
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Seninle her anım bir masal gibi, seninle her anım sonsuz bir mutlulukla dolu.."
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
Olağandışı.. Şuan yaşadığım tamamen buydu. Leonardo'nun odasında ve Leonardo'nun yatağındaydım. Birazdan gelecekti.
Peki ben o geceye hazır mıydım?
"Hayır."
Evlenmeden olmaz. Aileme bir söz verdim. Kendime söz verdim. Evlenene kadar istemiyordum. Peki evlenene kadar vaktim var mıydı?
"Hayır,"
Her an ölebilirdim. Karşımda ki bir prens. Yakında kral olacak. Onunla evlenebilme ihtimalim bile çok düşük. Kraliyet bunu onaylamaz.
Leonardo bu durumda peki benden vazgeçer mi?
"Hayır,"
O asla benden vazgeçmez. Ama krallık. Bir eşi olmalı. Veliahtı olmalı. Yoksa tahttan indirirler. Eşi herhangi biri olamaz. Başkanın kızı ya da başka bir prenses olabilir. Ya da dünyaca ünlü bir milyarderin kızı.
Benim gibi ailesi olmayan ve siyasette işlerine yaramayacak birini kraliçe olarak kabul etmezler. İsyan çıkar. Darbe yaparlar.
Huzursuzca yatakta kıpırdandım. Hannah ve Nikki'nin zoruyla kahverengi dantelli saten bir gecelik giymiştim. Leonardo beni böyle görürse ona karşı koymam imkansız olur. Ya bu gece isterse.. Hayır diyebilir miyim?
Bir prensi reddetmek kabalık olur. Ama bende evlenmeden istemiyorum. O an kapı açılınca hemen gözlerimi kapattım. Uyku numarası bu gece beni kurtarabilir.
Aslında kızlarla uyuyacaktım ama bunu reddetti. Bundan sonra sadece benimle uyuyacakmış. Kibarca isteyince reddedemedim.
Yatağın üstüne oturdu. Dudakları alnıma değdi. Sıcak nefesi yüzümde dolanırken gözlerimi açmamak için kendimi zor tuttum.
Geri çekildi. Işığı kapatıp uyumasını dilemeye başladım ama ışık açıktı. Tek gözümü açıp bakınca kitap okuduğunu gördüm.
Lanet olsun. Uzun süre kıpırdamadan duramazdım ki ben. Uyurken popom ile başım yer değiştiriyordu. Off, şimdide ayağım kaşınmaya başladı.
Ay yok dayanamayacağım.
"Nefes alabilirsin." Sesini duyunca yanaklarımın içini ısırdım. "Uyumadığını biliyorum."
Gözlerimi açıp yatakta oturdum. "Nasıl anladın?"
"Kirpiklerin fazla titriyordu." Siyah gözlerini gözlerime dikti. "Benimle uyumak seni rahatsız mı ediyor?"
"Hayır, elbette istiyorum. Sadece." dedim kucağımda ki parmaklarımla oynadım. "İstediğini verebilir miyim bilmiyorum?"
Öne eğilip uzandı ve saçlarımı ensemde topuz halinde tutan tokamı çıkararak saçlarınım sırtıma dökülmesine sebep oldu. "Saçlarını açık seviyorum." dedi aniden. Birkaç tutamı parmaklarının arasına aldı, ve hafifçe okşadı
"Seni asla zorlamam.. Ama istiyorum." dedi dudağıma dokunarak. "Ama sen isteyene kadar beklerim."
"Gerçekten bunu yapabilir misin?"
"İstemen yeterli, herşeyi yaparım."
Aklımdakileri onunla konuşmalıydım. O her zaman mantıklı konuşurdu.
"Biliyorsun ben sıradan bir kızım. Milyarder bir ailem yok ya da gerçek bir prenses değilim. Eskiden evet babam bir orgeneral olabilir devlette söz sahibi olabilir ama şuan ülkemde ki nüfustan bile sildiler beni. Sen ise prenssin. Yakında tahta çıkıp kral olacaksın. Beni yanında istemeyecekler. "
Gözlerinin içine baktım. Siyah gözleri dudaklarımdaydı. Bir an için söylediğimi duydumu diye düşündüm.
Gülümsedi." Ben sorun göremiyorum."dedi. Parmakları saçımı bıraktı ve bunu yaparken göğsümün üstünü okşayıp tüm bedenime heyecanlı bir ürperti yaydı.
" Lütfen hiç rahatlamadım. "
" Dediklerin doğru. Bir prenses yada devlette söz sahibi biriyle evlilik zorunluluğum var. Bu krallıkta bir kuraldır. Bir prenses değilse ailesi milyarder olmalı. Hükümetin içinde yüksek mertebeye sahip olmalı."
Asla onunla evlenemeyecektim. Ailesi beni kabul etmezdi. Eğdiğim başımı çenemden tutup kaldırdı. Ellerimi tuttu.
" Endişelendiğin konu bu mu? "
" Evet, asla evlenemeyebiliriz. "Fısıltıyla,"Zamanım da yok. Senden bunu isteyemem."
Gözlerimin içine baktı. " Ama ben bir kral olacağım. Zaten en güçlü mevkide olacağım. Kraliyet buna karşı çıkabilir hatta isyan planlayabilir. Bir darbeyle tahtıda kaybedebilirim.."böyle söyleyince korkuyla gözlerine bakıyordum. Ondan bunu isteyemezdim. Kral olmak için kardeşini öldürmüştü. Herşeyiyle kendini yetiştirmişti. Elinden bunu alamazdım. Hemde her an ölecek olan biri için.
" Ama hepsini tek biz çözüm ile halledebiliriz." dedi.
"Neymiş o çözüm?" ama umutsuzdum. Onun kraliçesi olmam için ancak bir mucize gerekiyordu.
Bir anda eli karnımın üstünde durdu ve sıcak bir baskı uyguladı. "Bir varis.." dedi. "Çocuğumu taşırsan kraliyet ailesinin himayesi altına girersin."
Hayretle gözlerine baktım. Gözlerimi kırpıştırdım. "Bu doğru mu? Böyle olursa seninle evlenebilir miyim?"
"Kraliçem olursun." dedi.
Heyecandan ellerim titremişti. Sonra yüzüm düştü..
"Ne oldu?"
Utanarak gözlerimi kaçırdım. "Evlenmeden olmaz." dedim..
Bunu duyunca kahkahalara boğuldu. Sorun cümlenin komik olması değil bunu benim ciddi söyleyişimdeydi.
Kaşlarımı çatıp arkamı döndüm. Hâlâ kahkaha atıyordu.
"Bir prense kahkaha atmak yakışmıyor." dedim dudaklarımı büzerek.
Ciddileşti. "Özür dilerim haklısın, prenslere kahkahada yakışmıyor."
Söylediğim şeyin farkına varınca hemen dönüp özür diledim. "Özür dilerim. Sadece şaka yapmak istedim."
Sırıttı, "Söylediklerine alınmıyorum güzelim." dedi
"Peki ama az önce söylediğimde ciddiydim. Evlenmeden olmaz."
"Sen ciddisin. İyide neden?"
"Ben böyle yetiştirildim. Herşey usulüne uygun olsun istiyorum."
"Neymiş usul o zaman yapalım."
"Bunun için bir imam lazım." dedim gülümseyerek.
"İmam mı o da ne?"
Kahkaha attım. "Yani ben Müslümanım. Dini nikah ile evlenmem için bir imam lazım. Yani Müslümanların nikahlarını dine uygun kıyan kişiye denir. Sonrada nikah dairesine gidilir birde orada resmi nikah kıyılır."
Parmağını çıplak koluma koyup bileğimdeki mavi damarların üzerinde gezdirdi. Yemin ederim kalbim ritmini kaçırdı.
"Ben müslüman değilim biliyorsun." dedi. "Bu sorun değil elbette. İstediğin her neyse yapabiliriz. Sadece bir soru. Amerika'da o dediğin adamı nasıl bulacağız güzelim?"
Omzumu silktim, parmağının tekrar yukarı çıktığının farkındaydım ve gözlerimi kapatıp dokunuşunun tadını çıkarma ihtiyacını bastırmaya çalışıyordum.
" Burada cami bulmamız lazım. Müslümanların ibadet ettiği yer. "
" Cami? "
" Evet. Bir tane biliyor musun?"
Başını iki yana salladı. "Carlos'a araştırmasını söylerim." dedi.
"Teşekkür ederim. Ama bir şey sormak istiyorum." dedim.
"Sor güzelim."
"Gerçekten benimle evlenmek istiyor musun?"
Durup gözlerime baktı. "Din, Resmi nikah ya da kraliyet ailesinin onaylaması yada dünyanın önünde gösterişli bir şekilde evlenmek umrumda değil. Sen bu geceden sonra benim karımsın. Ben seninle şuan evlendim. Bunun için kağıtlara ihtiyacım yok. Bende senin kocanım. Bunu böyle bil görev için bile olsa bir daha erkeklerle hemde arkadaşlarının babasıyla flörtleşme. Yoksa seni boşarım. "
Şaşkınlıkla gülümsedim." Yemin ediyorum yapmam. Erkek sinek görsem bile bakmam. "
Tek kaşını kaldırdı," Erkek sinek mi? Ne alaka? "
Kıkırdadım." Bizde bir cümledir. Yanından erkek sinek bile geçmeyecek dönüp bakmayacaksın derler. "
Gözlerini devirdi. "Gerçekten başka bir ırk gibisiniz. Sanki başka gezegenden gelmişsiniz."
"Türküm ben." dedim elimi kaldırarak.
Güldü ve elimi indirdi. "Biliyorum."
"Bir Türk kadınını kızdırmamalısın. Yanından dişi sinek geçerse hepsini tek tek ezerim sonrada senin başını ezerim." dedim elimi yumruk yaparak.
"Bir prensi tehdit ediyorsun? Hem şimdiden kocana böyle mi davranacaksın?"
Parmağımı elinin üstünde gezdirdim. "Tehdit etmiyorum canım. Sadece uyarıyorum." Sırıttım.
"Benim gözüm senden başkasını görmez. Yanıma bir kadın yaklaştığı zaman ne yaptığımı gördün?" dedi bir şeyleri hatırlatarak.
"Hatırlamaz mıyım.." dedim gülümseyerek. Elimi tutup avucumu yukarı çevirdi ve tenimde desenler çizmeye devam etti.
"Başka sorun var mı?"
"Gerçekten çok.. Yani kadınlarla daha önce.."
Kıkırdadı. "Evet, ama tek gecelikti. Bir vasıfları yoktu."
Kaşlarımı çattım. Ellerimi çekmek istedim ama tuttu. "Bundan dolayı küsmeyeceksin değil mi?"
Konuşmadım. Başka bir yere baktım.
"Meryem!" dedi ikaz ederek. Korktum ama kıskançlık daha ağır basıyordu.
"Geçmiş gitmiş şeyler." dedi. "Bundan dolayı kıskanıyor olamazsın."
"Hem kızdım hemde kıskandım." dedim.
"İyide geçmişi getiremem ki."
Omuzlarımı silktim.
"Ne yapayım söyle? Gidip o kadınları bulup öldüreyim mi?"
Hayret içinde gözlerine baktım. "Kadınlar bir de ha? Kaç tanesiyle yattın söyle?"
Kahkaha attı. "Öldüreceğimi söylüyorum sen sayısına mı kızıyorsun?"
Yalan söylemiyordu, Bir adam onun gibi göründüğünde, kendini onun kollarına atmak için sıraya girmiş bir sürü kadın olurdu. Gerçekten kendi gözlerimle gördüm. Onun için binlercesi diz çökmüştür eminim. Ve o bir erkekti. Neden reddettsin?
Elime baktı, kıkırdarken elim elinden kaymıştı ve parmaklarını bileğime doladı.
"Gerçekten küsecek misin?"
"Evet." dedim yataktan kalkarak. Işık hızıyla önümde durdu. Üstüme yürürken geri adımlar attım. Sırtım duvara değene kadar durmadı.
"Üstüme gelmen kızgınlığımı geçirmeyecek." dedim ve yana doğru kaymak istedim ama kollarını başımın yanına koyunca kaçamadım. Konuşmadan gözlerime baktı. Daha öncekiler gibi beni kızdırıyor ve başarıyordu.
Konuşmamasından nefret ediyor ve korkuyordum. Bir an gözlerinde Azraili görür gibi oldum. Korkuyla, "Bu.. Bunu yapıyor olman sana küsmemi engellemeyecek. Küsüm sana."
"Peki Prenses, kendimi sana nasıl affettirebilirim?"
"Gönlümü almanın yolunu kendin bulmalısın.." dedim.
Beni daha yakına çekerek parmak uçlarıyla çıplak kolumdaki damar çizgilerimi takip etmeye başladı. . Aşk çizgisi,yaşam çizgisi. Hangisinin hangisi olduğunu hiç bilmiyordum.
"Mesela bunun gibi mi?" diye sordu.
Gözlerimi kırpıştırıp başımı iki yana salladım. Dokunuşu çok hafifti ama yine de tenimdeki tüyleri havaya kaldırıyordu.Sadece kollarımı da değil. Ve kesinlikle elini çekmeyi planlamıyordu.
"Gönlümü demiştim. Tenimi değil."
Parmağını koluma doğru çıkardı. "Bir yerden başlamak lazım." dedi.
Başımı kaldırıp ona baktım. "Her zaman daha fazlasını isteyeceğim." dedim.
Kolumdaki parmağı bir anlığına duraksadı. "İstemelisin." dedikten sonra çizdiği desene devam etti. Adeta hücrelerimle bile alay ediyordu.
Ona gözlerimi kısarak baktım. "Kolay olmayacak."
Parmakları avucumda hareket etmeye geri döndü. "Olmasını isteyen kim?"
Allah'ım, bu adamın sesine bayılıyordum.
"Mesela gönlümü almak için ne kadar ileri gidebilirsin?"
Elini kaldırdı ve çenemi parmaklarının arasına alıp yüzümü yukarı doğru kaldırdı. Tek parmağı yanağımı hafifçe okşadı ve kendimi dokunuşuna sokulurken buldum. Ağzını kulağıma yanaştırana kadar eğildi, dudaklarından kesik kesik nefesler çıkıyordu.
"Sınırı olmayan bir adama ne kadar ileri gideceğini mi soruyorsun?" diye fısıldadı kulağıma. Sesi sert ve hipnotize ediciydi, omurgamdan aşağı bir ürperti gönderiyordu.
"Duymak istiyorum." dedim fısıltıyla."Belkide görmek.."
Diğer kolunu belime doladı ve sonraki anda kendimi kucağında buldum, bacaklarım vücudunu sardı.
"Bende görmek istiyorum. Mesela üstünde bu beni tahrik eden gecelik yokken." dedi. Dudağının kenarında ki gamzeyi gülünce gördüm. Dokunmak için uzandım. Yüzlerimiz o kadar yakındı ki nefesi dudaklarıma değiyordu. Eğer biraz öne eğilirsem dudaklarım onunkilere değecekti. Parmağımı gamzesinden dudaklarına doğru indirdim ve sonra ensesindeki saçlarının arasına gömdüm. Aynı anda, parmağı yukarı doğru kayıp çenemden alt dudağıma doğru çıktı.
"Bunu göreceksin.." dedim saçlarını tutarak. "Evlenince."
"Öylemi dersin.." Parmağı dudaklarımdan kayboldu, yerini sert dudakları aldı.
Kontrollüydü. Tıpkı kendisi gibiydi. Elleri kalçalarımdan tutup daha çok bastırdı kendine. Ensesindeki elimi sıktım ve dudaklarının benimkileri ele geçirmesine hayret ettim. Sanki yeni ve egzotik bir duygu keşfetmiş gibiydim. Ben her zaman sert ve güçlü öpücüklerin en yoğun öpücükler olduğunu düşünmüşümdür. Ama bu yeni bir şeydi.
Hem acımasızdı hemde yumuşak. Hem özlem dolu hemde öfke. Dudaklarımı keşfetme biçimi basbayağı günahkarcaydı.
Peki o ilk gecemizde aynı şekilde mi olurdu? Diğer eli geceliğimin altına girdi, bacaklarımdan kayıp omurgamın çıkıntıları boyunca yukarı ilerledi, her nazik dokunuşuyla tenimin altında ki alevi ateşliyordu.
"Durmalıyız." diye fısıldadım ağzına doğru. "Her ne kadar devam etmek istesemde.." Cüretkârlığıma inanamadım. Pervasızlıktı. Çılgınlıktı. Devam etmesini haykırıyordu bütün hücrelerim ama şuan durmazsa ikimizde kendimizi durduramazdık.
Başını eğip beni yoğun bir şekilde izledi. Eli hâlâ çenemi tutuyordu, parmağı alt dudağımı okşuyordu. "Emin misin?"
"Evet, yaralısın." Bunu bahane ettiğimi ikimizde biliyorduk. Belimdeki kol beni daha sıkı tuttu.
"Yani?"
"Yani dikişlerin patlayabilir. Canının yanmasını istemiyorum. Sadece sarılıp uyumak istiyorum."
İç çekti. "Peki güzelim öyle olsun."
Beni yatağa yatırdı ve yanıma uzandı. Kitap okumaya devam etti. Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Hayır, yani az önce sarılıp uyumak istediğimi söylemiştim. Kitap okumakta neydi?
Her gece böyle mi olacaktı.. Yatakta doğruldum ve kitaba doğru eğildim. Yazıları anlayamadım farklı bir dildeydi.
"Fransızca.." dedi açıklama yaparak.
Boğazımı temizledim. "Biliyorum yakın gözlüğüm yok o yüzden okuyamadım. Yoksa Fransızca biliyorum."
"Et tu es un bon souvenir qui ne vieillira jamais dans mon esprit" deyince ağzım bir karış açık kaldı.
Bunu görünce sırıtarak, "Ve sen aklımda asla eskimeyecek güzel bir hatırasın.." diye yanıtladı.. Kalbim yumuş yumuş olmuştu.
Dudaklarımı büzerek, "Sadece biliyorum dedim fransızım demedim."
"Tamam, bana bir kaç cümle söyle." dedi gözlerini kısıp beklentiyle.
Kapana kısılmıştım. Ama geri adım atmayacaktım. Türkçe bilmiyordu değilmi.. Ahaha bende türkçe bir şeyler söyleyecektim. Muhtemelen anlamayacaktı o zaman onu sinir edebilirdim.
Türkçe," Seni düşünürken içim geçmiş Severken de ömrüm. (Cemal Süreyya)" dedim.
Kaşlarını çattı. Dediğimden tek kelime anlamamıştı.
"Bu Fransızca değil." dedi.
Çenemi kaldırdım, "Çünkü türkçe." dedim.
Derin bir nefes aldı. "Meryem, çok fenasın. Peki anlamı ne?"
"Kendin bul. Bay bütün dilleri bilmiş."
Dediğime sırıttı. "Bulurum.."
"Bul ve bana türkçe cevap ver ama."
"Hmm, bakarız.. Nasıl cevap vereceğim bana kalsın."
Omuzlarımdan tutup yatağa yatırdı ve yanıma uzandı. Kolunu açarak, "Gel." dedi.
Utandığımı görmesin diye yüzümü kapatarak göğsüne yaslandım. Onunla uyuyacağım için heyecanlıydım. İngiltere veliaht prensi ile uyuyacağım. Bu farkındalık beni daha çok utandırdı. Umarım tekme atmazdım. Çok deli yatıyorum. Birde bu şekilde rezil olmayayım.
"Arkanı döner misin?" diye fısıldadı kulağıma. Kalbim heyecandan çıkacaktı. Dediğini yaptım. Beni karnımdan tutup kendine bastırdı ve yüzünü saçlarıma gömdü. "Şimdi şu uykuya çok ihtiyacım var. Uyurken umarım seni rahatsız etmem."
Allah'ım kibarlıktan kırılacak şimdi. Bende bayılıyorum şu haline.
"Umarım ben rahatsız etmem." dedim sırıtarak.
Gülümseyince sıcak nefesi boynumda gezindi. Bütün tüylerim diken diken olmuştu. Gözlerimi kapattım.
"Çok güzel kokuyorsun," dedi gülümseyerek.
"Sen de öyle," diye karşılık verdim gülerek.
Kısa sürede uyudu. Ben karnımda uçuşan kelebekler ile boğuşuyordum. Öyle bir histi ki uyumak istiyordum ama asla uyanmak ve bu yataktan çıkmak istemiyordum. Aklımda bir sürü şey vardı ve bunları kontrol etmekte güçlük çekiyordum. Bekleyişin sıcaklığıyla kaybetme arasında bocalıyordum. Bu duyguyu ve bu hisleri kaybetmekten korkuyordum.
Eğer ailesi gelirse ve onu benden alırsa diye ödüm kopuyordu. Taşıyıcı olduğum günden beri bütün hayatım onunla geçmişti.İçimden bir ses endişelenmem gerektiğini, eğer giderse gerçekten çok üzüleceğimi söylüyordu.
Uyuyamayacak kadar gergindim. Hem huzur vardı kafamda hemde bu huzuru gölgeleyen kaybetme korkusu. Giderse ben ne yapardım? Krallığa girmek mümkün değildi. Benim gibi birini almazlardı.
Şuan bunları düşünmenin zamanı değildi. Leonardo beni bırakmazdı. Bana aşıktı bende ona. Onun için fedakarlık yapabilirdim. O benim için herşeyi yapardı. Buna güvenmeliydim. Çok heyecanlıydım, yatakta dönmemek için kendimi kasıyordum. Uykusu hafifti.
Gözlerimi kapattım ve onun sıcaklığına kendimi bıraktım. O gece onun sayesinde deliksiz uyudum. Erkenden uyandım. Kendimi dinlenmiş hissediyordum ama birden yine telaşa kapıldım.
Leonardo yataktan düşmüştü.
"İnanamıyorum." Aceleyle yataktan indim. "Yoksa bayılttım mı?"
Ellerimle ağzımı kapattım. "Ya dikişleri patladıysa?" tişörtünü kaldırıp yarasını kontrol ettim. Ah neyseki iyiydi.
"Beni çıplak görmek istiyorsan söylemen yeterli Prenses."
Sesini aniden duyunca popomun üstüne düştüm. Kalbim hızlı hızlı atıyordu.
"Yataktan düşmüşsün bende yaranı kontrol ettim. Seni çıplak görmek istemiyorum yani." dedim yalan söyleyerek.
"Yalan söyleme istiyorsun." dedi.
"Hayır." dedim.
Aniden tişörtünü çıkarınca gözlerim kocaman açıldı. Elleri pantolonuna gidince ayağa kalkıp odadan kaçacaktım ama bileğimden tutup kucağına oturttu.
"Nereye güzelim?"
Ellerimle yüzümü kapattım. "Bakmayacağım işte."
Kıkırdadı. Parmakları karnımda durdu ve beni gıdıklamaya başladı. Ellerimi yüzümden çekerek kahkaha atmaya başladım. Oda ikimizin kahkahasıyla yankılanıyordu.
"Ya dur artık bayılacağım." dedim. Gözlerimden yaşlar geliyordu.
"Doğruyu söylersen bırakırım." dedi.
"Tamam, çıplak görmek istiyorum oldu mu?"
Ellerini çekti. "Bu akşam göreceksin o zaman."
"Ne? ne demek bu akşam göreceksin? Hani evlenince olacaktı?"
"Göreceksin dedim güzelim. Sexs yapacağız demedim."
Şaşkın şaşkın gözlerine baktım. "Zevkler ve renkler tartışılmaz ama.. Bana sakın seni çıplak görmenin fantaziyle alakası olduğunu söyleme."
Baş parmağını göğsümün üzerinde tutarak, "Karşılıklı güzelim. Sende çıplak olacaksın."
"Ne?" şaşkınlıktan tek kelime edemedim.
"Evet, beraber banyo yapacağız. Saatlerce. Madem benim olmak için evlenme şartını koştun. Bende bunu istiyorum. En azından bu muazzam manzarayı benden almazsın değil mi?"
Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Utanırım ben."
"Ben utanmam." dedi kibirli kibirli.
"Ama ben çok utanırım."
"O senin problemin. Akşam çıplaklık istiyorum ve bana sakın bahane uydurma. Hiçbir bahaneyi kabul etmeyeceğim. Bir prensin kibarlığı bir yere kadar."
Gözlerimi kırpıştırdım. Heyecandan tek kelime edemedim önce. Sonra gözlerimi kaçırarak, "Ben bunun karşısında ne alacağım?"
Gözlerini kısıp alaycı bir sesle, "Bir prensi çıplak göreceksin.. Daha büyük bir hediye olur mu?"
Trip atarak, "Seni çıplak gören çok kadın olmuş ama beni kimse görmediğine göre ben ödül istiyorum. Madem bir elması görmek istiyorsun karşılığınıda vermelisin."
"Çok fenasın." dedi sırıtarak. "Peki söyle ne istiyorsun?"
"Bilmiyorum. Bunu sen bulacaksın."
"Hmm, bir şeyler düşünürüm. Şimdi bize kebap yapacaksın."
"Kebap mı ben mi?"
"Evet."
"Neden ben?"
"Türk değil misin?"
"Türküm."
" Kebap istiyorum. Bana yapmayı öğreteceksin."
Heyecanla, "Peki."
"Biz Carlos ile bir kaç saat dışarıda olacağız. Burada güvendesiniz. Çevreniz adamlarımla dolu. Bana malzemelirin listesini at gelirken alalım."
"Tamam."
Giyinme odasına gitti. Üstümü değiştirip aşağı indim. Bir tarafım gece için heyecanlıydı bir tarafım da şapşal şapşal sırıtıyordu.
Gökyüzünde incecik, pamuğu andıran bulutlar vardı.Kahvaltımızı çabucak yaptık.
"Hannah!" onu pencere kenarında elinde kahveyle gördüm. Nikki ile beraber onu koltuğa oturttuk.
"Bize anlatman gereken bir şey var mı?"
Kahve bardağına dokundu. "Hangi konudan bahsettiğinizi biliyorum. Evet Carlos'tan. Ve hayır ona söylemeyeceğim."
Nikki ile birbirimize baktık. "Peki o geceye dair konuştunuz mu? O malum geceden.." dedim.
"Ben konusunu açtım. Bana hatırlamadığını söyledi. Üstüne düşmedi. Kalbim fazlasıyla kırgın.. Bunu umursamayan bir adamdan hamile kaldığım için aptal olan benim."
Cümlelerimi doğru seçerek, "Seni anlıyorum. Bebek yani onu tek başına mı yetiştireceksin?"
Gözleri doldu. "Aldırmayı düşünüyorum."
Yüreğim ağzıma gelmişti. Panik içinde koşup elinden tuttum. "O masumun bir suçu yok Hannah. Bu tamamen senin ve Carlos'un sorunu. Hayatını yaşamadan elinden almak.. Lütfen iyi düşün!"
Gözlerinden yaşlar boşaldı. "Her gün tehlikeli görevlere gidiyoruz. Bugün değilse bir kaç gün sonra karahgaha gideceğim tekrar. Bu bebeği koruyamam."
Nikki hüzünle, "Efendimiz artık eskisi gibi değil Maria konuşursa seni özgür bırakır."
Başımı yukarı aşağı salladım. "Onunla konuşurum. Lütfen sen bir kez daha düşün."
Sessiz kaldı. Korkuyordu. Bebek demek anne olmak büyük bir sorumluluktu. Bir bebeğim olamayacağını düşününce kalbim çok kırılıyordu. En çok vaktimin olmayışı canımı sıkıyordu.
"Ben hiç çocuk sahibi olamayacağım. İsterdim gerçekten anne olmayı çok isterdim. Elimde olsaydı bunu düşünmeden yapardım. Ama benim hayatım kısıtlı. Lütfen bunu bir kez daha düşün. Anne olmak için milyarlar harcayan insanlar var. Yinede senin kararın. Buna saygı duyacağız. "
Sarıldı.. İkimizede." Keşke benim ömrümden senin ömrüne verse Tanrım. Gerçekten bunu isterdim."
" Böyle söyleme Hannah. Gerçekten üzülüyorum. "
" Özür dilerim. İşte sanırım annelik hormonu. "
" Kaç aylık. "Karnına dokunmak istedim ama ayağa kalktı. Çok hassastı.
" Yeni iki haftalık. "
Sessizlik. Hiçbirimiz konuşamadık.
" Kızlar bu akşam kebap yapacağım."dedim konuyu dağıtarak. Morale ihtiyacı vardı.
" Kebap mı? "dedi Nikki.
" Evet, Leonardo istedi. Beraber yapacağız. Bu akşam bence çok güzel geçecek. Film izleriz ne bileyim oyun oynarız. "
" Oha şimdiden heyecanlandım. "dedi Nikki elini çırparak.
" Kızlar ben biraz daha uyuyacağım."Hannah odasın gidince Nikki ile aynı anda," Bir şeyler yapmalıyız. "dedik.
Kıkırdadım." Katılıyorum ama ne yapmalıyız? Carlos'a bu haberi vermek bize düşmez. "
" Neden onları yakınlaştırmıyoruz. "dedi Nikki.
Gözlerim parladı," Mükemmel fikir. Peki bunu nasıl yapacağız? "
" Yemekten sonra doğruluk mu cesaret mi oynayacağız. Küçük şeylerle başlayacağız. İkisini çaktırmadan eşleştirme yapacağız. "
" Ay, bu çok güzel olacak. "dedim gülerek.
"Bunu efendimiz ile konuşsan iyi olur. Onun haberi olursa bize yardım eder."
"Evet harika fikir onu arayıp geliyorum."
Odamıza gidip kapıyı arkadan kapattım. Numarasını çevirdim. Bir defa çaldı ve sesini duydum.
"Prensesim."
Aptal gibi sırıttım.
"Önemli bir anda aramadım değil mi?"
"Önemliyse de artık değil güzelim. Ne oldu bir problem mi var?"
" Carlos yanında mı? "
" Evet. "
" Şey biraz özel bir konuşma olacak. Eğer mümkünse ondan uzaklaşabilir misin? "
"Carlos, geliyorum birazdan."
Carlos'un söylenişini duydum.
"Bir saat oldu, niye aradı acaba?"
Kıskanç!
"Sus Carlos." dedi Leonardo.
Ayak sesleri ve kapı kapanma sesini duyunca nefes almadan tek seferde konuştum.
"Şimdi Hannah dün hamile olduğunu söyledi hatırlıyorsun. Kısaca anlatıyorum bebek Carlos'tan. Sarhoşlarmış ve bir kaza olmuş. Carlos hatırlamadığını söylemiş. Hannah da ona kızıp bebeğin haberini vermedi. Bebeği aldıracak. Bizde Nikki ile bir plan yaptık akşam yemekten sonra oyun oynayacağız ve ikisini yaklaştırmayı düşünüyoruz. Bize yardım edersin değil mi? "
" Hmm, buna karışmak mantıklı mı? İkiside yetişkin. "
" Ama arkadaşımız. Carlos'u hepimizden daha iyi tanıyorsun sence bebekten haberi olsa mutlu olmaz mı? Belki Hannah'ı sever ve mutlu olurlar. "
" Güzelim, Carlos'un böyle sürekli şakacı tarafına aldanma. Başına buyruk birisi. Söz dinlemez, sorumluluk sevmez. Ülkenin en iyi hırsızı diye işe aldım. Çocukluktan eğitim verdim. Elbette bir bebeğin sorumluluğu farklı bir şey. Carlos'un daha önce aşık olduğunu yada bir kadından sexs dışında bahsettiğini duymadım. Zor biri. Hannah üzülebilir. Zorla dayatarak bir ilişki başlatırsak en çok üzülen Hannah olur. Yinede yardım istiyorsan denerim."
Umutsuzca yatağa oturdum." Söylediğin herşey çok mantıklı. Ama Hannah o bebeği aldırırsa çok üzülecek. Söylemeye cesareti olsa ve Carlos öğrense belki herşey farklı olur. "
Biraz düşündü." Bunu söylemek bize düşmez. "dedi.
" Biliyorum. "dedim içimi çekerek.
"Peki güzelim şu oyunu deneyelim. Kaybedecek bir şeyimiz yok."
Gülümseyerek, "Teşekkürler." "
" Rica ederim.. "
" O zaman kapatıyorum. "
" Bekliyorum prensesim. "
Bir kaç dakika ekrana baktım ama gerçekten benim kapatmamı beklediğini görünce kapattım. Tam bir centilmendi.
Akşam kebap için malzemeleri alıp geldiler. Onunla beraber mutfağa girdik. Hannah odasından çıkmadı. Şuan hassas bir dönemdeydi bu yüzden onu zorlamamaya çalışıyorduk.
"Şimdi nereden başlıyoruz?" diye sordu gömliğinin kollarını kaldırırken.
"Önce sos hazırlayacağız. Pul biber, tuz, kırmızı biber, sevdiğimiz baharatlar."
Ben malzemeleri doğrarken Leonardo sosunu hazırladı. O kadar dikkatli ve kontrollüydü ki bir iki tane tuz tanesi fazla girmesin diye çok çabaladı. Mükemmeliyetçiydi.
Domates ve biberleri yıkadım. Sosları etlerle buluşturduk ve şişelere dizerken gözlerim damarlı kollarında gidip geliyordu. Kendimi çok utanmaz bir şey yapıyor gibi hissediyordum.
Salata hazırladım. Ayran yaptım..
Bakışlarını üzerimde hissederken dikkatimi malzemelere vermem çok zordu.
"Herşey hazır." dedim. Bahçeye malzemeleri götürdük. Carlos ateş ile uğraşıyordu. Çok ısrar etmişti ateşi kendisi yakacaktı. Şişleri Leonardo mangala dizdi.
Carlos cümleleri çok hızlı söyledi. "Esmer şekerin neyi var, neden gelmiyor?"
"Sanırım biraz hasta. Gidip kontrol eder misin?" dedim kibarca.
"Nikki gitsin." dedi hemen.
"Ben masayı hazırlıyorum. Git iki dakika ne olacak."
Kaçışı olmayınca ayaklarını yere sürte sürte içeri gitti.
"Oyun ne?" diye sordu Leonardo.
"Doğruluk mu cesaret mi?"
"Çocuk muyuz biz?" Sesinden güldüğünü anladım ama dönüp bakmadım.
"Büyüklerde oynar." dedim.
"Sıkıcı."
" Değil. Gerçekten çok eğleneceğiz. "
" Peki, ben sonrasında daha çok eğleneceğim ama. "dedi sırıtarak. Utanarak Nikki'ye baktım. Masa ile meşguldü.
" Gerçekten kararlı mısın bu konuda?"diye sordum.
"Bir sakıncası var mı?" Bu soruyu bekliyordu sanki.
"Hayır," dedim kendimden emin bir sesle.
"Merak etme, seni asla zorlamam."
Cevap vermedim çünkü paniğe kapıldığımı anlamasını istemiyordum.
Bir süre sessizce etlerin pişmesini izledim. Bu sırada giderek yaklaşmakta olan felaketi düşünüyordum. Gece çıplak duş alacaktık kaçıp gitmem gerekiyordu. Ben oturmuş kebap pişiriyordum.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu.
Yalan söyledim. "Yemeğin güzel olup olmadığını.."
"Güzel olacaktır." dedi.
" Umarım."
"İki gün sonra gidiyoruz." dedi. "Türkiyeye."
Alt dudağımı ısırdım. "Demek o gün geldi."
"Sana iyi gelecek göreceksin." bundan memnunmuş gibi konuşmuştu.
"Ya da ülkeden bir daha bırakmayacaklar beni."
"Böyle söyleme." Sinirlenmişti.
"Sana güveniyorum. Ama kendime güvenmiyorum."
"Buda ne demek?" diye terslendi.
Bunu duymazlıktan geldim.
"Maria!"
"Bilmiyorum tamam mı? Çok uzun zaman oldu. Geri dönmek istemezsem ya da dönemezsem.."
"Seni nasıl bir durumun içine soktuğumun farkındayım.. Ama sakın bana ülkende kalmak istediğini söyleme. Ben kalamam biliyorsun. Söz verdik. Beraber yaşayacağız."
Tam bir şey diyecektim ki Carlos geldi.
"Uyuyordu uyandırdım. Geliyor. Etler güzel pişmezse Maria bize tekrardan yemek yapar haberiniz olsun." dedi dalga geçerek.
Başımı salladım ve dikkatimi tekrar mangala verdim. Leonardo alçak sesle bir şeyler mırıldandı ama ne dediğini anlamadım.Bir süre hiç konuşmadık. Söylediğim şeyi onaylamadığını hissediyordum ama söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum.
Mangal sonunda hazır olmuştu. Hannah da bize katılınca keyifli bir yemek oldu. Hepsi kebabı çok beğendi. Leonardo sürekli övdü ve haftada bir bunu tekrarlamak için söz aldı. Hep beraber olacaktık.
Salona geçtik.. Sürpriz olarak sütlaç yapmıştım. Eminim Leonardo çok sevecekti. Kızlar cips çekirdek hazırladılar. Salonda ki masanın üstüne hazırladık. Türk çayı yaptım. Masaya otururken Carlos sütlaçı övmeye başlamıştı bile.
"Hayatımda yediğim en iyi tatlı. Mükemmel bir şey."
"Bakalım şunun tadına." Leonardo kaseden bir kaşık alıp ağzına attı. Hepimiz gözlerimizi dört açmış yüzüne bakıyorduk.
Yine oyaladı ağzının içinde. Mimikleri sabitti. İfadesinden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Heyacandan ölecektim.
"Beğenmedin mi?" sesim telaşlıydı. Bir şey demedi. Yutmamıştı. "Bir şey söyle şekerimi fazla olmuş?" dedim çaresizce.
Dalga geçer gibi gülümsedi. "Sen buna tatlı mı diyorsun?" Derin bir nefes aldım. "Ben buna şaheser diyorum." deyince gülümsedim.
Carlos kahkaha attı, "Bir an beğenmedin sandım."
Parmağıyla dudağında ki sütü sildi ve dudaklarının arasında tutarak bana kurnazca sırıttı. Kolsuz, düğmeleri açık beyaz gömlegiyle ne kadar muhteşem göründüğünü düşündüm. Bana akşam için işkence ediyordu. Utandırıyordu.
Yüzümdeki ifade onu şaşırtmıştı.
"Şimdi bir oyun oynayacağız." dedim ayağa kalkarak.
"Ne oyunu?" Carlos ve Hannah aynı anda sorunca birbirlerine kaçamak bir bakış attılar. Biraz utangaç aynı zamanda.
"Doğruluk mu cesaret mi?"
"Aslında kendi mi iyi hissetmiyorum." dedi Hannah.
"Çocuk oyunu oynamam." diye mırıldandı Carlos, sesinde acı vardı.
"Ya değil, Leonardo bir şeyler söyle."
"Carlos bir şans verelim." dedi.
Anında kabul etti. "Tamam ben varım."
Hannah'a baktım. "Peki."
Mutfağa koşarak bir şişe getirdim. Masanın üstünde bir kez çevirdim. Şişenin ucu Nikki'ye diğer ucu Leonardo'ya gitti.
Nikki korkuyla bir bana birde Leonardo'ya baktı. Hepsi ondan korkuyordu.
"Sorabilirsin." dedi yumuşak bir sesle.
Nikki boğazını temizledi ve, "Doğruluk mu cesaret mi?" diye sordu.
Bana bakarak, "Cesaret." dedi.
Heyecanla Nikki'ye baktım. Ne söyleyeceğini düşünüyorduk hepimiz merak ediyorduk. Kararsızca Leonardo'ya bakıp duruyordu. Eminim aklına çok şey geliyordu ama söylemeye cesareti yoktu.
"Rahat ol, Nikki kızmayacağım." diyerek onu rahatlattı.
Ama rahat olmak bir yana dursun daha çok korkmuş gibiydi. Omzuna dokundum. "Sen rahat söyle ben yanındayım."
Sırıttı, "Bir gün boyunca Maria ne istiyorsa onu yapar mısınız?"
Yap değil yapar mısın? Tatlı kelebeğim.
Sinsi bir sırıtışla bana baktı, "Yaparım."
Kaşlarımı kaldırıp indirdim. Ona neler yaptıracaktım neler..
"Neden şimdi bir şey yaptırmıyorsun Maria." dedi Carlos sırıtarak.
"Güzel fikir." biraz düşündüm. " Yanına gittim, onunla geçireceğim bir saniyeyi bile boşa harcamak istemiyordum.
"Bekliyorum." dedi kibar bir tavırla.
" Ne söylersem evet ya da hayır diyeceksin." dedim.
"Evet." dedi sırıtarak. Heyecanlanmıştım.
"Beni seviyor musun?"
Dudaklarıma uzanıp, "Evet." dedi. Tüylerim diken diken olmuştu.
"En çok beni mi seviyorsun?"
Baş parmağıyla boynuma dokundu. "Evet."
"Son soru." dedim sırıtarak.
Bekledi.
"Carlos'u arkadaşın olarak mı görüyorsun?"
Carlos'un gözleri parladı. Leonardo'ya çok sadıktı. Bunu duymayı çok istediğini biliyordum. Şimdi ben ona yardım ediyordum ki oda Hannah konusunda ileride beni dinlesin.
Heyecanla ağzından çıkacak tek cümleyi bekliyorduk.
" Evet. "deyince Carlos kibirli bir şekilde gülümsedi. Şapşal çocuk. Onu ölen ikizime benzetiyordum. Onun gibi komik ve gıcıktı. Huyları aynıydı. Ona bakınca kardeşimi görüyordum.
" Evet şimdi tekrar çeviriyoruz."Şişeyi Nikki çevirdi.
Bir ucu bana diğer ucu Carlos'a geldi. Allah'ım büyük eğlence şimdi başlasın.
☆☆☆
Sevgili okurlarım.
Birincisi ve en önemlisi duş alacağız. Tabi yarın bölümde değil ondan sonraki bölümde merhaba. Skskks bende nasıl yazacağımı bilmiyorum bakalım yapacağız bir şeyler.
Şimdi yarın için soruların bir kaç tanesini sizden alacağız. Kim ne yapsın kime ne soralım. Hepinizin bir hakkını yaptıracağım.
Doğruluk soruları :
Cesarette yapılacaklar :
Bu şansı iyi değerlendirin derim😏
Öyle şeyler yaptıralım veya söyletelim ki eğlenceli olsun tamam mı. Sadece bir soru dışında. Hannah hamile olduğunu ve Carlos tan olduğunu şuan öğrenmemeli. Bu soru dışında bütün sorular geçerlidir.
Sizleri seviyorum yarın görüşürüz. 🖤❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |