50. Bölüm

"50" Meryem'in planı

Kupa Kızı
kupakizii0

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

"Vücudunuzdaki hastalıkların nedeni, ruhunuzun çektiği acıların sonucudur...

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

Yağmur damlaları hiddetle vuruyordu, dışarıyı seyrederken aynı damlaların gölete düşüp, suyun üzerinde parlak yansımalar yarat­masını izliyordum.

"Krallık hakkında bize kullanabileceğimiz bir bilgin varmı?" diye sordum Carlos'a. Kanepede oturmuş bilgisayara bakıyordu.

"Krallık öyle herkesin girebileceği bir yer değil." dedi.

Arkamı dönüp dışarıyı izlemeye devam ettim. "Orasını biliyorum."

Kafasını bilgisayar ekranından kaldırarak, "Bilmiyorsun." dedi. "Krallıkta çalışan hizmetçiler saraya alınmadan bir yıl öncesinden eğitim alıyorlar. Kraliyet muhafızları beş yıl. Aşçıları ise ailesi veya kimsesi olmayan bir yetim. Her yarım saatte bir sarayı yukarıdan kontrol eden dronelar var. On dakikada bir muhafızlar nöbet değiştiriyor. Krallığın kendi restoranları, kendi hastanesi ve kendi alışveriş mağazaları var. Elbiseleri ellerine ulaşmadan kaç cihazdan geçiyor haberin varmı? Orası yaşayan canlı bir hapishane. Bir hizmetçi oradan ölmeden ayrılamaz. Hizmetçiler için bir kasaba kurulmuş. Aynı şey askerler içinde geçerli. Yani girişte çıkışta yasak. Kralın haberi olmadan kuş bile uçmaz. Kuşa gelince krallığı izleyen keskin nişancıların sayısını ben bile bilmiyorum. Gerçek anlamda kuş uçsa havada daha bir metre ilerlemeden öldürüyorlar. "

Umutsuzca yüzüne baktım. Kimse henüz bir şey bilmese de herkes yolunda gitme­yenleri hissediyordu.

​​​​​​" Daha anlatayım mı? "dedi.

​​​​​​" Bu lanet saraya girmemiz imkansız diyorsun yani. Hizmetçi olmak için seçilsem bile bir yıl eğitim almadan giremiyorum. Sence benim bu kadar vaktim var mı? "

​​​​​​" Krallığa girmeyi unut Maria. O krallığa ancak davet edilen başka bir kral girebilir o kadar. Cumhurbaşkanı bile giremiyor. "

​​​​​​" Bize bir kral lazım öyle mi? "dedim düşen yağmur damlalarını izleyerek.

Alayla," Ne yapacaksın başka bir kralın sarayını mı basacaksın? "

Gülümsedim." Buna gerek kalmayacak. Leonardo'nun ne söylediğini hatırla."dedim yanına gidip oturarak. Bilgisayarı önüme çekip bir sayfaya girdim.

​​​​​​" Senden Arap prensinin arabasını çalmanıı istemişti.. "

Carlos anlamayan bir ifadeyle," Maria bunun konumuzla alakası ne? "

​​​​​​" Sence Arapların sarayı İngiltere sarayı kadar korunması zor bir yer olsaydı senden bunu ister miydi?"

İç çekerek," Diyelim İngiltere krallığı kadar korunaklı değil. Diyelim o saraya girmek daha kolay. Ne yapacaksın kralı rehinmi alacaksın? Şeriat ile yönetilen bir ülkede bunu yapmak ölmekten farksızdır. O ülkeye girdiğin an onların katı kuralları kimseyi durduramaz."

​​​" Bu konuda haklısın ama kralı elbette kaçırmayacağım. Bu çok saçma olur ama ya oğlu. Veliaht prens. "

Şaşkın şaşkın gösterdiğim fotoğraflara baktı." Hâlâ anlamadım. Prensimi kaçıracağız. Yine aynı şeye geliyor. Adımımızı atmadan bizi kurşuna dizerler."

"Bazen seni anlamakta zorluk çekiyorum Carlos." dedim ve ekranı gösterdim.

"Bak şuraya ve ne gördüğünü söyle."

Ekrana boş boş baktı. "Lüks arabaların yanında poz vermiş Arap zübbe bir prens görüyorum başka ne görmem gerekiyor?"

Başımı iki yana salladım. "Umutsuz vakasın." sonra mutfakta yemek yiyen Nikki ve Hannah'ı çağırdım.

"Arkadaşlar bir dakika beni dinler misiniz?"

Hannah elinde erik tabağıyla yanımıza geldi. Şu aralar sürekli erik yiyordu. Gece gündüz.

"Benim zor bir planım var. Planda başarısızlık yüzde seksen, ölme riski yüzde seksen, başarızlık sonucu hapis yüzde doksan." dedim gülümseyerek.

Carlos söylenerek Hannah'ın tabağından bir tane erik aşerdi. Ağzına atıp şapırdatarak yemeye başladı.

"Biz en iyisi kafamıza sıkalım Meryem olsun bitsin."

Bacağına bir tane şaplak attım. "Sus ve dinle."

"Her ailenin içinde zayıf bir halka vardır. Zayıf bir üye. Bu krallık içinde geçerli. Bizim hedefimiz olan prensin zayıf noktası arabalar.."

"Nasıl yani prense araba hediye etmeyi mi düşünüyorsun?" diye sordu Nikki.

"Hayır, prens araba yarışlarının bağımlısı. Kaybettiği tek bir yarış yok. Bununla övünüyor. Yani kazanma şansı olsa bile insanların bir prensi yenmek saygısızlık ve kaba bir davranış olacağı için bilerek yenilme olasılığı yüksek. Peki şimdi bu prens bir yarışta bir kadın tarafından yenilse ne olur? "

Heyecanla yüzlerine baktım. Nikki elini çırpınca işaret parmağımı ona doğru uzatarak sırıttım." Çok zekisin beni anladın. "

" Evet anladım, Prens sana aşık olacak. "

Hannah kahkaha atınca Nikki bozulmuştu.

" Yani kısmen tabi filmlerde ki gibi bana aşık olsa bu herşeyi kolaylaştırırdı ama konumuz o değil. Benimle tanışmak isteyecek. Fırsatını bulunca ona bütün planı anlatacağım. "

Carlos ağzında ki eriği öksürerek tükürdü. "Canına susadın herhalde. Neden Arap prensini kandırmak yerine planı anlatıyorsun. Seni deli zanneder."

"Bunu elbette düşündüm. Ama Prensi kandırmak istemiyoruz bize müttefik olması lazım. Biz saraya gidemiyorsak onun kralı ayağımıza getirecek tek kişi olduğu gerçeğini hiçbir şey değiştirmiyor."

Carlos, sahte bir tebrikle alkış çaldı. "Herşeyi anladımda acaba İngiltere kralı senin ayağına neden gelsin?"

Ellerimi yanlarıma koyarak kibirli bir tavırla, "Herşeyi anlasaydın ne demek istediğimi anlardın. Bir düşün Carlos sen bir kralsın."

İki saniye hayal edince duruşu resmen değişti. Bir havalar bir kabullenmeler.

"Evet, kral asaleti taşıdığım doğrudur."

Sırıtarak, "Ve seni başka bir kral kendi ülkesine davet ediyor. Bir kral başka bir kralı reddedemez. Bu çok saygısız davranış olur yüzeysel olarak sen benim krallığımın düşmanısın demiş gibi görünebilir."

Bir iki dakika planının olasılığını düşündü. Küçük bir ışık yanmıştı yüzünde ama hâlâ şüphe vardı.

" Kabul güzel plan, peki herşey mükemmel gitti prens ile konuştun, ona herşeyi anlattın oda sorgulamadan kralı evine davet etmek istedi. Peki canım kralı nasıl ikna edeceksin? Arap kralını diyorum. Sormazmı oğluna biz başka bir ülkenin kralını davet ediyorsak ona vermemiz gereken bazi siyasi şeyler olacak. Öylesine hoşgeldiniz sizi yemek yemek için mi çağırdık diyecekler. "

Bir ileri bir geri yürümeye başladım."Öylesine bir davet olmayacak ve tek İngiltere kralı davet edilmeyecek. İki ülkenin kralınıda çağıracaklar. "

Carlos kahkaha attı." Kızım hayal dünyasından çık. İmkansıza imkansızlık katıyorsun. "

" Öylesine bir davet değil Carlos." dedim üzüntülü bir şekilde yüzüğüme dokunarak." Prensin nişan daveti olacak."

"Yok artık sahte nişanlıyı nereden bulacaksın?" dedi beni alaya alarak yine.

Yüzüğü parmağımdan çıkardım ve masanın üstüne koydum. "Karşında duruyor."

Hepsi şaşkınlıkla yüzüme baktı. Asıl dehşete düştükleri benim ciddi oluşumdan kaynaklanmıştı.

"Saçmalıyorsun." dedi Carlos. "O yüzüğü hemen tak."

Yüzüğü parmağıma geri taktım. "Evet saçmalıyorum ama krallığa girmenin tek yolu kraliyet ailesine kabulüm ile olur. Sen söyledin krallığa ülkenin cumhurbaşkanı bile giremiyor. Ama bir kral girebilir. Biz onları nişana davet edeceğiz onlarda bizi misafir edecekler. Prensin nişanlısını almamazlık gibi bir kabalık yapamazlar."

"Bu çılgınlık tamam mı? Planı lanet bir hava bozukluğu bile bozabilir. Herhangi birşey. Prens seni ailesine kabul ettiremez. Bak üzül diye söylemiyorum. Ama kraliyet ailesinden değilsen ya da gerçek anlamda bir milyarder değilsen seni oğullarına almazlar. "

Sehpanın üstünde duran çantamı aldım ve içinden kraliyet mührünü çıkardım."Ama İngiltere krallığının mührüne sahip birini kabul ederler. Bu mühürle krallığı bile onlara verebilirim. "

Carlos donmuş bir şekilde elimde ki mühre baktı. İşte o zaman hepsinin ifadesi artık planın olumlu olacağına dair değişmişti. Kraliyet ailesinden olmasam bile resmen bir kral kadar hükmüm vardı. Bu mühürle ülkeyi bir kaç parça parşömene bile satabilirdim.

" Bu mührün sende ne işi var? "diye sordu Carlos. Gözünü dikmiş mühre bakıyordu.

" Leonardo saklamam için verdi. Onun zekası ve ileri görüşü sayesinde o krallığa girecek anahtarı elimde taşıyorum. "dedim.

Hannah ve Nikki uzun uzun mührü incelediler.

" Ama mührü tehlikeye atamam. Bire bir kopyasını yaptırmamız lazım. Öyleki kral görse bile bunun sahte olduğunu anlamaması lazım. "

" O iş bende. Ülkenin en iyi hırsızının tanıdığı mükemmel sanatçılar var."

"Ağızlarını sıkı tutmaları lazım. Mührün bende olduğu bilinirse bütün plan suya düşer ve bende idam edilirim."

"Ağzı sıkıdır. Değilse kapatırım. Şimdi şu planı sen bir sakin kafayla tekrar anlat."

Heyacanı ve görev aşkını yüzünden okuyabiliyordum.

"Şimdi 15 haziranda dubaide bir araba yarışı düzenlenecek. Prensin doğum günü olduğu için bunu kral organize ediyor her yıl. Sayısız insan gelecek izlemeye. Bütün dünya canlı izleyecek. Ben yarışlara katılacağım. Tek sorun sadece üst düzey yönetici ve prenslerin katıldığı yarışta ben nasıl yarış yapacağım? "

Yarışlar için bir yıl öncesinden seçilmişlerdi. Buda beni o yarışa katılmamı imkansız kılıyordu.

" Önce alt tabakaların yarışı olacak değil mi? "diye sordu Nikki.

" Evet, kazanan orta tabakayla yarışacak ve onu da kazanırsa ancak prens ile yarışmaya hak kazanacak. "

" Diyelim alt tabaka yarışcılardan birisi bir gün öncesinden bir kaza geçirse mesela zavallıcığın ayağı kırılsa.. Bu bizim için bir şans demek olmazmı? "

" Evet şans olur. "dedim sırıtarak." Ama onun yerine beni neden alsınlar? "

" Onun yerine gireceğini kimse bilmeyecek. Maske takacaksın. "

" Maske mi? "

" Evet, sadece yarışmaya katılacak ve kaza geçirecek kişiyi ikna etmeliyiz. Sen onun yerine geçeceksin ve onun ismi yarışmayı kazanmış olacak. Aylardır çalıştığı yarışa giremediği için zaten delirmek üzere olur ve kabul eder. "

" Aferin Nikki, "dedi Carlos." Bu planı sevdim. "

O an içeri Barlas bey girdi." Yarışa katılacakların isimleri. "Bir listeyi bana uzattı.

100 kişi vardı listede.

" Liste biraz uzun. "dedi Barlas bey." Ama sizin için kolaylaştırdım. On kişi kadın yarışçı. Hedefiniz onlardan biri olacak. "

" Teşekkürler, "dedi Nikki utangaç bir gülümsemeyle.

Barlas bey hemen bu nazik gülüşe karşılık verdi." Rica ederim hanımefendi."

"Peki aralarından hangisini seçeceğimizi nasıl belirleyeceğiz?" Hannah'ın mantıklı sorusu bizi biraz düşünmeye itti.

On kadından hangisini seçmeliydim. Hangisi benim için daha faydalı olurdu.

