29. Bölüm

29.Bölüm(Ey Dilbere)

Hülya_Alkc
kutuptayazmisalli

"Tu evînê xwe di dilê min de li birrînê xwendîyî, lê çavên xwe bi hewşên dilê te girtiyî. Tu her tim li derîya xewna min derbas dibî, lê min her tim li pişt re di firokeha dûr û bêguman dibim."

 

"Sen sevdanı yüreğimde yara diye okudun, ama gözlerini gönlümün bahçesine kilitledin. Hep hayallerimin kapısından geçiyorsun, ama ben hep arkandan uzak ve belirsiz kalıyorum."

 

Yazardan sizlere...

 

 

Karahan Konağı’nın derinliklerinde bir sessizlik hâkimdi, ama bu sessizlik gecenin içinde yankılanan acı dolu bir feryatla delindi. Dila’nın odasından gelen ses, konağın taş duvarlarında yankılanırken, kimse ne yapacağını bilemedi. Genç kadının acıları dayanılmaz bir hâl almıştı. Yatağında kıvranıyor, ellerini karnına bastırarak ağlıyordu. Her nefes alışında içini yakan bir sancı daha onu sarıyordu.

 

Mahne Hanım, mutfakta gelini için hazırladığı çorbayı karıştırırken, yukarıdan gelen çığlıkları duyunca elindeki kepçeyi bıraktı. Kalbi sıkıştı; yaşlı elleriyle tezgâhtan destek alarak doğruldu ve telaşla yukarı çıkmaya karar verdi. Ama tam o sırada, çorbayı yarıda bırakıp gitmek yerine bir an duraksadı. "Bu böyle geçmez," diye mırıldandı kendi kendine. Çorbayı hazırlayıp genç kadına götürmek için aceleyle ocağın altını kıstı.

 

Ancak Dila’nın odasında işler daha da kötüleşiyordu. Genç kadının çığlıkları artık dayanılmaz bir hâl almıştı. Ter içinde kalan yüzü, korku ve acıyla doluydu. Eliyle yatağın kenarını kavrarken, nefes almakta zorlanıyordu. Her nefes alışında, sanki içindeki sancı daha da büyüyordu. Gözleri dolu dolu, çaresizlikle kapıya bakıyor, ama sesi kimseye ulaşmıyor gibiydi.

 

Ağır, o sırada konağın balkonunda kardeşi Dilhun ile telefonda konuşuyordu. Gözlerini karanlık geceye dikmiş, sigarasından derin bir nefes çekmişti. Dilhun’un sesindeki tedirginliği fark etse de kendi öfkesi her şeyin önüne geçiyordu.

 

"Abi, yengemin sesini duymuyor musun? Feryat figan ağlıyor, bir şey olmuş olabilir!" diye endişeyle sordu Dilhun.

 

Ağır, alaycı bir şekilde gülümsedi. "Yenge deme sakın ona, bacım. O bu konağın bir parçası değil artık. Sadece kendi hatalarının bedelini ödüyor. Sen karışma bu işlere, hadi geç oldu," diyerek sert bir şekilde telefonu kapattı. Dilhun’un söyleyecek sözleri boğazında düğümlendi.

 

Telefonu kapattıktan sonra bir an duraksadı Ağır. Balkonun soğuk taşlarına yaslanarak gözlerini kapadı. Dila’nın çığlıkları bir an olsun kulaklarından gitmiyordu. Öfkesine rağmen, içinde derin bir huzursuzluk vardı. "Ne yapıyorum ben?" diye düşündü, ama bunu kendine bile itiraf etmekten korkuyordu.

 

Dila, odasında artık kendini tutamıyordu. Acıları, onu derin bir uçurumun eşiğine getirmişti. Nefesleri düzensizleşiyor, gözyaşları yüzünden süzülüyordu. Bir ara kısık bir sesle, "Ağır… lütfen… yardım et…" diye mırıldandı. Ama sesi, kendi odasının dört duvarı arasında yankılanmaktan öteye gitmedi.

 

Tam o sırada, kapının sertçe açıldığını duydu. Ağır, öfkeyle içeri girmişti. Gözleri Dila’ya bakarken, içinde karmaşık duygular dolaşıyordu. Bir yanda ona olan öfkesi, diğer yanda kadının çaresiz hâli karşısında hissettiği suçluluk… Ama bunların hiçbiri yüzüne yansımadı.

 

"Dila, bu kadar bağırıp durmayı kes artık! Konağı ayağa kaldırdın. Yine neyin var?" diye sert bir şekilde sordu.

 

Dila, kısık bir sesle cevap vermeye çalıştı ama kelimeler dudaklarından çıkmıyordu. Ağır, onun hâlâ kıvranan bedenine bakarken, bir şeylerin yolunda olmadığını fark etti. Yatağa doğru birkaç adım atıp onun yanına eğildi.

 

Dila, titreyen elleriyle onun koluna uzandı. "Ağır… yardım et… çok acıyor…" diye mırıldandı. Gözleri artık kapanmak üzereydi.

 

Dila’nın odasında sancılarla kıvranan bedeni, karanlık geceye acı dolu bir çığlık daha bıraktı. Her nefes alışında içini saran sancı, gözlerinden süzülen yaşlarla birleşip yüzüne yayılıyordu. Yatakta tek başına, yalnızlığın ve çaresizliğin en derin kuyusuna düşmüştü. "Ağır…" diye mırıldandı zorlukla. "Lütfen…" Ama sesi, konağın taş duvarları arasında kayboldu.

 

Ağır, odanın içinde ayakta dikilmiş, gözlerini genç kadına dikmişti. Gözlerinde bir karmaşa vardı: Öfke, pişmanlık ve suçluluk birbirine karışmış, onun ruhunu kemiriyordu. "Ne bu hâlin, Dila? Ne yapıyorsun kendine? Herkesin huzurunu bozmaktan başka bir şey yapmıyorsun!" dedi sert bir sesle, ama içten içe bu sözlerin gerçek olmadığını biliyordu.

 

Dila, gözlerini güçlükle açtı. Ağır’ın yüzüne baktı, ama o yüz artık ona güven veren bir liman değil, kocaman bir fırtına gibiydi. "Ağır… beni böyle bırakma. Çok acıyor…" dedi zorlukla, ama bu sözleri bile bir fısıltıdan ibaretti.

 

Ağır, onun bu hâlini gördükçe içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Ama yine de öfkesini bastıramıyordu. "Sen… her zaman böylesin, Dila. Hep ilgi, hep naz. Ben bıktım artık bu prenses hallerinden!" diye bağırdı. Sesi, genç kadının ağrılarının arasına bir bıçak gibi saplandı.

 

Dila, bu sözleri duyunca gözlerinden yaşlar boşaldı. "Sen… beni hiç anlamadın, Ağır. Ben ne yaptıysam bizim için yaptım" dedi, dudakları titreyerek. "Ben sadece… yalnız kalmak istemiyorum. Ama sen… hep uzağa itiyorsun beni."

 

Ağır,"Sus artık, Dila. Daha fazla konuşma. Ne dediğini bilmiyorsun," dedi ve sırtını dönerek kapıya doğru yürümeye başladı.

 

 

O sırada Kırımlı konağın da Dilhun abisinin yaptığı yanlışların yükünü omuzlarında taşıyordu. Bir zamanlar Jiar'ın ona yaşatığı gibi. Telefonu kapattığında, abisinin umursamazlığından içi içini yiyordu. "Dila orada acı çekerken ben nasıl oturabilirim?" diye düşündü. Gözleri dolmuştu, ama kararlıydı. Kocası Jiar’ın karşı çıkacağını bilmesine rağmen, 7 aylık hamile hali ile sessizce konağın kapısından çıkıp korumayı tembihleyip arabaya binip Karahan konağına dedi.

 

"Bu iş böyle bitmeyecek," diye mırıldandı camdan karanlık sokaklara bakarken "Dila benim de ailem. Abim yanlış yapıyor ve birinin ona bunu hatırlatması gerekiyor."

 

Konak 2 sokak aşağıda olsa da zaman sanki yerinde sayıyordu hamile kadın için.

 

 

Dila’nın sancıları artarken, Ağır kapıdan çıkmaya hazırlanıyordu. Ama bir şey onu durdurdu. Kadının derin bir nefesle tekrar ağlamaya başlaması… Geri dönüp ona baktı. Gözlerindeki yaşları gördüğünde, içindeki öfkenin yerini yavaş yavaş bir suçluluk aldı.

 

"Dila…"

 

Dila, güçlükle başını kaldırdı. " Ağir çok kötü hissediyorum. Sanki içim yanıyor, Ağır. Lütfen… bırakma beni," dedi, bu kez gözleri kapandı ama genç adam fark etmemişti bile.

 

O sırada, konağın kapısı hızla açıldı. Dilhun, rüzgâr gibi içeri girip yukarı çıkmaya başladı. Ama odanın kapısına vardığında, karşısında Ağır’ı buldu.

 

"Abi, çekil önümden! Dila’yı görmem lazım!" dedi Dilhun, endişe ve öfkeyle.

 

Ağır, kollarını iki yana açarak kardeşinin önünü kesti. "Hayır, Dilhun. Bu senin işin değil. Git buradan," dedi sert bir sesle.

 

"Abi, sen ne yapıyorsun? Kadın burada acı çekiyor! Onun bu hâline nasıl sessiz kalabilirsin?" diye bağırdı Dilhun. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

 

Ağır, bir an sustu. Dilhun’un söyledikleri, onun da içinde bir fırtına koparıyordu. Ama yine de gururunu bir kenara bırakıp bu gerçeği kabul edemedi. "O benim karım, Dilhun. Ne yapacağımı ben bilirim," dedi, ama bu sözler onun bile kulağına inandırıcı gelmemişti.

 

Dilhun, abisinin gözlerine baktı. "Abi, yanlış yapıyorsun. Onu böyle yalnız bırakarak sadece kendine zarar veriyorsun. Eğer ona bir şey olursa, bunun hesabını nasıl vereceksin?" dedi, sesi titreyerek.

 

Ağır, bu sözler karşısında bir an duraksadı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sonunda, kenara çekilerek kardeşine yol verdi. "Tamam, Dilhun. Ama o it abisinin sana yaşatığı onca şeye görmezden gelen senin feryatlarına kayıtsız kalan o k*ltak burda" dedi ve bir köşeye çekildi.

 

Dilhun, herşeyi duymuş olsa da bu yanlıştı. Genç kadın kendi yaşadığı onca şeyin başka bir kadının yaşamasına asla razı gelemezdi. Hızla Dila’nın yanına koştu. Onun solgun yüzüne bakarken, gözlerinden yaşlar akmaya başladı. "Dila, ben buradayım. Seni bırakmayacağım," dedi, genç kadının elini tutarak.

 

Elleri titreyerek yorganı kaldırdı. Ama o an gördüğü şey, Dilhun’u olduğu yere mıhladı.

 

Dila’nın bacaklarından süzülen koyu kırmızı kan, yatağı ve beyaz çarşafları lekelemişti. Gözleri doldu, boğazına bir yumru oturdu. O an kelimeler boğazından zorla döküldü: "Abi! Koş abi! Dila… Dilaaa"

 

Devam edecek...

 

Yıldızı yakmayı ve yorum yapmayı unutmayın❤

 

DİLA & AĞİR KARAHAN

 

Bölüm : 11.08.2025 23:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...