
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Öyle bir halletmek zorunda kaldım ki, bir daha sırtımı kimseye yaslamadım. (Meryem)"
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
Çok cesurdum ya da çok aptaldım. Hangisi olduğuna karar veremiyordum. Mutlu olacağımı düşünerek hayal kurduğum için aptal olmalıydım. Bir karargah liderini acımasızca öldürdüğüm için cesur.
Belki de ikisinin tuhaf bir birleşimiydi. Ama o adamı öldürdüğüm için asla pişman değildim. Böyle bir pisliği öldürdüğüm için ödül vermeliydiler bana. Pervasız davranmamıştım. Bu da övünmek istediğim anlardan biriydi.
Kendimi adalet sarayının mahkemesinde yargılanıyor gibi hissediyordum. . Bir kürsü vardı. Ayıcıklı geceliğim ve üstümde başka adamın kanıyla kürsünün önünde duruyordum. Arkamda karara onay verecek jüri üyeleri vardı. Hannah, Nikki ve hemen yanlarında Carlos. Azrail daha gelmemişti. Daha doğrusu mahkeme salonuna henüz gelmemişti. Karşımda on dokuz koltuk vardı. Salon korkutucu derecede sessizdi. Kapı açıldı içeriye yavaş yavaş adamlar girdi. Siyah giyinimli ve gaddar yüzlü adamlar. Acımasız ve kötü adamlar. On sekiz koltuk doldu. En ortalarında bir koltuk boştu. Daha yüksekteydi. Herkes aniden ayağa kalkınca arkama bakmadan gelen kişinin Azrail olduğunu anladım.
Bütün heybetiyle tahtına oturdu. O oturunca herkes oturdu. Maskesinin altında ki ifadesini pek anlayamıyordum. Bana yumuşak davranırsa, emindimki bu adamlar onun zaafı olduğumu anlarlardı ve iş çığırından çıkardı. Ne demişti pisliğin biri.. Seni onun zaafı olduğunun haberi yayılırsa bu adamı öldürürler.
Çenemi dik tuttum. Kendime hâkim oldum. Zorlukla. Onu kötü duruma düşürecek bir şey yapmamalıydım. Tokmağı vurdu ve kalın düz sesi kalbimi tekletti.
"İlk oturum, Katilin yargılanması."
Dudağım seğirdi. Bir katildim. Bunu bilmeyen yoktu. Canlı yayında adam öldürdüm. Gözlerimin içine bakıyordu. Siyah gömleği, göründüğünden daha sert olduğunu bildiğim kaslara yapışıyordu. Alt dudağımı ısırmamak için yanağımın içini ısırdım. Daha geçen gece o kolları bedenimde dolanmış parmakları uyluğumda gezinmişti. Edepsiz düşünceler birden zihnime çökünce yanaklarımın kızarmaması için dualar ediyordum.
"Ne için yargılanacağını biliyor musun?" Azrail'in sakin sesi sırtımdan aşağı bir ürperti inmesine sebep olmuştu.
"Bilmiyorum." dedim.
"Samuel'i öldürmekten yargılanıyorsun." dedi. Az önceki ses tonuyla cevap vermişti. Bedeni hareketsiz ama tetikteydi. Bakışlarını gözlerimden asla ayırmıyordu.
"Ben onu öldürmedim." dedim sakinliğimi koruyarak.
"Sen öldürdün bunu izliyorduk." diye uyardı adam. "Daha öncesinde yargılanması gereken bir karargah liderinide öldürdün. Şimdi ise bir taşıyıcımızı benim kızımı öldürdün."
Nefesimi tuttum.Adam iç geçirmişti.İç geçirdi.
"Bana önce o saldırdı." dedim kendimi savunmaya çalışarak.
"Buradan sağ çıkmak istiyorsanız, doğruları söylemelisiniz,” diye bilgilendirdi bir tanesi.
" Doğruları söylüyorum. Madem izliyordunuz görmüş olmalısınız."
Azrail yavaşça gömleğinin kol düğmelerini açıp kumaşı yukarı kıvırmaya başladığında yutkundum.
Samuel'in babası dişlerini sıkarak, "Mad için gelmişti. Dizlerine vurup onu yere seren ilk darbe sizden geldi. Karışmamanız gereken yerde kızımın gözlerini çıkardınız. Size zarar bile vermedi."
Sinirlerimi bastırmaya çalıştım. Samuel'in babasının başını hafifçe yan tarafa yatırarak ellerini tembelce dizlerinin üzerine yaslamasını izledim.
" Arkadaşımı öldürecekti. Durup izleyemezdim. "dedim
" Arkadaşınızı öldürmek isteseydik şuan bir gün daha yaşayamazdı. Neden öldürdün Samuel'i? "diye sordu tekrar.
Yerden göğe kadar bulabileceğim her şeye lanetler yağdırıyordum.
" Ben onu öldürmedim yaşıyordu."dedim.
" Kan kaybından öldü. "dedi Azrail. Olduğum yerde irkildim." Bir taşıyıcıyı bir karargah liderinin kızını öldürdünüz. Bu yüzden yargılanıyorsunuz. "dedi.
" Beni kim olarak yargılıyorsunuz? Siz kimsiniz? "diye sordum dişlerimin arasında.
Azrailin kapkara gözleri kısıldı." Seni katil olduğun için yargılıyoruz. Bir zamanlar taşıyıcıydın. Bir taşıyıcıyı liderlerden başka kimse öldüremez. Bu ilkemizi çizdiğin ve görevine iki defa engel olduğun için buradasın."
Ellerimi kürsüye yasladım. "Ben o kadını yaraladığım zaman taşıyıcı değildim ama." dedim..
Samuel'in babası tısladı. "Bu daha kötü. Yargılamadan infaz edebiliriz seni."
Azrail adama dönüp öyle bir bakış attı ki adamın küçük dilini yuttuğuna yemin edebilirim. Tek bakış yetiyordu. Bu adama hayran olmamam elimde değildi. Azraili hayranlıkla izliyordum. Bu kadar adamı bir çift kara gözle umursamazca susturması hayranlığımın tek sebebi değildi.Hayranlıkla izliyordum çünkü o anda herkes bu adamdan ölümden bile fazla kokuyordu.
Bu adam Azraildi. Gerçek anlamda.
Her zaman korkutan, asla korkmayan. Azraili kimse korkutamazdı, hesap soramazdı, yok edemezdi. Bu adam ölümle dans ediyordu. Karanlık sarsılmaz havası benim için öyle karşı konulamazdı ki...
Korkmalı, kaçmalı, ya da dehşete düşmeliydim. Ama tam tersi tek istediğim maskenin altında ki dudaklara yapışmaktı. Beni büyülüyordu gözleri.
İstese şu odayı kana bulardı, tuhaf olanı bu vahşeti yaparken üstüne kan bulaştırmayacak kadar kontrollü ve titiz oluşuydu. Kafalarını koparır ibret olsun diye herkese izletirdi. Mad'in babasını öldürürken izlemiştim. İlk zamanlar evimin önünde ki kadınları gözünü kırpmadan sigarasını içerken infazını hatırladım. Tanık olduğum sahneden sonra, bu adamı yenecek kimsenin olmadığını biliyordum. Kemikli eli ikaz edercesine maskesinin üstünde dolaştı. Aklımdan tek bir şey geçti.
Azrailin elleri... Bana mahrem şekillerde dokunan o büyük, pürüzlü elleri çok güzeldi. Damarlıydı ama beyazdı.
Bir anlığına hareketsiz kaldım. Çenemi sıktım. Lanet olsun ne haldeydim ben neden bunları düşünüyorum.
Azrailin bakışlarının göğüslerime kaydığını görünce kalbim göğsümde hızla çarpmaya başladı. Düşüncelerimi yakaladığı için değil, Azrailin buna nasıl tepki vereceğini bilmediğim için tedirgindim.
Yüzünde tek bir mimik oynamadı.
Işıkların altında kapkara görünen o muhteşem gözlerde beni umursadığına dair en ufak bir kıvılcım yoktu. Çenesinde en ufak bir seğirme, ifadesini kontrol altına almaya çalıştığına dair en ufak bir iz yoktu. En ufak bir hareket bile yoktu.
Hemde hiç. Duygularını gizlemek konusunda bir uzmandı.
Ancak bakışlarının ağırlığını tenimin açıkta kalan her bir santiminde hissedebiliyordum. Sonra Azrailin gözleri dudaklarıma kaydı. Ne düşünüyordu? Benim üzerimde nasıl bir kontrolü vardı ki kendimi narkoz almış gibi hissediyordum?
Allah aşkına, böyle bir kontrole sahip olabilmek için neler vermezdim. Azrailin kendi bedenim üzerindeki hâkimiyetini hem kıskanıyor hem de bu kontrole hayran oluyordum.
"Mad ile nasıl bir ilişkin var?" diye sordu sert bir sesle. "Neden onu koruyorsun?"
"Sadece arkadaşım." dedim.
"Sadece arkadaş mı? Kim bir başkası için birini öldürmeyi göze alır ki?" ses tonunda ki acımasızlık bir dağ gibi göğsümde büyüdü. Onun düşmanı olmak istemezdim. Karşısında farklı bir insan olarak yargılanmak istemezdim. Çok korkutucu bakıyordu. Bu bile yeterdi delirtmeye insanı.
Sanki küçükte olsa korktuğumu hissedince kaşları yumuşak bir nezaketle yukarı kalkıp indi. Şuanlık bu bile yanımda olduğu için bir işaretti. Karargah liderlerinin yanında protokolkellere uyuyormuş gibi görünmeliydi. İçimde kabaran duyguların ifademe yansımasına izin vermedim. Duygusuz bir maske takınmak problem değildi ama karşımda duran adamın ellerinin geçen gece en mahrem yerimde dolaştığı zihnimi kurcalıyordu ve hislerimi tam olarak saklayabildiğimden emin değildim.
Bunu bilen kimse yoktu. Azrail dışında.
Hareketsiz kalarak bakışlarımı siyah gözlerinden uzaklaştırıp mahkeme salonunu inceledim. Bu adam hayatıma girmeden önce insanlar dışında herşeyi incelerdim. Duygusuzdum. Umursamazdım. Ölmeyi arzulayan bir kadındım. Eski ben olsaydım bu salona girdiğim ilk an onun dışında herşeye bakardım. Azrail hayatıma girmeden önce tam olarak böyle yapardım ve onun varlığından bu kadar etkileneceğim aklıma gelmezdi.
Azrail odadaki en genç adam olmasına rağmen en tehlikeli havaya sahip olan kişiydi. Belki de böyle hissetmemin sebebi Azrailin öfkesininin nelerle sonuçlanabileceğini görmemdi.
"Alexander'ı yargılayacaktık ama onuda öldürdün. Yoksa bir şeyleri saklamak için mi yaptın bunu?" Samuel'in babası beni düşürmek adına bildiği her yolu deniyordu.
Dişlerimi sıkarak bu adama yumruk atma dürtüsüyle ellerimi yumruk haline getirdim.
Adam kaba sesiyle," Bizim bilmediğimiz bir şey mi yaşanmış olabilir. "diye bilgilendirdi." Onunla seviştin mi? Hamilemiydin? "
Herkes sessiz kaldı. Ben sessiz kaldım. Gözlerim bir çift karanlığa takıldı. Karanlık gözleri kapanıp açıldı. Dönüp karanlık gözlerini adama dikti.
" Böyle bir şey olsa benim haberim olmaz mı?"
Adam sınırı aşan soruyu sorduğu için kendine lanet etti. Kocaman adam korkudan omuzlarının içine sindi. Alnından terler dökülmeye başladı.
"Sadece öğrenmeye çalışıyorum bir şeyleri." dedi.
Azrailin kusursuz sesi odada yankılandı. Bağırınca herkes anında boyun eğdi. Azrail etkisi böyleydi.
"Beni sorgulamaya cüret edecek kadar büyüyen dilini al ve siktir git buradan!"
Adam kendisini savunmaya bile çalışmadı. Şuan tek istediği yaşamaktı ve burada durduğu her saniye yaşamı elinden alınabilirdi. Apar topar mahkeme salonunu terk etti.
Gerilen sinir Azrailin bana başka bir soru sormasıyla değişti.
" Alexander'ı neden öldürdün?"
Derin bir nefes aldım.
"Gerçekleri söyle. Sadece gerçekleri." dedi yumuşak sesle.
"Ben efendimizin taşıyıcısıydım. Bana siz söylediniz efendim sizden başkasından emir almayacaktım. İtaat etmeyecektim. Sizin taşıyıcınız olmanın ayrıcalığını herkes biliyor. Ama sizin yokluğunuzda size itaatsizlik yaptı. Eğlence adı altında arkadaşlarımı yaraladı. Bedenime ve namusuma göz dikti. Burada neler yaptığını anlatmayacağım. Dilim varmıyor söylemeye. O adam yüzünden haftalarca konuşamadım. Dilim parçalanmıştı. Beni öldürmeye çalıştı. Bu örgütü kuran adamın taşıyıcısını öldürmeye çalışarak isyanın ilk tohumlarını atmış oldu. "
Elini havaya kaldırarak sözümü böldü."İsyan mı? "
" Darbe. "dedim hemen." Ben veya Nikki bahaneydi. Sizi açıkça tehdit etti. Siz bir kral konumundasınız bir kralı tehdit etmenin cezası idamdır. Krala ihanet eden halkınada ihanet eder. Ben size sadakatimden dolayı onu öldürdüm. Böyle biri yargılamaya layık değildi."
Dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. Çok kısa sürdü eğer dikkatli bakmıyor olsaydım görmezdim.
Samuel'in babası şaşkınlıkla," Doğru. Kendi karargahının adamlarını bir taşıyıcı için toplayacak kadar salak değildi. "dedi. Adam sırıtırken yaptırdığı altın dişleri sinsice parladı." Peki herşeyi anlıyorum ama onu öldürürken şefkat gösterisi neydi? Kralına ihanet eden adama işkence çektirmeden acı çektirmeden neden öldürdün? Çok sadıksın ya.. "
Adamın beni kışkırtma girişimi karşısında sinirle baktım.
" Acı çekiyordu.. "dedim düz bir sesle."Sadece siz görmüyordunuz. "
Adamın yüzünde beliren şaşkınlığı gördüm.
" Neden artık taşıyıcı değilsin? "diye sordu. İşte beklenen soru sorulmuştu. Sıkılmış gibi duran herkese bir an can gelmişti sanki. Herkes ağzımdan çıkacak cümleleri bekliyordu.
Azrail sessiz kalırken sakinliğimi korumaya çalışıyordum. Adamın sessizliği çok anlam taşıyordu. Onu tehlikeye atacak cümleler kurmak istemiyordum. Ama herkes biliyordu ki ölmeden taşıyıcılıktan çıkamazsın. Oysa ben yaşıyordum. Azrailin özgür kıldığını öğrendikleri an üstüne geleceklerdi.
Bakışlarımı ondan ayırmadım, kalbim göğsümde hızla çarpıyordu. Sırtımı dikleştirmiştim, içimdeki bütün hisler tetikteydi. Kana susamış adamlarla dolu mahkeme salonunundaydım ve en tehlikelisi beni izliyordu.
"Ben ölüyorum." dedim. Boğazım düğümlenmişti. Bir şeyler midemin üstüne oturmuştu sanki. "Her an zaten ölüyorum.. Faydasız biriydim."
Bir anda güldüler. Bedenim öfkeyle doldu, göğsüm sıkışırken kürsünün kenarlarına tırnaklarımı geçirdim. Ama öfkeme sakinleştiren buna neden olan bir şey gördüm.
Bir çift kara gözler. İki beyaz halkanın içinde yumuşak kapkara gözler. Gülmüyordu, acıyla doluydu. Gerçeklerle doluydu. Şuan yüzü acımasız görünebilirdi. Ancak bakışları öyle değildi.
Hızla kendimi toparladım, beni açıkca alaya alan adamlara baktım sonrada sevgili efendimin gözlerine.
"İzin verin efendim." dedim nefes nefese. "İzin verin onlara gerçekleri anlatayım."
Gülmelerin yerini şaşkınlık aldı. Hepsinin gözünde aynı bakış aynı ifade vardı. Ben neyi itiraf edecektim. Ve karanlık efendimin gözlerinde de aynı bakış vardı. O da neyi itiraf edeceğimi bilmiyordu.
Kendimi toparlamak için kısa bir nefes aldım ve dudaklarının kıvrılmasına izin verdim.
"Sadece izin vermeniz yeterli. Bütün gerçekleri anlatmama izin verin sevgili efendim." dedim bir kez daha.
Kaşları şaşkınlıkla çatıldı. Ne söyleyeceğimin merakıyla yanıp tutuşuyordu. Beni şuan hangi cümleler kurtarabilirdi? Azraili'min hangi cümleler zaafını saklardı?
Herkes ondan bir cevap bekliyordu. Sessizliğin sesi vardı sanki kimseden çıt çıkmıyordu ama kulaklar uğulduyordu.
"Ben hep size güvendim sevgili efendim. Bu yüzden buradayım."
Bana güvenmesi gerekiyordu. Beni anlaması gerekiyordu.
"Söyle." dedi kısık bir sesle.
Yanaklarıma kan gelmiş gibi gülümsedim. Tek tek adamların gözlerinin içine baktım. "Ben aslında taşıyıcılıktan hiç ayrılmadım. Gizli bir görevdeydim. Mad'in ve ailesinin sizlere komplo kurduğunu ve karargaha saldıracağını öğrendim. Carlos, Hannah ve Nikki yanımdaydı onlarda duydular. Hatta Carlos efendimize o gece bunları iletince nişanı basıp Mad'in babasını haini ortadan kaldırdı. "
İşte hayatımızı kurtaracak yalan buydu. Kapkara gözler takdir dolu bir ifadeye büründü. Fısıldamalar ve söylediğimin doğruluk haberleri dilden dile dolandı. Söylediğim hiçbir şeyde yanlış bir şey yoktu. Tek yalan benim hâlâ taşıyıcılığa devam ettiğim yalandı.
"Gerçek gibi görünmesi için efendimiz beni uyardı. Uzun bir süre Mad'in etrafında dolandım. En yakın arkadaşlarıma bile söylemedim." dedim. Azrail İçten içe rahat bir nefes aldığını fark ettim. Ah sevgili efendim ben türküm. Her zaman kafamın içinde tilkiler döner. Her zaman bir çıkış yolu bulabilirim. Yeter ki sen bana hep şefkatli davran.
Carlos izin alarak öne çıktı," Doğru söylüyor Mad açıkça tehdit etti. Devletteki mertebesini ve ailesinin ünvanını kullanarak bu kuruluşu bitireceğini karargaha saldıracağını söyledi. Ben şahidim."
Nikki be Hannah ona katıldılar. "Bizde şahidiz."
"Yarış günü Mad'in efendimizi komplo kurmaya çalıştığını anlayınca arabaya binip onu engelledim. Kaza süsü vererek yaralamak hatta korkarım ki öldürmeye çalışacaktı." dedim biraz daha ileri giderek.
Allah'ım çok zekiyim. Kendimi överken karanlık gözlerinde benim övgüme karşılık verdiğini gördüm. Bana aferin der gibi bakıyordu.
Şimdi geriye tek bir şey kalmıştı. Bunu Azrailin onaylaması. Doğru derse üstüne kimse söz söyleyemezdi. Bütün şüpheler ortadan kalkardı. Herkes ağzından çıkacak cümleyi bekliyordu. O an parmakları dudaklarına değdi. Nazikçe okşadı. Açık açık kışkırtıyordu. O parmakların geçen gece ki gibi mahrem yerimde dolaştığını , nefesinin boynumda olduğu anı hatırladım.
Kirpiklerinin arasından ateşli bir bakış atarak alçak, seksi sesiyle konuştu.
"Doğru." dedi.
Bu sefer rahat nefes alan bendim. Hepsi sesini kesti o an. Tek bir şüphe kalmamıştı. Ama Samuel'in babası rahat durmadı. Heyecanlı heyecanlı öne atıldı.
"Peki ya kızım? Madem taşıyıcıydın? Neden onu öldürdün?"
Siktir! Sevincim kısa sürmüştü. Çok kısa. Şimdi kafamda dönen tilkiler nereye kayboldu acaba?
Bir çıkış yolu. Bir çıkış yolu Allah'ım yardım et! Şuan bu soruya ne cevap vermeliydim? Ne cevap versem kaçabilirdim?
Azraile baktım. Gözleri kısılmıştı. Bir şey söylemek ister gibiydi. Benden bir şey söylememi istiyordu. Bocalamamı izlerken gözlerinde o zevki gördüm. Azraili alaşağı etmek istiyorlardı. Ben bu yüzden buradaydım. Beni bu yüzden kullanmak istiyorlardı.
"Tek kuralı çiğnedi." dedim.
Samuel'in babası sordu. "Ne kuralı?"
"Yakalanmamak."
"Samuel ne yaparken yakalandı?" diye sordu birisi. "Kanıtın varmı?"
"Neden kendisine sormuyorsunuz?" diye sordum.
"Delirdin herhalde o öldü." dedi biri.
"Bende onu diyorum. Kendini savunamayacak durumda. Ve kanıtım onunla beraber gömüldü." dedim.
Şaşkınlık ve merak bir kez daha belirdi.
"Kanıtın neydi?"
"Hamileydi." dedim. "Bana yakalandı. Hamile olduğunu öğrendim."
Ölüm sessizliği mahkeme salonunu esir aldı. Hepsi birbirine bakıyor ama kimse İlk konuşan olmadı.
Samuel'in babası kederli bir sesle, "Kimden hamileydi? Kimdi babası onu kendi ellerimle öldüreceğim."
Sırıttım. "Bunu söylersem bende ölürüm." dedim Azrailin gözlerinin içine bakarak. Hepsinin gözleri benim gözlerimi takip etti. Kalbim göğsümde kıpır kıpır atıyordu. Hadi şimdi öldür öldürebiliyorsan?
Azrailin bakışlarında bir şey belirdi, anında ortadan kaybolmuştu. O sırada gözümü kırpsam sevgili efendimin verdiği tepkiyi kaçırabilirdim ama fark etmiştim. Bana aşık olmuş gibi baktı. Hayran gibi. Belki bir saniye sürdü ama görmüştüm işte.
Azrail dönüp Samuel'in babasına baktı. "Az önce beni tehdit ettiğinin farkındasın değil mi?"
Yerlere kapandı birden. Hayatı için yalvardı. Koskoca adam herkesin gözünün önünde ağlıyordu.
"Büyük hata yaptım beni affedin efendim. Yalvarırım canımı bağışlayın."
Herkes donup kalmıştı. Aslında Samuel'in hamile olmadığı gerçeği çabuk öğrenilirdi. Bir teste bakardı. Ama diyelim mezarı açıldı ve test tabikide olumsuz çıktı. Gelip Azraile hesap sorabilir miydi? Azrail az önce tehdit konusunu açarak zaten yüzeysel kabul etti. Hadi diyelim adam canını umursamıyor yinede sordu. Cevap yine basitti. Bebeği aldırdığını söyleyebilirdim. Yalan çoktu yeterki benim sevgili efendim yalanıma ortak olsun. Kimse ona karşı çıkamazdı.
Azrail ayağa kalktı. "Suçsuzsun görevine açıktan devam edebilirsin." Sonra meclise baktı. "Şimdi sizin cezanızı nasıl vermeliyim? Benim evlerimden birine baskın duygularınız. Benim taşıyıcılarımı bir suçlu gibi mahkeme karşısına çıkardınız. Benim ilkelerimi sorguladınız. Kararlarımı küçük düşürdünüz. 19 karargah sizin kralınızı çiğnediğinizi canlı canlı izledi. Eğer bu kadın suçlu çıksaydı ne yapmayı düşünüyordunuz? Darbe mi? "
Kalbim titriyordu. Adamlar korkuyla ayaklarına kapandılar. Samuel'in babası gibi diz çöktüler hayatları için yalvardılar.
" Tek kural neydi söyleyin? "diye bağırdı. Ağızlarına kadar tükürükle dolmuşlardı. Korkudan salyalarını silmekle bile uğraşamıyorlardı.
" Yakalanmamak efendim. "
" Ama siz yakalandınız. "dedi dizlerine kapanan adamlardan birini yakasından tutup kaldırarak. O an içeri bizim yolumuzu kesen adamlar daldı. Hepsinin elinde bir adet m416 vardı...
Meclis üyelerini canlı yayında katledecekti. Bu idamı ibret olsun diye herkes izliyordu.
Bana doğru gelirken kalbim olduğundan daha hızlı atıyordu. O an ölümü az önce kanlı canlı gören meclis üyeleri silah sesleri eşliğinde delik deşik oldu. Mahkeme salonu kana bulandı. Kanın sıcak kokusu başımı döndürmeye başladı.
Kolumdan tutup beni odadan çıkardı. Arkasından takip ederken bize doğru bir adam koştu.
"Efendim, bu paket sizin için."
Azrail adamın elindeki kutuyu aldı. Geçen gece karşımıza aniden çıkan adamın verdiği kutunun aynısıydı. Yani bir benzeri. Kutuyu yanımızda açtı.
İçindekini görünce korkuyu iliklerime kadar hissettim. Benim ve Azrailin ayrı çekilmiş fotoğrafları ve üstümüze kırmızı bir çizgi çekilmişti. Kana bulanmış bir not vardı.
Tek bir şey yazıyordu. (S.R)notun arkasındaki şeyi görünce beynimden çarpılmışa döndüm. Türk bayrağı vardı. Ve bir haberin parça parça kısımları.
Kalbim korkuyla sıkışırken beynimde fırtınalar kopuyordu. Nefesimi tuttum, gözlerimi kapatarak sessiz kaldım.
Sessizlik.
Sanki herşey sessizleşmişti. Azrail gözlerimin içine baktı. Bileğimdeki eli gevşedi.
Buradan koşarak uzaklaşıp kendimi bir yere kilitlememek için kendimi zor tuttum. İlk kez aklım o kadar karışmıştı ki, Azrail den kaçmak istiyordum. Bana gazete parçalarını uzattı. Elbette benim için olduğuna dair belirtiler vardı. İsmim dışında ve ailemin ismi dışında herşey açıktı.
Nefesim kesilmişti.
Karanlık gözlerinde şüphe vardı. Beni tanıdığını zannediyordu şimdi bambaşka bakıyordu. Dışarıdan vuran ışıkla sert yüzünde gölgeler dolaşıyordu.
Nefesimin kesilmesine sebep olan şey bunlar değildi. Azrailin bakışlarıydı.
Koyu siyah gözlerindeki o bakışlar...Kapkara bir alevle yanıyordu. Bir ürperti sırtımdan aşağı kayarken tüylerim diken diken oldu.
"Bunlar ne?" diye sordu. Merak bir dağ olmuş gözlerine düşmüştü. Dudakları kederli bir şekilde düz bir çizgi halini almıştı.
Kalbim göğsümde patlarcasına atarken bileğimde ki eli yanına düştü. Azrail den bakışlarımı uzaklaştıramıyordum.
Bakışlarım muhteşem gözlerine sabitlenmişti.
Hareketsiz bir şekilde beni izliyordu.Sadece sessizlik.Azrail öne bir adım attı. Ben geriye doğru bir adım attım.İstemsizce yaptığım hareket karanlık gözlerinin parlamasına, sonraki adımını bilerek daha yavaş atmasına neden oldu.
"Bir şey söyle Maria! Kimsin sen?"
Kalbim son hızla atıyordu. Onunla tanıştığımdan beri ilk kez direniş göstermiyordu. Başımı iki yana salladım. Bacaklarım istemsizce geri gidiyordu. Kutuyu bir kenara, parçalanmış gazete kağıtlarını bir kenara fırlatıp omuzlarımdan tuttu.
" Konuşsana. "sesinde hüzün vardı. Ben neden konuşamıyordum? Neden susuyordum? Neden ölecek mişim gibi hissediyordum?
Bakışlarımız birbirine kilitlenmişti. Ama onun sabrı tükenmişti. Azrailin bakışları artık daha agresifti.
" Kimsin sen, kim? "öfkeyle bağırdı.
Kulaklarımda atan nabzım dışında başka bir şey duymamaya başladım.. Ellerim ve dizlerim aynı anda titreyince dizlerimin üstüne çöktüm. Kapalı gözlerim karanlıktan başka bir şey görmüyordu.
Bir defa nefes aldım. Sonra bir defa daha. Sonra diğer nefesim takip etti bunları.
Aniden yüzüme dolanan sıcaklıkla irkildim.Kalbim durmuştu sanki.
Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. Gördüklerim ve korkularım tenimi yakarken dişlerimi sıktım. Tenim acıyla kavruluyordu.
Bakışlarım siyah gözlerle buluştu. Azrailin bakışlarında yorumlayamadığım bir duygu vardı. Şaşkınlık sanki. Bakışları yoğundu, adını koyamadığım o şeyle parlıyordu. Korku ve şaşkınlığı tanımıştım ama başka bir şey daha vardı. Çok canlı bir şeydi, çaresizlikti.
Çaresizliği ve korkusu siyah gözlerini esir almıştı. Bakışları beni esir almıştı. Gözleri bu yabancı duygunun vahşiliğiyle kapkara parlıyordu.
"Maria!" dedi endişeyle. "Neler oluyor?"
Kesik kesik nefes alırken o an kafama şiddetli bir ağrı girdi. İki elimle başımı tutarken çığlığım bütün koridoru doldurunca hepsi korkudan ne yapacağını şaşırmıştı.
Beynimi kemiren bir sinek vardı sanki. Sinir damarlarım bir düğüm gibi birbirine dolanıyordu sanki. Sanki ölüyordum. Yoksa.. Yoksa ölüyor muydum?
Bu ağrı da neyin nesiydi? Çip mi yoksa?
Nikki ağlayarak kollarımdan tuttu. "Maria, ölme lütfen." hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. "Senide kaybedemem."
Ağrı kafamdan çıkıp bütün vücuduma yayılmaya başlayınca bir çeşit kriz geçiriyor gibi titremeye başladım. Tepki veremiyordum sadece zangır zangır titriyordum.
Sanki etlerimi kerpetenle söküp kemiklerimi ateşlerle yakıyorlardı. Bu acı bitsin istedim. Bu acıyı çekmektense ölmek istedim.
O an birisinin sıcaklığını hissettim. Tanıdık, huzur verici. Sakinleştirici etkisi yaratan sesi kulağımın hemen dibinden geliyordu.
"Maria! Geçecek." diyordu. Saçlarımı okşuyor ve bana sarılıyordu. O gece olduğu gibi. Kabus gördüğüm gece olduğu gibi. Bu sefer gerçekti. Görebiliyordum.
Ölümle burun buruna geldiğim bu anda, gerçekten ölmek istemediğimi fark ettim. Sadece birkaç ay önce, ölmenin bir lütuf olduğunu düşünüyordum. Ancak şu anda ölmek istemiyordum. Kalbini hissettiğim bu adam sayesinde, ilk kez gerçekten yaşadığımı hissediyordum.
İki göğüs kafesimin altında ki kalbim çırpınıyordu sanki. Hep yaptığı gibi ölüme karşı koyuyordu. Kalbim delicesine atıyordu. Belki de durdurulmadan önce atabildiği kadar atmaya çalışıyordu.
Moraran dudaklarımdan cümleler döküldü. "Ölmek istemiyorum."
Ölüyor olmama rağmen beni kalbine bastırışını hissetmiştim.
"Ölmeni istemiyorum." dediğini duydum.. Bunu duyduğum o an gözlerimin ölsem bile açık gitmeyeceğini anlamıştım. Son nefesimde bir armağan gibi gelmişti bana. Gözlerim kaymaya başladı sanki. Parmaklarım birbirine sıkı sıkı kenetlendi.. Artık onunda sesini duymamaya başladım. Sıcaklığını hissetmemeye... Bana sarılırken kalp atışının hoyratça atıyor olmasını duymamaya başladım.
Ve herşey karanlığa büründü. Kollarında olduğum adamın karanlığı ve şimdi benim karanlığım birleşmişti.
☆☆☆
Bir bölüm daha bitti. Nereden başlayacağımı bilmiyorum bu yüzden son kısımlara gelelim.
Şimdi Azrail bizim lalenin sahibinin öldüğünü sanıyor.. Çünkü patlamadan kendisinden başka kurtulan olmadı. Haberler, doktorlar öyle söyledi.
Şimdi birazda olsa acaba diyecek. Acaba? Şüphe tohumlarını ektik. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir.
Sizce gerçekleri bilen kim? O kutuyu kim göndermiş olabilir? Bu karakter varya kitabın kilit noktası. Bak bunu bile söylemem aslında büyük spoi canlarım. 🥹Yine kıyamıyorum işte.
Ay bizim kız ölüyor. Azrail bundan sonra işte bu andan sonra çok değişecek. Çünkü gerçek anlamda kız ölümle burun buruna geldi ve bunu gördü. İşte şimdi çok korkacak.
Bu herşeyi değiştirir. Azrailin de hayatını öğrenmenize az kaldı sevgili okurlarım. İnişli çıkışlı bir hayatı var. Aslında kim olduğunu öğrendiğinizde şaşıracaksınız.. Ay heyecanlanıyorum o bölümleri okurken yüz ifadenizi merak ediyorum.
Diğer bölümde görüşürüz. Sizi öpüyorum. ❤️🖤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |