

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Üzgün olmak zaman kaybıdır, bu yüzden gülümsemek için bir sebep bul..."
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
Mad, soğuk zeminde yatıyor, bir dalıp bir uyanıyordu. Uyanınca zincirlerden kurtulmaya çalışıyor ve kendini büyük ihtimalle denize atarak öldürmek için çaba gösteriyordu.
Leonardo ona asla acımıyordu. Adeta oyuncağıyla oynamaktan zevk alıyordu. Mad'in haykırışları kulağına müzik gibi geldiğinden emindim.
"Maria, seni öldürmemem konusunda beni ikna ettiğini sanıyor." dedi Mad'in yüzüne doğru eğilerek. Onu öldürecekti. Gerçekten öldürecekti. Siyah gözleri bana dikildi.
"İçeri gir güzelim!"
Ayaklarım asla hareket etmedi. Bilincime direniyordu sanki.
O sırada Mad bağırdı." Seni seviyorum Maria! Hep sevdim. Elbet bir gün tekrar karşılaşacağız. Bu dünyada olmasada. Hiç kimseyi sevmediğim gibi sevdim."
Bir zamanlar Chris'in cümlelerini hatırlattı bu cümleler. Ellerimi yumruk yaptım. Leonardo inatla gözlerime bakmayı sürdürdü.
"İçeri!" dedi uyaran sesiyle.
Başımı iki yana salladım. Dudakları seğirdi.. Belinden silahı çıkardı ve gözlerimin içine baka baka Mad'in kafasının parçalanışını izledim. Kalbim o an korkuyla teklemişti. Az önce hareket etmeyen bacaklarım şimdi benden bağımsız hareket etti.
Arkamı dönüp içeri girdim. Boğazıma dolanan kusma hissiyle lavaboya doğru koştum.. Midemde ne varsa çıkardım. Leonardo'nun sıcak bedenini hemen arkamda hissettim. Saçlarımı dikkatle tuttu.
"Beni böyle görmeni istemiyorum." dedim uzaklaştırmak isteyerek.
Söylediğimi umursamadı. "İyi misin?"
Mad'in parçalanmış kafası, gözümün önüne gelince tekrar kustum. Sanki midem ağzımdan dışarı çıkmış gibiydi.
"Bu yüzden içeri geçmeni söylediğimde dinlemeliydin güzelim.."
Ellerimle kolundan destek alarak ayağa kalktım. Suyu açtı ve yüzümü yıkadı. Çok şefkatli ve çok dikkatliydi.
"İzlemek istedim. Gözümün önünde seni döverek öldürdüler ölümünü izlemek istedim. "dedim gözlerine bakarak.
Islak saçlarımı kulağımın arkasına alarak," Biliyorum ama bünyen artık bunları kaldırmıyor. Bir dahaki sefere beni dinle! "Bu sefer itaat etmeme yetecek kadar sert çıkmıştı sesi.
Başımı yukarı aşağı salladım." Peki. "
Elimden tuttu ve beni geminin üst katına çıkardı." Biraz dinlen! Gemi bir saate limana yaklaşacak. Louis'i elçiliğin önünde öldüreceğim. "
Kapıyı arkamdan kapatıp çıktı. Kıyafetlerimi çıkardım. Duş aldıktan sonra uyudum.
Bir saat sonra gemi limana yaklaştı. Louis'i bir yere hapsettiler. Hep beraber Leonardo'nun bir kaç günlüğüne kiraladığı eve gittik. Akşama daha çok vardı.
" Zamanımız var, bana söz vermiştin." dedim elini tutarak.
"Unutmadım." dedi gülümseyerek.
"O zaman gidelim mi?"
"Gidelim prensesim."
Arabayı ben sürdüm. Evimin geniş sokaklarına girdiğim ilk an kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Bu mahallede geçen çocukluğumu hatırlayınca boğazıma yumru oturmuştu.
Sonra kırmızı ışıkta durdum. Bir zamanlar babamla durduğumuz ve mendil satan çocuğun yerinde olmak için dua ettiğim kırmızı ışıktı.
Gözlerim bu anıyla doldu. Kendi ülkemden kaçmaya zorlanışım aklıma geldi. Mendil satan çocuktan daha boktan hayatım oluşu aklıma gelince direksiyonu sıkmıştım.
"Yeşil yandı."dedi Leonardo.
Tekrar yola devam ettim. Gözleri üzerimdeydi. Gözleri bende ki değişimin ve hüznün farkındaydı.
Sonunda gelmiştik. Kaldığımız ev hemen karşımda duruyordu. Hâlâ aynı renkti. Hâlâ huzurlu görünüyordu. Arabadan inmeye cesaret edemedim. Hüzünlü bir şekilde evime bakmaya devam ettim.
Bir an gözümün önüne babamı kaldırımda beklediğim anı gelince hıçkırdım. Bana her geldiğinde çikolata alırdı. Bu yüzden hep bir saat öncesinden kapının önünde beklerdim.
Kollarına atlardım. Beni havaya fırlatırdı. Gökyüzünü kucaklayacak gibi ellerimi açar ve kahkaha atardım.
Dudaklarım titredi. Ölmeseydi şuan yaşasaydı kim bilir ne kadar mutlu anılarımız olacaktı. Kim bilir?
"Güzelim!"
Leonardo'nun yumuşak sesi düşüncelerimi dağıttı. Göz yaşlarımı silip arabadan indim. Ama adım atamadım. Bir anda cesaretim kırılmıştı.
Ama bana yardım etmek için yanımda o vardı. Elimi tuttu. Beni yürüttü. Onu takip ederken cansız bir bebek gibiydim. Kapının önünde durdum. Ahşap kapı boyanmadığına göre hâlâ kimse oturmuyordu. Doğru evin sahibi bendim. Tek kalan kişi. Bu yüzden kimse gelemezdi.
Boynumdan evimizin anahtarını çıkardım. Ailemden bana kalan tek şeydi. Asla kaybetmemiştim. Kapıyı açıp içeri girdim.
Bahçede kahvaltı yaptığımız beyaz masa hâlâ aynı yerdeydi. Her yerde yapraklar vardı. Masanın üstü tozlanmış ve paslanmıştı.
Giriş kapısını açarken elim titreyince anahtar elimden düştü. Leonardo havada yakaladı anahtarı. Sessizce kapıyı açtı.
O an içeriden bir rüzgar esti.. O an dizlerimin bağı çözüldü.
"Bu annemin kokusu." dedim ve Leonardo'ya sarıldım. "Ailemin kokusu geliyor burnuma."
Ağlamaya başladım. Düşmemem için beni sıkı sıkı tuttu. Bana gösterebileceği bütün şefkati gösteriyordu. Saçlarımı okşuyor bir bebek gibi teselli ediyordu. Dakikalarca kollarında ağladım. Kendime gelene kadar bekledi.
"Ben nasıl içeri gireceğim?" diye sorarken başımı kaldırıp yüzüne baktım. O an onunda göz yaşı döktüğünü ve gözlerinin kızardığını fark edince tekrar ağladım.
"Şşş, ağlama artık!" dedi gözyaşlarımı silerek.. "Dayanamıyorum ağlama!"
Sustum. Başımı yukarı aşağı salladım. Ancak o an içeri girdim. Eski eşyalarımız hâlâ duruyordu. Mutfağa girince annemin düğün sabahı bana zorla yedirdiği kahvaltı tabağı hâlâ tezgahın üzerindeydi. Her yer örümceklerle doluydu. Tozlanmış anılarıma bakarken kalbimde son derece kan ağlıyordu. Merdivenlerden yukarı çıktık. Koridorda durdu. Aile resmimize baktı.
"Bu annem Süreyya bu babam, bu ablam Betül buda ikiz kardeşim Serdar."
"Çok mutlusunuz." dedi resimleri inceleyerek. Sonra annemin yüzünde parmaklarını gezdirdi. "Annen kendi ikizini doğurmuş. Yan yana dursanız asla ayırt edemem." dedi.
"Evet, bu yüzden aynaya baktığımda hep annemi görüyor gibi oluyorum. Çok güzeldi annem."
"Evet, çok güzel. Babanında karizması var." dedi gülümseyerek.
"Biliyor musun önce annem babama aşık olmuş. Onu bir davette görmüş. Babam ile görüşmek istediğini söylemiş ama babam reddetmiş."
Leonardo hayretle, "Neden?" diye sordu.
" Babam o zamanlar rütbe atlamaya takıntılıymış. O yüzden hayatına kadın almıyormuş. Kafam bozulurda işimi düzgün yapamam diye. Ama annem pes etmemiş ve onu tam bir yıl sonra tekrar bulmuş. Bu sefer babamı kaçırtmış."
Sırıtarak, "Nasıl yani gerçekten babanı kaçırtmışmı?"
"Evet, ve kabul edene kadarda serbest bırakmamış. Babamda sırf başından savmak için yalan söylemiş. Serbest bıraktıklarında kaçmış."
Kahkaha attı. "Peki sonra?"
"Annem yine bulmuş. Tuttuğunu koparan bir kadındır annem. Babam bir şans vermek zorunda kalmış ve ondan sonra annemi tanıdıkça aşık olmuş. Kısa sürede evlenmişler."
Hayran hayran anneme baktı. "Annen gerçekten de mükemmel bir kadınmış."
"Evet öyledir.. Yani öyleydi." dedim. "Hadi gel sana odamı göstereceğim."
Kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Ailemden bahsetmek bana iyi gelmişti.
Odamın her yerinde peluş oyuncaklar vardı. Yatağımın üstü rengarenk ayıcıklar ile doluydu. Herşey o düğün günü bıraktığım gibiydi..
"Bu o unuttuğun laleler mi?" diye sordu masamın üstünde ki sadece dalları kalan laleleri göstererek.
Yanına gidip dalları elime aldım. Elimde toz olup yere döküldüler.
"Evet," dedim fısıltıyla.
"Bu ikiz kardeşinin eşyaları mı?"
Konuyu değiştirmek ister gibi kardeşimin yatağına yaklaştı.
"Evet,"
"Onunla tanışmak isterdim." dedi komodinin üstündeki fotoğrafı eline alarak. "Burada neden saçlarınız mavi?"
Gülümsedim. "Çünkü kardeşim ben uyurken gıcık olsun diye saçlarımı boyamıştı. Diğer gece aynısını ben ona yaptım. Annemde anı olsun diye fotoğrafımızı çekti."
"Çok tatlısınız!" dedi fotoğrafı derin derin inceleyerek."Ayıcıkları çokmu seviyorsun?"
Yatağımın üstünde ki kahverengi ayıcığı eline aldı.
"Seviyordum.. Şuan pek ilgimi çekmiyor. Çocuksu geliyor bana."
"Bu evdeki eşyaları ne yapacaksın?" diye garip bir soru sordu. Garipti çünkü düşünmemiştim.
"Olduğu gibi bırakmayı düşünüyorum. Yani ne yapabilirimki bütün bunları. Kimseye vermeye kıyamam. Atmayı da göze alamıyorum. Ben böyle kalmasını istiyorum."
"Sen nasıl istersen prensesim.."
"Gel sana son bir şey daha göstereceğim."
Elinden tutup onu odanın dışına sürükledim. Ama açık bir kapı dikkatimi çekti. Annem ve babamın odasının kapısı açıktı. Annemin huyudur asla kendi odasının kapısını açık bırakmaz. Onun için mahremiyet çok önemliydi.
" Bu kapının açık olmaması gerekiyordu." dedim kapıdan içeri girerek.
Herşey aynıydı. Toplu bir yatak, eski ahşap bir dolap. En sevdiği makyaj masası.. Gidip dolabın içini açtım.
"Elbiseleri yok." dedim boşalmış dolaba bakarak. "Annemin elbiselerine ne oldu? Birisi bu eve girip onca şey arasından elbise çalmaz." dedim ve hemen komodini çekip arkadasında ki gizli dolabı açtım. Mücevherler ve altınlar hâlâ duruyordu. Bir hırsız neden sadece annemin elbiselerini çalsın anlamıyorum?
Leonardo'ya baktığımda onun da ifadesi değişmişti. Benim gibi bunu saçma buluyordu.
"Ben anlamıyorum." dedim boş dolaba bakarak. Sonra yatağın altına eğildim. Babamın valizi duruyordu ama annemin mor valizi yoktu..
"Valizide yok. Birisi o gün annemin eşyalarını mı çaldı?" sırtımı yatağa verdim. "Kim neden yapsın bunu?"
Leonardo çok sessizdi. Kafasında ne dönüyordu bilmiyorum ama yüz ifadesi beni endişelendirmeye başlamıştı.
"Leonardo!" dedim seslenerek. "Sence de garip değil mi?"
"Garip," dedi gözlerimin içine bakmadan.
"Gerçekten öyle. Sanki birisi özellikle annemin ölmesini beklemiş ve valizini alıp eşyasıyla kaçmış gibi."
"Bunun şu gizli şahıs ile alakası varmı onu düşünüyorum." dedi sessizliği bozarak.
"Bir alakası varsa bu zamana kadar bununla tehdit etmezmiydi? Ya da annemin eşyalarından birini gönderip bildikleri herşeyi kanıtlamaya çalışmazmıydı?"
Başını iki yana salladı. "Doğru söylüyorsun. Gazeteyi tehdit için yollamıştı."
"Yıllar geçti. Bir parmak izi herşeyi değiştirebilirdi." dedim soğuk bir ses tonuyla.
"Bana bir şey gösterecektin." dedi konuyu dağıtarak. Sözleriyle dağıtıyordu ama kesinlikle bunun peşine düşecekti.
"Evet, hadi gel."
Tekrar aşağı indik ve arka bahçemizde ki seraya götürdüm onu.. Kapıyı açtığım an adımlarımın duracağını bilemezdim. Şoka gireceğimi bilemezdim.
Eskiden bu seraya babam lotus çiçeği dikerdi. Beni lotus çiçeğim diye severdi. Ama şuan bütün serada lotus çiçeği dikilmişti ve canlıydı. Hatta sanırım bir saat önce sulanmıştı
"Bu bir şakamı? Birisi lanet olası şakamı yapıyor?" diye bağırdım.
"Şuraya bak!" dedi Leonardo. Seranın arkasındaki masanın üstünde duran sandığı gösterdi. "O hep orada mıydı?"
Kararlı adımlarım ile sandığa doğru yürüdüm. "Yoktu, orospu çocuğunun biri bana bir oyun oynuyorsa onu doğduğuna pişman edeceğim."
"Maria dur!"
Leonardo bağırınca tam sandığı açmak üzereydim.
"Neden duracak mışım? Şuan çok öfkeliyim lütfen buna karışma!"
Koşarak yanıma geldi ve elimi çekip beni arkasına aldı. "Bomba olma ihtimalini düşünmedin mi?"
Sert ifadesi beni kendime getirdi. O an gerçekle yüzleştiğimi yeni anlamıştım. Eğer sandığın içinde bomba varsa.. Az kalsın ikimizi de öldürüyordum.
"Hemen çıkalım buradan!" dedim kolundan tutarak.
"Bekle!" masanın altına eğildi. Yaptığını yaptım. Bir düzenek vardı. Lanet olsun. İki saniye gecikseydi..
"İki saniye!" diye bağırdım. "Bana engel olmasaydın.. Şuan ikimizde.."
Çılgına dönmüş bir şekilde seranın içinde yürüyüp küfürler etmeye başladım. O kadar korkmuş ve öfkeliydim ki deliye dönmüştüm.
"Sakin ol bu basit bir düzenek. İmha edebilirim." dedi.
"Saçmalama! Defolup gidelim buradan."
"Sen dışarı çık arkandan geleceğim. Bizi izliyor Maria. Ona korktuğumuzu gösterirsek bunu her fırsatta yapacak."
Bizi izliyor Maria.. Kuşkuyla etrafıma baktım. Gerçekten bizi izliyor olmalıydı.
"Buraya geleceğimizi nereden biliyordu? Günler öncesinden bu serayı hazırlamış olmalı. Nasıl bir insan bu kadar şeyi bilebilir?"
Bunun farkındalığı beni o an çok korkutmuştu. Her an bizi öldürebilme ihtimali çok yüksekti. Kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu bizimle.
Benim aksime Leonardo çok sakindi. Sanki her gün bomba imha ediyor gibi umursamazdı. Yüzünde korkunun gölgesi bile yoktu.
"Ben çok korkuyorum. Gidelim lütfen!"
Beni duymazlıktan geldi. Düzeneğe öyle odaklanmıştı ki etrafında ne var ne yok farkında olmak istemiyordu.
"Leonardo bırak şu lanet şeyide gidelim."
Elini masanın altına daldırdı. Elimle ağzımı kapattım. Ve kırmızı kabloyu kesti. O an gerçekten ölmüşüm gibi kalbim durmuştu sanki.
"Bu bir uyarı Maria. O kadar basit bir düzenek hazırlamış ki bizi gerçekten öldürmek isteseydi bundan daha iyisini yapabileceğini bize göstermek istedi. Sadece uyarı! Ama yinede bizi öldürürdü. Bu mahalleyi havaya uçurmaya yeterdi bu bomba."
Konuşmayınca kireç gibi beyazlaşmış yüzüme baktı. Ya maviyi kesseydi? Ya yanılsaydı? Bunları nasıl aklımdan çıkaracaktım?
" Sakin ol bu bombalar gibi yüzlercesini imha ettim. Bu alt seviye ve mesafeli bir bombaydı. Beni zorlamadı. "
" Nasıl bu kadar sakin konuşabiliyorsun? Az önce resmen kalbim durdu. Hissettim." dedim elimi kalbime koyarak." Gözlerimi kapamaya korkacağım bundan sonra, "dedim. Geri çekildim." İki saniye kalmıştı ölmemize.."
Yanağımı avucuna aldı." Hayır," dedi ve sonra onu öptü." Sana zarar geleceğini anladığım an seni buradan çıkarırdım."dedi. Belimi şaşırtıcı bir kuvvetle kavradı." Ben yanındayken korkma. "
" Sana bir şey olacak diye korktum zaten. "dedim çaresizce.
" Söz ver bana Maria! Bir daha benim için endişelenmeyeceksin. "
Dudaklarımı büzerek başımı iki yana salladım." Olmaz, söz veremem. "
Belimdeki parmaklarını tenime bastırdı. Uyarı için yeterdi.
"Söz ver!"
"Bunu benden isteme. Senin için nasıl endişelenmem." Kelimeler daha çok birer hıçkırık gibi çıkmıştı.
"Ben seni korumak için varım. Ölüyken bile bir yolunu bulurum." Elini daha sıkı kavradı. Kalbime ağır bir taş oturdu sanki bu cümleleri. "Bu yüzden sakın korkma. Benim için endişelendirmek seni korkutuyorsa söz ver endişelenmeyeceksin."
"Leonardo," dedim elimi kalbime bastırarak. "Dilim söylerse yalan olur. Kalbimi ikna edemezsin. Onun dili yok ama o hep korkacak."
Gözlerindeki ışık kayboldu. Siyah gözlerinde beyaz elmaslar parladı sonra. "Bir kalp için fazla yumuşak." dedi.
Gözkapaklarım titreyip açıldı. Simsiyah gözleri parladı.
"Lütfen gidelim buradan," diye fısıldadım.
"Benim için emirdir prensesim." dedi yüzüme doğru fısıldayarak. Sesi, onun güzel sesi. Kulaklarıma ninni gibi geliyordu. Elini tutarken o siyah bakışları şefkatliydi.
"Sen çok güzel seviyorsun." diye fısıldadım. Gözlerimin kapanmasını izledi. Derin bir nefes aldım. "Bana hayatta cenneti yaşatıyorsun.."
Dudağımın kenarını öperek, "Benim öldükten sonra bile cennetim sensin." diye fısıldadı aralık dudaklarıma. Karanlık gözleri kahveme dikkatli dikkatli bakıyordu. Nefes almayı güzel gözlerinin ağından unutmuştum.
Ellerime baktı, sonunda beni gözlerinin hapsinden kurtarmıştı.
"Benden gerçek anlamda ilk ne zaman hoşlanmaya başladın?" diye sordum.
Dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. "İlk görevden sonra beni öldürmeye çalıştığın zaman. Hani en sevdiğim arabayı hurdaya çevirmiştin.."
Melül melül gözlerine baktım. "Özür dilerim.."
"Önemli değil. O an beni arabadan çıkarışını izlerken çok keyif aldım."
Şaşkınlıkla geriye doğru bir adım attım."O zaman baygın değil miydin? "
Başını iki yana salladı. Kurnazca gülümsedi." Değildim. "
"Çok pissin!
" Öyleyim. "dedi sırıtarak.
" Peki sonra. Yani ne olduda benden hoşlandın. Ben o an az kalsın seni ölüme terk edecektim. "
" İlk başlarda bende arabadan inip seni öldürmek gibi aptalca bir şey yapmayı düşündüm. Ama sonra sen bana doğru geldin. Çıplak ayaklarınla. Baygın numarası yapıp daha sonra olacakları izlemek istedim. Beni arabadan çıkaracak kadar gücün yoktu. Ama araba yanıyordu. İkimizde ölebilirdik. Kaçabilirdin ama sen kalmayı ve beni kurtarmayı tercih ettin. Ölüm riskini göze alarak. Bu bana bir şeyi hatırlattı. Çocukluğumuzu. Beni çiçekci kadının önünde kurtarışın aklıma gelince o an duygularım tanıdık bir hisle doldu. Ben bile önüme geçemedim. Sonra beni çıkardın ve maskemi çıkarıp altındakini görmek için eğildin. Kalbim o zaman gerçek anlamda hızlı atmıştı. İlk defa birinin maskeme dokunmasına izin vermek benim için duygularımı yıkmanın ilk adımıydı. Sonra ben gözlerimi açınca korkunu gördüm. Kahverengi güzel gözlerin çok korkmuştu.. O an o korku duygusundan İlk nefret edişimdi.
Kahverengi gözlerin ay ışığında parlıyordu, ama korkuyla. Buna sebep olduğum için ilk kendine kızışımdı. Sonra çakmağı çıkardığın yeri görünce inan bana içimden kahkaha attım. Ben kahkaha atmam Meryem. Bu zamana kadar beni gülümsetmeyi başaran ilk insansın. İşte o an senden hoşlanmaya başladığım ilk andı. Sonra seni görmezlikten gelme gibi anlamsız bir planı uygulamaya çalıştım. Uzak durmaya, ama merakım bir kurt gibi beynimi kemiriyordu. Seni özgür bırakmak zorunda kaldım. Ama her gece kendimi senin yanında buluyordum. Bir gece buna son vermek istedim. Beni ilk kez hayal sandığın gece.. Seni öldürmek için ve zaafımı ortadan kaldırmak için geldim. Silahı kafana dayamıştım ama elim gitmiyordu. Sonra korkunu gördüm. Kabuslarından dolayı korktuğunu. Ağladığını ve elime yapıştığını.. Ben seni öldürmek için gelmiştim ama sen gitmemem için yalvarıyordun. Sen oradaydın, yanımda, o küçük odada,güzelliğin beni çıldırtıyordu. Seni neredeyse öldürecektim. Çok az kalmıştı çok az. Orada sadece zavallı bir insan vardı, kendimle başa çıkamayan zavallı bir adam. Yapamadım. Silahı indirdim ve yanına uzandım. Sadece huzurlu bir uyku çekmeni istedim. "
Güneşin altında titriyordum, onun bakış açısından anılarımı tekrar yaşıyordum. Gerçekten de o gece beni öldürmeye gelmiş ama yapamamıştı. Kendi zaafını öldürememişti.
" Sonra ağır görevler yükledim kendime. Seni unutmak gibi aptalca şeyler. Nasıl oldu bilmiyorum ama direndim. Seni takip etmemek için kendimi zorladım. Gizlice izlememek. Ne yaptığını bilmemek için telefonumu kapattım. Yanımda seni görmediğim zaman işler daha kolaydı, düzgün düşünüp doğru kararlar verebiliyordum. "Sanki bir zayıflığını açıklıyormuş gibi bundan utanıyordu.
Şaşkınlıkla ona bakıyordum.
" Kendimi bir korkak gibi senden kaçarken buldum. Kaçmanın korkaklarla göre olduğunu biliyordum. Sonra seni Mad'in yanında yarışta gördüm. İlk başta gözlerime inanamadım. Bana bakıyordun, gözlerin titriyordu. Özlemle.. Benden korktuğunu ama yinede benimle konuşmak için yanıp tutuştuğunu fark edince, bu hoşuma gitti. Daha önce böyle bir şey yaşamadım. Başa çıkabilecek kadar güçlüydüm. Sen kimdinki? Önemsiz bir kız," dedi gülümseyerek. "Beni olmak istemediğim bir adama dönüştüren önemsiz bir kız. Sonra yılların taşıyıcısını tek tokatla indirip bana garip sorular soran kızdan artık kaçmak istemedim. Sana saldırdıkları gece.. Aman Tanrım! Az kalsın bütün şehri ateşe verecektim. Yetişemem diye o kadar çok korkmuştum ki.. O öfkeyle herşeyi yapardım. Yapmaya hazırdım. Seni o halde yaralı görünce.. Bunun olması imkansız ama öleceksin diye çok korktum..." Gözleri boşluğa dikilmişti.
Konuşamıyordum.
" O gece seni öpmeyi çok istedim. Hatta öpmekten fazlası ama şuan seni korkutmak istemiyorum.. Bana cesurca sevgilim olmak istediğini söyleyince inan bu olursa ne olacak diye hayal ettim o anlarda. Bazı önlemler aldım. Seni görmeyi kendime yasakladım ama hayatta kalmanıda istiyordum. En azından huzuru vermek.. Gerçekten o ev sana iyi gelmişti. Elbiseler deneyip ayna karşısında dans ederken izliyor ve saatin kaç olduğunu farkına varamayacak kadar dalmıştım güzelliğine.. "
Elimle ağzımı kapattım." Bu çok utanç verici. "
" Hayır, ben izlerken gayet keyif alıyordum. Her an ne yaptığını görmek gerçekten o anlarda hayat felsefem haline gelmişti. Bu garip kız acaba şuan ne yapıyor diye zamanı hiçe sayarak saatlerce izlemeye başladım. Doyumsuzdum. Her zaman. Bu konuda kendini beğenmiş biriyim. " dedi o günü hatırlayarak." Sen fazla ilginçtin, kendimi senin hareketlerine o kadar kaptırmıştım ki ve o günden beri ne zaman seni izlerken kendimi bulsam beni kendimden geçiriyordun..."
"Tabi bir de o gece neredeyse gözlerimin önünde neredeyse ölüyordun. Daha sonra müdahale etmeme de iyi bir bahane buldum, çünkü bir anlaşmamız vardı ve seni öldürmem için yalvarmıştın. Bu bahaneyi söyleyip seni kurtardığıma kendimi inandırmak istedim. Ama aslına bakarsan sebebi yoktu. İlk defa birini kurtarmak istedim. Ölmesin istedim. "
Gözlerini kapattı, bu acı itiraflarının içinde kaybolmuştu. Onu samimiyetle dinledim. Her ne kadar canımı almak için yanıp tutuştuğunu söylemiş olsa da onun çektiği acı karşısında kalbim merhametle dolmuştu.
Sonunda konuşabildim." Gerçekten gelmeyeceğini düşünerek çok korkmuştum. Bana kötü şeyler yapacaklardı."
Bana baktı. "Dehşete düşmüştüm Maria. Telefondan sana yapacakları şeyi duyunca öfkeyle doldum. O adama kırk gün işkence ettim sonrada canlı canlı gömdüm. " O sözcüğü duyar duymaz ikimiz de ürperdi. Bir zamanlar beni canlı canlı gömecek diye ödümün koptuğu zamanlar aklıma geldi.
" Elimden geldiği kadar senden uzak durmaya çalıştım. Her gün tenin, nefesin, saçların ve kahverengi gözlerin beni ilk günkü gibi etkiledi."
Tekrar gözlerime baktı, gözleri inanılmayacak kadar şefkatliydi.
"Ben duygularıma zincir vuramayan bir adam haline geldim. Beni sen bu hale getirdin."
" Bu iyi bir şey değil mi?"
"Meryem." Gerçek adımı söyledi ve eliyle saçlarımı okşadı. Onun bu dokunuşuyla ürperdim.
"Maria, eğer sana zarar verirsem yaşayamazdım. Bunun bana nasıl işkence edeceğini tahmin edemezsin. Benim için artık çok değerlisin."
Konuşmamızın geldiği nokta başımı döndürmüştü. Konu, az önceki bombadan ve az kalsın ölüyor oluşumuzdan sonra birdenbire duygularını ifade etmeye gelmişti. Ben her ne kadar gözlerimi ellerime çevir-diysemde onun kapkara gözlerinin bana baktığını biliyordum.
" Sen benim şu dünyada en çok değer verdiğim tek insansın." dedim. "Bende bu hale geldiğim için şaşırıyorum. Aslında o gece dudaklarına yapışan ben olmalıydım. Senin yüzünden, sırf öpmekten vazgeçtiğin için kaç gece işkence çektim biliyor musun?"
"Keşke öpseymişsin." dedi gülerek. İkimiz de gülüyorduk. "O an seni hamile bırakabilirdim." diye mırıldandı. Bu lafı duyduğumda irkildim ve bunu saklamak için gözlerimi ondan kaçırdım.
" Yani gerçekten benimle o gece.. Onu mu yapardın?"
"Dudakların, dudaklarıma her değdiği an bunun hayaliyle yaşıyorum." dedi fısıltıyla.
"Aslında.. " diye başladım söze ama nasıl bitireceğimi bilmiyordum.
Bana baktı ve gülümsedi. Gözleri parlak parlaktı.
"Evet?"
"Bende istiyorum ama.. Ya kaldıramazsam. Bebeğimizi. Kafamdaki o çip.. Beni öldürürse."
Yüzündeki gülümseme soldu. " Ben.. Bunu hiç düşünmedim." dedi.
"Hamilelik zor bir süreç. Kafamda neyi değiştirir bilmiyorum. Ben değil ıkınmak kendimi zorlasam bile başım dönüyor ve şiddetle ağrıyor." dedim.
"Özür dilerim bunu düşünmeliydim. Düşüncesizlik ettim affet beni. Hiçbir şey senin sağlığından daha önemli değil. Bir bebeğimiz olmasada olur. "
Gözlerim doldu." Keşke bir mucize olsa ben iyileşsem ve bir bebeğimiz olsa. "
" Keşke. "dedi gülümseyerek." Bu arada senin için bir hediyem var. "deyince dolan gözlerimi sildim.
Küçük bir kutuyu uzattı bana. Heyecanla açtım.
" Ama bu.. "dedim gözlerine bakarak."Babamın benim için aldığı lotus çiçeği tokası.. On yaşında doğum günümde vermişti. Yetimhanemin komodininde o gece kaçmak zorunda kalınca bırakmıştım. "
Tokayı alıp nazikçe saçlarıma taktı."Senin için aldım. "dedi.
" Teşekkür ederim. "dedim sarılarak."Bana böyle güzel şeyler yaşattığın için teşekkür ederim. "
"Şimdi seni bir yere götüreceğim." elimi tutarak seradan çıkardı.
"Nereye gidiyoruz?"
"Sanırım görsen daha iyi."
İtiraf etmem gerekirse, makul bir hızla gittiğimizde iyi araba kullanıyordu. Herşeyde profesyoneldi. Kendini o acıların içinde çok iyi yetiştürmişti. Birçok şey gibi buda onun çabalamadan yaptığı bir şeydi. Yola neredeyse hiç bakmıyor ama lastikler yolun ortasından bir santim bile kaymıyordu. Bir eliyle elimi tutuyordu, diğeriyle de direksiyonu.
Bazen yola, bazen de bana, yüzüme, açık camdan dışarıya uçuşan saçlarıma bakıyordu. Ellerimiz sımsıkı kenetlenmişti. Gülümsüyordu. Mutluydu.
"Birazdan gözlerini bağlayacağım." dedi yüzüme bakarak. "Sakıncası yok değil mi?"
"Sakıncası yok, ama nedenini sorabilir miyim?" diye sordum belli belirsiz, bu neşeli havasını bozmak istemiyordun.
"Göreceksin. " Neyse ki yüzündeki gülümseme hâlâ eskisi gibi duruyordu.
" İpucu versen."
"Bunun seni üzmesinden korkuyorum," dedi. Güneşe doğru uzun bir süre baktı.
"Hadi söyle," dedim sonunda.
İç geçirdi ve gözlerime baktı, bir süre yolu tamamen unutmuştu.
"Güzelim, sabırlı olmalısın. Biraz daha böyle bakmaya devam edersen arabayı kenara çekmek zorunda kalacağım." dedi ve sustu, bana bakıyordu. Yüzümde hiçbir şaşkınlık belirtisi yoktu, sabırla devamını bekliyordum. Hafifçe gülümsedi ve sözlerine devam etti. "Seninde zaten istediğini görmek güzel." deyince yutkundum. Benim bile güçlükle duyduğum yutkunuşumu duydu. Tekrar gözlerime baktı.
"Her ne kadar bunu çok istesem de ondan önce görmeni istedim bir yer var." Sözlerine devam etmeden önce bir süre düşünceleri arasında kayboldu. "Buna vaktimiz olacak."
"Tam olarak nereye gidiyoruz? Sözlerinden anladığım kadarıyla üzüleceğim." dedim.
Cevap vermeden önce birkaç saniye geçti. Kelimelerini dikkatle seçiyordu.
" Bu mümkün. Ama sonrasında mutlu olacaksın."
Dudaklarının duruşundan bu konuyla ilgili tek kelime daha etmeyeceğini anlamıştım. Her ne kadar işe yaramasa da merakımı bastırmaya çalıştım. Hiç şüphesiz benim gözden kaçırdığım birçok şey onun keskin zekasından kaçmamıştı.
Yumuşak sesi düşüncelerimi böldü. " Bir şey sorabilir miyim?"
"Elbette. "
Bana ne soracağını düşünerek meraktan ölmek üzereydim.
"Ülkende kalmak ister miydin? Yani buraya geldiğimiz günden beri senin geri dönmeyeceğini düşünmeye başladım."
Cümlelerinden çok gözleri titredi.
"Burada kalmak istesem.. Sen ne düşünürdün bu konuda?" diye sordum önce.
"Benden ayrılmak istediğini.." dedi üzüntüyle.
"Ben burada kalmak istiyorum." dedim yola doğru bakarak. Direksiyonda ki elleri titredi. Kalbinin de titrediğini bile hissetmiştim.
"Ama senin ile. Sensiz bir yerde kalmak cehennem olur. Senden bunu isteyemem. Çünkü burası senin ülken değil. Yıllarını verdiğin bir kuruluş var, hayalini kurduğun bir krallık. Hakkım yok senden bunları almaya. Bu yüzden öncelik senin isteklerin. Sonrasına bakarız. "
" Senin benden herşeyi istemeye hakkın var güzelim. Canımı bile. " dedi. Kararmış olan yola baktı, konu yeniden kapanmıştı.
" Benim için savaşmak istemen.. Büyük incelik. Sana saygı duyuyorum. "Bana baktı ve yanağımı okşadı.
" Ben ikimiz için savaşıyorum. "dedim dayanılmaz güzellikteki gözlerine bakmamaya çalışarak.
"Evet," diye mırıldandı. "Bu takdire şayan. Herşey bittiğinde seninle Türkiye'ye yerleşmek istiyorum." dedi.
"Gerçekten mi?" dedim sözünü keserek, bundan çok etkilenmiştim. "Ama krallık, taht ne olacak?"
"Tahtı buradan da kontrol edebilirim. Kral neredeyse halkı da oradadır."
Ve ben şimdiden bunun hayaliyle yanıp tıtuşmaya başlamıştım.
☆☆☆
Sorulacak çok soru var. Hangisinden başlasam bilemedim. 😅
Leonardo bizi nereye götürüyor?
Kesin bileceksiniz de yinede sormak istedim.
Şu gizli şahıs kim veya kimler olabilir?
Meryem'in Annesinin eşyalarının gitmiş olması çok garip değil mi?
Bir hırsız neden altın dururken kadın eşyaları çalsın? Bir fikri olan varmı?
Bu gizli şahısın oyunu olabilir mi?
Belkide amacı kafa karıştırmak..
Az kalsın yine ölüyorduk.. 🥹Bomba travmamız oldu yani.
Bakalım diğer bölümlerde ne olacak?
Yarına kadar gözlerinize iyi bakın. Öpüyorum sizi. 🤭❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |