59. Bölüm

"58"Düğün

Kupa Kızı
kupakizii0

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

"İyi bir insan incindiğinde öfkesi ağır olur..."

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

🎧Bölüm şarkısı : Kamin - Marven 🎧

Yazarın gözünden.

Sahtekar.. Olan biteni izliyordu. Nasıl tuzağa düştüklerini izlerken keyif mi alıyordu yoksa pişman mıydı? Bunu gerçek gözle gören bir insan pek bilemeyebilirdi.

Beden dilini kontrol etmekte ustaydı. Yıllarını vermişti. Acıya dayanıklıydı. Gülerken içi kan ağlayabiliyordu. Aynı zamanda içi kan ağlarken dimdik ayakta durabiliyordu.

Geçmişin acımasızlığı, başına gelen trajedik olaylar yüzünden gözünü intikam hırsı bürümüştü. Etrafta kahkaha atan insanları izlerken düşünüyordu.

Bir son vardı ve bu son kesinlikle kendisi ile ilgiliydi. Kırık bir camdan esen sert rüzgar gibi kendi kendi duygularını bir buz dağına çevirmeyi başarmıştı..

Duygularını kontrol etmekte ve onları yönlendirmekte ödül alınsa bu kesinlikle Sahtekar olurdu.. Şimdi izliyor, planını uygulayacağı anı bekliyordu.

'Kraliçe müsveddesi ' Artık elimde diye düşündü. 'Kraliçe elimdeyse hepsi elimdedir.'

Sahtekar'ın planı açıktı. Onlar krallığı ele geçirmişti, şimdi kendisi bu planın üstüne konacaktı. Acı hepsini bekliyordu. Korku ise bir muammaydı.

Cezalandırılması gerekenler cezalandırılacaktı. Ölmesi gerekenler ölmekten beter olacaktı.

Yaşaması gerekenler.. Varmıydı bilmiyordu. Henüz karar vermemişti. Bu mutlu tabloyu izlerken yüreği paramparça oluyordu.

Çünkü mutluluk onu çok erken yaşta terk etmişti. Yerini sadece yalnızlık, acı ve intikam almıştı.

İntikam için yetiştirildi. İntikam için günlerce işkence altında türlü türlü hakaretlere karşı dayandı..

Derler ki ; bir insan kuyunun içinde yarım saatten fazla kalırsa psikolojisi bozulurmuş. Ağır bir travma bırakırmış. Zihni ne olursa olsun o kuyuyu unutmazmış.

Sahtekarı kuyuya hapis edenler bunun olmasını istemişti.

Düşünün her yer karanlık. Derinliği yirmi metre olan bir kuyudasınız. Bedeninizi saran bir lağam kokusu. Eski kuyunun yıpranmış ve ayrılmış duvarından çıkan ismini bile bilmediği böcekler tarafından istila ediliyorsunuz.

Ayağınızı uzatamayacak kadar dar bir kuyu. Karanlık, korkunç ve ıssız. Bağırsanız sesinize hiçbir canlı karşılık vermeyecek. Acımasızca ölüme terk edilmişsiniz.

Nefes almaya bile korkar olmuşsunuz. Ağlamaya bile korkar. Her ağladığında çıkan sesin yüzünden kuyunun başında bekleyen bir cellat.. Üstüne bir kürek toprak atıyor.

Işığını kaybetmiş bir kuyu ve kuyunun içindeki bedende ışığını günden güne kaybediyor. Gündüz olunca karanlığa mahkum. Gece olunca karanlıkla arkadaş..

Her gün bir kürek toprak. Ölmesi için ve acı çekmesi için yeterli olarak görülmüş. Kimdi bunu yapan?

Ona böylesine acı veren kimdi? Ya da kimler? Her gün kuyunun başına gelip küçük bedenin yüzündeki acı ifadesine bakıp gülümseyen kimlerdi?

Ondan ne istiyorlardı? Bu zamana kadar ne hata yapmıştı? Tam kırk gün taş gibi kuru ekmekle hayatta kalmaya çalıştı. Aç, susuz, korku dolu. Hakaret, işkence ve her gün bir kürek toprak.

Tek arkadaşı kuyunun tepesinde beliren Ay'dı. O kuyuyu aydınlatan tek ışık. Gri ama yinede hayatta kalmasını sağlayan. Korkudan ve açlıktan ölmemesini sağlayan bir ay.

Sonra birisi geldi. Bir adam. Heybetli, ağır ve asil.. O bedeni kuyudan çıkardı.. Ellili yaşlarının ortasında bir adamdı. Onun kurtarıcısı.. Elinden tuttu.

Yürüyemedi. Konuşamadı. Ağzının içi yaralarla doluydu. Bacaklarında ki etler böcekler tarafından parçalanmıştı. Gözleri bir ölünün ki kadar sessiz ve boştu.

O adam bir askerdi. Bir Türk askeri. Bir Türk komutanı. Yardım etti. Onu büyüttü ve dediki sana bunları yaşatan aile bu. İntikamına yardım edeceğim. Onu yetiştirdi. Onu bir beden ustası yaptı. En iyi öğretmenlerden ders aldı.

Gerçek ve acımasız sınavlara tabi tutuldu. İntikamını alana kadar durmayacak acımasız birine dönüşmüştü. Onu o kuyuya atanlardan intikamını alacaktı. Sebebini soracaktı. Sonrada bu dünyayı terk edecekti.

İşte şimdi olduğu yerdeydi. Yıllarını verdiği, gençliğini çürüttüğü aileden intikam alma zamanı gelmişti.

Şimdi herşey kapıya dayanmıştı. Zamanı geldiğinde bu salon büyük bir kıyamete ev sahipliği yapacaktı.

Bu sırada Leonardo ve Meryem resmi nikahla evleneceklerdi. İzin verdi bu mutlu ve son anı yaşamalarına. Çünkü son gülücükleri olacaktı. Son mutlu anları.

Onu kuyuda bırakanların yaptığı gibi acımasız olmadı. Mutluluklarını yaşasın istedi. İstedi ki ondan sonra gelecek olan acı daha büyük bir yıkım bıraksın.

Bir saat sonra, Meryem gelinliğini giymiş ve ayna karşısında kendisine bakıyordu. Leonardo'nun onun için seçtiği gelinlikten gözlerini alamıyordu.

Bir an dudaklarında şu cümle döküldü.

"DÜNYANIN EN MUTLU GÜNÜ BUGÜN MÜ?"

Ablası Betül evlendiği gün dünyanın en mutlu günü olduğu gibiydi. Ama saatler sonra gelinliği kana bulanacaktı. Henüz kimse bunun farkında olmadan gülümsüyor ve huzurlu bir evliliği izliyorlardı.

Carlos, kolunu kaldırdı." Meryem. " Meryem buruk bir gülümsemeyle Carlos'un koluna girdi. Beraber salona doğru ilerlediler. Bir çok davetli gelmişti. Krallar ve prensler. Leonardo hepsinin bu düğüne şahit olmasını istiyordu.

İstiyordu ki dünyanın en güzel kadını ile evlendiğini herkes görsün. Ne kadar şanslı bir adam olduğunu herkes bilsin.

Meryem heyecanla kapıda durdu. Kapının arkasına bekleyen onun için yeni dünyayı ancak hayal edebilirdi. Gergindi. Korkuyordu.

"Çokmu heyecanlısın?"

Meryem derin bir nefes aldı. Nefes aldıkça karnının içinde ki sıcaklık büyüyordu.

"Evet, birazdan kraliçe olacağım."

Bir abi gibi parmaklarını sıktı. "Merak etme sakarlık yapmana izin vermeyeceğim."

İçi buruk bir şekilde gülümsedi. "Sakın izin verme."

Gülümsedi. Mavi gözleri ışıl ışıl parlıyordu. "Ay sanki ben evleniyorum. Sakin ol yoksa bende heyecandan düşeceğim." deyince Meryem kıkırdadı.

Bu onu birazda olsa sakinleştirmişti. Başını dik tuttu. Kalbinin hızlı atmasını duymamaya çalıştı. O an kapılar açıldı.

Kırmızı bir halıyı gördü önce. Sonra sağında ve solunda ki gülümseyen ve hayran olan insanları gördü. Hepsinin elinde siyah bir gül vardı.

Sonra onu gördü. Siyah bir smokin giymişti. Saçlarına kimsenin dokunmasına asla izin vermezdi. Dağınıktı ama öyle kusursuz bir dağınıklıktı ki ancak hayranlıkla baktı. Elinde bir demet beyaz lale vardı.

Ayakları titriyordu ama ilk adımı attığında dahada sakinleşmişti. Sonra bir adım daha artık cesaretliydi. Bir adım daha. Kararlıydı. Ve artık bir prenses edasıyla prensine doğru yürüyordu.

Leonardo onu ilk gördüğü an sandi ki kalbi duracak. Böyle bir güzelliğin kendisine layık olması bile ona tuhaf geliyordu.

​​​​​​Acımasız geçmişinde kimsenin kendisini sevemeyeceğini düşünürdü. Ama şuan sevgilerin en mükemmelini, güzelliğin saf olanını görüyordu. Tanrı ona böyle bir şey bahşetmişti.

Çektiği acıları unutmasını ister gibi. Onu böyle ödüllendiriyordu. Gözlerini biricik karısından alamıyordu. Meryem önünde durup reverans gösterdi. Oda başıyla eğilip karşılık verdi. Kızın uzattığı yumuşak elini tuttu ve onu iki basamak yukarı çıkarıp tahtın önünde durdurdu.

Kırmızı bir minder üzerinde iki taç getirildi. Birisi krala aitti diğeri kraliçeye.

Kral tacını Meryem kendi elleriyle Leonardo'nun başına taktı. Leonardo aynısını Meryem'e yaptı. Kralın ve Kraliçenin ismi anıldı.

"Leonardo Skywalker ve Meryem Erdemoğlu. Kralımız çok yaşa. Kraliçemiz çok yaşa!"

Nidalar yükseldi. Meryem ve Leonardo'nun başından aşağı siyah gül ve beyaz laleler döküldü. Basın bu anı ölümsüzleştiriyordu.

DÜNYANIN her bir haber kanalında onlar vardı. Bir türk kadınının kraliçeliğe yükselişini yazıp duruyorlardı. Dilden dile anlatılacak bir halk masalı haline gelmişti.

Türkiye'de bu haber coşkuyla kutlanıyordu. Canlı yayınlanan evlilikleri her bir türk halkının evinde canlı izleniyordu. Hepsi kendi kızları olan Meryem ile gurur duyuyorlardı.

Meryem artık resmi olarak bir kraliçe ve Leonardo'nun karısıydı. Buna bütün dünya şahit olmuştu. Meryem kendini dünyanın en mutlu kadını hissediyordu.

Leonardo tahtının yanında ki tahta sevgili kraliçesini oturttu. Asla elini bırakmadı. Davetliler tebrik edip onlarca altın ve mücevheri evliliklerini kutlamak için hediye olarak getirmişlerdi.

Hepsi Meryem'e hayrandı. Güzelliği karşısında dilleri tutulmuştu. Bir Türk kadının güzelliği, asaleti ve dik duruşu herkesi kıskandırmıştı.

"Gözlerimi senden alamıyorum." diye fısıldadı kulağına Leonardo.

Meryem heyecanla nefes aldı. "Bu gelinlik çok güzel. Bu yüzden."

​​​​​​"Hayır gelinliğin içindeki güzel. Mükemmel bir şekilde taşıyorsun onu."

"Teşekkür ederim sevgili kralım." diyerek gülümsedi.

Leonardo'nun yanağında ki gamze genişledi. "Rica ederim sevgili kraliçem."

Tebrikler, havada uçuşan gülücükler. Meryem hepsine gülümsemek zorunda olduğu için yanakları ağrımıştı. İltifatlarını dinlemek ve hediyelerini almak.. Bir kraliçe böylemi yaşıyordu. Bilemiyordu, daha ilk günüydü.

Günün sonunda taht odasında yalnızlardı. İkisi. Elini tuttu.

"Beni kendi yaşadığın küçük saraya götürür müsün sevgili kralım?" diye sordu Meryem.

"Elbette." dedi.

Kaldığı küçük saraydan bahsettiğini anlayınca gülümsedi. Meryem kendisini yönlendirmesine izin verdi. Kraliyet muhafızlarının önünden geçerken onlara tevazu göstermeleri ve onlar geçene kadar asla başlarını kaldırmamaları biraz garip gelmişti Meryem'e. Ama alışabilirim diye düşündü.

Alışabilir miydi bilmiyordu. Sarayın dışında yirmi dakikalık yürüme mesafesindeydi. Küçük saray avlunun güneyindeydi. Her yer bir cennet bahçesinden alıntı gibiydi.

On adımda bir kraliyet muhafızları vardı. Her saniye izlenilmek rahatsız edici olmalıydı diye düşündü içinden..

Evin siyah olduğunu yakından fark edince içine bir kasvet çökmüştü. Özellikle mi kapkara yapılmıştı.

Verandadan içeri girerken kalbi küt küt atıyordu. Burası onun eviydi. Yıllarca kaldığı yer. Yapayalnız. Sevgisiz büyüdüğü.

Ev tek katlıydı ama odası çoktu. Genişti. Bütün odaların kapısı kırmızıydı. Bu gerçekten çok ilginçti. Bütün odalara tek tek bakmak istesede Leonardo onu başka bir kapıya yönlendirdi. Yattığı yere.

O kapının rengide kırmızıydı. Girmeden önce sordu Meryem, "Neden kapıların rengi kırmızı? Özel bir sebebi varmı?"

Leonardo kapının üstünde duran bir ışığı gösterdi. "Fark etmedin mi sadece lambalar kapının üstünde var. Bu evi kraliçe yaptırdı. Daha korkutucu daha kasvetli olmasını istemiş. Nedenini söylememe gerek yok sanırım."

Bir anda tüyleri ürperdi.

"Bir süre sonra korkunç gelmedi. Bunun bana yararı olduğunu bilseydi değiştirirdi." diye söylendi.

Meryem kapıyı açıp içeri girdi. Odaya baktı ama hiçbir şeyin olmadığını fark edince üzüldü. Bir yatak bir komodin ve bir masa. Demirlerle kapatılmış küçük bir pencere. Bir hapishane hücresi gibi.

Leonardo, Meryem'in gözlerini takip ediyordu. "Beklediğin gibi değil, öyle değil mi?" diye sordu, sesi kendini beğenmiş çıkıyordu.

"Hayır," diye itiraf etti.

"Bir kraliyet yatağında büyümedim. Bir hapishanede büyüdüm. Ama inan bu ev bana hep onlardan uzak durduğum için mutlu ediyordu." dedi muzip bir tavırla.

Alay etmesini duymazdan geldi. "O kadar yalnızlık çektin ki, seni dinleyecek kimse bile yoktu değil mi?"

Leonardo'nun kalbi titredi. Buna cevap verirken çok daha ciddiydi. " Gerek varmıydı bilmiyorum."

"Acımasızca," dedi. Gözlerinde yaşlar olduğunu fark etti. Meryem hafifçe gözlerini sildi, utanmıştı.

Leonardo gözünün kenarına dokundu, silmeyi unuttuğu bir damlayı yakaladı. Parmağını kaldırdı ve elindeki damlayı incelemeye başladı. "Göz yaşı dökmeye değmez güzelim."

Soru soran gözlerle ona bakıyordu, gülümsemeden önce uzun uzun bana baktı.

"Evin diğer taraflarını da görmek ister misin?"

"En sevdiğin oda varmı?" diye sordu.

Güldü, elini tuttu ve Meryem'i kaldığı odadan uzaklaştırdı. Uzun bir koridordan geçtiler.

"Çalışma odası, kitap okuma odası yemek yediğim yer, kraliyet derslerini çalıştığım ses geçirmez oda ve burası.." Kapıların önlerinden geçerken eliyle işaret ediyordu.

Daha devam edecekti ama koridorun sonunda durdu." Burası beni günde bir saat durmaya zorlayan oda. İnsan olduğumu hatırlatan bir yer. Canavarlaşmadan hemen önce insani duygularımı hatırlatan bir oda." Kapıyı açarken Meryem heyecanlıydı. Leonardo'nun geçmişini gerçek anlamda merak ediyordu. Yıllarca burada kalırken başına neler gelmişti? Her gün ne yapmıştı merak ediyordu.

Kapıyı açtı ve geçmesi için kenara geçti. Merakla içeri adımını attı. Odanın her yeri bütün duvarları garip resimlerle ve figürler ile boyanmıştı. Ortada bir tane üstü beyaz örtüyle örtülü bir tablo vardı.

"Gülebilirsin," dedi. "Aslında benliğimle çok çelişkili."

Ama Meryem gülmedi. Otomatik olarak elini kaldırdı, duvardaki resimlere dokunmak için uzattı, koyu küf rengi duvarla resimler ile tezat oluşturuyordu. Rastgele çizilmemişti. Hepsinde farklı duyguların hırçın fırça darbeleri vardı.

"Resim yaptığını bilmiyordum, " dedi.

"Çocuk yaşta fark ettim ve önüne geçemediğim bir yeteneğe dönüştü," dedi.

Ona bakmak için başını duvardan çevirdi.

"Burada ne var? " diye merak etti. Odanın ortasında duran beyaz örtüyle kaplı tabloyu gösterdi.

"Neden açıp bakmıyorsun?"

"Korkmalı mıyım? " diye sordu şüpheyle.

Başını iki yana salladı. "Öğrenmek için örtüyle aranda santimler var."

Meryem tedirgin bir şekilde örtüyü tutup çekti. Leonardo daha iyi görsün diye ışığı yaktı. Tablonun karşısında dururken gözlerine inanamadı. Titremeye başladı. Kalbi hızlı hızlı attı. O kadar çok titrediki dizleri kendisine itaat etmedi. Leonardo kollarından tuttu.

"Ama bu!" dedi dolan gözleriyle Leonardo'ya bakarak. "Burası o gün. Sen ve ben.. Düğün salonunun önünde ailem duruyor. Sen o günü resmetmişsin."

"Evet," dedi Leonardo kısık bir sesle. Bunu çok uzun zaman önce çizmişti. Olaydan üç ay sonra. Tam iki ayını almıştı çizmek. Öyle titiz çalışmıştı ki herşeyiyle birebir aynısını çizmişti.

"Bu tabloda sen varsın Meryem. Beni en başında insan kalmaya zorlayan tarafım tam bu tabloda duruyor. Her gün uyumadan önce bir saat gelip bakardım. Tabloda gözlerinin içine bakmak beni hayatta tutan tek şeydi. Beni o zamanlar büyüleyen sendin. Şimdi ise benim seni büyülediğimi söylüyorsun. "

Meryem dolu gözlerle tabloya dokundu. Babasının erkek kardeşinin ve ablasının yüzüne dokundu. Yine annesini göremedi. Kalbi üzüntüyle bükülsede anı bozmadı. Sonra da tabloya sarıldı. Göz yaşlarını tuttu. Ağlamak istemiyordu. Artık sadece gülümsemek istiyordu.

​​​​​​" Bu çok güzel. "dedi Meryem tabloya bir kez daha bakarak." Bunu odamıza götürebilir miyim? "

​​​​​​" Götürebilirsin güzelim. "

Meryem tabloyu eline aldı. Sonra derin derin inceleyecekti.

Fırçalar etrafa saçılmıştı. Boyalar kullanılmadığı için kurumuştu.

"Sen iyi misin?" Sesi endişeli çıkmıştı.

"Krala ne yapacaksın? " diye sordu sessizce. Onun sorusunu duymazdan gelmişti, hâlâ duvardaki resimlere bakıyordu.

"Ne yapmamı istersin?" diye sordu Leonardo.

Meryem Gözlerinde milyonlarca soruyla ona baktı. Konuşurken onu dikkatle izliyordu.

"Aklından geçeni yap. Sana yaptıkları yanına kar kalmasın. Seni bu hapishaneye sürüklediler."

Konuşurken Meryem'i iyice incelediği için utandığını gizlemeye çalışıyordu.

"Cezalarını çekecekler." dedi. Leonardo Meryem'in saçlarına dokundu. "Kendini nasıl hissediyorsun?"

"İyiyim," dedi. Her ne kadar dudağını tereddüdle ısırdıysa da gözlerinde yanan merakı görmüş olmalıydı.

Gülümsedi. "Sanırım bana soracağın birkaç sorun daha var."

"Birkaç tane."

Gülüşü mükemmel dişlerini ortaya çıkardı.

"Kral oldun." dedi fısıltıyla.

"Evet sende kraliçem oldun." dedi.

"Bir zamanlar bana söz vermiştin," dedi özür dileyerek.

" Ne sözü?" diye sordu Leonardo elini hafifçe Meryem'in yanağına koyarak. Meryem onun her dokunuşunda, en sıradan dokunuşunda bile yüreği ağzına geliyordu.

"Türkiye de yaşama sözü." dedi Meryem. Tepkisini görmek için gözlerine derin derin baktı.

Meryem'e baktı ve gülümsedi. " AA, evet o söz."

Uzun bir süre yüzüne baktı. " Söz verdiğim gibi gidiyoruz."

"Ne zaman?" Bunu yüksek sesle söylemek istememişti ama ağzından kaçıverdi.

"Bu hafta sonu," dedi Leonardo.

"Bu mümkün mü?" dedi, sesi belli belirsiz çıkmıştı. "Hayır, buradaki işlerin. Nasıl yapacaksın?"

Bir şey daha sormak için tam ağzını açıyordu ama Leonardo ondan önce konuşmaya başladı.

"İşleri oradanda yürütebilirim. Daha öncede söylemiştim." diye hatırlattı.

"Belki unutmuşsun diye düşündüm."

Kaşlarına dokundu. "Ben ve seni unutmak Meryem, çıldırmış olmalıyım. Bunu nasıl söylersin?"

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Sen çok güzel konuşuyorsun."

Leonardo gülümsedi, yüzünden eğlendiği belli oluyordu. "Öyle mi? Hadi söyle güzelim benden başka ne istiyorsun?" Gizemli bir şekilde güldü ve cümlesini bitirdi.

" Hımm, sadece beni hep sev. Hiç unutma. Ne olursa olsun beni unutma. Çünkü unutulmaktan korkuyorum."

"Seni asla unutamam. Seni unutursam kendimi unutmuş olurum. İnsan kendini nasıl unutur? " dedi gülerek, sıcak parmağını usulca dudaklarına koydu.

" Bende seni hiç unutmayacağım. Ne olursa olsun." dedi parmaklarının arasından.

Leonardo, elini kaldırdı ve boynuna koydu. Kalp atışları hızlandı.

" Biliyorum kraliçem. Söylemene gerek yok. "sonra parmakları Meryem'in parmaklarını kavradı." Yorulmuş olmalısın. Hadi gidelim. "

Saraya geri döndüler. Meryem odalarını gördüğün de çok beğendi. Ferah ve güzel kokuyordu. Leonardo'nun kokusu her yere sinmişti.

O an kapıları kırılıacakmış gibi çalındı. Leonardo silahına davrandı ve Meryem'i arkasına alıp kapıyı açtı. Hannah ağlayarak odaya daldı.

Meryem hemen arkadaşının kolunu tuttu. "Carlos, yok gitmiş!"

Leonardo ve Meryem şaşkınlıktan nasıl tepki vereceklerini bilemediler. İlk toparlanan Leonardo oldu.

"Buralardadır, nereye gidecek?"

Hannah elindeki kanı gösterdi. "Hayırr, banyoda kan vardı. Silahı düşmüştü. Biri onu kaçırmış."

Leonardo şaşkınlıkla Meryem'in yüzüne baktı. İkiside ne olduğunu çabucak anladı. O an içeri Barlas bey girdi.

"Nikki de kayıp. Kraliyet ailesi ve kral zindanlarda değil. Her yerde kan vardı. "

"Neler oluyor?" diye bağırdı Meryem. "Buna nasıl cesaret eder? O kadar muhafız ve korumalar.." nefes alamıyordu.

​​​​​​Leonardo olduğundan daha sakindi, kafasında neler döndüğünü kimse bilemezdi, ama bir şeyin canını sıktığı kesindi. Eli yanına düştü ve hareketsiz durdu, gözleri Meryem'in yüzüne kilitlenmişti. Sessizlik giderek uzadı. Bir heykel gibi öylece duruyordu.

Meryem, "Ne oldu?" diye fısıldadı buz gibi yüzüne dokunarak.

Yüzü elinin altında yumuşadı ve derin bir iç geçirdi. "Bunun olmasını bekleyip duruyordum."

"Neyin olmasını?"

" Benim için geldi. İstediğini almak için. İntikam için." Yarım ağızla güldü ama gözleri ciddiydi.

Meryem'in yüzüne baktı ve beklemeye başladı. " Beni istiyor Meryem. İstediği benim. Ona gidersem size zarar vermez."

"Ben hiçbir yere kaçmıyorum," diye söz verdi. " Asla seni bırakmayacağım. Ne olusa olsun. Her zaman senin yanında olacağım." korkuyordu.

Leonardo kaşlarını çatarak ona baktı.

" Lütfen, beni zorlama. Seni bir odaya kilitlemek zorunda kalmak istemiyorum."

Meryem'in yüzünde korkuyla karışık bir endişe ifadesi belirdi. " Sakın Leonardo. Bana bunu yapamazsın. Seni tek başına göndermem. Asla."

Leonardo uzun uzun boşluğa baktı.

​​​​​​" Başka çarem yok. Senin zarar görmeni istemiyorum. Tek gideceğim. "

" Sevgili efendim. Beni böyle bırakamazsın." dedi. Elini uzattı, parmakları Leonardo'dan sadece birkaç santim uzaklıktaydı.

"Onunla yüzleşeceğim. Artık bitsin bu gizem. Sıkıldım." dedi omuz silkerek.

Sesi artık neredeyse bir fısıltı gibi çıkıyordu. Meryem aklından neler geçtiğini çok merak ediyordu. Yalnız bırakmamasını umuyordu. Onu tek göndermek istemiyordu.

Sessizce beklemeye koyuldu.

Meryem'e döndüğünde zarif ve asil gülümsemesi yüzünü aydınlatıyordu.

" Geride ben kalınca ne olacak.. Böyle bir şeyi nasıl düşünürsün?" diye azarladı Meryem onu.

"Merak etme bana bir şey olmayacak.." Elini hafifçe Meryem'in beline koydu, parmakları kızın bedenini nazikçe okşadı.

"Bundan nasıl eminsin?"

Bir iç geçirdi, cevap vermeye pek de istekli görünmüyordu.

"Beni hafife alıyorsun bazen güzelim. Bu adam yıllarını beni ayağına çağırmak için harcamış. Tek zaafı benim. Bunu kullanacağım. Benim ona karşı kullanacağım elbette ki bir şeyler olacak."

Meryem, bunu kabul etmek istemiyordu. Tek gitmesini istemiyordu. Biliyordu Leonardo korkunç, görkemli ve durduralamazdı. Ama Sahtekar da o kadar basit bir düşman değildi. Saraya girip kraliyet ailesini kaçırdığı düşünülürse.

Ama bazen evrenin başka bir planı vardır. Onlar içeride tartışırken pencereden içeriye bayıltıcı sislerin atıldığını fark ettiklerinde her şey için artık çok geçti.

Leonardo kollarını açıp Meryem'i korumaya çalıştı. Bir yandan nefes almaya çalışıyordu. Her yer sisti. Gri bir sis odayı ve koridoru esir almıştı. Göz gözü görmüyordu.

Leonardo bağırdı. "Meryem! İyi misin?"

Kollarındaydı ama sesi çıkmıyor du. Cansız bir bebek gibi kollarında yatıyordu. Bayılmıştı.

"Hannah!" diye bağırdı. "Barlas!"

Kimseden ses çıkmıyordu. Artık gücü bu kokuya dayanamadı. Ciğerlerine nüfuz eden bayıltıcı koku onuda esiri altına aldı.

Dünya kısa süreliğine hepsi için karanlığa büründü.

Bir gün sonra..

Leonardo gözlerini açtı.

Elleri bağlıydı. Arkasında bir direk vardı. Etrafına baktı. "Meryem!" hemen yanı başında baygın yatan sevgili karısına baktı. Diğer tarafında Carlos vardı. Arkasına bakmaya çalıştı.

Bir fabrikaydı. Kuşların seslerinden ormanın ortasında bir yerde olduğunu anlayabiliyordu. Hemen karşısında bir sandalye vardı.

​​​​​​" Meryem!" diye seslendi tekrar.. Sonra da Carlos uyandı.

"Lanet başım ağrıyor." gözlerini zor bela açıp etrafına baktı. Leonardo ile göz göze gelince korku tepeden tırnağa onu esir almıştı.

"Hepimizi mi yakaladı?" diyerek yere tükürdü.

"Kimdi görebildin mi?" diye sordu Leonardo.

Carlos başını iki yana salladı. "Maske takıyordu. Piç arkamdan saldırdı. Bir kedi gibi sessizdi."

"Carlos!" Hannah'ın sesi hemen yanı başından geldi. Bağlıydı. Korkuyla Carlos'a bakıyordu. "Ölmemişsin."

Carlos şu durumda bile alay ediyordu. "Alınıyorum, ilk söylediğin bu mu?"

Hannah utandı ve tek kelime etmedi. O sırada hemen arkalarından bir kapı açılma sesi geldi. Onlara doğru yaklaşan bir ayak sesi. Hemen önünde durana kadar Leonardo sabırla bekledi. Yüzündeki ifade olduğundan daha çok sertti.

Karşısında ellili yaşların sonunda bir adam duruyordu.

"SahteKar sen misin?" hiç beklediği gibi veya tanıdığı biri çıkmadığı için şaşkındı. Bu adamı hayatında hiç görmemişti.

"Ben Sahtekar değilim. Onu yaratan kişiyim. Olduğu kişi yapan adamım."

Leonardo alayla, "Bu gizemi daha nereye kadar sürdüreceksin. Beni duyduğunu biliyorum çık artık ve şu liseli gizem oyununu bırak."

O sırada hemen arkalarından tanıdık bir ses geldi.

"Ama böyle söylersen alınabilir."

Leonardo kaşlarını çattı. "Barlas!"

Barlas onlara doğru yaklaştı. Hemen önlerinde durdu. Bu duruma en çok üzülen olayı dehşet içinde izleyen Nikki olmuştu.

"Seni orospu çocuğu sen miydin?" diye bağırdı Carlos.

Barlas'ın yüz ifadesi sertti. Bakışları bir şahinin ki gibi keskin. Öfkesi bir aslan gibi kuvvetliydi.

"Kadını getirin!"

Carlos'un hakaretlerini duymazlıktan geldi. Bu sırada iki tane kadın kraliçeyi sürükleyerek getirdiler. Bitkin düşmüş ve yüzünün her yerinde morluklar vardı.

​​​​​​" Seni köpek! Ona nasıl dokunursun! O bir kraliçe."

Hakaretleri ve öfkesi askıda kaldı. "Böyle dokunurum." Barlas yumruk yaptığı elini kraliçenin karnına geçirdi. Kadının ağzından çıkan kanlar Leonardo'nun yüzüne sıçradı.

Leonardo titremeye başladı. Öfkesinin önüne hiçbir şey geçemeyecekti. Kıyamadığı annesinin bir damla kanı suratına sıçradı diye dünyayı yakmak istiyordu.

"Neden lan neden? Sana ne kötülük yaptım ben?"

Barlas alayla kahkaha attı. "Sanki öfken umrumda gibi. Babasını getirin ayaklarımın dibine."

Bu sırada Meryem inleyerek uyandı. Leonardo hemen biricik karısına baktı. O an bir şeyi fark etti. Üstünde ki gelinlik kendi aldığı gelinlik değildi. Ve gelinliğin üstünde kurumuş kanlar vardı. Renkleri solmuş ve turunculaşmıştı.

​​​​​​" Meryem! Güzelim."

Meryem gözlerini güçlükle açarak etrafına baktı. Olup biteni anlamaya çalışıyordu.

Leonardo âdeta kükredi. "Ona dokunduysan seni diri diri yakacağım orospu çocuğu!"

Meryem bunu duyunca üstüne baktı. Baktı ve olanı gördü. Ağlamaya başladı. O ağladıkça Leonardo'nun içi parçalandı.

"Güzelim! Bana bak gözlerime bak."

Meryem hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

"Bu ablamın gelinliği." dedi Leonardo'nun gözlerine bakarak. "Bu ablamın kanlı gelinliği."

Leonardo'nun kalbi korkuyla sızladı. Dokunamıyordu. Onu ağlarken teselli edemiyordu. Meryem bir ağlıyordu Leonardo bin kez yıkılıyordu.

Öfkeli bakışlarını Barlas'a çevirdi.

"Seni parçalara ayıracağım."

Barlas o an cebinden bir telefon çıkardı. "Ondan önce bunun ne olduğunu sormak istiyorum."

Meryem'in kafasında ki çipi harekete geçirecek programı gösteriyordu. Leonardo'nun gözleri kocaman açılmıştı.

"Sakın!" dedi titreyerek. "Bunu sakın yapma. Yalvarıyorum."

Meryem'in sesini işitti. "Lütfen ona yalvarma!" dedi.

Barlas telefonu elinde tutarak Meryem'e yaklaştı. Çenesinden tutmak istedi ama Meryem suratına tükürdü.

"Dokunma ona! Seni pezevenk parmaklarını kıracağım."

O sırada Barlas öfkeyle Leonardo'nun arkasına geçti ve parmağını tuttu. Leonardo ağlayarak yalvardı. Bu adam İlk kez birilerinin yanında ağlıyordu. Yalvarıyordu.

"Lütfen bu acıyı yaşatma bana. Yalvarıyorum bana zarar ver ona verme. "

Ettafraki herkesin kalbi korkuyla ve acıyla bükülüyordu. Nikki, Hannah, Carlos hepsi bağırıyor ve bunu yapmaması için yalvarıyordu.

Ve Barlas düğmeye bastı.

Leonardo titreyerek haykırdı. "Hayır!"

Haykırışı göklerde şimşek çaktırırdı. Öyle hiddettli öyle öfkeliydi. Önüne gelen her şeyi yakacaktı. Güzel kadını bir robota dönüştürmüştü. Leonardo'nun öfkesi bir kara bulut gibi fabrikanın üstüne çökmüştü.

Barlas alayla güldü. "Meryem ayağa kalk!"

Leonardo Meryem'in donuk yüzüne baktı. Kızın gözünden bir damla yaş aktı. Sanki hisleri çekilmiş bir ölü gibi ayağa kalktı.

"Hepsinin önüne geç." diye komut verdi.

Leonardo dehşet içinde olan biteni izliyordu. Kalbini söküp atmak istiyordu. Barlas elinde tuttuğu silahı Meryem'in eline tutuşturdu. Arkasına geçti.

"Öldür onu Meryem. Tam kalbinden vur!"

Meryem namlunun ucunu Leonardo'nun alnına dayadı. Leonardo gözlerini kapatacaktı ki Barlas durdurdu.

"Hayır, dur daha eğlenceli değil. Burada bekle."

Meryem elindeki silahı hala havada tutuyordu. Gözleri duygusuzdu. Mimikleri oynamıyordu.

Leonardo'nun titreyen dudağından ismi döküldü. "Meryem, affet beni güzelim. Affet beni. Merak etme yemin ediyorum kafama sıkıp yanına geleceğim. Yemin ediyorum."

Meryem ruhu bedeninden çekilmiş bir ceset gibi ayakta duruyordu. Algısızdı.

Barlas, "Bir şeyi açıklığa kavuşturalım.." dedi hepsinin gözlerinin içine bakıp sinsice sırıtarak. "Yanıldığınız bir şey var. Sahtekar ben değilim."

Hepsinin yüzünde şaşkınlık vardı. Carlos bağırdı. "Seni orospu çocuğu bizimle alay mı ediyorsun?"

Yanındaki adama döndü. "Sence onlara gerçek Sahtekarı getirelim mi?"

Adam başını yukarı aşağı salladı.

"İşte karşınızda.." dedi. Hepsinin yüzüne bakarak. Elini arkada duran ve diğerlerinin göremediği bir yeri işaret etti önce sonrası parmağının yönünü değiştirdi.

"SahteKar. O türkiye büyük elçisi, Amerika gizli istihbarat servisinin komutanı. Türkiye askeri ordu için çalışan vatanına hizmet etmeye yemin etmiş bir asker. "

Ve o an Meryem'in yüz ifadesi eski bir gülümsemeyle yeniden belirdi.

"Meryem Erdemoğlu, SahteKar ile konuşuyorsunuz.."

​​​​​İşte o an kızılca kıyamet Leonardo'nun benliğinde kopmuştu.

 

☆☆☆

Sahtekar - Meryem Erdemoğlu.

Sevgili okurlarım. Gerçekten şok olduğunuzun farkındayım. Ama başından beri Meryem'di.

Hiç aklına gelen oldu mu acaba merak ediyorum. Meryem'in sahtekar olabileceği.

Umarım bana çok kızmıyorsunuzdur. Çünkü ben bu kitabın ilk bölümünü yazdığım zaman son bölümünü de yazmıştım. Asla değiştirmeyeceğim gerçekti. Bir kaç defa söyledim size bunu. 🥹

Sahtekar... Ve Meryem.. Neden yaptığını anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Hem ailesinin intikamı için birde... Bir olay var o da annesiyle ilgili. Yarın duyduğunuzda şok olacağınız acı bir haber maalesef.

Tabi eminim Meryem'in Sahtekar olacağını düşünmemiştiniz. Ama arkadaşlar Kitabın ismi Sahtekar. Buradan aslında en büyük spoiyi verdim size.

Bu yüzden Kitabın kapağı hep önemlidir. En büyük ipucunu verir.

Umarım Meryem'e kızmıyorsunuzdur. Yarın ki bölümde daha çok açıklığa kavuşacak herşey.

Banada kızmıyorsunuz değil mi? 🥹Üzülürüm ama.

Leonardo'm. Özür dilerim. Çok büyük bir hayal kırıklığı yaşayacak. En başından beri bir oyunun kurbanı olduğunu anladı ve onun için çok acı verici olacak. Ama emin olun Meryem de çok acılar çekti. Siz biliyorsunuz. O kuyuda ki zamanları. İnanın Meryem'i intikam ateşiyle körükleyen o andı işte.

Sizce Meryem'in aşkı gerçek miydi? Önemli bir soru ve bunu cevaplamanızı istiyorum. Sadece intikam için mi kullandı Leonardo'yu?

Yarın ki bölüm için peçetelerinizi hazırlayın. Biraz üzülebilirsiniz. 🥺

Sizleri çok seviyorum. Bunu unutmayın olur mu?..

Herkes bu bölüme kırmızı bir kalp bıraksın. ❤️❤️❤️

 

Bölüm : 03.06.2025 12:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...