"Afedersiniz." dedi Barlas bey düşüncelerimizi bölerek. "Aslında ben onuda hallettim. Şu kadın Merliyn Meyer. İngiltere bakanının yeğeni. Tamda işinize yarayacak biri. Ailesinin dışarıdan Kraliyet ile bağlantısı var."

Heyecanla, "Teşekkür ederim. Gerçekten yardımınız için minnettarım."

Kibar bir şekilde gülümsedi. "Rica ederim. Prensinizi kurtarmanız için elimden geleni yapacağım."

Nikki tatlı bir şekilde gülümsedi. "Çok ince bir düşünce."

Barlas beyin yüzünde asla kibir yoktu. "Her türlü yardımı yapabilirim. Dubaide birçok türk vatandaşımız var. Casus ayarlamak zor değil. Her evin bir fare deliği vardır yeterki o deliği bulalım."

Nikki hayran hayran Barlas beyin kibar ve kendinden emin tavrını izledi. Ona sempati duyması beni mutlu ediyordu.

​​​​​​Carlos ile vardığımız sonuç ikimizin yola koyulması ve yarış için dubaiye önceden gidip gereken hazırlığı yapma yönündeydi ama Hannah, itiraz ederek bizimle gelmek ve göreve yardım etmek konusunda ısrar ediyordu. Carlos'a bunun o kadar da kötü bir fikir olmadığını söyledim çünkü ikimiz de yalnızlıktan kokuyorduk ve Hannah'ı burada bırakmak içime sinmiyordu. En azından bizimle gelmeli ve geride durmalıydı.

Sabahın erken saatlerinde ilk uçakla dubaiye uçuyorduk. Yarış konusunda son düzenlemelerin ve tarihlerin üzerinden geçi­yorduk. Saati, günü ve yarışın olacağı geniş alandaki konumu konuşuyorduk.

Yarışa iki hafta vardı. Karşılaşmadan önce yarışın olduğu alanı ziyaret etmeli ve üstünden geçmeliydim. Kaza geçirmek istemiyordum. Yarışa herkes davetli ve katılım zorunluydu. Birbirimizi pistte öldürmeden önce yüz yüze bakıp birbirimize gülümsememizi istiyorlardı. Bu da zamanın yak­laştığının ilk işaretiydi.

Saatler süren yolculuğun ardından nihayet Dubaiye inmiştik. Hannah ile bir zamanlar buraya gelmenin hayalini düşünmüştük. Gerçekten ilgi çekici bir ülkeydi.

Ülkenin en pahalı oteline yerleştik. Geceyi dinlenerek geçirdik ve sabahın ilk ışıklarıyla birlikte arkadaşlarım odama geldiler.

"Bugün gidip yarış alanına bir göz atacağım. Nikki ve Barlas bey sizden bir ricam var. Prensin gittiği ve haftada bir kapattığı bir spor salonu varmış onun ismini öğrenebilir misiniz?"

"Elbette, elimden gelenin fazlasını yapacağım."

Carlos merakla, "Spor salonu neden?"

"Prensi aslında ilk göreceğim ve tek yakalayacağım yer orası. Beni bir kez görmesi ve unutmamasını sağlamalıyım. Tekrar yarışta gördüğü zaman işte o an gerçekten benimle tanışmak isteyecek."

Carlos bu görüş­meyi riske atmak istemiyordu hem kimsenin duymamasını hem de kabul edeceğinden emin olmak istiyordu.

​​​​​​Yarış alanı 1900 yıllarda yapılmıştı. Öncesinde bir toplanma alanı olarak yapılmak istenmiş ama bundan vazgeçerek öylece bırakılmış. Sadece düzleştirip etrafını kapatmışlar. Beş yıldır yarış için düzenlenip hazır hale getirilmiş.

Taksi yarış pistini görmemizi engelleyen siyah duvarların önünde durdu. Yaka kartımı düzeltip elimde bir dosyayla taksiden indim. Beni beklemesi için saatini ödemeyide unutmadım.

Carlos'un benim için yaptırdığı on sahte kimlik vardı. Şuan birisi yakamdaydı. Yarışı organize eden şirketin güvenlik kartını taşıyordum. Gözümde siyah bir gözlük vardı. Siyah bir peruk takmıştım. Siyah takım üstüme tam oturmuştu. Kırmızı bir stiletto giymiştim. Yol boyunca taksicinin ağzının suyunun aktığı suratını çekmek zorunda kalsamda bu benim için sorun değildi.

Pistin dışı ancak hayal edebileceğim son model arabalarla doluydu. Kalabalığın arasına karıştım. Kimliği gösterdiğimiz alandan sorunsuz geçtim. Pistin görevlilerinden biri beni gezdirmeye başladı.

"Alanın dört farklı izleyici platformu var. Şu gördüğünüz.." dedi pistin sağ tarafında duran gökdeleni işaret ederek.

"Prens ve onun özel davetlilerinin bulunacağı bölüm. Ulusal kanal şurada." pistin sol tarafında ki platformu gösterdi. Üç katlı bir bina büyüklüğünde ki dev ekranı görünce heyecanlanmıştım. O arabadan indiğimde bu ekran yalnız beni gösterecekti. Bunun arzusuyla yanıp tutuşurken adamın ilerlediğini fark edememiştim.

" Afedersiniz." adam bana seslenince yaklaştım. "Arabaların çıkacağı bölüm. Yarış on bölümden oluşacak. İlk yarış. Yüz arabadan on kişi kazanacak. Sonra o on kişi orta oyuncular ile yarışacak. Yani yirmi kişiyle. Tek bir kazanan olacak ve son kısım prensimiz."

"Prensin arabası özel bir marka olmalı.." dedim bütün cazibemi kullanıp adamın yüzüne doğru eğilip omzuna dokundum. "Görmeyi isterdim."

Adam dudaklarını büzüp artık ne hayal ettiyse bana doğru uzanınca istemsizce tepki ağzımdan çıktı.

"İuuvvvv." Geri çekildim.

Adam endişeyle kendine çeki düzen verdi.

"Sanırım bir böcek gördüm." dedim elimle boş havayı savuştutarak. "Böceklerden nefret ederim. Yapış yapış olup üstüme konarlarsa onları öldürmeyi çok seviyorum."

Adamın gözleri kocaman açıldı. Boğazını temizleyerek yürümeye devam etti.

"Prensin arabasını göremezsiniz çünkü burada değil. Sarayda. Sadece onun için yapılıyor. Her yıl. Bakımı kendisine ait. Duyduğuma göre binlerce elmas harcamış."

Para yanlış insanların elinde gerçekten.

"Peki o gösterdiğiniz gökdelene prensin ne tür misafirleri geliyor?"

Adam şüpheyle bana bakarak yüzünü buruşturdu. "Bunu neden merak ediyorsunuz?"

Sahte bir gülümsemeyle, "Ben meraklı bir kadınım."

"Burada merak sevilmez. Sonra kendinizi dar ağacında bulmayın."

Şakayla karışık adamın omzuna vurdum. "Gerçekten mizah yeteneğiniz güçlü. Şimdi şu yüze bak bakalım." dedim yüzümü göstererek.

Adam ilgiyle yüzüme baktı. Zaten yüzümü eskitecek kadar bakması yetmiyormuş gibi.

"Şöyle güzel bir yüz iple çok güzel bir görüntü vermez değil mi? Bana kalırsa direk zehirleyerek öldürsünler. "

Gülen ifadesi korkuyla değişti. "Tuhaf bir kadınsınız.."

Bir kez daha omzuna vurdum ama bu sefer biraz sert oldu. "Ay, beni çok güldürdünüz.. Şaka yapıyorum sadece şaka."

Omzunu ovalayarak benden uzakta yürümeye başladı. "Burası yarışcıların hazırlanmak için beklediği alan. Beşinci kapıdan giriyorsunuz. İsimleri okununca arabaların olduğu ikinci kısıma doğru gidiliyor. Bakın şurada kırmızı renkli alan."

Piste girince hemen karşısında ki neredeyse yüzlerce metre uzaktaki yeri gösterdi.

" Elektronik bayrak kullanıyorlar. "

" Peki kazananın ödülü ne? "diye sordum.

" Yarışlar düzenlediği yıldan bu yana sadece prens kazandı. "

" Yani diyelim prens dışında birisi kazandı ödül ne? "

Adam sinsice gülümsedi." Bu pek mümkün değil ama diyelim gerçekten biri kazandı. Hediyesini prens veriyor. Kimse kazanamadığı için hediyenin elbette ne olduğunu kimse bilmiyor. "

" Demek prens veriyor. "dedim gökdelene bakarak. Bu yarışı ne olursa olsun kazanmalıydım. Bunu Leonardo için yapmalıydım. Ona ulaşmanın yolu Arap prensinden geçiyor. Canım pahasına kazanmalıydım yarışı.

Pistten ayrıldım. Beni bekleyen taksiye bindim. Otele varmadan önce telefonum çaldı.

"Evet, Barlas bey."

"Spor salonunu bulduk. Konumu atıyorum. Şans bizden yana prens bir saat içinde spor salonunda olacak."

Heyecanla ekrana baktım. Konum gelince taksici adresi aldı ve ben arabanın içinde üstümü değiştirdim. Peruğumu çıkardım ve gözlükleri çantama koydum. Gözlerimi ve dudaklarımı öne çıkaran bir makyaj yaptım.

Taksici beni bıraktıktan sonra gitti. Yöresel mağazalardan birine girip Arap kültürüne uygun bir elbise aldım. Parasını ödeyip mağazada giydikten sonra spor salonunun olduğu sokağa girdim.

Barlas'ın mesajda yazdığına göre spor salonuna giden tek sokak burasıymış. Son kez aynada kendime baktım. Bu elbiseyle bu kadar güzel görüneceğimi bilmezdim. Prens kesinlikle beni unutmayacaktı.

Sonra sokağa siyah bir lumizin girdi. Heyecanla bir adım atmıştım ki sonra bir tane daha ve sonra bir tane daha. Lanet olsun üç tane lumizin vardı.

Peki hangisinde prens vardı? Gizlendim. Arabalardan inmelerini bekledim. Yaklaşık yirmi kişi inince dilimi ısırdım. Güneş batarken yukarıda, sokağın sonunda ki akan suyun arkasına gizlenmiştim. Etrafımı kontrol ediyordum. Prens üç lumizinden ortancasından inmişti. Prens çıkmadan önce gizlendiğime emin olmak istiyordum. En ufak bir hatada işim biterdi.

Bu yüz­den gizlenmiş ve gerilim içinde bunun nereye varacağını görmek istemiştim. İçimden kötü bir şey olmasın, planın başarılı olması için ve daha fazla kötü bir şey olmasın diye dua ediyordum.

Prensin korumaları spor salonun dışında asık suratlarıyla birkaç metre ilerimde, aslın­da tam karşımda duruyordu. Ama iyi gizlenmiştim.

İçeride iki saat kalıyordu. İki saat boyunca fıskiyenin arkasında beklemek zorundaydım. Umarm bir yerlerde kamera yoktur. Bunun endişesiyle etrafıma baktım.

Bir saat geçmişti. Ayaklarım uyuşmuştu ve acıkmıştım. Korumalar hâlâ aynı yerde duruyorlardı. Hepsinde aynı ifade vardı. Güneşin altında durdukları yetmiyormuş gibi dakikalardır kıpırdamıyorlardı.

"Birini mi gözetliyorsun?"

Aniden arkamdan bir ses gelince ayağım kaydı ve fıskiyenin içine düşüyordum ki beni korkutan kişi tarafından tutuldum ve kaçışım olmayan düşüşten kurtulmuştum. Korkuyla arkamı dönüp adama baktım. Çok dikkat etmedim. Üzerindeki mağazalara ait olan isim yakasını görünce tekrar önüme döndüm. Bir mağaza çalışanı mı?

"Beni korkuttunuz.." dedim sakince. Bu arada kapıya gözlerimi açmış bakıyordum.

" Özür dilerim çok kaba olmalıyım. Tam gidiyordum sizin ısrarla salonu gözetlediğinizi görünce merak ettim." diye sakince karşılık verdi. Hâlâ kapıya doğru bakıyordum. Adam hemen arkamdaydı. Neden gitmiyor ve beni yalnız bırakmıyordu?

" Şeyy.. "dedim bir bahane bulmaya çalışarak. Ama bulamadım." Spor salonunu gözetliyordum. "

" Kabalık olmazsa neden gözetliyordunuz? "

Alt dudağımı ısırmamak için savaş verdim." İçeride tanıdığım biri var. "

"Kim? " diye sordu adam. Belli belirsizde olsa düşüncelerimin karmaşıklaştığını görebiliyordu.

"Bunu neden size söyleyeyim. Daha iki dakikadır sizi tanıyorum ve sapık olabilirsiniz."

Adam resmen zengin gülüşü yaptı. "Sapık mı?"

"E. Evet beni izlediğinizi az önce itiraf ettiniz. Bir dakika arkamdan yaklaştınız." popomu tuttum. O an spor salonunun kapısı açıldı. Tam zamanı prens çıkıyor olmalıydı. Birazcık kötü hissetsin ve gitsin diye çok ileri bir konuşma yapacaktım. Yoksa bu adam yüzünden prensi kaçıracaktım. " Siz benim popoma bakıyordunuz. Sizi sapık."dedim adamın suratına tokat atarak. Korumalara doğru koştum.

" Biri yardım etsin sapık! "diye bağırdım. Korumalar önce onlara doğru koşuşumu izlediler sonrada anında silahlarını çekip yüzüme doğrulttular.

" Hemen diz çök! "diye bağırdı korumalardan biri bana doğru koşarak."Diz çök yoksa kafana sıkarım. "

Ellerimi başımın arkasına alıp diz çöktüm." Lütfen yardım edin fıskiyenin arkasında bir sapık var. Popomu izliyordu. Kendisi itiraf etti. "

Adamlar şok olmuş bir şekilde bana bakıyorlardı.

"Kes sesini kimsin sen!" diye bağırdı adam. Göz ucuyla prensi aradım. Lanet olsun az önce kapı açıldı nereye gitti. Hemen arabaya mı bindi.. Burada güzel bir kadın sapık tarafından izlendiğini söylüyor hiçmi merak etmiyor.

" Bu kadını zindana götürün. "diye emretti adam. Kahretsin. Kahretsin. Adamlar kolumdan tutunca az önceki adamın sesini arkamdan duydum.

" İndirin silahlarınızı ve bırakın onu. "

Adamlar diz çökünce beynimden vurulmuşa döndüm.

" Prensim, bizde sizi arıyorduk. "

Lanet olsun ben şimdi az önce prens ile karşılaştım ve onu sapıklık ile mi suçladım. Allah'ta beni alsın. Dudaklarımı bükerek prense doğru döndüm. Yüzünden anlamalıydım.. Böyle bakımlı ve parlayan bir yüze bir çalışan şahit olamazdı. Dahası fotoğrafını görmüştüm. Neden dikkatli bakmadım ki?

" Kaçma planlarım suya düştü." dedi prens bana yaklaşarak. "Senin yüzünden."

Afallamış bir şekilde prensin yüzüne bakıyordum. O ise gayet eğlenmiş gibi görünüyordu.

"Ben, özür dilerim. Sap... Yani bana bir kötülük yapacaksınız sandım."

"Yani sapık sandın." dedi cümleyi bastırarak.

Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kaçırdım. "Ölmeyi hak ediyorum." dedim.

"Hak ediyorsun." dedi ve korumaların duymasını özellikle istemediği için biraz eğilip kulağıma fısıldadı. "Krallıktan uzaklaşmak için hep spor salonunu bahane eder ve kaçardım. Özgürken istediğimi yapabiliyorum ve sen beni ifşa ettin. Bunun yüzünden belkide seni öldürmeliyim."

Geri çekilirken yüzünde muzip bir gülümseme vardı.

"Özür dilerim. Beni öldürecek misiniz?"diye sordum kaşlarımı iyice çatarak.

"Muhtemelen seni böylece bırakamayız. Beni gördün ifşa oldum. " diye başını salladı.

"Kimseye söylemem. " Koyulaşan gözleri üzerimde gezindi. Beni süzme fırsatını şimdi bulmuştu. Baştan aşağı süzerken gözleri o tanıdığım hayranlık duyma parıltısı ile parladı.

"Sana neden inanayım?" diye sordu. Kalbim korkuyla tekledi..

" Beni ikna edersen belki bir ihtimal izin veririm gitmene." diye güldü.

"Çünkü.." dedim hızlıca bir şey düşünmeye çalışarak. "Ben aslında deliyim. Kimse bir deliye inanmaz değil mi?"

Gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Hayatımda böyle saçma bir bahane duymadım."

"Bahane değil.." elimi cebime attım ama silahlar bir kez daha kafama doğrultuldu. Prens hemen elini kaldırdı. "Size emir verdim mi?"

Adamlar silahlarını indirdi ama tetikteydiler.

"Bakın bu hastane bilekliğim." kısmen planım buydu zaten. Önceden hazırlamıştım. Klasik arabanın önüne atlama planı geride kalmıştı. Yarış günü o deli kadın arabadan indiğinde hayatının şokunu yaşayacaktı.

Elimdeki bilekliği aldı ve ismimi okudu.

"Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden sinsirella."sonra yüzüme baktı. Tekrar süzdü." Oysa gerçekten akıllı gibi görünüyorsunuz?"

Dudaklarımı büzdüm ve prens yavaş yavaş gözlerimden akan yaşı izledi.

" Ben buraya kocamı bulmaya gelmiştim. Beni aldattı ve gitti. "dedim ağlayarak. Bir bebek gibi gözlerimi ovalayıp ağlıyordum. Sonra birden kendimi yere attım. Ayaklarımı yere vurarak ağladım." Ben kocamı istiyorum."

Korumaların kıkırdamalarını duyunca ağlamaktan vazgeçip neredeyse gülecektim.

" Zavallı kadın. Bu kadına yardım edin ve onu hastaneye götürün."

Arabasına binip gitmeden önce son kez bana baktı ve gerçekten üzüldüğünü ve acıdığını görünce planımın başarılı olduğunu görmek beni heyecanlandırmıştı.

"Sizi götürelim." adam beni kolumdan tutup kaldırdı. "Beni kocama götüreceksiniz değil mi?"

Adam gülmemek için kendini zor tutarak. "Evet kocanıza götüreceğim."

Beni arabaya bindirdi ve hastaneye götürdü. Tam hastanenin girişinde bırakıp gitti. Telefonu elime alıp Carlos'u aradım. "Plan başarılı. Ağıma düştü. Gelip beni alın."

Bir saat sonra oteldeydim. Bütün planı anlatırken Carlos öyle çok kahkaha atmıştı ki onun yüzünden yarım yamalak anlatmıştım.

"Sen mucizeler ile dolusun." dedi Carlos yaşla dolu gözlerini silerek. "Prensimizin suratını görmek isterdim."

" Susacak mısın artık? "dedim yastığı yüzüne fırlatarak.

" Tamam sustum. "

Barlas bey birbirine kenetlediği ellerini soluk soluğa dudaklarına bastırdı.

"Planın ikinci kısmına iki haftamız kaldı. Bu süreçte araba sürmeni geliştirebilecek misin?"

" Daha önce hiç yarış yapmadım ama arabalara ilgim var."

Barlas bey yumuşak bir ifadeyle, "Arabaya ilgi duymak ve yarışa katılmak biraz tehlikeli bir plan değil mi?"

"Merak etme, araba kullanmakta iyiyim. Bir yarışa katılmamış olabilirim ama kaybedeceğimi düşünmüyorum."

"Umarım düşündüğün gibi olur," dedi Barlas bey dürüstçe. '' Beni bu plana ikna eden sizin fikrinizdi. "

Geriye doğru bir adım atıp, pencereye doğru döndüm.

"Ne olursa olsun kazanacağım. Çünkü bunu Leonardo için yapıyorum." dedim uzun bir sessizliğin ardından. "Başka kim benim böyle bir amacım varken beni yenebilir ki?"

"Ben Maria'ya güveniyorum. " diye beni savundu Nikki. " Diğerleri basit bir yarış gibi görebilir ama Maria hayat yarışını verecek. Bu yüzden asla kaybetmez."

"Bu yarış ulusal kanallarda yayınlanacak.'' diye soludu Carlos.

"Yani, " dedim.

"Leonardo bunu görecektir. Böyle bir olay günlerce haberler de kalacak."

Bu benim şaşırmama neden oldu. "Anlayacaktır. Neden yaptığımı."

Beni ekranda görünce ne hissedecekti acaba? Üzülür müydü yoksa sinirlenir miydi?

" Umarım bana kızmaz."dedim elimi cama yaslayarak.

O gece Carlos'un sözlerini düşündüm. Leonardo beni ekranda görecekti. Duş alırken bir an suyun sesi uzaklaştı ve onun gözleri geldi önüme.

Gözleri kendimi tehlikeye attığım için öfkeyle bakıyordu. Su artık üze­rime sıçrıyordu, buz gibi su iğne olmuş batıyordu tenime ama acısı hissettiğim karanlığı bastıramıyordu. Bana bir şey olacak diye korkardı beni görünce. Ama anlamak zorundaydı.. Onun için geleceğimi anlayacaktı ve hazırlıklı olmalıydı. Ben hiçbir zaman bu kadar ağır duyguların varlığından haberdar olmadım. Mutlu bir çocuktum.Gülümsemelere sahiptim. Her şeyin mümkün olduğuna inandığım hayallerim vardı.

Bana hiç kimse anlatmadı, birini tekrar kaybetmenin ölümden bile beter olacağını. Leonardo'yı da kaybedersem geriye benden bir şey kalmayacaktı.

☆☆☆

Ay ne bölümdü ama..

Bölüm nasıldı sevgili okurlarım.

Meryem çok çılgın fikirleri olan bir kız değil mi? Ama gerçektende prens arabanın içinden çıkan o deli zannettiği kadını görürse ciddi anlamda şaşıracak.

Onunla konuşma fırsatı olursa planımız güzel işler. Ama unutmayın her an sorun çıkabilir. Carlos'un da dediği gibi bir hava bozukluğu bile bozabilir planı.

Leonardo, Meryem'i ulusal kanalda görürse ne düşünür sizce? Yüz ifadesinin alacağı şoku görmenizi isterdim.

Sizce ne düşünür? Ne hisseder?

Bakalım yarın ki bölümde sizi ne maceralar bekliyor?

Yarına kadar görüşürüz. 😍

Bölüm : 26.05.2025 12:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...