün bunların dışında gözlerinden ne düşündüğünü anlamak tamamen imkânsızdı,.
"Maria."dedim kaşlarımı çatarak." İsmim Maria. "
Omuzlarını bıkkınlıkla geriye doğru hareket ettirdi. Sağlam bir vücuda sahipti. Boyuda en az 1,95 vardı. Zayıf değildi ve kaslı vücuduna bakılırsa sağlıklı besleniyordu. Benden çok fazla büyük olamazdı. Belki aramızda üç yada dört yaş vardı. Asıl soru böyle genç bir yaşta böyle bir üst makamı nasıl kazanmıştı? Üst düzey taşıyıcıların olduğu ülke çapında onun farkı neydi?
Adam yavaşça etrafına baktı sonra, "Onunla nasıl bir ilişkin var?" diye sordu Cris'i göstererek.
"Bu gece tesadüfen ilk kez karşılaştık."
Yüzüne daha dikkatli bir şekilde baktım, maskesinin altında genç bir yüz olduğuna adım gibi emindim. Tecrübelerim bu yöndeydi. Peki neden yüzünü saklıyordu? Utanılacak bir yara izimi vardı? Yoksa gerçek kimliğini bu pislik dünyadan soyutlamak içinmi maske takıyordu?
"İlk defa tanıdığın bir adamın evine kendine güvendiğin içinmi gidiyorsun? Yoksa ilk defa tesadüfen tanıştığın bir adama güvendiğin içinmi?"
"Zaten onunla ilk kez karşılaştığımı sizde biliyorsunuz. Nedenmi?" diye sordum çenemi kaldırarak. "Bileğinizdeki dövme sizin taşıyıcıların lideri olduğunuzu ve bir taşıyıcının kurbanını öldürmeden önce günlerce izlediğini ve onun hakkında doğumuna kadar bilgi aldığını ikimizde bildiğimize göre.. Siz asıl bu soruyu neden bana soruyorsunuz?"
Adam birkaç saniye yüzümü inceledi, ardından kıyafetime baktı kanlar içindeki bedenimi süzdü. Bakışları yeniden yüzüme tırmandığında," Benim kim olduğumun bilincinde bir kadınsın, güzel.. Buda demek oluyorki neler yapabileceğimi tahmin edecek kadarda zekisin. Sana bu soruyu neden sorduğumu anlayacak kadar zeki olduğun gerçeği gibi." dedi kibar bir dille ama öyle soğuk bir konuşma tarzı vardı ki bu kibarlığı sadece resmi bir sahtelikti.
Kaşlarım daha fazla çatıldı." Yalan söylemediğimi bilecek kadarda kurnaz olan sizsiniz. "
Başını yana doğru yatırdı, gözlerini az önceki gibi kıstı ve elindeki tabancayı işaret etti. "Duymak istiyorum." diye mırıldandı. "Benim kurbanımı benden saklayacak hatta ilk defa tanıdığı bir adamın ölümüne üzülecek kadar samimi davranan bu kadının asıl amacı nedir?" kalın tok sesi ruhumu perdeleyen utancı aralıyordu.
"Onu kurtarmam için fazla ısrarcı davrandı. İki kez reddettim ve sonunda bıkkınlıkla ondan kurtulabilmek için sizden sakladım. Buraya gelme nedenimse o kısım benim özelime giriyor ve bunu söyleme niyetinde değilim."
Adam başını iki yana sallarken,
"Ölüme yakın olmak istedin Maria. Bu yüzden bu gece buradasın. "dedi kararlı bir sesle." Gözlerinde yaşamdan bıkmış bir kadının bakışı var. "
"Efendim?" dedim yüzüne dikkatle bakarak. Dalga geçip geçmediğini anlamaya çalıştım fakat yüzündeki sert mizacı dalga geçen bir adamdan akıllı ve güçlü bir adama aitti.
"Ölmek." dedi fısıldayarak. "Bu gece ölmek için buradasın. Gelme amacın bu zayıf duyguların.. Hepsi senin kurtuluşunu ve ölümünü planlayan duyguların seni buraya sürükledi."
"Siz beni tanımıyorsunuz. Size söylediğim ve belkide gerçek olmayan ismim dışında." dedim üzerine bastırarak.
Kaçıp gitmem gerekiyordu ama adamın buna izin vermeyeceğini biliyordum.
"İsmin Maria değilmi?"
Yutkunarak, "Maria, elbette ama sadece size söylediğim kadar bilgi sahibi olabilirsiniz. Araştırınca öğreneceğiniz basit biri değilim ben."
Çenesiyle beni ve bulunduğum yeri işaret etti. "Kucağında yatan adamın kim olduğunu bilmiyorsun değilmi?İngiltere kraliyet ailesinin varislerinden biri. Sence senin aslında kim olduğunu bulmam kaç dakikamı alır?" Bir anlık kalbimin çatladığını hissettim, bakışlarıyla direkt olarak ruhumu tutsak ediyordu.
" Bunu neden yapacaksınız?" Kaşlarım çatıldı." Benim kimliğim sizin ne işinize yarayacak? "öne doğru eğildim," Ben kimimki sizin gibi bir lider beni merak edip araştırsın?"
"Sivri ama iki ucu keskin bir egon var Maria. Dikkat ette o egon beyaz tenini zedelemesin." dedi net bir sesle, ardından gözleri o anda hızlı bir şekilde tenime kaydı, öylesine dikkadiydi ki anında tüylerim diken diken olmuştu.
Başımı yana doğru eğdim." Benim tenim, acıda benim, iki tarafı keskin bıçakta. Bunlar beni korkutamaz. "
"Imm, Korku." dedi sanki cümlenin tadına bakar gibi. "Asıl korkuyu yaşasaydın böyle küstahça konuşurmuydun?"
"Evet." dedim karşı gelerek. "Acıların boyutu farklıdır. Tensel acı birde zihinsel acı. İkisini yaşayan biri başka neyden korkabilir?"
"Ah," dedi adam alaycı bir sesle. "Korku ve acı ikisi bağımsızdır Maria. Teninde acı başladığında bir süre katlanılabilir olur ama acı uyuştuğunda yerini amansız bir korku alır. İşte o zaman ne demek istediğimi anlarsın."
Dişlerimi sıkarak, "Ben kimseden korkmam." dedim. "Buna sizde dahil."
Adam başını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Bu sözünü bir gün yutacaksın." dedi kısık bir sesle. "Hep yutarlar."
"Yanılıyorsunuz." dedim ve kaçmak için ayağa kalktım. Düşündüğümden daha uzun boyluydu, başımı kaldırıp ona bakmak zorunda kalmıştım.
"Küstah ve gururlu bir kadın gördüğümde bunu tanırım Maria." dedi kısık bir sesle. " Ve senin gibi kadınların acıya dayanması saatleri almaz. O Küstah tavrını ayaklar altına alacaksın." Cümleleri tenime diken gibi battı.
Tırnaklarımı avuç içlerime batırdım. Kaçmam gerekiyordu ama bir türlü kaçamıyordum.
Kimileri azrailin güzel bir surette geleceğine inanır. Kimileri korkunç ve unutamayacağın bir suratte. İşte bu adam bu korkunun yansıması gibiydi.
Az önce ateş ettiği silahı bana doğrulttu. İşte gelmişti. Ölecektim. Gözlerimi kapattım. Ama o an Chris'in sesini duydum.
"Lütfen! Onu öldürme. Beni öldürüyorsun bitti işte. Tek istediğim. Hatta son arzum bu. Lütfen bu kadını öldürme."
"Chris!" dedim ellerini sıkı sıkı tutarak. "Lütfen böyle söyleme. Mutluluğumu elimden alma!"
Adam bir adım atınca korkuyla ona döndüm. Karanlık gözlerinde tek bakışıyla tüm dünyayı buz kestirecek bir öfke vardı.
Bana kendisini öldürmüşüm gibi bakıyordu. Öyle ki hayatında ilk defa gördüğü kadından şuan en nefret ettiği kadına dönüşümü gözlerinde izlemiştim.
"Maria! Lütfen mutlu ol. Bir gün senin ile tekrar buluşacağız." Cris'in son sözleriydi bunlar. Ve şimdi onu tamamen kaybettim.
Elleri elimden kaydı. Nefes almayı bıraktı. Gözleri açık bir şekilde tavana kayınca korkuyla geri çekildim. Kalbimi tuttum. Öyle bastırdım ki ona dokunabilseydim söküp atardım.
Adam eğildi ve Cris'in cansız bedenini omzuna aldı. Arkasını dönüp gidecekti. Ama durdu. Vazgeçti.
Dönüp ölüm saçan gözleriyle tekrar bana baktı. O kadar derin ve içten bakıyordu ki korkum kanat çırparak ruhumla beraber çıkıp gidecek sandım. Hızlı adımlarla bana yaklaşırken düşünecek vaktim yoktu. Ayağa kalktım ve pencerenin dışına attım kendimi.
Kendimi aşağı atıp öldürecektim. Ona bu zevki yaşatmayacaktım. Hazırdım. O an ölmeye öyle hazırdım ki. Ölüm bir insan olsaydı onu kucaklayacaktım.
Ama yine kaybettim. Bir kez daha ölmeyi başaramadım. Tek hissettiğim başımın arkasında bir sızı. Önce sıcaklık beynime çıktı sonra da o ölüm saçan sesi duydum. Asla unutamayacağım o ses tonu tenimin altına bir ateş gibi kazınacaktı.
"Şeytanla dans etmeye hazır mısın Maria? "
☆☆☆
Bölüm sonu..
Beğendiniz mi bu bölümü sevgili okurlarım?
Erkek baş karakterimiz geldi. Bu adamı anlatacak ilk cümlem darkman olurdu.
Okudukça anlayacağınız biri. Okudukça gizemleşecek...
Şimdi Chris çok önemli bir karakterdi okurlarım. Aklınızın bir köşesinde olsun. Arada sırada karşımıza çıkacak.
Yorumlarınızı bekliyorum. Yarınki bölümde görüşürüz. 🤎🤎
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |