37. Bölüm

"37"Gerçekler

Kupa Kızı
kupakizii0

 

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

 

 

 

"Sinsi bir hastalığın önlenemez şekilde her geçen gün ölüme yaklaştırdığı bahtsız birinden, hançerle işkencesine bir anda son vermesini isteyebilir misin?... (Genç Werthe'rin acıları)"

 

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

Meryem'in gözünden.

İçimde kötü bir his vardı. Sanki gökle yer bir olmuş göğsümün arasına kalbime oturmuş gibiydi. Bütün duyguları aynı anda yaşamaya başladım.

Korku, hüzün, çaresizlik, bekleyiş, özlem, merak, öfke.. Azrail ortalarda yoktu. Aradığımda telefonuna ulaşılmıyordu. Carlos göreve gitmişti.

Lanet evrende yine yapayalnızdım. Bir başımaydım. Ne yapacağımı bilmez halde gökyüzüne bakıyordum. Bir şeylerin değiştiğinin farkındaydım, hissediyordum. Ama ne olduğu konusunda bir fikrim yoktu.

Kaç cevapsız arama, kaç mesaj bıraktıysam dönmemişti. Bir şeyden emindim kötü bir şeyler oldu. Azrail bu yüzden ortalıkta yoktu. Ama onu bulabilecek miydim bilmiyorum. Kime gitmeliydim? Kime sormalıydım? Korkuyordum.

Telefonum çalınca irkildim. Ekranda Hannah'ın ismi vardı. Beklemeden açtım.

"Ondan bir haber varmı?"

Hannah heyecanla, "Carlos döndü. Hemen karargaha gel."

Elimde telefonla çıplak ayakla arabaya doğru koştum. Üstümde gri bir eşofman takımı vardı. Saçlarım dağılmıştı. Kapıda duran görevli beni karargaha götürdü. Arada bir çıplak ayaklarıma bakıyordum. En azından bir ayakkabı giymeliydim.

Carlos'u görür görmez yakasına yapıştım.

"Nerede o? Neden telefonlarıma cevap vermiyor?"

Ama sanki tanıdığım adam gitmiş yerine bambaşka biri gelmişti. Gözleri beni gördüğü İlk an dolunca kızlarla hayretler içinde yüzüne baktık.

"Maria.. Efendimiz bir süre göreve gitti. Yani ne zaman gelir bilmiyorum." dedi ağzında geveleyerek.

Yakasından tutarak sarstım, "Yalan söylüyorsun.. Bir şeyler oldu ben.. Ben bunu hissediyorum. Ama ne oldu bilmiyorum. Lütfen bana nerede olduğunu söyle. Ona ihtiyacım olduğunu söyle en azından. Sesini duysam yeterli. Lütfen!"

Ağlayacaktım. Göz yaşlarım inatla akmayı bekliyordu. Omuzlarımdan tutup beni sakince oturttu.

" Sakin ol, üzüntü sana iyi gelmiyor. Ben arasamda görmeyecektir. Kısa sürede gelecektir. "

Umutsuzca dizlerimi tuttum. Nikki bana sarılırken Hannah karşısına dikildi.

"Bir şey saklıyorsun." dedi Carlos'a dik dik bakarak. "Kötü bir şey oldu değil mi?"

Carlos'un ifadesi sertleşti. "Bir şey yok dedim. Görev sana bir şey çağrıştırıyor mu?"

Hannah kollarını göğsünde kovuşturdu. "Bir yalan daha. Sen normalde dalgacı birisin. Ama şuan dokunsam ağlayacaksın. Biz salak değiliz."

Carlos'a yardıma muhtaç küçük bir kız çocuğu gibi bakıyordum.

"Sanane!" dedi sert bir şekilde. "Bana kim oluyorsun da hesap soruyorsun? İster gülerim ister ağlarım Hannah. Bu beni ikinci sorgulayışın. Bana karşı tutumuna dikkatimi et."

Hannah çenesini kaldırdı. "Etmezsem ne olur?"

Carlos boynunu çıtlattı. "Tamamen zaman kaybısın." dedi yanından geçerek. Hannah'ın gözleri doldu. Ama gitmesine izin vermedim. Koluna yapıştım.

"Bana en azından iyi olup olmadığını söyle. Buna ihtiyacım var." dedim.

Kolumun üstünde ki elimi tuttu. "İyi." dedi kısaca.

Nefes almak gerekiyordu, bir parça rahatlamam ama bu olmadı. Hatta daha çok korktum. Carlos çıkınca Hannah öfkeyle ayağını yere vurdu.

" Onu bulacağız Maria. Beni takip edin."kararlı adımlarla dışarı çıkınca onu arkasından takip ettik.

Nikki merakla sordu." Nasıl bulacağız? "

Hannah'ın öfkesi kırgınlığı yüzüne yansımıştı." Tek Hacker bu dünyada bu karargahta bulunmuyor. "dedi şoför koltuğuna binerek.

Ben arka koltuğa geçtim. Nikki Hannah'ın yanına oturdu.

" Oha bir Hacker 'mı tanıyorsun? "

" Eski sevgilim. "dedi Hannah arabayı çalıştırırken.

Aynı anda," Eski sevgilin mi? "

" Evet, ama çok kısa sürmüştü. Bilgisayar ve oyundan başka bir şey düşünmüyordu. Bende ayrıldım. Biraz parayla ruhunu bile satar. "dedi.

" Teşekkür ederim Hannah. "dedim. Aynadan yüzüme bakarak," Efendimizi bulduğumda teşekkür edersin. "dedi gülümseyerek.

Eski bir binanın önünde durduk. Ben inmeden Nikki bir çift ayakkabı dükkandan satın alıp geldi.

" Bir daha böyle çıkma dışarı. "dedi ayakkabılarımı uzatarak.

" Teşekkür ederim. "dedim sırıtarak. Eski binanın en üst katına çıktık. Hannah önümüzde durdur ve zili çaldı. Kapıyı yarı çıplak elinde sigara diğer elinde bira olan bir adam açtı. Saçı başı dağılmış, gözlerinin altı morarmış ve çok zayıftı.

İçeri girmeden o garip testosteron kokusunu alınca burnumu kapatmamak için kendimi tuttum. Hannah'ı karşısında görünce şok olmuştu.

"Sen!" dedi baştan aşağı süzerek.

"Nichola, Uzun zaman oldu."

Davet edilmeden yanından geçip içeri girdi. Nichola bize bakmadan kapıyı açık bıraktı ve Hannah'ın arkasından gitti. Acaba dışarıda mı beklesem diye geriye doğru bir adım atmıştım ki Nikki kolumdan tutup içeri çekti ve kapıyı kapattı.

Her yerde gazete parçaları ambalajlı abur cuburlar. Yarısı yenilmiş ve yarısı küf tutmuş. Yıkanmadan öylece etrafa atılmış kıyafetler. Resmen bir çöplüğün içinde yaşıyordu. Buna yaşamak denirse.

"Senden birini bulmanı istiyoruz." dedi Hannah bilgisayara yaklaşırken. Masa ve Bilgisayar şaşırtıcı derecede temizdi. E hayatta tek önem verdiği şeye çok değer veriyordu.

"Uzun zaman sonra çıkıp geliyorsun ve tek söylediğin birini bulmam öyle mi?"

Hannah duymamış gibi yaparak, "Zamanımız kısıtlı." biraz para uzattı. "Bu parayı al ve işini yap."

Adam parayı elinin tersiyle itince şaşırdım. Hani para için herşeyi yapardı.. Hannah da şaşırmıştı.

"Koy parayı cebine. Senden para alacak değilim." Bilgisayar başına oturdu. "Kimi buluyoruz."

O an ben yaklaştım. "Azraili.."

Nichola ancak o an bizim varlığımızı fark etmiş gibi bana baktı. Baştan aşağı süzdü. "Benden daha berbat görünüyorsun.." dedi birden. Utanarak saçlarıma dokundum. Bir ayna olsaydı yüzüme bakardım. Bu adamdan daha berbat görünüyor olamazdım.

"Azrail mi? Ne o Tanrının meleklerini mi arıyoruz? Böyle saçma şey duymadım." dedi sırıtarak.

"Hayır, Taşıyıcıların liderini arıyoruz. Bulman gereken kişi o."

Nichola'nın kan yüzünden çekilmişti.. Yüzü kireç gibi bembeyaz oldu.

"İntihar ederim daha iyi." dedi ve gitmemiz için bizi dışarı sürükledi. "Kusura bakma Hannah bu konuda sana yardım edemem."

Hannah kolunu çekerek karşısında durdu. "Yardım etmeden gitmeyeceğiz."

"Kızım sen delirdin herhalde. Adam beni üçe dörde böler bunu yaparken beni öldürmez bile. Senin yüzünden bu hale gelmek istemiyorum. Hemen dışarı!" dedi ikaz ederek.

"Boşver Hannah, bize beceriksiz birini bulmuşsun." dedim adamı biraz gaza getirmeye çalışarak.

"Evet beceriksizim. Bir boka yaramıyorum. Şimdi siktirin gidin!" diye bağırdı.

Nikki tısladı, "Terbiyesiz, kaba şey."

"Evet öyleyim süslü. Şimdi çiçek kokan parfümünü al ve git buradan."

Nikki alınmıştı. Sanki çiçek kokmak kötü bir şey gibi düşündü o an. "En azından leş korkmuyorum."

"Öff, amma uzattınız. Çıkın diyorum. Yardım etmeyececeğim."

Tam gidiyordum ki Hannah son kez konuştu. "Nichola lütfen, gerçekten önemli olmasa sana gelmezdim. Bir defa yardım et söz veriyorum sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim."

"Senin gibi biri o adamı nasıl durdurur kafayımı yedin sen?"

Hannah beni gösterdi. "Ama o durdurur. Efendimizin sana zarar vermesini bir tek o engelleyebilir."

Bir kez daha bana baktı. "Bu kızmı? Kimki bu?"

Hannah fısıltıyla, "Efendimizin sevgilisi."

Sanki Azraili görmüş gibi bana baktı. Korktu. Onu öldüreceğimi zannediyordu.

"Yardım edersen sana dokunmasına izin vermem." dedim.

"Söz mü?" diye sordu.

"Söz." dedim.

Arkasını döndü ve bilgisayar başına oturdu. Bilemediğimiz şeyler açtı. Dosyalar ard arda. Sitelere girdi. Bilmem kaç tane şifre yazdı. Gözlerim ekrana bakmaktan acımıştı. Parmakları çok hızlı hareket ediyordu. Her tuş sesi kafamın içinde ki bir şeyleri acıtıyordu sanki.

Hannah gelip kulağıma fısıldadı. "Merak etme işinin en iyisi. Bulamayacağı kimse yok."

Fısıltıyla, "Umarım." dedim.

O an konuştu. "Buldum."

Koşarak ekrana baktım ama gösterdiği şeyden hiçbir şey anlamadım.

"Burası bir dağ evi. Adresi bu." Bir kağıda bir şeyler yazıp bana uzattı. Adresi görünce mideme bir şey oturdu. Ellerim titredi.

"Ama burası... Burası olduğuna emin misin?"

"Evet,kesinlikle."

Hannah merakla sordu. "Neresi burası?"

Kağıdı gösterdim. "Chris'i öldürdüğü dağ evi. İlk karşılaştışımız ev."

Hepsi şaşkındı ama ben daha çok şaşkındım. Orada ne işi vardı? Neden bu evdi?

Merdivenleri koşar adımlarla indim. Arabaya doğru koştum ve şoför koltuğuna geçtim. Yalnız olmalıydım. Gaza basarak yola koyuldum.. Direksiyonu tutan ellerim titriyor du. O yolculuk bana bir asır gibi geldi. Hiç bitmeyecek gibi. Asla ona kavuşamayacak mışım gibi.

Ama sonunda evin biraz uzağında arabayı bıraktım. Eve doğru koştum. Arabasını görene kadar koşmuştum. Aniden yavaşladım. Ne diyecektim? Orada ne görecektim?

Korkuyordum. Çok fazla. Ama devam ettim. Kapıyı çalmadan önce içeriye baktım. Herşey eskisi gibiydi. Chris'in beni getirdiği gece gibi. Herşey aynıydı. İçeride görünmüyordu. Belkide yukarıdaydı.

Beklemeden zile bastım. Beklerken dizlerim titriyordu. Ayağımı yere vuruyor ve bir ritmik tutturmuştum. O an kapı açıldı..

Aman Allah'ım.. "Chris.."

Chris karşımda duruyordu. O benden daha çok şaşkındı. Beni görmeyi hiç beklemiyordu. Dizlerimin bağı çözülünce düşecek gibi oldum. Kapının pervazına tutundum.

Sessizlik.

Her şey sustu.

Sanki mümkünmüş gibi o daha çok gerilmişti. Kendi bedenimin de gerildiğini hissettim.

Aramızdaki hava tehlikeli bir şekilde gergindi.

"Yoksa öldüm mü?" dedim dehşet içinde yüzüne bakarak. Biliyordum Chris ölmüştü. O zaman bende öldüm. Etrafa baktım. Kanlı canlı karşımda görmenin başka açıklaması olamazdı.

"Chris!" dedim tekrar. Adıyla hitap ederek bilinmeyen bir bölgeye adım atmıştım sanki. Bu beni korkutuyordu. Öyle korkuyordum ki, sakinleşen fırtına­da titriyordu. Gözlerimi adama dikmiştim. Bir tepki bekliyordum.

O tepki geldi.

"Ben Chris değilim." dedi.

Gökyüzünde bir şimşek çaktı.Bir anlık ışık patlamasında siyah gözlerindeki bakışlar benimle buluştu, esir aldı ve yaktı.

"Ama yüzün.." dedim dudağımı ısırarak. Boğazım tıkandı, kalbim çarptı, nabzım kulaklarımda atıyordu.

"Kimsin?"

Nefes alışverişim hızlandı, sanki nefes nefese kalmıştım. Chris bir adım ileride duruyordu ama Chris olmadığını söylüyordu.. Şimşeğin ardından karanlık gözlerini korkutucu derecede aydınlattı.

Tek kelime etmedi. Bir iki adım geri gidince karanlık onu bir sarmaşık gibi sardı. Hiçbir yerde ışık yoktu.

Kalbimin derinliklerindeki gerçekle gözlerimi kapatıp bir nefes aldım. "Söyle kimsin? Burada ne işin var?" diye başladım. Sesim kısık olsa da gecenin sessizliğinde yüksek çıkmıştı.

Gözlerimi kıstım. Karanlıkta gözlerini tam seçemiyor, tepkisini ölçemiyordum.

"Bir şeyler söyle. Bir şey.." Adamın gergin, hareketsiz silüetiyle konuşuyordum. Belki de ifadesini görmemem iyi bir şeydi, bu şekilde korkmadan konuşabiliyordum..

"Burada ne işin var?"

Sadece göğsü hareket etti. Nefes alıp verdi. Nefes alışverişim adamla senkronizeydi.

Sessizlik beni öldürmeden önce içeriye doğru bir adım attım. Korkum öfkeme karıştı.

"Bana yüzünü göster." Bir nefes daha aldım. "Konuş lütfen."

Sadece göğsü bir kez daha inip kalktı. İçeri, dışarı.

"Sen öldün.." dedim hıçkırarak. "Kollarımda öldün."

Bir şey farklıydı. Uzamıştı, zayıf değildi.. Şimşek çakınca gözleri aydınlandı. Sanki o an gözlerine derin derin bakınca karşıma duran adamın kim olduğunu anlamam kısa sürmedi.

"Sevgili efendim."

Kuruyan dudaklarım titredi.

Sonra sesini duydum. "Maria."

Dünya dönmeye başlayınca bedenim kaydı ve gözlerim karanlığa büründü.

Saatler sonra.

Baş ağrısıyla gözlerimi açtım. Yanan odunların sesi biraz da olsa baş ağrılarımı azalttı. Koltuktan kalktım. Aniden kalkınca başım dönmüştü. Etrafa baktım. Sesler duyunca mutfağa gittim.

Geniş sırtını gördüm. Sonra bana döndü. Hayal mi görüyordum yoksa gerçek miydi? Ölmüş müydüm ben? Titreyen bacaklarıma komut vererek karşısına dikildim. Sağ elimi uzatıp yanağına dokundum, kaşlarına ve en son dudaklarına dokununca sıcak nefesi parmağımı yakmıştı.

"Biraz daha iyi misin?" diye sordu. Gözleri çok farklı bakıyordu.. Acı doluydu. Keder dolu.

"Chris!" dedim bir kez daha. Anlayamıyordum. Bildiğim herşey artık bana çok uzak ve saçma gelmeye başlamıştı.

"Leonardo." dedi hiç duymadığım bir isim söyleyerek. "Chris öldü."

Elimi geri çektim. Parmaklarıma kahve bardağını uzattı. "İç bunu."

"İkiz."dedim kısık bir sesle." Kendi kardeşini öldürdün. "

Dudaklarımı ıslatarak konuştum. İçim titrese de kalbim korkuyla hızlı hızlı atsada sesimin sakin çıkmasına özen gösterdim.

" Yani sen... Chris'in kardeşisin. İsmin..." söyleyemedim. Tekrar ismini kullanmayacaktım. Bana izin verene kadar olmazdı.

Bir kalp atımı kadar süre geçti.

Zar zor toplayabildiğim güçle ayakta duruyordum. Bakışları alev alırken yanağımın içini ısırdım. Kelimeler dudaklarımdan döküldükçe cesa­retimi topluyordum.

"Ailen ve sen kardeşini kurban verdiniz. Neden yaptınız bunu?"

Rüzgâr boşluklardan girerek içimi titretti. Gök gürültüsü tekrar duyuldu.Devam etmeden önce sessizliği bekledim.

"Sana ne anlattıysa yalan." diye başladı. "O gece onu öldürmek zorundaydım. Bana yaptıkları için ceza alması gerekiyordu."

"Kendi kardeşini bir insan neden öldürmek zorunda kalır? Bu çok acımasızca."

Tezgaha yaslandı." Evet. "

" Neden? Neden kendi kardeşini öldürdün? " Titremem gün yüzüne çıktı, sesim çatlarken çenem kasıldı. "Korkuyordu senden. Ailenden. Kaçacaktı. Huzur içinde yaşamasına neden izin vermedin?"

Siyah gözleri öfkeyle kısıldı. Karanlığı önüne geleni parçalamak ister gibi alev alev yanıyordu. İçgüdülerim kaçmamı haykırıyordu.

"Hayatımı mahvettiler. Beni bir maskenin altında yaşamaya zorladılar. Beni doğuran annem beni öldürmek için doğurduğunu her an yüzüme vuruyordu. Taht için onu seçtiler benide ölüme mahkum ettiler. Yıllarca her gün yemeğime zehir koydular. Ne için? Bende onun çocuğuydum. Taht için. Mevki için.. Söylesene ne yapmalıydım. Onların istediğini yapıp kafama mı sıkmalıydım? "

Öfke doluydu ama cümleleri beni kırmamak adına sakin çıkmıştı. Kendini tutuyordu ve bunu yaptıkça titriyordu.

" Özür dilerim. "dedim bir adım yaklaşarak." Ben bilmiyordum. "

Arkasını döndü.

" Burada olmamalıydın. "dedi. Sesinde, öfke, kırgınlık ve keder vardı. Bana karşı mıydı, yoksa kendine mi? Onu anlayamıyorum." Şuan gitmen lazım Maria. "

Kaslarında ki damarlar belirginleşti. Ancak o an gömleğinde ki kanları fark ettim. Her yerinde kan vardı.

" Kim yaptı bunu?" dedim ona doğru yaklaşarak. "Kim yaraladı seni?"

Dönüp gözlerime baktı. Onu yaralayanı gördüm. Bendim. Gözlerinden ne kadar acı çektiğini görünce kendimden nefret ettim.

Dizlerinin üstüne düştü.

"Affet beni!" dedi ağlayarak. Ağlıyordu. İnanmıyorum bu adam hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bacaklarımdan tuttu. "Affetme beni!" dedi bu sefer. "Öldür beni!"

Ellerimle dudaklarımı kapattım. Diz çöktüm. Ona sarılmak istedim ama beni kendinden uzaklaştırdı. "Yapma, canım çok yanıyor dokunma bana."

Yüzünü ellerimin arasına aldım. "Ne oldu anlat bana? Lütfen yalvarıyorum. Seni bu hale kim getirdi?"

Göz yaşları ellerimi ıslattı. Gözlerini kapattı. Başını iki yana salladı. "Sen..." dedi önce. "Sonra ben." dedi.

Karışık cevaplar veriyor ve ben neyi kastettiğini anlamıyordum.

​​​​​​Avuçlarım terlemeye başladı. Hıçkırıkları kalbimin üstüne oturdu. Tanıdığım adama yabancı gözlerle bakıyordum. Bütün duvarlarım yıkılmıştı sanki. Korkuyordum.

"Sevgili efendim. Ne yaptılar sana?" dedim sarılarak. Sımsıkı sarıldım. Hızlı atan göğsü benimkine yapışıyordu. Kalbi bir kuş gibi çaresizce atıyordu.

"Affetme beni! Yalvarıyorum bu acıya bir son ver... Öldür beni. Öldür beni Meryem."

Bir bomba patladı sanki kafamın içinde.

Öldür beni Meryem. Öldür beni Meryem.

Kafamın içinde bir megafon var gibi yankılanıp durdu.

Sustum. Sanki hiç sessiz olamazmışım gibi.

" Sen osun. "dedi." Sen o kanlı lalenin sahibisin. Benim ilk aşık olduğumsun. Uğruna hayatımı feda edeceğim tek kadınsın. Sen Meryem'sin. "

Onu kendimden uzaklaştırdım. Buğulu gözleri gözlerime kilitlendi. Ayağa kalktım. Bir şeyler kırılmıştı içimde.

" Kanlı lalenin sahibi mi? Ben mi? "

Hemen ayağa kalktı. Avuçlarımdan tuttu." 1 Nisan cuma günü öğlen saat. 12.30.. Lale aldın. Ablanın düğünü vardı. Sonra benimle çarpıştın. Lalelerin parçalandı. Bir tanesi bendeydi. Sana verdim onu. Sonra o acı olay oldu. Seni kahreden o olay. Bende oradaydım. Hemen yanında.. Ben öldüğünü sanıyordum. Öyle söyledi doktorlar. Yıllardır saklıyorum o laleyi. Kendi gözünle gördün. "

Gözlerimin önüne kaybolan anılarım geldi. Önce silüeti belirdi. Sonra yüzü. Aynı siyah bakışlar. Aynı gözler. Bana ismini söylediğini hatırladım.

" Leonardo. "

Sonra herşey kötü oldu. Gök yarılmıştı sanki. Sanki kaybolan hafızam bir anda zihnime akın etti. O genç adam karşımda duruyordu. Gerçekten oydu

"Nasıl öğrendin?" sesim öyle kısık çıkmıştı ki bir kez daha tekrarladım. "Neden öğrendin?"

Göz yaşlarını sildi. Bileklerinden kanlar akıyordu. Bir şey söylemesine fırsat vermeden gömleğine dokundum. "Kanaman var." dedim düğmelerini çözerek. "Önce iyileş."

Donup kaldı. Ellerimi tuttu. "Acımıyor. Şuan konuşmazsam bir daha anlatacak cesaretim olmaz. Lütfen izin ver." dedi yalvarırcasına.

İnat ettim. "Önce yaralarını saracağım. Canın acıyor biliyorum. Lütfen kanamasın yaraların. Dayanamıyorum." dedim çatallaşan sesimle.

Titreyen ellerimi indirdi. Gömleğini çıkardı. Gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum. Bütün bedeni kanıyordu. Her yerinde bıçak izi vardı. Kendi canına zarar vermişti. Annesinin yaptığını, acısını bastırmak için acıyla karşılık veriyordu.

Yaralarına dokundum. Kesik kesik nefes alıyordu. Yaralarına her dokunduğum da canı sanki daha çok yanıyordu.

"Neden yaptın bunu kendine? Benim yüzümden neden kendine zarar verdin? Herşey geçmişte kaldı. Birbirimizi bulduk. Sevinmen gerekiyordu. Kollarıma koşman, bana sarılman gerekiyordu. Neden kaçtın benden?"

"Çünkü ailen.." dedi ve ben hemen arkamı döndüm. Dinlemek istemiyordum. Ailem ölmüştü ve bana acımasını istemiyordum.

" İlk yardım çantası nerede? Yaralarını kapatalım. "dedim öne doğru adımlar atarak. Ama bileğimden tuttu.

" Dinlemiyorsun."dedi.

"Artık ailem yok öldüler. Bir kazaydı. Benim için üzülmeni anlıyorum ama kendi canına zarar verdiğin için kendimden nefret ediyorum. Yapma bunu anlatma hiçbir şey. Duymak istemiyorum. Lütfen herşeyi unutalım. Eski halimize dönelim."

Arkamı dönecektim ki beni iki cümle durdurdu.." Kaza değildi. "

Atan nabzımın sesi kulağı­ma dolmuştu.Kokular daha keskindi. Ağır bulutların, tenimdeki korkunun, kederin bile kokusu burnuma geliyordu. Dışarıda fırtına yakla­şıyor, içimde çoktan bir fırtına kopuyordu.

Dönüp kara gözlerine baktım. "Sen.. Neyden bahsediyorsun? Kazaydı. Doğal gazı kaçağı vardı."

Kapkara gözleri acıyla kısıldı. Benim bilmediğim çok şeyi biliyordu. "Kaza değildi. Doğal gaz kaçağı değil. Bombaydı." dedi.

Göğsüm ağırlaştı.Mideme bir kurşun oturmuş gibi hissediyordum.Kalbim şiddetle attı.Saniyeler, dakikalar, saatler. Askıya alınmıştı.

Düşecektim tuttu. Kollarımdan tuttu. "Kim?" dedim hıçkırarak. "Kim bizden bu kadar nefret etti? Kim öldürdü geçmişimi? Kim öldürdü ailemi? Söyle kim bu acıları yaşamama sebep olan?"

Kalbini söküp almışım gibi baktı gözlerime. Korkuyordu. Bende korkuyordum.

"Ben aileni kurtarmaya geliyordum.." dedi önce. Bağırdım. "Söyle kim yaptı bunları bize?"

Gözlerini kapatıp açtı. Anılar, anlar, geçmiş. Aralarında sıkışıp kaldı. Söylemek ve söylememek arasında gidip geldi. Beni kaybetmekten korkuyordu.

"Babam." dedi. Sanki bedenim o güne gitti. Bir yerlere savruldu. Ruhuma cam parçaları değdi. Kanadı. "Aileni öldüren sana bu acıları yaşatan benim ailem."

Titreme, korku, boğazıma biriken acılar. Öfke. Ölme hissi. İkimizin arasına yerleşti.

Sessizlik devam etti.

Kontrolümü yavaş yavaş yitiriyordum. Parçalara ayrılıyordum. İçten içe alev alıyordum.

Başımı iki yana salladım. Önce yüzünü ellerimin arasına aldım. "Hayır. Hayır. Hayır." sonra çektim. Sonra tekrar yüzünü tuttum. "Bu olmuş olamaz. Hayatımı cehenneme çeviren, beni cennete kavuşturan adamın ailesi olamaz. Olmasın.."

Öfke. Öfke. Öfke.. Sadece öfke doldum. Ayağa kalktım ve arkama bile bakmadan evden kaçtım.

Koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmeden. iki yanımda ay ışığıyla parlayan ağaçların sıralandığı yolda ilerleyerek evden uzaklaşıyordum. Gözyaşlarım yanaklarımdan dur­maksızın akıp gidiyordu.

Boğazımdan bir hıçkırık kaçtı, sonra diğeri geldi ve onu bir başkası takip etti. Kontrolden çıkan hıçkırıklarım ardı ardına geliyordu. Bildiğim ve bilmediğim bütün duygular tenimin altındaki damarları bile zehirlemeye başladı.

Düşünmemeye çalışarak koşuyordum. Tüm düşünceleri bir ke­nara itmeye çalışıyor, içimdeki her şey hıçkırıklarımla parçalanı­yordu. Nereye gideceğimi bilmiyordum.

Bana bunu neden yapıyordu hayat? Mutlu olmayı bile hak edemeyecek ne yapmıştım? Ailemin katilinin, katil oğluna aşık olmuştum.

Hunharca katledilen ailemin. Annemin, babamın, en mutlu gününde ölen ablamın, ikiz kardeşimin ölümüne sebep olmuşlardı. O düğünde tek ailem yoktu ki. Bebekler vardı çocuklar vardı. Aileler vardı. Hepsini öldürecek kadar onlarca insanı katledecek kadar nasıl acımasız oluyorlardı?

Dizlerimin üstüne çöktüm. Elimle yüzümü kapattım. Hıçkıra hıçkıra ağlamaktan sesim kısılmıştı.

O an istedim ki hafızam silinsin.

O an istedim ki bir önceki güne döneyim.

O an istedim ki öleyim. Öleyim ve bu göğsümün altında ki acı son bulsun.

Ayağa kalkamadım. Bunu yapamadım.Hareket etmek, yürümek, gitmek, koşmak istedim. Ancak hiçbirini ya­pamadım.

Gözyaşlarım hızla yanaklarımdan inerken bütün hayatım gözlerimin önünden geçiyordu. Göğsüm hıçkırıklarla sarsılıyordu. Daha önce hiç yapmadığım şekillerde ağladım.

İçimdeki küçük kız için ağladım. Acı çeken ve ailesini kaybeden küçük kız için. Sonrada buna sebep olan adamın oğluna aşık olduğum için gözyaşı döktüm... Bir umutla onun için kurduğum, tutunduğum hayallerim için ağladım. Ağlamaya devam ettim çünkü elimden başka bir şey gelmiyordu. Sonra sesini duydum. Biraz uzaktan ama hemen arkamdan geliyor gibi.

Ağlayan gözlerimle arkamı döndüm. Benim gibi diz çökmüş olduğunu gördüm. Benim gibi ağladığını. Sadece ağlamaya devam ettim.

Ona yaklaşmak istemiyordum. Ama içimdeki bir parça bana sarılmasını arzuluyordu.

İkilem denizinde boğuluyordum. Kalbimle aklım arasında kaldım. Gitsem gidemedim kalsam kalabilir miydim? Neden bir imkansıza aşık olmuştum. Kader bana ne gibi bir oyun oynuyordu? Ne yapmamı istiyordu?

Dizlerini tuttu ve başını eğdi. Acı çekiyordu, kahroluyordu.. Parçalanıyordu. Gözlerinde öyle ölme isteği vardı ki sanki benden daha çok acı çekiyordu.

"Neden?" diye bağırdım. "Hayat bunu bize neden yapıyor?"

Başını iki yana salladı. Cevap veremedi.

"Neden senin ailen olmak zorunda?Neden benim ailem ölmek zorundaydı?"

Sustu. Dik durmaya çalışıyordu ama vücudundan oluk oluk kan akıyordu. Siyah gözleri renk değiştirmişti sanki acıdan küçülmüştü.

"Ölmek istiyorum." dedim bağırarak.

Karşılık verdi." Bende. "

​​​​​​" Bu acıyla yaşayamam. "dedim ardından.

​​​​​​" Bende güzelim. "deyince hıçkırdım.

​​​​​​" O zaman ölelim. "dedim." Gidelim bu hayattan. Bizim için başka bir hayat olmalı. Acı çekmediğimiz bir geçmiş, birbirimizin mutlu olduğu bir gelecek olmalı. "

​​​​​​" Seninle ölmeye hazırım. "dedi hemen.

​​​​​​" Gerçekten benimle ölür müsün?"boğazım düğümlenmişti.

​​​​​​" Sen iste hayatımı senin için feda ederim sevgilim. "dedi.

Bir zamanlar duyduğum ve kıskandığım cümleler şimdi bana söyleniyordu. Kalbim burkulmuştu. O kadın bendim. İlk aşkı. Tek sevdiği tek umursadığı. Uğruna öleceği kadın meğer benmişim.. Sevinmem gereken yerde acı çekiyordum.

Ayağa kalktım. Aynısını yaptı. Önce yürüdüm oda yürüdü. Sonra koşmaya başladım. Oda koşmaya başladı. Tam elini tutmuştum tam dokunmuştum ki kulaklarımı sağır eden bir el silah sesi yeri göğü inletti.

Dokunamadan elleri ellerimden kaydı. Karnından akan kanları elbiseme sıçradı. Bedeni üzerime yığıldı.

"Hayır." diye bağırdım. Ellerini tutmak için çabaladım ama bedenim birileri tarafından ondan uzaklaştırıldı.

"Bırak beni! Bırak." diye bağırdım. Gözlerinden ve ağzından kanlar geliyordu. Bir eli bana uzanmıştı. Beni kahreden o cümleyi söyledi.

"Acımıyor."

Sonra havadaki eli düştü. Beni tutan adamın kolunu ısırdım. Tekme attım. Bütün gücümle saldırdım ama bir acı ve gözlerim karanlığı içine aldı.

​​​​​☆☆☆

Kaçırılıyoruz.. Leonardo vuruldu. Benim üzümlü keklerim.

Sanki çok üzüntümüş yokmuş gibi ağlıyorum yazarken bu satırları. Belkide içimde çektiğim asıl acıları yazmak istediğimden bende bilmiyorum.

Sizi ağlattığım için özür dilerim.

Sizce saldıran kim? Azrail yani Leonardo'yı yaralayan kim?

Şimdi birisi şu sözleri söylemişti hatırlayın. Onun zaafı olduğu öğrenildiğinde bütün herkes çullanacak üstüne.

İşte asıl savaş şimdi başlıyor. Hem iç hem dış savaş bizi bekliyor sevgili okurlarım.

Leonardo ve Meryem'in hayat mücadelesi şimdi başlıyor. Herkese karşı, kendilerine karşı.

Bakalım neler olacak..

Diğer bölümde görüşürüz. ❤️

 

Bölüm : 13.05.2025 13:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...