47. Bölüm

"47"Mezarlık

Kupa Kızı
kupakizii0

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

"Her yağmurun sonu gökkuşağı değilmiş :)"

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

"Geldik!"

Heyecanla gözlerimi açmasını bekledim. Bir kaç kez tökezlemiştim. Burnuma çam ağacı ve toprak kokusu geliyordu. Sanırım doğa gibi bir yerdeydik. Kuş sesleri bunu doğruluyordu.

Gözümdeki bandanayı çıkardı. Gülümsemem ve bütün sesler anında solup gitti.

Yitip gitti. Düşüncelerim gibi.

Bir duygu. Ya da birden fazla. Bir ses. Ya da birden fazlası.. Bir saat ya da bir kaç saat. Zamanın olmadığı bir andaydım. Kalbimin durduğu, bütün hayatımın gözümün önünden geçtiği o andaydım.

Bana kimse mezarlığın bu kadar sessiz olabileceğini söylememişti.

Bana kimsenin ailenin o beyaz mermer taşında ismini okurken bir kez daha öleceğimi söylememişti.

Bana kimse... Bana kimse... Kim... Se..

Korhan Erdemoğlu.

Ö. T : 01.04. 2015

Serdar Erdemoğlu.

Ö. T : 01.04.2015

Betül Erdemoğlu.

Ö. T : 01.04. 2015

"Annem!" diye hıçkırdım. "Mezarı nerede?"

Leonardo'nun yüzünde ki şaşkınlıktan anladığım kadarıyla buraya benim gibi ilk kez gelmişti.

"Leonardo, Annem.. Yoksa başka yeremi gömdüler?"

Mezarlıkta koşmaya başladım. Gerekirse günlerce burada kalacaktım. Annem burada olmalıydı. Burada değilse nerede olacaktı?

Koştum. Koştum.

Göz yaşlarım havaya karışıyordu. Ama ben koşmaya devam ettim. Başka ne yapabilirdim ki? Annem! Önce elbiseleri şimdi de mezar taşı yoktu. Lanet olsun kim bana bu oyunu oynuyordu? Kim annemin mezarını onların yanında istememişti?

"Meryem!" Leonardo kollarımdan tuttu. "Bekçiye sordum. Burada annene ait bir mezar olmadığını söyledi."

Onu kenara iterek bekçi kulübesine daldım. "Ne demek annem burada değil?"

Adam korkuyla sopasına tutundu. Yakasına yapıştım. "Konuşsana adam! Annem nerede?"

Leonardo kollarımdan tutup beni geri çekti. "Sakin ol dinleyelim."

Adam titreyerek anlattı. "Böyle bir olay unutulmaz. Düğün günü yaşanan facia aylarca haberlerden inmedi. Buraya günde kaç cenaze geliyor biliyor musun? Ben sayısını hatırlamıyorum. Ama öylesi bir olay unutulmaz.. Kendi ellerimle yardım ettim mezarlarını kazarken. Askerler getirdi. Ailesinden geriye kimsenin kalmadığını söylediler. Ama sadece üç cenaze vardı. Yemin ediyorum başka cenaze hiç gelmedi. "

Dizlerimin üstüne düştüm. Ben neler duyuyordum böyle? Annem.. Yoksa yaşıyor muydu? Bu mümkünmüydü? Hayır benim annem yaşasaydı beni bulurdu. Acı çekmeme izin vermezdi.

Birisi annemin cenazesini kaçırmış olmalıydı. Evet tek mantıklı şey buydu. Başka bir şeyi düşünmek istemiyorum.

"O gün getiren askerlerin isimleri var mı?" diye sordu Leonardo.

"Yüzleri kapalıydı. Maalesef askerlerin kimliğini, ismini sormamız yasak."

"Çok zor biliyorum ama kamera kayıtları varmı?"

Adam başını iki yana salladı. "O gün kamera aniden arızalandı. Size yardım edemediğim için üzgünüm."

Leonardo beni kollarının arasına aldı ve bekçi kulübesinden çıkarıp ailemin mezarlarının yanına tekrar getirdi. "Ne olursa olsun öğreneceğim prensesim. Gerekirse bu uğurda herşeyi tehlikeye atacağım."

Yüzünü ellerimin arasına aldım. "Yalvarıyorum annemi bana bul. Lütfen."

Avuç içlerimden öptü. "Bulacağım." Beni indirdi. Önce babamın mezar taşına dokundum. Göz yaşlarım benden bağımsız dökülüyordu. Mezar taşına sarıldım.

"Baba!" diye hıçkırdım. "Bu kadar geç geldiğim için bana kızmadın değil mi? Biraz uzun oldu.."

Titeyen ellerimle toprağına dokundum. Avuçlarımda sıktım kuru toprağı. Aralara karışmış taşlar parmaklarımı kessede umursamadım. "Neden beni yalnız bıraktın? Neden beni bu kötü dünyada bir başıma bıraktın?"

Kelimeler boğazıma bir bıçak gibi saplanıyordu.

"Seni çok özledim baba. Seni çok özledim. Seni.. Çok..." mezar taşını öptüm. Bir süre ağladım. Ağlamaktan yorulana kadar.

Karanlık olduğunun bile farkına varamadım.. Omzuma dokunan sıcak ellerin bile varlığı bana çok uzak bir anıymış gibi geliyordu.

"Maria, karanlık oldu."

Omuzlarımı silktim. "Biraz daha. Lütfen."

"Ben çok acı çektiğim zaman.." dedi yanıma oturarak. "Bir dilek tutup fenere koyar ve gökyüzüne yollardım. Acılarımı alıp götürdüğüne inanırdım. Bunu en çok annemi özlediğim zaman yapardım. Komik tarafı annem hep yanımdaydı ama hiç değil gibiydi. Sanki başka bir annem vardı ve ona fener yolluyor gibi düşünürdüm.. Fener gökyüzünde kaybolana kadar izlemek beni rahatlatırdı.. "dedi gökyüzüne bakarak.

Titreyen sesimle," İşe yarıyor muydu? Gerçekten acıyan canın biraz da olsa rahatlıyor muydu? "

" Yarardı. Çünkü buna inanıyordum. Ondan sonra hep bir fener yakıp gökyüzüne bıraktım. "

Göz yaşlarımı sildim." Bende yapabilir miyim?"

Burnuyla burnuma dokundu. "Sen iste gökyüzüne çıkarız prensesim."

Acıyla gülümseyerek, "Şimdilik fener yeter." dedim.

"O zaman hadi fenerler seni bekliyor."

Şaşkınlıkla, "Fenerler mi?"

"Evet rengarenk fenerler."

Elinden tutup ayağa kalktım. "Beni fenerlerime götür."

Ayağa kalktı, "Yolda dileklerini düşünebilirsin."

Bir tarafım buruk bir tarafım heyecanla takip ettim onu. Heyecandan yol mu bana uzun geldi yoksa yol gerçekten uzun muydu bilmiyorum.

Sahile getirdi beni. Ve.. Ve onlarca feneri görünce hayretle kaldım. Öylece durdum.

" Bu kadar dileğim yok ki? "dedim mahcup bir şekilde.

" Ama benim için sana adayacağım binlerce fener var. "dedi. Elimi tuttu."Hadi gel seni bekliyorlar. "

Sahile doğru koşacaktık ki beni durdurdu. Önümde eğilince heyecana kapıldım. Yoksa evlenme mi teklif edecekti? İnanamıyorum.

" Evet. "diye bağırarak boynuna atladım. İkimiz kumların üstüne düştük. Kahkaha atmaya başladı. Öyle çok güldü ki konuşamadı. Bende çok utandım.

" Yinemi yanlış anladım. "dedim üzüntüyle.

" Sadece.. "dedi ama gülmekten konuşamadı. Mutluluk gözyaşları döküyordu.." Ayakkabılarını çıkaracaktım. "dedi.

Utanarak üstünden kalktım. Ayakkabılarımı çıkarmak için yere oturdum ama ellerimden tuttu.

" Ben yaparım. "

Ayakkabılarımı çıkarıp kenara koydu. Sonra kendi ayakkabılarını çıkardı.

" Şimdi koş bakalım. "dedi.

" Ne? "

" Koş. "

" Neden? "

" Sadece koş. "

Ayağa kalktım önce adımlarım yavaştı sonra arkamdan koşunca koşmaya başladım. Yumuşak kum sıcaktı ve parmaklarımdan kayıp giderken iyi hissettiriyordu.

Koştukça daha iyi hissettim. Rüzgarla birlikte denizin kokusu ve çıplak ayaklarımın altında sıcak kumlar.. Gerçekten huzurdu. Bizim huzurumuz.

Sonra elimden tuttu ve biz daha hızlı koştuk.. Koşarken, çığlık atarken ve kahkaha atarken asla gözlerini benden ayırmadı. Ben ne yapıyorsam aynısını yapmaya programlanmıştı sanki..

"Seni seviyorum." diye bağırdım.

O da bağırdı. Ama cümleleri tüm sesleri bastırdı. " Seni çok seviyorum."

Zaman durdu sanki. Koşuşumuz ağır çekimdeydi. Parlayan siyah gözlerinin bana gülümsemesini izledim. Gülümserken yanağında oluşan gamzeyi, beni sevdiğini söylerken aralanan dudaklarını izledim.

Böyle mükemmel bir adam beni nasıl bulmuştu? Ben hangi sevabımın karşılığı olarak bu adama sahip olmuştum?

Sonra belimden tutup beni döndürmeye başladı. Kollarımı açtım ve saçlarım rüzgarda uçuşmaya başladı.

Gökyüzünü kucaklamak ister gibi açmıştım kollarımı. Rüzgar, deniz ve sevgilim. Dünyanın en mükemmel manzarasıydı. Sonra aniden kumların üstüne düştük. Aptal gibi kahkaha atıyorduk. Sebepsiz gülüyorduk. Gerçekten bizi dışardan biri görse çok komik bir şeye güldüğümüzü düşünebilirdi.

Ortada komik bir şey yoktu ama biz kahkaha atıyorduk.

Nasıl bir mutluluksa? Delirmiş gibiydik.

Sonra bana çikolata uzattı.

"Bunu senin için aldım."

Gülümsemem solup gitti. Hemen gözlerim doldu.. Babamın yaptıklarını yapıyordu. Gerçekten onun davrandığı gibi. Hissediyor muydu? Gerçekten hissediyor olmalıydı.

"Ağlayacaksan vermem." dedi ve elini geri çekti.

Hemen elinden kaptım. "Ağlamayacağım ver çikolatamı."

Üstüme uzandı.. Paketi açıp dudaklarıma götürdüm, "İster misin?"

"Ye!" dedi.

Çikolatayı ağzıma aldım. Sonraki saniye dudakları benimkilerin üstündeydi. Ağzımdaki çikolatayı yutmadan yutuşunu izledim. Bütün vücudum karıncalanmıştı sanki.

Sonra kendini çekti. "Dudaklarından çıkan tadı daha güzeldi." dedi.

Alt dudağımı ısırdım ve bütün çikolatayı ağzıma attım. Gözlerimi kapattım ve o bir kez daha kahkaha attı.

"İnanılmaz birisin." dedi gülmeye devam ederek..

Sonra bende güldüm. Uzun zamandır böyle hiç kahkaha atıp gülmemiştim. Böyle mutlu ve güzel bir an daha yaşayamazdım sanki.

"Şuradaki yıldız bizim olsun mu?" parmağıyla yanıp sönen bir ışığı gösterdi.

"Neden o yıldız?"

Parmağını indirdi. Gökyüzüne bakmaya devam ederken ben onun yüzüne bakıyordum. Ay ışığının altında çok daha nefes kesici görünüyordu.

"Bilmiyorum bir his. Şey gibi düşün bir mağazaya girersin o kadar seçenek arsında bir tanesi gözüne dünyanın en güzel kıyafeti gibi gelir ve sen hangi mağazaya bakarsan bak aklın hep o kıyafettedir. Sonunda geri dönüp alırsın. İşte bunun gibi bir his. Görür görmez bir yakınlık hissettim. "

Yıldıza dönüp baktım." Artık o bizim yıldızımız. Hadi ona bir isim bulalım."dedim heyecanla bağdaş kurarak. Aynısını yaptı.

" Sen seç! "dedi gülümseyerek.

" Hayır beraber. "dedim dudaklarımı büzerek. O an dili alt dudağımda dolandı. Donup kaldım.. Gözlerim kocaman açıldı.

" Çikolata kalmıştı. "dedi.

Çikolata kağıdını bir kenera atarak yakasına yapıştım." Ben seni uyarmadım mı sevgili efendim. Dudakların öpmeyecekse benimkilere dokunmasın diye. "

Kahkaha atmadan önce," Belki bu sefer senin hırçınlığını görmek istiyorumdur."dedi ve gülmeye başladı.

Üstüne atladım. Belimden tuttu. Dudaklarına eğilerek,"Kıpırdama!"dedim..

Öylede yaptı. Nefes bile almadı. Tek duyduğum göğsümün altında atan kalbiydi.

" Gözlerini kapat! "dedim nefesimi dudaklarına vererek. İtaat etti.

Önce gökyüzüne baktım. İçimden, 'Allah'ım beni affet!'dedim ve alt dudağını ısırdım. Dilimle ısırdığım yeri yalarken çok tahrik olduğunu bacaklarımın arasında hissettiğim aletinin sertliğinden anlayınca kendimi geri çektim ve üstünden kalkarak koşmaya başladım.

Arada arkama bakıyordum. Önce şaşkınlıkla durdu sonra ayağa kalktı ve beni kovalamaya başladı.

"Seni yaramaz kız gel buraya ve devamını getir!"

Arkamı dönüp, "Hayır, önce yakala."

Bir an için koşu yarışına katılmış gibi bana doğru koşmaya başlayınca gözlerim kocaman açılmıştı. Bende koşuyordum ama o resmen maraton koşuyordu ya..

Tökezleyip popomun üstüne düşünce saniyeler içinde yanımda belirdi.

"İyi misin? Bir yerin acıdı mı prensesim?"

Her yerimi kontrol ederken onu izledim. Benim için korkması mutluluktan ağlamama sebep olacaktı. Sonra gözlerime bakınca onu izlediğimi gördü.

"Eğleniyorsun değil mi?"

"Çooook.." dedim sırıtarak.

Dudaklarıma doğru uzanarak, "Neden fenerleri yakmıyoruz?"

Elimden tutup ayağa kaldırdı. Rengarenk fenerlere bakarken dalmıştım. Hepsi birbirinden güzeldi.

"Bunlara yazabilirsin dileklerini."

Elinden alıp tek tek yazmaya başladım. Tam on tane dilek yazdım ve hepsini tek tek fenerlere bağladım.

Benden gözünü hiç ayırmıyordu. Hipnoz olmuş gibi izlediğini biliyordum. On tane fener dileği tutmuştum. Sonra Leonardo'yu izlemeye başladım. Yüz tane feneri yakışını izledim. Çok dikkatliydi. Titizlikle ve dikkatle incitmeden bir insana dokunuyor gibiydi.

"Önce sen!" dedi yanıma gelerek.

İlk dileğimi tuttuğum feneri gökyüzüne bıraktım. Ellerimi birleştirip kalbimin üstünde tutarken fenerimin gökyüzüne çıkışını izledim.

Gerçektende çok huzurlu hissettiriyordu. Sonra diğerlerini gökyüzüne gönderdim ve hepsinin arkasından elimi sallıyordum..

Sonuncusunda Leonardo'nun elini tuttum. Biraz hüzünle, "Bu bizim için." dedim.

"Neden hüzünlüsün?" diye sordu. Cevap vermedim. Feneri gökyüzüne yolladım. Bu sefer elimi sallamadım. Sadece gidişini izledim.

"Şimdi sıra bende."

Fenerleri bağladığı ipi kesince gökyüzüne yükselen fenerle renk cümbüşü yaratmıştı. Hayran hayran gökyüzüne çıkan fenerleri izledik. Öyle güzeldi ki kendimi uzaya çıkmış ve yıldızların içinde uçuyor gibi hissetmiştim.

"Bu çok güzel." dedim gökyüzüne bakarak.

"Maria!" ismimi söyleyince gözlerine baktım.

Ciddi bakışlarını görünce bir an için donup kaldım. Ellerimi tuttu. Gözleri ellerime kenetlendi.

"Benim tarafımdan sevilmenin kolay olmadığını biliyorum.. Benim yüzümden çektiğin acıları çekmek zorunda kaldığını hatırlıyorum.. Layık değil biliyorum. Ben sana asla layık değilim. Ben yanımda hiç kimse olmadan da yaşayabiliyordum. Kimseye yaslanmadım. Sonra sen birden çıkageldin.. Önce kafam karıştı sonra ise gecem gündüzüme.. "

Gözleri gözlerime kayınca ben çoktan ağlamaya başlamıştım. Sonra diz çöktü. O cümleleri söylemeden önce fenerler havayi fişek gibi patladı ve o cümleler ondan önce gökyüzünde belirdi.

" Benimle evlenir misin canımın canı? "

Sonra dudaklarından döküldü. "Benimle evlenir misin canımın canı?"

Bedeninde ve sözlerinde mahkum kaldım.. Bakışları tarafından bedenim işgal edildi. Heyecanla gözlerime bakıyordu. Kalbimin hızına ayak uydurabilirsem cevap verebilecektim..

"Evet." dedim sonunda. Beni kollarının arasına alıp etrafında döndürdü.

"Seni seviyorum prensesim."

"Seni seviyorum." diye karşılık verdim.

O an çığlıklar duydum. Bunlara alkışlar ve tezahüratlar eşlik etti. Önce bana doğru koşan Nikki'yi, koşmak isteyen ama Carlos tarafından engellenen ve yürümeye mecbur bırakılan Hannah'ı, sonra 'Kaptın adamı' bakışı atan ve bana sinsice sırıtan Carlos'u ve en sonda elinde çiçeklerle kibarca gülümseyen binbaşı Barlas'ı gördüm.

"Sizler nereden çıktınız?" dedim boynuma atlayan Nikki'ye karşılık vererek.

"Biz hep buradaydık. İşte fişekler işaretti sonra size doğru yaklaştık." Dedi Carlos.

Binbaşı Barlas elinde ki çiçekleri bana uzatarak, "Tebrik ediyorum." dedi.

"Yaa, teşekkürler. İyiki buradasınız."

Hannah sımsıkı sarıldı. Hatta ilk defa Carlos bile sarıldı.

"Tebrik ederim." dedi kibirli kibirli.

"Carlos imam nerede?" Leonardo'nun sorusuyla Carlos'a baktım.

"Ne imamı?"

Leonardo boğazını temizleyerek. "Sen evlenmeden olmaz dedin ya. Bende imam getirdim işte."

Carlos kahkahayı basınca utancımdan yerin dibine girmek istedim. Herkes kıkırdamaya başladı.

"Özel diye bir şey kalmadı. Neden herşeyi anlatmıyorsun?" dedim sitem ederek.

"Gösteredebiliriz.." dedi ilk geceyi kast ederek.

"E, yuh ama." dedim ve ayağına bastım.

"Bu ne içindi?" dedi ayağını sanki acıyor gibi ovalayarak.

"Bizde adettir." dedim saçlarımı savunarak.

"Türkler ve adetleri." dedi. "İşte imamda geliyor."

Ay gerçekten imam bulmuşlardı. İnanamıyorum. Adam bize doğru geldi. Güler yüzlüydü. Selam verdi.

"Selamün aleyküm."

Şaşrtıcı cümleler Leonardo'dan çıktı. Elini kalbine koyarak, "Aleykum selam." deyince kalbimde kelebekler uçuşmuştu sanki. Çok tatlı söylemişti. Şu kadar insan olmasa kesin yine yanaklarını sıkardım.

Biraz eğilerek, "Nereden öğrendin bunu?"

"Öncesinde araştırdım." dedi.

Gülümsedim.

Sonra imam bey konuşmaya başladı.

"Buraya kızımız Meryem ve Oğlumuz Leonardo'nun birliktelikleri için toplandık. Siz Korhan kızı Meryem hanım, Leonardo'yu, Allah'ın emri peygamberimizin kavli imamımız, imamı azam Ebu Hanife'nin iştihadı üzere eş olarak kabul ettiniz mi?"

Leonardo'ya bakarak," Ettim. "dedim.

Tekrar sordu." Kabul ettiniz mi? "

" Ettim. "

Ve tekrar," Kabul ettiniz mi? "

" Ettim. "

" Allah razı olsun. Siz, Leonardo bey, Korhan kızı Meryem hanımı, Allah'ın emri, peygamberimizin kavli imamımız, imamı azam Ebu Hanife'nin iştihadı üzere eş olarak kabul ettiniz mi?"

" Ettim."

"Kabul ettiniz mi?"

"Ettim."

"Kabul ettiniz mi?"

Gözlerime bakarak, "Ettim."

Arkadaşlarıma bakarak, "Sizlerde şahitlik eder misiniz?"

"Şahitlik ederiz."

"Şahitlik eder misiniz?"

"Şahitlik ederiz."

"Şahitlik eder misiniz?"

"Şahitlik ederiz."

"Allah hayırlı ve mübarek eylesin inşallah."

"Amin." dedim ve imam kısa bir dua etti. Hepsi benim yaptığım gibi ellerini açtılar ve bana uydular. Bunu en çok seven Carlos oldu. İmamı gerçekten pür dikkat dinlemişti. Çok etkilenmişe benziyordu.

"Teşekkür ederim imam bey." dedi Leonardo ve adamın elini sıktı. Bak bu ikinci oluyor. Leonardo gerçekten de değişiyordu.

İmamı evine kadar bırakacak bir şoförle gönderdi. Heyecanla Leonardo'ya baktım. "Şimdi biz evlendik." dedim gülümseyerek.

"Evet, artık benimsin. Sonsuza kadar." gülümseyerek alnımdan öptü.

"Şimdi yüzükler." Nikki çantasından bir kutu çıkardı.

"İnanamıyorum hepiniz bu işin içindesiniz." dedim yüzüklere bakarak. Karanlıkta nasılda parladılar. Gözlerim kamaşmıştı resmen.

"Umarım beğenirsin." dedi yüzüğü parmağıma takarak. Ben konuşamadan yüzüğe zaten hayran kalmıştım.

"Maria!" parmağını gösterdi. "Şimdide sen takmalısın."

"Özür dilerim." dedim mahcup bir sesle. Yüzüğü parmağına takmadan hemen önce Carlos yüzüğü elimden çekti.

"Önce damat bey bana para versin." dedi ve beni arkasına aldı.

"Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Ne parası?"

"Siz türklerde gelinin kardeşi alırmış bunu. Bir videoda gördüm. Hadi bakalım damat bey bana ne vereceksin?"

Carlos'un sırtından Leonardo'yu göremeyince yana doğru eğildim.

"Ne istiyorsun söyle?"

"Hmm, ne teklif edeceksin?"

"İstediğini alabilirsin." dedi gülümseyerek.

"O zaman arabanı istiyorum. Yeni aldığını."

Tek kaşını kaldırdı. "Dünyada sadece üç kişide olan arabayı istiyorsun farkındasın değil mi?"

"Bu yüzden istiyorum. Hem sakın araba Maria'dan değerli deme."

"Benden değerli mi araban?" dedim dudaklarımı büzerek.

"Asla, kabul senin olsun." dedi gözlerini devirerek. "Ama bir şartım var."

"Tamam, kullanmana izin veririm arada." dedi Carlos sırıtarak.

"Hayır, Arap prensinden o arabanın aynısını çalıp bana getireceksin şartım bu."

Elimle ağzımı kapatıp sırıttım. Çok fenaydı.

"Ben ne anladım bu işten şimdi?" dedi yüzüğü elime tıtuşturarak. Leonardo alaycı alaycı güldü. "Göster şu marifetlerini Carlos. Bakalım bir prensten araba çalabilecek misin?"

"Yapacağım." dedi kibirle.

Leonardo bana baktı. Yüzüğü parmağına taktım.

" Artık evliyiz." dedi gülümseyerek.

"Öyle."

Kulağıma eğilip fısıldadı, "Artık kaçamayacaksın."

Yanağımın içini ısırdım. "Kaçmayacağım."

"Şimdi yemekler." dedi Nikki heyecanla. "Sizin için yemek yapıp getirdik. Akşam yemeğini burada beraber yiyeceğiz."

Kızlarla beraber sofrayı kurarken erkekler bizden uzaklaştı.

Yemek yerken kahkahalar ve gülümsemeler hiç eksik olmadı. Leonardo ve Barlas bey gerçekten iyi anlaşmıştı. Askerlik anılarını dinlerken Nikki pür dikkat Barlas beyi dinliyordu.

Kibar anlatışı ve bazen sesinin otoriter çıkmasına bile hayran kalmıştı sanki. Yanımda oturan Hannah'ın kolunu dürterek, "Şunları nasıl yalnız bırakabiliriz acil plana ihtiyacımız var."

Hannah çaktırmamaya çalışarak, "Bence Nikki'yi önden gönderelim. İleride market var. Muhtemelen oyalanacaktır ve geç kalacak sende o zaman rica edersin peşinden gider."

"Zekice." dedim sırıtarak.

"Nikki!"

"Efendim."

"Marketten bize abur cubur alır mısın?" Bunu sesli söyledim sonrada fısıldayarak, "Sanırım regl oldum. Ped lazım."

"Tabi hemen gidiyorum."

Ayağa kalktı ve karanlıkta gözden kayboldu. Hannah ile bir çak yapmıştık.

"Siz yine ne karıştırıyorsunuz?" birden yanımızda biten Carlos yüzünden ikimizinde ödü kopmuştu.

"Ya sessiz gelmesene." dedim söylenerek. Sonra korkudan konuşamayan Hannah'ın karnını tuttum. "Hamileye saygın olsun."

"Özür dilerim. Umarım bebek düşmemiştir."deyince biz kahkahayı bastık.

" O kadarda değil. "dedi Hannah.

" Ne bileyim ota boka bebek düşer olmuş. Bir dahaki sefere yanına yaklaşınca megafonla bağıracağım."dedi aramıza oturarak.

" Şöyle kayın biraz. "

Zorla aramıza girdi.

" Başka yermi yok Carlos! "dedim sitem ederek.

" AA evet varmış hadi kay biraz."Omzumdan ittirdi." Yaylan. "

Yumruğumu havaya kaldırıp omzuna indirdim." Sen yaylan önce ben buradaydım. "

" Hahayt, tapusunu göster. "dedi çirkef kadınlar gibi ellerini yanlarına koyarak.

" Göstereyim mi? "dedim öfkeyle.

" Göster! "dedi kışkırtarak.

Sofranın üstündeki çilekli pastayı alıp yüzüne yapıştırdım.

Hannah küçük bir çığlık atınca Leonardo ve Barlas bey konuşmayı bırakıp bize baktılar.

" Sen şimdi görürsün. "dedi Carlos ve meyve suyunu kafamdan aşağı boşalttı.

" Pislik! "diye bağırdım ve ayağa kalktım.

" İlk sen başlatın. "dedi ayağa kalkarak.

Saçına yapıştım." Senin saçlarını yolacağım. "

Oda saçıma yapıştı." Benim elim armut toplamıyor kızım. "

Ellerimizde saçlarımız, kendi etrafımızda dönmeye başladık.

" Bırak! "dedim saçımı kurtarmaya çalışarak.

" Önce sen. "dedi.

" Aynı anda. "dedim." Üç deyince. "

" Bir, İki ve üç. "

İkimizde bıraktık. Benim saçlarım çalı süpürgesine dönmüştü. Carlos'un yüzündeki pastalar saçına yapışmıştı.

Birbirimizi böyle görünce kahkaha atmaya başladık. Sonra ikimizide korkutan Leonardo'nun sesi oldu.

"Bitti mi kavganız?"

Gülmeyi bıraktık ama bir kaç saniye sonra tekrar birbirimize bakıp güldük. Leonardo benim yakamdan Carlos'unda kulağından tutarak denize doğru sürükledi.

Arkamdan Hannah'a Barlas beyi göndermesi için işaret yaparken Leonardo beni çekiştirdi.

"Az önce karım oldun. Yaptığın şeylere bak."

Carlos kulağını tutarak, "Aslında hâlâ karın değil. Ondan önce şey yapmanız lazım."

Dudaklarımızı birbirine bastırıp kahkahamızı bastırmaya çalıştık. Bu sırada denize çoktan girmiştik. Carlos'un kafasını suya daldırıp daldırıp çıkardı. Onu temizledikten sonra bana baktı. Çoktan kaçtığımı görünce ben daha uzaklaşamadan beni yakaladı.

"Kaçmak yok. Temizleneceksin."

"Yemin ediyorum o başlattı." dedim melül melül bakarak.

"Bir askerin önünde çocuk gibi kavga ettiniz. Adam kim bilir ne düşündü sizin hakkınızda."

Kollarımı göğsümde kovuşturarak"Yoksa benden utanıyor musun?" dedim.

" Elbette utanmıyorum. Utanma duygusunu henüz keşfedemedim. Belki bir ara öğretirsin. "dedi elini suya batırıp yüzümü silerek. Bu çok hoşuma gitmişti. Sonra üstüme su sıçratmaya başladı. Karşılık gecikmedi.

​​​​​​Ona su sıçratırken kahkahası içimi ısıtmaya başladı. Bugün çok fazla gülmüştük. Umarım yarın ağlamazdım.

​​​​​​" Yarın gece deneyelim." dedi sonunda belimden tutarak. "Artık beklemek istemiyorum."

"Denemek?" dedim sorarcasına.

"Gece yapacak başka bir şey olmayacak."

Bakışlarım vücuduna yapışan gömleğine takıldı. Su yüzünden tenine yapışmıştı ve nefesimi kesiyordu. Güzelliği geceyi aydınlatıyordu.

Konuşurken gözlerimi göğsünden ayırmıyordum.

"Bu her gece deneyeceğimiz anlamına mı geliyor? " diye sordum sıradan bir şey sorar gibi.

"Hımm?" Sanki onu derin uykusun dan uyandırmış gibiydim. Yine de gözlerine hâlâ bakmıyordum. dönmedim. "Her gece.." dedi.

"Artık karımsın bir itirazın yok değil mi?"

"Hayır!" dedim güçlükle soluyarak, tepeden tırnağa kızardığımı hissediyordum. Destek almak için kollarına tutundum.

Hemen yüzü asıldı. "Bana çok mu kızdın?"

"Değişir!" Sanki nefesim kesilmişti.

Bekledi.

"Neye göre?" diye sordu.

"Göndüzleri neden denemiyoruz?"

Alaycı bir şekilde sırıtarak, "Hiç böyle tahmin etmemiştim." dedi saçlarıma dokunarak. " Özür dilerim çok utanırsın diye düşünmüştüm." dedi özür dilercesine. Yüzünü göz hizama getirdi, bana bakıyordu. Çok utanmıştım,başımı çevirmeye çalıştım. Elbette utanıyordum ama artık gerçekten istediğimide biliyordum.

" Ben utanmaz değilim."

"Tamam utanmaz ben olurum sen olma." dedi gülerek. Sanırım beni daha fazla utandırmak istemiyordu.

Yenilmiş bir ifadeyle iç geçirdim. " Peki resmi nikah ne zaman olacak?" dedim başımı önüme eğerek.

Beni göğsüne yasladı.

"Onunda olduğu bir gün gelecek. " diye kulağıma fısıldadı.

"Sanırım..." Düşünmeye çalışıyordum.

"Başka bir zaman. Söz veriyorum oda olacak."

"Sen öyle diyorsan.. " Umarım sesimdeki o tuhaf tonu fark etmemişti.

Kuşkulanmıştı ama soğukkanlı görünmeye çalışıyordu.

"Yarın seni o bahsettiğim doktora götüreceğim. İngilterede." dedi.

"Leonardo," diye seslendim usulca, kendimi tam bir aptal gibi hissediyordum.

"Evet?"

"Yarın gidiyor muyuz?"

"Zamanımız kısıtlı." dedi doğruları söyleyerek.

" Keşke biraz daha kalabilseydik." dedim.

" Sen iyileştiğin gün söz veriyorum buraya yerleşeceğiz. Bu hafta içinde olursa söz veriyorum artık Türkiye'de yaşamaya başlayacağız."

Ağzım açık kalmıştı. "Tekrar kalbimin atması için bana bir dakika ver." kalbime dokundum. Uzun kollarıyla belimden tuttu , beni bir bebekmişim gibi kaldırıp kucağına oturttu.

" Sevineceğini biliyordum." dedi. Göğsüme bakarak. "Bu kalp atışının sesi mi?" dedi hayretle.

" Kalp atışlarımı benden daha iyi duyduğuna eminim." dedim.

İkimiz de bir süre kalp atışlarımın yavaşlamasını bekledik sessizce.

"Bak söz verdin." dedim.

"Kesinlikle," dedi.

"Burada yaşayacağız, sözünden geri dönersen," dedim sert görünmeye çalışarak.

"Asla hanımefendi."

Önce nemli saçlarıma, sonra da göğüslerimi belli eden elbisenin üstüne baktı. Tek kaşını kaldırarak "Yeniden görmek güzel," dedi.

Alt dudağımı ısırdım.

"Hımm," dedi düşünceli bir şekilde. "Keşke yalnız olsaydık."

Sıcak yanağını bana değdirerek yüzünü yavaşça yüzüme yaklaştırdı. Hiç hareket etmeden duruyordum. " Öyle çok istiyorum ki seni. Lanet hayalimden çıkıp gerçek bir şekilde yaşamak istiyorum."

O bana dokunurken mantıklı bir şey söylemek oldukça zordu. Kafamı toparlamam biraz zaman aldı.

"Beni rüyanda mı görüyorsun?"

"Bilinç altıma nasıl yerleştiysen artık.. " diye mırıldandı. Burnu çenemin kenarına değdi. Eli, nemli saçlarımda gezindi. Dudakları kulağımın altındaki boşluğa değiyordu.

Nefesi ateşten çıkmış gibi şah damarımda dans ediyordu. Bütün duygularım şuan harekete geçmişti.

Suyun soğukluğu onun sıcaklığının önüne geçemiyordu. Ben geri çekilirken bir anda durdu, bir süre dikkatlice birbirimize baktık. Kaskatı çenesi yavaş yavaş rahatlarken yüzünde şaşkın bir ifade belirdi. "Yanlış bir şey mi yaptım?"

"Hayır, ama yalnız değiliz." dedim sahilde ki arkadaşlarımı göstererek.

" Ama beni çıldırtıyorsun!" dedi.

Kısa bir süre düşündüm, konuşunca sesim titredi. "Gerçekten mi?"

Zafer dolu bir gülüş yüzünü aydınlattı; "Evet."

" Bu iyi bir şey o zaman. Arada sırada seni böyle utandırabilirim." dedim dalga geçerek.

Gülümsedi.

"Sadece çok hoşuma gitti," diye açıkladı. " Dürüst oluyorum. Olduğumdan daha farklı bir şekilde birlikte olmak isteyebileceğim birini bulacağıma inanmazdım. Bu duygular bana çok yabancı olsa da... Seninle beraber olmak konusunda oldukça başarılıyım..."

"Sen her şeyde çok başarılısın," dedim.

"Bunun için üzgünüm, böyle davranmamın affedilir bir yanı yok. Nasıl senin gibi kusursuz bir yaratığın yanında herşeyi başaracağımı düşünebilirim? "

"Affedilemez değil," diye ona karşı çıktım. "Seni her evrende affettim ben. Son nefesime kadar sana aşık olmaya devam edeceğim."

"Benim bir gönlüme sığmıyorsun Meryem. Keşke binlerce gönlüm olsaydı ve hepsine seni sığdırsaydım..."

☆☆☆

Leonardo'mun son sözlerine kalbimi bırakıyorum.

Gerçek hayatta böyle sevecek bir adamın olmaması beni üzüyor. Ah ah. Nerede bizim Leonardo gibi adamlar.. Ancak hayal ederiz.

Neyse gelelim bölüme. Kızın annesinin mezarı yok. Yani ben daha ne söyleyebilirim?

Sizce o patlamada düşük bir ihtimal sağ çıkmış olabilir mi?

Diyelim yaşıyor nerede? Meryem'i neden bıraktı? Onu hiç arama tenezzülünde bulunmadı mı? Ya da aramasına engel birileri mi vardı?

Diyelim gerçekten öldü. Mezarı nerde bu kadının? Neden sadece Annesinin mezarı yok ortada. İşte sormanız gereken asıl soru bu.

Gerçekten büyük iki ipucu verdim sizlere.

Diğer bölümde görüşürüz. Tahminlerinizi yazmayı unutmayın. Muah. 🤭😍

 

Bölüm : 23.05.2025 12:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...