

Güneş yeni doğmuş, konakta her zamanki telaş başlamıştı. Ancak bugün diğer günlerden farklı bir hareketlilik vardı. Yeni doğmuş veliaht Jiyan’ın ağlamaları konağın dört bir yanına yayılırken, annesi Dilhun odasında nazlanmaya başlamıştı bile. Jiar, bir yandan karısının nazıyla uğraşıyor, bir yandan da aşiret liderlerinden gelen tebrikleri kabul ediyordu. Ama hali perişandı. Tatlı bir perişanlık.
Dilhun, yatağında yorgun bir şekilde uzanmış, tatlı ama hafif şımarık bir tavırla Jiar’a seslendi.
"Jiar! Su getirsene… Ama buz gibi olmasın, tam ılık olacak. Ve yanına bir de limon kes, öyle getir."
Jiar, elinde bir bardak suyla odaya girdi.
"Bak, tam istediğin gibi yaptım, hanımım. Buz gibi değil, tam ılık. Yanına limon da koydum."
Dilhun, suyu alıp bir yudum içti ve yüzünü buruşturdu.
"Ama limonu az kesmişsin, Jiar. Söyledim ya, biraz daha ekşi olsun istiyorum."
Jiar, derin bir nefes aldı, ama sabrını kaybetmeden.
"Tamam, hemen bir tane daha kesip getiriyorum. Sen yeter ki keyfine bak."
Bu sırada, kapıdan içeri Miran girdi. Elinde bir tabak tatlıyla, her zamanki alaycı tavrıyla odaya bakıyordu.
"Ee, Jiar Ağa, sen artık sadece aşiret lideri değil, loğusa karısının hizmetçisi de oldun ha? Yakışıyor mu koskoca Diyarbakır ağasına?"
Jiar, yorgun ama sakin bir şekilde ona baktı.
"Miran, bugün ne söylersen söyle. Ben karımın mutluluğu için her şeyi yaparım. İstersem aşçı olurum, istersem hizmetçi."
Miran, kahkaha atarak yanına yaklaştı.
"İyi, iyi. Belli ki aşk seni iyice gariban etmiş. Ama merak etme, sana destek olmaya geldim. Hadi, ben şu limonu keseyim de sen de biraz nefes al."
Dilhun, yatağında tatlı bir tebessümle onları izliyordu.
"Miran, abini çok yorma. Zaten geceden beri uykusuz. Jiyan da onu hiç uyutmadı."
Miran, şakacı bir ifadeyle cevap verdi.
"Abimi yormasam da kendisi yeterince yorulmuş zaten. Ama Jiyan büyüdüğünde, babasının bu hallerini anlatırım. Diyarbakır ağasının loğusa karısının önünde eğildiği günler. Yakında tüm Amed sinemalarında…"
Jiar, Miran’ın omzuna hafifçe vurdu.
"Dalganı geç bakalım, Miran."
Miran, gülümseyerek"Merak etme, Jiar Ağa. Jiyan, doğar doğmaz efsane oldu zaten. Ama seni böyle perişan gördükçe daha çok dalga geçmek istiyorum."
Tam o sırada Jiyan’ın ağlaması odadan duyuldu. Dilhun hemen yerinden kalkmaya çalıştı ama Jiar onu durdurdu.
"Sen yerinden kalkma, Dilhun. Ben bakarım oğlumuza."
Dilhun, hafif bir nazla.
"Ama o beni istiyor. Annesini istiyor…"
Jiar, şefkatle onun elini tuttu.
"Sen kendine dikkat et. Jiyan’la ilgilenmek benim görevim."
Miran, bu sahneye bir süre sessizce baktı. Ardından gülerek.
"Vay be, Jiar! Sana şaka yapıyorum ama itiraf edeyim, gerçekten iyi bir baba olmuşsun. Helal olsun!"
Jiar, bir an için Miran’a dönüp gülümsedi.
"Baba olmak, Miran, insanı değiştiriyor. Belki bir gün sen de anlarsın."
Miran, hafif alaycı bir ifadeyle"Bilmiyorum, abi. Ama bir gün o gün gelirse, senin gibi olmayı düşünmem."
Jiar, kahkaha atarak odadan çıktı. Miran ise arkasından, Dilhun’a bakarak.
"Dilhun, sen iyi ki Jiar’ı yola getirmişsin. Yoksa bu adam hâlâ katı bir aşiret lideri olurdu."
Dilhun, gülümseyerek.
"Bazen sevgi, en güçlü insanı bile değiştirir, Miran."
O sırada konağın bahçesinden Kürtçe sevinç çığlıkları yükseliyordu. Kırımlı ailesinin yeni üyesi Jiyan, sadece konakta değil, tüm aşiretlerde büyük bir mutluluk kaynağı olmuştu.
.
.
.
.
Geri planda Ahmet Kaya’nın "Yüreğim Kanıyor" şarkısı çalarken Dilhun’un sesi duyulur.
"Bu konağın taş duvarları arasında nefes almak, yaşamak değil… Bir hayatta kalma mücadelesi oldu benim için. Yüreğim kanıyor. Her bir damlasında bir acının izi var. Babam Azad, beni koruyacak, bana güven verecek bir baba olmalıydı. Ama onun gözlerinde hep bir mesafe, hep bir soğukluk vardı. Anne dedim Mahne Karahan'a… Ama hiçbir zaman sıcacık bir kucak olmadı bana. Sadece kurallar, sadece otorite... Ben de sevilmek istedim. Çok mu fazlaydı bu istek?"
Dilhun’un babası Azad’ın, konağın bahçesinde sessizce oturup derin düşüncelere daldığı bir sahne görülür. Mahne Hanım ise odasında eski bir fotoğrafı tutar, gözleri yaşlıdır.
"4 abim vardı. Ağir,Berzan,Baran ve Polat… Onlar benim kahramanlarım olmalıydı. Ama ne yaptılar? Bana ihanet ettiler. Beni arkalarına bile bakmadan yalnız bıraktılar. En çok güvendiğim, en çok sevdiğim insanlar sırtımdan vurdu. Sevgi nedir, bilmiyorlar. Onlara kızgın mıyım? Belki… Ama asıl yüreğim kanıyor, çünkü hâlâ onları seviyorum."
Baran, Polat ve Berzan, konağın dışında bir araya gelirler. Evet o gün Diyarbakır'dan sürgün yemişlerdi ama işte DiLhun için geri gelmişlerdi. Konuşmaları sessizdir ama yüzlerinde pişmanlık izleri okunur.
"Ve Ağir abim… En çok ona kırıldım. Beni anlaması gereken tek insan. Nefesimin tükenmişliği,gençliğim bir sigara izmariti gibi yere atılıp çiğnenmesi gibiydi herşey. Ama Dila’yla beraber çok mutluydu. Onları kendi tükenmişliğimin ilk günlerinde kahkahalarla gördüğümde yüreğim kanıyordu. Ben 17 yaşında bir paçavra gibi töre kurbanı olmuştum. Hayatımı zindana çevirdiler. Onlar mutluluğu ararken, benim karanlık bir kuyunun dibine itildiğimi görmediler. Ağir, sen benim abimdin. Peki, neden beni hiç korumadın? Herşeye yalanda olsa herşeye inanmak istiyorum artık. Çünkü çok yoruldum bu hayattan."
Ağir ve Dila’nın sahnesi belirir. Ağir, bir koltukta oturmuş, dalgın bir şekilde yerdeki bir noktaya bakar. Dila ise ona yaklaşır, yavaşça omzuna dokunup saçlarını öper.
"Ve Jiar… Sen, beni bu konağa zorla getiren adam. Elimden okulumu, hayallerimi, gençliğimi aldın. İlk günlerde senden nefret ettim. Bana yaşattığın işkenceler, baskılar… Her bir günüm, başka bir acıyla doluydu. Ama sen… Sen oğlumuzu verdiğin gün, içimdeki her şey değişti. Yüreğimdeki nefreti söküp atamadım belki, ama sevgiye bir şans verdim."
Jiar’ın, beşiğin başında duran sahnesi belirir. Oğlu Jiyan’ın küçük elini tutarken yüzündeki sevgi dolu bakış, onu değiştiren duyguları yansıtır. Dilhun ise uzaktan, sessizce onları izler.
"Bu evde nefretle büyüdüm, ama oğlum Jiyan sayesinde sevgiyi öğreniyorum. Belki de bu benim sınavım. Geçmişim ne kadar karanlık olursa olsun, geleceğimi aydınlatacak bir ışık var artık. Ama bu ışığa yürümek için önce yaralarımı iyileştirmem gerek."
Dilhun’un sahnesi belirir. Yatağında oturmuş, Jiyan’ı kucağına almıştır. Gözlerinden bir damla yaş süzülür, ama bu kez o yaş, acıdan çok umut doludur.
Şarkının nakaratı yükselir. Konağın farklı sahneleri birer birer belirir.
Azad ve Mahne Hanım’ın, geçmişin pişmanlığıyla sessizce ağladıkları an.
Baran, Polat ve Berzan’ın, uzakta, kendi aralarında tartışırken Dilhun’un yüzünü hatırlamaları.
Ağir’in, Dila’ya dönüp, sessiz bir şekilde "Onu affedebilecek mi?" diye sorduğu sahne.
Jiar’ın, beşiğin başında Jiyan’a sevgiyle bakarken "Her şey senin için değişecek, oğlum" dediği an.
"Yüreğim kanıyor, ama iyileşecek. Her şeye rağmen, bu hayat benim. Bu acılar, bu mutluluklar, bu umutlar… Hepsi benim. Ve artık sadece oğlum için değil, kendim için de güçlü olacağım."
Şarkı sona ererken Dilhun’un gözlerinden akan yaşlar kurur. Jiyan’a sarılırken yüzünde kararlı bir ifade belirir.
.
.
.
.
Gün Ağarmış akşam olmuştu. Dilhun lohusa olduğu için yatak odasından inmemişti. Görmeye gelenler takı takanlar hepsini konağın avlusunda ağırlayan Dicle Hanımdı. Dila ve Bejne'de hizmet ediyordu misafirlere. Şuan bile konuklar eksilmek yerine çoğalmıştı.
Jiyan’ın beşiğinden gelen hafif bir mırıltı duyulur. Dilhun, bebeğin battaniyesini düzeltmek için doğrulur ama Jiar onu hemen bileğinden tutar ve hafifçe yatağa çeker.
Dilhun ,şaşkın bir sesle
"Jiar, ne yapıyorsun? Bırak, oğlumuz uyanacak."
Jiar, muzip bir gülümsemeyle
"Merak etme, uyanmaz. Hem oğlumuz uyuyor diye karımı mı ihmal edeceğim? Hadi, biraz da seninle ilgileneyim."
Dilhun, hafif kızararak ama belli etmemeye çalışarak
"Jiar, bırak saçmalamayı. Hem lohusayım, hem de çok yorgunum."
Jiar, alaycı bir şekilde
"Yorgunmuş… Sen az önce oğluşumuzun altını değiştirirken ne kadar güçlüydün, gördüm. Hadi, şimdi de kocana biraz zaman ayır."
Dilhun, kıkırdayarak ama ciddi olmaya çalışarak
"Jiar, ne yapmaya çalışıyorsun? Lohusa kadına naz yapılır, şımartılır. Sen beni böyle yormaya mı geldin?"
Jiar bir kaşını kaldırarak
"Şımartmak mı? İşte o konuda üstüme yok. Bak, şimdiden planladım.Bu akşam sana bir sürpriz yapacağım."
Dilhun, şüpheyle bakarak
"Ne sürprizi? Jiar, yine saçma sapan bir şey yapma. Geçen sefer güya ‘romantik’ diye bana turşu ve çikolata karışımı getirmiştin!"
Jiar,gülerek
"Hey, senin canın çekti diye getirdim! Ama bu kez daha farklı. Bekle ve gör."
Dilhun,ellerini göğsüne kavuşturarak
"Jiar, vallahi başına iş açarsın. Eğer bu sürpriz yine saçma sapan bir şey çıkarsa, oğlunu da alıp giderim, bak!"
Jiar, kahkahalar atarak
"Tamam, tamam! Teslim oluyorum. Ama bu sefer ciddiyim. Seni gerçekten şımartacağım."
Dilhun, gülümseyerek ama alaycı bir sesle
"Şımartmak mı? Göreceğiz bakalım. Ama unutma, bu kadının kalbine giden yol turşudan değil, kahvaltı tepsisinden geçer."
Jiar,eğilerek onu yanağından öper.
"Anlaştık, hanımım. Ama sonra senin de beni şımartman gerekecek."
Dilhun,kaşlarını kaldırarak
"Senin nazını da çekersek bu konakta ne huzur kalır ne de sabır."
Jiar,kahkaha atarak.
"O zaman sabaha kadar şımartma nöbetine hazırım!"
Beşiğin yanından hafif bir ağlama sesi gelir. Dilhun hızla doğrulup bebeğe bakmaya giderken Jiar arkasından konuşur.
"Bak, oğlumuz da beni kıskandı. Hemen araya girdi. Erkek dayanışması işte!"
Dilhun,arkasına dönerek
"Susmazsan ikinizi de balkona koyarım!"
Jiar, kahkaha atarak.
"Balkonda oğlumla sohbet ederiz artık. Zaten bu evde kadınlar bizi ezmeye kararlı."
Dilhun, gülerek başını sallar ve oğluyla ilgilenmeye devam eder. Jiar ise hala onu izleyerek gülümser. Bu küçük atışmalar bile aralarındaki sevginin derinliğini gösterir.
Devam edecek...
Yıldızı yakmayı ve yorumlarınızı bekliyorum❤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.43k Okunma |
593 Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |