6. Bölüm

"6"Seni buldum Maria

Kupa Kızı
kupakizii0

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

 

"Uzun süre canavarlarla savaşan kişi,

 

 

Sonunda kendisi de bir canavara dönüşür... (Friedrich Nietzsche)"

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

🎧Bölüm şarkısı : Gangsta ( Kehlani) 🎧

 

Allah'ım benim için geliyordu. Nereye gittiğimi bilmeden koştum. Sık ağaçlardan hiçbir şey görmüyordum.

 

Pes etmeyerek koşmaya devam ettim. Ayaklarımın altı koşmaktan ve darbelerden uyuşsada durmadım. Ancak ormanın derinliklerinden gidip gelen ışıkları görünce hızlandım. Sanırım bir yola çıkıyordu.

 

Koşarak yola atladım ve gelen arabaların önüne atlamak gibi bir çılgınlık yaptım. Ama kimse durmadı. Üstüm başım kan olmuştu. Yüzüm çamurdan görünmüyordu.

 

Kabul ediyorum çok pis görünüyordum ve beni şu halimle kim arabasına alırdı. Muhtemelen deli olduğumu veya hırsız olduğumu düşünüyorlardı.

 

Kırmızı bir arabaya otostop çektim ama gaza kökleyerek kaçtı.

 

"Lanet olsun, biri beni alsın arabasına." bağırdım ve bu bağırışımı birileri duymuş gibi bir araba durdu ve geri geri gelerek önümde durdu. Camı indirince orta yaşlı bir adam elinde sandviciyle beni süzdü.

 

"Sana ne olmuş böyle?"

 

"Lütfen beni şehire götürür müsünüz? Beni öldürmeye çalışan biri var."

 

Beni baştan aşağı süzdü. Çok iğrenç göründüğümü gözlerinden görmüştüm. Yüzünü buruşturdu.

 

"Bela istemiyorum." dedi ve camı kapatmaya başladı. Ellerimi kapanan camın üstüne koydum.

 

"Lütfen beni bulmasına izin vermeyin. Hemen gidersek yetişemez."

 

"Delirdin mi çek elini!" diye bağırdı. Çekmeyince kapatmaya devam etti. Parmaklarımın çatırdayışıyla gözlerimi kapattım.

 

"Çattık sana defol dedim."

 

Kafamı hayır anlamında salladım. "Ya alırsın ya da bırakmam."

 

Bende kararlıydım oda kararlıydı.

 

"Seni sürtük! Bırak yoksa seni ben öldürürüm." Koltuğun üstünde yeni fark ettiğim silaha uzandı ve silahı alnıma dayadı. "Bırak yoksa gebertirim."

 

İç çekmeye başladım. Neden bunlar benim başıma geliyordu? Neden? Bu soruyu sormaktan beyin hücrelerim isyan ediyordu. Öylece dururken bir silah sesi göğü yardı.

 

Arabadaki adamın yüzü parçalara ayrılarak her yerime sıçrayınca korkudan donup kaldım. Arkamda onun sıcaklığını hissedince benim için bu gece bitmişti.

 

Adamın kafasını havaya uçurmuştu. Adamın kafasında ki kanlar ve et parçaları üstümdeydi. Göğsüm hızlı inip kalkarken hemen kulağımın yanında sıcak nefesini hissedince dizlerimin bağı çözülmüştü.

 

"Seni buldum Maria!"

 

Ağlamak istedim, ya da bağırmak ama dudaklarımdan sadece iç çekişler çıkıyordu. Kanın kokusu midemi allak bullak edince ondan uzaklaşarak yol kenarına kustum.

 

Dizlerim titreyince olduğum yere çöktüm. Ağlayamamak çok zordu. Bir kaç damla dökebilsem belkide rahatlayacaktım ama çıkmıyordu işte.

 

Saçlarımdan adamın kafasının parçaları düşünce bir kez daha kustum. İğrençti. Şuan iğrenç bir haldeydim. Bu iğrenç kan kokusu dengemi bozuyordu.

 

Bana yaklaştığını duyunca beklemeden ayağa kalktım. Dönüp gözlerinin içine baktım.

 

"Siz." diyebildim sadece. Ama dişlerim öyle bir kenetlenmişti ki konuşamadım. Zangır zangır titriyordum.

 

"Ben?" dedi az önce birini kafasını acımadan patlatmamış gibi sakin ses tonuyla.

 

Kana boyanmış bedenimi yüzümü süzmeye başladı. Eseriyle gurur duyuyor olmalıydı. Ben bu kadar iğrenç görünürken tiksintiyle bakmıyordu. Bu oldukça şaşırtıcı bir yandan korkutucuydu.

 

"Ne düşünüyordun Maria? Bedeli olmayacak mı?" sert ses tonu kanımı hızlandırınca bu histen nefret ettim.

 

"Bedel ödetmeyi sizin kadar seviyorum." dedim dişlerimin arasından.

 

Bu kadın akıllanmaz der gibi bakmaya başladı. Evet öyle. Bana yapılanı asla unutmam ve yeri zamanı geldiğinde aynısını yaşatırım. Ben buyum. Buna alışsanız iyi olur.

 

"Beni tehdit mi ediyorsun?" sözlerine rağmen öfkeyle sormamıştı. Bundan cesaret aldım. Aptal bir kadın gibi hâlâ Azraile kafa tutuyordum.

 

"Ve sonuna kadar gideceğim."

 

Az önce kafasını patlattığı silahın ucuyla kafasını kaşıyor gibi yaptı. Bu sadece gösterişti. Bir psikopatın akıl almaz mizah anlayışı başka nasıl olurdu?

 

"Senin gideceğin intikamın sonuda bana çıkıyor Maria.. Ne kadar tehdit etsende kaçamayacaksın. Canını yakmak için o yolun sonunda bekliyor olacağım."

 

Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı.

 

"Fiziksel olarak belki. Ama asla asıl canımı yakmayacaksınız. En büyük acının bu olduğunu ikimizde biliyoruz." dedim çenemi kaldırarak.

 

Alaycı bir tavırla güldü. "Ne cüretkâr bir kadın." dedi. Allahım bu da neydi. Neden gülmesini duyunca hoşuma gitti. Neden kalbim daha hızlı atmaya başladı ve neden göz bebeklerim titredi.

 

Sıçmıştım. Hemde büyük.

 

O an düşündüğüm cümleler dudaklarımdan benden bağımsız döküldü. "Ne ölümcül bir adam." kahretsin. Bunu neden şimdi söyledim. Neden şimdi Meryem?

 

Aniden göz bebekleri büyüdü. Şimdi gece gibi karanlıktı. Bana doğru hızlı hızlı yürürken geri adımlar atmaya başladım. Ama o daha hızlıydı ve aniden önümde durunca bileğime yapıştı.

 

" Yeter bu kadar şimdi uyku zamanı Maria."

 

Yine o cümleler ve başımın arkasında sıcak bir his ve karanlk gözlerine bakarken karanlığına gömüldüm. Ve o an fark ettim. Onun karanlığı sıcak ve yakıcıydı. Alev alevdi.

 

Gözlerimi alışık olmadığım ve daha önce görmediğim beyaz bir odanın içinde açtım. İlk dakika ne olduğunu nerede olduğumu düşünerek geçirirken doğruldum. Üstümde beyaz hastane elbisesi vardı. Sedyenin üstünden ayaklarımı sarkıttım.

 

Bir hastanede olmalıydım. Ayaklarımda ki sargı bezleri bir babet gibi duruyordu. Kalkmak için öne atılınca kolumda ki serumun acısı beynime kadar çıkmıştı.

 

"Kahretsin!"

 

Serumu tutup çektim ve parmağımı kanın aktığı yerin üstüne bastırdım. Her yerim kesiklerle ve yara bantlarıyla doluydu.

 

Beni hastaneye getirmişti Peki kendisi neredeydi? Öylece bırakıp gitti mi? Hani beni ceza odasına atacaktı? Vicdana mı geldi o psikopat Azrail?

 

Kapının yuvarlak kulunu çevirip açarak kendimi hastane koridoruna attım. Boştu. Duvardan destek alarak yürüdüm. Açık bir kapının arasından belli belirsiz sesler gelince sessiz adımlarla duvar kenarından yürüdüm.

 

Sonra onun tok sesini duyunca durdum. İçeride biriyle konuşuyordu. Sessizce dinledim.

 

"Ameliyat nasıl geçti?"

 

Bir doktorla konuşuyordu. Peki kim ameliyat olmuştu?

 

"İyi geçti efendim. Şimdilik hareket edebilir. İlerleyen zamanlarda sizin kullanmanız için hazır duruma getireceğiz."

 

Neyden bahsediyorlardı?

 

"İyice sakladınız mı? Farkına varırsa bu hastaneyi başına yıkmadan önce seni yakarım." dedi sert sözcüklerle.

 

Doktor korkuyla karışık kekelemeye başladı." Ha. Hayır asla farkına varmaz. Bize getirdiğiniz de çok yaralıydı. Vücudu yara bere içinde zaten. Herhangi basit bir kesik zannedebilir. "

 

Gözlerim korkuyla bedenimde ki sayısız kesiklere kaydı. Benden bahsediyor olamazlardı değilmi? Hayır. Kesin başka biriydi. Öyle olmalıydı.

 

" İşini düzgün yap, yoksa bedeli ağır olur."

 

Ayağa kalktığını duyunca gerilmiştim. Sakladığım kapının arkasına girecektim ki durunca bende durdum.

 

"Beyninde ki çiple çok uzun yaşayamaz efendim. Onun hakkında ne yapmak istiyorsanız bu yıl içerisinde yapsanız iyi olur."

 

Büyük bir uğultu girdabının içine çekilmiştim sanki. Çok yakın olan bu iki adamın sesi şuan çok uzaktan geliyor gibiydi. Bana bunu nasıl yaparlardı? Beynime çip yerleştirmişlerdi.. Ne için? Zaten ona hizmet ediyorum. Neden çip yerleştirip hayatımı olduğundan daha zor hale getirmişti?

 

Adım seslerini duyunca bir kedi gibi hızlı adımlarla uyandığım odaya geri döndüm. Neşteri çevik bir hamleyle alarak kapının arkasında bekledim.

 

Karar vermiştim onu öldürecektim. Bana bu kötülüğü yapan birinin bir gün daha yaşamasına izin veremezdim.

 

Adi pislik! Onu öldürecektim. Sonra da gidip o doktor bozuntusunun boğazını kesecektim. Adi pislikler.

 

Kapı açılınca nefesimi tuttum. Önce geniş ve kaslı sırtını gördüm. Yüzüm öfkeden seğirirken neşteri havaya kaldırdım.

 

"Seni öldüreceğim adi pislik!"

 

Neşteri tuttuğum bileğimi havada yakalayıp beni duvara bastırdı. Kurtulmaya çalıştım ya da en azından tekme atmaya ama bunu başaracak gücüm kalmamıştı.

 

Kısılmış gözleriyle gözlerime bakarak öfkemin nedenini değerlendiriyordu."Seni ceza odasına götürmek yerine hastaneye götürüyorum böyle mi teşekkür ediyorsun Maria?"

 

Kaşlarımı kaldırarak, "Beni iyileştirmek için getirmiş olsaydın teşekkür ederdim. Ama beynime çip takıp hayatımı ellerinin arasına aldığın için teşekkür değil lanet göreceksin." dedim öfkeyle. Neşteri tutan bileğimi duvara bastırınca kolum ağrımaya başlamıştı.

 

Bunu öğrendiğim için pişmanlık bile duymuyordu. Dudağı hafifçe yukarı kıvrıldı." Sizden sana geçtik ha Maria?? Birde ailen sana kapı arkası konuşmaları dinlememen için seni uyarmadımı? "

 

Kafamda bir kasırga gibi cümleleri yankılandı. Bunu mu dert etmişti. Yahu kafamın içine çip yerleştirdi. Tek derdi bumu?

 

"Daha benden ne istiyorsun? Zaten senin için çalışıyorum neden yaptın bunu?" dedim kısılan sesimle.

 

"Belki tamamen benim ol istedim. Öldüreceğim güne kadar herşeyinle." Sözleri acımasız ama ses tonu bir aşığa konuşur gibi yumuşaktı. Böyle bir şey nasıl mümkün oluyordu.

 

"Kimse bana sahip olamaz. Kimse. Lanet çip umrumda değil. Kaybolmak istesem bütün ülkeyi de arasanız beni bulamazsınız."

 

"Gerçekten mi?" diye sordu alaycı bir ses tonuyla. Umursamaz ses tonu sinirlenmeme sebep oldu. Ondan uzaklaşmak istedim.

 

Daha doğrulamadan parmakları aniden bileğime sarıl­dı, diğer eliyle bedenimi döndürürken kolumu geriye doğru büktü. Yüzümü hastanenin soğuk duvarına bastırdı. Saçlarımı çekerek kulağıma eğildi.

 

Neşteri tutan bileğimi kurtarıp karnına doğru savurmaya çalışsam da hızla kenara çekildi ve kocaman eliyle bileklerimi tutarak sırtımı göğsü­ne yasladı. Beni vücuduyla duvar arasına sıkıştırmıştı.

 

"Yaramazlık yapma Maria! Nereye kaçarsan kaç hep bir adım önünde olacağım." nefesi saçlarımda dolandı. Bir eliyle saçlarımı tuttu ama acı vermeyecek şekilde kavrayarak başımı eğdiğinde yüzünü görebildim.

 

"Beni sakın hafife alma. Ne olursan ol kim olursan ol bu umrumda değil. Beni bir gün öldüreceğin için seninleyim. Benim için bu ülkede ki herhangi biri kadar anlamsızsın." kararlı ses tonum gözlerinin kısılmasına ve cümleleri düşünmesine yol açtı.

 

​​​​​​" Öyle mi dersin küçük hanım? "sesi kulağıma, nefesi ise içime işliyordu."Sence sadece ölmek için mi katlanıyorsun bana? "diye fısıldarken nefesi açık boynuma çarparak bedenime bir ürperti gönderdi. Önüne geçemediğim duyguların kapısını aralıyordu.

 

​​​​​​" Yanlış soru. "dedim alaycı bir sırıtışla. Bir an için o dudak kıvırmamda takılı kaldı bakışları. Ne düşündü o an bilmiyorum ama gözlerinde alev patlaması yaşıyordu sanki." Bana katlanan sensin. Ben sadece senin işlerini görüyorum. Ama seni iki kez öldürmeye çalışmama rağmen bana katlanan sensin."

 

Kara gözleri şehvetle kısıldı. Bunun farkındalığı yanaklarıma bir sıcaklığın yayılmasına sebep olmuştu. O an tek hissedebildiğim karşı yakınlık duygusu, ve göğsümü kabartan bedeninin yakınlığının oluşan ve engel olamadığım bir titremeydi.

 

İkimizde aynı hislerin kurbanıydık. Bir adam ve kadının iki beden arasında ki cinsel çekim diyebilirdiniz buna. Ama benim hissettiğim bunun çok ötesindeydi.

 

Bu tamamen açlık gibiydi. Onda hissedebileceğim ve hissetmek istediğim duygulara büyük bir açlıkla arzu duyuyordum.

 

Buna rağmen onun sesindeki küçümseme çenemin kasılması­na ve benim gerçekliğe dönmeme neden olmuştu.

 

"Zamanı gelince öldüreceğim bir et parçasısın sadece. Sakın kendini önemseniyor gibi bir düşünceye kapılma. Zamanı gelince kırılacak bir oyuncaksın."

 

Bunu duyunca öfkeye kapıldım. Ba­şımı arkaya hızla savurdum. Ama saçımı tutan eli başımı tutarak duvara bastırdı. O güzel yüzünde iz bırakmayı başaramamıştım.

 

​​​​​​" Bırak beni! "bağırışım dört duvar arasında yankılandı.

 

​​​​​​" Rahat dur! "dedi aynı öfkeli ve yüksek sesle. İrkildim ama pes etmedim.

 

​​​​​​" Rahat duracağım. "dedim yalan söyleyerek. Bir elinden kurtulayım o zaman görecekti.

 

Ellerini gevşetti hatta bıraktı. Geri çekilip sedyeye yaslandı. Cebinden sigara çıkarıp yakarak dudaklarının arasına aldı.

 

​​​​​​" Hadi! Bir kez daha öldürmeye dene?"dedi alay ederek. Neşteri tutan elimi sıktım. Hızla üstüne atıldım. Bileğimi tutacağını tahmin ediyordum. Aslında o sedyeye dayanması benim için büyük bir koz olmuştu. Sedyeye tekme atınca boşluğa düşeceğini beklemiyor gibi sırtüstü düştüğü anda, karnının üstüne oturarak bıçağı tam kalbine bastırdım ve gözlerine baktım. Onu gafil avlamıştım. Şartların elimde olduğu şu durum beni oldukça memnun etmişti.

 

Sırıttım ama onunda sırıttığını görünce kaşlarımı çattım. Kalbine neşteri dayamıştım. Hâlâ neden sırıtıyordu? Neden bakışlarında korku yoktu?

 

Neden zaten öldüremeyecek mişim gibi bakıyordu? Bunu başaramayacak kadar zavallı mı görünüyordum gözünde. Onu öldürebilirdim ama o etkilenmemişti bile.

 

"Beni öldüremeyeceğini ikimizde biliyoruz Maria." dedi gülümseyerek.

 

"Benim tek bildiğim seni şuan öldüreceğim." dedim öfkeyle. Göz temasını koruyarak adamın kulağına eğilip nefretle fısıldadım. "Senin de söylediğin gibi kalbini çerçeveletip mezar taşımın üstüne astıracağım." dedim öfkeyle.

 

Gözlerinde ne öfke vardı ne de korku? Onu tehdit ediyordum hatta daha fazlası birazdan öldürecektim neden bu kadar korkusuz ve umursamazdı. Korku verecek kadar sert değil miydim?

 

​​​​​​" Hadi o zaman izin veriyorum çıkar kalbimi... Daha sıcakken tut küçük avuçlarında."

 

Gözlerimi şaşkınlıkla kapatıp açtım. Durduğumu görünce neşteri tutan elimi tek hamlede tuttu ve bir santim kadar göğsüne sapladı. Donup kalkmıştım.

 

Bu adam psikopatın yaratıcısı mıydı? Nasıl bu kadar korkusuz oluyordu? Kan gömleğini boyarken acı bir ifade bekledim yüzünde, yada çatılmış kaşlar, ama o hiçbir acı hissetmeden gözlerimin içine bakarak gülümsedi.

 

Lanet olsun.. Şuan çok korkutucuydu. Kanı ellerime ulaşınca beklemeden elimi çektim ve neşteri çıkardım. Kan daha hızlı olduğu yerden özgürce aktı. Korkuyla gözlerine baktım.

 

​​​​​"Sen psikopatsın." dedim fıstıyla. "Bunu kendine nasıl yapıyorsun?"

 

Aniden belimden kavrayıp yüzüne yaklaştırınca boğazımdan bir hıçkırık çıktı. Beyaz elbisem kanıyla kırmızıya boyandı. Göğsümde onun kanının sıcaklığını hissedince ürkmüştüm.

 

"Sana söyledim. Ama ben sadece psikopat değilim. Canavarım. Azrailim. Ölümün kendisiyim. Her gün beni öldürmek için uğraşanları yönetirken senin gibi bir kadının açtığı bir santimlik yara beni korkutur mu sandın Maria?"

 

Yutkundum. Sanki korkumu da yutup kaçırmak ister gibi. Göğsüm inip kalkarken onun göğsüne çarpıyordu. Kaslı sıcak ve kanlı göğsüne.

 

Benim altımda yatar­ken onu izliyordum. Aramızdaki sessizlik uzadıkça gerilim giderek artıyordu.

 

" Ama meraklandırır. "dedim neşteri maskesinin üstünde gezdirerek." Beni neden o gece öldürmedin? Chris'i öldürdüğün gece.. Sonra başka kadınları öldürüp beni neden yaşattın? İşte bunun cevabını verdiğin zaman asıl o zaman korkacaksın. " böyle cümlelerin onu kışkırttığının farkındaydım. Ama o da anlamalıydı, herşeyini kaybetmiş bir kadını hiçbir şey yada hiç kimse korkutamazdı.

 

Bacaklarıma dokundu, bir titreşim karnımda hissedince gerildim. Karnına bastırınca gözlerimi kapatmamak için kendimle savaş vermiştim. Hissettiklerimin farkındalığı omurgamdan başlayıp bütün be­denime yayıldı, kavisli duygularım ve hatta kemiklerime kadar sızdı.

 

"Hadi Maria, ikimizde ne kadar ileri gideceğini görelim. Onlar gibi basit biri olmadığını bana kanıtla."

 

Karnında oturuyordum ama mimiklerinde küçük bir oynama yoktu. Bir şey dışında. Üstüne oturduğum yerde, kalçamın altında onun nabzını hissedebiliyordum.

 

" Neden kendimi sana kanıtlamak zorundayım? Kimsin ki sen? "

 

​​​​​​" Doğru. "dedi kısa bir cümleyle. Sonra devamını getirdi." Ama kanıtlarsan seni ödüllendiririm. "

 

Ona saldırırken yaşadığımız arbade sırasında hastane önlüğüm toplanmış ve beyaz tenimi sergiliyordu. Bunun farkındalığı onun bacaklarıma bakmasıyla bir üst boyuta ulaşınca kızardım. Ama örtmedim. Altımda hissettiğim sıcak kasları düşünmemeye çalıştım. Ya da şuan şu haldeyken onun ne kadar daha dayanabileceğini ölçmek adına kışkırtabilirdim.

 

Ama aslında ikinci seçeneği hareket geçirseydim onun tepkisini merakımdan bu yola itmeye kendimi zorlamak aptalca mı olurdu?

 

Düşüncelerimi anlamış gibi sinsice gülümseyerek biraz doğrulur gibi oldu. Aniden içime işleyen yoğun sıcaklığın onunla ve onun yakınlığı ile ilgisi yoktu değil mi? Kesinlikle onunla ilgili değildi. Allah'ım olmamalıydı.

 

" Ödül olarak beni öldürmeni istiyorum." dedim düşüncelerini dağıtmak ister gibi.

 

Kaşları şaşkınlıkla kalktı. "Bu kadar ölmeyi neden istiyorsun Maria?"

 

Bakışlarımı kaçırdım. Onun gibi birine derdini acılarını anlatmak karşımda ki bir katil için hazine değerinde olurdu. Bir gün acılarımı bana karşı kullanacaktı. Adım gibi emindim. Bu yüzden asla anlatmayacaktım.

 

" Biz iş arkadaşıyız, dert ortağı olacak kadar yakınlığımız olacağını sanmıyorum."

 

Biraz daha kalktı. Yüzlerimiz arasında artık bir kez daha santimler vardı. Bu yakınlık sözlerimin ciddiyetini bozuyordu. Şimdi ne yapacağımı bilmi­yordum.

 

"Biz iş arkadaşı değiliz. Sen benim küçük işlerimi yerine getiren bir piyonsun sadece." ne kadar da aşağılayıcı bir konuşmaydı bu. Daha fazla yakınlık daha fazla üzüntü getirecekti. Ne kadar cezbedici olursa olsun, saatlerce onun üstün­de oturamazdım.

 

"Bir satranç tahtasından örnek veriyorsak eğer piyon olmadan sen bir hiçsin." dedim aşağılayıcı bir tavırla. Susacağımı sanıyorsa yanılıyordu.

 

Aniden bacaklarını kaldırınca kalçalarımda hissettiğim sertlik ile çığlık atacaktım. Ellerimi göğsüne siper etmeseydim neredeyse dudaklarına değecektim.

 

" Sakın! "dedi tehditkar bir cümleyle."Sakın beni kışkırtma. Emin ol bunu yaparsan seni ölüm bile kurtaramaz. Mezarında bile rahat bırakmam seni. "

 

Hiçbir şey yapamazdı. Mezarımda beni rahat bırakmazsa ne olacak. Sanki bu umrumdaymış gibi.

 

" Piyon olduğumu söyleyerek beni aşağılamaya çalışan sensin. Sende beni kışkırtma. Ölümden başka hiçbir dostu olmayan bir kadını hiçbir şey korkutamaz. "sert görünmeye çalışarak son cümlemi bastırdım." Hiç bir şey."

 

Büyük avucu arkamdan saçlarımı tutup yüzümü geri yatırdı. Acıtmadı ama zaten istediği farklı bir şeydi. Farklı bir açıdan yaklaşmak. Nefesini boynumda hissedince gözlerimi kapattım.

 

" Ölümden başka dostu yokmuş. Hiçbir şey seni korkutamazmış. "Alay ediyordu. Tek alay ettiği cümleler değildi. Kalbimdi. Ve istediği oydu. Hızlı hızlı atan kalbim. Akıllı bir pislik olduğu için, bu gerçekleri biliyordum. Bunu yapabileceği herşeyi vardı. Bu yüzden çok rahat davranıyordu." Sana bunları yaşattığım zaman izlemek çok güzel olacak. Öyle bir gün gelecek ki Maria, ölmek istemeyeceksin. Sana söz veriyorum."

 

Göğsünden iterek ayağa kalkıp arkamı döndüm. Sıcaklığını kaybetmek kalbimde küçük bir hayal kırıklığına yol açmıştı. Bu hisler ölümcüldü Meryem, yanlıştı.Kendime gelebilmek için bir kaç dakika sessiz kaldım. Sonra öfkeyle arkamı dönüp yüzüne baktım.

 

​​​​​​" Çok fazla söz veriyorsun. Bizim bir lafımız vardır. Bana söz değil icraat lazım. "Göz kırparak," Çaktın mı? "

 

Önce hoşnut olmayan karanlık bakışlarıyla beni süzdü sonra sırıtarak,

 

" Nerenin lafı bu? Fakirin ekmeği umuttur diyen üç beş yaşlı adamın kendini kandırdığı küçük ve anlamsız bir köy mü? "

 

​​​​​​Ellerimi yumruk yaptım. Suratına yumruk atmamak için kendimi zor tutuyordum.

 

" Eve gitmek istiyorum." dedim bakışlarından kaçarak. Gözlerimi kapattım, so­nunda tekrar açtığımda hâlâ bana baktığını fark edince tüylerim diken diken olmuştu. Bir kaç adım uzakta, o karanlık bakışlarıyla beni izlerken büyük bir duygu yerleşiyordu tenimin altında ki atan kalbime.

 

Düz bir sesle, "Git." dedi.

 

"Bir dakika sen benim kafama çip yerleştirdin hâlâ bunun nedenini anlatmadın. Bu bir suç değil mi?"

 

Basitçe, "Suç."diye cevap verdi.

 

" Çıkaracaksınız o çipi. Seni ve o doktoru polise şikayet ederim. "

 

Sırıtarak," Edersin ama sonra o polisi ve ailesini gözlerinin önünde öldürmek zorunda kalırım. Diyelim ben onları öldürmeden savcılık, hakim işte bu zırva adamlara gitti bu bilgi. Tüm adelet bakanını yakmam gerekirse yaparım. Karşısınada seni diker izletirim. Hadi git polis merkezi karşıda şikayet et. Seni tutmayacağım. "

 

Bağırmak, yumruk atmak ve tekrar bağırmak istedim ama sustum. Öfkeli bakışlarla sustum. Kan ağlayan gözlerimle sadece baktım. Ağlamadım. Yumruk atmadım.

 

" Ne oldu neden sustun? "

 

Dolaptan eşyalarımı aldım. Bu lanet yerden ve lanet adamdan süratle uzaklaşmak istiyordum.

 

İtiraz kabul etmeyen sesiyle, "Aptalca bir şey yapma." diye cevap verdi. "Ya da yap. Sonunu hazırla herkesin."

 

Gitmeden önce başımı salladım. Derin bir nefes alırken beni yakından izliyordu. "Yapmayacağım. Ama çipi kabul etmemi bekleme benden. Ondan kurtulmanın bir yolunu bulacağım." dedim yutkunarak.

 

Susuyordu ve benim aldığım nefeslerden başka bir ses duyulmayacak kadar sessiz olması canımı sıkmıştı.

 

"O çipi çıkarırsan hafızan silinir. Beynine çok yakın bir yere yerleştirdim. Bunu duyduktan sonra yapabilir misin?"

 

Terlemeye başladım. Unutmaktan bahsediyordu. Hafızamın silinmesinden.. Ailemi unutmaktan bahsediyordu. Daha mezarını görememiş kardeşimi unutmaktan. Evlendiği gün ölen ablamı unutmaktan. Onları unutacağımı nasıl bu kadar acımasız söylerdi? Benim bir hayatım olacağı aklına geliyor muydu? Sevdiklerimin?

 

Bir şeyler demem belki de yalvarman için konuşmamı bekliyordu, Aklımdan geçenleri haykırabilirdim belki de. Ona bir ailem olduğunu anlatabilirdim. Yıllar önce öldüklerini anlatabilirdim. Ama anlatırmıydım? Büyük soru buydu ve bu büyük bir sorundu. Ama yinede bekliyordu. En sonunda yutkunarak,

 

"Bir gün.." dedim cümlemin devamını getirmeden önce duraksadım. Gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Şuan bunu söyleyeceğim için kararsızdım ama hızlı atan kalbim resmen tenimin altında söylemem için haykırıyordu. Bir kez olsun onu dinledim. "Bir gün seni ben öldüreceğim. Kim olduğun ne kadar güçlü olduğun umrumda değil. Siktiğimin kalbini elime almadan bu dünyadan göçüp gitmeyeceğim."

 

Bir sessizlik oldu.

 

Yüzü seğirince yumruk yaptığım ellerimi serbest bıraktım. Gözlerimin bu gerçekle ve yapmak istediklerimle alev alev yan­dığını gördü. Aramızdaki hava bir kez daha gerilimle adeta çatırdıyor, azrailimin bakışlarının yoğunluğu bir kıvılcım gibi kalbime çarpıyordu.

 

Ve konuşmadıkça böyle bakmaya devam ettikçe, midem kasılıyor, bedenim buz tutmuş gibi titriyordu.

 

Yavaş ama ölçülü adımlarla bana yaklaştı. Her adımda gözleri daha koyulaşıyordu. Bir ödüm varsa şuan patlayacaktı. Bu büyük tehditim onu çok öfkelendirmişti. Gözleri anlam veremediğim bir bakışla parlıyordu. Yüzü sertti, çenesi kasılmıştı ve kasları gergindi.

 

"Beni öldüreceksin öyle mi?" dedi alaycı olmayan ciddi ses tonuyla. "Daha önce hiç birini öldürmeyen bir kadın öldürmekten ne anlar? Birinin hayatına son verirken nasıl zevk verdiğini bilmeden durup beni tehdit ediyorsun."

 

"Benim hakkımda ismimden başka ne biliyorsun ki?" dedim düz bir sesle.

 

"Herşeyi biliyorum. Nerede doğduğunu, ailenin kim olduğunu ve neden kaçtığını?"

 

Hayır.. Nasıl yani. Kaçtığımı nasıl biliyordu? Kimliğim başka bir kıza ait. Bunu.. Bunu nasıl bilebilirdi? Hayır kesinlikle hayır. Bilseydi cinayetten kaçtığımı ve aslında benimde onun gibi bir katil olduğumu biliyor olurdu. Muhtemelen kimliğini aldığım kız birinden kaçıyordu. Ondan bahsediyordu evet. Öyle olmalıydı.

 

Üstüme yürümeye devam edince, Duruşumu korudum. Önümde durarak yüzüme eğildi.

 

"Yaşadığın şehirde pekte sevilmiyorsun değil mi Maria? Son yaptığın hırsızlık artık göze batınca kaçmaya karar verdin. Belki yeni bir hayat kurup o boktan işe yaramaz hayatını unutup beyaz bir sayfa açacaktın öyle değil mi? Karşına bir gün benim çıkacağından habersiz güzel hayaller kurmuşsun."Yüzüme çarpan nefesi sıcaktı.

 

Parfümünün nefes kesici aroması dağılmış ve etrafı­mı sarmıştı. Bakışlarımız birbirine kilitliyken kokusu tenimin karıncalanmasına ve kalbimin hızlanmasına neden oluyordu.

 

​​​​​​" Öyle mi olmuş? "dedim alaycı bir gülümsemeyle." Güzel hayaller kurarken karşıma sen mi çıkmışsın? "

 

Alaycı ifadem kafasında ki bilgileri sorgulattı. Kaşları çatıldı ve keskin çenesi kasılmıştı. Yüzü çok sertti.

 

​​​​​​" Kim olduğun umrumda değil. "dedi önce söylediğim cümleyi tekrar ederek."Geçmişin ve zavallı hayatın benim için önemsiz ama beni kışkırtırsan giydiğin iç çamaşırın rengine kadar öğrenirim. "

 

​​​​Gözlerim kocaman açılmış bir halde şaşkınlıkla cümlelerini düşündüm.. İç çamaşırımın rengini öğrenecekmiş öyle mi? Bu sinirlerimi bozdu. Hemde fazlasıyla. Ama eğer bunu zayıf bir noktam olarak gösterirsem bir gün kullanacağı silah haline gelirdi. Ve ben bu silahı vermektense kafama sıkardım daha iyi.

 

Beklemediği bir cevap verip şaşırtmaya karar verdim. "Yeşil." dedim umursamaz bir sesle. "Sorman yeterli. Hastane önlüğümün altında yeşil renkli iç çamaşırlarım var."

 

Kaşları yukarı kalkınca gülümsedim. Hadi Azrail durma sende beni kışkırt! Susacağımı veya utanacağımı düşünüyorsan seni büyük bir hayal kırıklığı ile yalnız bırakabilirim.

 

​​​​​​" Korkmuyor musun Maria? "sıcak nefesi bir kez daha yüzümün kıvrımlarında dolaştı. Tüm bu zaman boyunca bakışlarını benden hiç ayırmamıştı.

 

" Ben hiç kimseden korkmam."

 

"Peki ya korkudan?" dedi tuhaf bir soru sorarak.

 

Afallamıştım. Ne cevap vereceğimi düşünürken şaşkınlığım, şuan ona gereken cevabı vermiş gibiydi.

 

"Anlamadım." dedim açıklamasını dileyerek.

 

"Herkes bir şeylerden korkar. Bazıları sevdiği birinin ölümünden, bazıları çocuğunu trajedik bir kazada kaybetmekten. Bazıları hastalıktan ölürken yalnız kalmaktan. Ama bazıları var ki, onlar bu dünyanın en nadir çiçekleri gibidir? Bunlardan değil.. Korkunun kendisinden korkarlar. "

 

Şaşkınlıkla söylediklerini dinlerken nefes almanın zorluğu ile mücadele ediyordum. Birden işaret parmağının tersiyle çıplak omzumda narin dokunuşlar bırakmaya başladı. Parmakları yanaklarım da gezindi.

 

" Korkunun Kendisi nedir biliyor musun?"

 

Dokunuşları öyle yumuşak ve öyle bir otoriterdi ki, her temasında bedenim zangır zangır titreyecek gibi olacak diye korkmuştum. O güçlü ellerin tenimin altında ki her bir damarın kan akışını değiştirecek gibi sıcak olması benim için büyük bir facianın geri gelmesi gibiydi. Nefesim kesilmişti. Alevlenmiş bakışları üzerimdeyken, dokunuşu tenimin altına işlerken, konuşacak gücü kendimde bulamadım.

 

Tanıdık olmayan garip hisler.. Hayır hayır, kesinlikle duygular yerleşiyordu. Bir şeyler oluyordu kalbimde. Henüz adını bilmediğim ve henüz tadını bilmediğim bir şeyler oluyordu bedenimde. Ben bu duygularla boğuşurken kahve kürü saçlarımı kulağımdan narince çekerek kulağıma fısıldadı.

 

Kalp atışlarımdan ve atan nabzımdan fısıltısını güç bela duymuştum. "Benim." dedi. "Korkunun Kendisi benim ve onunla tanışmayı hiç istemezsin."

 

Nabzım kulaklarıma kadar ulaşmıştı. Dizlerimin bağı çözülmüş ve midemde garip hareketlenmeler oluyordu.

 

Kontrol edilemez duygular her yerimi esir almıştı. Bu yakınlık ölüme yakınlıktı. Ve bu sıcaklık bir ateşin sıcaklığı değil cehennemin kavurucu gerçekliğiydi.

 

Bu adam cehennemi bu dünyada yaşatacak tek insandı. Ve benim bu adamdan uzak durmam gerekiyordu. Ona yakın olmaktan ve kahrolası her yerimden fışkıran bu garip duygulardan.

 

Dokunuşları, sesi, gözleri ve bende bıraktığı bu hisler. Beni esir almış gibi hissediyordum. O karanlık, acımasız gözlerden başka hiçbir yere bakamıyordum.

 

"Lütfen uzaklaş!" dedim fısıltıyla. "Dokunma bana!"

 

Gözlerimi kapattım ve benden uzaklaşması için dua etmeye başladım. Aklım mantığım, kalbim ve hatta duygularım tek bir yerde odaklanmışken onunla konuşmam mümkün değildi.

 

O sıcak yakıcı dokunuşlarıyla. Bırakmasını istemediğim ama ondan kaçmak zorunda olduğum dokunuşlarıyla.

 

Gözlerimi açtığımda benden uzakta durduğunu görünce rahat bir nefes aldım. Ani refleksle az kalsın kalbimi tutacaktım. Hayır Meryem bu zayıflık olurdu. Asla yapmamalıydım. Ondan etkilendiğimi bilmemeliydi.

 

Bir dakika ne dedim ben? 'Ondan etkilendiğimimi bilmemeliydi? 'zihnimde megafon var gibi bu cümle yankılanınca öfkeden delirmemek için arkamı döndüm. Sedyeye tekme atarak arkama bakmadan o hastane odasında kaçtım.

 

Ya da acı gerçeklerden.

 

Üstümü bile değiştirmeden caddede yürüdüm. Ne bakışlar umrumdaydı? Ne de yüzlerinde ki acınası ifade. Kulaklığımı taktım ve bir nebze kafamda ki çılgın anlamsız düşünceleri duymam diye en sevdiğim şarkıyı açtım. Yüksek seste.

 

Düşünme Meryem. Başka şeyler düşün. Mesela yarın işe gideceğini. Ya da işi siktir edip yarın kampa giderdim. Kesinlikle en mantıklı olanı buydu. Bu yaralarla beni gören herkes korkardı zaten.

 

Eve nasıl vardığımı, küçük valizimi anlamsız kıyafetlerle nasıl doldurduğumu ve bisikletime nasıl atladığım hatırlamıyorum. Gece gece çıldırmış olmalıydım? Ama şuan kaçmazsam bir daha asla kaçamazdım?

 

Şehirden uzaklaştım ve her zaman geldiğim kamp alanına gittim. Sadece bir kaç çadır dışında sessizdi. Burayı herkes bilmezdi. Şehire iki saatlik uzaktaydı ve kamp alanları dururken kimse burayı tercih etmiyordu.

 

Benim için altın kadar değerliydi. Sessizdi. Kimsenin bulamayacağı bir yerdi. Çadırımı kurdum ve yatağımı hazırlayıp geceliklerimi giydikten sonra etkili bir uyku ilacı alarak yattım.

 

Hemen uyumazsam düşüncelerin kurbanı olacaktım.

 

Uyu Meryem ve yarın yeni bir güne uyan. Uyu Meryem.

 

18 saat sonra. Telefon çalar.

 

"Lanet olsun kim arıyordu beni? Uyumak istiyorum. "

 

Saçlarımı güç bela yüzümden çekerek telefon ekranına baktım. Arayanın ismini görünce ok gibi yataktan fırladım. O arıyordu.

 

Ve inanamıyorum bir cevapsız arama. Telefonu açmayınca iki olmuştu. Ve üçüncü arama gerçekleşene kadar ben donuk bir şekilde ekrana bakıyordum.

 

Kalbim korkudan kanat çırpıp kaçacak gibi atıyordu. Bitmiştim. O an ne yaptığımın farkında olmadan çadırdan fırladım ve telefonu göle fırlattım.

 

"Siktir! Meryem neden yaptın bunu?"

 

Aklımı kaçıracak gibiydim. Hayır, hiçbir bahanem yoktu. Açsaydım daha kötü olurdu. En iyisi düşürdüğümü söyleyip yalan söylemekti. Dahası paramın olmadığını ve yeni telefon alacak gücümün olmadığını biliyordu. Şuan en mantıklı yalan buydu.

 

Bir ileri bir geri yürürken çıldırmanın eşiğine gelmiştim. Ya gelip beni bulursa?

 

"Bulacak tabi Aptal Meryem? Neden attın telefonu göle?"

 

Saçlarımı tutup çektim. Çadıra tekme atınca bir çığlık boğazımdan kaçtı. Bir yerlerde kuşlar kaçışırken yerdeki taşı teklemeleyerek gölün üstünde sekmesini izledim.

 

Biliyordum bu sefer gazabından kaçamayacaktım. Bu sefer çürüyene kadar ceza odasında tutacaktı. Yere oturdum ve dizlerimi karnıma çekerek sakinleşmeye çalıştım.

 

Bu kadar korkmamalıydım. Bu kadar beni etkilemesi normal değildi? Ama değil sakinleşmek düşünmekten kafayı yemeden gidip iki tane daha uyku ilacı alarak uyudum. Şuan tek sakinleşeceğim ve korkudan ölmeden üzere kaçabileceğim bir tek gerçek olmayan orası vardı.

 

Kafamın içindeki yalnızlık dünyam..

 

Sekiz saat sonra.

 

Esneyerek uyandım. Her tarafım ter içinde kalmıştı. Hatırlamıyordum ama sanırım kabus görmüştüm. Saate bakınca neden bu kadar erken uyandığıma anlam verememiştim? Bir hap 18 saat uyuturken iki hap neden sekiz saat uyutmuştu. Zinciri açıp çadırdan çıktım. Sıcaktı.

 

Allahım burası hep serin olurdu? Neden kafamın üstünde güneş var gibi sıcaktı o zaman? Çatırdama sesi duyunca korkudan donup kaldım. Sonra bir tane daha, bir tane ve bir tane. Bu dal kırılma sesi bir iki tane değildi binlerceydi.

 

Dehşet içinde arkamı dönünce o dehşet manzarayla karşılaştım. Yanıyordu. Orman yanıyordu. Ateşler çadırıma kadar ulaşmıştı. Uyanmasaydım.. Uyanmasaydım. Yanarak ölecektim..

 

Öksürmeye ve kaçacak bir nokta aradım. Ama yoktu? Her taraf alevler içinde yanıyordu. Korku dolu gözlerle göle baktım. Tek çarem oydu. Yanarak ölmektense boğularak ölmeyi tercih ediyordum.

 

Düşünmeden göle doğru koştum ama o an birini köprünün üstünde fark ettim. Birisi durup izliyordu. Gözlerimi kıstım. Yardım edin diye bağıracakken duraksamama neden olan o tanıdıklığı fark ettim.

 

"Azrail."

 

Ormanı yakan oydu. Beni yakarak öldürmek istediği için koca ormanı yakacak kadar psikopat olmasından korku duymaya başlamıştım. Ne demişti? 'Sana korkunun Kendisini göstermemi istemezsin. '

 

Ölmemi izleyecekti. Beni uykumda yakarak öldürürken yukarıdan zevkle izleyecekti.

 

Çadırım alevler içinde kalmıştı. O korkunun kendisiydi. Bu uğurda gözünü kırpmadan herşeyi yapabilecek biriydi.

 

Gözlerimi kapattım ve koşarak göle atladım. Suyun yüzeyine çıkarken kalbim hızlı hızlı atıyordu. Köprünün üstüne baktığımda hâlâ orada olduğunu görünce öfkem üç katına çıkmıştı. Şuan yanımda olsaydı onu boğarak öldürürdüm.

 

​​​​​​Hemen kafamın yanına ateş edince sağ kulağımı kapattım. Lanet olsun çok yakındı. Bir kez daha ateş etti tam kafamın üstünden. Korkudan yüzmeyi bırakmıştım. Psikopat adam. Adi psikopat. Bilerek ıskalıyordu. Korkmamdan zevk alıyordu. Büyük zevk.

 

Arkamı dönerek kıyıya doğru yüzmeye başladım. Bu adamdan kurtulmanın yolu yoktu. Ondan kaçmak zor olduğu gibi kafamın içinede çip yerleştirmişti. Yerin dibine bile girsem beni bulurdu.

 

Ondan kaçmanın tek yolu ölümdü. Ancak öldüğümde vazgeçerdi.

 

✩✩✩

 

Bu bölüm ikisinin arasında kıyamet koptu resmen.. İkiside inatçı İkiside kurnaz.

 

Aralarındaki ölümcül çekişmeyi okumanız için sabırsızlanıyorum.

 

Ormanı yaktı.. Koca ormanı yakan adamdan korkmalıyız sevgili okurlarım. Bu daha hiçbir şey.

 

Meryem'in kafasına çip yerleştirdi.. İşte bu büyük bir sorun okurcuğum. Kızın elini ayağını bağlayan tek şey bu olacak.

 

Zaten Azrail de bunu yapmak istediği için çipi yerleştirdi.

 

Ah Meryem canım benim. Bu adama çektireceğin kadar seninde ondan çekeceğin var... Ahahha tatlı şey.

 

Bakalım bizim kızı ileride ne bekliyor?

 

Aralarında sizce nasıl bir çekim olacak?

 

Diğer bölümde görüşürüz ❤️kalplerinize iyi bakın. Azrail onlarıda titretmek için geliyor.

Bölüm : 12.04.2025 12:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...