57. Bölüm

"57" Krallık düşerse

Kupa Kızı
kupakizii0

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

"Sadece sana sarılıp bütün dünyayı dışarıda bırakmak istiyorum...

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

Leonarda beni kucağından indirdi. Carlos'un yakasına yapıştı. Öfkesi on katına çıkmıştı. Konu annesi olunca çok fazla öfkeleniyordu. Annesi ona hayatı zindan etmişken.

"Ne demek suikast düzenlemişler? Öldü mü yoksa?"

Carlos telefonu uzattı, "Hayır, aslında yanındaki adamları öldürmüş ama kraliçe ortalarda yok."

"Lan bu nasıl cesaret!" diye kükredi. "Kraliçeyi nasıl kaçırır?"

Carlos bir şey diyemedi. Telefonu elinden aldı ve odadan ışık hızıyla çıktı.

Carlos yanıma geldi. "SahteKar bu sefer kendi eliyle fişini çekti. Leonardo onu paramparça edecek."

"Gerçekten kraliçeyi nasıl kaçırmış ben hâlâ oradayım?"

"Aylar öncesinden plan yapmıştır şerefsiz! Sokağa kadar biliyormuş. Kameraların açısına yakalanmamış. Kaçarken bile hiçbir kamera görüntülerinde yok. Görünmüyor. Piç bir hayalet gibi hareket ediyor."

"İnanamıyorum. Leonardo'yu tehdit edecek. Peki ne için? "

Kafasını kaşıdı," Acı çekmelerini istiyor olamaz mı? "

" Olabilir. Umarım Leonardo onu bulur ve cezasını verir. "

" Umarım. "

Üzerimi değiştirmek ve biraz vakit geçmesi için doğruca odama gittim. Üzerimdeki her şeyi kuru ve temiz kıyafetlerle değiştirdim. Elime gelen ilk şey karanlık bir elmas kadar koyu renkli, siyah bir elbise oldu. Askılı, bileklerime kadar uzanan saten elbise te­nime dokununca ürperdim. Göğsümdeki ağrı son günlerde daha çok kaşınıyordu ve artık yanmaya da başlamıştı. Sıcağı hissetmeyeli asırlar olmuştu sanki, bu yüzden artık rahatsızlık vermiyordu.

Son zamanlarda düşüncelerimi dağıtan tek şey darbeydi. Leonardo ne olursa olsun kral olmalıydı. Ailesi bunu görmeliydi.

"Maria," diye dikkatimi üzerine çekmek için seslendi Nikki.

Başımı çevirip ona baktım.

"Efendimiz, hazır olmanı istedi. Darbe için harekete geçiyoruz."

Kaşlarımı çattım. "Ne! şimdi mi? "

"Evet, Sahtekar Leonardo'nun hemen darbe yapması için bir mesaj yolladı. Sonrada Annesinin videosunu. Tahtı ele geçirmezse Annesinin kafasını keseceğini ve kendisine göndereceğini söyledi."

Şaşkınlıkla ayağa kalktım. "Leonardo'nun tahta geçmesini neden istiyor?"

Nikki biraz düşündü. Söyleyip söylememe konusunda kararsızdı.

Ürkekçe bana bakıyor olması ifa­demi toparlamama neden oldu.

"Nikki lütfen bana herşeyi söyle. " diye mırıldandım.

"Efendimizi tahtında ailesinin gözünün önünde öldürecekmiş. Ailesine ibret olsun diye."

Onunla ilgili kötü bir şey duymak bile beni mahvediyordu.

" Şerefsiz!" dedim öfkeyle. "Onu öldürüm. Hiçbir halt yapamaz."

"Leonardo annesini kurtarmak için harekete geçti. Taşıyıcılarına emir verdi. Üç saat içinde hapishane bombalanacak."

Heyecan ve merakla üzerimde ki elbiseye baktım. O gün gelmişti. Sonunda. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı, için için sessizce ağladım ve gözyaşları elbisemi ıslatmasın diye göz yaşlarımı sildim.

Korku, panik ve heyacan. Hepsi aynı anda hücum etmişti bedenime..

Silahımı alıp bacağımın arasına gizledim. Aşağı indim. Leonardo helikopterin önünde bizi bekliyordu. Adamlara emirler yağdırıyor ve son derece kontrollüydü. Bakış açısına girince kara bakışları bir kara kış gibi üzerime çöktü. Biliyordu, sanki bugün onunla son görüşmemiz olduğunu biliyordu. Bugün ikimizden birine bir şey olursa bunun bir veda olduğunu ikimizde biliyorduk. Sol kolumu tuttum. Ne kadar zorlanacağımı biliyordu, ne hale geleceğimi biliyordu, nasıl yalnız kalacağımı, ona bir şey olursa ona ne kadar ihtiyacım olacağını biliyordu. ­

Elimden tuttu. "Hazır mısın güzelim?" sanki bu sonmuş gibi derin derin beni süzdü.

"Hep hazırdım." dedim gülümseyerek.

Beni cesaretlendirerek, "Şu elbisenin içindeki kadına yenildiğim kadar hiçbir savaşa yenilmedim." dedi.

Hemen kızardım. Karanlık bakışlarında cehennemin fragmanını görmüştüm. Helikopteri kendisi sürecekti. Bu beni delicesine heyecanlandırmıştı. Yanına oturdum. Carlos, Hannah ve Nikki arkada yerlerini aldılar.

Kemerlerimizi taktık. Bütün güvenlik önemlemini alarak havalandık.

"Bu bir savaş helikopteri. Kendi tasarımım." dedi sanki çocuğuymuş gibi hasret bir şekilde helikopterinin düğmelerine dokunarak.

Bizim hemen arkamızdan on tane daha helikopter havalandı.

Kırmızı bir düğmeyi gösterdi. "İşte bu bebeğim, beş dakikada yüz adam öldürüyor. "

Düğmeye baktım." Nasıl yani?"

"Bu düğmeye bastığım zaman taramalı moduna geçiyor. Dakikada kaç mermi attığını sayamayacağın kadar hızlı."

Hayranlıkla düğmeye baktım. "Bu çok mükemmel."

Gülümsedi. "Beğeneceğini biliyordum."

Anlamadığım bir şeyler yaptı düğmelere bastı ve sonra siyah bir kolu yavaşça kaldırdı. Helikopter havalanınca kalbim çok hızlı atıyordu.

Gökyüzünde kuş gibi süzülüyorduk. Gürültüsü çoktu ama inanın bu hiçbir heyecanımın önüne geçemiyordu.

Öyle kusursuz ve dikkatliydi ki bunu yaparken adeta zevk alıyordu. Bir insanın araba sürme zevkini ve arabalara aşık olmasını anlayabilirdim ama helikopter. Onun için başkaydı.

" SahteKarı yakalarsan ne yapacaksın?"

"Canlı canlı gömeceğim." dedi. "Kraliçeyi nasıl kaçırır? Beni onun üzerinden nasıl tehdit eder?"

"Adi pislik! Bunu sana nasıl yapar! Bataklıkta boğulsun ölsün." dedim dişlerimi sıkarak.

Sözlerim onu güldürdü.

"Bak sen, şaka yapmayıda biliyormuş benim karıcığım." dedi.

" Komik erkekler..." o sırada telefonum çaldı. Bu beklenmedik telefon araması ekranı görünce daha şoka uğrattı beni.

"Buda kim?"

Telefonu elimden aldı ve beklemeden açıp hoparlöre aldı.

"Meryem!"

Bu Ediz'in sesiydi.

"Ediz, numaramı nasıl buldun?"

Nefes nefeseydi. "Bunun önemi yok."

Leonardo öfkeyle, "Ne cüretle benim karımı ararsın?"

Ediz aynı öfkeyle cevap verdi. "Benim ailemden kalan tek kişi. Sen ne cüretle beni sorgularsın?"

Leonardo telefonu kıracak gibi sıkıyordu.

"Ses tellerinle birlikte seni canlı canlı yakarım piç kurusu." dedi.

Ediz alaycı sesiyle, "Sizin ailenizde gelenek galiba. Babanda Meryem'in ailesini böyle canlı canlı yakarak öldürmüştü."

Leonardo'nun kaşları titredi. Tutuşu gevşedi. Telefonu elinden aldım. "Konuş Ediz, ne istiyorsun benden?"

"Ben, senin suçsuz olduğunu öğrendim. Annemin yetimhanesinde ki görevli kadını buldum bana herşeyi anlattı. Bir kaç kamere kayıtları vardı onları görünce..." Sesi bir fısıltıya döndü. "Yıkıldım. Özür dilerim. Ailem yüzünden yaşadıkların için özür dilerim."

Dudaklarım titredi. Bir ağlama krizini derin nefesler alarak geri plana atmaya çalıştım.

"Bunu anlamana sevindim."

"Bir şey daha." dedi bu sefer heyecanla. "Aklandın Meryem. Kamera kayıtlarını savcılığa gönderdim. Mahkeme seni suçsuz buldu. Artık özgürsün. Ülkene geri dönebilirsin."

Mutluluk göz yaşlarını tutamadım. "Sen ciddi misin? Gerçekten bunu benim için yaptın mı?"

"Evet, telefonuna bir fotoğraf gönderiyorum."

Ekrana gözlerimi dört açmış bekliyordum. Bir haberin baskısını attı. Sesli okudum.

"Korhan Erdemoğlunun kızı Meryem Erdemoğlu, Rümeysa Burkan ve eşini öldürmekten suçsuz bulunmuştur. Savcılık tutuksuz yargılanmasına karar vermiştir."

Haberi Leonardo'ya gösterdim. Benim adıma çok mutlu olmuştu.

"Teşekkür ederim Ediz," dedim gözyaşlarımı silerek. "Yanımda olduğun için teşekkür ederim."

"Size yardım edeceğim. Bana ne yapacağımı söyleyin."

Leonardo dikkat edercesine kaşlarını kaldırdı.

" Sana güvenmiyorum." dedi açıkca.

Hayır, diye başımı salladım. "­ Bir şans verelim."

"Bende sana güvenmiyorum. Ama düşmanımın düşmanı dostumdur. Bir süreliğine olsada."

Bu onun kahkaha atmasına neden oldu. " Meryem gibi tuhaf benzetmeler yapıyorsun. Siz kesinlikle akrabasınız."

"Meryem sever kelime oyunlarını. Çocukken beni çıldırttı sonra oturur izlerdi."

Tek kaşını kaldırıp bana baktı. "Mesele ne yapardı?"

" Kuzenler ile toplandığımızda ona gıcık bir şey yaptığımda on mislini yapar ve asla ama asla çaktırmazdı. Bir defasında top oynuyorduk top arka bahçeye gitti. Her zaman bu olurdu aklında tutmuş. Bizden önce topu alıp patlatmış ve iğneyide o hengamede cebime atmıştı. Sonrada topu benim patlattığımı söyleyerek kuzenlerimi bana küstürmüştü. O yıl resmen canıma okumuştu. "

Kahkaha attım." Abartıyorsun. "

" Ne abartması, senin yüzünden hep dayak yedim. Adım ispiyoncuya çıktı. Ailemize yaptığımız yaramazlıkları anlatıp sonrada ben anlatmışım gibi ortada pat diye söylerdin. "

" Tamam ben abartmışım. "dedim bir kez daha kapatarak.

" Neyse yeter bu kadar! "Leonardo telefonu elimden aldı." Kapatıyorum. "

" Peki yardım ne olacak? "

Adamın suratına telefonu kapattı.

"Kıskandın mı? " diye mırıldandım.

Daha neler dercesine güldü ve yaşadığım aydınlanma kah­kahamı biraz sarhoşmuşum gibi gösterdi ama neyse ki benim daha tuhaf hallerime tanık olmuştu.

"Helikopterler ile ülkeye nasıl gireceğiz?," diye sordum dikkat çekmemek adına konudan uzaklaş­mak için.

​​​​​​" Havadan gireceğiz. Uyarı verebilirler ama bana ateş açmak hangi yüreğin işi güzelim? "diye kaşlarını kaldırdı.

Ülkeye girmemize az bir zaman kalmıştı her şey iyice yoldan çıkacaktı.

Carlos öne doğru eğildi." Aranızda benim gibi düşünen yokmu? "

Hepimiz aynı anda," Neyi? "bir tek Leonardo sanki konuya hakimmiş gibi bir şey demedi.

" Ediz'in SahteKar olabileceğini. "

Şaşkınlıkla," Yok artık daha neler? "

"Başka kim yapabilir ki? Adam bir orgeneral. Eli kolu uzun. " diye kaşlarını çattı.

"Ben zannetmiyorum. Yani yok. Fırsatı varken hepimizi kaçırabilirdi. Hep fırsatı vardı ama yapmadı."

Carlos şüpheyle geri çekildi.

Hannah, "Yinede bütün oklar onu gösteriyor.. Carlos'un dediği gibi eli kolu uzun herşeyi yapabilir. Askeri gücü var."

Tek kelime edemedim. Sadece sustum. Yanılıyorlardı. Ediz, neden yapsın ki bunu? Ailesi patlamada ölmedi.

"Güzelim üşümüyor musun?" diyerek üstüme baktı,incecik bir elbiseden başka bir şey yoktu üzerimde, onun üzerinde siyah bir askeri takım vardı, ama hayır garip bir şekilde son günlerde artık üşü­müyor aksine cayır cayır yanıyordum.

" Adrenalini yüksek günler," diye gülümsedim.

Bir süre kimse konuşmadı. Herkes görevi düşünüyordu. Verilen görevleri gözden geçiriyordu. Hannah yine arka planda kalacaktı. Nikki Carlos ve ben Leonardo içeri girdikten sonra işaretini bekleyecektik. Sarayı kuşatacaktık. İşaret gelince sarayı basacaktık. Tabi bu süreçte çok kan dökülecekti.

"Çok düşünceli görünüyorsun," diye dikkatimi dağıttı Leonardo.

"Görevimi düşünüyorum, " derken ona dönerek dudakları­mı büktüm. "Senin için olabilecek bütün sorunları ortadan kaldırmak istiyorum."

Elimi tuttu. "Ben ikimiz içinde herşeyi hallettim."

O an ülkenin ışıkları dağın arkasından göründü. Bir akşam baskını. Dahada korkutucu. Helikopteri hızla sarayın olduğu dağa doğru sürdü. Kontrollü ve acımasız olacaktı. Bu uğurda herşeyi yok etmeye hazırdı.

Bir uyarı sinyali bile gelmedi telsizden. Sadece bir alarm çaldı ülkede. Deprem alarmı. Bir deprem kadar korkutuyordu demekki sevgili kocacığım.

Sarayı görünce yerimde huzursuzca kıpırdandım. Dudaklarım kurumuş ve saç diplerime kadar kanım adrenalin popmalıyordu.

"Elimi tut!" dedi uzatarak. Elini tuttum. Sarayın önünde ki muhafızları görecek kadar yakına gelmiştik. Aramızdaki helikopterler bizimle aynı hizaya geldi.

"İşaretimle." dedi diğer taşıyıcılara seslenerek.

"Emredin efendim."

Parmağımla söylediği kırmızı düğmeye bastı.Gökyüzü hareketlendiğinde yeniden başımı çevirdim. Kurşunların ışık oyunu gecede bir havai fişek gösterisi gibi sergileniyordu. Gece karanlığının yerini koyu bir kırmızılık aldı.

Muhafızlar birer birer cansız bir şekilde yere yığılıyordu. Elimi ateş gibi yanan yüzüme götürdüm. Cesetler yayıldıkça yayılıyordu.

Gökyüzünde kurşun sesleri yükseliyordu. Aşağıda çığlıklar bize doğru çıkıyordu. Ateş açtılar. Leonardo bağırdı.

"Carlos at füzeyi."

Carlos'a baktığımda omzuna aldığı füzeyi sarayın sol kanadına doğrulttu. "Bebeğim işte gidiyoruz."

Füzeyi ateşleyince kulaklarımı kapattım. Büyük kıyamet kopuyordu. Taşıyıcıların sevinci nida gibi göğe yükseliyor, aşağıda olan muhafızlar ise korkuyla sarayın içine bir yerlere kaçınıyorlardı.. Karınca sürüsü gibi koşturuyor ve bağırıyorlardı.

Sarayın sol kanadından çıkan ateşler hararetli bir şekilde yukarıya doğru büyüdükçe büyüdü. Biz alçaldık ve tekrar tekrar yükseldik. Buram buram yükselen heyacanımı iliklerimde hissediyordum..

"Şimdi sağ kanadı Carlos!" sonra telsizden başka adama seslendi. "Etrafı kuşatın. Kiros. Harley Polis karakolunu rehin alın. Bize ulaşamasınlar. Etraflarını çevirin. Sahte insani canlı bomba ile onları oyalayın. Pouiser, Sistemler sende. Hepsine bulaştır şu virüsü. Dış bağlantılarını kes."

Hepsi bir anda, "Hemen efendim." dediler. Sonra telsizden başka birine seslendi. "Bruno, sen çektiğin görüntüleri yay bütün dünyaya. Onlara kim olduğumu göster."

"Emredersiniz efendim."

Alevler her yerde ala­ca yansımalara neden olurken ben Leonardo'nun onun etrafında dönmeye başla­mış gibi hissettim. O büyük bir anın hazırlığını yapıyordu.

Derin derin soluk alıyordum. Dünyada bir şeyler değil, her şey değişiyordu. Yeni bir dönem.

"Sistem çöktü."dedi Pouiser.

​​​​​​" Mükemmel. "

​​​​​​" Şimdi iniyoruz. "Helikopteri indirdi. Çıkmadan önce elimi tuttu." Sakın korkma. Ben hep yanındayım. Kendini tehlikeye atacak saçma sapan bir şey yapma. "

Leonardo'nun kasları şişti,alnındaki damarlar belirginleşti. Siyah gözlerinin içinde kızıl yan­sımalar parlıyordu.

" Merak etme plana sadık kalacağım."

Uzanıp dudağımı sertçe öptü. Hiç ayrılmak istemiyordum ama mecburduk. Kendini geri çektiğinde dudaklarım yanıyordu.

Silahlarımızı alıp aşağı indik. Muhafızlar çöl kumu gibi bitmiyor aksine çoğalıyorlardı. Sarayın girişinde bir set oluşturmuşlardı.

Leonardo elimi sıkı sıkı tuttu. Üstünden çıkardığı çelik yeleği bana giydirmek istedi.

"Almayacağım. Ya sen ne olacaksın?"

"Bana dokunamazlar. Ama sana bir şey olursa."

Sarıldım. Kolları hemen belime dolandı. "Emin olamayız. Lütfen kendini koru. Benim için yaşa sevgilim."

Boynumu öptü. Sanki son kez kokladı son kez sarıldı son kez öptü. Bir veda gibiydi bütün hareketleri.

Bilmiyordum, konduramıyordum, tahmin etmesi imkansızdı ama hissediyordum. Bizim sessizliğimiz içinde kurşun sesleri müzik gibi geliyordu.

Bir hengame koptu ve kulakları usul usul dolduran bir rüzgar esti etrafımızda.. Saçlarımı bile geriye savurdu. Gözlerimle gör­düğüm her şey büyüdü.

Sarayın içine doğru bir bomba atılmıştı. Kulaklarım çınladı. Bir kaç dakika hiçbir şey duyamadım. Düşmemem için beni tutan sevgili kocama sıkı sıkı yapıştım.

Kapkaranlık gecenin üzerinde göz açıp kapayana kadar ateşler patlamaya başladı. Karanlık gece aydınlanıyordu bombaların ışıklarıyla.

Ağır ağır ama bir anda. Bakışlarım yerdeki parçalanmış cesetlere kayınca gözlerimin büyümesine neden oldu. Kalp atışlarım o kadar hızlandı ki kulaklarımın tıkan­dığını düşündüm. Nefesimi ne zamandır tuttuğumu bilmiyordum.

Yanağımda ki sıcak dokunuşu hissettim. "İyi misin prensesim?"

Bir, iki, üç, dört, beş kalp atışı.

"İyiyim." dedim kendimi kasarak.

Gökyüzünde birbiri ardına şimşek çaktı ve krallığın dört bir yanına kurşunlar yağmur gibi yağmaya başladı.

Gökyüzüne baktım. Kendimi bir gösterinin içinde gibi hissediyordum.

"Çok güzel," diye mırıldandım. Kelimeler dudaklarımdan ben­den bağımsız döküldü. Leonardo'ya baktım ve benden daha büyük bir şaş­kınlığın içinde olduğunu gördüm.

"En azından canın acımıyor." dedi baş ağrımı kastedetek. Başını çevirdi ve savaşan muhafızlara baktı.

Beni arkasına aldı. İki elinde silah vardı ve kararlı adımlarla ateş etmeye başladı. Daha da güçlendi. Domino taşları gibi deviriyordu adamları. Kalp atışlarım o kadar hızlandı ki kurşunların gürültüsünü bastırıyorlardı. Gözleri bana döndüğünde onun hisleri benim içimde de çoğaldı. Heyecan ve aşk bulutlar gibi kabardı. Bir anlığına.

"Seni seviyorum." dedim. İçimde buruk bir acı filizlendi. "Hep sevdim. Hep seveceğim. Bu gerçeği aklından çıkarma olur mu?"

"Sana aşığım kadın. Varlığın benim için bir aşktan fazlası. Tüm varlığımı aydınlatan bir amaca bağlayan bir yeniden doğuş oldun."

Ona bakıyordum, ona ve dudaklarına, dokunmak için karşı konulamaz bir arzu duydum. Dudaklarına dokundum parmaklarımla. Sıcaklığı bir ateşin küçük kıvılcımı gibi yaktı parmaklarımı.

Sıcak beni ayaklarımdan tırmanarak yak­maya başladı.

" Ah, beni şuan nasıl tahrik ettiğinin farkında mısın Meryem?" Söy­lemesine gerek yoktu, iliklerime kadar hissediyordum. Dudaklarına yapışmamak için bütün gücümü kullandım.

Ama o kendini tutmadı ve boynuma dudaklarını bastırdı. Zaman ve mekan birbirine girdi. Tenimdeki her bir öpücük,dokunuşunun bıraktığı parmak izleri kurşunlar eşliğinde yakıp yıktı. Bizi birbirimize doğru müthiş bir kuvvetle çeken içgüdüsel bir his vardı. Ruhlarımızı birbirine bağlayan bir ateş.

Beni ona düğümleyen her şey, alev alev yanan, tenimde yayılmıştı. Bombaların sesi artık kulağımı acıtmıyordu. Cesetler artık korkutmuyordu. Bir şehrin ışıkları sönmüş, gökyüzünden her şey silinmişti.

Gözlerimiz birbirine çarptı, ikimiz de gülümsüyorduk.

Bakışları arsızlaştı, "Şimdi başlayalım mı?" çok güçlü, çok yüce biriydi.

Onun bakışlarında da çıplaklık vardı. Bir an için gözlerini kapatıp açtı. Gözleri eski tanıdığım karanlığa büründü. Acımasız kişiliğine. Cebinden çıkardığı sigarayı eline aldı ve yaktı. Bir an için Leonardo değil, benim Leonardo'm değildi. Azraili görüyordum.

Yüzüm alev alacak sandım, ateş şiddetlendi, şakaklarımda hisset­tiğim karıncalanma beni bir an duraksattı. Parmak uçlarıma kadar ulaştı ve daha bü­yük bir hissizlik yarattı. Çok kısa sürdü.

"Güzelim, şu tahta benimle oturmaya ne dersin? Kraliçem olur musun?"

Bu duyduğum,Hem çok güçlü hem de sarsıcıydı. Yanaklarım yanıyor ve uyuşu­yordu.. Bir anlık hareketim karanlık gözlerindeki yansımamla göz göze gelmeme neden oldu. Ve bir anlık o görüntü her şeyi gerçek haline getirdi.

Başımın üstünde bir kraliyet tacı duruyordu. Bu.. Hem çok güzel hem çok ürkütücüydü. Ger­çekti ve bu gerçek başka bir gerçeğin ışığını yaktı. Ben kraliçe olacaktım. Ben.. Bir zamanlar sokaklarda aç günlerce sokakta uyuyan bir kadın, kralımın kraliçesi olacaktım.

"Bu tacı bir tek sen hak ediyorsun prensesim." dedi yumuşak ses tonuyla.

Heyecan kalp atışlarımı durdurulmaz bir hale getirdi. "Ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Sadece teşekkür ederim. Beni layık gördüğün için."

Yanaklarımı okşadı. "Sen bendeki herşeye layıksın."

Sonra tekrar silahına davrandı ve ateş etmeye tekrar devam etti. Silahımı aldım ve sırt sırta verdik. Muhafızları yaralıyordum ve Leonardo acımasızca hepsinin kafasını uçuruyordu.

Sonra Leonardo durmamı söyledi. Ateşi keserek emri verdi. Yeterince kan döktüğünü ve korkuttuğunu hissettirmişti.

"Beni krala götürün." elindeki silahı bıraktı ve muhafızlara doğru yaklaştı. Muhafızlar onu alıp saray kapısından içeri götürerek gözden kayboldular. Günlerdir üzerimde baca gibi tüten sıcaklık yok olmuştu. Ateş bütün bedenimi ve daha da ötesinde varlığımı terk etmişti. Yeniden buz gibiydim ve titriyor­dum.

"Hayır, " Korkuyla öne doğru bir adım atacak gibi oldum ama anında durdum.

İşaretini bekleyecektik. Ama içim hiç rahat değildi. Onu kötülüğün kalbine yollamıştım. O andan itibaren şuurumu yitirmiştim.Konuşmuyordum, bütün boşlukları dolduruyor ve sesli düşünüyor­dum. "Ya zarar verirlerse, " dedim. "Ya haberimiz olmazsa."

Sorularım havada asılı kaldı. Hisler vardı, güven vardı, ama evrenin tokadı gibi bir gerçekte vardı.

Carlos, telsizi aldı," Ben emir verene kadar kimse ateş etmesin," dedi daha tok, daha hiddetli bir tonda.

"Bu ne kadar sürer ," diye fısıldadım.

"Bilmiyorum belki çok kısa belki saatler.."

Beklemek, korku, boşluk, panik ve heyecan. Dakikalar uzadıkça panik oluyordum. Leonardo'ya güveniyordum ama o pislik babasına asla.

Sesim de dudakrım da titriyordu. "Mühür bendeyken bir şey yapamazlar değil mi?"

Ailesi Leonardo'nun hayatını mahvetti. Sözde bir varis seçmek adına onu acılara mahkum bıraktılar. Ama esas peşinde oldukları krallık sistemiydi. Güçtü. Tahttan vazgeçememe hırsıydı. Leonardo'ya ne olacağını önemsemediler. İçinde acımasızlığı taşıya­cak bir boşluk yarattılar ve bunun adına sadece ve dengeyi sağladık dediler. O andan itibaren aklımı da kendimi de kaybetmiştim sanki. Tek başına göndermemeliydim.

Sanki kafamın içinde bir gürültü vardı. Bana ait geride kalan şeyler, gülümsemelerim mesela, şimdi bir duvar gibi etrafıma örülen umutsuzluğu haykırıyordu.

Carlos ile gözlerimiz birbirine kilitli kaldı.

"Benim ..." Kirpiklerimi kırpıştırdım. "Benim gitmem gerekiyor. Yalnız göndermekle hata yaptık.." Öne doğru bir adım attım ama sendeledim. Ayakta durabi­lecek miydim? Kolumdan yakaladı.

"Emirlerine uymalıyız. Bende korkuyorum ama efendimize güveniyorum. Sende güven."

İkimizin de gözleri sarayın girişine kaydı. Kaydı çünkü aynı değildi. Daha kalabalıklaşmıştı. Bu benim içime daha büyük korku onun gözlerine ise boşluk düşürdü.

"Meryem, beni duyuyor musun?" diye bağırdı Carlos. Sesi bile kulağıma daha farklı geldi.

"Ben ona güveniyorum ama ailesine güvenmiyorum. Ya çoktan zarar verdilerse." İçimden çok fazlası çekilip alınmış gibiydi.

Daha büyük bir korku hislerimi körükledi.

"Şuan sağlıklı düşünemiyorsun. Bunların hepsi hormondan. Daha duygusalsın. Bana güven efendimiz iyi durumda. Şimdi nefes al. Sakinleş. "

Carlos daha mantıklı, daha akılcı kararlar verebiliyordu benim aksime.

O an işaret geldi. Kapının girişindeki muhafızlar önlerinde ki adamlara ateş etmeye başladılar. Carlos bağırdı."Ateeş!"

Silahımı kaldırdım ve Carlos ile beraber ateş etmeye başladık. Böcek gibi yere yığılıyorlardı. Carlos beni ve Nikki'yi korumak uğruna herşeyi yapıyordu.

Havalanan helikopterler giriş kapısında ki muhafızları kısa sürede indirdiler. Ateş etmeyi kestik. Kapı açılmak için bizi bekliyordu.

Zaman yoktu. Beklemeden kapıya doğru ilerledik. Taşıyıcılar sağımızı ve solumuzu kapatarak gelecek herhangi bir kurşuna karşı bizi koruyorlardı. Ölmek uğruna bize çelik yelek görevi görüyorlardı.

En önde ben, sağımda Carlos ve Solumda Nikki ile sarayın içine girdik. Başımdaki tacı gören muhafızlar diz çöktüler. Silahlarını bıraktılar. Bir altın parçası insanlara, canlı varlıklara diz çöktürüyordu.

Beklemeden bizi yönlendiren kraliyet sarayına doğru yürüdük. Ana salonun giriş kapısında Leonardo'yu gördüm önce. Babasının boğazına bıçağını dayamıştı. Bütün muhafızlar etrafını sarmıştı.

Silahım ile havaya ateş edince hepsi dönüp bana baktı.

"Diz çökün!"

Başımdaki kraliyet tacını gördüler. Sonra Nikki'nin uzattığı çantadan kraliyet mührünü çıkarıp havaya kaldırdım. "Hemen!"

Mührü ve tacı gören herkes önümde diz çöktü. Kraliyet ailesi korku içinde yüzüme bakıyordu. Bir tek kral öyle şaşkındı ki kaçmaya çalışma çabaları bile beni görünce duraksamıştı.

Leonardo ile göz göze geldik. Elini uzattı.

"Sevgili karıcığım."

Kral bunu duyunca şaşkınlıkla oğluna baktı. "Burada ne haltlar dönüyor?Bu kadının burada ne işi var?"

Onlara doğru yaklaştım. "Beni tanıyorsunuz, Arap prensinin sahte nişanlısı Maria."

Yüzündeki afallamış ifadeden gerçekten hiçbir şey anlamadığını anlayınca hoşuma gitti.

"Aslında hepsi Leonardo'nun kaçması için planın parçasıydı. Arap prensi bana yardım etti. Evet doğru Leonardo benim kocam."

Kralın gözleri titredi. Sonra elleri titremeye başladı.

"Kimsin sen!" diye bağırdı bana. Ama Leonardo bıçağı boğazına bastırınca sesini kıstı.

"Maria Murshell."

"Gerçek ismin ne?" dedi.

"Maria." dedim bir kez daha.

Başını iki yana salladı. "Hayır, yalancısın."

Kendine gelmek ister gibi başını salladı.

"Sen ona çok benziyorsun." dedi.

"Kime?" dedim hemen.

" Süreyya." dedi birden annemin ismini söyleyerek. "Benim sevgilime."

Kollarım iki yanıma düştü. Bir sürü yabancı el tarafından itilip kakılıyormuş gibi hissettim. Her an düşecek gibi sallanıyordum.

"Ne sevgilisi sen.. Sen ne saçmalıyorsun?"

Olup biteni anlamaya çalışıyordum. Belki de anlıyordum ama artık anlamak istemiyordum.

Sonra bayıldı. Kral bayıldı. Kraliyet ailesi fısıldamaya başladı. Basın içeri girdi. Taşıyıcılar içeri girdi. Krallık düşmüştü.

Hep bir ağızdan sevinç nidaları yükseldi. Herkes bunu destekle­di ve hepsi benim ve Leonardo'nun adımı sayıklamaya başladı. Dillerinden dökülen tek kelime onları göğe taşıyacak isimlerimiz oldu.

Sonra kraliyet ailesi ve kral zindana kapatıldı. Basın dışarı çıkarıldı. Yalnızca içeride altı kişi kalmıştık.

Leonardo, Carlos, Nikki, Hannah, Barlas bey ve ben.

"Kazandık," dedi Carlos pencereden dışarı kalabalığa bakarak. "Artık herşey bitti. " diye kendi sonuç­larına vardı. "Krallık artık senin. Artık kralsın.."

Leonardo'nun kaşları çatıldı. Gözleri bende değil hala dışarıda bağıran halkın üzerindeydi.

" Taç giyince olacağım. Tahtı bana devrettiğini kral yazıp mühür basana kadar kral olmuş olmam. Kanıyla imzalamak zorunda. "

Sonra tahtına oturdu. Hayal ettiğim zamanlar olmuştu ama bu kadar güzelini düşleyememiştim. Bu gece güzel olan tek şey onun tahtın üzerinde ki hakimiyetiydi. Duruşunun asilliği.. Bu yüz­den baktığım bir tek o vardı.

"Yanıma yaklaş, " diye emretti gözleri bana döndüğünde. Ona doğru dönük olmama rağmen gözlerimi ona çevirmek yapılabilecek en zor şey gibiydi.

"Emredersiniz kralım, " reverans gösterdim ve yaklaştım. Karışısında durunca belimden tutup kucağına oturttu.

" Bu sarayda benimle yaşar mısın?" diye sordu.

"Bu bir resmi evlenme teklifi mi? " diye gülümsedim.

Dudaklarını birbirine bastırdı.

"Evet, Bir saat sonra resmi olarak karım olacaksın. Gelinliğin hazır. Nikah memuruda." diye daha inançlı bir şekilde gülümse­di.

"Buna inanamıyorum," dedim kucağında kıpırdanarak arkadaşlarıma baktım. Hepsinin sırıtmasından zaten haberlerinin olduğunu anlamıştım.

"Hepiniz zaten biliyor muydunuz?"

Carlos kibirle, "Tabi nikah memurunu ben ayarladım."

Nikki heyecanla, "Küçük tatlı bir organizasyon bile yaptım."

Leonardo saçlarımı boynumdan çekerek kulağıma fısıldadı, "Gelinliğini ben seçtim."

Yüzüne baktım. "Sen..." diyebildim sadece. Sarıldım. "Evet. Seninle evlenirim."

Hepsi kahkaha attı. Utandım.

"Güzelim biz zaten evliyiz."

"Ama bu resmi bir evlilik. Yani tekrardan evleniyormuşuz gibi."

"İstersen her gün yeniden evleniriz. Böyle mutlu olacaksan ayarlarım."

Bilmiyorum dercesine dudak büktüm. "Çok masraf olur kalsın." gülmeye çalıştım ama sesim heyecandan ağlar gibi çıktı.

"İstemem yan cebime koy diyorsun yani? " Belli belirsiz dudakları kıvrılacak gibi oldu. Gülmemeye çalıştı.

"Sanırım," diye omuz silktim. "Bir dakika bu söz bize ait. Öğrenmişsin."

Gözlerini dudaklarıma indirdi ve altdudağını dişlerinin arasına aldı. Midemdeki ateş gibi düğü­mü görmezden gelmeye çalışhm.

"Seni öğrenmeye yeni başladım."

Artık kalp atışlarımı hissedemiyordum.

Mutlu hisset­tim. Mutlu hissederken acı dolu gözyaşları akıtmak mümkün müydü bilmezdim, mümkünmüş. Onun için mutlu olurken kendim için ağla­dıkça ağladım. Yaşamak istedim. Beni öğrenmesini öğrenmek istedim. Vaktimin olmasını istedim. Vazgeçmek istedim. Zamanı geri almak istedim.

Kendime dışarıdan bakıyordum benim için biçilen zamana acıyordum. Kaderime üzülüyordum. Ne sesim ne soluğum kalmıştı. Düşünüyordum ve hiçliğe rastlıyordum.

"Vaktin olacak sevgili kocacığım."

Umarım...

☆☆☆

Ay çok tatlı değiller mi? Leonardo'nun çelik yeleğini çıkarması bize giydirmesi.

Çok romantik. 😍

Bu kral ne diyor arkadaşlar? Meryem'in annesi onun sevgilisiymiş.

Annemiz nerede bizim?

Sahtekar bundan sonra ne yapacak?

Yarın resmi olarak kraliçe olacağız. Bunu nasıl buldunuz? 🤭

Krallık düştü. Artık Leonardo kral olacak. Bakalım sizi yarın nasıl bir macera bekliyor.

O mucizeyi beklediğinizi biliyorum. Bugünlerde öğreneceksiniz. Merak etmeyin Meryem ölmeyecek. En azından bunu söyleyeyim rahat edin. 😍

Yanaklarınızdan öptüm. Gününüz hep güzel geçsin. ❤️❤️

 

Bölüm : 02.06.2025 12:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...