
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Pencereyi açan benken, Ortalığı dağıtan rüzgârı nasıl suçlayabilirim ki?"
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
Yorum yapmayı unutmayın. Her paragrafta düşüncenizi merak ediyorum. İyi okumalar.
Yazarın gözünden.
Geçmişe bir yolculuk yapıyordu. Kafasında ki soru işaretlerini bitirmek istiyordu. Biliyordu o küçük kız ölmüştü. Mezarına gitmişti. Emindi o kız ölmüştü.
Ama Maria! Yargılama günü kızın bakışlarında kesinlikle bir şeyler gizliydi. Tanıdık ama uzak. Yakın ama gizli bir sır saklıydı sanki. Bunu öğrenmenin tek yolu geçmişe yolculuk yapmaktı.
Carlos ile beraber Türkiye'ye gitmişlerdi. Bekleyemezdi. Bir gün daha bekleyemezdi. Gerçekleri öğrenmeliydi. Arabanın camından şehri, insanları, koşuşturmayı izlemeye başladı. Sanki zaman bu insanlardan bir şeyler almıştı. O huzuru sanki bu şehir vermiyordu. Koşarak uzaklaşmak istiyordu bu kasvetli şehirden.
Oysa çocukken bu şehire hayran kalmıştı. Bir ara burada yaşamayı hayal bile etmişti. Şimdi kendini o günde buldu.
Hava soğuk muydu, sıcak mıydı; kar mı yağıyordu yoksa yağmurlu muydu, sanki hisleri geriye doğru kaçmış ve koca bir boşluğun içindeydi. Belkide korkuları, yüzleşeceği gerçek onu buradan hızla uzaklaştırmak istiyordu.
Saat kaçtı.. Ne önemi vardı? Saat ve zaman onun için olduğundan fazla yavaş akıyordu. Korktuğu geçmişi almış ve o patlama gününe getirmişti.
Her günü hesaplayan ve her anı hafızasına kaydeden Leonardo şimdi bir şeylerin karanlığına düşmüştü. Şu an saat öğle vakitlerinde olmalıydı, bir yerlerden ışık süzülüyordu. Aslında herşey çok açıktı ama algılayamıyordu sanki.
Karanlık hayatı öyle zifiriydi ki, öyle ki bazı zamanlar gözlerinin önünde yanan ışıkları bile fark edemiyordu. Şimdi bu karanlığa bir ışık düşmüştü. Leonardo yüzü bile gülmeyen gülümsemeyi bile bilmeyen bunu öğrenemeyen bir geçmişi vardı. Ama bu kadın hayatına girince bir şeyler değişmişti. Sanki artık nefes almak daha kolay olmuştu. Bu yüzden bunu kaybedemezdi. Son şansıydı. Bunu biliyordu. Eğer şuan kalıp gerçekleri öğrenirse herşey bitebilirdi. Ayakları geri gidiyordu ama kalbi asla izin vermedi.
Maria.. Onu kaybetmek istemiyordu. O küçük kız.. Maria çıkarsa kendini kaybederdi. Asla affetmezdi. Bu aldığı azıcık nefesi bile kaybedebilirdi.
Carlos bir dosya uzattı. Bakışları dosyaya indi ve fotoğraflara, fotoğrafların altındaki kalın dosyaya baktı. Küçük kıza ait bilgiler vardı. Karşılaştığı küçüklük fotoğrafını görünce hemen hatırladı. Kahverengi gözleri aynıydı. Bu fotoğrafı kim çektiyse ona çok güzel bakıyordu. Bir an için o kişinin yerinde olmayı istedi. Sonra Maria'nın bakışları geldi gözünün önüne. Kahverengi gözlerinde çok derin çok anlamlı baktığını hatırladı.
Hayır, bakışları aynı değildi. Bu küçük kızın gözüne bakan yaşadığını hissederdi. Ama Maria'nın gözlerinde yaşamı alınmış bir kadın yatıyordu. Çok acılar çekmişti? Bunu biliyordu.
Maria'yı İlk gördüğü zamanı hatırladı. O iğrenç sokak köşesinde, üerinde siyah bir bluz, siyah bir pantolon vardı. Saçları dalgalıydı ve omuzlarından dökülüyordu, yorgun bakışlarında hayat yoktu. Ama o iğrenç sokağın kasvetli havasına rağmen Maria'nın bluzünün hemen üstünde göğsünün nasıl inip kalktığını hatırladı. O an sigara içebilse yakardı ama yapamazdı. Elindeki silahı görünce nasılda korkmuştu. Kalbi nasılda atıyordu göğüslerinde. İlk defa bir kadının göğsüne baktığı için kendine çok kızmıştı o zaman. Ama şimdi acı acı gülümsüyordu.
Derin bir nefes verdi.
Dosyada küçük kıza ait herşey vardı. Ailesi, gittiği okul, bir ikiz kardeşi olduğunu öğrendiğinde gerçekten şok olmuştu. Sonra.. İsmi.. Tekrar okudu... Bir kez daha okudu.
"Meryem?" dedi dudaklarının arasından. Sonra diğer ismi söyledi. "Maria?"
Dilinden küfür döküldü. "Sikeyim. Basit bir tesadüf olsun." sonra gazete haberini eline aldı. Meryem hakkında bilgi almak sandığından daha zor oldu. Çünkü kızın kendisini sanki ülkeden silmişlerdi. Leonardo elçiliği devreye soktu krallık bağlantılarını kullandı ve ancak bir avuç bilgi edinebildi. Sanki hiç Meryem diye biri olmamış gibi kızı silmişlerdi. Bunun üstünde sonra duracaktı. Haberi okudu.
"SON DAKİKA Rümeysa Burkan cinayeti davasında 2. perde!. Eski Orgeneral Korhan Erdemoğlunun en büyük kızının düğününde yaşanan büyük patlamadan sonra, Korhan Erdemoğlunun ablası çalıştığı yetimhanenin çatısından aşağı itilerek öldürülmüştü. Rümeysa Burkan'ın öldürülmesiyle ilgili davada ikinci duruşma bugün yapılan açıklamada katilin, Eski orgeneral Korhan Erdemoğlunun küçük kızı M. E,'nin işlediği mahkemeye sunulmuştur. Her yerde aranan M. E'nin bir sonraki duruşma için bulunması an meselesidir."
Carlos bir şeyi açıklığa getirdi." Aslında patlamada ölmemiş. İki ay komada kalmış. Buraya yakın hastaneyi buldum ve derin bir araştırma yaptım. O yıllarda çalışan doktoru buldum. Beni en çok şaşırtan doktorun o kazadan üç ay sonra intihar etmesiydi. Sonra eşini buldum ve bana herşeyi anlattı. O kız ölmemiş. Bir yetimhaneye yerleştirmişler. Halasının yetimhanesine. Ve halasını ve eniştesini öldürdükten sonra Meryem kırmızı listede aranıyormuş o zamanlar. "
Maria'nın anlattığı geçmişi geldi. Kafasının içinde dönüp durdu. Halasının yetimhanesine yerleştirildiği, ailesinin kazada öldüğü. Bir dakika trafik kazası demişti. 'Neden yalan söyledi?' diye düşündü. Belkide korkmuştu. Onu teslim edeceğini geçmişini kullanarak tehdit edeceğini düşündü.
🎧Bölüm şarkısı : Selda Bağcan - Ayrılık. 🎧(Ben bu bölümü yazarken bu şarkıyı dinleyerek yazdım)
Midesi bulanmaya başladı. Maria o kızdı. O aşık olduğu küçük kız. Kanlı beyaz lalenin sahibi. Şimdi Maria'nın o laleden nefret edişini anlıyordu.
Boynundaki damarlar şiddetle atmaya başladı. Bu acı daha derinden, kaburgalarını acıtacak cinsten bir acıydı.
Nefesi kesildi. Titreyen ellerle dizlerini tuttu. Titremeyi kesemiyordu.İçindeki bir şeyler tekrar değişmişti. Yer değiştirmiş, canlanmış ve ölmüştü. Acı hissi kanında bir zehir gibi dolaşıyordu.
Leonardo'nın gözünden.
Kan beynime sıçradı. Maria o küçük kızdı. O güzel masum ve beni babamın adamlarından kurtaran kızdı. Ben o gün ailesini kurtarmak için kaçmıştım. Babam onun ailesini öldürmüştü. Sevdiğim kadını yetim bırakmıştı. Ondan geçmişini, sevdiklerini almıştı. Bende bilmeden geleceğini almıştım.
"Hayır.." başımı iki yana salladım. "Hayır bu gerçek olamaz.." Göğsümde toplanan duygu düğümünü daha önce hiç tecrübe etmemiştim.
Sanki ölmüştüm. Ölmeyi diledim. Bu gerçekleri kaldıramazdım. Yaptıklarımı nasıl kaldıracaktım?
"Tanrım! Ben neler yaptım böyle? Kendi ellerimle onu öldürüyorum. Kendi ellerimle çaldım hayatını. Babam gibi yetim bıraktım onu. Ben ne yaptım böyle?"
Kalbim çarpmaya, elimdeki Maria'nın fotoğrafı titremeye başladı. Güzel kahverengi gözleri bu yüzden bir ölü gibi bakıyordu. Benim babam yüzünden.
Gözlerim buğulandı.. Başım dönüyordu. Sanki evren yer değiştiriyordu. Herşey canımı yakıyordu. Acıtıyordu. Herşey.
Kalbim, titreyen ellerim, titreyen kalbim...
Neden yapmıştı bunu? Ne istedi bu aileden. Ben ne istedim bu masum kızdan? Nasıl yaparım böyle bir şeyi? Sevdiğim kadını kendi ellerimle öldürüyormuşum. Kendi ellerimle canını yakıyormuşum. Hep yanı başımdayken ona ölümü nasıl yakıştırdım?
"Efendim, iyi misiniz?" dedi Carlos kısık bir sesle.
Başımı iki yana salladım. "Maria o kızmış Carlos. Kanlı lalenin sahibiymiş. Kendi ellerimle öldürüyor muşum o kızı."
Dudaklarım titriyordu. Bu şuan oluyor olamazdı. Olmamalıydı. O kız Maria olmamalıydı.
"Ben neyin cezasını çekiyorum Carlos?" diye bağırdım.
Sanki içimden atabilecek mişim gibi.. Sanki ölümünü geri alabilecek mişim gibi.. Sanki aşık olduğum kadının katili olmamışım gibi..
Anlayamıyorum. Anlamıyordum.
Tanrı aşkına, ben kafasına kendi ellerimle çipi yerleştirdim. Çok korkuyordum. Hem de çok.
Gitmek istiyordum.Bacaklarım hareket etmiyordu.Kalbim acımaya başlarken inlemelerimi bastırdım. Sadece eve gitmek istiyordum. Sadece yatağımda uyumak istiyordum. Sadece bir gün öncesini geri istiyordum.
Ayaklarım zemine yapışmıştı sanki.Burada olmamalıydım.
Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki, sesini kulaklarımda duyabiliyordum. Midem ağırlaşmış gibi hissediyordum.
"Bana defalarca yalvardı Carlos, geçmişini silmemem için yalvardı. Kahverengi gözlerini nasıl ağlattım ben? Ne ara bu kadar kalpsiz olmuşum. Nasıl kör oldum ben?"
Tüm bedenim titremeye başladı. Kollarımda titriyordu. Kalbimde acıyordu. İncinmiştim. Çok incinmiş olmalıydı. Benden çok korkmuş olmalıydı.
" Benim ailem onun ailesini öldürdü. Bütün ailesini, sevdiği kimler varsa aldı elinden. Bütün sülalesi Carlos. Babam olacak şerefsiz onları ülkeden sildi. Neden yaptı bunu?"
Nefeslerim ağırlaştı.
Nefes al.
Nefes ver.
Bir zonklama beynimi kasıp kavuruyordu. Nefes alamıyordum. Bütün varlığım işkence olmuş kalbime saplandı.
Maria'nın caddeden karşıya koştuğu an geldi gözlerimin önüne. Nasılda güzel gülüyordu. Mutluydu. Nasıl olmasın en mutlu günüydü. Elinde bir tane beyaz lale. Annesine doğru koşuyordu. Saçları rüzgarda savruluyordu. O zaman aşık olmuştum bu kıza. Bana ilk defa içten gülümseyen, beni kötü adamlardan kurtaran sorgusuz sualsiz bana yardım eden ilk kızdı Maria. Kanlı beyaz lalenin sahibiydi. İlk ve tek aşkımdı. Öldüğünü sandığım aşkımdı.
Sonra patlamanın şiddeti ikimizi yere düşürdü. Bomba sesi tüm alanı doldurmuştu. Bu sese küfürler, çığlıklar ve ağlamalar eşlik etti.
Tanrı aşkına.
Sesler geri planda kalırken caddenin karşısına doğru koştum. Bir zamanlar Maria'nın patlamadan dolayı savrulduğu yere geldim. Diz çöktüm. Sanki küçük Maria oradaymış gibi dokundum. Yüzüne annesinin kanı sıçrayan kıza baktım. Gözleri açıktı. Sanki silebilecekmiş gibi elimle dokundum yanaklarına.
Zihnim sessizdi, hiç düşünmeden yanaklarını öptüm. Titreyen ellerimle yumuşak yüzünden kanı temizlemeye çalıştım. Kendi bedenimin kanadığını unutmuştum.
"Özür dilerim Meryem. Özür dilerim."
Kalbim durdu. Kaldıramıyordum bu gerçeği. Bütün benliğim bunu redddetmek istiyordu.
Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır.
Sanki küçük Meryem aniden gözlerini bana dikti. Kahverengi gözleri gözlerime sabitlendi.
"Beni neden kurtarmadın?" dedi.
Başımı iki yana salladım. Kalbim bir spazm girdi o an.
Hayır. Hayır. Hayır. Hayır.
Bedeni yerde yatıyordu. Gözleri açık bir şekilde bana bakıyordu. Bedeni hareketsizdi.
Karnında ve kolunda cam parçaları vardı.
Göğsümde bir şeyler sıkıştı.
"Ben seni kurtarmıştım. Ailemi neden kurtarmadın?" dedi tekrardan.
"Ben.. Denedim. Kurtarmayı denedim. Özür dilerim. Affet beni."
"Sen bizi öldürdün." dedi bir ölü gibi bakarken. "Sen beni o gün öldürdün."
" Sizi kurtarmaya geldim."
Meryem'in sesini duydum bir kez daha. Soruyu duydum, kelimeleri anladım ama gözlerine bakmaya devam ettim. Kalbim gerçeği inkâr ediyordu.
Hayır. Hayır. Hayır. Hayır. Hayır.
"Beni neden yetim bıraktınız?" morarmış dudakları titredi. Benim dudaklarım titremekten kanıyordu.
"Ben yapmadım." dedim hemen
"Ama beni öldüren sen oluyorsun. Beni hiç sevmiyorsun."
Dizlerimde duran ellerim titredi.
"Seviyorum. Hep sevdim hâlâ seviyorum."
Sözler.
Her taraftan geliyordu.
İçimdeydi.
"Neden acı çekiyorsun o zaman?"
Tanrı aşkına, ne yapmıştım? Doğru söylüyordu. Benim suçumdu.
"Affe.." kanlı gözlerini görünce sesim kesilmiş, o kelimeler boğazımda takılı kalmıştı.
"Canım çok acıyor. Beni iyileştirirmisin?" dedi Meryem. Elini kalbine götürmesini, göğsünden bir hıçkırık yükselirken gözyaşlarının yanaklarından akmasını izledim. Kendi çenemi sıkmaktan bedenim ağrıyordu.
Dudaklarından tek bir kelime döküldü. "Lütfen."
"Bunu nasıl yapacağım?" sesimde zihnim kadar çaresizdi. Sessizce beni incelemesine izin verdim. Yüzünden gerçeği okuyunca inanmayan bakışlarının dehşete dönüşmesini izledim.
"Beni kurtar.." dedi tekrar. Kanlı dudaklarından kesik kesik öksürdü. "Beni öldürme... Korkuyorum."
Meryem'in bakışlarındaki korku içimdeki bir şeyi öldürmüştü. Çenem titrerken ona doğru bir adım attım. Kollarımın arasına almak,ona her şeyin düzeleceğini söylemek istiyordum.
Ama Meryem geri çekildi. Ağzı dehşetle açılmıştı." Benden uzak dur."
Durdum.
Bana uzun süre baktı. Kahverengi gözleri yaşlarla doldu. Başını durmadan iki yana sallıyordu. "Senden korkuyorum. Sen bir canavarsın." dedi.
Sanki kalbim bin parçaya bölündü. Bu zamana kadar acı çektiğimi düşünürdüm. Canımın yandığını hep hissederdim. Ama bu cümleler acının en büyüğünü yükledi omuzlarıma. En ağırıydı bu. En kaldıramayacağım tarafıydı.
" Ben... Canavar...." Sözcükler boğazıma takıldı, serbest kalıp dışarı çıkamıyorlardı.
Meryem geriye doğru bir adım daha attı. "Senin ailen yüzünden yetim kaldım. Tacize uğradım. Her gece aç uyudum. Her gece şiddet gördüm. Her gece ölmek istedim. Hepsi senin suçun. Sen bir canavarsın. Beni kendi ellerinle öldürüyorsun."
Meryem'e uzanmamak için ellerimi sıktım. Tek kelime etmedim. Ona söyleyebileceğim bir şey yoktu.
Meryem," Oysa ben seni kötü adamlardan kurtardım. Hiç canını yakmadım,"diye fısıldarken neredeyse silueti kaybolmak üzereydi." Çirkin bir canavarsın. Korkunç bir canavar. "
Kalbimdeki bir şey, tamiri mümkün olmayacak şekilde kırılmıştı.
" Öldür beni.. "diye bağırdı. Minik elleri boynuma dolandı." Hep yapmak istediğin gibi.. Öldür beni. "
Hayır. Hayır. Hayır.
Minik elleri çok güçlüydü. Hayatımda öyle daha güç görmedim." Öldür beni. Öldür beni. "
" Hayır! "diye haykırdım.
Sonra gitti. Kayboldu. Kan yoktu. Kahverengi gözler yoktu. Boğazıma dolanan minik eller yoktu.
Yalnızdım.
Meryem yoktu.
Sonra hemen arkamdan Meryem'in sesini duydum. Daha olgundu. Alışık olduğum sesiydi. Gelip önümde diz çöktü.
Gözleri ağlamaktan şişmişti, kahverengi gözleri parlıyordu. Dudakları pembe ve yumuşak görünüyordu.
"Sevgili efendim." dedi gülümseyerek. Dokunmak için elimi uzattım ama görünmez bir duvardan geçiyor gibi elim boşlukta kaldı. Gerçek değildi. Hayal görüyordum.
Birkaç dakika önce o yüze bakarken göğsümde hissettiğim titreşim gitmişti. Yerini başka bir şey alıyordu. Daha önce hissetmediğim bir şey. Gerçek, amansız ve canlı bir şey.
"Özür dilerim." dedim... "Hata yaptım."
Gülümsedi. "Sana asla kızmadım. Senin suçun değil." dedi.
Gülümsemesi kalbime kök salıyordu. Zehirli bir gülümsemeydi, kalbimin derinliklerine sızıyor, felç ediyor, öldürüyordu. Kalbimi hissedemeyene kadar.
"Hepsi ailem yüzünden. Hepsi babam yüzünden. Onun yüzünden yetim kaldın. Acı çektin. Ben.. Yüzüne nasıl bakacağım?"
Gülümsemeye devam etti. Konuşmadı. Melül melül gözlerime bakınca daha çok acı çekiyordum.
Sonra oda kayboldu. Gerçekliğe döndüm. Hâlâ diz çöküyordum. Az önce ne olmuştu? Bana ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu
Tek düşünebildiğim Meryem'in yüzüne bundan sonra bakamayacağımdı. Göğsümde hissettiğim acıdan başka bir şeye sahip değildim artık. İçimdeki o karanlık hisse tutundu.
"Efendim, telefonunuz." dedi Carlos. Telefonu alıp ekrana baktım. Bir mesaj. Meryem'den.
" Seni özledim.. Lütfen arar mısın?"
Boğazımın içinden çiviler geçmiş gibi düğümlendi herşey. Telefon elimde titredi. Sessiz kaldım. Gözleri gözümün önüne gelince hissettiğim tuhaf, acı his dışında herşeyden kopmuştum.
Telefonu alıp o öfkeyle fırlattım. Parçalanışını izledim.
Bilmiyordum. Göğsümde toplanan duygu düğümünü, kederi, öfkeyi, kasveti daha önce hiç tecrübe etmemiştim.
Acıtıyordu. Her şey canımı yakıyordu. Her şey. Kahverengi dudakları, gözleri, sesi, ona yaptıklarım. Titreyen kalbim. Hepsi.
Nefes alamıyordum. Dünya bir taş olmuş kalbime akın ediyordu. İçime çektiğim hava göğsümün bir yerlerine takılıp kalmıştı. Kanayan kalbime yakın bir yerdeydi.
Carlos'un eli omzumda durdu.
"Çok zor biliyorum. Yardımı olacaksa belki Meryem'i ailesinin mezarına götürmek biraz hafifletir."
Omzumdaki elini indirdim. "Ben yüzüne nasıl bakacağım? Karşısına geçip benim ailem senin neslini öldürdü nasıl diyeceğim? Benim ailem yüzünden tacize uğradığını, her gece şiddet gördüğünü nasıl söyleyeceğim?"
Carlos üzüntüyle başını eğdi. İlk defa kendimi bu kadar çaresiz korkmuş ve boşlukta hissediyordum. İlk defa kendimi öldürmek istiyordum. Yok olmak. Tarihten adımın silinmesini istiyordum.
" Yetimhanenin adresi. "dedi telefonu göstererek." Belki başka bilgiler bulabiliriz. "
Ayağa kalktım." Halasının ya da eniştesinin öldüğünden emin miyiz?"
" Evet. "
Arabaya doğru ilerlerken düşünmemeye çalıştım. Yoksa silahı çıkarıp kafama sıkardım.
Eski ve kullanılmayan bir binanın önünde durdum. Kafamı kaldırıp yukarı baktım. Cümleleri kafamda yankılandı.
" Her gece yetimhanenin duvarında bana ceza verip işkence ediyordu."
Burası ona acılar çektirmişti. İçeriye adım atarken boğazım düğümleniyor, mideme bir ağırlık oturuyordu.
"İki cinayet olduktan sonra kapatılmış. Lanetli diye geçiyor. Kime sorduysam korkarak anlattılar. "
Yıkılmış merdivenleri çıkmadan önce aşağı inen merdivenlere yöneldim. Her yer küf kokuyordu. Kazan dairesi, kullanılmayan eşyalar ve bir oda.. Demir kapısı vardı. Kapının penceresi yoktu.
Burası mıydı acı çektiği yer? Her gece burada mı kalmıştı saatlerce? Kim bilir ne kadar korkmuş kaç gece ağlamıştı? Kapıyı açarken sanki geçmişime adım atıyordum.
Meryem'in o anki görüntüsü gözümün önüne geldi. Köşeye sinmiş, beyaz bacaklarını karnına çekmiş ve sessizce ağlıyordu. En ufak seste kapıya doğru bakıyordu.. Kollarında sayamacağım morluklar vardı.
Kahverengi gözleri birden bana doğruldu. Kanayan parmaklarını bana uzattı. İstemsizce tutmak sarılmak için elimi uzattım ama görüntüsü anında kaybolunca havadaki parmaklarımı sıktım.
Canım yanmaya devam ediyordu. Birinin o kadar çok acı çekebileceğini düşünmezdim.. Şuan canım yanıyordu.
Yanan gözlerimi kırpıştırdım. Yıllardır kimsenin yanında gözyaşı dökmemeye programlanmış zihnim bile bu acının önüne geçemedi. Bir iki damla göz yaşı döküldü siyah zemine.
"Yattığı oda ikinci katta." dedi Carlos. Göz yaşlarımı silerek kapıya doğru yürüdüm. Merdivenleri hızlı hızlı çıktım ve ikinci kata çıktım. Odalar büyüktü ve yataklar hâlâ duruyordu. Çarşafların üstünde örümcekler yuva yapmıştı.
Yanlarından tek tek geçerken Carlos bir yatağın önünde durdurdu. "Beş. Burası."
Yataktan sarkan çarşaf parçalanmaya yüz tutmuştu. Bir anda buraya ilk geldiği görüntü geldi. Ağlıyordu. Yarını yokmuş gibi. Annesini istiyordu. Sonra içeri halası girdi..
Yanına gelişini bir umutla halasına doğru koşuşunu görünce kalbim sızlamıştı. Bir ses. Tokat sesi gözlerimi kapatmama sebep oldu. Narin bedeni savruldu. Eli yanağına gitti. O kadar çok korkmuştu ki konuşamıyordu. Anlayamıyordu. Nefes alamadım o an. Yatağın üstüne oturdum. Her nefesimde dahada ağırlaşan göğsümde atan kalbim bile atmamayı diledi.
Boğazım da tıpkı kalbim gibi ağrıyana kadar çığlık atmak istiyordum. Kafamdaki "Sen canavarsın!" Sesi içimdeki hiçlikte kaybolup kısılana kadar bağırmak istiyordum. Bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu.
Masumdu. Saftı. Ailesi öldü, hayatı kaydı. Tamamen masumdu.Var olmak dışında bir yanlışı yoktu. Ama hayatını biz mahvetmiştik.
Masumdu ancak babam yüzünden hayatı bitmişti. Benim yüzümden de ölüyordu. İlk aşık olduğum kadını kendi ellerimle öldürdüğümün farkında olmadan ona neler yapmıştım..
Kendime duyduğum acı ve öfke, nefret ve karmaşa kalp kırıklığı bir bütün olmuştu. Hangisinin ne olduğunu ayırt edemiyordum. Hisler bir düğüm halinde boğazımda birikmişti.
Yatağa uzandım. Ellerimi bacaklarımın arasına aldım. Gözlerimi kapattım.. Kaç gece ağlamıştı bu yatakta. Ağladıktan sonra ne yapmıştı? Uyudu mu? Korktu mu? Canı çok acıyor olmalıydı.
Ruhumdaki çatışmaya dayanamayan bedenim titremeye başlamıştı.
"Efendim." dedi Carlos.
Fısıltıyla, "Beş dakika." dedim. "Çektiği acıları çekmek istiyorum. Belki bir nebze kederim soğur."
Carlos'un acılı sesi gözlerimin açılmasına sebep oldu. Benim aksime, Carlos ağlıyordu. Onun gibi sesli ağlamayı isterdim.
Gözlerimi tekrar kapattım. Uyuduğumun farkında bile değildim. Kabus gördüğümün. Ben kabus görmezdim. Korkmazdım. Kabusum, Meryem'in beni terk edişi benden nefret edişi bana haykırışı ile sonlanıyordu. Terler içinde uyandım.
Carlos oturduğu yerden ayağa kalktı. "İyi misiniz efendim?"
Parmaklarımı yatağa bastırdım. "Saat kaç?"
"14.00"
"Bana benzin bul. Nereden buluyorsun umrumda değil." dedim. Lafımı ikiletmedi. Odadan çıktı. Bende gidecekken yatağının yanında ki komodinin açık çekmecesine gözüm takıldı. Açıp içine baktım.
Bir tane lotus çiçekli toka vardı. Tokayı avucumda tuttum. Dudaklarıma götürdüm. Sıcak nefesim parmaklarımın arasından geçip gitti. Odayı terk ederken bir parçamı burada bırakmıştım. Yetimhanenin en üst katına çıktım. Terasa. Ayakları kırılmış bir sandalye dışında hiçbir şey yoktu. Ne yapıyordu? Meryem duvarın üstünde dururken onu izliyordu. Ölmesini bekliyordu. Duvarın üstüne çıktım.
Kaç yıl burada düşme korkusuyla başa çıkmıştı?Öz halası ona bunu yaparken muhtemelen asla konuşmamıştı. Acı çektiğini anlatan biri değildi. Yalvarmazdı.
"Çok yüksek değil." dedi hemen yanımdan sesi. Kollarını açmış yüzünü gökyüzüne çevirmişti. Rüzgârı saçlarını savuruyordu. Çıplak bacaklarında sopa izleri vardı. Beyaz elbisesi siyah lekelerle doluydu. Akına uğradığım duygular yüzünden konuşamıyordum ve çenemi sıktığım için ağrıyordu. Her şeyi bilmem gerekiyordu. Meryem hakkında ne varsa bilmeliydim, ruhum ondan gizlenen tüm bilgilere açtı.
Meryem'i tanırken onu incitmemem, sevgimle yaralarını sarmalıydım. Karşısına çıkacak, gerçekleri söyleyecek yüzüm olursa, Bütün yaralarını sarmak için gerekirse tenimdeki etlerden yara bandı yapabilirdim.
Onu daha çok tanımam, anlamam gerekiyordu. Yıllardır gerçekler kilitli kapılar ardına saklanmıştı.
"Neden hiç sormadın?" dedim buğulu yüzüne bakarak. "Sana bu acıları yapan kadına neden sormadın?"
Gülümsedi. "Bence yanlış bir soru soruyorsun?"
"Doğru soruları hatırlayamıyorum." dedim fısıltıyla.
" Hatırlayacaksın sevgili efendim." dedi. Gülümsüyordu ya sanki ruhum benden alınıyordu. Kendimi daha çok çaresiz hissediyordum.
Sesi rüzgârdaki bir yaprak gibi titredi. "Beni iyileştirir misin?" Güzel gözleri ağlamaktan şişmişti.
Sonra kayboldu. Geldiği gibi anılar gitti. Uzaklara dalmış, o günün hatırasında kaybolmuştum. Sonra en çok beni üzen odaya girdim. İki şerefsizi öldürmek için sabrının patladığı o odaya.
Kırık bir masa ve koltuk vardı. Anı bir film şeridi gibi gözümün önüne geldi. Daha düşünmeden öfkem kabarmıştı
Eniştesi onu zorluyordu. Gözlerinde ki korkuyu asla unutmayacaktım. Yüzündeki tiksinti ifadesi, kusmamak için kendini tutması, ağlamamak için dudaklarının titremesi. O adam öldüğü için şanslıydı. Yaşasaydı tanrı biliyor ya evrenin en çok acısını yaşatırdım ona.
Narin bedenine dokunmaya çalıştı. Küfür ederek masaya tekme attım. Delirmek ve kendimi öldürmek arasında gidip geliyordum. Eniştesini öldürmüştü. Halası odaya dalınca korkuyla kaçmak istedi. Ama halası onu terasa sürükledi.
Kadınla boğuşmaya başladı, içinde biriktirdiği bütün öfkesini dışa vuruyordu. Ayakkabısının arkasından çıkardığı bıçak ile kadının boğazını kesti ve aşağı attı.
Uzun, beyaz kollu bir üst giyiyordu. Kıyafetinin üzerinde kan lekeleri vardı, eli kanıyordu ve saçları darmadağındı.. Tanrım, gözleri... O gözler... ölüydü. Titredi. gözleri boşluğa bakarken tüyleri diken diken olmuştu. Sonra gözlerini kapatıp açtı. Özgürdü. O an gülümsedi. Mutluydu. Sonra kayıp gitti gözlerimden anıları.
Yetimhaneden çıktım. Carlos beni kapının önünde bekliyordu. Benzin bidonlarını dizmişti.
" Sayısını bilemedim. "dedi.
Önce bodrum katındaki odanın her yerine benzin döktüm. Sonra yattığı odaya, sonra taciz... O odaya en sonda terasa döktüm.
Yirmi tane benzin bidonunu son damlasına kadar kullandıktan sonra yaktığım çakmağı ateşe doğru fırlattım. Yetimhanenin yanışını izledim. Yanıp kül olana kadar izledim. Gözlerimi dahi kırpmadım.
"Carlos, bir süre beni aramayın." dedim arabaya doğru ilerleyerek. Koşarak yanıma geldi.
"Efendim, Meryem ona ne söylemeleyim? Soracak, sıkıştıracak."
İsmini duyunca gözlerim doldu.
"Bir şey söyleme." dedim ve arabaya binmeden önce bana bir şey uzattı.
Telefonunda fotoğraf vardı. Meryem'in fotoğrafı.. Son görevde ki fotoğrafı. Benzinlikte ki.. (S. R) Yine aynı imza. Bilinmeyen numara. Gazete haberini gönderen kişiydi. Bir türlü ulaşamadığım kişiye aitti.
"Carlos şu pisliği bul. Evreni ikiye mi bölüyorsun, en iyi adımlarımı topluyorsun bul."
Kapıyı kapatıp basıp gittim oradan. Kafamı toparlamam kendime gelmem gerekiyordu. Bu haldeyken Meryem'in karşısına çıkmak intihardı. Gözlerine bakamazdım.
Herşey bizim yüzümüzden diyemezdim. Ya kaldıramazsa.. Ya çip yüzünden..
" Lanet olsun sana Leonardo! Keşke hiç doğmasaydım keşke."
Birde şu bilinmeyen kişi vardı. Kafamı günlerdir kurcalıyordu. Bir düşmandı. Herşeyi bilen tehlikeli bir düşman. Tek bir kişi mi, yoksa bir grup mu olduğunu bilmiyordum ama hazırlayan oldukça becerikliydi. Benim varlığından haberdar bile olmadığım kaynaklardan bilgi buluyordu. Kişisel bilgilere ulaşıyordu. Benim bilmem gereken bilgiler. Önceden bilseydim herşeyin farklı olacağı bilgiler.
Boğazımın düğümlenmesine, midemin bulanmasına neden olan bilgileri önüme sunmuştu.
Meryem'e yaptılarımın acısını çekmeliydim. Bu acıyı kendi ellerimle verecektim.
☆☆☆
Sanırım bu bölüm ben değil siz birşeyler yazmak isteyeceksiniz. Ben size bırakıyorum..
Ne hissettiniz ne düşündünüz hepsini yazın buraya. Belki biraz rahatlarsınız. Sizleri seviyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |