60. Bölüm

"59"Final

Kupa Kızı
kupakizii0

 

Sahtekar'ın Tanıtım videosu yayınlanmıştır. Yorumlarınızı bekliyorum.

 

Eğer video burada çıkmazsa, youtube ismimi yazıyorum buraya. Oradan izleyebilirsiniz.

 

YouTube : Kupa-xm1lk

 

İyi okumalar.

 

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

 

 

 

"Bazen dünyadaki en zor şey kalbini kıran birini sevmektir..."

 

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

🎧Bölüm şarkısı : Selin Geçit & Erol Evgin - Bir de bana sor. 🎧

 

Leonardo'nun gözünden.

 

Bu kulaklar ne duyuyordu? Bu gözler ne görüyordu?

 

Boğazımın tıkandığını da tenimin üzerindeki kağıt kesiği gibi yakan acıyı da hissediyordum. Geçen bir yıl zehir olmuş kanıma karışıyordu. Gözlerim bu duyduklarımı kaldıramayacak gibi titriyordu. Kalbim yanmaya başladı. Onu söndürecek bir şeyin olduğunu düşünmüyordum.

 

Gelip karşımda diz çöktü. Güzel kahverengi gözlerinde sadece öfke vardı. İntikam vardı. Bu zamana kadar görmediğim o duygular vardı. Tanıdıktı. Çünkü aynı duyguları hep annemde de görüyordum.

 

"Şimdi soruyorsun kendine bunu neden yaptı diye?"

 

Sadece gözlerimi kırpıştırdım. Delirmekle delirmemek arasında gidip geliyordum. Bir savaşın içindeydim ve yenileceğim tek insana yenilmiştim.

 

Bir sürü diken kalbime batmaya başladı. İlk anda iğne ucuy­du, iğnenin dokunduğu yeri tahrip ettiğini hissediyordum. Belli et­meden, ağır ağır, milim milim yokluyordu kalbimi. Sonra zehirli bir hançer oldu. Kalbimin ortasına sapladılar sonra. Kanattıkça kanatıyordu.

 

Aşık olduğum kadının gözlerinde bana aşk dolu bakışlar yoktu. Bir zamanlar kaçtığım öfke vardı. Benliğimi istila eden ve her bir zerremde dolu dolu yaşayan bir şeyi yitiriyordum. Sanki paslı bir çivi batırıyorlardı beynime ve kanata­rak kazıyorlardı. Ne aklım kabul etmek istiyordu ne de kalbim...

 

Acı o kadar şiddetliydi ki bayılacağımı düşündüm.

 

"Herşey bir oyundu.." dedi sonra. Öpmeye doyamadığım dudakları neler söylüyordu? Bakmaya kıyamadığım güzel kahverengi gözleri nasıl aşkla bakmazdı?

 

Bir el uzanıp ruhuma dolanmıştı sanki, zihnime tırnaklarını geçirmişti ve kalbimi parmaklarının arasında eziyordu.

 

" Benim sevgili Meryem'im her şeyin bir oyun olduğunu söylemezdi.O bana aşıktı. Ben ölünce beni hayata döndürmek için herşeyi göze alan kadın beni tekrar öldürmezdi? "

 

Konuşabildiğimde ilk defa kelimelerim titreyerek ürkekçe çıkmıştı. O acıyı, o kahroluşu her birini zamansız derin bir sızıyla hissediyordum.

 

" Çünkü ölmemen gerekiyordu. Krallığa girmenin tek yolu senden geçiyordu."dedi öfkeyle." Seni kullandım."

 

Tutunmak için uzandığım her şey parçalara ayrılmıştı.Acı bir çığlık zihnimde yankılandı. Kafamın içinde kıyamet kopu­yordu. Yıllar sonra yeniden o eski zamanlarıma düştüğümü hissettim, Ailemin beni kullandığı, nefret ettiği, her gün ölmem için zehirlediği o geçmiş karanlık bir bulut gibi üzerime çöktü. Ciğerlerimi ele geçirdi nefes alamadım.

 

"Beni neden kullandın? Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun Meryem.. "

 

Kahverengi gözlerine baktım. Bir duygu kırıntısı aradım. Azıcık bir duygu. Ama bulamadım. Daha büyük bir ağrıyla o kara bulutlar üzerime çöktü. Daha karanlık, daha çok karanlık. Soğuk. Dondurucu bir soğuk. Bir daha dönülemeyecek an­lar. Dünyadaki en kıymetli şey. Benim dünyam için en kıymetli şeyin bir oyun olduğunu söylüyordu. Beni kullandığını.

 

"Öyle kolay girebilseydim bunu sen olmadan yapardım. Ama hayır, krallığı yıkmanın tek yolu sendin. Ve bak gördüğün gibi planım başarıyla sonuçlandı. Krallık, mühür, kraliçe ünvanı. Hepsini senin sayende aldım."

 

Ruhumu bilinmeyen kollar sardı o an. Etrafıma dolanan kollar canımı acıtmaya başladı. Bir an için sıkı sıkı sarıldılar ve bir an sonra sadece boşluk vardı.

 

"Ailenin intikamı için beni kullandın!" dedim titreyerek.

 

Ailesinden bahsedince gözleri daha çok duygu yüklüydü.

 

"Hem o.." sonra babama baktı. "Hemde annemin intikamı için. Bu sarayı, seninle olan bu evlilik, ünvanı herşeyi annemi bulmak için yaptım. Çünkü.." titredi. Konuşamadı. Sonra anneme baktı. "Çünkü annem yaşıyor olabilir.."

 

"Annen yaşıyor mu?" duyduklarımın şokuyla kalakaldım.

 

"Evet, on yedi yaşında annen beni bir kuyuya atıp ölmem için kırk gün işkence yaptığında öğrendim."

 

Gök gürültüsü kulaklarıma akın etti. Gürültüler birbirine girdi. Yıldırım­lar dalgalarla birlikte elimde olan her şeyi savurdu. Annem Meryem'i öldürmek için kuyuya mı atmıştı? Bir zamanlar sa­hip olduğum ve sonra hayalini büyütmeye başladığım her an yanıp kül oldu ve suların altına çöktü.

 

Bana doğru yaklaştı.

 

"Evet, annen dünyanın en aşağılık kadını. Sana o bomba olayını aslında babanın değil annenin yaptırdığını söylesem bana inanır mısın?"

 

"Neden? Neden yapsın bunu?"

 

Bağırdı, "Neden mi?" ayağa kalktı ve bir kova suyu annemin yüzüne döktü. Saçından tutup başını geri yatırdı. "Neden kendisi bize anlatmıyor?"

 

Hareket edemeyecek kadar bitkin ve çaresiz hissediyordum.

 

Annem gözlerini açıp Meryem'i görünce hakaret etmeye başladı.

 

"Seni orospunun kızı.. Bana ne cüretle böyle davranırsın. Ben kraliçeyim."

 

Meryem saçından tutup sürükleyerek önüme getirdi. Bağırıp küfürler ediyordu.

 

"Anlat oğluna, anneme neler yaptığını anlat.." diye bağırdı. "Yıllardır zindan hayatı bana nasıl yaşattığını anlat."

 

"İkinizden de nefret ediyorum. İkinizde ölmeliydiniz."

 

Gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Titreyen hem ruhum hem kalbimdi.

 

"Sen benimle böyle konuşmaya nasıl cüret ediyorsun hadsiz.." Meryem bunları söyleyince gözlerimi açtım. Annemin suratına tokat attı. Yere yığıldı.

 

Boğazına öfkeyle yapıştı. "Benimle konuşmak ayrıcalıktır. Senin hiçbir ayrıcalığın yok." yüzüne doğru haykırdı. "Artık kraliçe benim. Sarayda benim halkınızda. Sana yemin ediyorum bir lağam kuyusunda acı acı haykırarak öleceksin."

 

Ard arda yüzüne vurmaya başladı. Bu sahneye tanık olmak istemiyordum. Gözlerimi kapattım.

 

Sonra sesler kesildi. Yorulmuştu. Narin bedeni hemen yorulurdu biliyorum.

 

İnce zarif parmakları çeneme dokununca kalbim titremişti. Gözlerimi açtım.

 

" Ben anlatayım o zaman." dedi gözlerime bakarak.

 

"Baban anneme aşıktı. Bir davette görmüş. Çok beğenmiş. O zaman annen yokmuş. Babam defalarca anneme teklif etmiş. Kraliçesi olmasını. Ama annem zaten çoktan babama aşıkmış. Reddetmiş. Baban içine atmış ama unutamamış. Sonra annen ile evlenmiş. Ama asla sevgi göstermemiş. Aklı hep annemdeymiş. O kadar çok seviyormuş ki yılda bir defa Türkiye'ye gelir ve uzaktan izlermiş. Ama annen şüphelenmiş gerçeği öğrenmesi uzun sürmemiş. Baban ile kavga edince baban bir gece ona tacı bırakıp gitmesi gerektiğini söyleyince kıskançlıkla bu planı yapmış. İstemiş ki annem ve ailesi hatta soyundan olanlar ölsün. İstemiş ki masum insanlar bile ölsün bir tek şuan kafamda duran taç için insanlar canlı canlı yansın. Ama bir şeyi hesaba katmamış. Baban annemi kaçırmış. Patlamadan dakikalar önce. Ama kraliçe bunu kısa sürede öğrenmiş ve annemi elinden almış. Yıllarca... Yıllarca.. "

 

Gözlerinden yaş akınca kendimden nefret ettim. O ağlayınca ben kahroluyordum.

 

Nefes almaya çalışıyordu. Ama kalbi çok hızlı atıyordu görebiliyordum.

 

" Yıllarca.. "yine devamını getiremedi.Titreyen dudakları acısını anlatmasına izin vermedi bir süre. "Yıllarca tecavüz ettirmiş anneme. "

 

Bunu duyunca yıkıldım. Meryem arkasını döndü. Yüzüne bakacak yüzüm kalmamıştı. Annem.. Bir canavardı. Ondan nefret ettim o an.

 

" Ben kuyudayken her gece annemin iniltisini duyardım.. "diye itiraf etti. Sesi öyle çok titredi ki o andan itibaren nefes almak bana işkence gibi gelmeye başladı.

 

" Düşünsene kuyuya atılmışsın. Ölüyorsun ama tek duyduğun ses biricik annenin sesi. Ama asla kulağa ninni gibi gelmiyor. "

 

Ağlamaktan yüzü gözü şişmişti. "O an intikam almak istedim. O an kendime yemin ettim. Ailemin ve annemin intikamını alacaktım. Bu uğurda herşeyi feda etmeye hazırdım. Hemde herşeyi. Halamı öldürdükten sonra başladı herşey. O zamana kadar aklımda intikam yoktu. Sadece ölene kadar yaşamak istiyordum. Ama baban yaşadığımı o aptal Chris'den öğrenince beni görmeye geldi bir gün.. "

 

Yürüyemeyecek kadar yorgun olunca sandalyeye oturdu. Elleri titriyordu. Benimde kalbim titriyordu.

 

" O günü çok iyi hatırlıyorum. Sokaktaydım. Bir gazete parçasının üstünde uyuyordum. Bir ayakkabım yoktu. Kıştı. Çok soğuktu. Üç gündür açtım. "gözlerinden akan yaşı sildi. Dudakları titriyordu." Baban beni korumak istediğini söyledi. Yanına almak istediğini. Bana çok sevgiyle bakıyordu. Ama ben babanı tanımıyordum. Eniştem gibi bana... Ben kabul etmedim. Baban gittikten sonra bir adam bana kırmızı bir kaban getirdi. Bir çift ayakkabı. Hamburger.. O gün aç olarak uyumadığım için mutlu olduğum çok nadir günlerdendi. Bu yüzden canım çok acıkdığında hamburger yemeyi seviyorum. Alışkanlık oldu. Ama o gece siyah bir araba beni kaçırdı. Bayılttılar. Uyandığımda anneni gördüm. Tek kelime etmeden bunu neden yaptığının açıklamasını bile yapmadan beni kuyuya itti. Tam kırk gün kuyunun başında her gün farklı bir adam... Annemin haykırışı.. Yalvarışı.. Her defasında ismimi sayıklaması gitmiyor aklımdan.. "

 

Öfkeyle anneme baktı. Artık ona neler yapacağı umrumda değildi. Meryem çok acılar çekmişti. Hepsi ailemin suçuydu.

 

Gözleri artık yalnızdı.Derinliğini kaybetmişti. Renginde bile değişen şeyler vardı. Bakışla­rında ... Susuzluğu dinmişti.

 

"Kırk günün sonunda Barlas'ın babası Mehmet amca beni kurtardı. Babamın askerlik arkadaşıymış. Benim gibi arkadaşına bunları yapanın intikamını istiyordu. Bana yardım etti. Yetiştirdi. Bugün burada olduğum herşeyi ona borçluyum."

 

Karşımda dizlerinin üstüne çöküp saçlarımı geri çekti. Asla gözlerinden gözlerimi ayırmadım." Annemi bir tek ailen biliyordu. Annemi bulmak içindi herşey. Çünkü annem hala onun elinde. Yaşıyor mu bilmiyorum? Yaşıyorsa ne halde bilmiyorum.. Ona ulaşabilmenin yolu sendin. Düşünemezdim. Seni yılllarca izledim. Her anını.. Her dakikanı. Uyuduğun saatleri bile ezberledim. Yıllar öncesinden hazırlandım senin için. Öyle kusursuz bir plan olmalıydı ki bir yıl boyunca gerçek bir hayat yaşıyormuşum gibi fakirlik içinde yaşadım. Hepsi senin içindi. "

 

İçimde bir şey taştı, durduğum zemin sanki buz tutmaya başladı, daha fazlası olabilirmiş gibi içerisi soğudukça soğudu. Buz ruhumun duvarlarına kadar gürültülü bir şekilde tırmandı, sanki ülke bir anda buzdan krallığa dönüşmüştü. Öfkesini de kırgınlığını da his­sediyordum çünkü hissetmemi istiyordu.

 

Kafamın içi çok kalabalıktı. Hiddet vardı, hayal kırıklığı vardı ama en çok yıkılmışlık ve keder vardı.

 

"Kabul etmeliyim çok zordu. Sana ulaşabilmek kağıt üzerinde o kadar kolay görünse de karşına çıkmaya çalıştıkça çevrene ördüğün o görünmez duvara çarpıyordum. Ne yaparsam yapayım sana gerçek anlamda yaklaşamadım. Ama bunu Chris bir gece halletti. Hatırlarsın. Kardeşini öldürmüştün. Biliyor musun o gece gerçekten şaşırdım. Seni görünce.. Kalbim o kadar hızlı atmıştı ki bunun benim vücudumdan çıktığına ilk başta inanmamıştım. "

 

Ard arda kafamın içinde çekiç darbeleri vardı sanki. Beynimi zorluyor ve kendimden nefret etmemi sağlıyorlardı.

 

" Sonra kendimi senin taşıyıcın olarak buldum. Açıkcası sana kendimi inandırmak çok zor oldu. Çünkü gözlerine baktığım da içimde o zamanlar hep nefret vardı. Sen ailemi öldüren anneme o pisliği yaşatan ve beni kuyuda ölüme terk eden kadının oğluydun..."

 

Sözleri bir bıçak gibi kalbimi ikiye böldü. Aynı anda ruhumu da bölmüş olması yetmiyor gibi.

 

" Ben ailem gibi değilim. "diyebildim sadece.

 

" Değil misin? "diyerek öfkelendi." Yeni tanıdığın insana sırf üstünlüğünü göstermek için kafasına çip yerleştirdin. Ölüme mahkum ettin. Nasıl değilim diyebiliyorsun? "

 

Kahverengi gözlerinde ki apaçık nefret ruhumu dağlamıştı. Kalbimi sanki zincirlere vurmuştu.

 

" Çip derken.." dedi bir hançer alarak. Sağ kolunun bilek kısmının iki santim yukarısını kesti. Gözünü bile kırpmadı. Yüzünde tek bir mimik oynamadı. Acıya dayanıklıydı.

 

"Çip asla kafama girmedi. O doktor benim adamımdı. Sana yalan söyledi.. Ölmeyeceğim." çipi ayağıyla ezdi.

 

(Çip hakkında ki mucizemiz buydu. Evet bedenimizdeydi ama kafamızın içinde değil.)

 

Gözlerim doldu. Bana ihanet etmiş olması umrumda değildi. Bana ölmeyeceğini söylüyordu ya gerçekten bütün acılarımın üstünü yara bandıyla kapatmıştı sanki.

 

"Erafında çok adamım var. Krallığın içinde dört tane mesela. Hepsi kral ve kraliçenin yaptığı herşeyi bana rapor ediyorlardı. Bir tek sen." dedi bana bakarak. "Bir tek sen gizemdin benim için. Başta Chris'i öldürmeni beklemiyordum. Senin gözünü kırpmadan kardeşini öldürdüğünü görünce tam benim için uygun bir aday olduğunu fark ettim."

 

Kahverengi gözlerinde alevler vardı. Gözleri alışamadığım bir yabancılık ile bakıyordu.

 

" Tam iki yıl izledim seni. Uzaktan. Hareketlerini aklıma kazıdım. Gittiğin mekanları. Davranışlarını. İlgini nasıl çekebilirim diye düşündüm. Ama sen çok zordun."

 

Cebinden çıkardığı beyaz bezi kanayan koluna sardı. İç çekişi bir sızıntı gibi kalbimi dağlıyordu.

 

" Biliyor musun senin ile o gece karşılaşmasaydık ben farklı bir plan ile karşına çıkacaktım. Ama evren ilk kez benim yanımdaydı. Sana kendimi farklı bir insan gibi tanıtmak zor olmadı asıl zor olan seninle yaşamaya çalışmaktı. Çok öfkeliydin. Acımasız. Ne zaman ne yapacağını bilemiyordum. Seni yılllarca izlememe rağmen seni asla tam tanıyamadım. Senden çok nefret ediyordum. Yüzüne her baktığımda ailem geliyordu. Annem geliyordu. Yaşadıklarım geliyordu. Defalarca seni öldürmenin kıyısından döndüm biliyor musun?"

 

" Bana hiç aşık olmadın.. Ailemden intikam almanı anlıyorum Meryem. Herşeyi hak ediyorlar. "diye itiraf ettim.

 

" Peki ya ben... Sana aşık olduktan sonra herşeyimi sana verdim. Canımı bile. Sana ne kadar aşık olduğumu biliyorsun. Anlatmalıydın. Ne olursa olsun anlatmalıydın. "

 

" Ne kadar kolay söylüyorsun. "dedi hiddetle." Sana nasıl anlatacaktım Leonardo. Hayır, sen annene çok düşkünsün. Belki annemi bana getirirdin. Ama ya intikam. Ya annemin ve benim çektiklerim. Asla cezasını vermezdin. Asla. Huzurla yaşaması beni kahrediyordu anlıyor musun?Ben her gün ölüyorken annen mutlu olamazdı. Sen ne olursa olsun annene dokunmama izin vermezdin. "

 

Yaşadığımız ve biriktirdiğimiz anılar bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerimden. Hak veriyordum ama bir tarafım çok kırılmıştı. Ona hak veriyordum. Çok acılar çekmişti ben sadece hayal edebilirim. Annem herşeyi hak ediyordu böyle düşünüyordum..

 

Meryem'in gözlerinde hiçbir şey yoktu. Bu zamana kadar korktuğum,kaçtığım, sakındığım her şey yakama yapışmıştı çünkü göz­lerinde özleyeceğim aşık bakışları artık olmayacaktı. Kafamın içinde delice çığlıklar vardı.

 

Nefes almıyordum, hareket etmiyor, kirpiklerim bile kımıldamıyor­du. Ölmeme gerek yoktu. Bu kadın bana böyle yabancı bakarken cehennemde yanıyordum. Meryem'in gözlerinde tek bakışıyla tüm dünyayı yakacak bir öfke vardı.

 

"Annem nerede?" diye bağırdı bir kez daha. Elinde ki hançeri annemin karnına sapladı. Acı çığlığını duyunca sanki benimde canım acımıştı. "Konuş nerede saklıyorsun annemi?"

 

"Bebeğim!" diye bağırdı annem. Bir yandan karnından akan kanlar yüzünden çığlık atıyordu.

 

Yarasına bastırdı. Annemin canı yandıkça Meryem bundan zevk alıyordu. "Annem nerede? Ona ne yaptın?"

 

Ama annem sadece ağlıyordu. Karnında ki bebeği için ağlıyordu.

 

"Meryem!" diye uyandı babam. Gözleri olup biteni çok çabuk kavradı.. "Anneni neden soruyorsun o öldü."

 

Meryem kanlı bıçağı kendi üstüne sildi. "Fahişe karının neler yaptığından haberin yok değilmi?"

 

Babam afallamıştı. Öldü sandığı kadının neler yaşadığını şuan duyarsa yıkılırdı. Meryem olup biteni anlatırken babam hayatında ilk kez ağlıyordu. Hemde hıçkıra hıçkıra. Benim babam bu zamana kadar üzüntü duygusunu bile yaşamış bir adam değildi.

 

Ama şuan binlerce adama korku salmış adam, hemde bir kral karşımızda hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

 

"Sadece sen ne yaptın!" dedi anneme bağırarak. "Sana asla ihanet etmedim. Neden yaptın bütün bunları? Ne istedin ondan."

 

Ama annemin gözünde tek pişmanlık yoktu. Öfke vardı şuan tekrar hayata gelse aynı şeyleri tekrar yapardı. Bunu yüzünden okuyabiliyordum.

 

"Çünkü sen hep onu sevdin. Ben senin için bir ünvandım. Çocuklarının annesi. Bir gün yüzüme gülmedin tek bir gün. Senden de o aileden de nefret ediyorum. Annen evliyken bir adamı baştan çıkaracak bir orospunun tekiydi. Ona ne oldu biliyor musun? Öldü. Hastalandı. Kan öksürerek gözlerimin önünde öldü. Cesedini bir çöp konteynerine attırdım. Onu asla bulamayacaksın. "Annem kahkaha atınca Meryem'de herşey kopmuştu.

 

Bunu duyunca öyle bir bağırdı ki gözlerimden yaşların aktığını fark etmedim. Yüreğimiz parçalanmıştı.

 

Hançeri alıp annemin bir gözünü çıkardı. Annem bağırdı, haykırdı. Ağladı ama asla yalvarmadı.

 

Saçından tuttu ve dışarıya doğru sürükledi." Bana yaptığın gibi kuyuda öleceksin orospu. Kimse sesini duymayacak. Kimse arkandan ağlamayacak. Seni nüfusdan bile sildireceğim."

 

O an annem ismimi haykırdı. "Leonardo, sevgili oğlum kurtar beni!"

 

Kaslarımı sıktım. Yumruklarımı sıktım. Bütün bedenim bu çağrıya kulak vermek için direndi.

 

Meryem dönüp gözlirime baktı. Öyle bir acı bakışı hayatımda daha önce görmedim. Beni tek hareketimde hafızasından bile sileceğini anlamıştım. Zaten asla yardım etmeyecektim.

 

Sadece şunları söyledim. "Kardeşim ile cehennemde mutluluklar."

 

Meryem gidince sesler kesildi. Düşünecek gücüm yoktu. Öyle yorgundum kafamda öyle bir ağrı vardı ki, tarifi mümkün değildi.

 

Barlas hepimizin elini çözdü. "Gitmekte özgürsünüz."

 

Hareket edemedim. Hareket edecek gücü kendimde bulamadım. Öyle çaresiz bir haldeydim ki ne gidebiliyordum ne de kalabiliyordum.

 

Öylece duruyordum. Ne yapacağını bilmeden. Carlos omzuma dokundu. "Gidelim."

 

Mehmet amca dediği adam gözlerime baktı." Başta senide öldürecekti Meryem. Yani bu olaylar bugün yaşandığı zaman öldürecekti. Plan buydu. "

 

O an içeri üstü başı kan olmuş Meryem girdi. Bize doğru yaklaştı.

 

Kaşlarım titredi.." En başından beri rol müydü.. Yoksa arada azda olsa aşk var mıydı Meryem? "

 

Meryem'in dudakları titredi. O an gözlerinde çok değil saatler önce aşkla bakan kadının gözlerini gördüm.

 

" Aşık oldum. "dedi titreyen sesiyle."Duygular konusunda aldığım eğitim senin bana o beyaz kanlı laleyi İlk gösterdiğin ana kadar kontrolümdeydi. Ama o genç adamın sen olduğunu o gece anladım Leonardo. Çünkü ben gerçekten seni unutmuştum. O kanlı beyaz laleyi görünce bende bir şeyler değişti. Sana karşı nefretim azaldı. Sonra aslında seninde ailenden çektiğin acıları gördüm. Başta anlatmak istedim. Ama bu çok tehlikeliydi. "

 

" Yani aşkın gerçekti öyle mi? "diye sordum." Rolünü öyle iyi oynadın ki, geçmişte yaşadığımız her şeyin arka planında benden nefret edip etmediğini merak ediyorum. "

 

" Bilmeni istediğim bir şey var Leonardo." Bir dizini yere koydu ve yüzümdeki terleri eliyle silmek istedi. Ama başımı çevirdim.

 

" Yaptığın herşeyi anlıyorum. Sana hak veriyorum. Bunlar benim başıma gelseydi ne yaparım diye düşünüyorum.. Senin yaptığını yapardım ama. Bir fark var. "dedim gözlerine bakarak.

 

Sessizce söylememi bekledi." Ben söylerdim Meryem. Ne olursa olsun söylerdim. Açıklamaya çalışırdım. "

 

Uzanıp yanağımı öpmesine izin verdim. Çünkü ihtiyacım vardı. Her şeye rağmen bunu istemek canımı yaksada ona sarılıp ağlamak istiyordum. Bana ihanet eden kadına sarılıp ağlamak isteyecek kadar aşıktım.

 

" Biliyorum sevgili efendim.. Özür dilerim. Bu intikamda beni en çok üzen bu sondu. Sana aşıktım ama intikamım ağır basıyordu. Sana ihanet ettiğim için özür dilerim."

 

Ellerimi dizlerime bastırdım. Gözlerimi kapattım. Düşüncelerim titrerken ne diyeceğimi bilemiyordum.

 

" Peki ya biz Meryem! "dedi Carlos."Hannah ve Nikki. Arkadaşlıkların yalan mıydı? "

 

Gözlerimi açıp Meryem'e baktım. Eski hüzünlü bakışlar. Eski mutlu.

 

" Yalan değildi. Ben hepinizi çok sevdim. Ama sizden de özür dilerim. Bir anlamı olmayacak ama. Özür dilerim. "

 

Sonra dönüp gözlerime baktı. Karnına dokundu." Senden ve benden geriye kalan tek şey çocuğumuz."

 

Kaşlarımı çattım. "O gerçek miydi?"

 

Dolu gözlerler gülümsedi. "Evet, tek gerçek bu."

 

Sağ elimle gözlerimi kapattım. Başımda şiddetli bir ağrı vardı. "Peki ne olacak Meryem? Biz ne olacağız?"

 

Susunca elimi çekip yüzüne baktım. Başını eğmişti. O düşünürken yüzüne baktım. Güzel yüzünde geçmişin acı duygularını taşıyordu.

 

Yanımdan geçip gidecekken elini tuttum. Dönüp gözlerine bakamadım. Ama onunda bakmadığını biliyordum. Sadece parmaklarını sıkıca kavramış parmaklarım vardı.

 

O anda her şeyden nefret ediyordum ; nefes almaktan, dünyadan, onsuz yaşamaya çalışacak kalbimden, onu görmeyecek gözlerimden, kendimden.. Bunu yaşamak zorunda kalışımızdan..

 

Ne olacaktı? Artık yabancı mı olacaktık birbirimize. Bir gün aynı caddede denk gelip gözlerimin içine bakmadan yanımdan geçip gidecek miydi?

 

Ya da bir deniz kenarında o ufku izlerken ben onu izleyeceğimi bile bile dönüp bakmayacak mıydı?

 

Kalbim ihaneti kaldırabilirdi ama onsuzluğu kaldırabilecek miydi?

 

"Şuan elini bırakırsam bir daha tutamayacağım değil mi?"

 

Artık hiçbir şeyin önemi yoktu benim için. Ne kral olmanın. Ne istediğim hedeflere ulaşmanın. Artık rotası olmayan bir gemi gibiydim. Haritası olmayan bir kaptan. Yıldızları göremeyecek kadar kör bir adam olacaktım bundan sonra.

 

Benim için en zoru yaşamak olacaktı. Canımı en çok yakan şey bu bildiklerimle yaşamak zorunda bırakılmamdı.

 

"Leonardo." dedi çatallaşan sesiyle. "Bazı insanlar birbirine aittir." dedi dolmuş kahve gözlerini gözlerime dikerek. Aşkla bakan kahverengi gözleri titredi. Bakışları bütün dünyayı kapsıyormuş gibi çok derindi "Hiç kavuşamasalar bile."

 

Terli ellerim titriyordu, elini daha sıkı tutabilmek için sıkı sıkı tuttum.

 

Dişlerimin arasından, "Bitti mi?" diyebildim.

 

İç çekti. "Bitti sevgili efendim. Artık bir kralsın. Bundan sonra ki hayatında olacağın kişiyle mutluluklar. Avukatım seninle konuşacaktır. Boşanma davası.."

 

Bileğinden tutup kendime çektim "Maria!" öfkeyle baktım yüzüne. "Benden boşanmak mı istiyorsun? Sensiz, krallıkta umrumda değil tahtta. "

 

"Ama öyle olmak zorunda. Evet kalbim sana aşık, evet gerçekten seni seviyorum ama yeterli değil. Sana her baktığımda annen geliyor gözümün önüne. Yapamıyorum... Nefes alamıyorum.. Senden nefret etmekten korkuyorum.."

 

Avucunu kalbimin üstüne koyup bastırdım." Gözlerimin içine bak ve tekrar söyle. Benden bir gün nefret edeceğini söyle. "

 

Kahverengi gözleri derin ve hüzünle baktı gözlerimin içine. Bir an için ödüm koptu cümleler ağzından çıkacak diye. Bir an için söyleyecek sandım. Ama o gözlerini kaçırdı ve elini çekti.

 

" Sana ihanet ettim. Ailene ulaşmak için seni kullandım. Benden nefret edeceksin... Bana bir daha güvenemeyeceksin.."

 

Baş parmağımı dudağına bastırdım. "Nasıl senden nefret edeceğime inanıyorsun. Ben seni dün sevmedim. Ondan önceki gün aşık olmadım Meryem. Ben sana yıllardır aşığım.."

 

Başını iki yana salladı. "Şuan böyle söylüyorsun ama ya diğer gün. Ya ondan sonraki gün. Ben bundan sonra bana bir kez güvensiz bakışını yakalasam yaşayamam. Bunu anlamıyorsun. Lütfen zorlaştırma. Ben geri dönüyorum. Türkiye'ye yarın. Bir daha birbirimizi görmezsek bu ikimiz içinde iyi olur. Belki başkası.. "

 

" Sus! "dedim biraz yüksek sesle." Onu söylersen kalbini kırarım. "

 

Dudaklarını birbirine bastırdı." Özür dilerim. Kendine çok dikkat et... "iki daika 120 saniye gözlerime baktı. Ama bir sonsuz gibi geldi.

 

Gözlerimiz kelimelerden daha çok konuşuyordu.

 

Sonra on adım attı. Benden uzaklaşılan on adım. Toplam on saniye.

 

" Meryem! "bir adım attım." Gitme! "

 

Omzunun üstünden baktı. Elleride titriyordu dizleride." Kalbimi burada bırakıp gidiyorum. Bunu bil yeter. "

 

Sonra on beş adım attı. Arkasından bağırdım." Gitme! Sende gitme! "

 

Duracak gibi oldu. Tökezledi. Sanki sözlerim kalbini çok acıtmıştı. Ama dönmedi. Gitti.

 

Meryem gitti. Beni bıraktı. Terk etti.

 

Gözlerimi kapattım. Bunun gördüğüm kabuslardan biri olmasını çok istedim. İlk kez inandığım tanrıya dua ettim.

 

" Meryem!" Hayır.. İzin veremezdim. Arkasından koştum. Araba çakıl taşlarının üstünden harekete geçmişti.

 

"Gütme güzelim!" diye bağırdım arkasından. Koşmaya başladım. Bir arabanın arkasından koşuyordum. Çünkü o arabada benim sevgili karım vardı.

 

Beni terk eden karım. Bana aşık olduğu halde bırakmak zorunda kalan karım..

 

Araba uzaklaştı.. Sonra gözden kayboldu. Yetişemedim. Sonra düşmüşüm. Öyle söylediler. Hatırlamıyorum. Gözümü günler sonra açtım. Günlerce beni kendime getirememişler öyle söylediler.

 

Gözlerimi açamadım. Gözlerimi bundan sonra açacağım her sabah keder bekliyordu acı bekliyordu. Hayat ciğerlerimi bir zincir gibi sıkıyor ve nefes almamı zorlaştırıyordu. O günlerden sonra zaman bana eziyet gibi gelmeye başlamıştı.

 

Eski ruhsuz ve canavara dönüşmüştüm. Sessiz. Kimseyle konuşmayan. Kimseye güvenmeyen. İyileşmek bile istemiyordum. Ağrı kesici vermek istiyorlardı kabul etmiyordum. Sakinleştirici vermek istiyorlardı reddediyordum.

 

Çünkü çektiğim acı kaybettiğim kadınım ile aramızda ki son bağdı.

 

Unutmamı söylüyorlardı. Bu cehenneme atlamak gibiydi. Etrafımdaki dünyayı cennete dönüştürürdü, ama şimdi cehennemi yaşatan yine oydu.

 

Oturmuş Meryem için kalbimin yanmasını izliyordum. Görünmeyen eller tarafından boğazlanıyordum.

 

Güvenmek en büyük kumarım olmuştu ve ben kaybettim. Onu kaybettim. Her şeyimi kaybettim.

 

Ben herşeyi olan ama hiçbir şeyi olmayan adamdım. Ben herşeyim olan kadınımı kaybetmişim.

 

Beni terk etmişti. Haklıydı. Sonuna kadar haklıydı. Yüzüme bakmamakta haklıydı. Ailemden nefret etmekte haklıydı. Ama benim aşkım gerçekti. Onsuz yaşayamayacağım bir gerçekle yüzleşiyordum..

 

Bu canımı bu zamana kadar yaşamadığım bir acıyla yakıyordu.

 

Günler kendi kendine öylece geçiyordu. Bir tahtta oturuyordum. Etrafımda insanlar vardı ama ben yalnızdım. Kimi zaman bir camın arkasında duruyordum.

 

Birileri bir şeyler anlatıyordu.

 

Dinlemiyordum.

 

Birileri bir şeyler imzalatıyordu ama zihnimin kalabalığı ne olduğunun farkına varmamı sağlamıyordu.

 

Hiçbir şey bana dokunsun istemiyordum. Beni iyileştirmeye çalışsınlar istemiyordum. Çünkü o yaramı açan da oydu. Ondan gelen açık bir yara bile olsa yaşamak istiyordum.

 

Bir cam vardı. Simsiyah. Gözlerim gibi. Arkasında duruyordum her gece. Akan hayata ve zamana bakıyordum. Günden güne her şey daha acı olmaya başladı.

 

Nefes almanın bile canımı yakmaya çalıştığı günlerdeydim.

 

Bekledim. Bir camın arkasında. Gelmeyeceğini bile bile günlerce bekledim. Hiç sesimi çıkarmadım. İsyan etmedim. Onu beklemek bile bana yaşadığımı hissettiriyordu. Ben aşkın bu kadar lezzetli ve aynı zamanda zehir olduğunu bilmiyordum.

 

Aylarca bana gelmesini bekledim. Günlerce onu özledim. Bir anda karşıma çıkmasını. Seni çok özledim demesini. Umulmadık bir yerde karşıma çıkıp bana koşarak sarılmasını.

 

O başka bir ülkedeydi ben başka bir ülkede. Karşılaşması imkansız olanı arzulamaktı bende ki arsızlık aslında.

 

Ve bir gün haberini aldım. Bebeğimiz doğmuştu. Bir erkek.. İsmi.. Korhan. Babasının ismini vermişti.

 

O gün dayanamadım ve görmeye gittim. Buna hakkım olmalıydı değil mi? Böyle özel ve önemli bir günde yanında olmalıydım. O beni istemesede yanında olmalıydım. Şöyle uzaktan bakıp giderdim. Farkına bile varmaz diye düşünmüştüm.

 

Küçük bir ev tutmuştu. İstanbulda istediği gibi deniz kenarında küçük bir kulube. Kumların üstünde bir sandalye önünde küçük ahşap bir masa.. Sandalye de oturuyordu. Kucağında oğlumuz. Sırtını okşuyordu.

 

Kalbim duracaktı. Sanki o an geçekten ölmüştüm. Karşısına çıkma arzumu bastırmak bana şu hayattaki en zor şey gibi geldi.

 

Saçları uzamıştı. Beyaz bir elbise giymişti. Üzerinde siyah güller olan.. Gözlerim acıyla titredi. Sessizce biraz daha yaklaştım. Kahvesini içmek için kupaya uzattığı elinin parmaklarına baktı.

 

Ona aldığım yüzüğe baktı. Sonra buranın ona evlenme teklifi ettiğim sahil olduğunu fark ettim. Meryem'e o kadar çok odaklanmıştım ki zamanı ve mekanı unutuvermiştim.

 

Yüzüğe çok derin bakıyordu. Hala takıyor olması bile bir mucizeydi. Hala umut olabilir miydi?

 

Sonra evren bunu tokat gibi yüzüme yapıştırdı. Yüzüğü çıkarıp masanın üstüne koydu. Gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım.

 

Bir süre olduğum yerde uzaktan izledim. Bebeğimizi seviyordu. Ona aşıktı. Öyle titiz öyle güzel bakıyordu ki bir zamanlar bana baktığı bakışların tıpa tıp aynısıydı.

 

Sonra masanın üstünde ki yüzüğünü alıp içeri girdi. Işıkları kapattı. Olduğum yere oturdum. Bedenimi saklayan bir kayaydı. Burada yalnız başına korkmuyor muydu? Çok ısssızdı? Ya birileri onu rahatsız ederse..

 

Saat gece yarısı olmuştu. Artık uyumuş olmalıydı. Çok az pencereden izlemek istiyordum. Sessiz adımlarla eve yaklaştım. Yüzünü görmeyeli aylar olmuştu. Bunu bana çok görmezdi değil mi? Yakalanırsam kızmazdı.

 

Pencereden içeriyi süzdüm. Ama sanırım arka odada olmalıydı. Ses çıkmasın diye ayakkabılarımı çıkarmıştım.

 

Kulubebin arkasında küçük bir yatak odası. Bir tane yatak ve hemen yanında oğlumuzun yatağı. Elini kalbinin üstüne koymuş uyuyordu.

 

İçimde kabaran öfkemi bastırmaya çalışırken sanki kalp krizi geçiriyordum. Oğlumuz aniden ağlayınca hemen gözlerini açtı ve o an sesini duydum.

 

O güzel muhteşem sesini.

 

"Anneciğim, ben buradayım.. Annen burada."

 

Kucağına aldı ve sırtını okşadı. Öpüp kokladı. Uzanıp bir şey aldığını gördüm. Fotoğraf. Benim fotoğrafım..

 

"Babanı mı özledin yoksa?." Her gece fotoğrafımı mı gösteriyordu oğlumuza?

 

Alt dudağım titredi.

 

"Hadi ona tekrar bak. Biliyorum ona bakmayı seviyorsun. Ama merak etme oda seni seviyor. O şuan çok uzaklarda. Hayır sakın üzülme. Bir gün onunla tanışacaksın. Ama şimdi değil. Çok sonra büyüyünce. Şimdilik sadece fotoğrafı ile idare etmelisin anneciğim."

 

Tırnaklarımı avucuma bastırdım. Alnımı ahşap duvara yasladım. Hemen burdayım demek istedim. Yanındayım. Ama cesaretim yoktu. Hayatımda ilk defa cesaretsiz olamamanın gerçekliği ile yüzleşiyordum.

 

Oğlumuz ile konuşmaya devam etti."Hayır anneciğim ben gelemem.. Biz babanla yollarımızı ayırdık. Ama seni sevecektir. Senin gibi tatlı güzel bir çocuğu kim sevmez ki?"

 

O an oğlumun gözleri omzunun arkasından bana kaydı. Donup kaldım. Hayatımda gördüğüm en güzel bebekti. Gözleri siyahtı ama yüzü tamamen Meryem'di.

 

Gülümsedi. Gülümseyince çok tatlı bir ses çıkardı. O sesi ruhuma kazıdım. Asla unutmayacağım bir sesti. O bizim oğlumuzdu.

 

"Nereye bakıyorsun anneciğim?"

 

Hemen saklandım. Kalbim yakalanırsam diye çok hızlı atıyordu.

 

"Delirmiş olmalıyım." diye fısıldadı. "Sanki baban çok yakınımda.. Hemen arkamda duruyor. Ne kadar garip."

 

Elimle ağzımı kapattım.

 

"Özledim.." dedi. Çok kısık çıkmıştı. Gece sessiz olmasaydı kesinlikle duymazdım. Elimin ne zaman kapı koluna gittiğinin bilincinde değildim. Tam açıyordum tam içeri giriyordum ki tekrar sesini duydum.

 

" Ama korkuyorum anneciğim. Hayır, babandan değil kendimden. Onu görürsem ve tekrar aynı korkuları hissedersem diye korkuyorum. Umarım hiç bir zaman karşılaşmayız. Zaten benim yüzümden yeterince acı çekti. Onu daha fazla üzmek istemiyorum. Hadi uyuyalım anneciğim. "

 

Gözlerimi kapatıp başımı kapıya yasladım. Kaç dakika bekledim bilmiyorum. Artık bacaklarım titremeye başlamıştı. Güneş doğmuştu. Gitme zamanım gelmişti.

 

Onu uyandırmadan orayı terk ettim. Arkama bakmadım. Bakarsam bir daha geri dönemezdim.

 

Aradan bir yıl geçti. Hissiz. Duygusuz. Günlerimin zehir olduğu bir yıl. O geceyi asla unutamadım. Meryem'i özlemediğim bir gün olmadı. Her gece, her an, her dakika. Yaşadığım her an. Aldığım her saniye.

 

Ama o geceden sonra artık onu görmeye gitmedim. Bir daha gitseydim ve bundan dolayı korkup acıları onu rahatsız ederse diye korkup karşısına çıkamadım. Kaçtım ondan da kendimden de.

 

Bir gün bir davetiye aldım. Bir düğün daveti. Hannah ve Carlos'un. Bu arada onlarında çok güzel bir kızları olmuştu. O geceden bir ay sonra beraber yaşamaya başlamışlardı.

 

Düğünde sadece bir saat kalıp duracaktım. Ama planladığım gibi olmadı. Kapıdan İlk girdiğim an onlarca insanın içinde onu gördüm. Benim güzel sevgili karımı.. Buradaydı. Karşımda duruyordu. Gece mavisi bir elbise giymişti. Oğlum kucağındaydı. Uzak bir masada tek başına oturuyordu.

 

Zamanda mekanda kayboldu etrafımdan. Dönüp hissetmiş gibi gözlerime baktı.

 

O an kalbim sol tarafımdaydı ama bütün bedenim kriz geçiriyordu sanki. Gözlerini kaçırmadı. Alt dudağı titredi. Yanakları kızardı. Kahverengi gözleri doldu..

 

Sadece başıyla selam verdi. Karşılık veremeyecek kadar büyülenmiştim. Burada olup gözlerimin içine bakması bile bir mucizeydi.

 

Yüzümde nasıl bir ifade gördü bilmiyorum ama başını çevirdi. Oğlumuzun alnını öperken gözlerinden bir iki damla yaş aktığını görünce ellerim titremişti. Benden korkmuştu. Annemin ona yaşattıkları aklına gelmiş olmalıydı. Benim yüzümden acı çekiyordu.

 

Gitmek için arkamı döndüm ama Carlos önüme geçti.

 

"Nereye gidiyorsun?"

 

"Meryem.. Burada."

 

"Ah, evet Hannah onu çok özlemişti. Nikki de aynı şekilde. Bu yüzden davet ettik. İki gündür yanımızda kalıyor. Kızlarla arası düzeldi gibi."

 

"İki gündür sizinle ve bana şimdi mi söylüyorsun?"

 

"Seni üzmek istemedim. Görmen daha iyi olur diye düşündüm. Belki sizinde aranızdaki buzlar çözülür."

 

"Hayır, o benden korkuyor yanılıyorsun. Ona unutmak istediği acılarını hatırlatıyorum. Şimdi canı çok yanıyor olmalı. Hepsi benim yüzümden."

 

"Öyle düşünseydi buraya gelmezdi. Bu böyle olmayacak."

 

Kolumu tuttu ve beni Meryem'in olduğu masaya sürükledi. Aslında bunu yapacak cesaretim olmadığı için ona karşı gelmedim.

 

Meryem beni görünce ayağa kalktı. Panik olmuştu. Tam geri dönecektim ki oğlumun sesini duydum.

 

" Anne! "

 

Geri dönemedim. Kaçamadım.. Bir çivi gibi karşısında donup kaldım. Oğlumuz bir yaşında ve dokuz aylıktı.

 

"Efendim anneciğim."

 

"Şeker istiyorum."

 

Meryem kaçamak bir şekilde bana baktı. "Tamam annecim sana şeker alacağım. Ama şimdi olmaz."

 

"Neden, ben gidip bu küçük yakışıklıya şeker almıyorum."

 

Carlos oğlumu kucağına alıp uzaklaştı. Gözlerimi kırpmadan yüzüne bakıyordum. Aynı şekilde karşılık veriyordu.

 

"Nasılsın?" konuşacak cesaretim olduğu için şaşırıyordum.

 

"Sıradan.. Sen."

 

Buna cevap vermedim. Ben susunca kızardı.

 

"Şekeri çok seviyor sanırım."

 

Omzuna düşen saçları arkasına attı. Süt gibi beyaz tenini şuan arzuluyor olmaktan utanıyordum.

 

"Bir gün şeker yemezse o gece beni asla uyutmaz."

 

"Neden şeker vermiyorsun? Yani zararlı olduğu için mi?"

 

Yüzünde ki gülümseme soldu. "Şeker hastası." dedi. "Doğuştan. Şeker yemesi yasak.."

 

"Ben.. Özür dilerim.." diyebildim sadece. Daha hayatın başında şeker hastası olmuştu.. Bunun sebebide benim ailemdi. Doğru düzgün bir hamilelik geçirmemişti. Psikolojisini bozmuştuk ailecek kızın.

 

"Tanıdığım iyi bir doktor var." dedim.

 

"Bizim doktromuz iyi. İyi bir adam. Düzenli diyet uyguluyorum ama bazen çok ağlıyor.. Şeker ve tatlı onun vazgeçilmezi. Yinede sağlıklı bir şekilde istediğini vermeye çalışıyorum."

 

"Yapabileceğim bir şey varmı?"

 

"Hayır, teşekkürler."

 

O sırada Carlos geldi.

 

"Hadi annene git bakalım."

 

Ama bir şey oldu o an.. Oğlum bana baktı ve, "Baba." dedi.

 

Kırk yerimden bıçaklanmış gibi hissettim o an. Ellerini bana uzattı. "Baba." dedi bir kez daha.

 

Meryem'in gözlerine baktım. Kahverengi gözleri yaşlarla dolmuştu.. Ayağa kalktı ve oğlumu kucağına aldı.

 

"Tebrik Ederim Carlos. Mutluluklar."

 

Arkasından baktım sadece. Bir kez daha gitti. Düğünden apar topar ayrıldım. Sarayıma döndüm. O her zaman beklediğim camın önünde ki tabloya baktım. Meryem'in ailesini ve kendisini çizdiğim tabloydu.. Her gün bu camın önünde durma sebebim buydu.

 

Telefonuma bir mesaj geldi. Carlos.

 

"Meryem yarın dönüyor. Birbiriniz için son şans olabilir."

 

Son şans.. Bizim için.. O an karar verdim. Herşeyi göze alacaktım. Sarayı geride bırakarak arabaya bindim ve Carlos'un evine doğru sürdüm. Evin önünde onu veranda da otururken buldum..

 

Uzaklara dalmıştı..

 

" Güzelim."

 

İrkilerek ayağa kalktı. Gözlerinde kısa süreliğine bir korku belirdi.

 

"Ben geldim." dedim dolu gözlerle yüzüne bakarak. "Sana geldim."

 

Hiçbir şey diyemedi.

 

"Bir defasında bana bir şey söylemiştin.Kendine ceza vermen gerektiği zaman bana gel sevgili efendim.. Cezanı seni öperek vermek istiyorum.. O an her istediğini yapmaya hazır bir Meryem olacak karşında.. Acılarına, aşkımla yanıt vereceğim. Kalbinin kırıklığını sana böyle sarılarak geçireceğim.. Söz veriyorum benimde canım çok acırsa aynısını yapacağım... "

 

Devamını aynı anda söyledik." Beni yaratan yaratıcım adına söz veriyorum.. Bir gün hayat canımı tekrar ölmeyi isteyecek kadar yakarsa sana geleceğim..."

 

Neden o gece bana bu sözleri söylediğini şimdi daha iyi anlıyordum. Zaten zamanında çoğu kez kelimelerle vedalaşmıştı benimle. Bir gün gerçek olacağını alttan alttan fısıldamıştı.

 

" Bu yüzden sana geldim.. "

 

Ürperdi, doğrudan bana bakıyordu. "Canın çokmu yanıyor? "dedi ağlayarak."Beni çok mu özledin? "

 

Küçük bir çocuk gibi başımı evet anlamında salladım.

 

Tam beş adım attı. Yedi saniye sürdü. Hemen yanımda durdu. Dudakları yavaşça açıldı. Gözlerime o kadar uzun süre baktı ki ruhumun her köşesini gördüğünü hissettim. . "Özür dilemek için çok mu geç dersin? "diye fısıldadı ama bunu benden çok kendine söylüyor gibiydi.

 

"Asla!"dedim titreyen dudaklarımın arasından. Kendi içimdeki uçurumun kıyısındaydım.

 

Benim bütün dünyamı taşıyan kahverengi gözleri titredi, " Çok özür dilerim. "Sesi hıçkırıklar ile doldu.

 

Ağladık. Birbimizie dokunamadan ağladık. Birbimizin gözlerinin içine bakarak veda ediyorduk sanki.

 

Pürüzlü sesi bir fısıltı gibi çıktı."Gidiyorum.. "dedi gözlerime bakamadan." Çok uzaklara. Kimsenin bulamayacağı bir yere.. "

 

" Gitme! "dedim. Sesim çatlamıştı. Boğazımdan yükselen seste teslimiyet, çaresizlik, acı vardı.

 

" Hoşçakal sevgili efendim.. "

 

Gözlerimden akan yaşlar bedenimde ki acıya karışıyor, yanaklarımdan süzülen yaşlar onun bana ağır gelen varlığının özünü taşıyordu.

 

Felaketim olan kahverengi gözlerine baktım. Sessiz göz yaşları döküyordu. Parmakları yanaklarıma dokundu ve göz yaşlarımı sildi. "Belki bizim için mutlu olacağımız başka bir dünya vardır. Geçmişimiz olmadan birbirimizi seveceğimiz farklı bir dünya.."

 

Yanağımın üstünde ki elini tuttum. "Gitme!" diyebildim sadece.

 

Kahverengi gözlerinden yıldızlar düştü ellerime. Kalmak istiyordu.. Ama gitmek onun yapabileceği tek gerçek gibiydi.

 

"Seni her evrende seveceğim sevgili efendim." Öpmeye kıyamadığım dudakları. "Hep sevdim.. Hep seveceğim. Bu bir veda değil. Bir gün tekrar karşılaşacağız. Acıların ve kötülerin olmadığı bir dünyada."

 

Gitti.. Meryem'i gitti. Kadını gitti.

 

Adamın ışıkları kayboldu. Gerçek karanlık onu acımasız bir geceye hapsetti. Kafasının içinde ki durdurulamaz düşünceler ve çektiği acı öyle büyük öyle tarifsizdi ki gözlerine aklar düştü.

 

Artık görecek gözleride kendini terk etmişti.. Ölüm onu bulana kadar karanlık onun için gelmişti..

 

O günden sonra Leonardo ortadan kayboldu. İzine rastlayamadılar.

 

Meryem'in nerede olduğunu kimse bulamadı..

 

Ve yazar şu satırları yazdı okurlarına.. Aslında hikaye burada bitmemişti ; Yazar Meryem karakterini yazdı. Siz beni okudunuz..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SON...

 

☆☆☆

 

Sevgili okurlarım.. Kitabı bitirdiğiniz tarihi ve saati buraya yazın. Bir süre düşünmenizi bekliyorum. Siz devamını okumadan önce..

 

 

Bir hikayenin daha sonuna geldik. Bu evrende mutlu son yoktu. Meryem geçmişini unutup Leonardo'nun yüzüne bakarak onunla kalmaya devam edemezdi.. Ben bilirim. Çok iyi biliyorum, birinin gözlerinin içine bakıp yapılan şeyleri unutamamanın nasıl acı verdiğini çok iyi biliyorum. Bu yüzden ki Meryem'in yaşadıkları daha ağırdı asla yaşayamazdı. Unutamazdı.

 

​​Leonardo, mükemmel bir adamdı. Ama karşılaşmaları zamansızdı. Ailesi olmasaydı İkiside dünyanın en güzel mutlu sonu yaşayabilirlerdi..

 

İkisinede bir özür borçluyum. Asla aklımdan çıkmayacak iki karakter yazdım. Umarım beni affedebilirler..

 

Bölümü okurken neler hissettiniz?

 

Buraya yazdığım her hikayenin her satırın bende önemi büyük. Bir çoğunda hayatımdan örnek alarak yazdığım paragraflar oldu. Ben bir gün ölürsem arkamdan okuyan insanların gizliden gizliye satırlar arasına sıkıştırdığım hikayemi okuyacakları güzel bir hatıra.

 

Benim hilayelerim size mirastır sevgilim okurlarım. Beni unutmayın. Bu hayatta en çok korktuğum şey unutulmak.

 

Meryem ve Leonardo. Onlar beni ve sizleri derinden etkileyen karakterlerdi. Meryem'i yazarken gerçek anlamda bir insanın kişiliğini düşünerek yazdım.

 

Leonardo ise.. Bu adam gibi dünyada bir adam varmı bilemiyorum. Ben yazdığım karakterin kusursuzluğuna aşık olmuşken sizi düşünemiyorum.

 

Çok derin iki karakterdi.

 

Birisi intikam uğruna hayatını ve kişiliğini gizleyerek yıllarca gölgede yaşamış bir kadın,

 

Diğeri ; Aşkı uğruna her şeyi göze alabilecek bir adam.. Her şeyi. İhanetini, güvensizliğini. Hepsini bir kenara atan bir adam.

 

Leonardo için aşk yeterdi. Çünkü hayatında tek eksik sevgiydi ve bunu Meryem'de bulmuştu. Ama Meryem, yaşadıklarını asla unutamazdı.

 

Leonardo'nun annesi kuyuda ağır ağır acı çekerek korkuyla öldü.

 

Babası olanlardan sonra delirdi ve hastaneye kapatıldı.

 

Meryem'in annesi... Süreyya hanım. Çok acılar çekti. Hayat ona acımadı. Ama öyle bir kız çocuğu doğurdu ki dünya onun ismini duymuştu. Bedeni kimsesizler mezarlığında gömülü.

 

Barlas ve Nikki, olaylardan kısa bir süre sonra görüşmeye başladılar. Sonra nişanlandılar.. Çok tatlı ve asil bir çift oldular.

 

Ve siz... Sizlerde şahit oldunuz.

 

Son yazısı sizi üzmesin.. Bu kitabın karakterler bir yerlerde mutlaka yaşıyor olacaklar..

 

Bir sonraki kurguyu kısa sürede yazmaya başlayacağım. Buradan bildirimini alacaksınız. Takip ederseniz paylaştığım zaman haberiniz olur..

 

Bir sonraki hikayede buluşmak dileğiyle. Esenlikler dilerim.. Benim beyaz lalelerim. ❤️🖤

 

Bölüm : 04.06.2025 15:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...