
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Eğer bedeli iç huzurunsa, o şey fazlasıyla pahalıdır..."
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
Ülkem.. Benim güzel cennet ülkem.
Uçaktan iner inmez gökyüzüne baktım. Gece yarısıydı. Ay gururla parlıyordu ve yıldızler etrafına serpiştirilmişti.. Eğer şuan yanımda kimse olmasaydı bu cennet ülkemin topraklarını öperdim.
Öyle hasret öyle mutluydum ki, tarifi imkansız bir sevinçti bu. İstanbul.. Benim güzel memleketim.. Temiz havayı içime çektim ve asla bırakmak istemedim. Daha ilk andan gideceğimin hüzünü sardı beni. Hemen dolan gözlerimi sildim.
O kadar heyecanlıydım ki.
Bize doğru yaklaşan görevlileri fark edemeyecek kadar gökyüzüne dalmıştım. Her yerde gökyüzü aynıydı evet ama benim ülkemden gökyüzüne bakınca sanki cenneti görüyor gibi mutlu olmuştum.
"Efendim." dedi görevli. İnanamıyorum birinin ağzından türkçe kelimeler duymayalı yıllar olmuştu. Utanmasam adamın boynuna atlayacaktım.
"Hoş geldiniz!" sonra İngilizceye geçti.
"Buradan beni takip edin!"
Adamı arkasından takip ederek havalanına girdik. Kalabalığın arasından geçerken her yerden türkçe konuşan insanlara sanki uzaylı görmüş gibi bakıyordum.
"Maria!" dedi Leonardo yanımda durarak. "Delirdiğini sanacaklar."
Ellerini tuttum. "Belkide deliriyorum.. Öyle hasret kalmışımki. Benim için cennete kavuşmak gibi."
"Farkındayım.. Mutlu olduğun için seviniyorum ama biraz daha böyle durursan sana bakan bir kaç kişi polisi arayacak."
Dediklerini duyunca kendime geldim. Üç tane kadının konuşmalarını dinlerken yakaladım kendimi. Aman Allah'ım kadınlar endişeyle yüzüme bakıyorlardı.
" Özür dilerim bir an için.. Sanırım çok uykusuz kaldım. "dedim kadına.
Kadın anlayışla gülümsedi," Sorun değil yavrum.. Uzun zamandır mı yoksun? "
Başımı yukarı aşağı salladım." Evet yıllar oldu o kadar çok özlemişimki.. "
Gülümseyerek poşetin içinden saklama kabını çıkardı ve içini açınca gözlerim kocaman açıldı. Sarma..
"Al yavrum, benim sarmalarım meşhurdur. Arkadaşlarınada ikram edersin."
Gözlerim dolunca teyzeye sarıldım. Bir an için anneme sarılıyor gibi hissettim.
"Ah benim güzel yavrum ne kadar güzelsin sen."
"Ağlattın kızı Rukiye, al güzel kızım benim böbreklerimden yiyin."
" Münevver benimi kıskandın sen? "
Tatlı tatlı didişmelerini izlerken aptal gibi sırıtıyordum.
Carlos yaprak sarmadan bir tane alıp ağzına attı. Hannah ve Nikki'de birer tane aldı. Ama Leonardo bana üzüntüyle bakıyordu.
" Bir sorun mu var? "diye sordum. Başını iki yana salladı. Zoraki bir gülümsemeyle," Sorun yok güzelim. "
Sarmalardan bir tane alıp uzattım. Heyecanla ağzına attı ve ilk defa tepki verdi. Bir tane daha alıp ağzına attı. Rukiye teyze ayağa kalktı ve Leonardo'nun sırtını okşadı.
"Al yavrum çok acıkmış olmalısın. Biz yine yaparız kendimize."
Leonardo anlamayan gözlerle bana baktı. Aslında azıcık anladı ama tam olarak benden bekledi.
"Çok acıkmış olduğunu ve hepsini sana verdiklerini söylediler." dedim gülümseyerek.
"Hayatımda yediğim en güzel şey ne bunun adı?" kabı alıp yemeğe devam etti. Teyzeler katıla katıla gülüyordu. Ağzının içini tamamen doldurmuştu.
"Sarma." dedim kıkırdayarak.
"Sarma.. Bana her gün yapar mısın?" bu adam kibar konuşunca mest oluyordum. Öyle tatlı konuşuyorki.
"Her istediğin zaman yaparım."
Teyzelere veda ettik. Kadınların ellerine zorla para tutuşturdu. Teyzeler almam diye inat etsede Leonardo daha inatçıydı. İkisine de para verdi ve Türkçe teşekkür etti hatta ellerini öptü. Ben o an öğrettim.
Yol boyunca sarmaları bitirdi. Umarım hasta olmazdı. Bir otele yerleştik. Kızlar aynı odada, Carlos ayrı odada kaldı.
Çantamı koltuğa attıktan sonra yatağın üstüne kendimi atarken bana gülümsedi. "O kadınlar gerçekten çok tatlıydı." dedi.
"Evet, çok minnoşlardı."
Bir paketi havaya kaldırdı. "Börek mi bunun adı? Yiyebilir miyim?"
Sırıttım. "Karnın ağrımasın?"
"Ağrımaz. Merak ediyorum tadını."
Kabı elinden alıp açtım ve patatesin kokusu hemen burnuma geldi. "Patatesli gül böreği."
Bu sefer ona vermeden önce ben ısırdım. İştahla dudaklarıma bakıyordu. Bir anda böreği bırakıp yanaklarını sıkınca şok geçirdi.
"Ne yapıyorsun güzelim?"
"Çok tatlısın tutamadım kendimi."
Boğazını temizleyerek, "Bırak lütfen! Karizmamı daha fazla çizmede şu börekten banada ver."
Isırdığım böreğin diğer yarısını uzattım ve hepsini birden ağzına aldı. Kısacık parmaklarımı ısırmış bile olabilir.
Dramatik bir şekilde nefesimi tuttum. "Nasıl beğendin mi?"
"Güzel ama sarma kadar değil." dedi tutarak. Sonra bir tane daha yedi. Üçüncüsünü yiyecekti ama elinden aldım. "Karnın ağrıyacak midene oturur hepsi. Geri kalanı sabah yersin."
Siyah gözlerini kıstı. "Bir tane daha yesem."
"Sen bana böyle bakarken nasıl dayanabilirim?" bir tane daha verdim.
O gece heyecandan uyuyamadım. Sürekli otelin balkonundan dışarı çıkıp şehri izleyip durdum. Gözlerimde ışıklar parlıyordu. Sabaha karşı uykuya ancak dalabildim.
Sabah onları eskiden ailemle gittiğimiz kahvaltı salonuna götürdüm. Kahvaltıyı böyle çok sevdiler ki, bir ara kendi kahvaltılarına yakındılar. Leonardo özellikle menemene bayıldı.
"Türk kahvaltısı diye boşuna dememişler." dedi Carlos karnını okşayarak. "Ya ben burada bir hafta kalsam şişmanlarım. Mümkünse erken gidelim."
"Daha dur sizlere neler yedireceğim." dedim gülümseyerek.
"Maria, anlaşılan şişmanlayıp karizmamızı çizdirmek istiyorsun. Ben kaslı seksi vücudumla mutluyum kızım."
"Ay senin kasın mı var?" diye dalga geçtim. Masanın altından ayağıma bastı.
"Sus kız! Burada bana tişörtümü çıkarttırma."
"Hı, yapta sapık diye bağırırım sana mahalle dayağı atarlar."
Kibirle kolundaki kası şişirdi. "Bunlar boşuna yok kızım. Bizi kimse dövemez."
"Osmanlı tokadı nedir bilir misin Carlos?" diye sordum gözlerini kısarak.
"Neymiş o?"
"Benim Samuel'e indirdiğim tokat canım. Bir tokat tek vuruşla yeri boylarsın."
Burun kıvırdı, "Bir şey söyelemeyecek misin bizi küçümsüyor."
Menemenini iştahla yiyen Leonardo'ya baktık hepimiz. Sanırım bizi hiç duymamıştı. Aniden hepimiz kahkaha atınca bize aptal mışız gibi baktı.
"Oo, Bu yemek yiyor biz kavga ediyoruz."
"Yine neye söyleniyorsun Carlos." dedi Leonardo çay içerek.
"Ben söylenmiyorum. Maria buradaki inzanların isteseler bize mahalle dayağı atabileceklerini söylediler."
Leonardo gözlerini kısıp bana bakınca hemen melül melül baktım. "Sadece onun için söyledim senin için değil aşkım."
Sinsice sırıtınca rahat bir nefes aldım. Bazı zaman bakışlarında aniden Azraili görünce hâlâ eskisi gibi korkuyordum.
"Türker öyle Carlos. Çılgın bir millet. Türklere kafa tutmak dünyaya kafa tutmaya benzer. Onlarda ki vatan sevgisi tanrıya olan inanç gibidir. Sadece biraz azı. O yüzden dayak yiyebilirsin." dedi sırıtarak.
Carlos tam bir şey söyleyecekti ki masamıza doğru bir adam yaklaştı : Kasları kollarından fırlamış ve bir doksan boyunda kumral ve yüzünde gerçek anlamda asalet taşıyan bu adama Hannah ve Nikki bakakaldı.
Leonardo ayağa kalktı ve elini uzattı. Şaşkın olan ben oldum. Leonardo kimsenin elini tutmazdı.
"Binbaşı Barlas Özçelik. Bir saat önce görüşmüştük."
"Leonardo Skywalker. Evet memnun oldum binbaşı. Bize bu görevde yardım ettiğiniz için teşekkür ederim."
Bir sandalye çekip oturmadan önce Carlos ile tanıştı. Bize isa kibarca başıyla selam verdi. Ülkemin askerinden asalet akıyordu. Gururum tavan yapmıştı.
" Elçilik size yardım edecek, bu konuda sizi destekliyoruz. "dedi kibar ama otoriter bir sesle.
" Bu ortamı sağladığınız krallık tarafından bilinecektir. "dedi Leonardo. Erkekler planı konuşmaya dalınca kızlara fısıldadım.
" Bize yardım etmeleri iyi oldu. Plandan haberleri olursa en azından sorun çıkmayacaktır. "
Hannah koluyla Nikki'yi dürttü." Pek yakışıklı. "
Kıkırdadım. Nikki ise ısrarla adama bakmamaya çalıştı. Ama Hannah bunu söyleyince yanakları kızarmıştı.
"Birde Binbaşı. Rütbeside iyi." dedim sırıtarak.
Nikki ağzını patatesle doldurunca kahkaha attık. Erkekler anında konularını dağıtan şeye doğru döndüler.
"Neye bu kadar gülüyorsunuz?" diye çıkıştı Carlos.
"Hiç öyle güldük işte. Bir şey sorabirlir miyim Barlas bey." dedim gülümseyerek.
Leonardo şahin gibi gözlerini bana dikince yanağımın içini ısırdım. Kıskanınca çok tatlı oluyordu.
"Elbette hanımefendi." dedi kibarca.
Nikki'ye kurnazca sırıtarak, "Siz nerelisiniz?"
"Hakkari." dedi.
"O zaman aşiretle bağınız var."
"Evet, aşiretiz ama ilgilendiğim konular değil. İstanbulda aktif olarak görev yapıyorum. İki yılda bir ailemi görmeye gidiyorum."
"Çok güzel. Sizin adınıza sevindim. Bu arada tanıştırayım arkadaşım Hannah,"
Kibarca gülümsedi elini uzatmadı. "Barlas."
"Memnun oldum."
Nikki'ye göz kırparak, "Nikki."
Nikki utangaç bir gülümsemeyle "Memnun oldum." dedi.
"Bende memnun oldum."
"Bize yardım ettiğiniz için neden bir akşam bizimle yemek yemiyorsunuz?"
"Kibarlığınız için teşekkür ederim bunu düşüneceğim." dedi. "Şimdi müsaadenizle, havadan kontrol için askeri üsse dönmem gerekiyor."
Carlos ve Leonardo ayağa kalkıp tokalaştılar ve Barlas yanımızdan ayrıldı.
"Prensesim bu ilginin sebebi nedir?"
Kıskanç sevgilim. Ne kadarda kızmıştı. Gözlerinden alevler çıkacaktı resmen. Yine de kibarlıktan ödün vermiyordu.
"Şey, kim bilir belki aramızdan biri onunla tanışır." dedim Nikki'ye bakarak.
Carlos anında Hannah'a baktı." Binbaşına gözmü diktin? Çok doyumsuz kadınsın." dedi kızarak.
Hannah ve ben kahkaha attık. Nikki ise sohbete katılmak bir yana dursun utancından konuşamıyordu.
" Benim olduğumu söyleyen kim. "dedi kıkırdayarak. Sonra ciddi bir sesle." Hem Sanane istediğim adamla ilgilenirim. Bu ne yersiz cümlelerdi. "dedi.
Carlos bozulduğunu belli etmemek için bakışlarını kaçırdı. Üstüne çok gitmemeye çalışıyordu. Kahvaltıdan sonra görev için harekete geçtik.
Emniyet kemerimi takarken Leonardo güldü.
" Sonunda kemer takmayı öğrendin."
Sırıtarak tatlı paketini karıştırırken, araba yolunda geri geri giderek caddeye çıktı. Yoldan geçerken tatlıcıda durup lokma tatlısı ve baklava almıştık.
"Sizinle nerede buluşacağız?" diye sordum.
"Seni aradığımda tünelin çıkışında arabadan çıkacaksın. Adamları tuttum caddeyi açık tutacaklar karşılarında sekiz araba görünce kaçmaya başlayacaklar."
Bana küçük bir bakış attı. "Güzel görünüyorsun."
“Teşekkürler.” Dizlerime uzanan, kırmızı çiçekli, elbiseme baktım. Cebinden küçük bir kutu çıkarıp bana uzattı.
"Senin için."
Heyecanla, "Benim için hediye mi aldın?"
Direksiyonu bir kez çevirdi, "Aslında yaptım." dedi.
Meraklanarak kutuyu açtım. Gördüğüm şey ile gözlerim kamaşmıştı. Siyah bir gül gösterişli bir kolyeydi. Siyah elmastan yapılmıştı.
"Elmas işçiliğide mi yapıyorsun? Bu inanılmaz güzel." dedim kolyeye sarılarak.
"Sen söylemeden önce yapmaya başlamıştım. Siyah olması tamamen tesadüf. Sevdiğini öğrendiğimde gerçekten şaşırdım."
"Teşekkürler, ben çok mutlu oldum."
"Rica ederim prensesim."
Kolyeyi boynuma takıp gösterdim. "Nasıl olmuş?"
Bakışlarını yoldan çevirip boynuma baktı. "Mükemmel."
Baklavadan bir lokma aldım. Sonra onu Leonardo'ya uzattım,o da bir ısırık aldı.
"Peki sen elçiliğe girince ne yapacaksın?" diye sordum, başparmağıma bulaşan, şekeri yalarken. "Herkes saat kaçta orada olacak?"
Leonardo ağzındakini çiğneyip yuttu. "Elçiliğe geleceğimizi bir saat önceden söyledim. Carlos ve ben içeri gireceğiz, Sen ve Nikki tünelin çıkışında bekleyeceksiniz. Hannah kameralardan bizi yönlendirecek. Herhalde saat dokuza kadar sürer. Tüm bu süreyi elçilikte geçirmeliyiz."
"Karşı karşıya gelirseniz çatışma çıkabilir."
"O korkakların karşıma çıkacak cesareti olduğunu düşünmüyorum."
"Umarım ters giden hiçbir şey olmaz."
" Gergin misin?" diye sordu.
Duraksadım. Gergindim.
Son birkaç ay içinde beni o kadar iyi tanımıştım ki, ona söylememe gerek yoktu. Vücut dilimi, yüz ifademi ve tüm sessizliklerimi biliyordu.
"Dinle," dedi. "Maske takıyor olacaksın. Kimse seni görmeyecek. Sadece uzaktan denize kadar takip edeceksiniz sonra ben ve Carlos geleceğiz."
"Ben iyiyim, herşey güzel gidecek. Asla kimse beni tanımayacak." dedim dizlerimi sallayarak.
Bana minnettar ama tam olarak ikna olmamış bir bakış attı.
Eli bacağımın içini okşayınca omurgamdan aşağı bir ürperme geçti.
"Sen bundan daha güçlüsün. Bu görev bitsin sana bir hediyem olacak."
"Ne hediyesi?"
"Mutlu olacaksın. O yüzden sakin kalmana ve güçlü durmana ihtiyacım var."
"Ayrı kalmamız hoşuma gitmiyor. Seninle birlikte gelemez miyim?"
"Elçilikte bir aksilik çıkarsa yüzünün görünmesi hoşuna gitmez. Eğer o gizli şahısla anlaştılarsa elçiliğe gelmeni bekliyor olabilirler. Seni bir tuzağın içine atmak istemiyorum."
"Haklısın." dedim başımı sallayarak. "Merak etme planı bozacak hiçbir şey olmayacak."
"Sana güveniyorum." dedi gülümseyerek. "Hep güvendim."
Bir saat sonra ayrıldık. Beni bekleyen başka bir arabaya bindim. Nikki ile beraber elçiliğin tünellerinin çıkışına doğru sürdüm.
Tünelleri bulmamız bir saat sürdü. Bizi çaktırmadan takip eden arabalar ile beraber beklemeye başladık. Bu caddeyi kapattırmıştı. Onun için zor olmadı.
Şimdi Hannah'dan işareti bekleyecektik. Bu sırada telefonuma bir mesaj geldi.
Leonardo : Seni düşünürken içim geçmiş Severken de ömrüm. (Cemal Süreyya) Buldum ve bu güzel sözler için teşekkür ederim prensesim. Bu yüzden sana aynı şairin bir şiriyle karışık vermek istedim. "Bir çift göze aşık olursun, sonra bütün gözlere kör.. Cemal Süreyya."
Telefonu kalbimin üstüne koydum. Mavi gökyüzüne baktım. Yavaş yavaş ilerleyen beyaz bulutlara..
"Aşk" dedim fısıltıyla. "Ne kadar güzel bir şeymiş."
Nikki benim gibi kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı.
"Dünyada ki en güzel şeydir aşk." dedi.
"Nasıl buldun İstanbulu?"
"Gerçekten çok güzel bir şehir. Kalabalık ama insanları çok sıcak. Havaalanında karşılaştığımız teyzelerde çok tatlıydı."
"Evet, bilsen asıl ne dedikodular var onlarda.." diye kıkırdadım..
Kahkaha attı, "Bilmezmiyim... Ama çok samimiydiler. Bizim ülkemizde insanlar saygıdan başka bir şey göstermezler. Saygı sevginin önüne geçmiş. Gerçek sevginin."
Başımı yukarı aşağı salladım. "O kadar haklısın ki.."
O an telefonum çaldı. Ekranda Leonardo'nun ismini görünce açtım.
"Siz buraya nasıl geldiniz?" Bu Mad'in sesiydi.
İşte başlıyorduk.
"Uçakla." dedi Carlos dalga geçerek. "Biliyor musun biraz belim ağrıdı. Saatlerdir yolculuk yapmak beni çok yordu."
Louis'in öfkeli sesini duyunca Nikki yumruklarını sıktı.
"Dokuz canın mı var pislik? Neden hâlâ yaşıyorsun?"
Bir takım koşma sesleri duydum. Sanırım adamları önlerine set oluşturuyordu.
"Sana söylemiştim. Beni öldürmeyi beceremeyecek kadar aptalsınız diye."
"Seni orospu çocuğu!"
Bir el silah sesi duyunca kalbim yerinden çıkacaktı sanki.
"Leonardo iyi misiniz? Cevap ver."
"İyiyiz güzelim. Birileri yerde sürünüyor." deyince rahat bir nefes aldım.
Mad bağırdı, "Bizi asla yakalayamayacaksınız.."
"Durma kaç! Yoksa eğlencesi kalmaz.." dedi Carlos.
Gerçekten de koşma seslerini duyunca güldüm. Gelsinler bakalım. Mad'in yüzünü görmek için sabırsızlanıyorum.
" Meryem! "
" Efendim. "
" Hazır olun size doğru geliyorlar.. "
" Tamam. "
" Telefonu açık tut. Biz arkanızdan geleceğiz."
"Tamam öyle yapacağım."
"Nikki! O yanında mı?" diye sordu.
"Buradayım efendim."
"Çekilmek istersen anlarım. Ama kalacaksan görmeye hazır olduğun şeyler yüzünden sorun çıkarma."
Biraz düşündükten sonra, "Kalacağım." dedi.
Adamlara hazır olmasını ve arabalara binmesini söyledim. Nikki şoför koltuğuna geçti.
"Prensesim!"
Sesini duyunca telefonu kulağıma aldım.
"Efendim!"
" Dikkatli ol!"
"Olacağım. Bir şey sorabilir miyim?"
Hızlı adım seslerini telefondan duyuyordum. Muhtemelen onları arkadan takip ediyorlardı.
"Sor güzelim."
" Görevden sonra bir yere gidelim mi? Benim için özel bir yer."
"Gidelim, peki nereye?"
Derin bir nefes aldım ve ayağımın altında ki taşları karıştırdım.
"Doğup büyüdüğüm eve. Tek gidemem. Benimle gelir misin?"
"Sormana gerek yok prensesim. Seninle cehenneme bile gelirim."
Şapşal gibi sırıttım. "Alışıyorum böyle iltifatlarına."
"Alışsan iyi olur." dedi ve sesini daha çok derinden duydum. "Ben o geceyi unutamıyorum."
İstemsizce etrafıma baktım. Yanaklarım kızarmıştı. Biraz uğraşmak istedim.
"Hangi geceden? Dün akşam börek yediğin gece mi?"
"Maria, ondan önce ki geceden bahsediyorum."
"Hmm, doğruluk cesaret oynadığımız saatler mi?"
İç çekince elime ağzımı kapatıp güldüm.
"Benimle oynuyorsun." dedi.
"Seninle oynamak çok güzel. Özellikle de sen farkında değilken."
"Buda ne demek? Ben neyin farkında değil mişim?"
"Orası bana kalsın. Bu arada benimde aklımdan çıkmıyor."
"Tekrarlasak mı?" diye söyleyince hıçkırdım.
Bir kez daha ve bir kez daha.
"Tamam yakın bir zamanda değil. Şimdiden yanakların kızardı." dedi kahkaha atarak.
"Çok kötüsün." dedim taşlara tekme atarak.
"Neyseki bununla övünüyorum."
O an tünelin girişinden sesler geldi.
"Geliyorlar."
"Telefon açık kalsın."
Önce Mad sonra Louis çıktı. Arkasından on tane adam daha geldi. Etraflarını saran arabalara korkuyla baktılar önce sonra da beni gördüler. Arabaya yaslanmıştım.
"Hoş geldiniz, bizde sizi bekliyorduk. Neden bu kadar geç kaldınız?" dedim ellerimi iki yana açarak.
Louis yere tükürdü. "Seni becerdikten sonra mı buraya gönderdi?"
Mad'in öfkeli yüzüne baktım. Özlemle üzerimde geziniyordu.
"Yüzüme bana çok aşık gibi bakmayı kes." diye bağırdım.
"Hâlâ aşkıma inanmıyorsun." dedi.
"Aşk mı? Güldürme beni. Sen iğrenç birisin. Şimdi iki seçeneğiniz var ya buradan kaçarsınız yada yirmi dakika sonra Leonardo sizin arkanızdan gelip yakalar."
Louis silahı bana doğrulttu. "Ya da seni şuracıkta öldürüm. O da kanlar içinde ki cesedinin başında ağlarken bizde kaçmış oluruz."
Rahat bir tavırla, "Oda bir seçenek tabi. Ama ben size kaçma fırsatı veriyorum. Zamanınız azaldı. Bir şansınız var ve şuan kullanmak zorundasınız."
Panikle birbirlerine baktılar. Louis bir kez daha yere tükürdü. "Gidelim."
Onları bekleyen arabalarına doğru koştular. Hızla uzaklaşınca yan koltuğa geçtim.
"Başlıyoruz."
"Canını sıktıkları kadar canlarını acıtacağım." dedi telefonun diğer ucundan.
"Onlar gibileri canımı sıkamaz. Artık değil."
Arkalarından takibe aldık. Adamları ateş ediyorlardı ama bizden karşılık alamadılar. Bildikleri halde tuzağa kendi istekleriyle gidiyorlardı. Sonunda köprünün diğer ucunda yollarının tamamen kesildiklerini anlayınca arabadan inmediler.. İki tarafları tutulmuştu.
Tepelerinde uçan helikopterden uyarı ateşi açıldı. Şimdi deli gibi korktuklarından emindim.
"Binbaşı Barlas, nasılda korkutuyor baksana." dedim eğilip yukarı doğru bakarak.
Nikki umursamayan bir ifadeyle, "O bir asker işinde iyi olması normal." dedi.
"Ama şimdi gördün adamdan asalet akıyor. Yani yakışıklıda."
O an elimdeki telefondan uyarı sesi geldi. Leonardo'yı çoktan unutmuştum.
"Yakışıklı öyle mi?"
Panik halinde telefonu kapattım.
"Bu sefer benim işim bitti." dedim.
O sırada sesi her yerden duyuldu. Gerçek anlamda. Bir megafondan bağırıyordu.
"Telefonu suratıma kapatmama konusunda anlaştığımızı sanıyordum.. Yakışıklı konusunu sonra özel olarak konuşacağız."
Resmen tüylerim diken diken olmuştu. Ellerim titredi korkudan. "Ay Nikki sanırım tansiyonum düşüyor." dedim kolumu kucağına uzatarak. O sırada telefondan arama sesini duyunca yüreğim ağzıma gelmişti. Titreye titreye telefonu açtım.
"Ben yakışıklı değil miyim?" diye yakındı telefonun diğer ucundan. Nikki küçük kahkahasını bastırmaya çalışıyordu.
"Sen dünyanın en yakışıklı adamısın prensim. Ben sadece Nikki'ye Binbaşı Barlas'ı övüyordum. Yoksa gözüm senden başkasını görmez.. Ay Nikki!" dedim numara yaparak. "Başıma birden ağrı girdi."
Gülmeden hemen önce kapım aniden açılınca korkudan hıçkırık tuttu. Leonardo korku dolu bir yüzle bana baktı. Eliyle alnıma dokundu. Neredeyse ağlayacaktı.
"Yoksa çokmu ağrın var. Neden sen dinlenip herşeyi bana bırakmıyorsun?"
Gözlerimi kırpıştırdım. "Şakaydı. Kızma diye şey ettim." dedim utanarak.
İşaret parmağımı burnumun ucuna uzattı, "Yalandan utanmayı kes! Az kalsın kalbim duracaktı." dudaklarımı büzdüm. Kaşlarımı çocuk gibi çatınca dalga geçmeye başladı. "Görüyor musun Nikki? Nasılda numaracı olmuş."
Nikki katıla katıla bana güldü. "Haklısınız efendim, eti sizin kemiğide sizin."
Leonardo onun gibi gülmeye başladı.
" Burada hayır işi yapmaya çalışıyorum ama siz benimle dalga geçiyorsunuz?"
Leonardo telsizi gösterdi, "Binbaşı Barlas, orada mısınız?"
Gözlerim kocaman açıldı başımı iki yana salladım.
"Buradayım!"
"Herşeyi duydunuz değil mi?"
Siktir. Nasıl yani bizi dinliyor muymuş? Rezil oldum. Bir askerimize rezil olmamak kalmıştı onuda oldum.
"Evet duydum, övgüleriniz için teşekkür ederim. İki zarif hanımefendinin kibarlığı olarak gördüm. Lütfen bundan dolayı kendinizi kötü hissetmeyin."
Anında moralim yerine gelmişti. Telsizi elinden kaptım. "Ben teşekkür ederim binbaşı Barlas bey. Biz kızlar böyleyiz işte. Sizin gibi asil Türk askeri övülmeye layıktır." dedim Leonardo'ya dil çıkararak. "Bu arada arkadaşım Nikki akşam yemeğini teşekkür olarak hazırlayacak. Israr ediyorum bu akşam bizimle yemek yiyin lütfen."
Nikki koluma vurdu. Utancından kıpkırmızı olmuştu.
"Peki öyleyse akşam geleceğim." iki kere zıpladım. Mutluluktan. "Teşekkür ederim."
"Rica ederim."
Leonardo telsizi alıp kapattı. "Mutlu musun?"
"Hemde çok."
"Maria ne yapmaya çalıştığını biliyorum ama boşuna uğraşıyorsun." dedi Nikki üzüntüyle.
"Bak güzelim sadece bir yemek. Belki iyi anlaşırsınız. Hem ne sorun çıkabilir ki? Belki arkadaş olursunuz sadece. Bizde orada olacağız. Lütfen kırma beni."
Gözlerinin önünden bir kaç anı geçmiş gibi sustu. Eli boynunda ki kolyeye gitti. Onu zorlamamalıydım. Üzülmesini istemiyordum.
" Özür dilerim sadece mutluluğunu istiyorum. Gerçekten gelmesini istemiyorsan söyleriz. Kibar biri alınmayacaktır. "
Bir iki dakika düşündü. "Dediğin gibi ben abartıyorum. Sadece arkadaş olabiliriz." dedi gülümseyerek.
"İşte bu, gerçekten harika olacak."
"Kızlar şimdi görev." dedi Leonardo.
Mad ve Louis'in arabasına doğru ilerledi. Adamlarımız etralarını sardılar. Şoför koltuğunda oturan Mad'in camını tıklattı. Parmağıyla inmesi için işaret verdi.
Louis korkudan terler döküyordu.
"İnin arabadan!"
Kimse inmedi. Elini adamlardan birine uzattı. "Levyeyi ver!"
Adam koşarak arabanın bagajından demir bir levye getirdi. Louis'in olduğu cama bir kez vurdu ve cam parçalara ayrıldı. Louis sesini çıkaramadı. Tek eliyle adamın boğazından tutup camdan dışarı çıkardı.
Mad kendisi arabadan indi.
"Öldüreceksen öldür!" dedi Mad.
"Öyle kolay değil." Hepsini yaka paça gemiye taşıdılar. Gemi sığ sulara doğru açıldı. Diğer adamları serbest bıraktılar. Sadece Mad ve Louis'i gemiye almıştık. Gemiye Binbaşı Barlas 'da binmişti.
Geminin ön kısmında diz çöktürdü.
" Fareleri getirin!" diye emretti. İki kafes dolusu fareyi görünce az önceki cesaretleri kırılmıştı.
Mad'in saçından tutup kafasını geriye yatırdı. "Sence aç bir fare ne yer?"
Mad'in alnından soğuk terler dökülmeye başladı. Yüzünde ki kanlar çekilmişti. Çok korkuyordu.
"Herşeyi," dedi başını savurarak. "Bu fareler tam beş gündür açlar. Şimdi hanginizi yemesini istiyorum acaba?"
İkiside korkudan konuşamadı. Ama yalvarma aşamasına geçmemişlerdi.
"Onları demire bağlayın."
Ellerinden tutulup bayrak demirine bağladılar. Sadece parmak uçları yere değiyordu.
Bıçağı aldı ve Louis'in ayak bileğinden dizine kadar kesti.. Üstüne kan bile sıçratmadan yapmıştı. Çok titiz çalışıyordu. Louis acı içinde hayıkırdı.
Kafesten bir tane fareyi alıp kesilen etin üstüne bağladı. Louis'in çığlıkları öyle bir boyuta ulaştıki kafamı çevirmek zorunda kaldım. Fare, kemiğe kadar ısırmaya ve yemeye başladı etini.
Sonra diğer bacağını kesti ve daha büyük bir fareyi bağladı. Nikki ağlayarak içeri gitti.
Louis acıdan bayıldı. Fareleri çözüp kafese tekrar koydular. Dizlerinin kemikleri görünüyordu. Midem alt üst olmuştu.
Sonra Mad'e baktı. "Senin acın daha büyük olacak neden biliyor musun?"
Mad'in gözleri bana doğruldu. Hüzün, keder ve af diliyordu. Yüzüne inen yumrukla sallandı.
"Maria'nın karşısında beni o duruma düşürdüğün için. Beni öldürüp onu üzdüğün için.."
Bıçakla karnını sağdan sola doğru kesti. Kanlar su gibi güverteye akmaya başladı. Cebinden kibrit çıkardı üstüne alkol sürdü ve yaktı. Bir kaç tane.. Ne yapacağını izlerken Mad'in kesilen derisinin içine kibritleri atınca arkamı döndüm.
Bastırdığı ne varsa bağırmaya ve yalvarmaya başladı. İşkence konusunda bir uzmandı. Böyle acımasız bir adamın beni ölesiye sevmesi diğer herkese tuhaf gelebilirdi.. İlk başlarda banada böyle olmuştu.
"Yalvarıyorum öldür beni!" diye haykırıyordu.
"Maria!" dedi Mad acı içinde. Hepsinin bakışları arasında Leonardo benim nabzımı ve soluğumu kontrol etti. Korkup korkmadığımı ya da Mad için üzülüp üzülmediğimi görmek istiyordu.
"Maria!" dedi bir kez daha. Sesinde buyurgan bir ton vardı. "Özür dilerim. Lütfen öldür beni."
Leonardo iç geçirip kollarını sıvadı. "Gömleğin tamamen çıkarın!"
Carlos, Mad'in düğmelerini çözerken Leonardo bu sefer paslı çivileri eline aldı. Mad'in göğsü dardı, kaburgaları görünüyordu, karnından fışkıran kanlar her yere yayılmıştı.
Çivileri aldı ve açık karnına yavaş yavaş olabildiğince acı çekmesi için çivilerden birini soktu. Mad acıyla titremeye başladı. Sonunda bayıldı.
Leonardo elini bir beze silip yanıma geldi. "İzlemek zorunda değilsin."
"Böyle giderse izleyemeyeceğim." diye itiraf ettim. Dirseklerimi demirlere yaslayıp gözlerimi yumdum. Hava birdenbire serinleyip nemlendi.
Leonardo derin nefes aldı. "Havada fırtına kokusu var."
Gözlerimi açıp dua edermişçesine ellerimi bir araya getirdim, avuçlarımı hızla birbirine sürttüm. Basıncın düştüğünü hissettim, dilimdeki metal tadı hissettim.
"Galiba... galiba yıldırım geliyor. Bu güvenli mi?" diye sordum.
"Hiç değil, " dedi.
" Daha önce bunu yapmış mıydın?"dedim.
" Bu amaçla mı?" diye sordu." Genelde kafa dinlemek ve sessizlik için çıkardım."
" Bende seviyorum. Deniz hep huzur hissettiriyor. "diye mırıldandım.
" Louis uyanıyor. "dedi Carlos bize doğru yaklaşarak. Leonardo yüzüne eski öfkesini yerleştirdi ve Louis'e işkenceye devam etti. Bu sırada Nikki şaşkınlıkla ve yüzünde acı bir ifadeyle babasına olanları izliyordu.
Leonardo fareleri tekrar dizlerine bağladı. Bu sefer iki fare.
Louis yalvarmaya başladı. "Nikki, sevgili kızım yalvarıyorum durdur şunu. Babana bunu yapmalarına nasıl göz yumuyorsun?"
Nikki'nin gözlerininin sımsıkı kapandığını, ve bakamadığını gördüm. Dudakları kıpırdıyordu, Dua ettiğini tahmin ettim. Ölmesi için dua ediyordu.
Derin bir nefes alıp avuçlarımı Nikki'nin omzuna bastırdım." İçeri geçebilirsin. İzlemen şart değil. "
Kafası geriye yatan Louis'in bütün vücudu yay gibi gerilince bir an omurgasının kırılacağını sandım. Sonra tekrar bayıldı. Gözleri açılmadı. Alnında ter damlaları belirmişti..
Leonardo kızgın bir şekilde, "Bu kadar dayanıksız oldukları için nasıl işkence yapacağım. Zevk bile vermiyor."
"Oysa biz yeni başlıyorduk." dedi Carlos kahkaha atarak.
"Mad'i uyandırın." dedi Leonardo, sesi kararlıydı. Carlos kovanın içinde ki suyu Mad'in yüzüne çarptı. Vücudu rüzgara kapılan bir dal gibi titredi. Mad soluk soluğa gözlerini açtı. Doğrulmaya, ağzındaki kanı tükürmeye çalıştı.
" Şükürler olsun," dedi Leonardo.
" Bana teşekkür et," dedi Carlos.
Mad'in gözleri panikle birlikte fal taşı gibi açıldı.
"Şşş, "diye mırıldandı Leonardo öne doğru hareketlenerek." Nasıl bu kadar dayanıksız bir asker olmayı başardın? Seni beceriksiz. "diye aşağıladı
Mad'in gözlerinde korku vardı, Ne kadar korktuğunu anladım.
" Senin öldüğünü gördü. "dedi titreyerek." Herkes gördü.Bütün ülkelerden temsilciler senin kalp krizinden öldüğünü, hekim ve hastane çalışanları senin öldüğüne tanıklık ettiler. Nasıl geri dönmeyi başardın nasıl? "
" Beni Maria hayata döndürdü. Biliyor musun 26 dakika ölmüşüm. Bana sorarsan uyku gibiydi hiçbir şey hatırlamıyorum.. Ama geri döndüğüm zaman size ağır bedeller ödeteceğime yemin etmiştim. "dedi. Gözlerinde kararlılık vardı. Şuan herşeyi yapabilirdi.
" Carlos, sedyeyi ve elektrik tellerini getirin."diye emretti.
" Ne yapacaksın daha adi pislik! "diye bağırdı.
Leonardo, ise bunu umursamadı. Şimdiden yaşatacağı işkencenin zevkini düşünüyordu.
Mad'i sedyeye yatırıp ellerini ve ayaklarını kelepçelediler.
" Pantolonunu çıkarın! "
Mad bağırmaya başladı." Hayır, dokunmayın bana. "
Ne yapacağını tahmin etmiştim. Allah'ım bunu izleyebilecekmiydim?
İki elektrik kablosunu birbirine sürtünce çıkan kıbılcımlar her yere sıçradı. Simsiyah gözleri, yüzüne yansıyan ışıkla daha kroktucu görünmüştü.
"Şu seni erkek yapan taşşaklarının işlevini bir alalım."
Mad hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Telleri aletine bastırınca Mad, titremeye başladı.
"Elektriği yükselt Carlos!"
Emir yerine getirildi.
Artık pantolonundan dumanlar çıkıyordu. Bayılacaktı. Bu yüzden elektriği kesti..
Carlos ellerini beline koydu. “Bu küçük mucize için bana teşekkür etmeyi düşünen yok mu?"dedi sırıtarak.
Psikopattı gerçekten de öyleydi.
Leonardo güzel gözlerini kıstı." Gel de
sana biraz terbiye öğretelim. "Carlos yanına gelince elini omzuna koydu ve inleyen Mad'in karnına elini bastırdı." Lütfen ona biraz saygın olsun bak ne kadarda acı çekiyor. Seninle anlaştığımızı sanıyordum biraz daha elektrik için zamanı yaratamadın mı? "
" Aklıma yazdım bunu efendim, kesinlikle kibar olarak hatırlanmak istiyorum."
"Bir kez daha elektrik ver ama ondan önce biraz bıçakla oynamak istersin diye düşünüyorum." diye teşvik etti Leonardo.
"Hemen efendim."
Bıçağı Mad'in bacak arasına sapladı. Gözleri öyle kocaman açıldı ki bir an yerinden fırlayacak sandım. Sonra eleştiriği verdi. Daha on saniye geçmişti ki bayıldı.
Leonardo başını iki yana salladı. "Ya daha terlemedim. Bu çok can sıkıcı. Uyandırın şu pisliği."
Louisi uyandırdılar. Bu sefer sırtını bıçakla kesti ve üç tane fareyi acı çektire çektire bağırta bağırta işkence etti. Her dakika daha acımasız oluyordu. Her geçen saniye onlar için ölümden daha beter hale geliyordu.
Dinlenmek için içeri geçtim. Nikki telefonla uğraşıyor gibi yapıyordu. Kulağında ki kulaklığı çıkardım.
"Bayıldılar." dedi.
Nikki dudaklarını büzdü. "Duymaya tahammülüm yok." dedi.
O an içeri binbaşı Barlas girdi.
"Sizin için zor olmalı." dedi otoriter bir ses tonuyla. Bu işkencelerden hiç etkilenmemişti. Yüzünde son derece umursamaz bir ifade vardı.
Karşımıza otururken Nikki’ye baktı.Gözleri tuhaf bir nezaketle parladı. "Babanız olduğunu duydum. Sizi etkiliyor mu?"
Nikki tereddüt etti. "Ben... ben eskisi gibi değilim. Babamın bana yaptıklarından sonra onu asla affedemem. Nişanlımı düğün günümüzde öldürüp yaşadığım evin bahçesine gömdü. Onun yüzünden aylarca bilmeden cesedinin üzerinde yaşadım."
Binbaşı Barlos duyduklarından etkilenmişe benziyordu. Dirseklerini dizlerine dayayarak biraz öne doğru eğildi." Nişanlınız çok şanslı olduğunu biliyordur. Hâlâ onu sevip saygı duyduğunuzu görseydi size teşekkür ederdi. Böyle bir trajedinin ardından güçlü durmak son derece zordur. Siz çok güçlü bir hanımefendisiniz." dedi.
Ellerimle ağzımı kapatmamak için zor tuttum kendimi. Konuşurken kendinden emin ve tane tane konuşuyordu. Mimikleri düzdü ama ses tonundaki o tını gerçekten duyulmaya değerdi.
Nikki'nin ağzı açık kaldı. Bu neredeyse bir övgüye benziyordu.
" Böyle düşündüğünüz için minnettarım ." dedi.
Binbaşı Barlas gitmek için dönerlerken. " Bende akşam yemeği için minnettar olacağım." dedi. İşkence alanına giti.
"Ay, inanmıyorum." dedim heyecanla Nikki'ye bakarak.
"Ne söyleyeceğini biliyorum Maria. Ama yok olmaz. Ben Bruce için yıllarca küsmeye o gözle bakmadım. Hâlâ onu seviyorum."
"Bruce öleli kaç yıl geçti?"
"Beş yıl." dedi dolan gözlerle. "Hâlâ kolyesini taşıyorum."
"Özür dilerim, haklısın."
O sırada Mad'in çığlıkları neredeyse tüm gemiyi sallamıştı.
☆☆☆
Mad ve Louis sonunda hak ettiğini buluyor. Gerçekten acı çekecekler.
Evet bölüm nasıldı sevgili okurlarım?
Binbaşı Barlas? Sevdiniz mi? Bence Nikki ile çok tatlı olurlar ne diyorsunuz?
Carlos'un ve Leonardo'nun hemen kıskanması çok tatlı değil miydi?
Yerim onları yer..
Yarınki bölümde evimizi ziyaret edeceğiz. Meryem İlk defa o düğün gününden sonra evine geri dönüyor.
Bakalım neler olacak?
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. ❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |