

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Bence herkesin hayatında acımasız olmayı ögrendiği bi yer var. Yani bir şeyler oluyor ve sen bir daha eski sen olamıyorsun. Herkes sana bencil diyecek ama, kimse sana 'seni bu hale kim getirdi' diye sormayacak yani."
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
O gün kızlarla mağaza mağaza dolaştık. Adını hatırlamayacağımız tatlılar yedik, bir valiz dolusu kıyafet aldım. Sanki Azrail bana almamış gibi. Yeni geceliklerimizi aldıktan sonra kız gecesi için hazırdık.
Şöminenin önünde oturduk, içeceklerimiz ve sağlıksız ne varsa.. Bu gece hiçbir şey umurumuzda değildi.
Nikki İlk anlatmak istediğini söyledi. Onu bölmeden dinlemeye başladık.
"Herşey çok güzeldi. Birine aşık olduğun zaman yeniden doğmuş gibi hissedersin. Ve aşık olduğun adamda sana aşıksa bütün dünya karşına dizilse umrunda olmazdı.
Ama benim büyük bir sorunum vardı. Benim karşıma dikilen adam babamdı. Beni hep çok seven ama tam bir diktatör olan babam. Bunu övünmek için söylemiyorum babam Rusya elçisi ve devletin içinde büyük bir söz sahibi. Keşke öyle olmasaydı.
Babam benim için bir adam seçti. Evleneceğim adam, onun istediği ama benim istemediğim. Çünkü ben zaten birine aşıktım. O da bana aşıktı.
Bunu önce anneme anlattım. Sevgilimi onunla tanıştırdım. Annem de çok sevdi. Çünkü sevgilim o kadar nazik ve o kadar iyi biriydi ki ancak görmeyen göz bunu reddederdi. Bir umut annem babamı ikna eder diye bekledim. Babam sevgilimle buluşmak ve tanışmak istediğini bir gece yemekte söyleyince dünyalar benim olmuştu. Bir insan daha ne kadar mutlu olabilirse öyle mutluydum. O gece sabaha kadar uyuyamadım.
Her şey hazırdı annem güzel bir akşam yemeği hazırladı babam en sevdiği takımını giydi. Gelmesine yarım saat vardı heyecandan konuşamıyordum. Yerimde duramıyor ve sürekli saate bakıyordum.
Yarım saat geçtikten sonra dakikalarca kapının önünde bekledim. Bir ses, bir telefon araması bekledim. Ama gelmedi. Annem tam bir saat kapıda beklediğimi söyledi sonraları.
Defalarca aradım asla o gece açmadı. Babam bir şans daha vereceğini ve yarın gece gelmesini ve bundan dolayı üzülmememi söyledi. Ben onun tek çocuğuydum isteklerime saygı duyduğunu kaç defa söyledi hatırlamıyorum. O gece asla uyuyamadım ve babamda benimle uyumadı.
Sürekli beni kontrol etmişti. Ne yapacağımdan ya da ne olacağından korkuyordu bilmiyorum ama iyi olduğumu öğrenince gidiyordu.
Diğer gün sabah sekizde beni aradı ve çok önemli bir işi çıktığını söyledi ve bu gece kesinlikle geleceğini ve bu saygısızlığı telafi edeceğini söyledi. O an şu cümleleri asla unutamıyorum.
"Yarın herşeye güzel olacak sevgilim."
Bu benim için sorun değildi. İnsanların acil işi çıkabilirdi. Ne olursa olsun ona asla kızmadım. O gece yeniden bekledim. Babam benimle beraber verandada bekledi. Sevgilim hakkında sorular sordu ne kadar sevdiğimi ve ne kadar ileri gittiğimizi sordu.
Ona herşeyimi anlatacak cesaretim yoktu bu yüzden kaçamak cevaplar verdim. O an verandaya arabanın farları yansıdı. Topuklu ayakkabılarıma umursamadan ona doğru koştum.
Elinde kırmızı güllerle arabadan indi ve sarılmam için kollarını açtı. Asla unutamıyorum. Çok güzel bir akşam yemeği yedik. Annem sevgilimi çok sevmişti. Ah elbette size ismini söylemeyi unuttum ismi Bruce.
Babam sadece sorular sorup durdu. Klasik sorular ne iş yapıyorsun? Ailen kimler.
Bruce yetimdi. Ailesini hiç tanımamıştı. Kendi çabalarıyla özel bir üniversitede Profesörlüğe yükselmişti. Bir arkadaşımı ziyarete gittiğim zaman tanışmıştım onunla. Zengin değildi ama çok cömertti. Onunlayken ekmek yemek bile mutlu hissettiriyordu.
Babam bundan hoşlanmamıştı. O rütbeye takıntılıydı. Hasta gibiydi bu konuda. Bir insanın rütbesi yoksa insan yerine bile koymazdı. Onun için güç herşey demekti.
Ama ne Annem ne de ben buna bakmazdık. Ben Bruce için bir odada bile yaşamaya hazırdım. Öyle mutluydum ki bir daha mutsuz olacağıma inanmıyordum o zamanlar.
Bruce bu dünyada görüp görebileceğiniz en mükemmel adamdı. Her gün bana çiçek getirir ve her gün dünyanın en güzel kadını olduğumu fısıldardı. O gülümseyince bende gülümserdim. Bruce hiç ağlarken görmedim. Onun yanında hiç ağlamadım. Nedenmi? Çünkü onunleyken bütün üzüntülerimi unutuyordum gerçek anlamda.
Önce uzaktan bana gülümserdi, gülümseyince gözlerinin içi gülüyordu sonra kollarını açardı ve ben koşarak ona sarılırdım. Hep kulağıma şu cümleleri fısıldardı. "Yarın herşey daha güzel olacak sevgilim."
Öylede olurdu. Bir insan hiçmi kötü söz söylemez hiçmi ya? Trafikte bir adam küfür etse çıkıp adamla konuyu tatlıya bağlar ve kahve ikram ederdi. Cennetten düşmüş bir melek gibiydi. Öyle iyi biriydi.
Ailemle sık sık görüşmeye devam etti. Babam artık Bruce ile daha yakından konuşmaya başlamıştı. Babamla beraber golf yapmaya gittiler bir gün. O gece bizimle kaldı. Gizlice odasına girdim. Onunla uyumayı çok istiyordum.
Onu düşünceli bir şekilde yatakta oturur vaziyette bulmuştum. Sanki yüzüne gölge düşmüştü. Ona sorunun ne olduğunu sordum. Beni görür görmez hemen ne sorunu varsa bunu bir kenara fırlattı ve bana sımsıkı sarıldı. O geceden sonra Bruce da bir şeyler değişmişti.
Yüzüne gölge düşmüştü sanki. Eski sevgilim gitmiş ve yerine yeni birisi geliyordu. Her gün çiçek yolluyordu ama çiçekler hep solmuş bir şekilde elime ulaşıyordu.
Defalarca sordum. Sorununun ne olduğunu binlerce kez sordum. Bir sorunu olmadığını söyleyerek beni geçiştirdi.
Aile arasında bir nişan yaptık. Ben herkese duyurmak istediğimi söyledim davetiyeleri bile hazırlattım ama babam ve Bruce bunu reddetti. Onlara karşı çıkamazdım. Benim ailem ve Bruce dışında kimse yoktu. Buruk bir nişan gecesi olmuştu. Yine de sevgilim yanımdaydı ya asla mutsuz değildim.
Ta ki o güne kadar... "
Göz yaşlarını sildi. Titriyordu. Bütün kırgınlığı sanki dudaklarında birleşmişti. Elleri sabit bir yerde durmuyordu. Gözlerim dolmuştu. Ona sarılmak istiyordum ama şuan yaparsam sanki susmayacak gibi ağlamaya başlardı. Bitirmeliydi hikayesini.
" Evleniyorduk. Özel bir tasarımla diktirdiğim elbisenin içinde bir prenses gibiydim. Heyecan öyle yüksek bir boyuttaydı ki kendimi durduramıyordum. Düğün yine aile arasındaydı. Yine babam öyle istemişti. Bizim iyiliğimiz için olduğunu ve düşmanlarının saldırma olasılığına karşın böyle davranıyordu. Yine umrumda olmadı. Çünkü ben sevdiğim adamla evleniyordum davetliler kimin umrundaydı.
Nikah masasında Bruce görmeyi bekliyordum. Babam biraz geç kaldığını ve trafiğe yakalandığını söyledi.
Kaç dakika bekledim o masada ya da kaç saat hatırlamıyorum bile. Telefonuma bir mesaj geldi.
"Yarın herşey daha güzel olacak sevgilim. Seni çok seviyorum."
Ama güzel olmadı. Bruce hiç gelmedi. Telefonuna ulaşamıyordum. Üstümde gelinlikle sokakta deli gibi onu ararken buldum kendimi. Babam benim peşimden koşuyor ve sürekli yüzümü kapatmaya çalışıyordu. Benden utanıyordu.
Her yere baktım. Her yere. Gidebileceği her yere. Sırra kadem basmıştı. Polise haber vermek istedim babam izin vermedi. Gizlice aramaya çalışınca beni odama kilitledi.
Kapıma da iki nöbetçi köpeğini dikmişti. Deli gibi olmuştum. Yemek yiyemiyordum. Öyle korkuyordum ki ona bir şey olacağı düşüncesi beni yavaş yavaş öldürmeye başlamıştı.
Aylar geçti asla kendime gelemedim. Asla Bruce'nin nereye kaybolduğunu öğrenemedim. Ona ne olduğunu.
Sonra bir gün babamı biriyle gizlice konuşurken duydum. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Çünkü sevgilimin o gün öldüğünü öğrendim.
Düğün günü trafik kazası geçirmiş ve ölmüştü. Atlatamadım odaya daldığımı ve korumalardan birinin silahını kafama dayadığımı hatırlıyorum. Tehdit ettim kendimi öldürmek uğruna gerçekleri öğrendim.
Büyük oyuna getirilmiştim. Babam kumar oynar gibi benimle oynamıştı. Bruce golf yapmaya gittikleri gece benim hasta olduğumu ve altı aylık ömrüm kaldığını söylemiş. Hatta nasıl yaptıysa kanıtlayacak deliller sunmuş. Hemde ülkenin en iyi doktorunun imzası vardı altında. Kim inanmazki. Anlamıştım o gece bir şeylerin olduğunu. Babam benim düğün gününe kadar öğrenmemi yasaklamış. Bruce yemin etmiş babama düğün günü ben öldüğümde kendisini öldürmek için bir anlaşma imzalamış. Babamda Nişanlımı ortadan kaldırmak için her bulduğu fırsatta üstüne gitmiş.
Düğün günü ise Bruce gerçekleri öğrenmiş aslında hasta olmadığımı bunu sırf Bruce'nin ölümü için planladığını itiraf etmiş nasıl olduğunu söylemedi. Bruce babama beni alıp götüreceğini söyleyince babam bir kaza süsü vererek nişanlımı öldürtmüş.
Yıkılmıştım. Uğruna inandığım ne varsa sönmüştü. Babama neden yaptığını sordum. Ağladım haykırdım. Bana sadece o adamın bana uygun olmadığını ve ailesinin var olmaması onun rütbesini zedeleyeceği için böyle yaptığını söyledi. Zaten Bruce düğün günü gerçeği öğrenmesede onu öldürecekmiş.
Dünyam başıma yıkılmıştı. Gözümün önünde ki gerçeği göremediğim için kendimden nefret ettim. Mezarına bir çiçek bile götüremedim çünkü mezarı yoktu. Babam asla söylemedi.
Kendimi öldürmeye çalıştım defalarca başarısız oldum. Sonunda evden kaçacak bir fırsat bulunca taşıyıcı olmak için bulduğum ilk fırsatı değerlendirdim. İşte buradayım karşınızda. "
Hannah ve ben aynı anda göz göze geldik. Söyleyeceğimiz hiçbir cümlenin bu acının telafisi olmayacağını anladık. Onu çok sevdiğimizi göstermek için sarıldık. Önce ağlamamak için direndi. Çok direndi sonra için için ağladı. Hannah onunla beraber ağladı. Göz yaşlarım yanaklarımdan süzüldü.
"Bu ikimizin yüzüğü." boynuna taktığı zincirli kolyeyi çıkarıp gösterdi. "Üstünde ismimiz yazıyor."
"Bunları yaşadığın için özür dilerim." dedi Hannah gözyaşlarıyla.
Yüzüğü tutan ellerinden tutarak, " Bruce, eminim seni hep izliyor Nikki. Her an yanında olduğunu ve sana gülümsediğini düşünüyorum. Hem sana hep ne derdi?"
Üçümüz aynı anda, "Yarın herşey daha güzel olacak sevgilim. Bruce seni izlerken bunu ona göstermelisin. Mutlu olduğunu." dedim acı acı gülümseyerek.
"Gerçekten izliyor mu? Gerçekten burada mı?" sesi o kadar titriyordu ki bir ağlama krizinin eşiğindeydi.
Sağ elini tutup kalbinin hizasına tuttum ve bastırdım. "Kapat gözlerini." Yaşlı gözlerini kapattı. "Nişanlını düşün! Gözlerini, sesini, sana sarılmasını, kokusunu, onu ne kadar çok sevdiğini.. "hayal ediyordu. Yüzünde gülümsemeler oluştu." İşte o hep burada Nikki. Hiç gitmedi hep seninle. "
Gözlerini bir süre açmadı. Güzel gözleri açıldığında artık acıdan başka bir duygu vardı, çektiği acıdan dolayı huzurdu hissettiği.
" Teşekkür ederim. "dedi gözlerime bakarak." Teşekkür ederim. "
Göz yaşlarını sildim." Rica ederim güzelim. "
Yüzünü yıkamak için banyoya gitti. Hannah biraz öne doğru eğildi." Aklıma bir şey geliyor. "dedi fısıltıyla.
Ne düşündüğünü hemen anladım. Çünkü bende aynısını düşünüyordum."Bruce bulmalıyız. Mezarını yani. "dedi.
Yaptığı gibi eğildim." Bende böyle düşünüyorum. "
" Aslında Carlos'tan yardım isterdim ama şuan ondan yardım istemek bana işkence geliyor. "
" Kimseye gerek yok canım. Biz ikimiz bunu öğreneceğiz. Sen hâlâ taşıyıcısın E bende bir süre öyleydim. Bunu kullanalım ve Nikki'ye sürpriz yapalım. "
" Haklısın. Bunu yarın özel bir zamanda konuşalım. Ya da bir gün tek gelirim başka bir şeyi bahane ederim. "
" Olur. "o an içeri Nikki girdi. Daha iyi durumdaydı. Karşımıza oturdu.
" Biraz daha iyi misin? "
" Evet. Lütfen şimdi Hannah bize hikayeni anlat. "
Hannah utanarak gülümsedi önce sonra gülümsemesi solup gitti. Çok acı bir hikayesi olmalıydı. Bir ara Carlos'un yanında anlatmıştı ama çok kısa. Asıl hikayesini şuan gözleri bize anlatıyordu.
" Benim öyle zengin bir ailem yoktu. Ya da hiç aşık olmadım. Beni seven annem yoktu. Ben doğduktan sonra babamın kucağına atıp bizi terk etmiş. Kim olduğunu bilmiyorum. Öğrenmeye çalışmadım. Beni bırakan bir insanı neden umursayayım.
Her neyse.. Zor bir çocukluğum geçti. Babam inşaatta çalışıyordu. Ben on yaşına gelene kadar bir baba gibi davrandı. Beslenmemi hazırlardı okula giderken yanaklarımı öperdi. On yaşından sonra babam günden güne değişti. Bana bakmak çok zor gelmeye başlamıştı. Kendi çocuğuna. Tek ben vardım ve çok uslu bir çocuktum. Yumurta kırmayı dokuz yaşında elimi beş kez yaktıktan sonra öğrenmiştim. Temizlik yaparken sürekli yorgunluktan uyuya kalıyordum. Babama asla zorluk çıkarmadım. Bu kadar zorluğa rağmen derslerim hep çok iyiydi. Okulun en iyisiydim.
Ama yetmedi babama. Bir gece gelmedi. Arkadaşlarının ısrarına dayanamayıp onlarla içmeye gitmiş. Bende sabaha kadar babamın beni terk ettiğini düşünerek ağlamıştım. Ağlamaktan uyuya kalmışım yine.
Bir gün elinde bir bebekle çıkıp geldi ve bu senin kardeşin dedi. Şok olmuştum. Yeni doğan bir erkek çocuğuydu. Sordum ama suratıma çok ağır bir tokat attı. Babam İlk kez beni dövmüştü. İlk kez canımı yakmıştı.
Ondan sonra her gün beni dövmeye başladı.
Herşeye rağmen kardeşimi sevmeye başlamıştım. Her ağladığımda bana gülümseyince ağlamalarım daha az çekilir oluyordu. Sonra babam haftada bir kaç gün gelmeye başladı her geldiğinde içmişti ve küfür edip duruyordu. Kardeşimi başka bir odada duymaması için kulaklarını kapatıyordum.
Sonra babam uzun bir süre gelmedi. Evde yiyecek hiçbir şey kalmamıştı. Paramda yoktu daha on yaşındaydım. Sokak sokak gezdim. Komşuların kapısını çaldım. Yemek istedim. Sadece biraz süt ve ekmek.
Hepsi kapıyı suratıma kapattı. Küfür ettiler. Patakladılar. Kimse yardım etmedi. Kardeşim ağlamaktan bayılmıştı. Ateşi çıkmıştı açlıktan. Hastaneye gittim. Öyle kötü bir halim vardı ki beni içeri almadılar. Özel bir hastaneymiş. Param olmadan bakamazlarmış.
Yıllarca insanları iyileştirmek için eğitim alan doktorlar bile bana yüz çevirmişti. Neden param yoktu..Kardeşim kollarımda... "Hannah ağlayarak ellerini gösterdi," Açlıktan öldü. "dedi.
Göz yaşlarımı siliyordum ama yeniden akıyordu. Siliyordum yeniden..
" Bayılmışım. Kardeşimin cesedi kollarımda kaç gün kaldı hatırlamıyorum. Sonra beni bir polis gördü. Kucağımda günlerce ölü olan kardeşimi aldı ve beni polis merkezine götürdü. Bana yemek verdiler banyo yaptırdılar, güzel kıyafetler giydirdiler. Kardeşimi kimsesizler mezarına gömdüler. Babam olacak pislik bir kimlik çıkarmamıştı. Bir isim bile vermemişti. Ama ben ona melek diyordum. Çünkü o kadarı güzel bir bebekti.
Babamı bulup beni teslim ettiler. Babam kardeşimin açlıktan öldüğünü duyunca hiç üzülmedi. 'Hatta bir ara iyi olmuş size bakamıyordum.' bile dediğini hatırlıyorum. Ondan nefret ettim. Hep edeceğim.
Böyle böyle büyüyordum. On sekiz yaşına gelince babamın bana karşı bakışları değişmeye başladı. Her gün bir fahişe olduğumu ve erkeklerle yattığımı söylüyordu. Annem gibi orospu olduğumu söyleyip durdu.
Sonra bir gün eve bir adam getirdi. Siyah takım giymişti. Kırk yaşındaydı. Fiyakalı bir arabası vardı. Kapıda korumalar. Babam bir ayağını öpmediği kaldı. Odamda ders çalışıyordum. Beni zorla adamın karşısına çıkardı. Adam beni öyle iğrenç bakışlarla süzüyordu ki kusmamak için kendimi zoru tuttum.
Sonra adama 'İşte bu benim kızım. Sizin olsun. Fiyatı elli bin dolar.' dediğini duyunca dünyam başıma ikinci kez yıkılmıştı.
Bağırıp çağırdım. Her yeri kırıp döktüm. İlk defa babama sesimi yükseltiyordum. O gece babam önce beni sabaha kadar kemeriyle dövdü, döverken de içiyordu. Kafası bir milyon olmuştu. Sonra.... Sonra.. "
Hannah hıçkırmaya başladı. Nefes alamıyor gibiydi. Nikki ile aynı anda omzuna yaslandık elini tuttuk.
" Sonra bana tecavüz etmeye çalıştı. "
Öyle öfkeyle doldum ki öyle öfke. O adam şuan yaşıyor olsaydı onun sonu en kötü ölüm olurdu.
" Bende karşı koydum. Elindeki içki şişesiyle kafasına vurdum. Vurdum. Vurdum. Yüzünü parçaladım. Sonra öldü. Babamı öldürmüştüm. Üç gün boyunca cesedinin yanında oturdum.
Bomboş, hissiz, fazlaca boş. Komşular kokudan rahatsız olunca polisi çağırınca herşey ortaya çıktı. Hapise girdim. Sonra ise taşıyıcı olmak için başvurdum ve buradayım. Sizinleyim. "
" Hannah neler yaşamışsın.. "Nikki ağlayarak boynuna atladı." Özür dilerim bunları yaşadığın için.. "
Yanlarına gidip sarıldım. Bu üç kadının geçmişi de yaralarla doluydu. Acıyla, şiddetle, tacizle.. Ve bu acılar bu üç kadını bir araya getirmiş aile yapmıştı. Acılarını sarmak için zihinlerinde kalan son merhamet kırıntılarını kullanıyorlardı.
Ne acı bir birleşme ama ne huzurlu bir aileydik.
"Sıra sende." dedi Nikki üzgün bir sesle. "Sen nasıl buralara geldin Maria?"
Etrafın karanlığına daldım. Mumlar titremeye başladı. Şöminenin ateşi yüzümüzdeki ateşi aydınlatıyordu..
"Ben yaşadıklarımın sorumlusu benim. On yaşındayken ablamın düğünü olacaktı. Düğün salonunun önünde annem benden ablamın düğün çiçeğini istedi bende unutmuştum. Bu yüzden caddenin karşısındaki çiçekçiden bir demet lale almamı istedi. Laleleri aldığımı hatırlıyorum. Düğün salonuna giremeden büyük bir patlama oldu. Bütün ailemi kaybettim. Annemi, babamı, İkiz kardeşimi ve ablamı. Bütün sülalem düğün salonundaydı kurtulan olmadı. Bir tek ben kaldım. O lanet lalaler yüzünden ölememiştim.
İki ay komada kalmışım uyandıktan sonra ailemin mezarını bile göstermeden beni yetimhaneye bıraktılar. Yetimhanenin müdürü halamdı. Onunda öldüğünü sanıyordum. Ta ki ben ağlarken içeri girip beni dövmeye başlayana kadar.
Halam beni çok severdi bende onu çok severdim. Asla bana neden öyle davrandığını o düğün salonunda neden olmadığını bilmiyorum. Her gün dövmeye başladı. İşkenceler yaptı. Beni neredeyse her gece kapalı bir odada yalnızlığa bıraktı.
On yedi yaşındaydım. Bir gece Halamın eşi beni taciz etmeye çalıştı. Onu öldürdüm. Sonra halam içeri girdi beni görünce öldürmek için her gün işkence yaptığı terasa çıkardı. Onunla savaştım. Bu sefer izin vermeyecektim. Sakladığım bıçak ile boğazını kesip okulun çatısından aşağı attım.
Sonra yetimhaneden kaçtım. Bir yıl boyunca kaçak yaşadım. Çoğu zaman sokaklardaydım. Sonra bir haber ülkeyi salladı. Beni arıyorlardı. Halamın eşi babam gibi orgeneraldi. İkisinin ölümünü benim işlediğim kanıtlı olarak ortaya çıkmıştı. Ülkeden kaçak yollarla kaçmak zorunda kaldım. Beni bulurlarsa öldürmekten beter edeceklerdi. "
Chris ile yaşadığım ve karşılaştığımız geceyi anlattım. Öyle dikkatlice dinliyorlardı ki gözlerini dahi kırpmıyorlardı.
Bitirdiğimde İlk konuşan Nikki oldu.
" Bir dakika şimdi bu Chris Azrailin yakarak öldürdüğü kızın görevi değil miydi? "
" Evet oymuş sonradan öğrendim."
Hannah merakla, "Yani Chris İngiltere kraliyet ailesinin varisiydi öyle mi?"
"Evet öyleymiş."
"Bu çok büyük bir suç Maria. Çok büyük. Bir prensi öldürmüş Azrail. İdam edilmesi gerekiyordu. Nasıl hâlâ yaşıyor?"
"Chris ölmeden önce kendisini öldürmesi için ailesinin Azraili tuttuğunu söyledi."
"İnanamıyorum kendi prenslerinin infazını vermişler." dedi Hannah dehşete düşerek.
"Tamam herşeyi anladım ama garip bir şey var. Sizin bir şey tuhafınıza gitmedi mi?"
Nikki'nin sorusuyla neyi kaçırdığımı düşünmeye başladım. Nikki dayanamayarak, "Yahu lale. Azrailin elinde kanlı bir lale yokmu. Hani senin sahtesini parçalattığın. Bu adamın zaafının Lale olması garibine gitmiyor mu? Seninde bundan nefret ediyor olman sence tesadüf mü?"
Bir dakika.. Kanlı lale.. Benim lalerlerden nefret etmem..
Ama o an evin her yerinden sesler yükseldi. Silah sesleri, bağırışlar. Korumalar içeri girdi.
" Saldırı.. "dedi silahını kapıya doğru tutarak." Meclis Maria için saldırı düzenliyor. "
Ok gibi ayağa fırladık. Üstümüzde geceliğimiz vardı. Lanet olsun. Silahlar benim odamdaydı. Merdivenlere doğru koşmuştum ki bir düzine adam merdivenlerden bize doğru gürültülü bir şekilde yaklaştılar.
"Ellerinizi kaldırın."
Silahlar bize doğrultuldu. Pencerelerden kapılardan derken içeride otuz adamın silahları arasında sıkışıp kalmıştık.
"Hemen!" diye bağırdı adam. "Ellerinizi kaldırın!"
Hannah öfkeyle tısladı, "Siz kimsiniz?"
"19 ülkenin karargah meclisine hizmet ediyoruz. Meclisin acil emriyle Maria Murshelli tutuklama kararı var."
Bir adam ellerimi arkadan kelepçeledi.
Nikki ona doğru yaklaşan adama yumruk savurdu ama nafileydi. Adamın bir kolundan tutması yeterliydi. Öküz gibiydi adam.
" Neden tutukluyorsunuz? Efendimiz onun idam kararını geri çekti. "
Adam bana doğru yaklaşıp terleyen saçlarımı eliyle çekmek isteyince suratına tükürdüm.
"Yargılanacaksın."
Soğukkanlılığımı korudum. "Neden?"
"Biz sadece emirlere uyuyoruz. Zorluk çıkarmazsan tek parça halinde gidersin."
"Sizinle hiçbir yere gelmiyorum. Efendinizin bundan haberi varmı?" burnumdan soluyordum.
"Umarım haberi olur. Çünkü verilen cezayı efendimiz kesmek zorunda."
Yaka paça bizi bir arabaya doğru sürüklediler. Bütün korumaları öldürmüşlerdi. Hepsini.. Lanet olsun! Umarım Azrail beni kurtarmak için yeterli zamanı bulurdu.
Kafamıza siyah bir poşet geçirdiler. Kaç saat yolculuk yaptık bilmiyorum. Bir ara uyuya kalmışız. Gözlerimi açtığımda güneş ışığı siyah camlardan içeri sızıyordu. Nikki sağımda Hannah solumda oturuyordu. İkisininde kafası omzumdaydı. Ayakkabılarımız bile yoktu. Lanet olsun yargılanırken ayıcıklı geceliğim mi olacaktı üzerimde. Beni ne kadar ciddiye alırlardı?
Karşımda oturan adam namlunun ucunu dizlerime dayadı.
"Uyuyan güzel uyanmış!" sırıttığı dişlerinin arasından pis pis dilini yaladı. Namlunun ucunu bacak arama doğru sürükleyince erkekliğine ayağımı geçirdim.
Acıyla silahı düşürünce silahı yerden aldım ve omzuna ateş ettim. Nikki şoförün boynuna kollarını doladı ve bir sesle adamın boynunu kırdı. Hannah şoför koltuğuna geçerek arabayı sürdü.
Adam acıyla kıvranırken bağırıp duruyordu.
Hannah bağırdı. "Anladılar." dedi gazı kökleyerek.
"Yoldan çık!" diye bağırdım.
Aniden sola kırdı direksiyonu. Arkama bakınca iki arabanın bu ani dönüşü beklemediği için birbirine girdiğini görünce sırıttım.
"Söyle piç kurusu! Yerimizi nasıl buldunuz?" adamın saçından tutup namlunun ucunu kurşunun girdiği yere bastırdım. Hıçkırıkları boğazına dizildi.
"Bilmiyorum sadece emir aldık."
"Kimden?" diye bağırdı Nikki.
"Meclisten."
"Meclis kim?" diye bağırdım.
"Efendimizin ülkelerde ki karargahları kontrol eden on dokuz meclis üyesi. Birini sen öldürdün. Geriye on sekiz kaldı. Yemin ediyorum bir şey bilmiyorum."
Etrafa bakarak, "Bizi nereye götürüyordunuz?"
"En büyük karargaha. Efendimizin yönettiği asıl üsse gidiyorduk." sonra kahkaha attı. "Asla kaçamayacaksınız. Her yolu kestiklerinden eminim."
Suratına bir tane yumruk attım. "Kes sesini! Seni köpeklere yedireceğim."
Adam kan öksürdü. "Bir şeyi söylemeyi unuttum. Arabada takip cihazı var."
"Lan!" dedim ama bir şey diyemeden Hannah küfür etti.
"Kahretsin işimiz bitti!" baktığı yere baktım. Bütün yol arabalarla kapatılmıştı. Sonra uzaktan bir yerden ses geldi.
"Helikopter bu." eğilip havaya baktım.
"Lanet olsun beni yakalamak için helikopter mi getirttiniz?"
Ama adam şaşkındı. "Bu efendimiz." dedi.
Gelmişti. Benim sevgili efendim beni kurtarmak için gelmişti. Mutluluğun en güzel duyguları dolmuştu gözlerime.
Hannah arabayı durdurdu. Yirmi arabadan onlarca asker çıktı ve silahları arabamıza doğrultuldu.
"Ne yapacağız?" Nikki korkuyla bana baktı.
"İniyoruz. O geldiğine göre herşeyi halleder."
Adamı önümde tutarak arabadan indik. Silahlar kafamızı nişan almıştı. Hepsi kana susamış bir vampir gibiydiler. Bir zamanlar Azrailin özenle seçtiği adamlar şimdi bize silah doğrultuyordu. Öğrettiği ne varsa bu korkusuz adamların yüzüne yansımıştı.
" Bir hata." diye bağırdı önde duran adamlar. Korku ilmek ilmek tenime ipliğini örüyordu. Aynı anda ateş ettiler. Titreyen bacaklarım mıydı yoksa kalbim miydi?
Önümde tuttuğum adamın bedeni delik deşik olmuştu. Kolları bir yere bacakları bir yere düştü. Hata yaptığı için adamı gözlerini kırpmadan öldürmüşlerdi. Kim bilir bize ne yaparlardı?
Silahlarını indirdiler ve arabaya binmemiz için yolu açtılar. Artık bitmişti. Kaçmanın yolu yoktu. Kendimden emin adımlarla arabaya doğru yürüdüm.
Kendi infazıma çıplak ayaklarımla gidiyordum.
☆☆☆
Bölüm sonu.
Son kaçırılma kısmına gelmeden önce Hannah ve Nikki hakkında ki duygularınızı ve düşüncelerinizi belki yazmak istersiniz. 🥺İkiside omuzlarından ağır yükler taşımışlar.
Acı ve kederli dolu geçmiş bu üç kadını bir araya getirdi ve kaybettikleri aileleri onlara geri verdi.
Ay kız tam en önemli yerde saldırı oldu ya... Kim yapıyor bunları çıksın ortaya. 😅En heyecanlı yerinde reklam arası girdi resmen dimi.
Neyse elbet hatırlayacağız. Şimdi meclisin eline geçtik. Sonunda yakaladılar bizi.
Sizce Meryem'e ne yaparlar?
Yarınki bölümde neler yaşanacak? Meryemin Azrailin zaafı olduğunu öğrenirlerse işte o an her yerden saldırırlar Azraile. Hepsi aç köpek gibi ısırmaya çalışır Azraili. Benim karanlık poaçam. Üzülüyorum senin için.
Bakalım yarınki duruşma nasıl geçecek?
Ölümle ciddi anlamda burun burunayız.
Sizleri seviyorum. Muah. 😍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |