
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
istemeden varım, istemeden öleceğim.. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum... (Fernando Pessoa) ". ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
Siyah gözler gözlerime kilitlendi. Hannah kolumu tutarken nasılda titriyordu.
"Esmer şeker, burada ne işiniz var?" Carlos kaşlarını çatmış bize doğru yaklaşınca Hannah geri adımlar atmaya başladı. Kolundan tutup onu durdurdum. "Sakin ol, halledeceğim."
"Biz davet edildik." dedim heyecanlanmamaya çalışarak. Bana doğru bir adım attı.
"Kim davet etti?" ses tonu sertti. Hemen herşeyi öğrenmek istiyordu.
"Şuan burada mı konuşacağız. Neden eve gitmiyoruz. Bizde çıkıyorduk zaten." Çıkışa doğru yürüdüm ama kolumdan tutup beni durdurdu.
"Burada anlatacaksınız." dedi ve beni peşinden sürükledi. Carlos da Hannah kaçmasın diye sıkı sıkı tutmuştu. Asansöre binmeden önce ayağının önünde duran kağıtları yerden alıp okudu. Korkudan küçük dilimi yutacaktım. Herşeyin benim başımın altından çıktığını öğrenirse bu sefer beni onun elinden kimse kurtaramazdı.
Kağıdı elinde buruşturup bizi boş bir odaya götürdüler. Kapı kapanmadan içeri biri daha girdi.
"Kızlar!" Nikki'nin tiz sesi bütün odayı doldurunca Hannah ile birbirimize kaçamak bir bakış attık.
Azrail ve Carlos oturdular ve anlatmamız için sabırsızca beklemeye başladılar.
"Davet edilmeseydik sence buraya bizi başka nasıl alırlardı?" diye sordum.
"İki kadının milyarderler arasında ne işi var? Sizi ne amaçla davet ettiler?" Azrailin tok sesini tenimin altında ki hücreler bile hissetmişti.
"Bizi nasıl buldunuz?" soruya soruyla karşılık vererek kaçmaya karar verdim.
"Benim kartımın kullanıldığına dair bir takım haberler aldım. Dünya üzerinde sadece on insanda olan karttan bahsediyorum Maria. Hani sana verdiğim karttan."
Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Fena yakalanmıştık. Nikki yeni fark etmiş gibi Azrailin elinde ki kağıdı aldı.
" Bu benim babam. "dedi üzüntüyle." Bu yazışmalar da neyin nesi? "
Hem korku hemde yıkılmışlık vardı. Hannah göz ucuyla bana bakınca Carlos bağırdı. İkimizde korkudan zıplamıştık.
" Birbirinize bakıp durmayın. Anlatın neler oluyor? "
"Nikki," dedim özür dileyerek. "Bunu senin için yaptık."
Anlamayan gözlerle bize bakıyordu.
"Nişanlının mezarını bulmak için bu gece buradaydık. Babandan o bilgileri almak için. Ama öyle tanımadığı birine vermezdi. Bizde yani ben onunla fake hesaptan konuşmaya başladım." Sonra sesimi çok kıstım. Fazla. "Kısa bir süre flört ettim."
Azrail bağırınca neredeyse ağlayacaktım.
"Ne demek arkadaşının babasıyla flört ettim. Ne halt anlatıyorsun Maria sen?"
Ben titrerken Hannah kolumu tuttu.
"Ya ona karşı koz kullanmak için konuştum. Yemin ediyorum o konuşmaların hepsini sırf o adam bize bilgi versin diye tehdit amaçlı konuştum."
Nikki'nin titreyen sesi kalbimi parçalamıştı. "Peki söyledi mi? Nişanlımı nereye..." devamını getiremedi. Nikki'ye doğru bir adım attım ki Azrail önüme geçti. Kapkara gözleri alev saçıyordu.
"Evinizin bahçesine.." dedim üzüntüyle. "Çiçekli çardağın altına."
Nikki eliyle yüzünü kapatarak ağlamaya başladı. Ama Azrailin sesi hemen susmasını sağladı.
"Sus Nikki! Sesini duymak istemiyorum şuan."
Nikki'nin hıçkırıkları korkudan içine kaçmıştı.
"Şimdi her detayını anlat." tekrar gözlerime baktı. Kaçışımız yoktu herşeyiyle olduğu gibi anlattım. Hiç detay kaçırmadım.
Ancak bitirdiğimde öyle bir cümle kurdu ki üzüntüden ölmek istedim.
" Beni aldattın." dedi. "Hemde arkadaşının babasıyla."
Elini tuttum. "Yemin ediyorum görev içindi. Arkadaşımız için yaptım. Asla seni aldatmam."
"O zaman bende görev için bir kadınla sexs konuşayım ama sana da görev içindi diyeyim. Bunu kabul edecek misin?"
Yüreğim param parça oldu. Bir an için bunun gerçek olduğunu hayal edince öfkeyle elini tutmayı bıraktım.
"Nasıl da düşününce elimi bırakıyorsun. Oysa sadece düşündün. Ama ben senin ağzından duyuyorum."
Gözlerimi kaçırdım. Haklıydı. Herşey de haklıydı. Ama sadece iyilik için yapmıştım. Ben onu asla aldatmazdım. Kaçıp gitmek istedim. Geri adımlar attım ve kapıya doğru koşmuştum ki kapıya benden önce vardı ve önüme geçti.
" Özür dilerim. "dedim hıçkırarak."Sadece iyilik yapmak istemiştim. "
Sonra kahkaha sesini duydum. Arkamdan Carlos'un, önümden onun. Delirdim mi diye düşünerek kafamı kaldırıp yüzüne baktım ama gerçekten de kahkaha atıyordu.
" Seni küçük yaratık. Sen benden habersiz nefes bile alamazsın. Bunu ne zaman öğreneceksin? "
" Ne yani haberin var mıydı? Herşey den mi?" şaşkındım ve kızmadığı içinde mutluydum. Yoksa bir daha yüzüne bakamazdım.
"Gizli saklı bir iş yaparken bari başkasının bilgisayarını kullan." dedi alaycı sesiyle. "Yazışmalarınızı an ve an görüyordum. Doğrusu fazla beceriksizsin."
"Yani bana kızmadın." dedim dediğini umursamayarak.
"Kızdım, göreve gidiyordum bir baktım telefon ekranımda saçma sapan konuşmalar. Fake fotoğraflar. Adamı öldürtmek için adam bile gönderdim ama sonra Hannah ile konuşmalarınızı duydum. Evet telefonunuda dinliyorum. Bende nereye kadar gideceğini görmek istedim. Doğrusu baya eğlendim. "
Hem utanç, hemde masum bir ifadeyle yüzüne bakıyordum.
" Telefonlarımı dinlemen hoş değil. Özel alanıma giremezsin. "dedim.
" Sende benim telefon konuşmalarımı dinleyebilirsin. "dedi devamında." Eşitlik olur. "
Gerçekten böyle bir şeyi teklif edeceğini duysam inanmazdım.
" İstiyorum. "dedim hemen.
Burnuma dokundu." Bana güvenmiyorsun yani. "
" Güveniyorum ama yine de sesini duymanın neresi kötü. "dedim sırıtarak.
" Peki, sanada ayarlarız. "
" Bu arada artık bir şirketim var. "dedim sinsice sırıtarak.
Kaşları şaşkınlıkla kalktı." Ne o hangi milyarderi soydun? "
" Harper'ı. "dedim." Şirketi üstüme geçirdi. Çok iyi niyetliydi bende kabul ettim. "
"Hangi şirketmiş bu?"
"Grand."
Bu sefer kaşlarını çattı. "İflas etmeye yakın bir şirketi neden üstüne geçirdin hemde benim şirketlerime rakip olan şirket."
Gözlerimi kırpıştırdım. "Şirketlerin mi var? Kaç tane? Bir dakika iş adamımısın aynı zamanda?"
Onun hakkında duyduğum yeni bilgileri hafızama kaydettim.
" Evet. "dedi kibirle.
" O zaman karşında çok güçlü bir rakip var sevgili efendim. "dedim gülümseyerek.
" Acımam ama. "dedi sırıtarak.
" Bende acımam."dedim.
" Göreceğiz. "dedi yanımdan geçip koltuğa oturarak.
Şok halde olan Nikki'yi görünce yaklaştım. Omzuna dokununca titredi.
" Ben özür dilerim. "dedim.
" Ben onu bulmak istiyorum. Bir mezarı olsun. "dedi." Bir mezar taşı olmalı. "
Sarıldım. Sessizce ağladı.
" Olacak. Beraber yapacağız. "dedim.
" Hannah! "Carlos'un sesiyle birlikte hepimiz dönüp onlara baktık.
" Seninde mi şirketin var? "diye sordu.
" Hayır, "dedi fısıltıyla.
" Benim şirketimin Cio'su olacak."dedim.
" Kesin şirketi iki güne batırır bunlar."dedi Azrailin yanına oturarak.
" Senin şirketinin adı ne? "diye sordum karşısına geçerek.
" Neden şirketine gidip öğrenmiyorsun? "
" Neden sen söylemiyorsun? "
Omuzlarını kaldırıp indirdi." Heyecanı kalmaz. Rakibin şirketindeki her bir kağıt parçasını bile aldığın zaman öğreneceksin. "dedi gülümseyerek.
"Buna asla izin vermeyeceğim." çenemi kaldırdım.
"Evet, elbette. Bu arada." Telefonu çıkarıp eliyle yanına gelmem için işaret etti. Ne olduğunu bilmediğim için karşısına geçip durdum. Ayağa kalktı ve fotoğrafı gösterdi.
"Bu ne?"
Aman Allah'ım köpüklü fotoğrafımı göstermişti.
Yanaklarım kızardı. Tek kelime edemedim. Carlos merakla sordu.
"Ne o?"
Söylememesini umuyordum. Ama pat diye söyledi.
"Çıplak fotoğrafını bana atmış." üçüde şok geçirmiş ifadeyle bana baktı, Nikki bile ağlamayı bıraktı. Utancımdan omuzlarımın içine sinmiştim. Yerin dibine girmek istedim.
"Oo, Maria sen dünden hazırsın." diye dalga geçti Carlos.
Dilimin ucuyla, "Ama oda attı." dedim.
İkinci şok dalgası Carlos'da daha büyük etki yarattı. Sanki kendisini aldatmış gibi Azraile bakınca kızlarla kahkaha atmamak için kendimizi zor tuttuk.
"Bak bu bir ilk işte." dedi Carlos.
Azrail öfkeyle Carlos'a bakınca adam korkudan sustu. Trip dahi atamadı ama bana düşmanca gözlerle baktı. Bende dilimi çıkardım. Dişlerini gösterdi.
"Ben kimseden utanmıyorum." dedi Azrail.
"Belli." dedim gözlerimi devirerek.
"Sen sus!"dedi hemen.
"Hem bu kart neden sadece on kişide var? Ve sen daha işin en başında bu kartı bana neden verdin?"
"Benim işime yaramıyordu. Zaten istediğim her yere giriyorum. Bari senin işine yarasın dedim görüyorum ki kullanmayı bulacağın bir yerdeyiz."
Karşısına geçip bacak bacak üstüne attım. Çıplak bacaklarıma kısa bir kaç saniye baktıktan sonra gözlerime çıktı bakışları.
" Benden almayacaksın değil mi kartı? "
Çenesini sıvazladı," Fazla belirsizsin almalı mıyım bilmiyorum... "
" Yani madem işine yaramıyormuş bende kalmasında ne gibi sakınca var?"
Dirseklerini dizlerine dayadı ve tehditkar bir şekilde öne doğru eğildi. "Seni böyle yerlerden toplayacaksam bence kartı bana ver."
Başımı iki yana salladım. "İlk ve son. Tamamen iyi niyetli kullandım."
"Yok tatmin olmadım. Ver kartımı geri." dedi elini uzatarak. Bir Hannah'a baktım bir de bana çoktan dil çıkaran Carlos'a.
"Bence burada vermeyeyim." dedim kısık sesle.
"Hemen şimdi!" dedi cümleleri bastırarak.
Korkuyla parmaklarımı sütyenimin arasına soktum ve kartı çıkardım. Bir kez daha şaşkınlıkla önce göğsüme sonrada gözlerime baktı. Bu anı daha önce yaşamıştık. Tek fark şuan sinsice sırıtıyor oluşuydu.
"İnanılmazsın Maria. Neden... Sürekli göğüslerinde saklıyorsun bir şeyleri?" diye sordu kaçamak cümlelerle.
Ay utanmıştı. Hani utanmıyordu? Yalancı.
"En güvenli yer orası." dedim sırıtarak.
"Ne saçma bir düşünce." dedi sinirli sinirli.
"Değil, kartı göğsümden çıkarmasaydım şuan benden almış olurdun. Çakmakta olduğu gibi benim artık bu."
Kartı çantama koyacaktım ki çekip elimden aldı ve cebine attı.
"Yaaa." dedim üzüntüyle.
"Ne? Bir şey mi söyleyeceksin?" tek kaşını kaldırınca sustum. Şansımı fazla zorlamamalıydım.
"Hayır,"
Carlos telefon ekranından bir şey gösterdi. "Buna nasıl cüret ederler?" dedi Carlos.
Merakla neyi gösterdiğini soracaktım ki onun konuşması cümlelerimi yutturdu.
"Bir köpeğin kuyruğuna fazla basarsan sahibine bile havlar." dedi.
Kimden bahsediyorlardı? Yine ne oluyordu?
"O kuyruğu koparmanın zamanı geldi." dedi Carlos.
Azrail bir şey demeden ayağa kalktı. "Sonra hallet." dönüp bana baktı. "Gidelim."
Gülümseyerek yanında yürümeye başladım. Lobiye çıktığımızda aniden durdum. Kahretsin! Şimdi mi?
"Neden durdun?" gözlerime bakıyordu.
"Lavaboya gitmem lazım." dedim.
"Peki bekliyorum."
Yazarın gözünden.
Maria koridoru hızlıca geçti. 'Adet olacak zamanı bulmuştum.' diye düşündü. Karnı ağrıyordu ve bacaklarında ateş varmış gibi yanmaya başlamıştı. Kendisini lavaboya attı ve boş kabinlerden birine girdi. Neyseki günleri yaklaştığı için yanına ped almıştı.
İşini hallettikten sonra lavabodan çıktı. Koridor boyu yürüyordu ki tuhaf bir inleme sesi dikkatini çekti. Öyle kısık bir ses değildi.
İğrenç ve korkunç bir inleme sesi. Koridorun sonundaki bir odadan geliyordu. Ses çıkarmamaya özen göstererek odanın önüne kadar yürüdü.
Kapı yarıya kadar açıktı. Bir adam sesiydi. İnliyordu. Başını yavaşça içeri soktu. Önce adamın çıplak ve sarkmış bedenini sonrada yatakta yatanı gördü.
O an görmemeyi diledi. Gözlerini elleriyle çıkarmak istedi. Bu iğrenç dünyadan yok olup gitmek istedi. O an tekrar tekrar ölmek istedi.
Bu o kızdı. Eski evinin parkına gittiği zaman karşılaştığı küçük sakat kız. Çıplaktı ve baygındı. Dedesi yaşındaki adam.. Bu adam..
'Allah'ım! Ben bu vahşeti görmemeliydim. Asla tanık olmamalıydım. 'Odaya bağırarak daldı.
"Seni orospu çocuğu! Seni geberteceğim!"
Adam ne olduğunu anlamadan çıplak karnınına topuklu ayakkabısının sivri ucunu soktu. Şişko bedeni kanlar içinde yere düştü.
Adam bağırdı, hakaret etti, yardım istedi. Yalvardı. O an herşeyi yaptı.
Çantasından çıkardığı silahla adamın erkekliğine üst üste ateş etti. Kanın sıçraması yada etrafa sıçrayan etler umrunda değildi. Bu adam acı içinde kıvranarak gebermeliydi.
O an odaya birileri girdi. Birileri çığlık attı. Birileri yardım istedi. Kimin umrunda ki.. Hepsinden nefret ediyordu.
Yatağın üstünde yatan masum kızın bedenini çarşafla örttü. O an mavi gözleri ne olduğundan habersiz açıldı. Gözleri ilk anda kana bulanmış Meryem'i gördü.
Korkudan ağlamaya başladı. Annesini istedi. Kanlı yüzünü kızın mavi gözlerinde görünce elleriyle çabucak sildi.
"Korkma tatlım. Seni kurtarmaya geldim."
Ama hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Minik bedeni titriyordu. Israrla annesini istiyordu. Kızı kucağına aldı. Ancak o anda yerde yatan adamı görünce bir kez daha hıçkırdı.
İçeriye arkadaşları ve Azrail girdi. Önce yerde yatan adama baktılar sonrada kanlar içinde olan Meryem'e ve kucağında ki masum kıza.
Ama Meryem olayları algılamaktan fazla uzaktı. Tek düşündüğü bu acımasız dünyanın bu iğrenç insanların zaten yaralı bir kızdan ne istemeleriydi? Bu ne tür bir sapkınlıktı? Nasıl iğrençlik..
"Maria." dedi Azrail ona doğru adım atarak. "İyi misin?"
Kucağında çırpınan ve hıçkıra hıçkıra ağlayan kızı daha çok sardı kendine. Konuşamıyordu. 'Tek kelime edersem ağlarım.'diye düşündü. Bunun olacağına emindi. Azrail bunu anladı ve soru sormadı.
"Gidelim Maria, sakin ol, bak çok korkmuş." dedi kucağındaki kızı göstererek. "Neden bana vermiyorsun?"
Elini uzatınca Meryem hemen geri çekildi ve kıza daha çok sarıldı. "Asla, onu benden kimse alamaz."
Çıldırmış gibi başını iki yana sallıyordu. "Kimse alamaz. Kimseye vermem."
"Sakin ol güzelim. Ben buradayım geçti tamam mı?" Meryem'e dokunmak istedi, onu sakinleştirmek için herşeyi yapmaya hazırdı ama Meryem bir kez daha geri çekildi. Çok korkuyordu. Kahverengi gözlerinde yaşlar birikmişti. Kucağında ki masum gibi tir tir titriyordu. Onu kendisinden alacaklar ve zarar gelecek diye ödü kopuyordu.
"Vermem." dedi bağırarak. "Kimse alamaz onu benden. Hepiniz kötüsünüz. Hepiniz."
Bir kaç yabancı ve arkadaşları Meryem'e delirmiş gibi bakıyorlardı.' Belkide öyleydim. Şuan ne yaptığımın asla bilincinde değildim.' kafasının içinde saniye saniye korku ve endişe yükseliyordu.
Azrail bir dizini yere koydu. İlk defa bir kadının önünde diz çökmenin hem ağırlığı hem de hüzünü vardı. Ama şuan Meryem'in en çok ona ihtiyacı vardı.
Sevgisine, şefkatine, güvenine ve bu iki masumu sımsıkı saracak kollarına. Bunu biliyordu ve bu uğurda diz çökmek bu adam için küçük bir fedakarlıktı.
"Sana zarar vermeyeceğim. O kıza da Maria. Elindeki silahı bana doğru atmanı istiyorum senden."
Ama Meryem duymuyordu. Tek düşündüğü bu kıza zarar vereceklerdi. 'Benim dışımda herkes bu kızın canını yakacak.' diye düşünüyordu.
Küçük kız artık ağlamaktan yorulmuştu. Gözleri kan çanağına dönmüştü. Bu kadının ondan ne istediğini bilmiyordu...Buraya nasıl gelmişti bilmiyordu.. Kimdi bu insanlar ve ondan ne istiyorlardı bilmiyordu..
Sadece annesini istiyordu.
"Maria," dedi Carlos Azrailin yanında diz çökerek. "Biz senin arkadaşlarınız. Sana ve o kıza yardım etmek için buradayız."
Meryem o an yüzünün tanıdık olduğunu fark etti. Evet bu iki adamı tanıyordu ama kimdi hatırlayamıyordu. Kafasında şiddetli bir ağrı başlayınca diz çökmek zorunda kaldı.
İçinde tuttuğu ne varsa şimdi sel olmuş akıyordu. Bağırdı," Bize zarar vermeyin!"kucağında ki çocuğa sanki bir zamanlar kendi masum küçüklüğü gibi tutunuyordu. Onu bütün kötülüklerden korumak için o an kendine yemin ediyordu." Bize dokunmayın! "Bu sefer sesi hıçkırıklar ile bölünmüştü.
Azrail de dahil kimse bu kadının neyden bahsettiğini bilmiyordu. Ama anlıyorlardı ve korkuyorlardı.
" Sana dokunmayacağım. "dedi Azrail. Ölecek diye çok korkuyordu. Bu kadının gözlerinin önünde ölmesinden korkuyordu." Söz kimse size zarar vermeyecek. "
Meryem küçük kızın yüzünü ellerinin arasına aldı." Canım pahasına koruyacağım seni tatlım. Ağlama tamam mı? "
Küçük kızın elleri Meryem'in boynuna dolandı. İki masum birbirine sarılarak ağlıyordu. Meryem'in kesik kesik ağlamaları o odadaki kalpleri parçalıyordu sanki.
Sanki bir kadın en çok böyle bir durumda ağlardı. Öyle içten öyle gerçekçi. O kadar çaresiz.
"Lütfen ağlama!" Azrail bir kez daha elini uzattı. "Göz yaşlarında boğulacakmışım gibi hissediyorum."
Bu adamdan merhamet dolu sözler duymak imkansızdı. Bu zamana kadar kimseye merhamet etmemişti. Kimse için diz çökmemişti. Kimsenin ölümünden bu kadar korkmamıştı.
Meryem'in kahverengi gözleri siyah gözlerle buluştu. Göğsü inip kalkıyor, dudakları titriyordu.
"Lütfen bize zarar vermeyin." dedi bir kez daha.
Azrail gözlerini kapatıp açtı. O kadar çaresiz hissediyordu ki, hiçbir zaman bu kadar güçsüz hissetmemişti. Korkmuş.
"Söz veriyorum." dedi.
Ancak o an Meryem ayağa kalktı. Azrailin kendisine yaklaşmasına izin verdi. Kadını sevgiyle kucakladı. Saçlarını okşadı.
"Gidelim buradan." ikisini odadan çıkardı. Yol boyunca Meryem tek kelime etmedi. Sürekli kucağında ki kız ile konuşuyor kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Küçük kız sadece kafasını sallıyordu. Bir yandan korkuyordu. Meryem'den. Ona bu denli bağlanmasından.
Meryem'in evine gelince önce küçük kızı yıkadı temizledi. Yolda gelirken aldığı güzel geceliği giydirdi ve kendi yatağına yatırdı. Sarı saçlarını okşadı. Ölüm pahasına korumalıydı bu kızı. Bunu herşeyden çok istiyordu. Bir zamanlar birisi Meryem'e yardım etseydi, onu böyle kucaklasaydı belkide herşey farklı olurdu. Kapı eşiğinde onu izleyen Azraile baktı.
"O iyi olacak mı?"
"Çok küçük unutacaktır." dedi.
"Unutmayacak." dedi Meryem göz yaşlarını silerken. "Ben unutmadım."
Azrail güçlükle yutkundu. Yaklaştı ve ellerinden tutarak yataktan kaldırdı.
"Sana ne oldu Maria? Sana ne yaptılar?"
Meryem bunu duyunca elleriyle yüzünü kapattı. "Ben.." dedi hıçkırarak. "Ben.." ama o cümleler dökülmedi dudaklarından.
Güçlü kolları Meryem'in narin ve titreyen bedenine dolandı. Onu sakinleştirdi. Sevgisini verdi. İlk defa birini seviyordu bu taş kalpli adam.
Meryem adamın kollarında huzurlu bir uykuya daldı. Bir saat sonra uyandı. Gözlerini açtığında İlk anda merak ettiği küçük kızdı. Hemen odasına koştu. Yatak boştu. Küçük kız yoktu.
"Maria! "
Arkasından Azrailin sesini duydu.
"O nerede? Nereye götürdün onu?" Öfkesi hıçkırıklarla doldu.
"Aşağıda Carlos onu ailesine götürecek."
Meryem öfkeyle aşağı koştu. Küçük kızı Carlos'un kucağında görünce koşar adımlarla yaklaştı ve kızı öfkeyle kucağından aldı.
"Dokunma ona!"
Carlos öyle şaşkındı ki tepki veremedi. Küçük kız korkudan ağlamaya başladı. Hemen arkasından Azrailin sesi geldi.
"Maria, bir ailesi var. Yanımızda kalamaz."
Meryem başını iki yana salladı. "Bir ailesi yok. Olsaydı o bu kötülüğü yaşamazdı. Korurlardı onu." dedi bağırarak. Geri adımlar atıyordu. Masadaki silaha gözünü kestirdi. Gerekirse küçük kızı alıp buradan kaçacaktı. Herşeyi göze alacak kadar gözü kararmıştı.
"Kaçırılmış." dedi Azrail.
Meryem'in göğsün de ateşler yanıyordu. Küçük kız hıçkırarak annesini isriyordu. Bir kaç saat önce sevgiyle kucakladığı kadından korkuyordu. Ve hiç kimsenin tahmin etmediği bir adama ellerini uzatmıştı. Azrail... Küçük kız minik ellerini yardım etmesi için ona uzatıyordu. Ağlamaktan gözleri kızarmış dudakları şişmişti.
"Hayır, vermeyeceğim. Ailesine güvenmiyorum. Bu kızın canını yakacaklar eminim. Lütfen alma benden onu." Yalvarır gibi çıkıyordu sesi. Delirmiş gibiydi. Masanın üstünde ki silahı aldı ve onlara doğrulttu.
"Yaklaşırsanız ateş ederim.."
Azrail bu kadının bağlanma korkusunun ne boyutta olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Neden daha öncesinde kimseyi sevmediğini şimdi daha iyi anlıyordu. Gözü kimseyi görmüyordu.
"Maria, bak kimse bu kıza zarar vermeyecek. Gerekirse ailesini izletirim. Bir şey olursa ilk ben yardım ederim."
"Hayır, kimseye güvenmiyorum." diye bağırdı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Herkes tetikteydi.
"Senden korkuyor." dedi Azrail. "Onu korkutuyorsun. İstediğin bu mu?"
Meryem ancak o an kızın gözlerine baktı. Ağlamaktan şişmiş gözlerine. Uzattığı ellerinin sahibinin kendisi değilde Azrail oluşuna baktı. Kalbi kırılmıştı. Kızın ellerini tuttu. "Anlaşılan kimse bu kızı bu evde istemiyor bende gidiyorum o zaman. Takip etmeye çalışmayın."
Arkasını döndü ve bir kaç adım atmıştı ki Azrail onu belinden tutup çekti ve küçük kızı Carlos havada yakaladı.
"Götür onu buradan!" dedi Azrail.
Meryem çırpındı, tekme attı, bağırdı ağladı. Bırakması için yalvardı. Kendisinden uzaklaşan küçük kıza ellerini uzattı. Sanki kendi küçüklüğüne ulaşmak ister gibi, sanki onuda kucaklamak ister gibiydi.
"Burak beni! Götürme Onu Carlos!" çığlığı evde yankılanıyordu. "Seni öldüreceğim. Carlos seni öldürürüm. Getir bana onu. Benim o."
Ama Carlos çoktan uzaklaşmıştı. Bir an bile durmadı. Azrail onu bırakınca evin üst katına koştu. Bir kat çıktı sonra bir kat daha sonra bir kat daha ve sonunda terasa ulaştı. Azrailin onu arkasından takip ettiğini biliyordu. Ama kimseyi umursayacak gücü yoktu.
Terasın duvarına çıktı. Bir zamanlar halasının yaptığı gibi ceza veriyordu kendine. Gözleri ağlamaktan şişmiş ve bacakları titriyordu. Kendisini cezalandırıyor ve o kızı koruyamadığı için ölmek istiyordu.
Saçları kırbaç gibi yüzüne çarpıyor, nefesi havada buhar oluyordu.
"Koruyamadım." dedi hıçkırıkla. "Benden aldılar onu."
Titreyen bacaklarının üstünde güçlükle duruyordu. Bir yanlış ve bir kayma sonucu aşağı düşerek ölebilirdi.
"Güzelim." arkasından onun sesi geldi. Meryem'in bu halde olmasından kendini suçluyordu. "İn oradan."
"Ben bu cezayı hak ettim.. Onu korkuttum. Onu koruyamadım. Yerim burası." dedi. Bir zamanlar halası da aynı şeyleri söylerdi.
Ama belinden tutulup geri çekildi. Karşı koyacak gücü olmayınca kendini bıraktı. Ağlayarak yüzünü Azrailin göğsüne gömdü. Güçlü kollar onu sımsıkı sardı. Ağlamaktan yorulana kadar onu ateşiyle ısıttı. Meryem'in acılarını alıp yok etmek istedi. Bu kadın için herşeyi yapmak istiyordu.
"Ona zarar vermelerine izin verme. Benim gibi olmasına izin verme!" dedi hıçkırarak Meryem.
Kızın alnından öptü. "O kızı hayatının sonuna kadar koruyacağım söz veriyorum." dedi.
Meryem başını kaldırıp gözlerine baktı. "Teşekkür ederim."
Bedeni yerden havalandı. "Neden önce temizlenmiyoruz.."
Meryem'i banyoya soktu. Kızın elbisesini çıkarmadan önce gözlerinin içine baktı.
"Bunu ben yapabilirim ama sen yapmak istersen." dedi. Bu adam izin mi alıyordu? İki evren birleşseydi Meryem bu kadar şaşırmazdı.
"Ben yaparım." dedi. Azrail arkasını dönünce bileğinden tuttu. "Ama gitme! Burada kal." dedi. "Korkuyorum."
"Gitmeyeceğim." dedi arkasını dönmeden. Meryem'in elbiselerini çıkarırken tahrik olduğu için kendinden içten içe nefret ediyordu. Şu durumda başka bir şey düşünmeliydi ama hemen arkasında kızın çırıl çıplak olduğunu biliyordu ve bu ne kalbine ne de zihnine engel okuyordu.
Suyun sesini duyunca tuttuğu nefesi dışarı verdi. Teninden dökülen su damlalarının mermer zemine düştüğünü duydu. Yumruklarını sıkmaya başladı. O an kızın narin tenine dokunanın kendisi olmayı hayal etti. O su damlalarını bile kıskanıyordu şuan.
'Lanet olsun! Ben bir kadını mı kıskanıyorum?' diye düşünürken kendini küçümsedi.
Sonra kızın boğuk ve titreyen sesini duydu. Kalbi olduğundan daha hızlı atıyordu.
"Özür dilerim. Öyle davranmak istemedim."
İlk defa cümleleri kesik kesik çıktı Azrailin. "Sor.. Sorun değil."
' Siktir! Ne oluyor bana? Kendimi sikiceğim şimdi.'
Kendi içinde kendiyle savaşırken kadının çıplak bedenini düşünmeden edemiyordu.
"Beni öyle görmeni istemezdim."
Eliyle lavaboyu tuttu. Alnından terler dökülüyordu. Daha önce böyle olmamıştı. Bir kadının kendisini bu kadar zayıf düşüreceğini böyle etkisi altına alacağına asla inanmamıştı.
'Siktir, Siktir.. Kendimi tutamayacağım.'
Dişlerini sıkmaya başladı. Ceketinin içinde sakladığı küçük bıçağı aldı ve avucunu kesti. 'Acı beni kendime geçirecektir.'
Düşünceleri dağıldığı zaman ailesi bunu yapardı. Acı onu kendine getirir gizli arzularını yok ederdi. Geçmişte hep böyle olmuştu. İşe yarayacağını düşünürken aslında acıyı hissetmediğini fark edince tökezledi.
Şuan Meryem den ve arkasında çırıl çıplak duş alışından başka bir şey düşünemiyordu. Faydası yoktu. Dayanamayacaktı. Bu sefer diğer avucunu daha çok derinden kesti.
Şuan çıplak bedenine dokunma arsuzunu, kızın narin bedenini duvarla kendisi arasına alma iç güdüsüne karşı koymak ile boğuşuyordu.
Ne olacaktı? Birden kızın karşısına geçse.. 'Muhtemelen çok korkar. Ona dokunmayacağıma söz verdim. Korkmasını istemiyorum.' kendi içinde tekrarlayıp durdu.
Ama ne elindeki acı ne de çizgileri bu adamı durdurmak için yetiyordu. Zemin kana bulanmıştı ama tek hissettiği tek arsuzu bu kadındı. Hiçbir acı şuan arzunun önüne geçemezdi.
Nefesini sabit tutmaya çalıştı. Düşünmemeye. 'Lanet olsun yapamıyorum. Tek düşünebildiğim göğüslerinden akan sular. Dudaklarımla tadına bakmak istiyorum. Bunu arzuluyorum. Ama yapamam..'
Evrenden yok olup gitmek istedi. Arzularına yenik düşüp bu küçük kadını korkutmaktan sözünü tutamamaktansa yok olup gitmeyi.
Ama evren ona acı vermeyi sonunda bıraktı. Meryem havluyu beyaz tenine sararak çıktı. Yerdeki kanları görünce öyle çok korktu ki dudaklarından küçük bir çığlık kaçtı.
"Ne oldu sana?"
Azrail ona bir şey olduğunu düşünerek arkasını döndü ama kızın yerdeki kanlara korkmuş bir ifadeyle baktığını görünce ellerini sakladı.
"Küçük bir kesik." dedi kaçamak bir şekilde.
Meryem ileri atıldı ve ellerini çekti. "Ellerine ne oldu?" titreyerek, "Bunu kendine senmi yaptın?"
Azrail tek kelime etmedi. Ne diyecekti? Sana olan arzumu bastırmak için ellerimi kestim mi?
Ama Meryem zeki kızdı. Anlamıştı. Havluyu alarak ellerini sardı.
"Bunu neden yaptın? Sen duygularını bastırmak için kendine zarar mı veriyorsun?"
Kahverengi gözleri suçluluk duygusuyla titriyordu. O an adamın bu kadar etkileneceğini asla bilemezdi.
"Önemli değil. Alışığım." dedi Azrail.
Meryem'in dudakları titredi." Sana böyle yapmanı ailen mi öğretti? "
Azrailin gözlerinde ki duygular çöküyordu şuan. Kendini bırakmamalıydı ama tutmak istemiyordu.
"Acımıyor zaten. Beni değil kendini düşün."
Ellerini çekmek istedi ama Meryem tekrar tutup kendine çekti.
"Acıyor." dedi havluyu çekip alarak. Kanayan ellerini ıslak dudaklarına yaklaştırdı. "Hep acıdı değil mi?"
Azrailin geçmişinde bir fırtına kopmuştu. Ördüğü duvarlar darbe almış gibi sallanıyordu şuan. Bu küçük kadın bunu yapmayı nasıl başarıyordu anlam veremiyordu.
"Ama asla söylemedin. Çünkü.." kanayan ellerini öperek, "Bunu sana yapan zaten ailendi."
Azrail kızın dudaklarını kanayan avuçlarında hissedince gözlerini kapatıp sesli bir şekilde nefes alıp verdi.
"Lütfen!" dedi Azrail. Ellerini çekti. "Dur."
Adamın acı çektiğini anlayınca sarıldı. Dağınık saçlarından ellerini geçirdi.
"Çok mu canını yaktılar?"
"Senin canının yanmadığı bir zaman konuşuruz bunları.."
Ama Meryem bu sefer pes etmeyecekti. Bu sefer ondan bir şeyleri öğrenecekti.
"Şuan iyiyim gerçekten. Yanımda olduğun için kendimi iyi hissediyorum. Bende sana iyi gelmek istiyorum. Dinlemek, çözümü varsa bir çözüm bulmak. "
Meryem'in yumuşak içten cümleleri taş kalbini yumuşatmaya yetmişti. Bu kadının gözlerinde bir şey vardı. Bu adamı büyüleyen bir duygu. Ne kadar uzun baksa kendisini hipnoz olmuş gibi hissediyordu. Kadın 'Diz çök' derse bunu yapacak gibi hissediyordu.
" Bir çözümü yok. Geçmişim karanlıklarla dolu. Bunu duyarsan canının yanacağını biliyorum."
Meryem'in canının yanması artık bu adamın da canını yakıyordu. Meryem ağlarsa sanki o küçük hıçkırıklarında boğulacakmış gibi hissediyordu. Gözlerinden yaşlar aksa kalbi sızlıyordu..
Azrailin kalbi hiç bu denli hızlı atmamıştı. Bu güzel kadının ona bunu nasıl yaptığını asla bilemeyecekti.
"Annem.." dedi fısıltıyla. "Beni defalarca öldürmeye çalışırdı. Ailem için ben ölmek için doğmuşum. Ölmesi gereken bir kurbanlık koyun gibi yetiştirdiler beni. İçtiğim sütün içine damla damla zehir koyduğunu ben uyurken masal diye anlatıyordu bana.. Beni öldürmek için her yolu denemişler. Bir kadın çocuğunu öldürmek için nasıl doğuruyor anlamıyorum.. "
Azrailin sesinde Geçmişin acısı, kırgınlığı, Öfkesi vardı. Yaşanmamış bir çocukluğa kurulmuştu öfkesi. Nefreti.
" Neden? Annen sana bunu neden yapıyordu? "Meryem'in üzüntü dolu sesi yüzünden geçmişinden nefret etmişti. Bu kadını üzebilecek her nefesin soluğunu kesmek istiyordu.
" Öldürmek için doğurdu beni. Kendisi seçmedi. Ben anne rahmine yerleştiğim an karar verdiler. "
O an Meryem'in dudaklarından adamı hiç olmadığı kadar şok eden cümleler döküldü.
"Anneni öldürmemi ister misin?"
Bir kaç dakika gülmek ve ağlamak arasında kaldı Azrail. Ama Meryem çok ciddiydi. Maskesinin üstüne yumuşak elini koydu.
"Sana acı çektiren o kadını öldürmemi ister misin?" bir kez daha yeniledi cümlesini.
Bir şeyler demeliydi ama diyecek cümle bulamayacak kadar şaşkındı. Zira kızın gözlerinde bunu yapacak güçte vardı öfke de.
"Aynı acıları ona yaşatmamı istiyor musun? Daha fazlasını yapabilirim. Senin için herşeyi yapmaya hazırım. Sen benim sevgilimsin." dedi.
Azrailin gözleri doldu. Ölüm meleğide ağlar mıymış? Şuan karanlık gözlerinden şeffaf göz yaşı döküldü. Bir damlaydı ama çıktığı yer yanıyordu.
" Sevgilim. "dedi dudaklarının arasından."Dudakların neler söylüyor Maria? "
Annesi sevmeyen adamı ölmeye mahkum bir kadın nasıl bu kadar severdi?diye düşünüyordu. Üstelik onu ölüme mahkum eden kendisiydi. Bunu hatırladı. Azrail bunu hatırlayınca bir dizini yere koydu.
"Affet beni!" dedi yalvarırcasına. Meryem'in titreyen bacaklarını tuttu. "Affet beni Maria. Benim yüzümden ölüyorsun affet beni."
Meryem'in kahverengi gözlerinden yaşlar döküldü. Adamın karşısında diz çöktü. Oysa bir erkeğin karşısında asla diz çökmemeye yemin etmişti. Annesi onu tembihlemişti. Ama şuan bu ona muazzam bir duygu hissettiriyordu. Sanki diz çökmemiş göğe yükselmişti. Bu adamın karşısında diz çökmek böyle yüceydi.
"Ben sana hiç kızmadım. Biliyorsun. Beni öldürmen için yalvaran bendim."
Azrail bunu duyunca kızın ölmeye bir nefes kadar yakın olduğu aklına tekrar tekrar geldi. Delirecek gibi oldu. Kendisini İlk defa seven bir kadını kendi elleriyle öldürüyordu ve bunun önüne ancak Tanrı tarafından gelen bir mucize geçebilirdi.
" Affet beni!" dedi bir kez daha.
Meryem uzanıp dudaklarını öptü. Masum, ağır duygu yüklü.
"Affederim ama bir şartla."
Meryem'in yumuşak ellerini tuttu. "Ne olursa yaparım? Söylemen yeter."
"Ben ölmeyecek gibi yaşayalım. Bunu unutalım. Seninde unutmanı istiyorum. Söz ver."
Siyah gözleri yanıyordu. Kirpikleri titriyordu. Unutamazdı. Böyle bir şey nasıl unutulabilirdi?
Ama Meryem istiyordu ya hafızasını bile silebilirdi o an.
"Deneyeceğim."
"Söz ver."
"Söz."
Narin kolları adamın boynuna dolandı. Kulağına yumuşak sıcak cümleler fısıldadı. "Seni seviyorum."
Azrail hayatında ilk kez bu cümleleri duydu. İlk kez biri onu sevdiğini söylüyordu. Karşılıksız, saf duygularla. Hayat ona merhamet etmmemişti ama Meryem merhametten fazlasını veriyordu.
Sevgisini...
☆☆☆
Bölüm sonu.
Biraz duygu yüklü bölüm oldu.. Farkındayım. Aslında çok beceremiyorum duygusal yazmayı umarım yaşatmışımdır o hisleri size.
Azrailin hayatını bundan sonraki bölümde okuyacaksınız. Artık kim olduğunu, kimliğini, ismini ne tür acılar çektiğini yarın ki bölümde okuyacaksınız.
Sır perdesi aralanıyor. Artık büyük bir sırrın İlk kapıları yarın sizlerle.
Bölüm hakkında yorumlarınızı bekliyorum.
Oy vermeyi unutmayın. Yarın görüşene kadar kendinize iyi bakın. 😘❤️🔥
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |