38. Bölüm

"38"Taraf

Kupa Kızı
kupakizii0

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

 

 

"Çıkıp saatlerce dolaşmak istiyorum ama kafam benimle gelmesin..."

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

🎧Bölüm şarkısı : Shameless - Camila Cebello🎧

Hayatım üçlemeye sıkışmıştı. Acı, keder ve ölüm.. Bir lanet gibi sarmıştı beni. Çıkamıyordum. Mutlu olamıyordum. Bir gün yüzüm gülüyorsa kırk gün kan ağlıyordum.

Alışmam gereken her acı daha fazlasını yaşattıkça umutlarım tükeniyordu. Öleceksem ölmeliydim. Hayat benden ne almak istiyorsa almalıydı artık. Dayanacak gücüm kalmamıştı.

Zincirler tenime batıyordu. Gözlerim kapalı ve hemen arkamda aynı zincirlere bağlı sevgili efendim hapsedilmişti.

Bir ses duydum. Sanki yere bir taş düşmüştü.

"Kim var orada?"

Sessizlik. Tekrar bir taş sesi.

"Kimsiniz? Bizden ne istiyorsunuz?"

Sonra ellerime sıcaklık yayıldı. Katı ve sıcak. Kandı.. Aman Allah'ım sevgili efendim vurulmuştu.

Sessizlik devam etti.

"Sevgili efendim.." dedim çatallayan sesimle.

Gözlerimde ki bez çekilip bir kenara atıldı. Ancak o an karşımda ki kişileri gördüm.

"Mad, Louis.."

Mad'in gözlerinde bana karşı keder vardı. Çaresizlik vardı. Ama intikamı bunların önüne geçiyordu.

"Mad, benden ne istiyorsun?"

Bir eliyle yüzüme dokunmak istedi ama hemen kafamı geri çektim. "Dokunma bana!". Louis omzundan tutup geri çekti. Yüzüme öfkeyle bağırdı. "Ne olacağını sanıyordun? Bana yapacaklarını unutacağımı mı?"

"Sen hâlâ nasıl dışarı çıktın? Utancından bir fare gibi saklanırsın diye düşünüyordum."

Tokat atmak için elini kaldırdı ama Mad ona engel oldu.

"Aklından bile geçirme."

Louis öfkeyle iskemleye tekme attı. İpleri gevşetmeye çalıştım. Biraz olsun arkama bakmaya çalıştım. Ne durumda görmeliydim.. Nefes alıyor mu görmeliydim..

"Ona ne yaptınız?"

Mad arkama doğru yürüdü. İkisinide göremiyordum.

Sonra sert bir ses geldi. Ona vurmuştu.

"Dokunma ona alçak!" diye bağırdım. "Kendini savunamayan bir adama vurmak. Kendine erkek mi diyorsun?"

"Maria, ben daha ona neler yapacağım. Bunu izleyeceksin."

İkisi birden odadan çıktı. Ellerimle elini tutmaya çalıştım.

"Lütfen uyan!" dedim ağlamaklı sesimle. "Korkuyorum."

Ama sessizlik bir kurt gibi beynimi ele geçirmişti.

"Ölme yalvarıyorum ölme. Lütfen seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Herşeyi unutabilirim umrumda değil. Söz verdin. Bana söz verdin. Ailenin benim aileme yaptıkları umrumda değil. Artık umrumda değil. Geçmişim umrumda değil. Çektiğim acıları çoktan unuttum ben. Lütfen ölme. Yalvarıyorum ölme. "

Göz yaşlarım yanaklarımı yakıp geçiyordu. Kalbim sızlıyordu. O ölürse ne yapardım ben. Onsuz ne yapardım..

Sonra sesini duydum. Ağlamayı bıraktım. Onu duymalıydım.

" Maria.. "dedi ismimi söyleyerek. Ne kadar uğraşsamda dönüp yüzüne bakamadım.

" Buradayım. Seninleyim. "

Ağır ağır nefes aldı. Bir an öksürünce kan vücudundan daha hızlı akmaya başladı. Ölecek diye ödüm kopuyordu..

" Ne oldu? "konuşurken kan tükürdü. Etrafa saçılan sesten anlamıştım. Bütün bedenim titriyordu.

" Mad ve Louis. "dedim öfkeyle." Bizi kaçırdılar. Yaralandın.. "dedim ağlayarak.

Bir kez daha öksürdü." Senin canını yaktılar mı? "dedi öfkeyle.

" Ben iyiyim. Lütfen kendini yorma. Uyanık kal. "

Konuşmadı. Kıpırdamaya çalıştım. Ama lanet ipler çok sıkıydı.

" Leonardo. "dedim ilk kez ismini söyleyerek. İsim dudaklarımdan çıktığı an sandım ki kalbim duracak.

Sonra parmaklarını benim parmaklarımda hissettim.

" İlk defa birisi ismimi söylüyor. "dedi sırıtarak. Göremesemde hissetmiştim.

"Neden ismini kimse söylemedi?"

Sıcak parmkları avucumu okşamaya başladı. Onun varlığı bile bütün dünyayı karşıma almamı sağlardı. Onun yanındayken ölüm bile korkutmazdı beni.

"Bir prensin ismini söylemek idamdır." dedi.

Bir an için unutmuştum. Chris'in kardeşiydi. Buda onu artık kraliyetin tek varisi yapıyordu. Ellerini tuttuğum adam bir prensti. Gerçek bir prens.

Dudaklarım titredi.

"Neden sustun? Korkma kimse senin canını yakamaz.."

Acı acı gülümsedim. "Hayatımda ilk defa gerçek bir prens görüyorum." dedim.

Alaycı bir sesle, "Yoksa prenslik bana yakışmıyor mu?"

Gülümseyerek, "Aslında sana savcılıkda yakışırdı. Ben seni sinir etmek için yalan söylemiştim."

"Biliyorum. Asla iyi bir yalancı olmadın." dedi. Sonra bir kez daha sessizlik oldu.

"Leonardo." dedim ismini fısıltıyla.

"Buradayım."

"Neden sustun?"

"Kızgınım." dedi aniden.

Yüzümdeki ifade durgunlaştı. "Bana mı?"

"Kendime,aileme ama en çok kendime. İlk defa çaresiz hissediyorum kendimi. İlk defa korkuyorum ben. Sana yaptıklarım aklıma geldikçe kendime hayatı zindan etmek istiyorum. Bir gün daha nefes almak istemiyorum."

Gözlerim yaşlarla parlıyordu; alt dudağım korkuyla titriyordu; Parmaklarının arasındaki ellerim titriyordu.

" Güzelim," diye fısıldadı, içim düğüm düğüm olmuştu." Ben kendimi biliyorum asla affetmeyeceğim. "

Cevap vermedim fakat gözlerim yan tarafa doğru kayıp yeniden ona çevrildi. Birkaç damla yaş yanaklarımdan akıp yere düştü.

"Bunları konuşmayalım.." dedim konuyu kapatmaya çalışarak..

" Fazla yaşayacağımı..." o cümlesini bitiremeden ben hıçkırdım. Dudaklarım daha da titremeye başladı ve bastırmaya çalıştığım hıçkırıkla göğsüm inip kalktı.

Parmaklarımı sıktı.

"Özür dilerim. Ağlama, sen ağladıkça ben daha çok ölüyorum."

Sustum. Adeta boğazıma spazm girmişti sanki.

Ne diyeceğimi, ne soracağımı ya da ne yapacağımı bilmiyordum. Ama içimden bir şeylerin koptuğu hissi yaratan korkunç duygu gitgide artıyor boğazımda toplandıkça beni boğmakla tehdit ediyordu.

​​​​​​" Ölümden bahsetme.."dedim.

İkimize bağlı iplikler canını yakmasın diye kıpırdamadım. Tek yapabildiğim gözlerimi ona kilitlemek, bakışlarımla hislerimi bir şekilde ona anlatmaya çalışmak, bana bir şey söylemesi için yalvarmaktı. Herhangi bir şey.

Uzun bir sessizlik oldu. Vücudu, sanki görünmez bir şeye karşı koymaya çalışıyormuş gibi sarsılıyordu... Çok fazla kan kaybetmişti.. Her an bayılabilirdi. Muhtemelen kurşun hâlâ vücudundaydı. Bu onu zehirlemeden iplerimi çözmenin bir yolunu bulmalıydım.

"Uyudun mu?"

Sesi çok kısık çıktı. Nefes almakta zorlanıyordu. Canı çok yanıyor olmalıydı. Ona yardım etmeliydim.

"Uyumadım. Ama gözlerim... Kendimi çok yorgun hissediyorum.."

"Hayır, uyuma. Uyuyamazsın. Lütfen eğer uyursan..." sözlerimi tamamlayamadım. Kapı gürültüyle açılınca içeri Mad girdi.

"Mad, yardım et. Ölüyor lütfen. Çok kan kaybetti. Kurşun onu zehirliyor yalvarıyorum yardım et."

İplerimi çözdü. Tek kelime etmedi. Onu indirip silahını alabilirsem biraz şansım olabilirdi. Ama bunu zaten biliyordu. Bu yüzden ellerimi çözdüğü gibi arkamda tekrar bağladı.

" Canını yakmak istemiyorum Maria. "

" Mad, lütfen ölürse ben yaşayamam. Bana ne yapıyorsan yap ama ona.."

"Yapma!" dedi öfkeyle Leonardo. "Yalvarma.. Beni daha çabuk öldürme."

Leonardo'ya doğru koşmaya çalıştım ama iplerimden tutup çekti ve beni onun karşısına sürükledi. Ancak o an ne halde görebildim.. Uzanmak istedim. Sarılmak. Ama Mad beni bağladığı ipi tavandaki zincirlere bağladı.

Siyah gözleri güçlükle benimkilere baktı. İyi olup olmadığımı kendi gözleriyle gördü. Hâlâ beni düşünüyordu.

Leonardo'nun sesi aniden sertleşerek ölümcül bir tona bürünmüştü. " Onun kılına zarar gelirse seni çıktığın deliğe tekrar sokarım."

Mad, beni sıkıca bağladığından emin olduktan sonra Leonardo'ya yaklaştı. Elinde tuttuğu silahı omzuna bastırdı.

"Bu haldeyken hâlâ tehdit savuruyorsun. Kendin için kork.. Onun kılına zarar gelse bende dünyayı yakarım." dedi.

Öfkesi bir ateş gibi parladı gözlerinde.

" Ne olacak sanıyorsun. Ben ölünce senimi sevecek?"

Konuşurken Mad'e bakmamaya devam ediyor, gözleri doğrudan bana odaklıydı. Yüz ifadesi aklında ne olduğuna dair hiçbir ipucu vermiyordu. Bende bakışlarına karşılık veriyordum. Siyah gözlerinde bana karşı özel bir şeyler vardı. O sevgisini, bana karşı hissettiği suçluluk duygusunu, kendine olan nefretini görebiliyordum.

"Bunu sen öldükten sonra düşünürüm." dedi bana bakarak.

"Bana söz vermiştin." dedim. "Beni arkadaş olarak görecektin. Ama şuan o tanıdığım ve bana nazik olan adam nereye gitti Mad? Bunu hak edecek ne yaptım?"

Leonardo'nın yüzü seğirdi. Onunla konuşuyor olmama bile tahammül edemiyordu. Bakışlarının ağırlığı yüzünden ensemdeki tüylerin diken diken olduğunu hissettim.

Sessizlik öyle ağırdı ki, kalp atı­şımı kulaklarımda duyabiliyordum. Bakışlarımı iki adamdan ayırmadım.

"Yapamadım." dedi ağır ağır bana dönerek. "Seni unutamıyorum.. Böyle bir aşkın varlığından seni görene kadar haberdar bile değildim."

Gerilim aniden yükseldi. Vücudundan kanlar akmasına rağmen bu kadar acı içinde olmasını umursamadı ve Mad'in ayağına tekme atınca bedeni Leonardo'nın kucağına düştü. Mad'in boğazını bacaklarının arasına aldı ve ölene kadar nefessiz kalana kadar bacaklarını sıktı.

Mad çırpınıyordu. Konuşamıyor ve yüzü morarmaya başlamıştı.

"Sen kimsin ona aşık oluyorsun pezevenk!" oda öfkeli sesiyle doldu. Korkuyu iliklerime kadar hissediyordum.

Louis içeri daldı ve koşarak Mad'i kurtarmaya çalıştı. Ama kim ona karşı koyabilirdi ki? Bacaklarını daha çok sıktı. Acıyı unutmuş yerine zevk aldığı öfkeye bırakmıştı.

Bir kaç adam daha girdi. Resmen üstüne abandılar. Ama yinede bacaklarını ayıramadılar. Bir dakika ve Mad ölecekti. Yüzü mosmor olmuştu. Bu adamı yenecek gücüne karşı koyacak kimse yoktu.

Bir şey dışında. Louis bıçağı alarak boğazıma dayadı.

"Bırakmazsan öldürürüm!"

Anında serbest bıraktı kendini. Mad açgözlülükle havayı içine çekti. Bir süre yerden kalkamadı. Başı dönüyordu ve konuşamadı.

Leonardo başını kaldırıp bana baktı. Bakışlarında hüzün vardı. Louis'e dön­düğünde o bakışlara bir uyarı da eklenmişti." Seni elçiliğin önünde köpeklerime yedirtmezsem banada Azrail demesinler." dedi.

​​​​"Sen öleceksin. Kurduğun kuruluşta parçalara ayrılacak. Bir hiç olacaksın anlıyor musun?" Louis öfkeliydi ama bağırmaktan hâlâ çekiniyordu. Leonardo bağlıydı, yaralıydı ama hâlâ deli gibi korkuyorlardı ondan.

Nefesim kesilmişti.

"Beni öldüremezsiniz." dedi. Neyi kastettiğini hemen anladım.

Mad kendisinde konuşacak gücü bulmuştu. "Neden lan neden?"

"Beni öldürdüğünüz an idam edilirsiniz." dedi. Açıkça söylemedi ama adamlar da anlamamıştı. Karşılarında İngiltere veliaht prensi olduğunu bilselerdi bu kadar dik durabilirlermiydi acaba?

Louis, "Bize ölmek için yalvaracaksın. Ama ondan önce.." bana baktı. "Daha güzel planlarımız var."

Leonardo alaycıydı. "Senin kelleni odama süs niyetine asacağım.." dedi.

Yutkunarak söze girdim. "Bizi öldürmeyecekseniz defolup gidin buradan! Altı boş tehditlerinizi duymaktan sıkıldım."

Üç adamda bana baktı. Mad'in gözleri titredi. "Bunları yaşadığın için üzgünüm." dedi.

"Az önce boğazıma bıçak dayadı Mad. Arkadaşın beni az kalsın öldürecekti. Birde aşığım diyerek yalanlar atıyorsun. Seven insan sevdiğine asla kıyamaz. Sen yalancının tekisin." Bir suratına tükürmediğim kalmıştı.

"Bir anlaşmamız var sana zarar vermeyecek. "

"Ancak senin gibi bir aptal inanmıştır zaten." Leonardo, sözünü keserken fazla sakindi.

Mad, tekrar derin bir nefes aldı. "Bizim işimiz seninle. Ona zarar vermeyeceğim. İzin vermem." dedi.

Leonardo'nun bir buzlu rüzgâr esintisi kadar soğuk bakışları Mad'e kilitlendi.. "Ailenin sırları Mad.. Gizli sırlarınızdan ne kadar korkuyorsun?" O sesteki bir şey, Mad'in ensesindeki tüylerin diken diken olmasına yol açtı.

"Sen neyden bahsediyorsun?"

"Kölelerinizden bahsediyorum. Askeriyede kurduğunuz o acınası fahişe yuvasından.." Şimdi soğuk sesinde bir tehdit havası vardı.

"Blöf... Hiçbir şey bilmiyorsun." Kelimeler ağzından aceleleri varmışçasına yuvarlanarak çıkıyordu, sanki cesaretini kaybetmeden önce bunları söylemeye kendini zorluyor gibiydi.

"Hepsinden haberim var. Kabak gibi poz vermişsiniz. Askerleri tuzağına düşürüp onlara şantaj yapıyorsun.. Ne olacağını sanıyordun? Hayatının sonuna kadar gizlimi kalacaktı."

"Sen öldüğün zaman hiçbir anlamı kalmayacak. Tehdit ortadan kalkarsa sırlarda açığa çıkmaz." Artık Mad'in sesinde panik hissediliyordu.

Leonardo, sesinde eğlendiğini belli eden bir tonla, "Bu doğru," dedi. "Senden beklemediğim bir zekâ pırıltısı, biraz cesaret.. Beni öldürmeyi başarırsan bir ihtimal sırlar açığa çıkmaz. Doğruyu söylemek gerekirse, beni yakaladığınızda ne yapacağınızın bilincinde değildin, değil mi?"

Mad yeniden dehşete kapılmış gibiydi.

"Seni öldüreceğiz. Ölmeden önce acı çektiğinden emin olacağım." Bunları söylüyordu ama sanki şimdiden vazgeçecek gibiydi.

"Neden hâlâ yaşıyorum o zaman?" dedi, sesindeki zalim eğlenme ifadesi şimdi çok daha belirgindi.

Mad'in sesi birden kulağa boğuk gelmeye başladı, sanki ağzı fena halde kurumuş gibi.

"Sus artık." dedi silahı alnına dayayarak.

O an kalbim durdu sanki. Sanki öldüm ve nefes alamadım. Leonardo korkusuz olabilirdi ama ben korkuyordum.

"Yapma!" dedim bağırarak. " Bırak onu." titremeye başladım. O silahın namlusu iki kaşının ortasında dururken nefes alamıyordum.

"Korkma güzelim. Bu beceriksizlerde o cesaret yok." dedi yumuşak bir sesle. Bana nazik yumuşak bakan gözleri, sert ve ölümcül bir ifade alarak Mad'e döndü.

"Sık lan!" dedi alnını iterek. "Hadi çek tetiği."

Mad'in eli titremeye başladı. Louis hoşnutsuzlukla derin derin havayı koklayarak, "Sakin ol seni kışkırtıyor." dedi.

Mad, ona anlamlı ve sert bir bakış fırlattı. "Ne yapacaksak çabuk yapalım. Onu öldüren ben olacağım." dedi tükürür gibi.

Öfkeyle titreyerek Mad'e tedirgin bir bakış attım , Soğuk soğuk, "Reina'ya üzülüyorum. Bir hata yapmışım." dedim.

Mad hiddetle titreyerek, "Bir hatamıyım senin için artık?"

Derin bir soluk alıp sakinleşmeye çalıştıktan sonra, "Evet. Keşke hiç tanımasaydım seni. Ya da ilk tanıdığım o iyi insan olarak kalsaydın. Şu yüzünü hiç görmeseydim."

Gözbebeklerinin ani bir korkuyla kısıldığını gördüm. "Beni bu hale o getirdi." dedi.

Kayıtsızca, "Hayır, bunu kendine sen yaptın." dedim nazikçe.

Apaçık bir kızgınlıkla, "Babamı öldürdü. Gözümün önünde. Herkesin gözü önünde öldürdü. Anneme vurdu. Benim anneme. Benmi hatalıyım? Benmi değiştim?" Mad'in yüzü öfkeyle titremeye başlamıştı. İçerlemiş bir sesle, "Onlar ailem benim. Ben kimseye asla zarar vermedim. Sana asla zarar vermem bunu biliyorsun."

"Ama verdin. O ölürse bende ölürüm. Yaşayamam." dedim. Gözlerimiz buluşunca o güzel gözleri aşık aşık bakıyordu. Korkmamamı fısıldıyordu. Kurtulacağımızı haykırıyordu.

Mad bana tedirgin gözlerle bakıyordu. "Yaşatacağım. Bir yolunu bulacağım."

Leonardo ürkütücü bir sesle. " Zeki olsaydın belki inanırdım." dedi.

Mad'in yüzünde çok kızgın bir ifade vardı. "Göreceksin. Yemin ediyorum göreceksin."

"Biraz akıllı olsaydın şuan beni öldürmüş olurdun. Beni hayatta bıraktığın için ömrümün sonuna kadar pişman olacaksın."

Mad, hafiften kızardı. "Kim kimi öldürüyor göreceğiz."

Louis, sinirle. "Yüzünü görenler ölüyordu. Ama biz yaşıyoruz." dedi Leonardo'nın saçından tutarak.

"Buna yaşamak denirse." dedi alaya alarak onları.

Louis silahıyla Leonardo'nun yaralı karnına baskı uyguladı. Gözlerimi kapatmak zorunda kaldım. Onun canı yandıkça sanki benden bir şeyler kopuyordu.

"Nasıl acıyor mu?"

"Sen daha işkence yapmayı bilmiyorsun gelmiş burada masal anlatıyorsun." diye geçiştirdi.

"Öyle mi?" dedi sinirle. "Yüz üstü direğe bağlayın şunu."

Ancak o an gözlerimi açabildim. Dudaklarım titriyordu. Korkudan bayılacaktım ama o sadece bana gülümsüyordu.

"Sakın korkma, canım acımayacak.." dedi beni teselli ederek.

Başımı iki yana salladım. "Hepsi benim yüzümden."

"Güzelim, gözlerini kapat!" dedi gülümseyerek. Yüzü gözü kan içindeydi ama öyle kusursuz görünüyordu ki ona karşı hayranlığım her saniye daha çok artacaktı. "Beni seviyorsan gözlerini kapat."

Yüzümde acının tebessümü ile gözlerimi kapattım.

Sesler.. Zincir sesleri. Küfürler ve sonra odada yankılanan bir kırbaç sesi... Sonra bir kez daha ve bir kez. Biliyordum ona bu acıları yaşatırken gözlerime baktığını biliyordum. Beni izlediğini biliyordum. Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Ard arda inen kırbaç sesleri yüzünden beynim zonkluyordu. Buna daha fazla dayanamayacaktım.

Yaşla dolmuş gözlerimi araladım ve gözlerim hemen onunkiyle buluştu. Bitkin haldeydi. Kanı teriyle karışmıştı. Dizlerinin üstünde bile duramıyordu.

"Sana açma demiştim." dedi.. Bu haldeyken bile hâlâ nazik konuşuyordu.

Öfkeyle bağırdım. "Mad seni asla affetmeyeceğim. Senden nefret ediyorum." dedim kızgın bir ses tonuyla.

Umrunda olamayan bir üzüntüyle bana yaklaştı. "Artık umrumda değil. Tek istediğim bu adamın ölmesi."

Louis dikkati kendine çekecek şekilde gırtlağını temizleyip kırbacı masanın üstüne bıraktı. "Şerefsiz çok dayanıklı.. Ben yoruldum o hâlâ ölmedi."

"Dayan ne olursun," dedim usulca.

"Merak etme.." nefes nefese konuşmaya çalıştı. Alnından terler akıyordu. Ama daha fazla dayanamazdı. Çok kan kaybetmişti. Gözlerini kapattı.. Baygınlık geçirmişti.

Mad, çok sessiz bir şekilde sordu: "Beni hayatına kabul edersen, belki bir ihtimal yaşamasına izin veririm." dedi. Sanki baygın olsa bile duyacağından korkuyordu.

Yenilenen bir öfkeyle yüzün baktım. "Sen benim ölüme bile sahip olamayacaksın." yüzüne tükürdüm.

Yüzü bir hayli kızararak. "Sen kabul etmedikçe ölümü daha çok acı olacak." dedi eliyle yüzünü silerek.

"Artık yüzünü görmek istemiyorum. Benim için Mad artık öldü."

Kafasının içinde şimşekler çakmıştı sanki. Bir umudu varsada tükenmişti. Öfkeyle çıkıp gitti. Herkes gidince yaklaşmaya çalıştım. Ama ayakta duracak gücüm kalmamıştı.

Usulca, "Leonardo.." diye seslendim.

Cevap gelmedi..

"Bunlardan kurtulmanın bir yolunu bulmam lazım."

Zincir tavana sabitlenmişti. Bileğimde ki iplikler iki halat kalınlığındaydı. Kesici hiçbir şey yoktu.. Ne çevremde nede üstümde. Acaba?

Kendimi yukarı çekebilirsem dişlerimle halatları kesmeye çalışabilirmiydim.. Denemek zorundaydım. Etrafın sessiz olduğundan emin olduktan sonra ipleri tuttum ve kendimi yukarı çektim. Çıplak ayaklarımı tam gücümle havaya kaldırıp zincirlere bastırdım. Biraz gürültü yapmıştı ama sanırım sadece kuru gürültü diye düşündükleri için odaya girmediler.

Biraz daha ittirdim kendimi. Ayaklarımı zorlayarak kendimi daha çok esnettim. Ve sonunda iplere ulaşmayı başardım. Dişlerimle ısırmaya başladım. Ne kadar süreceği umrumda değildi. Bayılana kadar tükürüğümle ıslatıp ısırdım.

Dakikalar geçti. Kollarım uyuşmaya ve bacaklarım artık bedenimi taşıyamamaya başladı. Biraz olsa yemiştim ipleri. Tüküremezdim yutmuştum. İp parçalarını yerde görürlerse başka ipleri kullanabilirlerdi. Yakalanma riskini göze alamazdım.

Umarım ip yuttuğum için ölmezdim. Bedenim artık pes edince ayaklarımı yere indirdim. Dinlendikten sonra devam edecektim. O an sesini duydum.

Boğuk, hırıltılı ve güçsüz.

"Maria! Burada mısın?" kafasını kaldıracak gücü kalmamıştı.

"Buradayım. İpleri gevşetmeyi başardım. Buradan çıkacağız lütfen biraz daha dayan."

İki kez öksürdü. Kanlar her yere sıçramıştı.

"Kendini tehlikeye atma. Ben bir yolunu bulacağım." dedi.

"Şu haldeyken ne yapabilirsin ki? Bırak ben bizi krutaracağım."

Düşünceli düşünceli, "Bana güven.." dedi

"Sana güveniyorum.." biraz dinlendiğimden emin olduktan sonra kendimi bir kez daha yukarı çektim. "Ama bu iplerden kurtulmama az kaldı. Bir planım var."

İpleri tekrar ısırmaya başladım. Bu sefer daha kolay olmuştu. İpler çabucak birbirinden ayrılıyordu. Son ip kalmıştı... Dışarı çıkmam için bana silah lazımdı. Kapının önünde korumalar vardı. Leonardo yaralıydı ve onunla bir iki adım atmadan yakalanırdık. Bu yüzden bana silah ve kurşun lazımdı.

Ayaklarımı yere indirdim. "Şimdi sana dediğimi yapmalısın." dedim fısıltıyla.

"İnanılmaz birisin Meryem." deyince dudaklarım titremişti. İsmim dudaklarından çok tatlı çıkıyordu. "Peki dinliyorum."

"Bunu söylediğim için özür dilerim ama ölü taklidi yapabilir misin?"

​​​​Kendini zorlayarak kafasını kaldırdı. Beni dikkatle süzerek, "Bu çok tehlikeli. Yaralanabilirsin..." Sonra kafamda gezindi gözleri. "Buna izin veremem."

Yüzümde şaşkın bir ifadeyle,"Yahu ben iyi olacağım. Ben bir taşıyıcıyım bana sen öğrettin. Bir planım var kusursuz olacak söz veriyorum. Güven bana."

Kaygıyla, "İçim hiç rahat değil." dedi.

"Bana güvenmiyorsun." dedim dudaklarımı büzerek.

Suçluluk duygusu hemen gözlerinde yansıdı. "Sana güveniyorum bir tanem.. Ama başından bir darbe alırsan.. Hayır hayır kendini tehlikeye atmana izin vermeyeceğim."

Ben bir tanem cümlesinde takılı kalmıştım. Şapşal şapşal gülümseyince neden sırıttığımı anlaması gecikmedi.

"Bazen kafanın içindekileri görmek istiyorum." dedi.

Memnuniyetle, "Şuan seni öpmek istiyorum." dedim.

Dudağının kenarı yukarı kalktı. "Ben başka bir şey hayal ediyorum ama." deyince çok utandım. Beni utandırmak bir yana dursun, gerçekten şuan hayal edince bunu istediğimi hatta arzuladığımı düşünmeye başlamıştım. Ve bu beni daha çok utandırdı.

"Şeyy.. Bunu daha sonra konuşuruz." dedim ince bir sesle.

Sadece sırıttı.

" Şimdi bana ayak uydurmak zorundasın çünkü onlara sesleniyorum."

"Hayır," desede ben çoktan bağırdım.

"Yardım edin!" anında küfür ederek gözlerini kapatt. "Yardım edin ölüyor. Nefes almıyor."

Böyle söyleyince göz yaşlarımı tutamadım. Söylemesi bile çok korkutucuydu. İki adamdan biri içeri girdi. Kapı arkasından kapandı. Aptallar.

Yaklaşarak nabzına baktı. Ben durmadan dikkatini dağıtmak ve bana yaklaşması için konuştum.

" Nefes alıyor mu? Birşey söyle. Lütfen. Ölmedi de."

Sesimden kontrol edemiyor ve anlayamıyordu öfkeyle bana doğru yaklaştı ve bağırdı.

"Kes sesini kadın duyamıyorum."

"Yaşıyor değilmi? Yalvarıyorum yaşadığını söyle."

İki adım daha atınca o an beklemediği hamleyi yaptım. Bacaklarımı boynuna geçirdim ve beklemeden boynunu çevirince cansız bedeni yere yığıldı. Ellerimi hızla çekince zaten gevşek olan ip kopmuştu.

Hızla cebindeki silahı alıp sırtıma koydum.

" Aferin güzelim..." dedi fısıltıyla. Gözlerini açacak hali kalmamıştı. Masanın üstündeki bıçağı alarak iplerini çözdüm. Üstümdeki bluzü çıkardım ve karnına bastırdım.

"Yaşayacaksın seni kurtaracağım."

Dudaklarını araladı ama konuşamadı. Kapıya doğru gittim ve bir kez kapıyı çaldım. Duvar kenarına geçtim. Diğer adam içeri girince elimdeki bıçağı ıskalamamayı umarak boynuna sapladım. Elleriyle boğazını tuttu ama saniyeler sonra ölmüştü. Ayaklarından çekerek içeri sürükledim. Onunda silahını elime aldım. Üstündeki ceketi çıkardım ve bıçakla kestim. Koşarak Leonardo'nun yanına geldim.

"İyi olacaksın benimle kal." karnını bağladım.

Bir kolunu omzuma aldım ama kaldıramayacağım kadar ağırdı bedeni. Ben çok zayıftım. Bir kez daha denedim. Karnından kanlar fışkırınca bırakmak zorunda kaldım.

"Bensiz gitmelisin." dedi.

İncinmiş bir şekilde, "Bunu nasıl söylersin? Seni asla bırakmayacağım asla." dedim.

"Kurtulan sen olmalısın Meryem. Fırsatın varken kaç buradan."

Artık gözlerini açamıyordu. Gücüde kalmamıştı. Ölmek.. Ölmek..

Korkuyla sarıldım. "Ne olursun ölme yalvarıyorum. Beni bırakma."

"Şşt.. Ağlama ben hâlâ yaşıyorum." dedi. Öksürmeye başladı. Ağzından çıkan kanlar saçlarıma döküldü. Ölüyordu ve elimden hiçbir şey gelmiyordu.

"Ölmeni istemiyorum. Yaşayamam ben. Bende ölürüm." silahı aldım ve çenemde tuttum.

Öyle bir güçle elimdeki silaha vurduki bende şaşırdım.

" Asla, yaşayacaksın. Bütün bunların sorumlusu benim. Cezamı çekmeliyim. Belki Tanrı beni böyle affeder."

Silahı bir kez daha elime aldım." Senin olmadığın bir dünyada asla yaşamayacağım. Nefes almayı bıraktığın an bende ölürüm beni anlıyor musun?"

Nefesi yüzüme çarpıyordu.İşte o zaman hissettim.

Dudaklarını.

Yumuşak, nazik dudakları benimkilerin üstüne kapandı. Kalbim durdu. Vücut sıcaklığım arttı. Nabzım anında yükseldi.

Dudaklarının titreyişini kendi dudaklarımda hissederken nefesim kesildi. Gözlerim yanıyor, kalbim o an göğsüme sığmıyordu.

Baş döndürücü hızına ayak uydurabilmek uğruna kendimle neredeyse hiç ilişki kurmadan var olmaya çabaladım. Çabalarım çırpınışlara dönüştü. Batmamak için suyun üzerinde çırpındıkça suyun üzerinde kalmaya çalışır gibi çırpındıkça batışım hızlandı. Boğulmamak için uyanık kalmaya çalışıyordum.

Gözlerimi açmaya cesaret edemiyordum. Leonardo'nun durmasından, o anı bozmaktan korkuyordum. Eğer ölürse bir daha dudaklarını hissedememekten korkuyordum.

Bu gücün karşısında kimse duramazdı. Trilyonlarca hücrem bu vahşi ve tutkulu öpüşlerin esiri olmuştu. Gözlerimi yakan yaşların aşağı süzüleceğin­den korkuyordum. Ağladığımı hissederse durmasından beni kendinden uzaklaştırmasından korkuyordum.

Nefes almaya cesaret edemedim. Dudakları bedenimi işgal etmiş, nefesi nefesimle alay ediyordu. Ne güzel bir alay duygusuydu...

Dudakları, ruhuma ve duygularıma dokunuyordu. Sanki bu zamana kadar yapamıyormuşum gibi hissettiriyordu bana. Bu öpüşme diğerinden daha farklıydı. Bu dudaklarda o an birden fazla duygu vardı.

Öfke, acı, açlık, korku ve çaresizlik.

Ellerini bacaklarımda hissettim. Beni tüy kaldırır gibi kaldırıp kucağına oturttu. Yumuşak dudaklar, daha çok sertleşmeden önce bir kez kendine bastırdı. Bacaklarımın arasında hissettiğim sertlik dudaklarının içine inlememe sebep olmuştu.

Alaycı sırıtışı dudaklarımın arasında beni yaktı.

"Çok güzelsin." dedi.

Sonra bir kez daha sürtündü.

Gözlerimi sımsıkı kapadım. Nefeslerimiz giderek hızlanıyor­du.

Dudağımdaki titremeyi hissetmiş olmalıydı, sonrasında dudaklarını daha sıkı bastırmaya başladı. Sıcak nefesi karnımı istila etmişti. Bedenimde fırtınalar yaratıyordu. Bir eli pantolonumdan içeri girince o an bayılacağımı düşündüm.

Hayal edebileceğim en güzel dokunuştu. Ondan alabileceğimi düşünmediğim kadar sert, ondan beklenmeyecek kadar tutkulu..

Parmakları iç çamaşırımın üstünde gezindi. Önce işkence etmeye başladı bana. Hafif okşamaları beni çıldırtırken ısrarla daha çok ileri gitmedi. O sabırlıydı ama ben sabırsızdım.

Yoğun sesini duyar gibi oldum. "Ne kadar..." devamını getirmden önce bir kez daha okşadı. Neredeyse başımı geri yatıracaktım. " Islanmışsın."

Utancımdan gözlerimi açamıyordum. Alev alev yanan dudakları bir kez daha benimkilerin üstüne kapandı. Bu sefer parmakları iç çamaşırımın içine girdi.

Yavaş, beni sınayan ve kenimden geçmemi sağlayan okşamalarına isyan ederken o bunun tadını çıkarıyordu. Benim tadımı çıkarırken, kalbim daha çok sıkışıyordu. Bacaklarımın arası bir nabız gibi atıyordu. Parmakları tüm duyularımı işgal edip tenimin altına işli­yordu.

"Hiç.." dedi soruyu sorarken geri çekilerek. Neyi kastettiğini hemen anladım.

"Olmadı." dedim hemen. Parmaklarını geri çekti.

Siyah gözleri şişmiş dudaklarımda gezindi. "Başka bir sefere." dedi sırıtarak.

Bakışları göğüslerimin ağırlaşmasına, tenimin alev almasına neden oluyordu. O dokunuşları tenimin her bir yerine yerleşmişti.

"Yaralısın.." dedim nefes nefese. Burnumu burnuna sürttüm. "Ama biz burada neler yapıyoruz. Kaçmamız lazımdı."

"Kaçmamız için bana enerji lazımdı." dedi alaycı bir sesle.

Soluk soluğa, "Yani beni kullandın." dedim gülümseyerek.

"Hayır, sen kullanmama izin verdin." dedi.

Hafif bir hayret duygusuyla baktım. "Bir dahaki sefere izin alma." dedim cilveli cilveli.

Dudakları kıvrıldı. "Beni kışkırtma. Böyle pis bir ortamda en güzel anını kirletmek istemiyorum. Daha özel planlarım var." dedi.

Derin derin içimi çektim.. "Buradan gidelim, çünkü görmek istiyorum." dedim.

Yüzünde hayret dolu bir ifade vardı. "Beni şaşırtıyorsun. Cesur sözlerini duyunca karşılık veresim geliyor."

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Öyleyse hep söyleyeceğim."

"Şimdi buradan çıkalım." dedi usulca.

Bu sefer onunda yardımıyla ayağa kalktık. Sol kolunu omzuma attım ve yürümesine yardım ettim. Bir şekilde kurtulmalıydık, kurtulamıyorsak bu uğurda ölebilirdim.

Kapıdan çıkınca geniş iki koridor çıktı karşımıza. Ben hangi tarafta gideceğimizi düşünürken fısıltıyla sağa yöneldi.

" Bu koridor boş. Pek kullanılmıyor. Duvardaki izlere bakılırsa burada adam bırakmamışlar." dedi.

Ona güveniyordum. Bizim için şans olan iki koridorunda boş olmasıydı.

Kesik kesik konuştu, "Bu sessizlik iyi değil. Tuzak olabilir." dedi gözlerini kısıp etrafı iyice süzerek.

"Bende böyle düşünüyorum. Dikkatli olmalıyız."

Adımları yavaştı. Arkamızdan kan izleri şerit halinde geliyordu. Resmen arkamızda iz bıraka bıraka gidiyorduk. Ama en azından denemiş olacaktık.

Aşağı doğru inen merdivenlere yöneldik. Her adımda karnını daha çok tutuyordu. Nefes alırken zorlanmaya başlamıştı.

"Neden biraz dinlenmiyoruz?"

"Zaten iz bırakıyoruz.. Kendimi çok acemi hissediyorum." dedi öfkeyle. "Kaçamayacağımızı biliyorum Maria. Bizi yakalamaları an meselesi.." Bir eliyle yanağıma dokundu. "Ama sen denemek istedin. Senin isteklerin benim için bir emirdir."

Şapşal gibi sırıttım. İltifat ederken çok tatlı bir ses tonu vardı. Ninni gibi. Uykumu getiriyordu. Birden karnını tutunca onu duvara yasladım. "Lütfen bir kaç dakika dinlenelim." dedim.

Başını duvara yasladı. Eğilip yarasına baktım. Berbat durumdaydı. Böyle giderse daha ne kadar dayanacaktı? On dakika mı? Yirmi mi?

Merdivenlerden aşağı baktım. Sadece bir kat kalmıştı.

"Sadece bir kat kalmış. Önden kontrol edeceğim." dedim bir kaç merdiven inerek.

Fısıltıyla, "Dikkat et." dedi.

Gülümseyerek sessiz adımlarla aşağı indim. Merdiven bitiminde silahı çıkarıp yüzümün önünde tuttum. Ağır ağır başımı çıkardım. Önce sağa baktım. Boş. Sonra sola. Yine boş. Bu bir şans mıydı yoksa bir tuzağamı sürükleniyorduk bilmiyordum.

Koşarak yukarı çıktım. "Boş." dedim gülümseyerek. Ama o gülmedi. İçten içe bir tuzağa sürüklendiğimizden emindi. Bu benim cesaretimi kırıyordu.

Sol kolunu tekrar omzuma attım. Merdivenleri inerken karnından tuttum. Sıcak kanı avucumdan dışarı sızıyordu. Bu kadar dayanması mucizeydi. Gerçekten iki anlamda da çok güçlü bir adamdı. Ona hayrandım.

Merdivenleri indikten sonra çıkış kapısına doğru yürüdük. Kapıyı açmadan önce beni durdurdu.

"Çok sessiz." dedi. Sonra yanı başımızda duran odanın kapısını açtı. Bir masa iki sandalye vardı.

Onunla hareket ederken bu sefer karşı odaya baktık. Aynı şeyler vardı.

"Bizi burada öylece bırakamazlar. Bu çok saçma." dedi.

"Biliyorum belkide gerçekten hayat bize bir şans daha vermiştir. Böyle olamaz mı?" dedim umutla.

Sıcak bir gülümsemeyle, "Merak etme o şansı alacağız." dedi cesaret vererek.

Çıkış kapısını açtım. Beyaz bir ışık bizi bir kaç saniye kör ederken gözlerimizin alışmasını bekledik.

O an karşımızda bir ordu görmeyi beklemiyorduk.

☆☆☆

Bölüm nasıldı sevgili okurlarım?

Evet Mad ve Louis bizi kaçıran.

Zavallı Leonardo'm yaralı olmasaydı hepsini ipe dizerdi ama 🥹

Çekişmeli bir bölüm değil miydi?

Leonardo bu haldeyken nereye kaçabilirler ki?

Karşılarında bir ordu var, Leonardo yaralı ve Maria tek kişi. Sizce nasıl kurtulacaklar?

Yarın ki bölüm tam bir bomba olacak.

Yarına kadar sizi yanaklarınızdan öpüyorum. 😘😍

Bölüm : 14.05.2025 12:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...