
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Ölmeden ölmek zormuş : öyle söylüyor şair... (Oğuz Atay)"
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
Yorum yapmayı unutmayın. Heyecan dolu bir bölüm olacak.
"Bizde sizi bekliyorduk.." Louis kollarını açmış sırıtarak arkasındaki orduyu gösterdi. Ordu diyorum çünkü en az 150 kişi vardı. Hepsinin elinde silah tepemizde uçan iki helikopter..
"Siktir!" Benden küfür duyunca gözlerime baktı.
"Ne olursa olsun..." dedi kasvetli siyahı gözlerini Louis ve Mad'e dikerek. "Hepinizi bulup öldüreceğim." Tehdit etmiyordu. Buna ihtiyacı da yoktu. Zaten ölümün çağrısı dudaklarından dökülmüş kana bulanmıştı, niyetinin anlaşılmaması imkânsızdı.
İkisinin bir adım geri atması durumun vahimliğini açıkça gösteriyordu. Bu adamı öldüreceklerine olan inançları kalmamıştı..
"Sizin için üzülüyorum." bile dedi sakin bir sesle. "Çünkü tarih böyle bir acı daha yaşamadı." sırtını dikleştirdi. Kurşun da ölecek olması da umrunda değildi. Gözlerinde bambaşka biri vardı sanki. Enerjisi birden değişti. Acı sanki onun için yok olup gitmişti. Leonardo acıdan beslenmeye başladı.
Duraksadım. Gergindim.
"Helikopter neden? Gösteriş budalası mısın?" dedim Louise.
"Öyle de denebilir." dedi sırıtarak.
"Neden bu kadar uzun sürdü? Oysa sizi dakikalardır bekliyoruz."
Leonardo, gözlerini kısmış çaktırmadan etrafına bakındı. Son birkaç hafta içinde onu o kadar iyi tanımıştım ki, bana söylemesine gerek yoktu. Vücut dilini, yüz ifadelerini ve tüm sessizliklerini biliyordum.
" Ne düşünüyorsun? "diye sordum fısıltıyla.
Siyah gözlerinde durgunluk vardı. Karşımızda bir ordu vardı ama azıcık bile korkmuyordu.
" Dinle," dedi." Sana bunun berbat bir şey olmayacağını söyleyerek yalana başvuracak değilim. Ama her şey kontrolüm altında. Sadece geride kal."
"Ne yapacaksın?" endişeyle karşımda duran adamlara baktım. Silahlarını bize doğrulttular. "Onları geçemeyiz.."
Bana sakin ama tam olarak dikkatli bir bakış attı.Böyle bir şeye katlanmak zorunda kalmasından nefret ediyordum. Yerinde olsaydım, bunu yapamazdım. Bu kadar güçlü kalamazdım.. Böyle aşağılanması beni kahrediyordu.
Louis küçümseyen bir bakış attıktan sonra yanındaki beş askeri bize doğru gönderdi.
Mad'in gözleri bana kaydı.
"Hâlâ bir şansın var. Bana doğru gelmen yeterli." dedi.
Alçak adam!"Ölürüm daha iyi." dedim öfkeyle.
Leonardo beni arkasına almadan önce yüzümü ellerinin arasına aldı. Az önce öfkeden alev alan gözleri şimdi bir çiçek bahçesine dönmüştü. Bana ait bir çiçek bahçesi.
" Bir adam aşık olunca ne tür cümleler kurur bilmem. Bir kadının gözlerine daha önce aşkla bakmadım.. Bilmiyorum.. Öyle sevgisiz öyle acı geceler geçirdim ki delireceğim sanırdım. Ama sonrasında sen çıktın karşıma bana kahverengi gözlerinle baktın.. Sonra bir daha deliremeyeceğime emin oldum o an.. "Gözlerim dolarken dudaklarıma titreyen bir öpücük bıraktı.." "Zamanı geri alıp seni daha erken tanımak ve daha uzun sevmek isterdim.." dedi.
O an bu adam seni seviyorum demesede olurdu. O an bu adamı herşeyiyle kabul etmeye hazırdım. Ne geçmiş umrumdaydı ne de acılarım. Bu adam bu yaraları sarabilir üstüne çiçek ekebilirdi. Hemde o çiçek beyaz bir lale olsa bile bunu kabul etmeye hazırdım.
Ne olursa olsun Leonardo'nun beni koruyacağını biliyor, ve artık bir ordunun bile bizi ayıramayacağına emindim..
Dirseğimden tuttu ve beni dikkatlice arkasına aldı. "Arkamda dur güzelim."
Hafifçe kızardım, ama arkasında durmaya devam ettim. Ona güvenmeliydim.
Leonardo rahat bir tavırla. "Neden tek tek gelmiyorsunuz?"
Louis ellerini iki yana açtı. "Sence bir aptal gibimi görünüyorum?"
"Karnımda beni zehirleyen bir kurşun var. Sırtımda kırbaç izleri. Ölüyorum ama sen benimle erkek erkeğe dövüşemiyorsun.." dedi sakin ama alaycı bir sesle. Onları aşağılamaktan bile zevk alamayacak kadar insan yerine koymadığını bakışlarından anlamıştım.
"Şimdi görürsün. "dedi ve Leonardo'nun önüne çıktı. Herkes geri çekildi.
Sırtı dik, gözleri bir şahin gibiydi. Ne acı umrundaydı ne de ölecek olması. Bu adamın gücü dayanıklılığı başka bir boyuttaydı.
Kalp atışlarım hızlandı. Tüm duyularım tetikteydi. Louis yumruğunu kaldırdı ama ondan önce suratına inen sert yumrukla anında geriye doğru savruldu. Var olan dişleride dökülmüştü. Buna yaptırdığı dişleride dahil.
Louis yere düşüp acı içinde bağırmaya başladı. Bir adam doğruca Leonardo'ya doğru koştu. Elinde demir çivili bir sopa vardı. Korkmuyordum. Leonardo'nın ne kadar güçlü ve acımasız olduğunu onu görecek kadar tanımış ve bir çok kez iş üstünde görmüştüm. Ölüm ona gelene kadar herkesi öldüreceğini biliyordum.
Demir sopalı adamın boyu daha uzundu. Dişleri sararmış ve saçlarının çoğu dökülmüştü. Her yerinde kesikler vardı. Bedeni gergin ve çevikti. Acele etmeden hedefine Leonardo'ya doğru yürüdü.
Sopayı kaldırdı ve hedefine doğru acımadan indirmek istedi. Leonardo'nın ne yapacağını merak ederken donup kalmıştım..
Adamın sopasından çevik bir hareketle yana doğru kaçtı. Kaburgalarını indirdiği yumruk yüzünden adam bir dizinin üstüne düştü. Yerden kalkmasına fırsat vermeden boynunu tuttu ve çevirdi. Cansız bedeni yere düştü.
Çivili demir sopayı alabilirdi ama buna gerek duymadı. O her haliyle güçlüydü. Çıplak elleriyle şahaneler yaratabilirdi.
Bir içki gibi sarhoş eden, günahı çağrıştıran sesi ölümcül bir tonlamayla duyuldu.
"Kanınızda yıkanacağım."
Bir sessizlik oldu.
Öfke, kan arzusu, nefret.. Bu gücün karşısında kimse duramazdı. Kalbimin sesi kulaklarımda atıyor ve nabzım tenimin altında atıyordu. Olduğundan daha hızlı daha hayran.
Bu adamlara acımaya başladım. İçgüdüsel olarak bir adım geri attım.Bakışlarım bugün ölmeyeceğimize yemin eden Leonardo'nın üzerindeydi.
Hislerim fazla yoğunlaşmıştı. Adamları tek tek kapana kıstırılmış bir fare gibi dalga geçerek öldürürken ben onların adına daha çok tedirgindim. Halbuki kapana kısılan bizdik ama o özgürce adam öldürüyordu.
Azrail.. İşte tam şuan karşılarında Azrail vardı. Korku ilmek ilmek yüzlerine yansıyordu. Onlarca adam ölmek üzere olan adamdan korkuyordu.
Yerde yatan Louis'in saçından tutup kafasını geri yatırdı. Bir anlığına kimse hareket etmedi. Kafasını sertçe yere vurdu. Bir defa, sonra bir kez sonra bir kez daha. Mad bile yardımına koşmadı. Ölmedi ama zaten amacı öldürmek değildi. Daha yaşayacak çok acı günleri vardı. Louis bayılınca onu bıraktı.
Yüzündeki kanı eliyle silip saçlarını geriye doğru yatırdı. Dünyanın en korkutucu psikopatıyla karşı karşıya kalan adamlar bir adım geri atmıştı.
Mad'in öfkeli sesini duydu. "Sen bir canavarsın. Seni seven kadının hayatının her anını böyle yaşamasını mı istiyorsun? Onu kendi ellerinle öldürürken daha ne kadar acı çektireceksin? Bırak onu.. Sen onu hak etmiyorsun."
Sanki o an evrendeki sesler kesilmişti. Adamlar, rüzgâr ve ağaçlardan dökülen yapraklar bile tamamen durmuştu.
Mad'in kaçmaya vakti bile olmadı. O kadar hızlı hareket etmişti ki gözlerim bulanıklaşmıştı. Leonardo'nun elleri tarafından havalandı. Bir tarafa fırlattı.
Mad ayağa kalkmaya çalışıyordu, Leonardo ona doğru hızlı adımlarla yürürken askerler önünde bir set oluşturdu.
Ölümcül sesi yankılandı. "Senmi hak ediyorsun? Bir meleği bir köpekle nasıl yakıştırıyorsun?"
Gözlerim kocaman açıldı. Ben ve Melek..
Bakışları hâlâ yerden kalkmaya çalışan Mad'in üstünde geziniyordu.
Göğsüm sıkıştı.
Leonardo bakışlarını adamlara çevirdi. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Silahlarını kaldırdılar. Bir emir ve öldüreceklerdi.
Ama Mad'in sesi onları durdurdu. "Onu döverek öldürün!"diye bağırdı.
" Şerefsiz pislik! "diye bağırdım. Leonardo'ya doğru koştum ama dört tane adam önüme geçti. İkisi kolumdan tuttu ikisi omuzlarımdan beni yere bastırdılar.
Mad'e iğrenen bir bakış atarak," Senden nefret ediyorum. Seni kendi ellerimle öldüreceğim. "
" Hayır o ölecek ve sen benim olacaksın." diye alaylı alaylı güldü.
Leonardo'nun sırtı aldığı nefeslerle hareket ediyordu. Elleri iki yanında yumruk haline gelmişti. Gözleri karanlıklar içindeydi.
Gök gürlemesi duyuldu. Yağmur yağmaya başladı.. Yağmurun huzurlu damlaları yüzüme damlıyordu. Silahlar yere indirildi. On kişi etrafını sarıp onu çembere aldılar.
Rüzgâr adeta inliyordu.
Gözleri bir an bana kaydı. Dört adam tarafından kapana kısıldığımı gördü. Sadece bir an çok kısa bir an yüzüne gölge düştü. Beni bu durumda görmek onu mahvetmişti. Üzmüştü. Ama ben biliyordum onun yanında bana bir şey olmazdı.
"Seni seviyorum." diye bağırdım. "Seni kendimden bile çok seviyorum."
O karanlık bakışları kayboldu. Hiç kimseye vermediği şefkati, benden başka kimseye göstermediği güzelliği gördüm gözlerinde.. Aşkını..
Aniden gözlerinde bir yanma hissederek kirpiklerini kırpıştırdı. Bu adamların karşısında tek göz yaşı dökmezdi.
Biliyordum. Görmüştüm.
Onunla savaşacaktı. Onun için savaşacaktım, Leonardo'nun benim için savaştığı gibi mücadele edecektim.. Çünkü başka hiçbir seçeneğim yoktu. Bunu yapmazsam geçmişi bırakıp devam edemeyecektim.
Derin bir nefes alarak kollarımı tutan adamlardan kurtulmaya çalıştım. Ama sırtıma inen bir ayağın baskınlığı ile bunu yapamadım.
Kulağıma bazı boğuk sesler geliyordu. Yüzüm yere sertçe bastırıldı. Boğuşma sesleri hatta kemiklerinin kırılma sesi.
Yanaklarımın çizilmesini umursamayarak yüzümü çevirdim. Acı gözlerime yansıdı. Taşlar yanaklarımda çizikler oluşturdu.
Leonardo merkezde duruyor, on adam onun etrafında dövüşüyorlardı. Yumruklar havada uçuşuyor ama asla hedefine ulaşamıyordu. Leonardo onlarla resmen dans ediyordu.
"Gücün bu kadar mı? Yüzelli kişi bir boka yaramıyor mu?" Leonardo'nun sakin sesi sırtımdan aşağı bir ürperti inmesine sebep olmuştu. Tehlikeli görünen silahlı yüz elli adam tarafından çevrelenmemiş gibi konuşuyordu.
Mad başını iki yana sallayarak güldü. "Evet evet biz güçsüzüz. Birazdan yerdeyken bunuda söylersin. Elbet yorulacaksın." dedi.
"İşin o kısmını düşünerek beynini yorma sen."Az önceki ses tonuyla cevap vermişti. Bedeni hareketsiz ama tetikteydi. Bakışlarını adamlardan asla ayırmıyordu.
Nefesimi tuttum.
Arkasındaki iki adam sonra aniden bıçaklarını çıkarıp üstüne atıldılar. Birisi arkasından dizine vurdu. Diğeri bıçağını kaldırınca titredim. İzlerken kalbim hızla çarpıyordu. Leonardo dizine tekme atan adamın bacağını tuttu ve ters çevirdi. Bütün hamleleri savuşturuyordu. Elinde bıçak tutan adamlardan birinin boğazına bir yumruk geçirdi. Kemiğin kırılma sesi benim duyabileceğim kadar yüksekti.
Ondan kısa boylu bir adam havada tekme atmak için havalandı ama kasıklarına yediği yumrukla resmen yerle bir oldu. Leonardo aynı anda diğer adamı tekmelemeye başladı.
Üç kişi yavaşça arkasından yaklaşıyordu. Birinin elinde silah vardı.
Bağırdım. "Dikkat et arkanda."
Leonardo arkasını döndü ve adamı saniyeler içinde onun bileğini kırarak silahı uzaklaştırdı. Diğerinin de boğazına kolunu sarmıştı. Bir hareket ve boynunu kırdı.
Sağ yanağına gelen bir yumruğu adamın diz kapağına tekme atarak savuşturdu. Elleriyle boynundan tutup boynunu kırdı. Ağlamamı bastırmaya çalışarak Leonardo'nun kanlar içinde kalan adamlardan birinin yanına eğilmesini, başını hafifçe yan tarafa yatırarak ellerini dizlerinin üzerine yaslamasını izledim.
"Sence cehennem nasıl bir yer?" diye sordu.
Adam acı içinde haykırıyor, ölmemek için yalvarıyordu.. "Bilmiyorum. Lütfen canımı bağışla. "
Leonardo adamın parmaklarını kırınca adam o kadar yüksek sesle bağırdı ki, herkes olduğu yerde irkildi.
"Özür dilerim affedin beni efendim." diye hıçkırdı adam.
"Seni affediyorum." dedi adamın karnına elini koyarak. Adamın gözleri yaşama sevinciyle doldu. Ama Leonardo, "Bu yüzden cehennemde görüşürüz." çenesine öyle bir yumruk attıki anında can verdi adam.
Üstümdeki adamlar bile hayrandı ona. Bende hayranlıkla izliyordum. Hiçbir silahı yakın dövüş aletleri olmamasına rağmen on adamı hızlı ve sorunsuz bir şekilde etkisiz hale getirmesi, gören herkesin hayranlığını kazanmıştı.
Bu adam Azraildi. Bir katil. Acımasız avıyla oynayan bir psikopat. Bu kadar insan ondan korkuyordu. Silahlarını ateşleseler öldürürlerdi ama öldüremeyecek kadar korkuyorlardı. Karşı konulamazdı Leonardo...
Büyülenmiştim. Dağılmış saçlarını bir kez daha geriye doğru kaldırdı. Gömleğinin altında gergin kasları belirginleşmişti. Bir saat önce o kanlı elleri tutsak olduğumuz odada mahrem yerlerimde dolanıyordu. Bu farkındalık şu olduğum durumu dahada zorlaştırdı. Şuan böyle düşünmemeliydim.
Ama aklıma geldikçe yanaklarım kızarıyordu...
Ama on kişi daha sardı etrafını. Artık yorgundu. Biliyordum yaralı olmasaydı kimse ona karşı koyamazdı. Mad dizlerinin üstünde durdu. Adamlara beni kaldırmasını söyledi.
"Benim bu halimi görmeni istemezdim." dedi.
Yüzüne bakmadım. Gözlerimi Leonardo'ya sabitlemiştim. Çenemde ki parmaklarını hissedince başımı öfkeyle çektim.
"Dokunma bana!"
Adamlar omzuma daha çok bastırdı.
"Sana dokunmak istesem her türlü yaparım." dedi.
"Mad," dedim suratına bakarak. "Siktir git!"
Öfkeyle kaşlarını çattı. Adamlara beni kaldırması için emir verdi.
"Götürün onu buradan!"
Bölüm şarkısı : Umutsuz aşk ( Güldiyar Tanrıdağlı) buradan sonrasını bu şarkıyla okuyun. 😍🥹
Dehşetle haykırdım. "Leonardo."
Sesimi duyduğu an boynunu kırdığı adamı yere fırlattı. Beni götürdüklerini, hıçkıra hıçkıra ağladığımı gördü. Sanki evren gözlerinde yanmıştı o an. Herşeyi yakacaktı.
Mad arkama geçti. Bir eliyle karnıma dokundu. İki adam ellerimi yanlarıma açmıştı.
"Ne sikim oluyor, dokunduğun parmakları kırmazsam kafama kendi elimle sıkacağım." Kükreyerek bize doğru yürümeye başladı.
Mad'in nefesi boynuma değdiği an ölecekmişim gibi hissettim.
Yerdeki silahı aldı ve önündeki adamları taş devirir gibi yere serdi.
" Dokunma ona orospu çocuğu!"Haykırışı yeri göğü inletti.
Beni sürüklemeye başladı. O an öleceğini biliyordu ama bize doğru koştu. Yirmi kişi önüne geçti. Bana gelmesini engellediler. Hep birden saldırdılar.
Kollarımdan sürüklenirken haykırışlarım yeri göğü inletti.
" Sevgili efendim. Beni almalarına izin verme!"
Bir anlık. Sadece beş saniye. Bana baktı. Kollarında iki adam duruyordu. İkiside ölmüştü. Bana doğru koştu ama karnına aldığı bir tekme darbesiyle geriye savruldu. Haykırışlarım, çığlıklarım yeri göğü inletti. Kalbini tuttuğunu gördüm. Nefes alamadığını. Bedeninin titrediğini. Gözlerini kapatıp açtığını. Bir şeyler oluyordu. Titreyen eli göğsündeydi.
Aman Allah'ım kalp krizi geçiriyordu. Yere düştü.
Üst üste vurmaya başladılar.. Adamların şaşkınlığından yararlanarak koşmaya başladım.
Leonardo'nun kolları yana düşmüştü. Kendini artık savunamıyordu. Başına, karnına, kollarına her yerine vuruyorlardı. Bu insanların hiç acıması yok muydu?
Ona doğru koştum. Aramızda sadece beş metre vardı. Ama engel oldular. Yere yuvarlandım. Mad arkamdan ellerimi tuttu. Kalkmamam için, ona doğru koşmamam için bütün gücünü kullanıyordu
Tek görebildiğim Leonardo'nun artık kıpırdamamasıydı. Gözleri gözlerime dikilmişti.. Nefes almıyordu.
Nefes almıyordu. Nefes almıyordu. Lanet göğsü taş gibiydi. Hareket etmiyordu. Nefes almıyordu.
"Leonardo.." hıçkırıklarım boğazıma dizildi. "Ayağa kalk.. Lütfen vurmayın."
Gözlerimden ağır göz yaşları dökülüyordu. "Hayır, lütfen durun! Vurmayın. Mad yalvarıyorum durun."
Durmadılar. Oda sesimi duymadı. Nefes almadı. Hareket etmedi. Siyah gözleri gözlerime dikilmişti.
O.. Leonardo.. Benim sevgili efendim ölmüştü..
"Onu öldürdünüz!" diye haykırdım. "Durun artık vurmayın!"
Çığlık attım. Acı, öfke, korku.
Mad beni bıraktı. Dizlerimin üstünde sürüne sürüne yaklaştım. Kanlar içinde ki nefes almayan bedenine.. Başını dizlerimin üstüne koydum. Kızarmış gözlerle etrafımda çember oluşturan adamların yüzlerine baktım.
" Yardım edin! Lütfen!"
Gözlerini çevirdiler. Bakamadılar. Ellerimin arasında ki başına sarıldım. Deliriyordum. Yavaş yavaş.
Sarıldım, öptüm. Herşeyi yaptım.
"Leonardo, uyan ne olursun. Senide kaybedemem."
Sessizlik. Kalp atışı yoktu. Nefes almıyordu. Simsiyah gözleri hâlâ gözlerimdeydi.
Hüngür hüngür ağlarken etrafta ateş sesleri başladı. Birileri ölüyor birileri kurtarmaya gelmişti. Lanet olsun! Kurtarılmak umrumda değildi artık.
Başını yere yatırdım. Ellerimle kalp masajı yapmaya başladım. O ölürse bende kendimi öldürecektim. Hemen yanımda silah duruyordu. Eğer o öldüyse düşünmeden kafama sıkacaktım. İntihar edecek gücümde vardı cesaretimde.
"Maria!" Carlos önümde diz çöktü. Leonardo'nun cansız bedenine baktı. "Maria! Ne oldu?"
"Öldü.." dedim bağırarak. "Onu döverek öldürdüler." karnından vurulmuştu ama kalp krizinden ölmüştü.
Kalp krizinden ölmüştü.
Carlos yığıldı. Bomboş baktı. Gözleri dehşetle açılmıştı.
Sonra Hannah ve Nikki'nin ağlayan sesini duydum.
"Hayır, ben yaşatacağım onu." dedim masaja başlayarak. "Daha yaşayacak günlerimiz var. Ölemez."
Carlos öylece bakakalmıştı. Nikki bir dizinin üstüne çöktü. Hannah hemen dönüp arkada ki adamlar emirler yağdırdı. "Ambulans. Hemen ambulans çağırın!"
Kıpkırmızı kan yüzünden kısa dalgalı saçları keçeleşmişti. Yüzü huzur içinde görünüyordu. Derin bir nefes aldım ve kendimi toparlamaya çalıştım.
Böyle bitemezdi. Buna izin veremezdim. Öğrenilmiş bir kararlılıkla hızla devam ettim. Başını geriye attım, baş parmağım ve işaret parmağımla burnunu sıkarak burun deliklerini kapattım. Ağzımı onunkine yaklaştırdım ve ciğerlerine nefesimi üflemeye başladım.
Ve bir daha.
Sonra üzerine eğildim, her iki avucumu da göğüs kemiğinin üzerine koydum ve dakikada yüz vuruşa denk gelecek şekilde bastırıp kaldırmaya başladım.
Bir, iki, üç, dört.... Biraz daha nefes üflemeden önce otuz kere daha yapmıştım.
"Leonardo, Lütfen yaşa! Böyle ölme!"
Tepki yoktu.
Kalbimin, kendi yüreğimin çarptığını hissediyordum. Ama ellerimin altında ki kalpten tepki yoktu. Taş gibi sessizdi. Kapkara gözleri hâlâ aşkla bakıyordu bana. Sanki ölmemiş uyuyordu.
Hannah bağırıyor du." Lanet olsun! Bu ambulans nerede?"
Nikki, "Maria! Lütfen!" dedi.
Başımı iki yana salladım.
"Hayır! Asla durmayacağım."
Bir kez daha nefesimi ciğerlerine üfledim. Sonra göğsüne kalp masajı yaptım. "Hastane.. Ambulans nerede kaldı?" diye bağırdım.
"En yakın hastane nerede?" Nikki telefona baktı. "On beş dakika ötede. Ambulans yola çıkmış."
Kalp masajı yapmaya devam ettim. "Yardım edin onu biz götürmeliyiz."
Hannah şok olmuş Carlos'un yüzüne sert bir tokat attı. "Kendine gel! Şuan bunun zamanı değil. Yardımımıza ihtiyacı var."
Carlos gözlerini kapatıp açtı sonra Leonardo'nun ayağından tuttu. Kızlarda yardım etti. Arabanın arka tarafına yatırdık. Kalp masajına devam ettim. Ciğerlerine nefes üflüyordum. Bir yandan ağlıyordum. Her yerimde onun kanı vardı. Benim yüzümden akan kanı.
Beş dakika geçmişti. İstatistikleri biliyordum : yetişkinlerin yüzde ikisinden azı kalp krizi geçirdikten beş dakika sonra hayata dönerdi.. Ama bu daha sağlıklı bir ortamda. Hastanede, bir doktorun elinin altında, acil bakımdayken olurdu. Bunların azınlığı hastaneden canlı olarak çıkardı.
"Acele edin!" diye bağırdım. Nefes nefeseydim. Leonardo ölmemeliydi. Ben yaşayamazdım. Onu kurtarmalıydım. O benim ailemi kurtarmak için acılar çekmişti. Ben onu kurtarmalıydım. Ailemi kurtaramadım ama onu kurtarmalıydım.
"Yolda ambulansı yakalayabiliriz." dedi Nikki. "Hemen onu bulmalıyız."
"Ara onları bize doğru gelsinler dördüncü karayolunda buluşalım." diye bağırdım.
Bir kez daha nefes verdim. Vücudunun tepkisizliği kalbime bir hançer saplıyordu sanki. Nikki aracı uçarcasına sürüyordu. Ama düşüneceğim son şey kendi canımdı. Hâlâ kalp masajı yapıyordum ; verdiğim her nefeste, göğüs kafesine batırdığım her defasında Leonardo'nın karanlıktan çıkması için yalvarıyordum.
"Lütfen sevgili efendim. Bana geri dön!"
Nefesim bir nida olmuş göğe yükseliyordu. "Allah'ım yalvarıyorum sana ne olur benden alma onu.. Bana geri ver. Ne olur onu şuan yanına alma."
Bir haykırış, bir yalvarış vardı tenimde ve dilimde. Ama pes ediş bulamazdınız. Ben asla pes etmezdim. Pes ettiğim zaman ölmüş olacaktım.
Bir an önce ambulansta ki oksijen, epinefrin ve defibrilatör gibi gereçlere ulaşması gerekiyordu. Kalp masajı az zamanda çok atış yapmakla ilgili bir ölüm kalıp oyunuydu.
"Maria! O öldü." dedi Carlos.
Öfkeyle ona döndüm. "Kes sesini!"
"Kaç dakika oldu. Bir mucize lazım hayata dönmesi için beni anlıyor musun? Kendine işkence etmeyi bırak."
"Sus artık!" diye bağırdım. "Böyle gidemez tamam mı?"
Kalbim titriyordu. Ciğerlerim patlayacak gibiydi.
Ya doğru söylüyorsa? Ya bugün gerçekten ölmek kaderiyse?
Parmak uçlarım titremeye başladı. Beyazlaşmış ve uyuşmuştu. Bu düşünce, beni basıncın ortasında durdurdu. Ama hayır vazgeçemezdim. Bazen mucizeler olurdu değil mi? Çok zordu ama Bu Allah'ın elindeydi. O ol derse olurdu.
Devam ettim masaja. Sonra nefes verdim. Başım dönüyordu. Ama bunu düşünecek zaman yoktu. Avuçlarımla göğsüne her bastırdığımda araba sarsılıyordu.
Dakikada yüz vuruşa denk gelecek şekilde bastırıp tekrar kaldırıyordum.
Bir, iki, üç, dört.... Biraz daha nefes üflemeden önce otuz kere daha yaptım.
Sıfır tepki..
Yüzüne uzandım. Dudaklarından öptüm. "Lütfen sevgili efendim. Çabala! Lütfen gitmiş olma."
Hareketsizlik. Boş bakan gözler. Olmuyordu. Nefes almıyordu. Hareket etmiyordu.
"Hayır!" diye bağırdım. Elimi yumruk yaparak göğsüne vurdum.
"Ölme!" diye haykırdım. "Gitme! Beni bırakma."
Uyanmadı. On dakika geçmişti. Ölmüştü gerçekten ölmüştü.
Sonra Nikki ambulans şoförüyle konuştu.. Siren sesinin bize doğru yaklaştığını duydum.. Bizi bulmuşlardı.
"Kaç dakika geçti?" diye sordu Nikki.
"On dakika." dedim hıçkırarak.
Adama cevap verdi. "On dakika geçti."
"Yaşını boyunu soruyorlar."
Carlos cevapladı, "Yirmi beş. Boy bir doksan üç. 90 kilo."
Telefonu elinden aldım. "Defip ile başladım ama şok ritmine geçmemiz lazım. Bir milimetrelik epinefrin hazırlayın."
Ambulans yolun kenarında durdu. Sedyeyi arabanın yanına getirdiler.
Kalp masajına devam ediyordum.
Öldü.. Biliyordum. Ama umut.. Umut bu dünyada bitmeyen tek şeydi.. Mucizeler gerçekleşebilirdi. Belki bir daha nefes alamayacaktı. Ölmüştü biliyordum.
Arabanın kapısı açıldı, Beyaz giysili memurlar sedyenin yanından geçip Leonardo'nun cansız bedenine baktılar. Birbirlerine umutsuzca bakınca neredeyse bayılacaktım.
"Yardım edin!" diye bağırdım. "Ambulansa taşımalıyız." Sesim sürekli hava pompalamaktan nefes nefeseydi.
Leonardo'nun bedenini arabadan çıkartıp sedyeye aldılar. Koşarak ambulansa götürdüler. Sirenlerin ışıkları yüzümde geziniyordu. Bir an için gidip gelen ışıklara baktım. Kalbim parçalandı o an. Ama hemen sonrasında kendime geldim. Ambulansın arka kapıları açıktı. İçinde siyah bir kasa vardı.
Ambulans hemşiresi kolumdan tuttu. "Doktor musunuz?"
"Hayır. Araçta kalp monitörünüz de var mı?" diye sordum.
"Var." dedi. Bir doktor değildim ama bana bu bilgileri nereden bildiğimi sormak istiyordu. Şuan önemli olan bu değildi. "Manuel başı aleti de var mı?" diye sordum ambulansa doğru yürüyerek.
"Var."dedi. Ambulansa benimle beraber bindi. On üç dakikadır ölmüş bedene baktı. Yaralarla darbelerle kapalıydı. Karnında ki kurşunun izini gördü.
On üç dakikadır ölmüş birinin hayata döneceğine imkansız bir gözle bakıyordu. Herkes öyle bakardı. Bir mucizenin peşindeydim.
" Karnındaki kurşun onu zehirledi. Çıkarmamız lazım. Epinefrine ihtiyacımız var."
"On beş dakika geçti." dedi adam.
"İşini yap." dedim öfkeyle. Leonardo'nun gömleğini iki elimle tutup yırtarak göğsünü açtım. Karnında ki kurşunun etrafı siyahlaşmaya başlamıştı.
"Aleti bağlayın. İleri kalp masj desteği tekniğini hanginiz aldınız?
" Yalnızca doktorlar ile çalıştık. "dedi adam.
" Hemen Iv'e bağlayın. Epinefri hazırlayın. "
Adam çoktan AED'yi yere indirmiş, kaşıklara jel sürmeye başlamıştı. Leonardo'nun yüzüne maskeyi yerleştirdim. Görevli işini iyi yapıyordu ama asla benim için yeterli değildi. İlaçlar elektrik ve bir mucize ile hayata belki dönebilirdi.
Görevli" Hazır. "dedi. Kaşıkları alıp anteriorapeks konumuna yerleştirdi. Anterior elektrotu sağ tarafa, apeks ve elektrotu sol tarafa, yani göğüs kasının hemen sol alt yanına.
Elini tuttum. Buz gibi olan elini. Kanının artık durduğu nabzının atmadığı elini.
" Bekle. "dedim. Kalp faaliyetini ölçebilmek için kendinden yapışkanlı üç elektrotu gövdesine takıyordu. Bedenin üzerinden uzanıp bir düğmeye bastı. AED'nin ekranı çalışmaya başladı. Koyu gri çizgiler ekranda geçiyordu.
Ekrana gözlerimi sabitlemiş bakarken adam konuştu.
"Kalp faaliyeti görünüyor." dedi.
AED ekranına baktım. Düz çizgide çok az kıpırtı vardı. Gözlerim doldu. Düzensizdi ama faaliyet göstermeye başlamıştı.
"Kasılmayı başaramıyor, ama kasları çaba gösteriyor." dedi Adam.
Ekran çizgisi düz olan hastalarda defibrilasyon yöntemi kullanılmazdı. Kanlı ellerimle parmaklarını sıktım. Çünkü hastanın geri döndürülmesi kelimenin tam anlamıyla imkansızdı.
"Hazır." dedi adam
"Hazır."
Bir düğmeyi çevirdi. Leonardo'nun göğsüne 200 jullük elektrik akımı boşaltıldı. Kasları beklenildiği gibi titredi. Ama tepki yoktu. Tek bir kıpırdama. Tek bir mimik. O hâlâ ölüydü.
Bu beni yakıp kül ediyordu. Dakikalar ilerledikçe umutsuzluk bir zehir gibi kanımda dolaşıyordu. Daha fazla elektrik gerekiyordu.
"Hazır." dedi bir kez daha.
Monitörde sinoatriyal nodül faaliyetinin artışını gösteren bir oynama oldu ama sonra yine düzelmedi. Eski haline döndü.
"Tekrarlayın." dedim adama hüzün dolu gözlerle. "Hemen."
Adam bana acıyarak bakıyordu.
"Hazır."
AED yeniden dolana kadar bekledi, sonra düğmeye yine bastı. Kasları yine titredi. Ama tepki yoktu. Alnımı parmaklarına bastırdım.
"Seni seviyorum. Lütfen bana geri dön. Bana bu acıyı bir kez daha yaşatma. Bu sefer kaldıramam."
"Epinefrin veriyorum." dedi adam. Şırıngayı IV kanalına taktı. Leonardo'nun hareketsiz bedenine ilacı boşalttı.
"Tekrarlıyoruz."
Bir kez daha göğsü kalkıp indi. Monitör öttü sonra düz çizgi geldi ekrana. Çizgiler hala düzdü. Yaşam fonksiyonu görünmüyordu. Bedeni soğuktu.
"Onsekiz dakika." dedi adam saatine bakarak. Dudaklarım titredi.
Adam bana baktı. Ağlayan şişmiş kızarmış gözlerime.. Yıkılmış bedenime.
Çaresizce "Tekrarlıyoruz, hazır." dedi.
Bir elektrik atağı daha. Bu kez monitörde tepki bile yoktu. Düz gri çizgi hâlâ aynıydı. Küçük bir kıpırtıda yoktu.
"Leonardo." diye fısıldadım kulağına. "Seni seviyorum. Seni çok seviyorum." cansız bedeninde, nefesinde kaslarında tepki yoktu.
Kaçınılmaz acı beynime yükleniyordu. Umudumun sınırında duruyordum. Bir ağlamaya başlarsam susmazdım.
"Hazır." dedi adam.
Bir kez daha bedeni yukarı kalkıp indi. Hafifçe sarsıldı. Tepkisiz.. Sessizlik. Bir kurt gibi kanımda dolanmaya başladı. Herşey üstüme gelmeye başladı. Kendi tenim, nefesim kalp atışlarım bile bana fazla geliyordu. Ambulansa bir sessizlik çökmüştü.
"Son kez Epinefrin verin." dedim. "Son kez bütün herşeyi kullanın."
"Bir işe yaramaz." dedi adam.
Bağırdım. "Zaten ölü. O öldü tamammı. Dene şu lanet şeyleri."
Kaşıkları gövdesinin üzerine hızla indirdim. "Lütfen."
Çaresizce kabul etti. Şırıngayı çıkarıp damarlarına ilacı verdi.
"Hazır."
Gözlerimi kapattım. Bekledim. Bedenin sarsıldığını duydum. Monitörün sesini dinledim.
"Sabit." dedi adam.
Böyle bitmemeliydi. Çok zamansızdı ölümü. Sanki daha çok günlerimiz var gibi hissetmiştim. Mutlu günlerimiz. Ama böyle ölmesi kaldıramıyordum. Kaşıkları adamın elinden aldım.
"Elektrik ver." diye bağırdım. Kaşıkları birbirine sürttüm.
Adam tepkisizce, "Ölüm saatini yazmalıyız."deyince kalbime hançer saplandı o an. Adamı öldürmemek için aramızdaki tek şey benim yorgunluğumdu.
" Hemen şu lanet elektriği ver. Yoksa seni buraya gömerim. Onunla birlikte öldürürüm seni. "
Adam korkuyla gözlerime baktı. Yapacağımı anladı. Biliyordum. İmkansızı denediğimi biliyordum. Tıpta bu kadar uzun süreden sonra birinin hayata dönmesi gerçekten mucize sayılırdı.
İlk dakikalarda ölüp hayata dönen bir çok vaka olurdu. Milyonlarva vakada ölümün kıyısından dönülmüştü. İlk dakikalarda. Ama Leonardo yirmi beş dakikadır ölüydü. Ölmüştü. Tamamen.
Herşey bitmişti. Benim içinde onun içinde.
"Hazır." dedi adam. Kaşıkları yerleştirdim. Bedeni yukarı kalkıp indi. Ama tepki yoktu.
Sonuna gelmiştim. Kaşıklar elimden kayıp düştü. Ellerimle yüzümü kapattım. Beynimde bir şeyler yer değiştirmişti. Ellerimi indirip bir zamanlar Leonardo olan cansız bedene baktım. Çıplak göğsüne uzandım. Yüzümü soğuk tenine bastırdım. Diğer elimi kalbinin üstüne koydum.
"Bunu yaşıyor olamam Allah'ım. Ben gerçekten böyle bir acıyı kaldıramam."
Adam omzumdan tutup beni kaldırdı. "Ölüm saati : 12:30 tarih 26.04...."Yüzüne beyaz bir çarşaf örttü. Leonardo'nun yüzünde beyaz çarşaf vardı.
Delirmeye başladım. Bir anda bedenim ruhumla çelişti sanki. Karnının üstüne oturdum. Ağzını açıp nefes vermeye başladım. Kalbinin üstüne tüm gücümle vurdum. Çığlığım ambulansı durdurmuştu. Tüm kalanlar çaresizliğimle, tüm kalan umutlarımla. Tüm kalan son yaşam kırıntısıyla.
Sonra.. Sonra o ses geldi. Monitörden.
" Kalp atışı algılanıyor." adam ağlayarak ekrana bakıyordu.
Sonra Leonardo nefes almaya başladı. Kısa ve hızlı nefesler. Monitör ötmeye başladı. Kalbi hızlı hızlı atıyordu. Leonardo yaşıyordu.
☆☆☆
Ay sevgili okurlarım. Leonardo'muz öldü. Gerçek anlamda öldü ve hayata geri döndü.
Meryem'in çaresizliği aynı acıları tekrar yaşamaktan korkması.. Ben bu iki karaktere fazlasıyla bağlandım sanırım.
Leonardo'nun ölümünü yazarken ağlayarak yazmıştım. Elim çok gitmedi ama mecburdum.
Meryem'in yaptıkları onu hayata döndürdü. Güzel kızım sana bir daha o acıyı asla yaşatmayacağım.
Leonardo öldüğünde ne hissettiniz arkadaşlar? Adam gerçek anlamda ölüp hayata geri döndü.
Çok nadir bir durum..
Ölümden dönmek birde yirmi altı dakika gerçek bir mucizeydi. Birinci mucizemiz gerçekleşti. Şimdi bize Meryem için ikinci mucize lazım. Kafasında ki çipten bahsediyorum. Neredeyse üç aylık ömrü kaldı. 🥺
Bakalım biz nasıl bir mucize ile karşılaşacağız.
Bölüm hakkında yorumlarınızı bekliyorum. Yarına kadar hoş kalın. 😘😘
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |