
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Hiçbir yararı olmayacağını bile bile, insan kalmanın çok önemli olduğunu düşünüyorsan, onları yendin demektir..."
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
YAZARIN GÖZÜNDEN..
New York'ta yapış yapış sıcak bir akşam. Dışarıda, trafiğe boğulmuş bir kentin milyonlarca sakini bir başka mesai sonu karmaşasında itiş kakış bir yerlere varmaya çalışıyor bir yandan da iyice şişmiş ev kredilerini ve aşılması imkânsız toplumsal baskıları düşünüyorlardı.
Yaklaşmakta plan felaketi bilmeden yaşayıp hayat koşuşturmasına dalmışlardı.
İçeride ise New York ofisindeki klimanın homurtusunun S.R için şu anda bambaşka bir anlamı vardı. Kafa yorucu. Bulantıcı.
Özel Ajan S.R karşısında çam ağacından yapılma masasında oturan Alex Master'in tombul yanaklarının ardına gömülü iki kuru üzüm gibi duran karanlık gözlerine bakıyordu. Adamın boynu kendisine üç numara küçük gelen gömleğin yakasından dışarıya taşıyordu. Ülke içindeki elli dört yerel FBI bölge ofisinden yalnızca 4 tanesi özel ajanlar değil de bir müdür yardımcısı ya da diğer bir deyişle müdür yardımcısı tarafından yönetilecek kadar büyüktü. Master'in mesleki pozisyonunun bu kısaltmaya bazen pek uyduğu şakası dolanırdı her yanda.
"Bırak şu adamın peşini,"dedi Alex. Tombul yanakları konuşunca daha çok tombullaşıyordu.
" Bırakamam, ben buna hayatımı verdim gençliğimi verdim. "dedi S.R. Oturduğu yerden öfkesi belli oluyordu.
"Diğer kaynakları kullanmayalım demiyorum ki," dedi Alex.
"19 eyalette ardında yeni bir kuruluş oluşturan belli bir yöntem izleyen bir katili sağlam bir yardım almadan yakalayamazsın ne kadar iyi olduğun umurumda değil sen böyle başına buyruk davranıp delil zincirini bozarsan bırak adama hüküm giydirmek dava bile açma şansımız olmaz. "
S.R sigarasını dışarı üfledi. Alex'in ofisinde sigara içmenin verdiği keyif bir başkaydı. Adamın buna sinir olması hoşuna gidiyordu.
" Mesele onu hüküm giydirmekten ibaret değil, "dedi S.R." Kuruluşunu yok etmek istiyordum başardım. Karargahları benim elimde. Bütün o siyasi ıvır zıvırları bilecek kadar da akıllıyım. Benim kimsenin yardımına ihtiyacım yok. Kuralları harfiyen izlersek onu bulamayız. Asıl yapılması gereken onu izlemek değil, ne yapacağını önceden tahmin edebilmek. "
" Bu yaptığının kişisel bir mesela olmadığına emin misin? "
Kimine göre kişisel bir mesele olabilirdi. Ama bu S.R için artık hayat felsefesiydi. Gençlik çağlarında yaralı ve ölmek üzereyken onu bulan eski bir asker tarafından yetiştirilmiş ve askeri okulu birincilikle bitirerek alanında en iyisi olmayı başarmıştı. Leonardo ile önemli ve özel bir meselesi vardı. İntikamını alana kadar gerekirse bu uğurda herşeyini feda edebilirdi.
" Neden böyle bir şey düşündüğünüzü anlıyorum ama cevabım hayır. Biri dur demesi lazımdı. Mesele bu soruşturmada ondan bir adım önde olabilmek oturup adamın tekrar kaçıp taşıyıcıları toplamasını beklemek değil. Ben işin yasal ve yasal ve hukuki yönlerini düşünüyorum. "
Alex gömleğini huzursuzca düzeltti."Federal büronun işleri belli bir tarzda yürütmesinin sebebi var."
S.R, " Herhalde," nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. " Talebimi geri mi çeviriyorsunuz?"
Alex onu dikkatle süzdü. "Bu iş benim sorumluluğumda. Ve evet, kararım talebini geri çevirmek yönünde."
S.R krallığa federal izinle grip Leonardo'yu avucunun içine almak istiyordu ve sadece bu adam için bir servet harcayıp okyasunun en ücra yerinde özel bir hapishane yaptırmıştı. S.R siyah kumaş koltuktan kalkarak pencereye doğru yürüdü. FBI ofislerinin çoğu gibi burası da eski moda mobilyalarla döşenmişti, son bütçe kesintilerinden sonra elde kalanlarla idare ediliyordu.
iki kitaplıkta siyah dava dosyaları ile ve hukuk kitaplarıyla tıka basa doluydu. Köşedeki saksı da sahte bir zambak bitkisi. Meşe ağacından yapılmış bir yuvarlak bir masa ve dört metal iskemle.
Göğü delercesine uzanan gri beton yığınlar üç boyutlu tozlu bir çubuk grafiği andırıyordu. Burayı seviyordu. İnsanların hiçbir şeyi sormamasını ve umursamamasını seviyordu. Yolda yürürken insanların koşuşturmasını izlerken hepsinin aslında ne tür bir insan olduğunu merak ederek geçirdiği tek bir gün bile yoktu.
Tek istediği adaletti ve bunu alacaktı.
"Bürokrasi yüzünden yapılması gerekenler yapılmadığı için onlarca insanı öldürdü. Kaç bakanın kaç valinin zorbalığa maruz kaldığını bilmiyormuş gibi konuşma. Adam herkesin gözü önünde öldürüyor ama kimsenin sesi çıkmıyor. Çünkü tehdit altındalar. Yıllardır peşindeyim ve hala yakalayamadım. Çünkü lanet fedaraller ve eyalet polisleri bile bu adamı tutuklamak istemiyor. Bırakın da arka planda karanlıkta yalnız çalışayım. Siz yalnızca ihtiyacım olan bilgilere giriş izni verin. Nasıl bir kanaldan isterseniz oradan haberleşiriz. Ben kesinlikle uyarım. Bu işi bitirebilirim."
S.R sigarasını bir kez daha dışarı üfledi." Burada öyle elin kolun bağlı nasıl oturuyorsun? "
Alex ellerini dalga geçerek gösterdi."Böyle. "
" Hadi ama Alex dinlemiyorsun."
Alex kurşun kalemi alarak tehdit eder tonda salladı. "Sen beni anlamıyorsun. Bu davaya kimse bakmak istemiyor. Hakimler kaçıyor savcılar sorgulamak istemiyor polisler araştırmak istemiyor. Söylesene senin benim arkamda kim duracak?"
Heyecanla ellerini masaya dayadı. "Türkiye yanımızda. Türk devleti yanında Alex. Ver şu lanet izini."
Alex dilini damağına dört kez vurdu. Gözlerinde umutsuzluğun portresi vardı. "Türk devletine saygım sonsuz ama maalesef yeterli değil."
"Alex!" dedi uyarıcı tonda. "Askerlerimiz öldü. O lanet düğün günü onlarca çocuk öldü. Onlarca ailenin kapısına zincir vuruldu. Bir orgeneralimiz öldü. Bunun senin için anlamı yok mu?"
Alex'in yüzünde acı bir ifade belirdi. "Acınızı biliyorum."
S.R masanın altına üstünde ki takvimi eliyle devirdi. "Bilmiyorsun. Ellerini kollarını sallayarak ülkeme gelip insanlarını öldürdü o kral bozuntusu. Onuda ailesinide krallığına gömmeden bana rahat uyku yok."
Ses tonunu kıstı. "Beni resmi olarak bu davadan alın kanıtları ya da davayı tehlikeye sokmamak için; yasal bir koruma düzeni oluşturun sonra kanıtlardan uygun gördüklerinizi seçip davayı açın. Ama Bırakın da elimden geleni yapayım. Tek başıma. "
Alex uzun uzun S.R'ye bakarak söylediklerini düşündü. Gözlerini sol taraftaki pencereye çevirdi. S.R onun bakışlarını izliyordu.
4 yıl olmuştu, önceleri bu davanın verdiği acıdan kaçmak istemiş ve ona iyi gelmişti ama dava ilerledikçe onu da saplantı haline de gelmişti. İş arkadaşları da hep böyle derdi : S.R'nin tek bildiği şey saplantıydı.
Tam da bu nedenle saplantılı suçluları çok iyi anlayabiliyordu doktora yapmak için zamanında okula dönmesinin nedeni de buydu.
Alex bakışlarını yeniden ona çevirdi. "Seni ikna edemeyeceğim değil mi?"
"Evet."
"Peki, ne yapacaksın? Krallığı basıp veliaht prenslerini mi tutuklayacaksın?"
S.R tereddüt etti. "Ayağıma gelmesini sağlayacağım."
"Bu nasıl olacak?" Alex, onun çıldırmış olma olasılığını düşünüyordu. Arkadaşı o kadar saplantılı bir şekilde Veliahtın peşine düşmüştü ki bütün evinin duvarların da Veliahtın resimleri vardı. Bu saplantı hastalık derecesine ulaşmıştı. Ondan başka bir şeyi düşünmüyordu..
"Daha sert bir karşşılık vereceğim. Onun bu zamana kadar istediği tek şeyi alacağım ondan."
Alex dirseklerini masaya dayayarak biraz öne doğru eğildi. "Neyi alacaksın?"
"Maria, sevdiği kadını."
S.R iskemlede biraz kıpıdandı ; İlk kez rahatsızlık hissediyordu. Bu kadına zarar vermek istemiyordu ama Varisi avucuna almanın tek yolu ondan geçiyordu.
"Öyle bir adamın aşık olduğunu mu söylüyorsun?"
"Evet, ben olmasam başka birisi yapmayacak mı?" dedi. "Risk almak zorundayız."
"Sen büyük risk alıyorsun."
"Bu davayı gizli soruşturmama neden izin vermiyorsun Alex?"
Alex önünde duran masa üstü takvimin üzerinde ellerini kavuşturdu. Alex saygı duyulan bir adamdı. Eski kuşaktı. Yana doğru yatırdığı saçlarını düzeltir gibi yaptı. Son bir yıldır S.R için alışılmışın dışında şeyler yapmıştı.
" Biraz nefes al, "dedi Alex. Deri koltuğuna yaslandı. "Ben seni düşünüyorum. Bir prensi öylece krallığından alamazsın. Bütün delilleri ortaya çıkarsan bile İngiltere krallığı buna izin vermez. Savaş çıkar. Kan dökülür. Ve bu kanlar senin en çok gördüğün meslekte ki arkadaşların olur."
S.R bacak bacak üstüne attı." Benim arkadaşım yok. Bir arkadaşa ihtiyacım olmadı. Ben bu adamı durdurmakla ilgileniyorum ; elimde bir suç raporuyla tehdit altında susmak zorunda bırakılıp arkasında gezinmek değil. "
" Sen öldürülen onca insanı umursamıyorsun. Sen saplantını umursuyorsun. "
S.R itiraz etmeye hazırlandı ama sözcükler boğazına takıldı." Fark eder mi?"
Alex, soğumuş olan kahvesini tek dikişte bitirdi. İki raflı kitaplıktan bir dosya çıkarıp Alex'in önüne bıraktı.
" Aslında fark eder. Neden biraz tatile çıkmıyorsun mesela dubaiye git. Ne bileyim en çok istediğin yer neresi ise git izinlisin. "
Alex'in masasındaki telefondan iki kez sinyal sesi geldi.
"Gerçekten bana bunu yapacak mısınız? Beni uzaklaştırmak gerçekten uzaklaşmamı sağlamayacak.."
Alex telefonu tuttu ve kaldırmadan, "Sana göre bu sadece bir iş değil ve işte bu yüzden sen bu soruşturma için bir risk, hatta bir tehlike oluşturuyorsun. Protokollere bağlı değilsin. Emekliliğime az kaldı. Ailemi alıp bir çiftliğe yerleşmek istiyorum. Beni hapislerde beklemelerini değil."
Telefon üçüncü kez çalınca Alex ahizeyi kaldırıp kulağına götürdü." Nerede? "karşı tarafı dinlerken gözü S.R'nin üstündeydi.
S.R dosyaya göz attı. Resmi bir uzaklaştırma almıştı. Dosyayı parçalara ayırma iç güdüsünü bastırmaya çalıştı. Demek Alex bu yüzden onu Dubai'ye göndermek istiyordu.
Alex telefonu kapatıp yerine oturdu. "Şimdi git ve iznin keyfini çıkar. Döndüğün zaman bunu tekrar konuşacağız."
"Umarım."
S.R ofisten ayrılırken bir yandan içindeki öfkeyi bastırmaya çalışıyordu. Lanet bir tatile çıkmak istemiyordu. Ama müdür yardımcısı bunu istiyordu. Boyun eğmekten başka bir seçeneği yoktu.
Telefonunu çıkardı ve mesaj yerine girdi. Kadına bir mesaj attı.
"Varisi kurtarman için yardım edebilirim. Seni bulmamı istiyorsan dev ekrana çıktığın zaman gözlerini üç kez kapatıp aç. S.R."
Krallıkta..
"Blöf!" dedi Leonardo. Yüz ifadesini sabit tutmaya çalışıyordu. Maria'yı ona karşı kullanmalarına izin veremezdi. Zaafiyetini ortaya çıkaramazdı.
"Benim ne zaman blöf yaptığımı gördün?" dedi kral. Doğru söylüyordu. Kral asla blöf yapmazdı. Yalan söylemezdi. Bu yüzden kraldı. Yani şu zamana kadar öyleydi. Şuan elbette ki blöf yapıyordu.
Oğlunun yüz hatlarını inceliyordu. Gerçekten bir kadına aşık olup olmadığını bunu kullanılacak bir silah olup olmadığına bakmak istiyordu.
"O kadın bir hiç. Tek gecelik bir ilişki."
"O kadın yüzünden kraliyet muhafızını öldürüp helikopterden aşağı atmışsın. Emin misin tek gecelik olduğuna?"
"Veliaht prensi kelepçelediği için öldürdüm. O kadına ne yapacağın umrumda değil."
Öfkeli konuşuyordu ama asla öfkeli değildi. Bu cümleleri kurduğu için kendinden nefret ediyordu.
"Anlayacağız. O kadını bulup bana getirin! Bakalım gerçekten öyle mi?"
Leonardo bir adım atacaktı ki durdu. 'Sakin kalmalıyım' diye düşündü. 'İstediği öfkelenmem.'
"Getirin, ama mümkünse cansız bedenini. Çünkü umrumda olmayacak tek gecelik ilişki yüzünden krallığı kirletmene izin vermeyeceğim."
Kral tek kaşını kaldırıp altın tahtına oturdu. "Belkide o kadın ile evlenirim."
Bunu dediği an Leonardo'nun kafasında şimşekler çaktı. Tırnaklarını avuçlarına batırdı. Çenesi kasıldı. O an Azrail ortaya çıktı. En öfkeli anında çıkıyordu. Acımasız olması gerektiğinde Azrail bir yardım eli oluyordu onun için.
" Bende nikah şahidin olurdum ama maalesef tahta geçmek gibi planlarım var. Birde kraliçe var tabi. Ona ne diyeceksin orada olup surat ifadesini görmek isterdim. Bu arada o kadının bir kez tadına baktım. Gerçekten muazzam bir histi. Tavsiye ederim sevgili babacığım. "
Leonardo'nun ani değişikliği ve o kibar konuşma sesinin bir yerlere kaybolması herkese tuhaf gelmişti. Az önce gözleri çok sabitken şimdi daha alaylıydı.
" Gerçekten o kadını umursamıyorsun yani. "
Masanın üstünde duran elmayı alıp sertçe ısırdı. "Sikimde bile değil."
Hepsi aynı anda anlaşmış gibi boğazını temizledi.
"Terbiyeli konuş!" diye bağırdı kral. "Karşında kral var."
Elini açarak revarans gösterdi. "Evet seninde karşında bir imparator var. Tavsiyem bir daha o sesini bana yükseltirsen bu sefer ısırdığım bir elma değil gırtlağın olur."
Herkes dehşete düşmüş bir şekilde fıssıldamaya başladı.
"Yakalayın ve zindana kapatın şunu. Benimle nasıl konuşması gerektiğini öğrenene kadarda gün yüzü görmesin."
Leonardo kollarını tutan muhafızlara ölümcül bakışlar atınca adamlar geri çekildi.
"Öyle kolay değil."
"Ben kralım."
Azrail gerilere doğru çekildi. Leonardo tekrar bedenine kavuştu. Elmayı havaya fırlatıp iki muhafızın boynunu kolayca kırdıktan sonra elmayı yakaladı ve ısırdı.
"Hadi yapabileceğin bu kadar mı?" diye bağırdı. Gür sesi hepsini korkuttu.
"Yakalayın şunu!"
Kralın emri üzerine muhafızlar çıplak elle yakalamaya çalıştılar. Silahla zarar vermeye kalkışsalar dar ağacını boylarlardı. Herşeye rağmen o bir veliahttı.
"Bir gün o tahta çıktığım zaman sizce hanginiz ilk dar ağacına gidecek? Bana dokunan kim olursa hepinizi tek tek öldürürüm."
Muhafızlar olduğu yerde donup kaldı. Kimse ona dokunmaya cesaret edemedi. Yakın bir zamanda tahta çıkabilirdi ve orada ki kimse ölmek istemiyordu.
" Kralınız emrediyor, dediğimi yapmazsanız sizi şimdi ben öldürürüm. "
Muhafızlar itaat etmek zorunda kaldılar ama o an kapı açıldı ve içeri kraliçe girdi.
Yere sağlam basan adımları salonu tehditkar bir sesle dolduruyordu. Hemen arkasında kraliçenin adamları vardı.
" Yakalayın! "
Kraliçenin adamları Leonardo'yu kollarından tuttular. Karşı gelmedi.
"Onu evimin zindanına kapatın ve ölene kadar onu çıkarmayın."
Leonardo Annesinin yanından geçip giderken durdu ve gözlerinin içine baktı.
Kraliçe yüzüne bakamadı. Yüzünde ki ifadeyi sabit tutmaya çalışması gözünden kaçmamıştı.
" Yemeğinize dikkat ediyor musunuz kraliçem? "
Annesi bu tuhaf soruyla dönüp yüzüne baktı. "Bu ne saçma soru. Sanane benim yediğim yemekten?"
Leonardo'nun dudağının bir köşesi yukarı kıvrıldı. "Aman öğün kaçırmayın. Sağlığınıza dikkat edin.. Ve lütfen." onun duyabileceği şekilde fısıldadı. "Çevrenizde ki adamlara dikkat edin. Yemeğinize her gün bir damla zehir koyabilirler."
Gözleri sert bir ifadeyle kısıldı.
"Benim adamlarım bana ihanet etmez. Beni zehirlemeyi düşünüyorsan boşa uğraşma."
Leonardo'nun güzel yüzünde ihanetin çiçekleri açtı. Vahşi bir şekilde gülümsedi. "Belkide yıllardır zehirliyorum sizi. Bana yaptığınız gibi."
Kraliçe bütün adamlarına baktı. Şüphe bir kurt gibi yerleşti kanına. Bundan sonra huzurla yemek yemeyecekti. Huzurla adamlarına güvenemeyecekti.
Kalbi korkuyla atıyordu.
"Bu arada kral genç bir kadınla evlenmeyi düşünüyor. Yazık zaten doğurganlığınız da bitmişti. Genç ve güzel bir kadın yeni kraliçe olup birde üstüne erkek doğurursa size ne olur?"
Kraliçe bir krala birde Leonardo'ya baktı. Uzaklaşan oğlunun yüzündeki o acımasız ifadeyi asla unutmayacaktı. Bundan sonra huzur kraliçede asla olmayacaktı. Şüphe onu yiyip bitirene kadar bir ölü gibi yaşamaya başlayacaktı.
" Bir gün bu tahta çıkacağım ve o zaman hatırlayacağım tek şey bana kimin yardım ettiği ve ben zindana sürüklenirken kimin sadece izlediği. Ben Azrail, düşmanlarım tahta çıktığım gün tanrıya dua etsinler. Etsinler ki cehennemde ki zebaniler bile onlara acısın. "
Kraliyet ailesi ayaklandı. Kralın karşında diz çöktüler ve alınlarını mermer zemine bastırdılar.
" Kralımız, prensi affedin. Kralımız merhamet gösterin! "
Kolunu tutan askerler ellerini çektiler. Kralın kızarmış yüzü öfkeyle parladı.
" Kalkın! Bu bir emirdir."
Ayağa kalktılar. Hepsi Azrailden daha çok korktuklarını böylelikle krala göstermiş oldu. Leonardo istediğine ulaşmıştı.
" Mühürü sakladı, krallığımızı tehlikeye attı ve siz kalkmış bana onu affetmem için diz çöküyorsunuz. Bu bir ihanettir. "
Amcası öne çıktı. "O veliaht prensiniz. Bir varise yapılanlar diğer krallar tarafından duyulursa otoriteniz sarsılır kralım. Tek varis o bir şey olursa taht boşmu kalacak?"Amcası biraz tereddüt etti ama yeğenin bakışları ona cesaret vermişti."Hem siz aniden ahirete göçerseniz taht boş kalır ve buda krallığın sonu olur. "
İşte siyasi tehdit böyle oluyordu. Varise bir şey olursa kral anlamış oldu ki kraliyet ailesi darbe planlayacak ve onu tahttan indirecekti. Halk varisi olmayan bir kralı kral olarak görmezdi. Ayaklanma olurdu.
Kral korkuyla bir zamanlar yanında olduğunu düşündüğü adamların yüzlerine baktı. Hepsi ihanet edebilirdi. Bir anda bir kılıç darbesiyle ölebilir ya da zehirlenebilirdi.
Hem canı tehlikedeydi hemde tahtı. Ve bütün bunlar oğlunun başının altından çıkmıştı. Hepsini manipüle edip kendi tarafına çekmesi dakikalarını almamıştı.
"Kralım emriniz nedir?" diye sordu Leonardo. O kadar zekiydi ki az önce kendini dar ağacından kurtarmış, kraliyet ailesini yanına çekmiş ve birde tahtta ki yerini korumuş oldu. Kral da kraliçede artık korku içinde yaşayacaklardı. Bunların hepsini toplam yirmi dakika içinde yapmıştı.
"Krallığın dışına çıkmam yasak. Gözetimli serbestsin."
Tahtını sıkı sıkı tuttu. Leonardo krala saygı gösterisi yapmadan salonu terk etti. Şimdi tahta çıkmak için plan yapmalı ve o darbenin hazırlığına başlamalıydı. Dış dünyayla iletişime geçmesi şu aşamada çok tehlikeliydi.
Kimseye güvenemezdi. Kraliyet ailesine asla güvenmeyecekti. Onlar küçük bir zayıflıkta İlk darbeyi vuracak olanlardı.
Maria ile konuşmak için can atsada özgürlüğünü kavuşana sabretmek zorundaydı. Onunla geçeceği herhangi bir deneme kralın kulağına giderse anında öldürdülerdi ve yetişemezdi.
Bir zamanlar kaldığı eve gitti. Temiz olan o küçük dünyasına girerken bir süre bütün acılarını ve özlemini girdiği İlk an kapının arkasında bıraktı.
Alması gereken bir taht vardı. En iyi planı yapmalıydı. Mühür olmadan tahtı ele geçiremezdi. Çünkü kralın mühürü parşömene bizzat bastıktan sonra kanıyla imzasını atması gerekiyordu. Ancak kral olduğunu böyle ilan edebilirdi.
Mührü alabilmek için Maria'yı bulması gerekiyordu. Bu yüzden özgürlüğünü geri kazanması gerekti.
Bir zamanlar saatlerini geçirdiği kütüphaneye girdi. Rafların arasında gezinirken daha önce görmediği bir kitap fark etti. Kitabı eline aldı ve içini açınca bir şey yere düştü.
"Kanlı beyaz lale.." dedi şaşkınlıkla. Hemen altında bir not.
"Hediyemi beğendiniz mi? Leonardo Skywalker. Yoksa Azrail mi demeliyim? S.R"
Leonardo yerden düşen laleyi aldı. Saraya böyle bir şey sokması bir yana dursun bu odaya girip kitabın içine bunu kimseye görünmeden nasıl yerleştirmişti?
Kimdi bu adam? Basit biri değildi. Bunu şuan dan itibaren anlamıştı. Cumhurbaşkanının bile giremediği saraya elini kolunu sallayarak girmiş ve utanmadan küçük evinde kitaplığının arasına bir zamanlar canı pahasına korumak istediği laleyi bırakmıştı.
Elinde tuttuğu kitabın kapağına baktı.
"SAHTEKAR."
"S ve R." dedi şaşkınlıkla. "SahteKar."
"Demek kendine bu ismi verdi." dedi kendi kendine.
Kitabın ilk sayfasını açtı. Boştu. Bir sayfa daha açtı yine boş. Çevirdi çevirdi ve bütün sayfalarının boş olduğunu görünce hayretler içinde kaldı. Ancak kitabın son sayfasında şu cümleler yazılıydı.
" Bu kitap Sahtekarı gördüğün zaman anlam kazanacak."
Kitabı parmaklarının arasında sıkıştırdı.
Aynı rafa koydu. Hayatında kimseden korkmamıştı. Bir avuç asalaktan asla korkmazdı. Ama kendisini ifade etme zamanı gelmişti. Bir kez daha dünya kim olduğunu görmeliydi.
" Muhafız! "
Kapıda ki adam içeri girdi. "Beni emrettiniz efendim."
"Bana bir bilgisayar getir."
Adam korkuyla gözüne baktı. Emir onun kimseyle iletişime geçmemesiydi.
"Korkuyor musun?"
"Efendim kralın emri."
Leonardo sakin ama tehditkar bir tonla, "Senin kralın benim. Kimsenin seni öldürmesine izin vermeyeceğim. Bundan sonra benim emrim altındasın. Bir taşıyıcısın."
Adam gözlerini kırpıştırdı.
"Hadi, git getir!"
Adam koşarak odadan çıktı. Ellerini birleştirip düşüncelere daldı. Önce Carlos ile iletişime geçecekti. Sonrası kolaydı. Buraya taşıyıcıları getirtecek ve bir ayaklanma ile tahtı ele geçirecekti.
Adam izin isteyip içeri girdi." Efendim istediğiniz bilgisayar."
"Masanın üstüne bırak. İçeriye kimsenin girmesine izin verme!"
Adam emirlere uydu ve dışarı çıktı. Masanın altından bir cihaz çıkarıp bilgisayara taktı. Videonun kayıt tuşuna bastı.
"Leonardo Skywalker konuşuyor. Ben taşıyıcıların lideri ve 19 karargahın kuruluşunun sahibiyim."
Kameraya doğru eğildi. "Sizi kapana kıstıranların cezasını vermek istiyorum. Taşıyıcıların, İngiltere kraliyet sarayında tutsak tutuluyorum. Özgürlüğüm için özgürlüğünüz için evlerinizden çıkın ve krallığa doğru harekete geçin. Ve bunu en yakın zamanda yapın.."
Bir kaç dakika ekrana uzun uzun baktı. Burada gözlerindeki değişimden onu tanıyan herkesin Meryem'e baktığını anlardı. Sonra ifadesi tekrar sertleşti.
" Bütün taşıyıcılara emir veriyorum imparatorunuz için kraliyet sarayını basın."
Videoyu kapatmadan önce rafta bulunan beyaz kitabı aldı.
"Bu mesajım sana. Kim olduğunu ya da kimler olduğunu bilmiyorum. Ama beni tehdit ettiysen sonuçlarına katlanacağının sözünü veriyorum. Seni doğduğun ülkenin topraklarına diri diri gömeceğim. Sahtekar'mış..." dedi alaya alarak. Aşağılayıcı bir bakışla ekrana baktı." Kendini göstermeye korkan bir avuç lağam faresinin beni hayat felsefesi haline getirmesi ne kadar komik.. Şimdi eminim senin evinin duvarların da fotoğrafım vardır. Buraya gelmeye cesaret edecek kadar cesur olduğun için tebrik ediyorum. Bak benim arkama sana ait bir şey yok. Kaç yıldır izliyorsun beni? Kaç yıldır her gece uykularında kabusun oluyorum. İşte aramızdaki fark bu. Ben her zaman korkulan taraf oldum sen ise korkan.. "
Video kaydını bitirip videoları yayınladı. Bir ayaklanma başlatmak istiyordu. Hemde çok büyük. Dünya savaşları böyle bir ayaklanmaya şahit olmamıştır. Bu iki ya da üç ülkenin savaşı değildi bu 19 ülkenin savaşı yani üçüncü dünya savaşıydı.
Ve bu savaşı Leonardo Skywalker başlatmıştı.
☆☆☆
Evet sevgili okurlarım bir bölüm daha bitti.
Sizce bu Sahtekar kim ve Leonardo'dan ne istiyor? Neden onu bu kadar düşman edinmiş? Ailesinide öldürmek istiyor onun sebebini öğrendik. Düğün günü ölen insanlar için yapıyor. Sizce düğünde gerçekten Meryem dışında ölmeyen biri daha olabilir mi? Bu bir ihtimal tabi. 😏
Leonardo'nun kendi planı var Meryem'in kendi planı. Birde Sahtekar var. Onunda planı var.
Umarım bu üç plan çakışmaz 🤭
Bakalım diğer bölüm yarış bölümü ve prens ile konuşabilme fırsatını yakalayabilirsek bu bizim için gerçek bir mucize olacak.
Umarım mucizemiz olur.
Sizi çok ama çok seviyorum. İyiki varsınız yarın görüşürüz. 😍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |