

KIRIMLI KONAĞI
İki aşiret arasında uzun zamandır beklenen gün sonunda gelmişti. Karahanlı ailesi, gelinlerini istemek için tüm heybetiyle Kırımlı Konağı’na adım attı. Konağın geniş avlusunda bir hareketlilik vardı. Kapıda misafirleri karşılayan Jiar, gözlerini özellikle en önde duran Azat Ağa ve Mahne Hanım’a dikmişti. Geçmişin tüm kırgınlıklarına rağmen, bu gece sadece kardeşleri için buradaydı.
İçeri girdiklerinde, büyük salonun ortasında kurulan uzun masa dikkat çekiyordu. Masanın bir tarafında Kırımlı ailesi, diğer tarafında Karahanlılar yerlerini aldı. Gergin ama heyecanlı bir hava hakimdi.
Mahmut Ağa(gülümseyerek, eliyle koltuğu işaret ederek)
"Hoş geldiniz, Azat Ağa. Buyurun, sizi görmek güzel."
Azat Ağa (başını hafifçe sallayarak)
"Allah razı olsun Mahmut Ağa. Bugün burada hayırlı bir iş için toplandık."
O sırada, mutfakta Dilhun ve Bejne son hazırlıkları yapıyordu. Bejne, ellerini sık sık birbirine sürerek heyecanını bastırmaya çalışıyordu.
Dilhun(gülerek, genç kadının omzuna dokunmuş)
"Derin nefes al, Bejne. Sanki seni kaçıracaklar gibi duruyorsun."
Bejne(tıslayarak)
"Abim Miran orada! Beni kaçıracak olan biri varsa, o olur. Kız isteme törenini bile sorgu odasına çevirebilir."
Dilhun(gülerek)
"Haklısın, ama Mirza da fena değil. Bakalım nasıl laf yetiştirecek."
İçeride sohbet devam ederken, Ağir hafiften öne eğildi, sesi net ve kendinden emin bir şekilde konuştu.
"Mahmut Ağa, Dicle Hanım… Biz bugün buraya, sizin gözünüzden sakındığınız, büyüttüğünüz güzel kızınız Bejne’yi, ailemize, ömrümüze katmak için geldik. Büyüklerimizin rızası, duaları olmadan bu iş olmaz. Eğer siz de münasip görürseniz, biz Bejne’yi Allah’ın emri, Peygamber’in kavliyle istemeye geldik."
O sırada Miran’ın kaşları hafifçe çatıldı. Gözlerini Ağir'e dikti ama Jiar, hafifçe omzuna dokunarak sakinleşmesini sağladı.
Mahmut Ağa(bir an sessiz kaldı, ardından gülümseyerek)
"Bejne bizim göz bebeğimiz. Ama bir kız babası olarak bilirim ki, bir evladın mutluluğu her şeyden önce gelir. Onun gönlü razıysa, bizim de razı olmamız gerek."
Bejne’nin yanakları alev gibi yanarken, Dicle Hanım gözlerini ona dikti.
Dicle Hanım(şefkatle)
"Kızım, ne diyorsun? Gönlün razı mı?"
Bejne, bir an Dilhun’a kaçamak bir bakış attı, ardından başını eğerek nazikçe konuştu.
"Ben… Razıyım, anne."
Salonun içinde bir an derin bir sessizlik oldu. Ardından Mahmut Ağa, hafifçe başını salladı ve tebessümle konuştu.
"O zaman, kızımızı size emanet ediyoruz. Allah mesut etsin."
O sırada Miran derin bir nefes alıp, başını iki yana salladı ve Mirza’ya sertçe baktı.
Miran (hafif tehditkar ama esprili bir şekilde)
"Bak Mirza, bu iş burada bitti sanma. Kız kardeşimi üzecek olursan, seni çarşıda sabah bana çarpan kız gibi çarparım."
O an Rojda, oturduğu köşede bir şeyler atıştırırken bir anda boğazına takılan lokmayı zor yuttu.
Rojda: (kendi kendine mırıldanarak)
"Ben neden hep olayın içinde oluyorum?"
Salondaki herkes kahkahalara boğulurken, Bejne utangaç bir şekilde başını eğdi, Mirza ise gözlerini Bejne’ye dikerek hafifçe gülümsedi.
Böylece isteme tamamlanmış, Kırımlı Konağı bir kez daha mutlulukla dolmuştu. Ama bu sadece bir başlangıçtı… çünkü düğün hazırlıkları yeni başlıyordu!
.
.
.
Kalabalık salonda herkes neşeyle konuşurken, Dilhun gözlerini uzaklara dikmiş, sessizce dalıp gitmişti. Kahkahalar, tatlı atışmalar, isteme merasiminin getirdiği heyecan… Ama onun zihni bambaşka bir yerdeydi. Kalbinin derinliklerinde bir burukluk hissediyordu.
Jiar, herkesin kendi halinde olduğunu fark ettiğinde gözleri hemen karısına kaydı. Dilhun’un sessizliği, onun için en büyük işaretti. Onun ne zaman daldığını, ne zaman geçmişin içine gömüldüğünü artık iyi biliyordu. Yavaşça yanına yaklaşıp elini omzuna koydu.
Jiar: (fısıldayarak)
“Gülüm, neyin var? Bak herkes gülüyor, eğleniyor… Ama sen buradasın, böyle sessiz. Ne geçiyor içinden?”
Dilhun önce cevap vermedi. Derin bir nefes aldı, gözlerini kaçırdı. Ama Jiar’ın sabrını ve ısrarını bildiğinden, sonunda başını hafifçe kaldırdı. Gözlerindeki yaşları silmeye fırsat bulamadan, Jiar avuçlarının arasına aldı ve gözyaşlarını dudaklarıyla öptü.
Jiar (yumuşak bir sesle)
“Senin gözünden yaş düşerse, onu ancak ben silerim. Söyle gülüm, neyin var?”
Dilhun ona uzun uzun baktı, sonra yüzünde hüzünlü bir gülümseme belirdi.
Dilhun: (hafifçe burun kıvırarak)
“Elimden bir tuzlu kahve bile içmedin, Jiar…”
Jiar önce bir an duraksadı, sonra kaşlarını hafifçe çattı. Dilhun’un ne demek istediğini şimdi anlamıştı.
Jiar: (hafifçe gülümseyerek)
“Haa… Ondan mı dalıp gittin sen? Yoksa içimde ukde mi kaldı diye üzülüyorsun?”
Dilhun başını hafifçe salladı. “Beni zorla aldığın gün, ben elim titreyerek gelin olmuşken, kimse bana o kahveyi yaptırmadı. Kimse ‘Bu kızın gönlü var mı?’ diye sormadı. Ama bak… Bugün Bejne’nin kahvesi pişiyor. O yüzden dalıp gittim işte.”
Jiar’ın yüreğine ince bir sızı düştü. Onunla yaşadığı ilk zamanlar gözlerinin önüne geldi. O an, Dilhun’un içinde hâlâ eski kırıklıkların izlerinin olduğunu anladı. Ama artık bu kırıklıkları iyileştirmek için çabalıyordu.
Jiar, başını iki yana sallayıp hafifçe gülümsedi.
“E, o zaman hemen mutfağa gidelim. Bana o kahveyi yap, Dilhun Kırımlı. Gönlünden nasıl geçiyorsa öyle yap.”
Dilhun gözlerini kocasında gezdirdi. Şaşkınlıkla ona baktı.
“Ciddi misin?”
Jiar (başını sallayarak)
“Tabii ki! Bana kendi ellerinle bir tuzlu kahve yap, gülüm. Ama iyi düşün… Hâlâ öfkeliysen, acısını kahveden çıkartırsın, ben de içmek zorunda kalırım.”
Dilhun kahkaha attı, ilk kez gözlerindeki hüzün dağıldı. İçinde bir şeyler yavaş yavaş onarılıyordu. Sonra elini Jiar’ın eline kenetleyerek onu mutfağa çekti.
Dilhun:
“O zaman otur bakalım, Jiar Kırımlı… Sana öyle bir kahve yapacağım ki, bu gece unutamayacaksın!”
Jiar, mutfağa doğru yürürken kaşlarını kaldırarak gülümsedi.
Jiar:
“Eğer bu kahveden sonra midem bozulursa, unutma ki bir geceyi uykusuz geçiren sadece ben olmam, sen de benimle uğraşırsın!”
O sırada içeriden seslenen Bejne’nin kahkahaları yankılandı.
Bejne: (kapıdan seslenerek)
“Aman yenge, fazla tuz koyma da abim kaçmasın!”
Salondaki herkes merakla mutfağa dönüp bakarken, Dilhun ve Jiar’ın atışmaları kahkahalar arasında devam etti. Kırımlı Konağı’nda o gece, geçmişin hüzünleriyle yoğrulmuş ama geleceğe umutla bakan yeni bir hatıra daha yazılıyordu.
Dilhun, mutfağın ortasında durup Jiar’a yan gözle bakarak kollarını göğsünde kavuşturdu.
Dilhun:
“Biliyor musun, içimden geliyor ama… Gerçekten içine bütün tuzu dökmek istiyorum.”
Jiar, mutfakta sandalyeye kurulmuş, keyifle ona bakıyordu.
Jiar: (gülümseyerek)
“Dök gülüm, dök. Ne kadar tuzlu olursa olsun içeceğim. Yeter ki senin elinden olsun.”
Dilhun, kaşlarını çattı. “Ne yani? Hiç mi tepki vermeyeceksin?”
Jiar hafifçe doğrulup ona yaklaştı. Ellerini Dilhun’un beline koyarak onu kendine çekti.
Jiar: (fısıldayarak)
“Senin yaptığın her şeyi içime çekerim, Dilhun. Acı da olsa, tatlı da olsa.”
Dilhun’un yüzü alev gibi oldu. Hemen ellerini göğsüne koyarak onu hafifçe itti.
Dilhun:
“Hadi hadi, romantik konuşmalarla beni kandıramazsın! Kahveni yapıyorum ama içmeye söz verdin.”
Jiar:
“Ben Kırımlı ağası Jiar’ım. Söz verdiysem, o kahve içilecek.”
Dilhun iç geçirdi, sonra kahvesini pişirmek için ocağa yöneldi. Bir yandan da Jiar’ın onu nasıl izlediğini hissediyordu. Tuzu dikkatlice alıp cezveye eklediğinde, içinde bir huzur vardı. Yıllar sonra ilk kez gerçekten evinin mutfağında, kendi istediği bir şeyi yapıyordu.
Kahve hazır olunca, fincanı tepsiye koyup Jiar’ın önüne getirdi.
“Buyur beyim, hakkını helal et.”
Jiar fincanı alıp, Dilhun’un gözlerinin içine bakarak bir yudum aldı. Ağzına ilk aldığında, gözleri hafifçe kısıldı ama tek bir kelime etmedi. Sonra yavaşça başını salladı.
“Evet… Tadı tam da beklediğim gibi.”
Dilhun, elini ağzına kapatıp gülmemek için kendini zor tuttu.
“Ağır oldu mu?”
Jiar, derin bir nefes aldı, gözlerini hafifçe kısarak fincanı masaya koydu.
“Şöyle söyleyeyim… Bu kahveyi içtikten sonra hayatta her şeye dayanabilirim.”
Dilhun kahkahalar içinde gülerken, Jiar aniden elini tuttu ve onu dizlerinin üzerine çekti.
Jiar: (fısıldayarak)
“Sen kahveni verdin… Ben de hakkımı isterim.”
Dilhun: (şaşkın)
“Neymiş hakkın?”
Jiar: (dudaklarını dudağına yakınlaştırarak)
“Bir öpücük.”
Dilhun utançla başını iki yana salladı ama Jiar, başını eğip hafifçe onun yanağına bir buse kondurdu. O an, geçmişin izleri bir anlığına silindi. Zorla başlayan bu hikâye, artık yavaş yavaş kendi yolunu buluyordu.
Tam o sırada kapı vuruldu.
Bejne:
“Ee, n’oldu kahve faslı? Adam bayıldı mı yoksa?”
Dilhun hızla ayağa kalkarken Jiar kahkahayla arkasına yaslandı.
Jiar:
“Hayır Bejne, ama abine iyi bir dergidelim yengen. Hadi gidelim, çok meraklandılar.”
Dilhun gülerek başını salladı ve birlikte salona döndüler.
.
.
.
.
Gecenin sessizliği konağın her köşesine yayılmış, herkes odalarına çekilmişti. Bir süre önce kahkahalarla yankılanan salon, şimdi huzurlu bir sessizliğe bürünmüştü. Ama Jiar ve Dilhun’un odasında, minik Jiyan’ın mırıltıları ve Dilhun’un tatlı sesinin yankısı vardı.
Dilhun, oğlunu nazikçe kollarında sallarken, gözleri mutlulukla parlıyordu. Jiyan’ın minik elleri, annesinin parmağına sıkıca sarılmıştı.
Dilhun: (gülümseyerek)
“Bugün çok güzeldi, değil mi? Bejne mutlu, Mirza da… Kırgınlıkların, dargınlıkların yerini gülüşler aldı.”
Jiar, köşede durmuş, kollarını göğsüne kavuşturarak onu izliyordu. Gözlerinde acı bir tebessüm vardı.
Jiar: (yavaşça)
“Herkes mutlu, evet. Ama bazen düşünüyorum… Biz o kadar fırtınadan geçtik ki, gerçekten hak ediyor muyuz bu huzuru?”
Dilhun ona döndü, kaşlarını çatarak.
“Neden böyle diyorsun, Jiar? Evet, çok acı çektik, ama artık bitti. Geçmişi hep taşımak zorunda değiliz.”
Jiar, yere doğru baktı. Onca yaptığı hatayı, Dilhun’un yaşadığı acıları düşündü. O, zorla aldığı bir kadının gözlerindeki nefreti silmek için yıllarını harcamıştı. Ve şimdi, aynı kadın karşısında duruyor, ona her şeyin güzel olacağını söylüyordu.
Jiar: (başını sallayarak)
“Bitti, diyorsun…”
Dilhun, oğlunu beşiğine yatırıp yanına geldi. Ellerini Jiar’ın yüzüne koyarak başını kaldırttı.
Dilhun: (yumuşak bir sesle)
“Jiar, bana bak. Sen geçmişin yükünü hep tek başına sırtlanmaya çalışıyorsun. Ama artık yalnız değilsin. Ben varım. Oğlumuz var.”
Jiar, derin bir nefes aldı ve kollarını onun beline dolayarak sıkıca sarıldı.
Jiar: (fısıldayarak)
“Bazen korkuyorum, Dilhun. Bu kadar mutlu olmaya alışık değilim. Elimden kayıp gidecekmiş gibi geliyor.”
Dilhun, hafifçe gülümsedi ve başını onun göğsüne yasladı.
Dilhun:
“Bu kez kayıp gitmeyecek, Jiar. Çünkü biz birbirimize gerçekten sahip çıkmayı öğrendik.”
O an, odanın içinde sadece kalp atışları duyuluyordu. Dışarıda gece, yıldızlarla süslenmişti. Belki geçmişin izleri tamamen silinmemişti, belki zaman zaman yeniden hatırlanacaktı. Ama o an, Jiar ve Dilhun için, ilk defa huzurla doluydu.
Ve belki de gerçekten, her şey yeni başlıyordu.
...
.
.
.
AT ÇİFTLİĞİ.,.
.
.
.
Sabah güneşi Diyarbakır topraklarını yavaşça aydınlatırken, Kırımlı Konağı’nda hareketlilik başlamıştı. O gün herkes için sıradan bir gün gibi görünse de, Miran ve Jiar çoktan bir plan yapmışlardı. Uzun zamandır bir araya gelip rahatça vakit geçirememişlerdi, bu yüzden ailece çiftliğe gitmeye karar vermişlerdi.
Jiar, kahvaltı masasından kalkıp odasına yöneldiğinde, Dilhun hâlâ hazırlanmamış bir şekilde yatağın kenarında oturuyordu.
Jiar: (ellerini beline koyarak)
“Gülüm, hadi ama! Atlar bizden önce yaşlanacak!”
Dilhun, gözlerini devirdi.
Dilhun: (sitemle)
“Jiar, ben at binmek istemiyorum. Hem korkuyorum, hem de Jiyan’ı bırakıp gitmek istemiyorum.”
Jiar, yanına oturup onu tatlı bir şekilde kollarının arasına aldı.
Jiar: (yavaşça)
“Gülüm, biraz değişiklik yapalım. Hem bak, Jiyan’ı Dicle annem ve Mahmut babamla bırakacağız. Sana bir şey olursa ben buradayım, seni bırakır mıyım hiç?”
Dilhun, kaşlarını çattı ama Jiar’ın gözlerindeki ısrarcı bakışı görünce derin bir nefes aldı.
Dilhun: (pes ederek)
“Tamam, ama ben at binmeyeceğim. Kenardan izlerim.”
Jiar kocaman bir gülümsemeyle ayağa kalktı.
Jiar:
“Göreceğiz bakalım, gülüm.”
At çiftliğine vardıklarında, Miran çoktan atına binmiş ve sahada dolaşıyordu. Rojda ise üzengisini ayarlamaya çalışıyordu ama başarısız olup duruyordu.
Miran: (gülerek)
“Hadi bakalım! Ben çoktan hazırım! Jiar, gel de bir yarışalım!”
Jiar, gözlerini devirerek bir atın yanına yürüdü.
Jiar:
“Miran, sana yetişmek için at binmeme gerek yok. Ayakta bile geçerim seni.”
Miran kahkaha attı.
Miran:
“Tabii tabii, öyle deyip arkada kalırsan ağlamayacaksın ama!”
Bu sırada Dilhun ve Rojda, çiftlik sahibiyle konuşuyordu. Rojda, hala binmeye çalıştığı atla boğuşuyordu.
Rojda: (öfkeyle)
“Bu at benimle inatlaşıyor resmen! Az önce ayağıma bastı, şimdi de hareket etmiyor!”
Dilhun gülmemek için kendini zor tuttu.
Dilhun:
“Bence hayvan da senin gibi inatçı, o yüzden anlaşamıyorsunuz.”
Rojda: (kaşlarını kaldırarak)
“Pardon? Kim inatçı?”
Dilhun: (göz kırparak)
“Sen tabii ki.”
Rojda tam cevap verecekken, Miran bir anda hızla atını koşturup onların yanına geldi ve atı hızla durdurdu.
Miran:
“Kızlar, siz at binmeye gelmediniz mi? Konuşmaya mı?”
Rojda, sinirle Miran’a döndü.
Rojda:
“Sen gel de şu ata binmeme yardım et önce, laf atmayı bırak!”
Miran, kahkaha atarak Rojda’nın atına yaklaştı.
Miran: (alaycı bir sesle)
“Ben mi yardım edeyim? Bence sen kendi başına çöz. Güçlü kadınlar her şeyi başarırmış ya!”
Rojda, ona sinirle bakarken Miran sırıtarak uzaklaştı.
Bu sırada Jiar, Dilhun’un yanına gelip elini tuttu.
Jiar:
“Gel, gülüm. Seni de bindireceğim.”
Dilhun başını hızla iki yana salladı.
Dilhun:
“Hayır, Jiar! Dedim ya, binmem!”
Jiar, hafifçe gülümseyerek eğildi ve onu bir anda kucağına aldı.
Dilhun: (çığlık atarak)
“Jiar! Bırak beni!”
Jiar: (gülerek)
“Hayır, gülüm. Bir kerecik denemen lazım.”
Dilhun, Jiar’ın kollarında çaresiz kalmıştı. Jiar onu yavaşça ata oturttu ve arkasına geçti.
Jiar: (fısıldayarak)
“Ben buradayım, seni bırakmayacağım.”
Dilhun, derin bir nefes alarak dizginleri tuttu. Atın hareket etmesiyle hafifçe gerildi ama Jiar, kollarını onun beline dolayarak destek oldu.
Miran uzaktan bağırdı.
Miran:
“Dilhun, korkma! Eğer düşersen Jiar seni yakalar. Ama düşmeden de yakalar zaten!”
Herkes kahkahalarla gülerken Dilhun, Jiar’a sinirle döndü.
Dilhun:
“Sana güvenmiyorum, kesin plan yaptın!”
Jiar: (gülerek)
“Sadece eğleniyoruz, gülüm. Bak, keyifli değil mi?”
Dilhun başta korkmuştu ama bir süre sonra Jiar’ın desteğiyle rahatlamaya başladı.
Rojda ise hala Miran’la didişiyordu.
Rojda: (öfkeyle)
“Miran, yardım etmezsen bu atı senin evine götürüp yatağının yanına bağlayacağım!”
Miran kahkaha attı ve sonunda Rojda’ya yardım etmeye karar verdi. Ama tam ona doğru yürürken ayağı taşa takılıp yere kapaklandı.
Herkes bir an sustu, sonra kahkahayı patlattı.
Dilhun: (kahkahalar arasında)
“Miran! Kendi ayağınla düştün, seni kimse devirmedi!”
Miran: (yerden kalkarken)
“Ah Rojda, kesin senin uğursuzluğun bulaştı bana!”
Rojda da gülerek elini uzattı ve Miran’ı yerden kaldırdı.
Günün sonunda herkes bolca gülmüş, eğlenmiş ve eski anıları bir kenara bırakıp gençliğin tadını çıkarmıştı.
Ve belki de bu anlar, hayatın en güzel yanlarıydı.
Günün neşesi devam ederken, Miran sonunda Rojda’ya at binmeyi öğretmeyi kabul etmişti. Fakat Rojda, ne yaparsa yapsın atı bir türlü hareket ettiremiyordu.
Rojda: (sinirle)
“Miran, bu at niye hareket etmiyor? Benimle dalga mı geçiyor?”
Miran kollarını kavuşturup gülerek atın yanına yaklaştı.
Miran: (alaycı bir sesle)
“Bence at, senden korktu. Hissediyor tabi, sinirlisin.”
Rojda gözlerini devirdi.
Rojda: (kaşlarını çatarak)
“Ya Miran, gerçekten sinirleniyorum! Beni zorla bindirdin, hadi biraz yardım et!”
Miran, atın yanına geçti ve bir hamlede Rojda’nın arkasına atladı.
Rojda: (şok içinde)
“Ne yapıyorsun?”
Miran: (gülerek)
“Seninle birlikte süreceğim, merak etme.”
Rojda hafifçe gerildi. Miran’ın sıcak nefesi ensesinde hissediliyordu. Miran, ellerini yavaşça Rojda’nın ellerinin üzerine koydu ve dizginleri tuttu.
Miran: (kısık sesle)
“Güven bana. Sadece benim söylediklerimi yap, tamam mı?”
Rojda derin bir nefes aldı ve başını salladı.
Miran: (gülümseyerek)
“Aferin. Şimdi topuklarını hafifçe sık.”
Rojda dediğini yaptı ve at, yavaşça ilerlemeye başladı. İlk başta biraz panikledi ama Miran’ın sesi onu sakinleştirdi.
Miran: (yavaşça)
“Rahat ol, ben buradayım.”
Rojda, istemsizce yüzüne yayılan gülümsemeyi saklamaya çalışırken, Miran kollarını biraz daha sıkılaştırdı. Aralarındaki mesafe giderek kapanıyordu.
.
.
.
Öte yanda, Jiar ve Dilhun çoktan atlarına binmiş ve çayırlık alana doğru sürmeye başlamışlardı.
Dilhun: (kahkaha atarak)
“Jiar, bana yavaş git dediğini hatırlıyorum ama kendin deliler gibi sürüyorsun!”
Jiar: (göz kırparak)
“Eğer yetişebilirsen, ben de yavaş giderim.”
Dilhun hırsla dizginleri sıktı ve hızlandı. Atın güçlü bacakları çimenlerin üzerinde hızla ilerlerken, rüzgâr saçlarını uçuruyordu.
Dilhun: (kahkahalar arasında)
“Ben de hızlanırsam ne yapacaksın, Jiar Ağa?”
Jiar: (gülerek)
“Seni yakalayıp cezalandıracağım.”
Dilhun’un içi titredi. Jiar’ın sesi her zaman bir oyun gibi çıkardı ama içinde hep bir ciddiyet gizliydi.
Dilhun bir anda daha da hızlandı. Jiar da peşinden geldi. Atların nal sesleri yankılanırken, ikisi de rüzgârın ve özgürlüğün tadını çıkarıyordu.
Tam Dilhun bir dönemece girerken Jiar aniden yanına geldi ve hızla atını onun atına yaklaştırdı.
Jiar: (alaycı bir şekilde)
“Şimdi seni yakaladım, ne yapacağım sence?”
Dilhun gözlerini devirip tam cevap verecekken, Jiar birdenbire atını onun önüne kırdı. Dilhun’un atı hafifçe yavaşladı ve o anda Jiar, Dilhun’u belinden tutarak atından çekti.
Dilhun: (çığlık atarak)
“Jiar! Ne yapıyorsun?”
Jiar, kahkahalar atarak Dilhun’u kendi atına çekti. Şimdi Dilhun, Jiar’ın kollarının arasındaydı.
Jiar: (fısıltıyla)
“Sana söyledim, yakalarsam cezalandırırım.”
Dilhun’un kalbi hızla atıyordu.
Dilhun: (yavaşça)
“Ne cezası?”
Jiar: (gülerek)
“Bilmem süpriz.”
At, hızla ilerlerken Dilhun Jiar’ın kollarında kaldı. Gözlerini ona kaldırdığında, Jiar’ın yüzündeki yaramaz gülümsemeyi gördü.
Dilhun: (gülerek)
“Seni affetmem için ne yapman gerekiyor, biliyor musun?”
Jiar: (kaşlarını kaldırarak)
“Neymiş?”
Dilhun:
“Beni yere indir ve bana güzel bir kahve yap.”
Jiar kahkaha attı ve başını iki yana salladı.
Jiar:
“Kahve içeceğimize burada kalıp biraz daha rüzgârın tadını çıkaralım.”
Dilhun ve Jiar rüzgârla birlikte ilerlerken, Miran ve Rojda da birbirlerine yakınlaşarak at sürmeye devam ediyordu. O gün, hem romantik anlarla hem de kahkahalarla doluydu. Ve belki de, hiç unutulmayacak bir gün olmuştu.
Devam edecek...
Yıldızı yakmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ❤❤
DİLHUN & JİAR


MİRAN & ROJDA


| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.43k Okunma |
593 Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |