
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"İnsanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur ama onlara neler hissettirdiğinizi unutturmaz..."
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
🎧Bölüm şarkısı : Mııa( Dynasty) ıtt all fell down 🎧
Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. İyi okumalar 😍
Yazarın gözünden.
Azrailin geçmişi.
Bir çocuk dünyaya geldi.. Ay gibi parlak yüzü vardı. Yuvarlak yüzlü, güler yüzlü bir bebekti Leonardo.
Kimse bu kadar güzel bir bebek daha görmemişti. Kucağına alan, bu çocuğun sımsıcak enerjisini saflığını hissederdi. Ama ne yazıkki bu güzel bebeğin talihsizliği bir ailede doğmak olmuştu.
İnsanların imrendiği, dünya üzerinde bir kez bile hayal edilen bir ailenin yeni doğan bebeği olmuştu. Ama asla hayal ettiği gibi olmayacaktı.
Çünkü ailesi bu çocuğu öldürmek için doğurmuştu. Kraliyet oğlunun iki varisi olamazdı. Biri ölmek için doğardı. İki varis bir tahta sahip olamazdı.
Ve en tehlikelisi dün gece doğmuştu. Dokuz ay önce anne rahmine ikiz bebek girdi. Bunu dördüncü ayda fark eden aile bunun bir tehdit olduğunu hep tarihte okumuştu.
İkiz bebek demek iki farklı ayrım demekti. Kraliyet ailesi ikiye bölünecekti. Kardeşlerden biri hep ölmek zorundaydı. Tahta çıkan bir kişi olmak zorundaydı.
Kral, Joe oğullarından birini seçmek zorundaydı. Doğum zamanı yaklaşıyordu. Kraliçe Emily iki çocuğundan birini yavaş yavaş öldürmek zorunda kalacaktı.
Prens öldürmenin cezası idamdı. Bir kraliçe bile olsa ceza herkes için geçerliydi. Bu kanun gelenekti onlar için. Kraliyet ailesinin içinde hükümleri uygulayan aile üyeleri prenslerin ölümünü engelleyecek ve kralı tahttan indirirlerse iki prens ancak o zaman öldürülebilirdi.
Birinin yaşaması durumunda tahta geçmeyen prens kraliyet ailesinin gözetiminde büyürse isyan için eğitilirdi. Her durumda yine taht bir iç savaşla düşecekti. Darbe an meselesiydi.
Kral ve Kraliçe tarafından seçilen varis Chris Skywalker oldu. Aslında şans değildi. Annesi iki çocuğu gördü ve Chris'i seçti ve diğer çocuğunu yani Leonardo'yu ölüme mahkum etti.
Kaçırmaya çalışmadı ya da sevgiyle büyütüp vatanına iyi bir kraliyet ailesi gibi yetiştirmek için elinden geleni yapmaya çalışmadı.
Taht güvende olduğu müddetçe ikisinden biri ölmüş onun için bir şey ifade etmiyordu.
Leonardo uslu bir bebekti. Her gün annesine gülümsüyor ve onun sevgisine aç bir duyguyla büyüyordu. Kraliyet ailesinin varisi Chris seçilince Leonardo'yı kanatlarının altına almak istediler.
Ama Leonardo ne zaman annesinden ayrılsa bir türlü susmuyor ve sürekli ağlıyordu. Kimse onu biricik annesinden ayıramadı. Annesinin yanında büyümeye başladı.
Kırık duygularla, üzüntü dolu. Zorbalıkla büyüdü. Annesi bir kez olsun yüzüne gülmüyordu. İlk okul yılı varislerin gittiği okulda dışlanmaya başlamıştı. Herkes ondan nefret ediyordu. Tek sebebi varis olarak seçilmemiş olmasıydı.
Bir prense vurmanın cezası idamdı. İsmiyle hitap edilmesi idamdı. Ama Leonardo her gün okulda zorbalıkla boğuşuyordu. Ona hayatı sanki daha zor değilmiş gibi okuluda zindan ediyorlardı.
Kardeşi Chris bütün herkes tarafından sevilip saygı duyulan taraf olmuştu. Oysa Chris şımarıktı. Hiçbirşeyi beğenmezdi. Büyürken her gece ağlar ve annesini uykusuz bırakırdı. Huysuzdu. Hizmetçilere zorbalık yapardı. Kavga ederdi. Kraliyet derslerini umursamazdı. Siyasetten nefret ederdi. Tek düşündüğü yaramazlıktı.
Chris okuldan kaçardı Leonardo dayak yerdi babasından. Chris yemek yemezdi Leonardo aç kalırdı. Chris uyumazdı Leonardo uyumak istese bile uyuyamazdı.
Chris ağlardı annesi çimdikleyerek Leonardo'yı ağlatırdı. Çünkü Chris kardeşinin ağladığını duyunca hep susardı.
Oysa ikiside bu kadının çocuğuydu. Kanından, canındandı. Leonarda hep annesini çok severdi. Herşeye rağmen güzeller güzeli annesini çok severdi.
Bir kez gülümsemesi için elinden gelen herşeyi yapardı. Ama annesi ona hep zamanı geldiğinde öleceğini söylerdi.
Bir masal gibi bebekken onu nasıl zehirlediğini anlatırdı. Ölmesi gerektiğini her gün yüzüne haykırırdı. Annesine göre Leonardo yaşarsa tahtı kaybedeceklerdi.
Kraliyet ailesi özel davet verdiğinde Leonardo sarayın zindanlarına zincirlenirdi. Gözde olan Chris olmalıydı. Herkes ona saygı duymalıydı.
Bir gün annesine şu soruyu sordu.
"Neden beni sevmiyorsunuz?" henüz on yaşındaydı.
Annesi kalbini parçalayacak o cümleleri söyledi.
"Çünkü çok çirkinsin. Yüzüne bakmak bile midemi bulandırıyor."
Leonardo o günden sonra yüzüne hep maske takmaya başladı. Annesi söylediyse inanmalıydı. Bir anne evladını dünyanın en güzel çocukları olarak görürdü.
"Annem bana bunları söylüyorsa o zaman çirkinim. Yeterki annem mutlu olsun yüzüm olmasada olur." dedi ve kendisine hayatı boyunca bu maskeyi çıkarmamak için yemin etti.
Maskenin altında yatan bir cevher günden güne karanlığa sürükleniyordu.
Zorbalık, işkence artık kaldırılamayacak boyuta geliyordu. Leonardo kendi karanlığın ilk yaratıcısı oluyordu. Masum bir insandan şeytan bir insana dönüşmesine çok az bir zaman kalmıştı.
Çok zekiydi. Akıllıydı. Fazla konuşmazdı. Güçlü zekası kral babasını hep korkutuyordu. Derslerini iptal etti.
"Zaten ölmeye mahkumsun. Kraliyet dersleri senin için önemli değil. Nefes almadan yaşamayı öğren. Hiç doğmamış gibi yaşamayı öğren."
Bir babadan duyulacak çok ağır sözler olurdu ama bu kadarı biraz fazlaydı. Leonardo'nın kalbi çok kırılmıştı bunları duyunca.
" Size acıyorum. "dedi krala. Bu zamana kadar çektiği işkence için bile ağlamayan çocuk şimdi konuşuyordu."Kral olmaya layık olamamanıza acıyorum. Bir çocuğunu bile koruyamayacak kadar güçsüz bir kral olmanıza gerçekten acıyorum. Sizi kral diye oturtan adam ya kör ya da aptal olmalı."
Kral sanki birisi ona suikast düzenlemiş gibi bakıyordu. Bu cümleleri duyunca çok öfkelendi. O an tokat atmak için elini kaldırdı ama oğlunun karanlık, korkusuz bakışları elini durdurdu.
Daha önce böyle korkutucu bakan birini daha görmemişti. Leonardo'dan kan dondurucu cümleleri döküldü.
"Bir prense dokunmanın cezası idamdır. O tokatın rüzgarını hissedersem bu sarayı başınıza yıkar tahta geçmek için kardeşimi öldürürüm."
Kralın havada ki eli titredi. O an oğlunun gözünde ki duyguları gördü. Kimsesi yoktu, arkasında tek bir asker yoktu. Onu seven kimse yoktu. Kocaman dünyada tek başınaydı. Sarayda hizmetçiler bile ona saygı duymuyordu. Ama sanki kral karşısında duran oğlunun tahtı ele geçirecek bir ordusu varmış gibi korktu oğlundan. Sanki herşeye gücü yeteceğini görmüştü gözlerinde.
Ezilmişlikten doğan güç açlığını, öfkesinin bir lanet gibi sarayı yerle bir edeceğini, zekayla kurulacak olan suç imparatorluğunu, karşısında gerçek bir kralı gördü. Bakışları, korkusuzluğu, zaafiyetinin olmadığını ve yenilemez bir kral ışığını gördü.
"Sen!" dedi korku dolu ifadeyle. "Kralını tehdit ettin. Cezası idamdır bilmiyor musun?"
Kurallı bir ifadeyle gözlerini kıstı. "Ben babamı tehdit ediyorum. Zira efendim kralı tehdit etmiş olsaydım tahtta oturuyor olurdum."
Kral gerçekten tahttan indirilmiş gibi korkuyla geri adımlar attı. Tahtına baktı. Karşısında korkusuz duran oğluna baktı.
"Asla tahtın sahibi olamazsın. Sen ölmek için doğdun. Sen fedakar edilecek tarafsın."
Leonardo'nın siyah gözleri kontrollü bir karanlıkla parladı.
"Şimdi kraliyet üyelerini çağırıp onlara beni doğduğum günden bu yana zehirlediğini anlatırsam sizce İlk darbe kimden gelir? "
Annesi Leonardo'yı zehirlediğini yaptığı bütün kötülükleri, herşeyi anlatarak kendi ayağına sıkmıştı.
" O bir kraliçe kimse ona dokunamaz."
"Dokunurlar. Doğurganlığı yüzünden o kadın kraliçe yapıldı. Basit bir milyarderin kızı. Ne vasfı var doğurmaktan başka? Gerçek kraliyet kanı taşımıyor. Seve seve idam ederler."
Kanı donmuştu kralın. Bu duyduklarının ağırlığı ve gerçekliği onu korkutuyordu. Bir kral oğlundan korkuyordu.
Asla konuşmayan çocuk şuan konuşuyordu ve ağzından tek mantıksız cümle çıkmamıştı.
" Bunu annene yapamazsın. Onu seviyorsun."
Leonardo maskesine dokundu. "Sevdiğim şeyleri öldürebilirim. Ölü kaldığında daha çok seveceğim."
"Bunları nasıl söylersin? O senin annen? Seni o doğurdu?"
Azrail kahkaha atmaya başladı. Annesinden başka kimseye gülümseyen çocuk kahkaha atıyordu. Kahkahası, korku fidanlarını kralın kalbine kök salıyordu.
"Hayatının en büyük hatasını yapmış o zaman." dedi birden kahkaha atmayı keserek.
"Sen böyle konuşmaya nasıl cüret ediyorsun? Diz çök kralının karşısında. Bu bir emirdir."
Leonardo diz çökmedi.
"Diz çökmek ha?" dedi sert bir sesle. "Senin önünde mi? Beni öldür daha iyi. Ama siz onuda başaramıyorsunuz.."
"Çık buradan!" diye bağırdı kral. "Seni görmek istemiyorum."
Leonardo arkasını dönüp sarayın salonundan çıktı. O günden sonra on beş yaşına kadar asla saraya geri dönmedi. Sarayın bahçesinde en uzak bahçesine Leonardo için küçük bir saray yaptırıldı. Annesi hatta kardeşi bile onu üç yıl boyunca bir kez görmeye gitmedi.
Leonardo zenginlik ve saygının doğduğu yerde saygısızlık ile büyüdü. Kendini eğitti. Bir gölge kadar sessiz olmayı öğrendi. Bir kılıç kadar keskin olmayı, bir siyasetçi gibi kurnaz olmayı bir bilim adamı gibi zeki olmayı.
Küçük sarayında hizmetçi olmadan yalnız başına büyüdü. On beş yaşına geldiği gün babası ilk kez yanına geldi. Yanında Chris vardı. Kardeşi büyümüştü ama gözlerindeki alaycılık hâlâ aynıydı. Leonarda'ya göre Chris daha zayıftı. Biraz daha kısaydı.
Ama Leonardo on beş yaşında olmasına rağmen dikkat çekici bir vücuda sahipti. Dik duruşu, kendine olan güveni. Karanlık gözlerinde olgunluk vardı.
"Hazırlan gidiyoruz." dedi Kral.
"Nereye?"
"Türkiye.. Özel bir davet aldık. Seninde gelmeni istiyorum. Ölmeden önce görmeni istediğim bir ülke."
Chris alaycı bir ifadeyle kardeşine yaklaştı. "Hizmetçi olmadığına emin miyiz? Nasıl böyle sağlıklı duruyor? Şimdiden öldüğünü düşünüyordum."
Kardeşinin hatta ikizinin cümleleri asla canını yakmadı.
"Sen nasıl Hizmetçilere rağmen böyle çelimsiz kalabildin?" dedi alaya alarak. Gülmedi ama gülse bu kadar zorlarına gitmezdi.
Chris bağırdı. "Varis ile nasıl böyle konuşabiliyorsun? Seni hadsiz köpek!"
Leonarda'nın yüzüne yumruk attı ama canı acıyan en çok kendisi oldu. Zira genç adam için bu acı hiçbirşeydi. Chris öfkeyle elini tuttu. Sanki demire yumruk atmıştı. Neredeyse eli kırılacaktı.
" Seni bir gün ben öldüreceğim kardeşim. Bu kadar fazla yaşadığın için ailene nankörlük mü yapıyorsun? Bize diz çökmen gerekiyor. Seni öldürmemek için ayaklarıma kapanmam gerekiyor."dedi Chris. Zindan olan hayatı için bile nankörlükle suçlanıyordu.
Leonardo kısacık baktı. Ama sanki Chris'in gözlerini yuvalarından bir bıçakla çıkarmış ve kalbini söküyordu o siyah gözlerinde. Oysa Leonardo sadece bakıyordu. Chris'in ödü kopmuştu.
" Tahta çıktığın zaman söz veriyorum ayaklarına kapanacağım. "dedi Leonardo.
Chris anlamadı ama kral ne dediğini neyi kastettiğini anladı. Leonardo kardeşini öldürecekti. Darbe planlıyordu. Tahta oturmak için bu uğurda herşeyi feda edeceğini az önce cümlelerden anladı.
Karar vermişti. Oğlunu ne olursa olsun öldürmesi gerekiyordu. Taht tehlike altındaydı. Sonucu ne olursa olsun bedelini ödemeye hazırdı. Tahtı kaybetmektense oğlunu kaybetmeyi göze almıştı.
Bir gün sonra.
"İstanbul.." dedi Kraliçe Emily.. Bir iç çekiş çok şey anlatıyordu. Ona hayran hayran bakan birinin gözlerini asla umursamayan vefasız bir anneydi.
Leonardo ona ne yapmış olursa olsun bu kadın onun için dünyanın en güzel kadınıydı. Sebebini anlamıyordu. Annesini çok seviyordu. Hayatında yüzüne bir defa gülmemiş annesini. Onu her fırsatta öldürmeye çalışan annesini.
Kraliçe Emily oğluna baktı. Yine aynı hayran bakışlarını yakaladı.
"Bana böyle bakmayı kes. Midemi bulandırıyor." dedi iğrenircesine. "İçimden gözlerini çıkarmak geliyor sen böyle bakınca."
Leonardo'nın kalbi çarpmıştı. "Oysa yüzümü kapattım sizin için. Görmeye tahammül edemediğiniz için kendi kimliğimi bile saklıyorum. Eğer gözlerimde sizi rahatsız ediyorsa.. Lütfen gözlerimi çıkarmamı istemeyin benden. Zira yüzünüzü bir daha görememek benim için gerçek bir işkence olur. "
Kibar ses tonu saygılı cümleleri. Bu genç adam kral olarak doğmuştu. Bakışlarında bir kralın asilliği vardı. Leonardo konuştuğu zaman herkes onu dinlerken hipnoz olmuş gibi buluyordu kendini.
" Çıkar maskeni. "dedi Kraliçe Emily. Asla etkilenmeyen biri varsa oda annesiydi." Seni bir ucube gibi görmelerini istemiyorum. Bizi rezil edersin. "
Leonardo itiraz etmeden maskesini çıkardı. Kraliçe Emily merakla oğlunun yüzüne baktı. Chris ile aynıydılar. İkizlerdi. Ama Leonardo'da farklı bir şey vardı. Yüz hatları tanrı tarafından özenle çizilmiş gibiydi. Siyah gözlerini ortaya çıkaran siyah kaşları uzun ve gür kirpikleri dolgun ve nefes kesici dudakları vardı. Oğlunun yüzünü görmeyeli yıllar olmuştu.
Hizmetçiler ve askerler Leonardo'nın yüzünü görünce neredeyse saygıyla eğileceklerdi. Öyle bir etki yaratmıştı ki, ruhları geleceğe hazırlık yapıyor gibi bedenlerini eğilmeye zorlamıştı sanki.
Kral Joe, bunu fark edince daha çok nefret etti oğlundan. Kaza süsü verecek ölümünü başka bir planla değiştirdi.
Chris, Leonardo'dan hep nefret ederdi. İçten içe herşeye sahip olmasına rağmen ondan ölesiye nefret ediyor ve kıskanıyordu. Leonardo şuan karşısında ölse kılını kıpırdatmazdı.
Oysa ikizler birbirlerine bağlıydı. Birinin canı yandığında diğeri hissederdi. Ama Chris bunu hissetmek bir kenara kaç defa öldürmeye çalışmıştı kardeşini.
Leonardo İstanbula hayran kalmıştı. Sanki şehir ona bir anne hissiyle kucak açmıştı. Yoldan geçen insanları izlerken bazılarının yüzlerinde samimi gülümsemeler görünce buna şaşırmıştı. Gerçek ve sıcak gülümsemeyi görmeyeli yıllar olmuştu.
O gece kral Joe'nin bir kaç adamla konuşmalarını duydu. Bir suikast düzenleyeceklerini ve birçok insanı öldüreceklerini duydu. Leonardo normalde kimseye yardım eden biri değildi ama Kral Joe'nin bunu planladığını duyunca bu planı iptal etme aşkı sabote etmek istediğini fark etti.
Türkiye'nin orgeneralinin kızının düğününü sabote edeceklerdi. Kralın neden bir orgenerale suikast düzenlediğini merak ediyordu. Türkiye ile ne bağlantısı olabilirdi babasının? Neden böyle bir katliam yapmak istiyordu?
O gece kaldıkları evden kaçtı. Zor olmamıştı. Babasının dediği gibi bir ölü gibi sessiz yaşamayı öğrenmişti. Kimse onun yokluğunu sorgulamazdı. Yeri ve zamanı öğrenmişti. Şimdi herkesi kurtarmak ve bir daha ailesinin yanına dönmemeyi planlıyordu. Bu ülkede kalmayı istiyordu. Burada yaşamayı.
Sabahın erken saatlerine kadar sokaklarda yürüdü. Bilmediği bir ülkede bilmediği insanların arasında yürüyordu ama asla yabancı hissetmiyordu. Sanki bu şehir bilmediği ve tatmadığı bir huzurla doluydu.
Kral Joe, sabah oğlunun evden kaçtığını duyunca bütün askerleri sokaklara döktü. Oğlunun neden kaçtığını anlıyordu. Ama onu asıl şaşırtan oğlunun birilerine yardım etme isteğiydi. Bunu elinden almak için herşeyi göze almıştı.
Leonardo öğlen saatlerinde sonunda düğün salonunu bulmuştu. Koşup herkese bir şekilde haber vermek için karşı caddeye geçecekti ki hemen peşinden kralın askerlerini gördü.
Koşarken biriyle çarpıştı. Poposunun üstüne düştü. Karşısında on yaşında kahverengi saçlı ve kahverengi gözlü bir kız vardı. Saçları rüzgarda sallanıyor ve gözleri dolu dolu bakıyordu Leonardo'ya.
Sonra yerdeki laleleri fark etti. Ezilmiş ve renkleri anında solmuş laleleri. Kızın gözleri dolmuştu. Sanırım laleleri çok seviyordu. Minik elleriyle ayaklar altında ezilen laleleri topladı. Sonra öfkeli bakışlarıyla Leonardo'ya baktı.
Aslında en çok kendine kızıyordu kız. Bir şeyler söyledi ama Leonardo ne söylediğini anlamıyordu. Kucağında temiz kalan laleye baktı. Yerden kalkarak küçük kıza elini uzattı.
Kız kahverengi gözleriyle melül melül bakıyordu. O an kızın gözlerinin ne kadar güzel baktığını fark etti. Masum ve saflığın temsiliydi sanki. İlk andan etkilenmişti bu küçük kızdan. Çok tatlı gelmişti. Şişman yanaklarını sıkmak istedi. Saçlarını okşayarak sevmek.
Oysa Leonardo bu zamana kadar kimseye böyle hissetmezdi. Annesinden başka hiçbir kızı sevmedi. Saçlarına dokunmak istemedi. Annesinin İpek gibi saçlarını hep taramak isterdi. Her yıl Annesinin doğum gününde ona özel bir tarak alırdı. Ama annesi o tarağı alır ve kırardı. Ne olursa olsun tarak almaktan vazgeçmemişti.
Kızın elinden tuttu ve laleyi kıza uzattı. O sırada arkasından onu kovalayan sesleri duydu. Etrafına endişeyle baktı koşmak için harekete geçmişti ki kızın minik elleri parmaklarının arasına dolandı ve Leonardo'yı çiçek tezgahının arkasına sakladı.
Leonardo'nın kalbi yeni bir heyecanla çarpıyordu. Hayatında ilk kez birisi onu koruyordu. Ve bu ailesi değil hiç tanımadığı bir kızdı. Kız susması için işaret veriyordu. Adamlar çiçek tezgahının önünden onları görmeden kaçıp gittiler.
Küçük kız çok korkmuştu, adamları görünce Leonardo'nın parmaklarını sıkmıştı. Sonra bunun bilincinde olunca utanmıştı. Adamlar gözden kaybolunca Leonardo koşarak uzaklaştı. Kızın arkasından şaşkın bakışlarını görebiliyordu. Ama kurtarması gereken bir aile vardı..
Sonra duraksadı. Kızın arkasından bağırdığını duydu. Ne dediğini anlamadı dilini bilmiyordu ama sanki tanrı tarafından ne dediğini gerçekten anlamıştı. Düğün salonuna doğru ilerleyen küçük kıza yetişti ve bileğin den tutup gözlerine bakarak gülümsedi.
"Leonardo." dedi adını söyleyerek. Kız birşeyler söyleyip gülümsedi. Yine anlamamıştı ama çok güzel gülüyordu.
O an yer gök inledi. Bir patlama sesi yankılandı. Leonardo kızın bedenine kendini siper etti ama ikiside ağır yaralandı. Leonardo bir tarafa kızın bedeni bir tarafa savruldu.
Hayatında hiç bu kadar acı hissetmemişti. Kendi kanında boğuluyordu. O an kızın korkmuş, acı dolu ve sanki ölmüş gibi bakan gözlerini gördü. O küçük kız ölmüştü. Kanlar içinde yerdeydi. Avucunda kanlı beyaz lalesi.
Kahverengi gözleri sanki Leonardo'ya bir şeyler anlatmak için dikilmişti. Leonardo da fiziksel acı dışında bir şeyler oldu. Kafasında önce bir zonklama başladı. Titremeye başladı. Ne yaparsa yapsın kızın ölü kahverengi gözleri gözünün önünden gitmiyordu. Sonra karanlığa gömüldü.
Doktorlar etrafta koşuşturuyordu. Yüzlerce yaralı hastanede kurtarılmayı bekliyordu. Bunlardan biride İngiltere kraliyet ailesinin oğulları Prens Leonardo'ydı.
Leonardo her gece ağlayarak uyanıyor çığlık atıyordu. Doktorlar sürekli sakinleştirici veriyordu. Genç adamın ruhu bozuk bir plak gibi bozulmuştu. Doktorlar ailesine ulaşmaya çalışmak için kimliğini aradılar ama bulamadılar. Sanki genç adam başka bir gezegenden gelmiş gibiydi.
Haftalarca genç adamı tedavi ettiler. Ve o patlama günü çocuğun ruhu gerçekten bölündü. Travmaya bağlı Dissosiyatif kişilik bozukluğu oluştu.
Dissosiyatif kişilik bozukluğu : Çoklu kişilik bozukluğu olarak da bilinen bu durum kendi kimliğinin dışında başka kimliklerin olmasıyla açıklanan bir ruhsal bozukluktur. Başka bir deyişle içinde biri ya da birilerinin olduğunu hissetmek demektir.. Aslında duygu ve düşünce algıların sanki içinde yer alan başka bir kişiye aitmiş gibi hissetmesi durum olarak da düşünebilirsiniz.
Birinci kişiliği kendi kişiliğiydi, ikinci kişiliği kötü, öldürme arzusu olan ve kana susamışlığını açığa çıkaran bir katildi. Üçüncü kişiliği acı çeken ve kendisine zarar vererek bütün acılarını yitip gideceğini düşünen kişilikti. Leonardo kendi içinde o günden sonra üç kişi yaşamaya başladı. Kendi kişiliği 25 yaşına kadar asla ortaya çıkmadı. Hastaneden çıktıktan sonra ülkesine geri döndü. Ailesi onu arama zahmetinde bile bulunmamıştı.
Hatta trajedik bir kazada öldüğünü söyleyerek sahte bir cenaze töreni bile yapmışlardı. Toplantının ortasında Leonardo sarayı basınca herkes bir ölü görmüş gibi korkmuştu.
O günden sonra kraliyet ailesi Leonardo'yı kanatlarının arasına aldılar. Saray gerçektende ikiye bölündü. Kral ve Kraliçe varis Chris, birde Leonardo'yı himayesi altına alan ve tahtı devirmek isteyen aile.
Leonardo asla kendi kimliğine dönemedi. Günden güne öldürme arzusu bir su açlığı gibi baskınlaşıyordu. Buna bir çözümü bir gece okuduğu kitaptan esinlenerek buldu.
İnsanları parayla öldürecek bir örgüt kurmaya başladı. Önce bu aileden kurtulmalıydı. Kendi başına özgür olmalıydı. Bir gece verilen davette başkanın oğlunun ahlaksız bir olaya karıştığını tesadüf eseri görünce adamı tehdit ederek bütün servetini yavaş yavaş elinden aldı.
Önce adını duyurdu. Paralı bir katil. Maskeli. Kimliği yok. Kimse kim olduğunu bilmiyor. Sonra devlet adamlarının her birinin zaafını buldu. Bir parti düzenlemesi yetiyordu. Onları tehdit edecek yeterli delil bulunca kısa sürede ülkenin en korkulan en tehlikeli adamı olmuştu.
On dokuz ülkede karargah kurmuş ve lideri olmuştu. İkinci kişiliği olan katil tarafı bu adama bir örgüt kurdurdu. 25 yaşına geldiği yıl kardeşi Chris'in tahta geçmek için taç giyme töreninin haberini alınca kararını verdi. Onu öldürecekti.
Annesine ve babasına acı çektirmenin arzusuyla dolup taşmıştı. Kendi kişiliği annesini öldürmeye kıyamazdı. Ya da onu üzmeye. Ama katil kişiliği fark etmeksizin herşeyi yapabilirdi. Kimseye acıması yoktu.
Chris'i hapsetti. Ama taşıyıcısı onu kaçırdı. Peşine düştü. Onu bir sokak köşesinde bir kadının arkasına saklanırken buldu. Biraz eğlenmek için onları görmemiş gibi yaptı. Uzaktan izlemeye başladı.
Genç kız Chris'in suratına bile bakmamış ama zavallı kardeşi kızı rahatsız etmek konusunda ısrarcıydı. Sonunda kızın pes edişini ve peşinden gittiğini gördü. İçten içe kıza acıdı, bu kızıda bu gece öldürecekti.
Ormandaki evde onları uzaktan izlerken kardeşinin gözle görülür değişimi Leonardo'yı şaşırttı. Emindi bu kızı yatağına atmak için getirmişti. Ama bundan vazgeçtiğini ve yalanlar uydurarak kızı kandırdığını ve onunla gelmesini arzuladığını duydu.
Hayretler içindeydi. Kardeşinin saniyeler içinde bir kıza aşık olduğunu gürünce gerçekten şaşırmıştı. Chris kadınları sadece zevki için kullanırdı. Onları bir obje gibi görüyordu. Ama bu kıza yalvarışını gördü. Onunla kaçması için yalvarışını.
Chris'de ki değişime hayret etti. Evet kız güzeldi ama belliki diğer kadınlar gibi değildi. Daha ilk anda kardeşini reddedişinden anladı. Genç kıza piyano çalışını izleyince dahada meraklandı. Chris piyano çalmaktan nefret ederdi. Hele de bunu bir kıza yapmayı acizlik görürdü.
Kimdi bu kız? Chris neden bu kıza böyle davranıyordu? Merak bir kurt gibi içini kemirmeye başladı. Silahını doğrulttu ve ateş etti. Chris'in yere yığılışını görünce eve doğru ilerledi.
Kızıda öldürmek için gidiyordu. Kapıdan içeri girdiği ilk an kardeşinin gözlerine baktı. Ondan nefret ediyordu. Sonra korkuyla titreyen kızın gözlerine baktı.
Kahverengi gözler, kahverengi saçlar. Güzel bir yüz. Dikkat çekici bir fizik. Ölümü görmüş gibi aşık bakışlar. Gerçekten de aşık baktığını görünce şaşırmıştı Leonardo.
Ölüme aşık bir kadının bakışlarını görüyordu. Genç kadın korkuyla ayağa kalktı.
Gür sesi odada yankılandı. "Sende kimsin?" kadını kibirli bir tavırla baştan aşağı süzdü. "Bu kurban ile aranızda ne var?"
Kadının gözleri kardeşine çevrildi. Korkusu bir buhar gibi Leonardo'nın benliğine işliyordu. Ama bu adamın sabrı yoktu. Silahı doğrulttu.
Kadın cüretkar bir şekilde adamı süzüyordu. Küstahça bakışlarını adamın gözlerine kilitledi. Korkusu merakın önüne geçemiyordu. Leonardo'yı merakla inceliyordu.
"Maria."dedi kaşlarını çatarak." İsmim Maria. "
İsmi Maria.. Tanıdık gelmiyordu. İlk defa görüyordu ama sanki içinde bir yerde kadını geçmiş zamanda çok ufak bir anıda karşılaşmış gibiydi.
Leonardo, "Onunla nasıl bir ilişkin var?" diye sordu Chris'i göstererek.
"Bu gece tesadüfen ilk kez karşılaştık."
Leonardo biliyordu. Tuhaf bir şeyler vardı. Bu kadında tanıdık sıcak ama uzaklaşması gereken bir uyarı gibiydi hisleri. "İlk defa tanıdığın bir adamın evine kendine güvendiğin içinmi gidiyorsun? Yoksa ilk defa tesadüfen tanıştığın bir adama güvendiğin içinmi?
İlk defa bir kadınla uzun konuştu. İnceledi. Kendisini incelemesine izin verdi. Sonrasında o çok istediği açlık duyduğu öldürme arzusu devreye girdi. Az önce kardeşine ateş ettiği silahı güzel kahverengi gözlere doğrulttu. Ama o an öldüğünü sandığı kardeşinin acı çeken sesini duydu.
"Lütfen! Onu öldürme. Beni öldürüyorsun bitti işte. Tek istediğim. Hatta son arzum bu. Lütfen bu kadını öldürme."
Hayatında ilk kez bu kadar şaşırdı Leonardo. Kardeşi bir kadın için kendisine yalvarıyordu. Hemde ilk kez gördüğü bir kadın için. O kadından anında nefret etti. Kardeşi kendi hayatını mahvetmişti. Kardeşinin aşık olduğu kadından nefret etti.
"Chris!" dedi Maria ellerini sıkı sıkı tutarak. "Lütfen böyle söyleme. Mutluluğumu elimden alma!"
O an bu kadından ölesiye nefret etti. Hayatını çalan, bir ucube gibi yaşamasına sebep olan kardeşi birine aşık olduya hayatının o gece en büyük yeminini etti. Bu kadını öldürmeyecek öldürmekten beter edecekti.
"Maria! Lütfen mutlu ol. Bir gün senin ile tekrar buluşacağız." Chris'in son sözleriydi bunlar. Sonra zavallı hayatı bitti..
Leonardo bir kez daha şaşırdı. Buluşacaklardı öyle mi? Bir kez daha. 'Bu kadını ölsem bile bırakmayacğım. Ruhunu bile alacağım senden kardeşim. Ona bu dünyada kavuşamadın diğer dünyada bile kavuşamayacaksın. Sana söz veriyorum.' bu düşünceyle yanıp tutuştu.
Ama Leonardo'nın asla bilmediği ve öğrenemeyeceği bir gerçek vardı. Chris tesadüf eseri o kızla karşılaşmadı. Meryem'i küçükken aşık olduğu kızı bulmuştu. O gece tesadüf eseri orada değildi. Leonardo onu babasının karşısında tehdit etmişti. Biliyordu tahtı elinden alacaktı. Onu tek yıkabilecek şey geçmişindeki o kızdı. Ama biliyordu o kız yaşıyordu. Leonardo acı çeksin diye doktorlara para vererek yalan söyletmişti. Hastane kayıtlarını sildirmişti. Halasına para verip o kızı yıllarca acı çekmesi için her ay düzenli para yolluyordu.
Bir gün kullanacaktı Meryem'i. Öldürmek için yaşamasına izin veriyordu. Şimdi zamanı gelmişti. Azraili alaşağı etmek için bu kadını kullanacaktı. Çocukluk aşkı ile onu tehdit edecekti. Acılar içinde olan kardeşinin daha ne kadar acı çekeceğini düşünürken yıllarca ortadan kaybolan Meryem'i bulmak için araştırma yapmıştı.
Meryem'i iki ay önce buldu. Her gün her an izledi. Başta Leonardo'ya onunla işkence edecekti ama sonrasında günden güne Meryem'e aşık oldu. Ona acı çektirmekten vazgeçti. Tahtta ki hakkından bile vazgeçeceğini düşündü. Ama kardeşi peşindeydi. Taç giyme töreninden önce kaçacaktı. Ailesi ona yardım edecekti. Bu yüzden Meryem' i de alıp sırra kadem basacaktı.
Ama işte kader onun için bu planı bozdu. Acıyla doğan mutluluk huzur getirmezdi. Chris layık olduğunu buldu.
Bölüm sonu.
Evet Azrailimizin adı : Leonardo Skywalker. İngiltere kraliyet ailesinin İkiz oğullarından biri. Chris Skywalker İkiz kardeşi. Eminim buna çok şaşırdınız.
Leonardo çok acılar çekti sevgili okurlarım. Sevgisiz büyüdü. Sıfır sevgi. Kimse bebekken bile saçını okşamadı sevgiyle bakmadı.
Buna rağmen kimseye çocukken kötülük yapmadı. Ama çok zorbalık gördü. Çok aşağılandı. Annesi bile ondan nefret etti. Ama Leonardo asla annesinden nefret etmedi. Belkide hayatta en çok sevdiği kadın annesiydi.
İki çocuğun geçmişide acı doluydu. Leonardo İlk defa hayat kurtarmak istedi ondada ruhu bozuldu. Çoklu kişilik bozukluğu.. Kendi kişiliği Meryem ile karşılaşana kadarda çıkmadı ortaya.
Evet şimdi bölümün en büyük olayına gelelim. Meryem'in ailesini Leonardo'nun ailesi öldürtttü.. Kızın bütün sülalesini resmen hayattan sildi.
Sizce bunu neden yapmış olabilir? İngiltere kralının bir türk orgeneralinin ailesinden almak istediği intikam nedir?
Peki Leonardo Meryem'in ailesinin kendi ailesi yüzünden öldüğünü öğrendiğinde sizce ne olur? Aman Allah'ım sonunda o bölüme geldik sevgili okurlarım..
Sizi hüzün dolu bir bölüm ve Azrailin gerçekleri öğrendiği bölüm bekliyor. Peçetelerinizi yarın ki bölüm için yanınızda tutun.
Yorumlarınızı bekliyorum. 😘
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |