
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"İnsan sevince, Nesneler daha çok anlam kazanıyor.. (Paulo Coelho)"
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
Başım dönüyor ve şiddetli bir baş ağrısıyla sarsılıyordum.
"Yapma bunu Ediz! Şuan bana ihtiyacı var onu böyle bırakamam. Öldürecekler."
Dışarıdan gelen disko müziği, hızlı nefes alışım ve çılgınca atan kalbim dışında hiçbir şey duymama engel oluyordu.
Beni götürüyordu. Beni hapishaneye götürecekti. Ne olduğunu anlayınca paniğe kapıldım, tanıdık bir ses kulaklarımda çınlamaya başladı ve yemin ederim kanın kalbime ayak uydurmaya çalışarak tüm vücudumda hızla pompalandığını hissedebiliyordum.
"Bırak lan onu!"
Carlos elinde sopayla Ediz'in kafasına sert bir darbe vurdu. Ne olduğunu anlayamamıştı bile. Ağzımda acı bir tat vardı ve keşke bir bardak soğuk su içebilseydim.
Ediz'in baygın bedeni yere düştü. Ayağa kalktım ve kelepçelerin anahtarını hızlıca aldım.. Elimle onu çıkarmaya çalıştım ama imkansızdı. Carlos titreyen elimden anahtarı aldı ve kelepçelerimi çıkardı.
"Kim bu şerefsiz?"
Baygın yatan Ediz'in bedenine baktım. "Ediz, kuzenim."
Hayretle, "Hani bütün ailen ölmüştü."
Sakinleşmeye çalışarak, "Bende öyle sanıyordum ama düğün salonuna hiç gelmemiş. Halamda bana bundan hiç bahsetmedi. Ailesini öldürdüğüm için peşime düştü. Kimliğim açığa çıktı Carlos. Bu benim için büyük bir tehdit anlıyor musun?"
Beni en çok korkutan, beni neredeyse paniğe sokan türk askerlerinin peşime düşecek olmasıydı. Bu olursa kimse beni almalarına engel olamazdı. Ediz bulmuştu beni, onlarda bulabilirdi.
" Onu öldürelim o zaman. "silahı çıkarıp alnına dayadı.
" Hayır, o benim yaşayan tek ailem. Sadece onu buradan uzaklaştır. Şu lanet yarışı kazandıktan sonra ne yapacağıma karar vereceğim."
"Bir hata yapıyorsun." dedi gözlerimin içine bakarak, "Onu öldürmeliyiz."
Titrediğimi biliyordu, o anda göğsümde hissettiğim baskı korkularımı tetikliyordu.
"Lütfen Carlos, yapamam. Bilmiyor, başıma ne geldi bilmiyor. Beynini yıkamışlar. Ona açıklayacağım. Bilmiyorum ama onu öldürmek istemiyorum tamam mı?" fısıltıyla, "Lütfen götür onu buradan."
İç çekerek, "Peki, dediğin gibi olsun." dedi gözlerini gözlerime dikerek.
"Teşekkür ederim. Hayatımı kurtardığın için."
Gözlerini kaçırdı ve derin bir nefes aldı.
"Rica ederim."
"Leonardo ondan bir haber varmı?" diye sordum boğazımdan çıkmak üzere olan hıçkırıkları kontrol etmeye çalışarak.
Carlos gözlerini tekrar benimkilere dikti. "Tek haberim onu hapsettikleri."
Duyduklarıma inanamadım. Krallık delirmiş olmalıydı. Bir prensi böyle kolay hapsedemezlerdi.
"Adi pislikler. Daha ondan ne istiyorlar? Hayatını zindan ettikleri yetmedi mi? Hepsine hesap soracağım hepsine."
Nefes almak için bile durmadan konuştum. Bana ne yaptıkları umurumda değildi ve aslında beni dinledi ve öfkeye ulaşana kadar yüzümdeki duyguların birer birer nasıl değiştiğini görebiliyordu.
" Bu işte beraberiz. İleri gidebildiğimiz kadar gideceğiz. Artık bir sınırım yok."
Başım dönmeye başladı. Beklenmedik bir acıyla nefesimi tutmak zorunda kaldım.
"Maria, iyi misin? Başın çokmu ağrıyor?"
Başımı tuttum. "Lanet ağrı. Yerinimi buldun çıkacak. İyi olacağım." dedim nefes almaya çalışarak.
"Bak kötüysen başka bir yol bulabiliriz."
"Hayır, başka yolu yok. Kıyıdan dönemem. Vaktimiz yok. İyiyim şimdi yarışa gideceğim ve bu iş bitecek."
"Sana güveniyoruz. Başaracaksın," dedi, Ediz'in baygın bedenini omzuna aldı ve sonra arkasını dönüp beni yalnızlığımla yüzeyde bırakarak uzaklaştı.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama son birkaç saat içinde yaşadığım zihinsel ve fiziksel yorgunluktan sarhoş gibiydim. .
" Son yarış için prens ve Merliyn piste bekleniyorsunuz."
Bu anonons baş ağrılarımı alıp götürdü. Öfkem ve hırsım yer değiştirdi. Bu yarışı kocam için kazanacaktım. Ya başaracaktım ya da ölecektim. Başka yolu yoktu.
Kararlı adımlarla asansöre yöneldim. Aşağı inerken yapabileceğim bütün hamleleri düşünüyordum.
Prensi yaralayamazdım. Daha başlamadan işim biterdi. Ama onu zorlamalıydım. Bana hayran kalmasını sağlamalıydım. Bunu yaparken de asla kötü bir yaklaşımda bulunmamalıydım.
Asansörün kapısı açılınca tribünlerin gürültüsü tekrar duyulmaya başladı. Her adımda kalbim de hızlı hızlı atıyordu. Başlangıç noktasında benim ve prensin arabası duruyordu.
Prense elbette reverans göstermeyi de unutmadım. Kibarca başını eğerek karşılık verdi. Benim güvenlik almadan bindiğimi görünce saygıyla karşılık verdi.
Benden aşağı kalmak onun otoritesini incitirdi. Arabalarımıza bindik. Arabasının rengi griydi ve gerçekten göz alcıydı. Bir Bugatti Chiron Super SPORT 300+. Ben bu arabayı ancak hayalimde görebilirdim. Bu araba saatte 482 km hızıyla dünyanın en hızlı üretim otomobil unvanına sahip.
Yan yana gelince camlarımızı indirdik.
"Başarılar Merliyn." dedi gülümseyerek.
"Başarılar Prens." dedim aynı gülümsemeyle. Şunuda eklemeyi unutmadım. "İyi olan kazansın."
"Umarım siz kazanırsınız." dedi gülümseyerek. Kalbim biraz olsun bu cümleyle rahatladı. Çünkü gururu incinirse suratıma bakmazdı. Ve bütün plan çöpe giderdi.
"Umarım siz kazanırsınız prens. Sizinle yarışmak benim için bir onur."
"Beni mahcup ediyorsunuz." dedi kibar bir sesle.
Başımı iki yana salladım. "Sadece samimi olduğumu bilmenizi istiyorum. Bu yarışa hayatımı koyuyorum."
Şaşkınlıkla, "Bu ilginç." dedi sonra, "Hayatınız derken?"
Elektronik bayrağın inişini gösterdim. "Neden bunu bitiş çizgisinde konuşmuyoruz."
Gözleri kısıldı ama sinsi gülüşünü yakaladım. Camlarımızı tekrar kaldırdık. Gaz vermeye başladık. Şov tabi. Tribün ayağa kalkmıştı. Hepsi eminim benden daha heyecanlıydı.
Ve, "3,2,1"
Prens gazlayarak anında önüme geçti. Geri kalmadım. Gaza bastım. Beş altı saniye sonra vitesi yükselttim.
İlk dönüşe gelince prensten yalnızca üç metre uzaktaydım. Ayağımı gazdan çekik frene yavaş yavaş bastım araba kayarak ilk dönüşü hızlı geçerek hemen arkasına geçtim.
Zikzak çizerek onu biraz sıkıştırmak istiyordum. Fırsatını bulup yan yana gelmem lazımdı.
Ama bir anda gaza öyle bastı ki sadece benden uzaklaşmasını izledim.
"Siktir!" direksiyona bir kez elimle vurdum o anki öfkeyle.
Vitesi sona alıp sınırlarımı zorlayarak gaza bastım. Tekerlerden çıkan dumanı ya da arabamın zorlanışını umursamadım.
Araba bağırıyordu ama içimdeki çığlıklar daha çok gürültülüydü. Prensin arabası ile aram açılmıştı.
Ben gaza basıyordum ama onunki resmen kuş olmuş uçuyordu. Arabasının motorları kusursuz çalışıyordu. İkinci dönüşü geçti. Kusursuz bir şekilde hemde.
Çok hızlıydım. Olası bir kazaya doğru gidiyordum. Ama bu dönüşü yavaş geçmek gibi bir lüksüm olamazdı. O an kaybettim demektir.
Derin nefesler alıp verdim. Gaz verdim. Gaz verdikçe arabadan dumanlar çıkıyordu. Lanet araba çok zorlanıyordu.
Dönüşe gelmeden direksiyonu çevirmeye başladım.. El frenini çektim ve gaza kökledim. Araba dönüyordu. Fazla hızlı. Kontrolü elimden kaybetmek üzereydim.
Bunu şansa çevirerek bir defa döndükten sonra zikzaklar çizerek tekrar gaza bastım ve dönüşü kaza almadan geçtim.
Son dönüşe prens girmeden yetişmek için son gücümü kullandım. Gaza kökledim. Aramızdaki mesafeyi kapattım. Dönüş için yavaşlamak zorunda kalacaktı ve bende bunu kullanarak aramızdaki mesafeyi kapatacaktım.
Tam tahmin ettiğim gibi dönüş almak için hızını azaltınca ben gaza bastım. Vites değiştirdim. Onu dönüşte yakaladım.
Etrafında drift atmaya başladım. Aynı şekilde karşılık vermesi Adrenalimi tavan yapmıştı. Sonunda yarışa geri dönen ilk ben oldum.
Vitesi sona alıp gaza bastım. Yan yana gidiyorduk. Başa baştık. Camını indirince bende aynısını yaptım.
Bir kez göz göze geldim ve gülümsediğini gördüm. Bir düğmeye bastı. Aman Allah'ım! Arabanın arkasından çıkan borulardan ateş çıktı ve ben yanımdan uçup gidişini izlemekle kaldım.
Lanet olsun kaybediyordum. Kaybedemezdim. Bitiş çizgisine yarım dakikadan az kalmıştı. Düşünmek için zaman yoktu. Risk almalıydım ve alacaktım.
Pistin geriye doğru yapılmış duvarına doğru gaza bastım. Duvardan hız yaparak bitiş çizgisine resmen uçarak girmeyi planlıyordum ama bundan yara almadan kurtulamayacağımı biliyordum.
Beton duvarın eğik yapılan tarafı hız kazanmama sebep olacak tek şeydi. Anons eden adam sesi kısılana kadar bağırmaya başladı.
"Merliyn ne yapıyor? Bitiş çizgisi yerine duvara sürüyor. Yoksa hakimiyeti kaybetti mi? İnanamıyorum çok hızlı. Bu kazadan sağ çıkması çok zor."
Duvardan yükseldim. Bedenim sarsıldıkça sarsılıyordu. Geriye yatmış duvardan bitiş çizgisine uçarak giriyordum. Lanet hayatım iğne ipliğe bağlıydı. Prenste varmak üzereydi.
Uçarak bitiş çizgisine girdim. Araba zıplamaya başladı. Direksiyon hakimiyetini kaybettim. Uçuruma doğru son hız gidiyordum. El freni çalışmıyordu.
Lanet olsun ölecektim. Lanet bir araba yarışında ölecektim. Gözlerimi kapattım. Ve o lanet acının bedenimi ele geçirmesini bekledim.
Arabama gürültüyle çarpan bir ses yüzünden gözlerimi açtım. Prens hayatımı kurtarmıştı. Uçurumdan uçmadan önce arabasıyla benimkine sağ taraftan vurup uzaklaştırmıştı.
Arabam bu darbeyle takla bir defa takla attı. Cam parçaları vücudumu keserken araba sanki ağır çekimde dönüyordu. Başımı direksiyona çarptım. Başım dönmeye başladı ve karanlığa gömüldüm.
On dakika sonra.
Gözlerimi açtım. Beton zeminde yatıyordum ve başımda bir doktor vardı. Hemen yanında Prens duruyordu.
"Merliyn beni duyuyor musun?"
Gözlerimi kırpıştırdım. "Başım." dedim hareket etmeye çalışarak. "Hareket etme Merliyn. Kurtulman mucize. Hava yastığı hayatını kurtardı. Küçük bir kazayla atlattın. Şimdi seni hastaneye götüreceğiz."
Kemiklerim kırılmıştı sanki. Her yerim ağrıyordu.
"Yarış," dedim boğazımda büyük bir acıyla. "Kazandım mı?"
Prens beni kollarının arasına alıp yerden kaldırdı. "Kaybetmen imkansızdı. Tebrikler kazandın."
Önce gülümsedim sonra da ağladım.
"İnanamıyorum kazandım."
Endişeyle beni ambulansa taşırken, "Delirmişsin sen. Gerçekten ne olacağını düşünüyordun. Ölebilirdin."
Başımı iki yana salladım. "Ama yaşıyorum. Önemli olanda bu."
Bana uslanmayan bir kadın olarak baktı. Sedyeye yatırmadan hemen önce basın etrafımızı sardı.
"Prensim, kaybettiniz bu konuda ne düşünüyorsunuz?"
Bir tane soru bana yönetildi. "Kazandınız Merliyn, sizi tebrik ediyorum. Şuan ne hissettiğini bize söyler misiniz? Az kalsın ölüyordunuz."
Boğazım acıyordu ve konuşamıyordum.
"Prens hayatınızı kurtardı. Bunun hakkında bize bir şey söylemek ister misiniz?"
Prens sert bir dille uyardı. "Ölmesini mi istiyorsunuz yoksa sizin saçma sapan sorularınızı dinlemeye devam mı edelim?"
Basın korkuyla geri çekildi. Beni sedyeye yatırdı. Çekinerek ceketinin kolunu tuttum." Beni yalnız bırakmayın. "
Flaşlar yüzümüzde patlıyordu. Yarın haberde ne yazacağını biliyordum. İstediğimde buydu.
Ambulansa bindi. Ambulansın kapıları kapanmadan önce flaşların patlaması yüzünden neredeyse bir kez daha bayılacaktım.
Görevli serum taktı ve tansiyonumu ölçtü. Kesiklerimi kapattı.
"Gerçekten ucuz atlattınız." dedi prens.
Elimi maskeye götürdüm. Maskeyi çıkarışımı izlerken gözleri kocaman açılmıştı. Karşısında o deli zannettiği kadını görene kadar şaşkınlığını korudu.
Resmen ağzı açık kalmıştı.
"Ama siz.."
Mahcup bir şekilde gülümsedim. "Deli değilim."
Anlamayan bir ifadeyle, "O zaman neden numara yaptınız? O an ve şimdi karşımda duruyor olmanız bir tesadüf değil değil mi?"
Başımı iki yana salladım. "Hepsi size yaklaşmak için bir plandı. Sizinle konuşmam gerekiyordu."
"Bir kez yalan söyleyen bir insanı neden dinleyeyim?" alınmıştı.
"Hepimiz hayatımızda yalan söyleriz. Benimkinin makul bir açıklaması var."
Yaralı bedenime baktı, hala beni kurtarışının etkisindeydi.
"Peki bu gösteriyi ne için yaptın? Sakın bana aşık olduğunu söyleyerek buna inanmamı bekleme." dedi uyarıcı tonla.
"Sonuna kadar dinleyeceğinize söz verir misiniz" diye umutla sordum.
"Sen anlatmaya başla." dedi bu sefer sertti ses tonu. Kızgındı. Anlayabiliyordum.
"Öncelikle ismim Maria."
Alayla, "Bir yalan daha." başını iki yana salladı. "Bundan sonrasını dinlesem bile inanır mıyım bilmiyorum?"
"İnanacaksınız. Çünkü bu kadar oyunu boşuna yapmadım. Öncesinden planlıydı herşey. Bu kadar gösteriyi sadece sizinle konuşmak zorunda olduğum için yapıyorum. Hayati bir konu. Lütfen anlatmama izin verin. İzin vermezseniz tek kelime etmeyeceğim ama hayatınız boyunca konuşmama izin vermediğinizin pişmanlığını yaşayacaksınız. "
Kaşlarını çattı." Bundan nasıl bu kadar eminsin?"
Bundan kesinlikle emindim." Bu gece beni dinlemezseniz iki kişi ölecek. Birisi benim. Diğeri ise İngiltere prensi. "
Doğru duyup duymadığını anlamak için bekledi. Yalan söyleyip söylemediğimi kestiremiyordu.
"İntiltere prensi ne alaka? Bu sefer haddini aşacak bir yalan söylüyorsun."dei ikaz ederek.
Çantamdan mührü çıkarıp gösterdim.
" Bana inanın doğruları söylüyorum. "
Mührü görünce afalladı. Eline alıp inceledi.
" Bu senin eline nasıl geçti? "
" Ben İngiltere prensinin eşiyim. "dedim hemen. Dahada şok oldu." Sadece dini nikahımız var. "diye ekledim.
" Müslüman mısın? "diye sordu akabinde.
" Evet, ve türküm. Gerçek ismim Meryem. "
Mührü bana uzattı." Kafam çok karıştı. Şunu bana bir baştan anlatır mısın? Bir Türk kadını İngiltere prensinin varisiyle nasıl evlendi? Hemde dini nikahla? "
" Kulağa çok saçma geliyor sizi anlıyorum." dedim alayla.
" Evet, şok içindeyim. Gerçekten İngiltere prensinin eşi olduğunu iddia eden kadın şuan karşımda ve benden yardım istiyor."
Cevap vermedim. Haklıydı ve bu benim dudaklarımı birbirine bastırmam neden olmuştu.
" Pekâla, bizim evlendiğimizi kimse bilmiyor. Sadece prens ve bir kaç arkadaşı. Türkiyede evlendik. Geçmişe dayanan bir hikayemiz var. Çok eski."
Ona bütün geçmişimizi ve yaşadıklarımızı anlattım. Bu bir saatimi almıştı. Hastaneye gitmeden ambulansı durdurup bizi bekleyen arabaya bindik. Hâlâ anlatmaya devam ediyordum. Beni özel bir hastaneye götürdü.
Hikayemizi bitirdiğimde uzun bir süre düşündü. Bu sırada doktor ve hemşireler beni normal odaya almışlardı. Beyin sarsıntısı geçirme ihtimaline karşı bir gece gözetim altında tutulacaktım. Bu sırada prens asla beni yalnız bırakmadı. Sabırla dinledi. Üzüldüğüm yerde üzüldü.
"Bana yardım edecek misiniz?" diye umutla sordum. "Artık biliyorsunuz."
Prens sendeleyerek durdu ve gözlerinde şaşırmış bir ifadeyle bana baktı.
"Hikayeniz gerçekten hem acı hemde tam bir roman gibi. Yaşadıklarınız kitap olsa sanırım milyarlar okurdu."
"Umarım bir gün okurlar." dedim başka yöne baktım.
Tekrar yüzüne baktım ama görünüşe göre dalıp gitmişti.
"Yardım edecek misiniz?" diye merakla sordum.
"Benden tam olarak ne istiyorsunuz?"
Yatakta doğruldum. "Şimdi bir kral ile diğer bir kral nerede karşılaşır?"
Düşünmeden yanıtladı. "Özel bir davette. Sadece krallara özel davetler oluyor."
"Peki diyelim babanız özür dilerim yani kralınız oğlunun nişanı için diğer kralları davet etse gelme zorunlulukları var değilmi?" Nihayet sormuştum.
"Evet, Daveti reddetmek kabalık olur. Bütün herşeyimizi onlardan çekeriz. Mecburlar."
Gülümsedim. "İşte tam olarak bunu istiyorum sizden. Nişanlanmanızı.."
Kıkırdadı, "Hanımefendi pardon Prenses mi demeliyim? Ben daha bekarım görüştüğüm biri yok. Hem şu durumda sahte bir nişan skandal olur."
Başımı eğdim. "Aslında nişanlınız ben olacağım."
"Anlamadım ne dediniz?" dedi şaşkınlıkla.
"Sahte nişanlınız olacağım. O saraya girebilmemin tek yolu bu. Sizinle nişanlanırsam dokunulmaz olurum. Bana dokunmak size dokunmak ve krala saygısızlık demektir. Kimse bu savaşı istemez. Ne yaparsam yapayım göz yumulacaktır. Siz nişan için İngiltere kralını davet edeceksiniz ve bizde sizinle daha sonra onları ziyarete gideceğiz. Krallığa sadece krallar ve aileden olanlar giriyor. "
Bir süre ikilemde kaldı, sanki nasıl söyleyeceğini bilemiyor gibiydi. Sonunda derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı," Bu istedikleriniz basit değil biliyorsunuz değilmi"
"Evet, farkındayım. Ben herşeyi göze aldım. Eğer ona yardım etmezsem mührü elimden aldıktan sonra onu öldürürler. Tek kurtuluşu bu. Onu bir tek bu şekilde kaçırabilirim. Sizden çok büyük bir iyilik istediğimin farkındayım. Ama bu mühür bende oldukça bir kral gibi belgeler imzalayabilirim. Tahta Leonardo geçecek bu olduktan sonra iki ülke büyük bir anlaşma ve barış içinde yaşayabilir. "
Kaşlarını çattı ve dönüp bana baktı. Konuşmadan gözlerimin içerisine bakıyordu ve o kadar odaklanmıştı ki alnı kırışmıştı.
" Lütfen tek şansımız sizsiniz. Bunun için hayatımı ortaya koydum. Bize yardım edeceksiniz değil mi? "diye sordum, utandığımı hissediyordum.
İç geçirdi." Bilmiyorum, bu plan çok büyük. Seni aileme kabul ettirmem aylarımı alır ve gördüğüme göre vakit yok. Babam çok gaddar. Çok diktatör. Alınmayın lütfen, sadece aileden biriyle evlenebilirim. Bunun dışı yasak. Vatan haini olarak ilan edilirim."
Gözlerim doldu. Bunu hiç düşünmemiştim. Kalbim acıyla burkulmuştu." İnanamıyorum herşey boşa gitti. "dedim akan gözyaşlarımı izleyerek." Elimde bir tek bu kalmıştı. Herşeyi berbat ettim. Vaktimi boşa harcadım. "
" Özür dilerim yardım edemediğim için."dedi üzgün bir sesle." Keşke elimden bir şey gelseydi. "
" Sizin hatanız değil. Ben yanlış bir plan yaptım. Hiç buraya gelmemeliydim. Krallığı basmalıydım. Canım pahasına onu oradan çıkarmalıydım. "
" Keşke bir yardımım olsaydı. "diye kendi kendine mırıldandı..
Göz yaşlarımı sildim. O an televizyonda onu gördüm Leonardo'yu. Sevgili efendimi. Kocamı.
" Siktir bu da ne! "dedim ve televizyonun sesini açtım.
" Leonardo Skywalker konuşuyor. Ben taşıyıcıların lideri ve 19 karargahın kuruluşunun sahibiyim."
Leonardo taşıyıcılar için mesaj göndermişti. Bütün kanallarda yayınlanıyordu.
"Sizi kapana kıstıranların cezasını vermek istiyorum. Taşıyıcılarım, İngiltere kraliyet sarayında tutsak tutuluyorum. Özgürlüğüm için özgürlüğünüz için evlerinizden çıkın ve krallığa doğru harekete geçin. Ve bunu en yakın zamanda yapın.."
İnanamıyorum savaş başlatıyordu. Taşıyıcıları krallığa getirtecek ve darbe vuracaktı.
Bir kaç dakika ekrana uzun uzun baktı. Sanki hemen karşımdaydı. Gözlerimin içine bakıyordu. Özür diliyordu. Gözlerinden sarılmak istediğini anlıyordum.
" Bütün taşıyıcılara emir veriyorum imparatorunuz için kraliyet sarayını basın."
Videoyu kapatmadan önce rafta bulunan beyaz kitabı aldı.
"Bu mesajım sana. Kim olduğunu ya da kimler olduğunu bilmiyorum. Ama beni tehdit ettiysen sonuçlarına katlanacağının sözünü veriyorum. Seni doğduğun ülkenin topraklarına diri diri gömeceğim. Sahtekar'mış..." dedi alaya alarak. Aşağılayıcı bir bakışla ekrana baktı." Kendini göstermeye korkan bir avuç lağam faresinin beni hayat felsefesi haline getirmesi ne kadar komik.. Şimdi eminim senin evinin duvarların da fotoğrafım vardır. Buraya gelmeye cesaret edecek kadar cesur olduğun için tebrik ediyorum. Bak benim arkama sana ait bir şey yok. Kaç yıldır izliyorsun beni? Kaç yıldır her gece uykularında kabusun oluyorum. İşte aramızdaki fark bu. Ben her zaman korkulan taraf oldum sen ise korkan.. "
" Savaş başlattı. "dedi prens ekrana bakarak." Kendi krallığını yıkmak uğruna ayağa kaldırıyor tüm dünyayı. Çok cesurca. "dedi hayran hayran bakarak bana.
" Sevgili efendim öyledir. "diye heyecanla haykırdım.
Devam etmedi. Yaklaşık bir dakika boyunca durdu.
" Ama şuan hapsedilmiştir. Kraliçe hamile. İkinci bir varis doğuracak. Zamanı kalmadı ve ben burada durmuş serum yiyorum. "
Serumu kolumdan çekip aldım." Onu kurtarmaya gideceğim." kapıya doğru ilerledim. "Herşey için yinede teşekkür ederim. Dinlediğiniz için teşekkür ederim. İyi akşamlar."
Güçlükle dışarı çıktım. Koridorda yürürken arkadaşlarımın köşeyi döndüğünü gördüm. Koşarak bana yardıma geldiler.
Carlos, gözlerini kısarak beni şöyle bir tarttı. "İzlemişsin. "dedi.
İhtiyatlı şekilde kafamı salladım.
" Ülkeye giriş çıkış yasaklandı Maria"dedi Nikki." Vur emri verildi. Havada karada krallık korunmaya başladı. Amerika Birleşik Devletlerinden askerler, İngiltere krallığını korumak için binlerce asker gönderdi. "
" Ve Rusyada yardım edecek. "dedi Hannah.
Duraksadım." Bu çok kötü."dedim.."Herşeyi berbat ettim. Mahvettim. "dedim korkuyla.
Carlos beni oturttu." Prens kabul etmedi değil mi? "
Yaşlı gözlere başımı iki yana salladım."Maalesef. Yasak olduğunu söyledi. Hain olarak ilan edilirmiş. "
" Hadi gidelim buradan. "
Carlos kolumdan tutup beni dışarı çıkardı. Arabaya doğru ilerlerken yağmur başlamıştı. Damlalar yüzüme düştüğünden endişeyle gözlerimi kırpıştırdım.. Göz yaşlarım yağmurla beraber iniyordu.
" Neyi yanlış yaptım? "dedim gökyüzüne bakarak." Oysa planın olacağına inancım tamdı. "
Carlos sessizce bekliyordu. Üzerinde her zaman olduğu gibi ceketi yoktu, damlalar onun mavi tişörtünde noktalar oluşturmuştu ve onun taranmamış saçlarına damlıyordu.
" Leonardo'yu öldürecekler değil mi? Asla zamanında yetişemeyeceğiz?"Sonunda sorabilmiştim.
" Pes etme! "dedi Hannah." Her zaman bir umut vardır. "
" Ne kaldı ki? Elimizde başka plan yoktu. Ülkeyi korumaya aldılar. Yanlarında Amerika ve Rusya varken biz rüzgarının yanından bile geçemeyiz. "diye itiraz ettim.
" Üzgünüm. "dedi Nikki sarılarak.
" Ben...ne söyleyeceğimi bilmiyorum."dedim titreyen sesimle." Ne yapacağız bilmiyorum. "
Korkmamak için kendimi zor tutuyordum ama aslında dehşete düşmüştüm. Herşey rahatsız etmeye başlamıştı beni.
" Erken saldırmalıydık. "diye suçladı kendini Carlos." Bu kadar beklediğim için bütün suç benim. "
" Hayır, "diye mırıldandım." Benim suçum. Bu planın işe yaramayacağını söylemiştin. Seni dinlemeliydim. "
" Sen en azından bir şey yaptın.." aniden beni hararetle savunmaya başladı." Sen çabaladın, canını ortaya koydun. Ben ise izledim. Bekledim. " böyle konuşurken tuhaf ve acı bir tonda söylemişti bunları.
Bir süre sessizce yürüdük. Hepimizin yüzünde yenilmişlik vardı. Keder, suçluluk duygusu.
"Allah'ın cezası krallık." diye homurdandım.
Derin bir nefes aldı.
"Hepsi onların suçu. Bütün bunlar yaşadığımız. En acı ölümü hak etmiyorlar mı?" diye sessizce sordum.
Duygusuz bir şekilde hemen cevap verdi. "Evet." dedi Carlos.
Bir süre sessiz kaldı. Farkında olmadan yavaşlamıştık, neredeyse durmuştuk.
"Leonardo, ona ulaşabilseydim. Konuşabilseydim. Bir şansımız olur muydu?" Şüpheyle sordum.
"Olurdu, onun hep bir planı vardır. Her zaman bir adım öndedir. Keşke konuşabilseydik." dedi alçak bir sesle. Acı dolu gözlerle yüzüme baktı. "Ama o bizimle iletişime geçmeden bu mümkün olmaz."
Gözlerimi gökyüzüne çevirdim.
Artık yürümüyorduk. Etraftaki tek ses kalbimin denizinde dalgaların kayalara vurma sesiydi. Yağmurun sesi artık duyulmuyordu.
"Belkide kendimi öldürmeliyim." diye fısıldadım.
"Hayır!"diye itiraz etti, bunu söylememe şaşırmıştı.Ona tekrar baktım, gözlerinde endişe vardı.
" Sakın! Bunu duymamış olayım. "
Ona ters bir bakış attım.
" Zaten öleceğim. Şuan olmasa başka bir zaman. Leonardo'nun ölümünü izlemeyeceğim tamam mı? "dedim hemen.
" Evet bir gün hepimizi öleceğiz. Ama bugün değil. "
İç geçirdim." Tabi. "
" Meryem! "
Hemen arkamızdan prensin sesi geldi. Bize doğru yaklaştı.
" Özür dilerim konuşmalarınızı dinledim ve sanırım bir yolu var. "
Heyecanla koluna yapıştım. "Nasıl bir yol?"
"Çok zor bir yol. Neden bunu evimde konuşmuyoruz."
"Tabiki, memnuniyetle." ve hemen yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim. Sanırım hâlâ umut vardı.
Prensin gösterişli sarayına girerken herşeye hayran hayran bakıyorduk. Biz bu zamana kadar ahırda yaşıyor muşuz? Resmen cennetten bir evi vardı adamın.
Salonu dört villa büyüklüğündeydi.
"Rahatınıza bakın." bizi yönlendirirken hizmetçileri gönderdi. Korumalar dışarıdaydı. Evin içinde sadece biz kalmıştık.
"Aslında bunu düşünmem bile çılgınlık ama size yardım etmek istiyorum. Hayatın beni çok etkiledi. Gerçekten seni bu şekilde umutsuzca bırakmak istemiyorum."
Çok samimiydi. Buda gerçekten bütün kötü duygularımı bir kenara bırakmıştı.
"Teşekkür ederim." dedim sıcak bir gülümsemeyle. "Gerçekten."
Carlos merakla sordu. "Peki plan ne?"
Bana dikkatlice baktı. "Aslında planın mantıklı. Nişanlı olayı tek mantıklı plan."
"Ama bu senin için imkansızdı. Hain ilan edilirdin."
Gülümsedi. "Evet öyle ama eminim Prens Leonardo sana bir krallığa girmenin yolunu basit yoldan anlatmıştır." dedi.
Kimse anlamadı ama ikimizde anlamıştık. Carlos heyecanla, "Bizede anlatacak mısınız?"
"Bir bebek." dedim yüzlerine bakarak. "Bir bebeğimiz olursa otomatik olarak karnımda bir prens taşıyacağım. Yani benimle evlenmek zorunda kalacak."
"Sahte nişan anladım. Sahte bebeği nasıl yapacaksın?" diye sordu Carlos. Ses tonunda ki imayı anladım. Çok ileri gidiyordum.
"Başka bir planın varsa bizi aydınlatabilirsin." dedim.
"Olsaydı şuan burada olmazdım." dedi kızarak.
"Orası kolay." dedi Prens. "Bu zamana kadar hiçbir kadın ile ismim çıkmadı. Krallık için çok şey feda ettim. Babama gidip bir kadını hamile bıraktım dersem inanır. Çünkü bu zamana kadar asla sözünden çıkmadım. Yalan söylediğim görülmedi. Sorgulamaz."
Gülümsedim. Prens benim gülümseyişime karşılık verdi.
" Çok iyisiniz. "dedim mahcup bir şekilde." Bu yardımınızı asla unutmayacağız. "
Gülümsememe engel olamadım.
" Bunu hemen yapmalıyız. Bu gece babama gidip anlatacağım. Mümkün olan en kısa sürede nişanı ayarlamaya çalışacağım. "diyerek söz verdi.
" Lütfen bize haber vermeyi unutmayın. "
Ağırbaşlı şekilde başını salladı." Mutlaka haber vereceğim. "
Prens yanımızdan ayrıldı. Tek şey beklemek kalmıştı. Prensten gelecek haberi beklemek.
Carlos yemek yemezse bayılacağını söylemesi üzerine Hannah ile bize yemek hazırlamak için mutfağa girdi.. Uyumak isteğimi söyleyerek herhangi bir odaya geçtim.
Bu sırada bilgisayarı elime alıp youtubeda tıklanma rekoru kıran Leonardo'nun videosunu açtım. Kaç kere izledim kaç kere ağladım bilmiyorum. Sanki elini tutuyor gibi bilgisayar ekranını tuttum. Uyuya kalmıştım.
Sabah erken saatlerde kalktım. Herkes uyuyordu. Sanki dayak yemişim gibi her yerim ağrıyor ağrıyordu. Ağrı kesici içip tekrar uzandım. Bütün kemiklerim sızlıyordu. Tenime binlerce iğne batıyordu sanki.
Akşam Carlos ve Hannah bana zorla çorba içirdiler. Yürürken her yerim ağrıyordu. Prensten hâlâ haber gelmemişti. Bu bekleyiş çok acı dolu bir sürece doğru gidiyordu. Her dakika acaba ona ne yapıyorlar düşüncesiyle geçiyordu. Korkuyla geçiyordu her saatim.
Kendimi bugün biraz daha iyi hissediyordum. Salonda oturmuş prensi beklerken o beklenen kişi bahçe kapısından içeri girince ağrılarımı umursamadan yanına gittim.
"Güzel haberleriniz varmı?"
Ayakta durmakta zorlandığımı fark edince kolumdan tuttu. "Evet, babam kabul etti nişanı."
"Teşekkür ederim." dedim ağlayarak. "Teşekkür ederim. Bu iyiliğinizi asla unutmayacağım."
"Önce içeri girelim. Hâlâ iyileşmediniz."
Nazikçe içeri götürdü beni. Bu sırada Carlos mutfaktan elinde bir bardak suyla çıktı. Yüzümde ki mutluluğu görünce sebebini anlaması kısa sürmedi.
"Bu doğru mu?" diye soran ifadeyle Prense baktı. "Kral kabul etti mi?"
"Zor oldu ama kabul etti. Bir hafta sonra nişanlanıyoruz."
Sevgili efendimi kurtarma planı böylelikle devreye girmiş oldu.
☆☆☆
Meryem çok çılgınsın kızım. 😅
Kralın kabul ettiğine bakmayın basit olmayacak bizim için. 🥲
Leonardo bir savaş başlattı sonu asla iyi bitmeyecek.
Nişan günü bizi prens ile gördüğü zaman geçireceği şoku hayal edebiliyor musunuz? 🥹Zavallıcık.
Bir okurumun dediği gibi başta kızacak sonra anlayacak. Ama emin olun asla bizden şüphelenmez. Yani zaten biliyorsunuz da yinede söylemek istedim.
Bakalım sizi diğer bölüm ne bekliyor?
Bölümü nasıl buldunuz?
Yarın görüşürüz. 🖤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |