55. Bölüm

"55"Nişan

Kupa Kızı
kupakizii0

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

"Cennete gitmek isteyenlerin, CEHENNEM'E çevirdiği dünyada yaşıyoruz...! "

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

Leonardo'nun Gözünden. (Yorum yapmayı unutmayın. ❤️İyi okumalar.)

Meryem.

Arap prensiyle onun kolunda içeri girdi. Benim karım. Başka bir adamın koluna girmiş içeri giriyordu. Adamın ona dokunuşu harap edici bir mermi, dövücü bir mancınık gibi çarptı kalbime. O zaman bana ne olduğunu açıklayacak yeterince vahşi bir simge yoktu.

O anda, bir zamanlar olduğum merhametli tarafıma hiçbir şekilde yakın değildim; kendimi gerisinde tuttuğum şefkat maskesinin parçalarından eser yoktu.

Burada ne haltlar dönüyordu? Özlediğim aşık olduğum kadın Arap prensinin koluna girmiş pişkin pişkin nişanını bütün dünyaya ilan ediyordu.

Benim karşımda. Bana doğru yürürken yapıyordu bunu.

Meryem benim karımdı. Benimdi. Bende onundum. Dünyada bu gerçekten başka hiçbir şey yoktu. Şuan nasıl bu duruma düşmüştük?

Ben yıllardır kayıp mıydım? Ölmüş müydüm ben? Nasıl olurda böyle gülücükler saçardı etrafa, Nasıl benim olduğum tarafa bir kez bile bakmazdı.

Böyle bir kıskançlığın var olabileceğini hiç hayal etmemiştim. Öfke ve bundan doğan öldürme isteğim boğazımı bir ateş gibi yaktı. Ağzım kurumuş ve kızarmıştı. Kaslarım öfkeyle şişmişti. Masadaki bıçağa doğru baktım. Burayı kana bulamalıydım. Benim karım bu durumlara düştüyse bunun bedelini herkese ödetmeliydim.

Tam bir saniye geçmemişti. Gözlerimi kapattım.. Ne olacağı asla umrumda değildi. Öldürecektim. Kana bulayacaktım bu sarayı.

Refleks olarak, adını duyduğum sese doğru döndüm. Gözlerim saniyenin küçük bir kısmı için göz alıcı teninde, soluk renkli bir yüzdeki bir çift büyük, kahverengi göze kilitlendi tekrar.

2 göze 2 dudağa 2 kulağa 2 kaşa bakakaldım.

Öfkemi , kollarımı, bacaklarımı sıkıca tutan felç edici deh­şetten kaçma zorunluluğumu bastırdım. Aynı anda bütün duygular esir aldı bedenimi.

Sesini duydum.

"Hoş geldiniz."

Beni alevlendiren aynı zamanda hayran bıraktıran sesini. Benden başkasının duymasına tahammül edemeyeceğim sesi. Duru sesini odanın uzak tarafından duyabilmek için yanında olmam gerekmiyordu. Nerede olursa olsun duyardım onun sesini.

Öfle, şaşkınlık, özlem ve hayranlık. Kararlı adımlarla ona doğru yürüdüm.

Gözleri beni bulunca attığım o cesaretli adımlar durdu. Orada gördüğüm yüzün şoku, hayatını birkaç sıkıntılı an kadar uzattı.

Yüzümdeki ifadeyi gördüğünde, korktu. Ama tepki vermedi.

Kan beynime sıçradı. Düşüncelerim köpürmüştü, kontrole direniyorlardı, tutarsızlardı.

Tek kaşını kaldırdı. Bakışları yüzümden uzaklaştı. Sırıttı ama gülümsemiyordu; bense bağırmak istiyordum, gözle­rim umutsuzlukla, dehşet içinde, sayısını unuttuğum kadar çok kez açmaya yeltendiğim kapıya doğru hızla baktı.

Arap prensiyle nişanlanıyordu. Benim karım karşımda başka bir adama gülümsüyordu.

Aman Tanrım.

Beni öldürmeye çalışıyordu.

Bunu kasten yapmıştı.

Bana bir kez doğru düzgün bakmaması içimdeki canavarı uyandırıyordı. Günlerce çaba gösterip, katı disiplinle yendiğim kişiliğime. Şimdi ne kadar da kolayca yüzeye sıçramıştı. Korkmasın diye vazgeçtiğim benliğim bile öfkeliydi. Kızgındı, kırgındı. Ben ona hasretken, onu özlemle hayalini kurarken nasıl gözlerime uzun uzun bakmazdı?

Hiçmi özlemedi beni?

Sesi yine düşüncelerimi dağıtarak kulaklarımda dönüp durdu.

"Prens ile gerçekten hikayelere konu olacak bir tanışmamız oldu.." diye anlatıyordu.

Hayır.

Bana işkence etmek, eziyet çektirmek için; geceleri bir daha gözüme uyku girmesin diye yapıyordu bunları.

"Gerçekten bu yıl benim için mucizelerle doluydu. Size gerçek beni tanıtmak istiyorum. Maske olmadan. " dedi kralların önünde durarak. Yüzündeki maskeyi indireceğini anladığım da yetişmek istedim. Ama çok geçti. Maskesini indirdi. Güzelliği zehirli çiçeklerinki kadar çekiciydi. Baktığın anda seni tuzağına düşürmeye hazırdı.

Nitekim ilk tuzağına düşen ben olmuştum. Kızmakla kollarımın arasına almak arasında gidip geliyordum.

Kesinlikle şeytan tüyü vardı.

"Ben Maria, bu benim ve sevgili nişanlım için..."

Devamında gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Nişanlım. Nasıl cüret edip bu cümleleri karşımda söylerdi. Onun tek sevgilisi bendim.

Vücudumda yanardağ patlaması yaşanıyordu. Bu zamana kadar öfkelenmediğimi şuan daha iyi anlıyordum.

Kıskançlık.. Çok fazlaydı. O prensi şu masanın altına gömmek ve bunun hesabını sormak istiyordum. Ne cüretle benim kadınımın yanında duruyordu.

"Bu kadın!" dedi babam kulağıma eğilerek. "Kim?" ancak o an bakışlarım babama kaydı.

Şok içinde Meryem'e bakıyordu. Hem korku hem keder vardı gözlerinde. Hayranlık. Şefkat. Babam anneme bile böyle güzel bakmamıştır. İşte bu çok şaşırtıcıydı. Milyonda bir olacak şeydi. Babamın derdi neydi, aşık mı olmuştu benim karıma.

Gelip karşımızda durma cüretini gösterdi. Gözleri asla gözlerime bakmıyordu. İtina ile kaçıyordu benden.

Lanet olsun tam karşımda duruyordu ama dokunamıyordum. Ne yapıyorsun Meryem? Bu planımı yaptın beni kurtarmak için?

Elini zarifçe babama uzattı. Gülümsedi.. Babama.. Benim karım bana bile böyle gülümsemedi. Babama mı gülümsüyor..

Şimdi sikeceğim ortalığı.

"Efendim sizinle tanışmak bir onurdur." dedi. Aldatıcı gülümsemesiyle süslemişti dudaklarını. Nefesimi kesiyordu.

Babam kekeledi. Alnından terler akıyordu. Şimdi babamıda...

Meryem'in elini tutmak için elini havaya kaldırmıştı ki önüne geçtim. Biraz daha ileri giderse değil kendimi tutmak şu sarayı yakacaktım.

Elini tutup nazik bir şekilde üstünü öptüm. "Prens çok şanslı." dedim gözlerimden öfkelendiğimi anlasın diye.

Ama o an bana çok yabancı bakıyordu. Şaşırmıştım. Bu beni gerçek anlamda şaşırtmıştı. Sanki beni tanımıyormuş gibiydi bakışları.

"Birbirimizi bulduğumuz için şanslıyız." dedi yanında duran prense bakarak. Gülümsedi. Göz kapaklarım titredi.

"Bir soru sorabilir miyim Prenses?" diye söze girdi babam. Ne oluyordu bu adama?

"Tabi," dedi ve ilgisi çoktan babamın üstündeydi. Kaşlarımı çattım. Beni kurtarmak istemesini anlayabilirdim. Bunun için planına uyum sağlayabilirdim. Ama gözleri. Gözlerime çok yabancı bakıyordu.

Bu kalbimi çok kırmıştı. Buda mı oyunun bir parçasıydı. Bana bir kez daha böyle bakarsa korkarım kendimi tutamayacaktım.

"Amerika." dedi düşünmeden.

"Aileniz Türk olabilir mi?"

Meryem'in yüzü seğirdi. Benimde tabi.

"Hayır, Doğma büyüme Amerika." dedi. Konuşurken çok dikkatli çok titizdi. Rolünü iyi oynuyordu fazla iyi.

Babamın yüzü düştü. Derdi neydi bu adamın?

"Tanıdığım birine çok benziyorsunuz."

"İnsan insana benzer." dedi gülümseyerek.

Diğer krallar ve prensler tebrik için yaklaştılar. Hepsinin gözlerinde ki ifadeden iğrenç düşüncelerini hissedebiliyordum.

Sesi müzik gibi akıyordu dudaklarından. Hepsi hipnoz olmuş gibiydi. Bir kadının böyle güzel ses tonu olması çok acımasızcaydı

"Sevgili Prenses açılış dansını bir prensimiz ile yapmaz mısınız?"

Arap prensi bunu mu teklif etmişti? Meryem eğer benden başka adama gidersen şimdi şu salonu ve sarayı ateşe veririm yemin ediyorum yaparım bunu.

Meryem prenslerin önünden geçerken huzursuzdu, Bana sık sık bakıyordu; ama gözlerimiz buluştuğunda utanmış gibi aşağı bakıyordu. Bu krallar bize baktığı için miydi? Belki yüksek sesli fısıltıları duyabiliyordu, dedikodu iç seslerde olduğu kadar konuşmalarda da mevcuttu.

Ya da belki, yüz ifademden başının belada olduğunu anlamıştı.

İki prensin önünden geçmiş benim önümde durdu ve gülümsedi. İşte o tanıdığım bakışlar. Muhteşem iki kahverengilik.

Bana reverans yapıp elini uzattı, "Prensim."

Ne büyük sürpriz..

Kalbim biraz da olsa rahatlamıştı. Bunun hesabını hepsine soracaktım. Beni düşürdüğü şu durumdan sonra dünya korksun benden.

Elini tuttum ve belinden tutarak salonun ortasına götürdüm. Bütün ışıklar kapandı. Sadece ben ve sevgili kadınım vardı.

Aynı bakışları, aynı kokusu..

"Prensim beni birine mi benzettiniz?" dedi kışkırtıcı bir gülümseyle.

Hâlâ oyun oynuyordu. Doğru oyun oynamayı severdi.

"Birine değil Prenses." dedim bir defa etrafında döndürüp sırtını göğsüme yaslayarak.

Nefes nefese kalmıştı. Şuan benden daha çok yanıyordu.

"Delirmiş olmalıyım." dedi titreyen sesiyle. "Seni çok üzmüş olmalıyım."

"Benmi... Umrumda bile olmadı." dedim.

Hayal kırıklığı ile gözlerime baktı. "Üzmüşüm." dedi alt dudağını ısırarak.

Belinden tutup dizim oturttum ve aşağı doğru eğdim. "Benim seni üzeceğim kadar olamayacak." dedim tehdit ederek.

Kolları elimin altında titredi. Bunu dudakları takip etti.

"Hepsi senin içindi." dedi üzüntüyle.

"Benim için bir prens ile nişanlanıyorsun. Ne hoş."

"Sahte bir nişan. Senin krallığına geleceğiz bu hafta sonu." dedi.

Demek herşey bunun içindi. Krallığa girebilmek için.

"Bunu Arap kralına ve prensine nasıl dahil ettin?"

Belinden tutup havaya kaldırdım ve bir kez döndürdüm. Göğsü inip kalkıyordu. Yanakları kıpkırmızı olmuştu.

"Sahte hamilelik. Krallık kabul etmek zorunda kaldı." dedi.

Belindeki parmaklarım ile etini sıktım. Acıtmadan.

"Birde evlenseydin."

Utanmıştı. "Başka çaremiz yoktu. Krallığa ancak başka bir kral ve prens girebilirdi. Tek yolu buydu. Prens bizim yanımızda yardım ediyor."

"Sikerim şimdi prensini. Az kalsın sarayı yakıyordum." dedim öfkeyle tıslayarak. Hemen endişeyle etrafına baktı. Çenesinden tutup gözlerime bakmaya zorladım.

"Yaptığın çok tehlikeli. Kendini tehlikeye attın."

Göğsünü göğsüme bastırdı. Ellerini boynuma koydu. Nazikçe belinden tuttum.

"Ben tehlikeyim sevgili efendim. Bunu seni kendime aşık ettirmeyi başaran bir kadın söylüyor. Bence inanmalısın."

Otuz iki diş sırıttı.

"Şimdi bununla övünüyor musun?"

"Resmi olarak bir prensesim. Dokunulmazım. İstediğim her şeyi yapabilirim. Sevgili kocam için feda edemeyeceğim hiçbir şey yok."

Gülümsedim ve ancak o zaman rahatladı. Hemen ciddileştim. Öyle kolay affedemezdim. Aslında affettim ama henüz bunu bilmeyecekti.

" Şuan nişanlanıyorsun kalkmış bana kocam diyorsun. Ne bu ikimizi aynı anda mı idare edeceksin? "

Telaşlandı, ayağı takılınca onu tutarak kaçınılmaz düşüşten kurtardım. Nefes nefese kalmıştı.

"Bana senden başka kimse dokunamaz. Asla izin vermem."

Vücuduna dokunuyordum. Ama dokunmak istediğim yerler bambaşkaydı. Elimin altında yanıyordu göz alıcı. Tehli­keli. Tahrik edici. Kusursuzdu.

"Babam sana neden öyle bakıyordu Meryem?"

Bu şaşırtıcı soruyla gözlerini kırpıştırdı. "Ben nereden bileyim? O senin baban."

"O bakışlar normal değildi." dedim öfkeyle. Aklıma gelince tekrar kızdırmıştı beni.

"Belki bana aşık olmuştur."dedi alayla. Ama gözlerimden çıkan alevi görünce korkuyla sustu.

" Ölmek mi istiyorsun? "

" Kollarında olacaksa. "dedi dudaklarıma bakarak. Göğsüme bastırdım.

" Beni kışkırtma. Zaten kendimi zor tutuyorum. "

Yüzüme nefesini üfledi." Tutma o zaman. "

Şaşkınlıkla," Ne? Kralların önünde beni kışkırtma diyorum. "

Gözleri şehvetli bir duyguyla alevlendi. Benden uzaklaştı. Ama hala elimi tutuyordu.

"Dinlenme odasına gel." dedi dudaklarını hareket ettirerek. "Bir yolunu bul ve gel. Seni bekliyorum."

Işıklar açılınca elimi bıraktı reverans yaptı ve alkışlar eşliğinde kapıdan çıkışını izledim.

Muhafızların gözü üzerimdeydi. Tabi babamında. Yanıma geldi. "Prenses seni neden seçti?"

Masanın üstünde ki viski bardağını alıp bir yudum aldım. "Bunu bana neden soruyorsun? Benmi beni seç dedim."

Şüpheyle bana bakmaya devam etti. "Burnuma pis kokular geliyor."

Bir yudum daha aldım. "Ağzın kokuyordur." dedim alaya alarak.

Dudakları seğirdi. Gerçekten Meryem'i umursadığımı yada bir şeylerin döndüğünü anlamaması gerekiyordu.

Bu sırada kıçımın prensi yanımıza geldi. Seninde hesabını keseceğim. Öfkeli suratıma baktı.

"Bu nişan davetinde bizi yalnız bırakmadığınız için minnettarım." dedi babama bakarak.

Küçük bir devlet konuşması yaptılar. Ben ise buradan nasıl çıkacağımı düşünüyordum. Şuan tek umrumda olan insan beni sabırsızca bekliyordu.

Prens bana seslenince bıkkınlıkla yüzüne baktım.

" Arabalara benim kadar ilginiz varmış duyduğuma göre Prens."

Tek kaşımı kaldırdım. "Yani?"

Onunla arabalar hakkında konuşmayacaktım. Şimdi bir araba olsaydı onu çoktan ezerek öldürürdüm. Bunun hayali beni gülümsetti.

Babama bakarak, "Kral hazretleri, prense araba koleksiyonunu göstermeme izin varmı? Gerçekten ilgisini çekecek parçalar var."

Meryem herşeyi düşünmüştü. Zeki kadınım.. Onunla gurur duyuyordum.

Babam önce şaşırdı sonrada izin vermek zorunda kaldı. Bir prensi reddedemezdi. Ah Meryem.. Çok kurnazsın. Bu yüzden seni seviyorum.

" Pekala, keyfinize bakın. "

Prens ile beraber salondan ayrıldık. O kapıdan çıkmayı bekledim. Bekleme odasına gittiğimizde Meryem beni görünce kollarıma koştu ama ondan önce Prensin yakasına yapıştım ve onu duvara bastırdım.

"Ona dokundunmu orospu çocuğu.."

Meryem kolumdan tuttu. Ne dediğini duyamayacak kadar öfkeliydim.

Elimin altında nefes almaya çalışıyordu.

"Asla dokunmadım. Ben size yardım ediyorum prens. Bu işte sizinleyim."

"Bu kız saf, sakın onun hakkında olmayacak hayaller kurmuyorsun değil mi? Seni şuan şuraya gömerim."

"Bıraksana adamı, ya bize yardım ediyor. O olmasa seni asla göremezdim."

Kollarımı çekmeye çalışıyordu ama asla gücü yetmiyordu. Onu ittim.

"Sen karışma dur şurada. Seninde hesabını soracağım."

Korkuyla geri çekildi.

"Neden yardım ediyorsun Meryem'e konuş! Ne çıkarın var?"

Nefes almaya çalışıyordu. Ama şuracıkta boynu kırılsın istiyordum.

"Yemin ediyorum, bir çıkarım yok."

"İyilik meleği misin sen? Sen ne cüretle bana iyilik yapıyorsun? Seni öldüreceğim. Sarayıda yakacağım."

Boğazını sıkmaya başladım. Ama Meryem'in haykırışı yüzünden çabucak prensi bıraktım.

"Başım." dedi sandalyeye düşerek. Kolundan tutup yüzünü kaldırdım. "Güzelim iyi misin?"

Numara yaptığını hemen anladım. Koluma vurdu. "Bir prensi nasıl tehdit edersin? Hemde bize yardım etmek için herşeyi yapmış birine."

Arkamı döndüm ama prens çoktan gitmişti.

"Sakin ol." dedi yüzümü ellerinin arasına alarak.

Nazikçe başlayacaktım.

"Ölmemi bekleseydin bari evlenmek için." dedim.

Güzel gözleri hemen doldu. "Lafını geri al." dedi.

Tekrar kaşımı kaldırdım. "Sende bütün bunları geri al."

"Alamam ki. Artık çok geç. Anlatmama izin ver."

"Sus!" dedim öfkeyle. Alt dudağı titredi.

Beyaz koltuğa oturdum. Öfkenin geçmesini bekliyordum. Ama geçmiyordu. Öfkeyle kapıya doğru yürüdüm. "Yok ben gidip hepsini öldüreceğim."

Önüme geçti. "Gitme!" kolları belime dolandı. Sıkı sıkı sarıldı.

"Kal. Seni çok özledim." göğsümde hıçkırışını duydum. Hemen yumuşadım. Nasıl yumuşamam. Bana verilen bu mucizeye nasıl kıyabilirdim ki?

"Tamam gitmeyeceğim."

Omzunu silkti. "Bırakmam." yüzünü kaldırıp gözlerime baktı. "Tehdit mi edeyim? Kolların neden belimde değil?" dedi öfkeyle.

Kahkaha attım. Sonunda gülümsedi. Göz yaşları dudaklarına akıyordu.

"Herşeyi anlatacağım." bileğimden tuttu ve beni yönlendirmek istedi ama taş gibi durdum. Tekrar çekti ama kıpırdamadım. Sanki kolum bir halat gibi arkasını dönüp omzuna alınca sırıttım. Hareket ettiremeyince pes etti.

"Lütfen oturur musun kocacığım."

"Oturayım bari." dedim sırıtarak ve şaşkın yüzüne baka baka oturdum. Hızla yanıma oturdu. "Şimdi şöyle oldu."

Nefes almadan anlattı. O kadar hızlı konuşuyordu ki nefes nefese kalmış kızarmıştı. Sonunda bitirdiğinde utanarak bakıyordu.

"Çok kızdın mı?"

" Yok canım ne kızması. Şimdi sen hayal et. Günlerce hapistesin. Bir gün dışarı çıkıyorsun başka ülkeye gidiyorsun bir bakmışsın kocan dediğin adam başka bir kadınla gözünün önünde nişanlanıyor. Sen olsan ne yapardın?"

"Öldürürüm." dedi öfkeyle." Senide o orospuyuda öldürürdüm. "

Öfkeli yüzüne parmağımı uzatarak,"Şimdi bende bunu yapacağım. Gidip o prens bozuntusunu öldüreceğim. "

Ayağa kalkacaktım ki bacağıma sarıldı.

" Meryem ne saçmalıyorsun bırak bacağımı?"

"Bırakmam. Gitmeyeceksin."

Uzaklaştırmaya çalıştım ama kene gibi yapışmıştı. "Bıraksana kızım. Tamam gitmeyeceğim."

"Söz ver." dedi.

"Söz."

Bacaklarımı bırakıp koltuğa oturdu. "Benden güzelini asla bulamazsın." dedi öfkeyle.

Sanki herhangi bir kadın benim dikkatimi Meryem'den alabilirmiş gibi. Gülünç.

"Senden güzeli diye bir cümle yok güzelim. Varsa da silerim tarihten.". Hemen yumuşadı. Koluma sarılıp başını omzuma koydu.

"Planım güzel ama değil mi? " dedi gülümseyerek.

"Kağıt üzerinde mantıklı." dedim onu överek.

"Krallığı ele geçirmek için saraya girip kapıyı içeriden açacağım. Planım bu. Sonrada tahta oturacaksın."

"Bak sen. Benim güzel kadınım yaptığı planla beni tahta mı oturtacakmış."

Bebek gibi masum bir şekilde gülümsedi. Dudaklarına baktım. Hiçbir duygu şuan, Günlerdir içimde büyüyen ölümsüz tutkulardan daha güçlü olduğuna inanamazdı.

Dudaklarına uzandım.

Şefkatli dokunuşlarımı hissedince titredi. O arkasına saklandığı güç dudaklarımla eriyip gitmişti. Dünya yok olmuştu benim için o an. Yaşadığım şu zaman diliminde böyle güzel bir tadın var olduğunu bilseydim çok öncesinde Meryem'i arayıp bulurdum.

Dolgun dudakları günahkardı. Titrekti. Beceriksizdi. Ama sanki dünyada ki bütün zevkler iki dudağının arasına gizlenmişti.

Dik başlı, gözlerinde ki meydan okuyan tavrı, içsel gücü.. Böyle bir mükemmelliğin varlığı benim gibi bir canavarın nasıl karşısına çıkmıştı?

Teninin sıcaklığı beni deli ediyordu. Kızaran yanakları, o utangaç ama ileri gitme arzusu.. Son derece delirmem için bütün herşeyi sunuyordu bana. Yanağına dokundum.

Yumuşak ve alev alev yanan yanaklarına. Okşadım. Ondan çok benim ihtiyacım vardı ona. Kaygılı nefesi benim nefesime tutunuyordu.

O dudaklarımızın arasında herşey vardı.

Özlemden doğan acı, şehvet, tutku ve ızdırap. Artık duygularım düşüncelerimi bastırıyordu. Kalbim çok hızlı atıyordu. Sonunda kendimi geri çekecek gücü buldum.

Meryem'in gözlerinde ki ışığın yansımasını yakalayınca başımı yavaşa yana eğdim. Devam etmem için yalvarıyordu. Hafifçe gülümsedim.

"Zamanımız olacak."

Kışkırtıcı ses tonuma tepki veremedi. İpek gibi saçlarını okşadım.

"Canını çok yaktılar mı?" diye sordu endişeli sesiyle.

Sesimi sıradan tutamamıştım. "Her zamanki kadar."

Anında öfkeye büründü yüzü. "Hepsini öldüreyim mi?"

"Bir kralı ya da kraliçeyi öldürmek idama götürür." diye hatırlattım ona.

"Ama senin canını yaktı değil mi? O annen olacak.." devamını getiremedi. Bunu istemedi. Beni üzeceğini düşünüyordu. "Onlar çok kötüler. Sana bunları yapmış olmaları içimi huzursuz ediyor."

"Merak etme! Yoksa dayanamayacağımı mı düşünüyorsun? Sence ben o kadar güçlü değil miyim?"

"Sen dünyanın en güçlü insanısın sevgilim kocacığım. Beni zamanında çok ağlatsan bile." dedi gözlerini kısarak.

Ah, onu ağlattığım zamanları dile getirdi. Vicdan azabı sesimi boğuklaştırdı.

"Özür dilerim. Ne kadar da aptal mışım?"

"Senin için çok korktum." dedi saçlarıma dokunarak.

Onun benim için korkmasını ya da endişelenmesini istememem gerektiğini biliyordum; ama istiyordum. Tabii ki istiyordum. Hep sevgiye muhtaçtım. Kimse onun benim için korktuğu yada endişelendiği kadar düşünmüyordu.

" Her dakika seni özledim. Seni düşündüm. Yaşadılarını hayal edince çok öfkelendim." diye homurdandı bana kaşlarını çatarak.

"Hissettim." dedim gülümseyerek. "Dün gece yıldızımıza bakıyordum. Gerçekten bütün duygularını hissettim."

Bana doğru eğildi, eli boğazını hafifçe kavradı. Bu gözümü aldı, dikkatimi dağıttı. Çok yumuşaktı…

Odaklan, diye emrettim kendime.

"Dün gece hep o yıldıza baktım. Sanki yanımdaymışsın gibi hissettirdi." dedi.

"Ben hep senin yanında olacağım." kalbinin üstüne dokundum. Nefesini tutmuştu. Çok fazla titriyordu.

Gözleri büyüdü, soluk alıp verişi durdu. Sonra gözlerini kırpıştırarak uzağa baktı. Zorlukla nefes aldı.

"Bana dokununca.." diye mırıldandı.

"Ee." dedim dokunmaya devam ederek.

"Beni büyülüyorsun." diye itiraf etti gözlerime ihtiyatla bakarak.

Böyle bir itiraf hoşuma gitmişti. Kalbimde sıcak bir şeyler kıpırdanıyordu.

"Hmm." Bunu yapabildiğim için büyük heyecan duyuyordum; ama bu konuşmanın ilerlemesine katkıda bulunmuyordu.

"Şimdi bu nişandan sonra ne olacak güzelim?"

İç çekti, "Sen krallığa döneceksin. Bizde Arap prensiyle birlikte ziyarat adı altında ingiltereye geleceğiz. Sonrada sarayda kalacağız. Böylelikle seni saraydan kaçırabileceğim."

"Kralın seni saraya davet edeceğine neden bu kadar eminsin?" diye sordum.

"Nasıl yani? Kralların kral misafiri sarayda kalmaz mı?"

"Misafir sarayı var güzelim. Sarayın dışında başka bir mevkide. Misafirler orada kalıyorlar. Sana babamın kurnaz biri olduğunu söylediğimi hatırlıyorum."

Gözleri şaşkınlıkla büyüdü." Ne! Boşamıydı herşey. Yani yaptığım herşey boşamı gitti?" diye sordu sabırsızca.

​​​​​​" Bu saray Arap kralının kendi kaldığı saray değil. Bunu fark etmedin mi? Burası misafir krallar için yapılmış bir saray. Zamanında bir kral diğer krallara suikast düzenleyebiliyordu. Tarihte çok örneği var. Bu yüzden şimdi ki krallar böyle bir çözüm buldu. "

" Olamaz. Biz bittik. "Sesinde hüzün vardı. Tekrar kızardı ve bilinçsizce dudağını ısırdı.

​​​​​​" Yanılıyorsun." dedim. Sesimdeki şefkati mutlaka duymuş olmalıydı.

Bana baktı, gözleri anlaşılmazdı, hiçbir şey ele vermiyorlardı.

" Saraya girmem imkansız. Az önce söyledin. Bütün planım boşa gitmiş. Ben bir aptalım." dedi kendine kızarak.

Planını küçümsediğimi düşünüyordu; ama gerçekte, problem onun beni küçümsemesiydi.

"Sence ben buraya kimin sayesinde geldim?" diye sordum.

Kaşlarının altından ve dudağını ısırarak bana baktı.Milyonuncu kere, çaresizce onu öpme hissimi bastırdım. Vaktimiz yoktu.

"Ben. Yani sahte nişan için buraya davet edildin." dedi.

"Yani saraydan çıkmam imkansızken beni saraydan sen çıkardın. Planın boşa gitmiş gibimi duruyor?"

Düşüncelerini düzenlediği sürece sabırlı olabilirdim.Ya da oluyormuş gibi davranabilirdim.Ellerini birbirine bastırdı, narin parmaklarını birbirine geçirip ayırmaya başladı.

" Pekala, yinede saraya giremiyorum. Seni kaçıramayacağım. "diye mırıldandı.

Yüzünü tuttum." Güzelim ben bu gece kaçacağım. "dedim.

Gözleri kocaman açıldı." Ne? Nasıl? "

" Adamlar hazır. Sen sadece sahte nişana devam et. Ben kaçacağım bir planım var. "

" Yani artık saraya dönmeyeceksin değil mi? "

" Evet. "

" Peki ya taht. Kral olmak istemiyor musun? "

" İstiyorum. "dedim itiraf ederek.

" Benim yüzümden yapıyorsun. "dedi kırgın bir sesle." Vazgeçiyorsun. "

" Artık bir varisleri var. Yani tahta çıkmak için yine kardeşimi öldürmek zorunda kalacağım. Bunu istemiyorum. "

" Benim fikrim var. "dedi gülümseyerek.

" Neymiş o? "

" Neden krallığı beraber ele geçirmiyoruz? Bir darbe yapamaz mıyız?"

" Gerçekten kral olmamı bu kadar çokmu istiyorsun? "

Başını eğdi." Senin hayalin benim hayalim. Bu dünyadan gitmeden senin için herşeyi yapmak istiyorum. Hayallerini gerçekleştirmek. Sana acı çektiren ailenin seni o tahtta görmesini istiyorum. "

Çenesinden tutup kaldırdım." Senin cümlelerin benim için bir emirdir prensesim. Tahtı ele geçirmemi istiyorsan bunu yapacağız. "

" Teşekkür ederim, beni önemsediğin için. "

Saçlarını okşadım." Senden başka kimi önemseyebilirim? "

" Ben senin için fazla sıradanım. Seni hak ediyor muyum bilmiyorum?"dedi acı bir tebessümle.

" Sen kral olacaksın. Bir prenssin. Herşey de mükemmelsin. Bir sana bak birde bana. " Bakıyordum. Her zaman yaptığım şey ona bakmaktı. Ne demek istemişti?

Sıradan olduğunu mu düşünüyordu? Bir şekilde ondan daha iyi olduğumu mu düşünüyordu? Kime göre?

" Nasıl oluyordu da anlamıyorsun sevgili karıcığım, en güzel… en mükemmel… olduğunu… Bu kelimeler bile yeterli değil seni anlatmama. Seni gördüğüm yer hakkında hiçbir fikri yok."

"Gerçekten öyle miyim senin için?"

"Evet, sen bir mucizesin ve tanrı seni benim için yarattı." dedim yanağını öperek.

"Mucize," diye fısıldadı.

Gülümsemem mutlaka kendini beğenmiş olmalıydı. Kızardı ve konuyu değiştirdi.

"Bu arada kuzenim yaşıyormuş."

"Kuzenin mi?"

Başını evet anlamında salladı. "Rümeysa halamın oğlu." dedi sevinçle.

O kadının ismini duyunca midem bulandı. İçimi öfke kapladı. "Umarım öldürmüşsündür."

"Ne, hayır o benim kalan tek ailem."

Şaşkınlıkla tek kaşımı kaldırdım. "O da seni özlemiş mi?"

Yüzünde ki gülümseme soldu. "Aslında pek değil. Alışma sürecinde."

"Maria!" dedim uyarıcı sesimle.

"Beni tutukladı ve Türkiyeye götürmeye çalıştı."

Gözlerim de öfke ateşini görünce koluma yapıştı. "Asla dokunmayacaksın ona. Hem gitti. Bir daha karşılaşmayacağız. Ona herşeyi anlattım. Bilmiyordu. Hiçbir şey den haberi yoktu. Beni özgür bıraktı.".

Doğru şeyi yapabilmek için hiç yeterince fedakar olabilecek miydim? Çaresizce kafamı salladım. Yeterli gücü bulmak zorundaydım. O bir hayatı hak ediyordu. Aileyi hak ediyordu.

" O zaman senin incinmemen için, güvende olman için ben seni korurum. Senin yanına yaklaşamaz artık."

Kelimeler ağzımdan çıkarken, doğru olmalarını diledim.Bana öfkeyle baktı. Bir şekilde sözlerim onu sinirlendirmişti.

"Ya beni görmek isterse. Ya kabul ederse beni. Buna izin vermeyecek misin?" diye sordu öfkeyle.

Çok öfkeli, çok yumuşak ve çok kırılgan. O birini nasıl incitebilirdi?

"Sana zarar verebilir. Yalan söyleyerek yanına yaklaşmak isteyebilir. Bunları göremezsin." dedim ona, aramızdaki büyük fark yüzünden üzülerek.

Gözlerindeki öfkenin yerini endişe aldı.

"Ben kendimi koruyabilirim."

Gülümsedim. "Tabi koruyabilirsin. Bir yıl öncesine kadar hayatında ben yoktum. Sana güvenim tam. Ama seni korumak bu uğurda herşeyi yapmak bana cennetteymiş gibi hissettiriyor. Bunu elimden almanı istemiyorum."

O da gülümsedi. "Merak etme kimse beni öldüremez." dedi kaygısızca ve sonra gözleri parladı. "Cennetmi?"

"Evet," diye ekledim.

"Sana başka bir sorum var." dedim.

"Sor." diyerek gülümsedi.

"Mühür sende değil mi? Saklıyorsun hâlâ onu?"

"Evet bende. Güvende."

Yanağına dokundum. "Onu benim için sakladın. Teşekkür ederim. Senin omuzlarına büyük bir yük bindirmek zorunda kaldım."

"Benim için onurdur." dedi gülümseyerek. Sonra heyecanla, "O zaman bu gece beraber uyuyacağız." dedi özlemle.

Saniyenin kısa bir kesitinde gece kollarımda, şüphesiz, bu göz alıcı elbise yerine güzel ve zarif bir gecelik ile kollarımda olacağının gerçekliği ile kendimden geçmiştim.

Vücudunun kendiminkinin altında nasıl hissettiğini hatırladım. O gece nasıl titrediğini. Onu arzuladığımı. Çok sıcak olduğunu. Günlerdir bunun hasretiyle yanıp tutuşuyordum.

"Evet, güzelim." dedim daha fazla güzel gözlerini bekletmeyerek.

"Bundan sonra ayrılmayacağız. Hep kollarında uyuyacağım."

Sesini haince kestim. "Benim herşeyim senin güzelim. Bedenim, duygularım, kalbim. Maddi ve manevi ne varsa herşeyim senin. Her zaman senin olacağım."

"Keşke bunu görecek zamanım olsaydı." dedi aniden. O kısıtlı zamanı hatırlattı.

"Doktor." dedim sesimden karanlık sızarak. "Ben onu unuttum. Yarın hemen gidiyoruz söz veriyorum."

Onun ölümünü düşünmemeye bu kadar yaklaşmış ve bu gerçeği uzağa göndermeye, kafamın içinde belirmelerini engellemeye çalışarak, tekrar ittim.

"Bir yolunu bulacağım." dedim yumuşakça, panik ve kararsızlıkla savaşırken.

Gözleri istekle parladı. "Bahsettiğin doktor Amerika da şuan. Bir seminer için gelmiş."

"Bu mükemmel yarın Amerikaya gidiyoruz."

Onunla sonsuz bir hayat yaşamak istiyordum. Sonsuza kadar kalabilirdi; ama yeterince uzun olmazdı.Böyle düşünmemeliydim. Sonsuza kadar vaktimiz yoktu. Geçen saniyeler öncekinden çok daha fazla sayılıyordu. Bir kaç aydan az zamanı kalmıştı. Her an ölecek olma ihtimalini söylemiyorum bile. Bu beni dehşete düşürüyordu.

"Herşey güzel olacak." dedi beni cesaretlendirek. "Ben inanıyorum. Bu hikayenin sonunda ikimiz de yaşıyor olacağız."

Ona baktım, tamamen bastırmayı başaramadığım görüntüler kafamın içinde hastalıklı şekilde dönüyordu. Kollarımda cansız yattığını hayal etmek.. Aman Tanrım bende ölürdüm o gün. Bir nefes daha alamazdım onsuz.

​​​​​​" Olacak güzelim. Bende inanıyorum. "

Sesli bir şekilde yutkundu ve uzun bir süre bana baktı. Ne görmüştü?

"Başka bir şey hakkında konuşalım." diye önerdi aniden.

"Ne hakkında konuşmak istiyorsun?"

Gözleri kulak misafiri olabilecek biri olup olmadığını kontrol eder gibi önce sağa, sonra sola kaydı. Gözleri bir saniyeliğine dondu, vücudu dikeldi ve sonra tekrar bana baktı.

"SahteKar seni tehdit mi etti?"

Yayınladığım videoyu soruyordu.

Kaşımı kaldırarak ona baktım. "Beni kimse tehdit edemez. Sadece boş boş konuşurlar."

"Ne dedi sana?" dedi soluğu kesilerek.İfadesini toparladı. "Gerçekten canını mı sıktı?" dedi gözlerini kısarak.

"Beyaz laleyi bir kitap ile saraya sokmuş ve odamdaki rafların arasına koymuştu."

Yüzündeki kontrolünü bir anlığına tekrar kaybetti. Dudakları açıldı.

"Saraya girmeyi nasıl başardı?" dedi tekrar, bu sefer şok yerine tereddütle.

"Saraya girmedi. Muhtemelen muhafızlardan birini kullandı. Hala anlamıyorsun değil mi saraya yabancılar giremez. Mümkün değil."

"Hmm "diye mırıldandı. Aşağı bakarak,"Sana zarar vermesinden korkuyorum. Onu öldüreyim mi senin için? "

Sanırım böyle bir şey beklemeliydim; ama beklemiyordum. Meryem her zaman ilginçti. Sırıttım.

"En son annem içinde bunu söylemiştin."

"O içeride deneyebilirim." dedi düşünmeden. Sarıldı hemen. "Tabi istersen." dedi sıradan bir tonla. Kalbi, sanki en sevdiğim şarkıyı söylemişim gibi düzenli olarak atmaya devam etti.

"Merak etme o zaten acısını yaşayacak. Ben bana yapılanı unutmam. Sabırlıyımdır ceza konusunda. Her türlü işkence yöntemini kullanırım. " ürkmesini bekledim ama hareketsizce yüzüme bakıyordu.

Sanki ders veren bir öğretmenmişim gibi kibarca ilgili bir ifadeyle dinledi.

Gülmek zorunda kaldım.

"Biliyorum." diye mırıldandı.

"Yinede görmek huzursuz etti beni."dedi ciddi bir şekilde.

​​​​​​" Şimdi, kaçma vaktim geldi güzelim."dedim

Dudakları köşelerinden yukarı doğru hafifçe kıvrıldı." Hemen mi? "dedi ve sonra başını yana doğru eğdi, merak gözlerinde açıktı." Bende yardım edebilirim. Ya da kaçtığın zaman seni nasıl bulacağım tekrar? "

" Ben her zaman seni bulurum. Nerede olursan ol seni hep bulacağım güzelim. "

MULTİMEDYA : LEONARDO VE MERYEM. (Kaç gündür yapay zekaya şu fotoğrafları yaptırmak için uğraştım. İstediğim gibi bir kaç tane çizdirdim. Umarım beğenirsiniz.)

Beyaz kanlı laleyi biraz bozuk çizdi. Ama ben yinede beğendim. On tane çizdirdim yok hepsinde kötüydü. İçime sinen bu oldu.

Fotoğraflar nasıl beğendiniz mi? Gerçekten Leonardo'yu yansıttı mı? Aslında benim aklımda ki Leonardo figürü tam olarak buydu. Ben beğendim. Siz beğendiniz mi?

☆☆☆

İlk sorum. Bölüm nasıldı?

Hadi yazın buraya. Bekliyorum 🤭

Sarayı kocamız ile beraber ele geçireceğiz. Onsuz olmazdı. Hiçbir zaman.

Şimdi can alıcı soruyu soruyorum. Leonardo'nun babası neden öyle davrandı?

Neden sorular sorup durdu? Türk olmamız ile ne alakası vardı?

Bu soru büyük bir spoi arkadaşlar. Bu bölümde ki Leonardo'nun babasının bizi gördüğü kısım büyük bir spoiydi.

Şöyle söyleyeyim. Bizi birine mi benzetti acaba? 😏

Artık anlamışsınızdır. Daha fazla spoi yok. Finale yaklaştığımız için bu spoi sürpriz olmuştur umarım.

Diğer bölümde bir doktor randevumuz var. Sizce ümit varmı? 🥺

Bakalım bizi nasıl bir randevu bekliyor.

Yarın görüşürüz. ❤️🤭

​​​​​

Bölüm : 31.05.2025 13:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...