34. Bölüm

34.Bölüm(Doğum)

Hülya_Alkc
kutuptayazmisalli

 

 

DİLHUN & JİAR KIRIMLI

 

 

 

Gece yarısı...

 

Jiar, karısının karnını öperek"Oğlum,canım yavrum.Seni sabırsızlıkla bekliyoruz. Ama lütfen anneni çok yorma, tamam mı küçük aslan?"

 

Dilhun, gülümseyerek"Hareketlerini hissettiğimde, seni dinlediğini düşünüyorum. Hep sen konuşurken tepki veriyor. Ama bu haksızlık ben oğlum dediğimde tekme atmıyor. Tam bir babacı"

 

Jiar, Dilhun'un sözlerine karşı kahkahalara boğulmuştu. Resmen gözlerini Dilhun’a çevirerek munzur bir şekilde"Çünkü babasını seviyor. Şaka şaka, yavrum oğlumuz seni daha çok seviyor olmalı, çünkü sen onun her şeyisin. "

 

Dilhun ,kocasının saçlarını okşayarak "Senin bu halini görmek… beni şaşırtıyor. Ama itiraf etmeliyim, hoşuma gidiyor."

 

Jiar, gülümseyerek"Şaşırmana gerek yok. Sadece seni ve oğlumuzu korumak istiyorum. Beni her gün daha çok değiştirdiğinizi hissediyorum."

 

"Bazen düşünüyorum, bu sevgi gerçek mi? Yoksa sadece oğlumuz yüzünden mi böyle hissediyorsun?"

 

Jiar, birden ciddileşerek"Dilhun, sana daha önce söyledim. Oğlumuzun varlığı bana birçok şey öğretti, evet. Ama seni sevmek, oğlumuzdan bağımsız bir şey. Sen benim her şeyimsin."

 

Dilhun, hafifçe gülerek"Bunu gerçekten hissediyor musun? Beni zorla sevdirmen gereken günleri düşündüğümde…"

 

Jiar, başını eğerek "Haklısın. O zamanlar sevgiyi zorla elde edebileceğimi sanıyordum. Ama yanılmışım. Şimdi seni her gün, kendi isteğinle sevmeni bekliyorum. Ve buna değer olduğumu göstereceğim."

 

Dilhun, Jiar’ın saçlarını okşamış "Bu oğlumuzun sana kattığı en güzel şey olabilir, Jiar. Bizi gerçekten bir aile yapma isteğin."

 

Jiar, karısının karnını tekrar öperek. "Birlikte her şeyin üstesinden geleceğiz. Hem oğlumuz için hem de bizim için."

 

Jiar banyoya gitmek için yerinden doğrulur.

O sırada genç kadının içten gülümsemesinin yerini acı bir tebessüm alır.

 

Dilhun birden kasılmalarla irkilir "Ah! Jiar… Bir şeyler oluyor. Çok acıyor!"

 

Jiar, banyoya gideceği sıra Dilhun'un sesine hemen yanına koşarak"Dilhun, ne oluyor? Hemen bir ambulans çağırıyorum! Derin nefes al, tamam mı?"

 

Genç kadın zar zor "Jiar, galiba… Galiba doğum başlıyor! Çok acıyor, ne yapacağım?"

 

Jiar'ın elleri titreyerek "Sakin ol, Yanındayım, hiçbir şey olmayacak!"

 

(Jiar hızlıca ambulans çağırır ve birkaç dakika içinde doğum ekibi odaya gelir. Dilhun sancılarla kıvranırken Jiar onun elini tutar.)

 

Dilhun ,acı içinde"Jiar, lütfen… Gitme, burada kal. Beni bırakma!"

 

Jiar, acı çeken karısının elini tutarak "Asla gitmem! Yanındayım, Dilhun. Nefes al, hadi. Bunu başaracaksın. Ikın güzelim hadi"

 

"Sancılar sıklaştı. Dilhun hanım daha kuvvetli ıkının. Derin nefesler eşliğinde"

 

Dilhun, hem başındaki doktorlara hem de elini tutup sürekli yanagını okşayarak tamam güzelim az kaldı diyen kocasına bakıp nefes nefese"Jiar, korkuyorum… Ya bir şey olursa?"

 

Jiar,gözleri dolarak"Hiçbir şey olmayacak. Sen çok güçlüsün. Oğlumuzla birlikte bunu başaracaksınız."

 

"Dilhun Hanım, şimdi kuvvetlice ıkınmanız gerekiyor. Hadi, bir, iki, üç!"

 

Dilhun, tüm gücüyle ıkınarak"Ah! Çok acıyor, yapamıyorum! Jiar çok canım yanıyor. Yapamayacağım"

 

Jiar, karısının elini bırakıp iki eli ile ateşler içinde yanan yanaklarını tutmuş, yüzünü yüzüne gömüştü "Yapabilirsin, Dilhun! Ben buradayım, seninleyim. Oğlumuz seni bekliyor." demiş ve tekrar çekilmişti.

 

"Çok iyi gidiyorsunuz. Bir kez daha! Hadi, biraz daha kuvvetli! Dilhun hanım"

 

Dilhun, gözyaşları içinde "Jiar, oğlumuzu görmek istiyorum… Hadi bitsin artık!"

 

Jiar, gülümseyerek "Sadece bir adım kaldı, Dilhun. Biraz daha dayan, sevgilim. Sen her şeyin en iyisini hak ediyorsun."

 

Birkaç dakika sonra, bebeğin ilk ağlama sesi odayı doldurur.

 

" Oh çok şükür tebrikler! Sağlıklı bir oğlunuz oldu."

 

Jiar, gözyaşlarını tutamayarak "Oğlum… Dilhun, başardın! Bizim oğlumuz…"

 

Dilhun, yorgun ama mutlu bir şekilde) "Jiar… Oğlumuzu bana ver. Onu kucağıma almak istiyorum."

 

Doktor, bebeği Dilhun’un kucağına bırakır. Jiar, karısına ve oğluna sevgi dolu gözlerle bakar.

 

Jiar, fısıldayarak "Sana ve oğlumuza hayatım boyunca minnettar olacağım, Dilhun. Siz benim her şeyimsiniz."

 

Dilhun, hala dizginleyemediği nefesi ve gözyaşlarıyla"Biz bir aileyiz, Jiar. Gerçek bir aile. Bunu oğlumuza borçluyuz"

 

Hastane koridorlarında yankılanan sevinç çığlıkları ve Kürtçe sözler, hem içeriyi hem dışarıyı doldurmuştu. Diyarbakır’ın ağası Jiar Kırımlı’nın oğlu doğmuştu!

 

Aşiret üyeleri, hastane önünde davullar ve zurnalar eşliğinde kutlama yaparken, içerde ise mutluluk gözyaşları ve heyecan dolu anlar yaşanıyordu. Büyük bir kalabalık, bu güzel haberi birbirine müjdeliyor, Jiar’ın soyunun devam ettiğini coşkuyla kutluyorlardı.

 

Jiar, oğlunu ilk kez kucağına aldığında gözlerinden yaşlar süzüldü. Ona teşekkür etti. Çünkü onun sayesinde gerçekleri görmüş değişmişti. Oğlunun küçük yüzüne bakarak, kalbinde tarif edilemez bir mutluluk hissetti. Yanında oturan Dilhun, hâlâ yorgun ama yüzünde huzurlu bir tebessümle onları izliyordu.

 

Jiar, fısıldayarak"Oğlum… Benim aslanım, Kırımlı soyunun devamı… Seni korumak için her şeyi yapacağım. Annenle birlikte sana en güzel hayatı sunacağız."

 

Dışarıdaki coşkulu kalabalık, "Xwedê sax u salim bike!" (Allah uzun ömür versin!) diye bağırıyordu. Yaşlı kadınlar zılgıt çekerek mutluluklarını ifade ediyor, gençler havai fişekler ve halaylarla kutlama yapıyordu.

 

Mirza, o sıra Bejne ile mutluluktan havalara uçuyordu. Tabi bu bahaneydi herkes başka bir telde olduğu için onlar şuan kimsenin gözüne batamazdı. İki deli aşık. Birden Bejne'nin abisi Miran'ı fark edince, Bejne'yi kendinden itip.

 

Telefonu kulağına tutup konuşmuş gibi yapmış hızla hastane kapısına çıkarak aşirete müjdeyi vermişti.

 

Mirza,"Jiwanîn me hat! Jiwanîn me hat! (Bizim yavrumuz geldi!)Jiar ağanın bir oğlu oldu!"

 

Kalabalık, bu sözlerle daha da coştu. Kürtçe şarkılar eşliğinde halaylar çekilmeye başlandı. Herkes, Diyarbakır’ın en güçlü ailesinin bu mutlu gününe ortak olmuştu.

 

Hastane içinde ise Jiar, Dilhun’un yanına oturarak onun elini tuttu.

 

"Bana bu mutluluğu yaşattığın için sana minnettarım, Dilhun. Sen benim her şeyimsin. Oğlumuz, bizim umudumuz."

 

Dilhun, hafifçe gülümsemiş"Onun için güçlü olmalıyız, Jiar. Artık her şeyimiz o."

 

"Sen ve oğlumuz için her şeyi yapacağım. Kırımlı soyunun bu yeni başlangıcını onurlandıracağım. Oğlumuz ile yepyeni bir geleceğe umutla başlicaz"

 

Dışarıda davullar çalmaya devam ederken, içeride Kırımlı ailesinin kalpleri mutlulukla doluyordu. Diyarbakır’ın ağasının oğlu, tüm aşiret tarafından sevinçle karşılanmıştı. Bu, sadece bir ailenin değil, bir aşiretin yeni umutlara açılan kapısıydı.

 

 

DİLA VE AĞİR'DEN...

 

Bağ evinde sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Dila ve Ağir yeni güne uyanmışlardı. Gecenin tatlı yorgunluğunu üzerlerinden atmaya çalışırken, Ağir’in telefonu ısrarla çalmaya başladı.

 

Ağir, sinirle sarmaş dolaş uyuduğu karısından ayrılıp yan sehpaya elini uzatıp çalan telefonu açmıştı.

 

"Kim bu sabah sabah?"

 

Telefonu açar açmaz karşı taraftan gelen heyecanlı bir sesle irkildi.

 

Mirza "Ağir Karahan! Müjde! Dayı oldun! Dayı olduk! DiLhun doğurdu! Hemen gelin, herkes burada bekliyor!"

 

Ağir, duyduklarına bir an inanamayarak donup kaldı. Gözleri heyecanla büyüdü, telefonu hızla kapatarak yatakta doğrulan Dila’ya döndü.

 

"Dila! Dayı oldum dayı! Jiar’ın oğlu doğmuş! Bizim oğlan doğmuş!"

 

Dila bir an şaşırıp sonra çığlık atarak "Ne? Hala mı oldum? Aman Allah’ım! Hala oldum! Ağir, biz hala ve dayı olduk!"

 

Dila, sevinçle yataktan fırladı ve Ağir’e sarıldı. Gözleri mutlulukla dolmuştu.

Dila,"Küçük bir Kırımlı! Ne kadar tatlı bir haber bu! Hemen gitmeliyiz! Onları görmeliyiz!"

 

Ağir, onun heyecanına gülerek eşine sıkıca sarıldı.

Ağir,"Dur, dur! Önce bir sakin ol, güzelim! Giysilerimizi giyelim, sonra hemen hastaneye gideriz."

 

Bağ evinden çıkarken, Dila ve Ağir’in yüzleri mutlulukla parlıyordu. Arabaya binip hızla hastaneye doğru yola çıktılar. Yol boyunca Dila, sürekli konuşuyordu.

 

"Ağir, sence kime benziyor? Jiar ağabey gibi mi, yoksa DiLhun gibi mi? İkisine de benzerse çok güzel bir bebek olur, değil mi?"

 

Ağir gülmüş"Dila sakin ol biraz! Görünce anlarız. Ama şunu söyleyeyim onu bunu bilemem senin abin gibi çirkin olmasın da o bize yeter. Dayısı gibi uzun boylu kumral yeşil gözlüdür belki."

 

"Ağir!! Ne varmış benim aslan abimde. Hem uzun esmer yakışıklı üstüne tanımam vallahi. Ama ben kumral seviyorum böyle yeşil gözlü neysee"

 

"En iyisi biz yorumsuz hastaneye gidelim yoksa bu yolun sonu güzel bir yere gitmeyecek"

 

İki gençte kahkahalarla hastaneye vardıklarında, dışarıdaki coşkulu kalabalığı görünce ikisi de hayranlıkla durakladı. Davullar, zurnalar ve halaylar… Aşiret bu mutluluğu doyasıya kutluyordu.

 

Dila, bir yandan kalabalığın arasından geçerken kıkırdayarak konuştu.

 

"Ağir, sanki bir düğün varmış gibi! Ama bu düğünden daha güzel. Bizim ailemiz büyüyor!"

 

Ağir, kafasını sallayarak"Bu sadece bir başlangıç.Hadi, içeri girelim ve aslanı görelim."

 

Hastaneye girdiklerinde, Jiar ve DiLhun’un odasında bebekle karşılaşacakları anı sabırsızlıkla bekliyorlardı. Bu, Kırımlı ailesi için unutulmaz bir gün olacaktı.

 

Hastane odasının kapısını yavaşça araladılar. İçeriden gelen yumuşak bebek ağlaması ve DiLhun’un yorgun ama mutlu sesi onları karşıladı. Dila ve Ağir, heyecanla içeri girdiler. Jiar, yatağın kenarında oturmuş, karısı DiLhun’un elini tutuyordu. Kucağında ise küçük Jiyan Kırımlı vardı.

 

Dila koşarak "Aman Allah’ım! Jiyan bu mu? Ne kadar tatlı bir şey bu!"

 

Ağir gözleri dolarak, ağır adımlarla yaklaşmıştı küçük kardeşine " Küçüğüm… Oğlun doğmuş. Benim bir tanem anne olmuş… Bu mu bizim Jiyan?"

 

DiLhun, başını hafifçe kaldırarak ağabeyine ve Dila’ya baktı. Yorgundu ama gözlerinde tarifsiz bir mutluluk vardı.

DiLhun hafifçe gülümseyerek "Evet abim bu bizim Jiyan "

 

Dila, gözleri yaşlarla dolarak Jiar’a yaklaştı. Jiyan’a dokunmaya korkar gibi ellerini göğsünde birleştirdi.

 

Dila "Abi… Onu tutabilir miyim?"

 

Jiar şefkatle"Tabii bacım. Ama dikkat et, o çok küçük ve narin."

 

Jiar, küçük Jiyan’ı dikkatlice Dila’nın kollarına bıraktı. Dila, bebeği kucağına alır almaz gözyaşlarına hâkim olamadı.

Dila,"Ne kadar güzel… Tıpkı bir melek gibi. Abi, Dilhun… Sizi tebrik ederim. Bu dünyanın en güzel hediyesi."

 

Ağir, sessizce kenarda duruyordu. Gözleri kardeşi DiLhun’a odaklanmıştı. Onu böyle mutlu görmek, içindeki bütün duyguları açığa çıkarmıştı. Birkaç adım atıp DiLhun’un yanına oturdu.

 

"Gül yüzlüm…" (Sesi titreyerek) "Seni böyle görmek… Bu mutluluğu yaşamak… Sen her şeyin en güzelini hak ediyorsun. Jiyan, senin gücün olacak. Ona baktıkça geçmişin bütün yaraları silinecek."

 

DiLhun, abisinin elini tutarak gözlerine baktı.

 

"Abim, sen hep benim arkamda durdun. Bugün burada olmak… Beni ne kadar sevdiğini hep hissettirdin. Şimdi dayı oldun. Jiyan’a iyi bir dayı olacağına eminim."

 

Jiar, bu duygusal anı izlerken gözleri dolmuştu. Ama o her zamanki gibi güçlü durmaya çalışıyordu. Ellerini cebine sokup hafifçe gülümsedi.

 

Jiar,"Evet, Ağir. Bundan sonra hem kardeşin hem de oğlumuzun dayısı olarak yanımızda olacaksın. Bu çocuk sadece bizim değil, bütün ailemizin umudu."

 

Ağir, başını eğip hafifçe gülümsedi. Sonra ayağa kalkarak Jiyan’a yaklaştı. Dila, bebeği ona doğru uzatırken hafifçe gülerek konuştu.

Dila: "Hadi Ağir, tut bakalım. Dayılık nasıl bir şeymiş, anla."

 

Ağir, önce tereddüt etti ama sonra dikkatlice Jiyan’ı kucağına aldı. Bebeğin minik yüzüne bakarken gözleri doldu.

 

"Merhaba, küçük adam. Ben senin dayınım. Sana söz veriyorum, seni her zaman koruyacağım. Seninle gurur duyacağım. Bu arada bana benzemen de ayrı bir şans. En azından çirkin babana benz-"

 

"AĞİR! "

 

"Tamam! Ben onu içimden söylemedim ya? Neyse aslan yiğenim"

 

Oda birden kahkaha şöleni oldu.

 

Jiar, Dila’nın yanına geçip elini omzuna koydu.

 

"Dila, bizim ailemiz artık daha da büyüdü. Jiyan’ın iki halası olduğu için çok şanslıyız."

 

Dila, şakayla karışık gülerek) "Tabii ki şanslı! Onu şımartacak bir hala olmazsa olmaz!"

 

Odada kahkahalar ve mutluluk dolu sözler yankılanıyordu. Dışarıdaki Kürtçe şarkılar ve sevinç çığlıkları ise hâlâ devam ediyordu. Jiyan’ın doğumu, Kırımlı ailesinin hayatına yepyeni bir umut ve sevgi katmıştı.

 

Ağir, kucağındaki Jiyan’ı dikkatlice Dila’ya geri verdikten sonra, hafif muzur bir gülümsemeyle eşine döndü. Gözlerinde o her zamanki şakacı ifadeyle konuştu.

 

"Dila, güzelim… Bilirsin ya, halalar genelde büyücü olur derler. Doğru mu bu?"

 

Dila, bir an şaşırdı, sonra kaşlarını çatarak kocasına baktı.

 

"Ağir! Ne diyorsun sen? Ne büyücüsü?"

 

Ağir, hafifçe gülerek Dila’nın elini tuttu ve onu biraz daha kızdırmak istercesine devam etti.

 

"Yani, bilmiyorum tabii. Hani derler ya, halalar çocukları büyüleriyle şımartır, hep istediklerini yaptırır. Bak, Jiyan’a öyle şeyler yapacaksan şimdiden söyle. Sonra tüm sülale suçlu oluyor"

 

Dila, onun bu muzurluğuna dayanamayıp oturma koltuğundan bir yastık kapıp Ağir’e vurdu.

 

"Senin şu dilin bir gün başını belaya sokacak, Ağir Karahan! Halalar büyücü değil, en sevgi dolu kişilerdir. Anladın mı? Jiyan’ı en çok ben seveceğim!"

 

Ağir, kahkaha atarak yastığı savuşturdu ve ona doğru eğildi.

 

"Tamam, tamam! Ama bak, Jiyan’ı öyle çok şımartma, sonra başa çıkamayız. Seni bir büyücü halaya çevirmemek için elimden geleni yapacağım."

 

Dila, ellerini beline koyup sert bir ifadeyle baktı ama yüzündeki gülümsemeyi saklayamadı.

 

"Ağir, sen bu çocuk büyürken karışma, tamam mı? Jiyan’ı halasıyla birlikte en iyi ben büyütürüm. Sen sadece izle!"

 

Jiar ve Dilhun kenardan bu tatlı atışmayı izliyordu. Hafif bir gülümsemeyle başını iki yana salladı.

 

"Ağir, dikkat et. Dila’yı kızdırırsan, Jiyan’ı şımartma büyüsü gerçekten işe yarar. O zaman kimse durduramaz!"

 

Ağir, bir an durup düşündü, sonra omuz silkti.

 

"Tamam, pes ediyorum. Halamız büyücü değil, en harika hala olacak. Ama Jiyan’ın dayısı olarak, ben de onun favorisi olacağım. Bunu unutma, Dila."

 

Dila, kahkaha atarak Ağir’e bir yastık daha fırlattı.

 

"Hadi oradan! Jiyan’ın favorisi tabii ki halası olacak!"

 

Odada kahkahalar yükselirken, küçük Jiyan’ın minik bir gülümsemeyle bu neşeli sahneyi tamamlaması herkesin yüreğini ısıttı.

 

 

O sırada Bejne, bahçede Mirza’yla oturmuş, küçük bir şakalaşmanın ardından kahkahalara boğulmuştu. İkisi de birbirlerine hayran hayran bakıyor, sanki dünyanın geri kalanını unutmuş gibiydiler. Ancak o anda bir gölge üzerlerlerine düştü.

 

Miran, kollarını göğsünde birleştirerek, yüzünde hafif bir gülümsemeyle onları izliyordu. Sesi sert ama alaycı bir tonla yankılandı.

 

"Ee, burada ne dönüyor bakalım? Aşk kuşları neye bu kadar gülüyor?"

 

Bejne, ani bir irkilme ile toparlanıp oturdu. Gözlerini yere dikerek, yüzünde hafif bir kızarıklık belirdi.

Mirza, hafif panikle bir şeyler söylemeye çalıştı ama dili dolaştı.

 

"Miran abi şey… Biz… Sadece… Şey, sohbet ediyorduk…"

 

Miran, avını köşeye sıkıştırmış bir avcı gibi onlara bakarken daha da yaklaştı. Yüzündeki gülümseme genişledi.

 

"Sohbet ha? Sohbet böyle kahkahalarla mı olur? Mirza, bakıyorum da bayağı keyfin yerinde bacımla."

 

Bejne, utangaç bir şekilde abisine baktı.

 

"Abi, lütfen…"

 

Miran, kız kardeşine hafif bir kaş kaldırışıyla baktı, sonra gözlerini Mirza’ya çevirdi. Birkaç saniye sessizlik oldu, ardından sesini alaycı bir tona bürüdü.

"Ee, damat… Ne zaman istemeye geleceksin? Yoksa biz mi geliyoruz sana?"

 

Mirza, bu sözler karşısında daha da afalladı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Eliyle ensesini kaşıyarak, kekeleyerek konuşmaya çalıştı.

 

"Ben… Şey… Yani, düşündüm de… Yakında… Çok yakında!"

 

Miran, gözlerini kıstı, sanki Mirza’nın söylediklerini tartıyor gibi bir hava takındı. Ardından omuz silkip gülümsedi.

 

"Yakında, ha? Bak Mirza, kız kardeşimle bu kadar vakit geçiriyorsan, artık harekete geçme zamanı. Yoksa bir avcı olarak ben harekete geçerim, anladın mı? Burası Diyarbakır öyle şeylere yer yok"

 

Miran, gülerek geri çekildi. Bu kadar korku onlara yeter de artardı.

 

"Tamam, tamam. Ama bak Mirza, Bejne’yi bekletme. Yoksa hesap sorarım, bilesin."

 

Mirza, başını sallayarak cevap verdi.

 

"Anladım, Miran. En kısa zamanda geleceğim."

 

Miran, bir süre daha ikisini süzdü, sonra bir kahkaha atarak arkasını döndü.

 

"Hadi bakalım, aşk kuşları. Benim kulağıma daha fazla dedikodu gelmesin. Yakında görüşürüz, Mirza."

 

Miran uzaklaşırken, Bejne derin bir nefes aldı.

 

"Mirza, abi seni fena sıkıştıracak, benden söylemesi."

 

Mirza, gülerek başını salladı.

"Ben hazırım, Bejne. Yeter ki sen benim gelinim olmaya hazır ol."

 

Bejne’nin yüzü tekrar kızarırken, ikisi de hafif bir tebessümle birbirlerine baktılar.

 

Devam edecek...

 

DİLA & AĞİR

BEJNE & MİRZA

 

Bölüm : 11.08.2025 23:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...