38. Bölüm

38.Bölüm(Rüzgârın Yerini Yıldızlar Alır)

Hülya_Alkc
kutuptayazmisalli

Gün batımı at çiftliğini sarımsı bir ışığa boyarken, yavaş yavaş herkes toparlanmıştı. Uçsuz bucaksız arazinin ortasına kurulmuş büyük kamp ateşi yanmaya başlamış, etrafa sıcacık bir huzur yayılmıştı. Bir yanda közde çay demlenirken, diğer yanda saz eşliğinde Kürtçe şarkı duyuluyordu.

 

Miran, elinde sazıyla oturmuş, yumuşak bir tonda “Dayê” şarkısını mırıldanıyordu. Rojda başta utansa da, Miran’ın yanına sessizce oturmuş, gözlerini ateşe dikmişti. Ama göz ucuyla Miran’ı izlemekten de geri kalmıyordu.

 

Rojda: (fısıltıyla)

“Böyle şarkı söylediğini bilseydim… ilk gün o kadar söylenmezdim sana.”

 

Miran: (kaşlarını kaldırarak)

“Senin o huysuz halin olmasa, bu sahne bu kadar güzel olur muydu Rojda?”

 

İkisi hafifçe gülümsedi. Gecenin içinde küçük bir kıvılcım gibi birbirlerine çekiliyorlardı.

 

Jiar ile Dilhun ise biraz uzak bir köşede, bir battaniye üzerinde oturuyordu. Küçük Jiyan, Dilhun’un kucağında huzurla uyuyordu. Jiar elini Dilhun’un omzuna atmış, yıldızlara bakıyordu.

 

Jiar:

“Bak şu yıldıza… Bizim küçük Jiyan gibi parlıyor. Sanki gök bile onun doğumunu kutluyor.”

 

Dilhun: (içten bir tebessümle)

“Biliyor musun, ben böyle geceleri hayal ederdim ama hep imkânsız sanırdım.”

 

Jiar:

“Sen benim imkânsızımdın, Dilhun. Ama geldin, kaldın ve bana bir hayat verdin.”

 

Dilhun: (gözleri dolarak)

“Sen de beni yıkıntılarımdan topladın. Bu gece… seninle olduğum için her şey anlamlı.”

 

Jiar, Dilhun’un elini tuttu, yüreğine götürdü.

 

Jiar:

“Bu gece, sadece bizim gecemiz olsun. Acılar konuşmasın, sadece kalbimiz konuşsun.”

 

 

Sabah olmuştur. At çiftliğini saran serinlik, yavaş yavaş gün ışığına teslim olurken kuş cıvıltıları uyananlara eşlik eder. Ama ne huzur… Ne sakinlik… Çünkü ortada bir kahvaltı masası ve etrafında sabırsız, uykusuz ve hafifçe sinirli bir ekip vardır.

 

Dilhun, elinde Jiyan'ı tutarken yorgun ama sabırlıdır. Yanında oturan Jiar ise bir yandan ekmeğini reçele banmaya çalışır, bir yandan Dilhun’un mızmızlanmalarına maruz kalır.

 

Dilhun:

“Jiar, şu çayı bana uzat dedim üç kere! İlla ayağa mı kalkayım be adam?”

 

Jiar:

(gülerek) “Gülüm sabah sabah bu ne hırçınlık? Jiyan bile senden sakin duruyor!”

 

Dilhun:

“Uykusuzum, yorgunum, emziriyorum! Daha ne diyeyim? Koca diye aldık başımıza bebek bakıyoruz.”

 

Jiar kahkaha atar ama Dilhun’un bakışlarıyla susturulur.

 

Diğer yanda Miran ile Rojda birbirine ters ters bakarak kahvaltılıkların önünde otururlar.

 

Miran:

“Sen hâlâ arabayla bana çarptığını kabul etmiyorsun değil mi?”

 

Rojda:

“Çünkü çarpmadım! Yavaşlamıştın zaten, azıcık dokundum sadece.”

 

Miran:

“Dokunmak mı? Az kalsın benimle beraber atı da götürüyordun Rojda!”

 

Rojda:

(terslenerek) “Atı kurtardıysam dua et, seni ezmedim.”

 

Jiar:

(arka plandan) “İkinizi de at altına atacağım şimdi, susun da kahvaltı yapalım! Manyaklar hem ata binmek için geliyorlar hem de kavga edince arabayla çiftliğin yoluna giriyorlar. ”

 

" Jiar abi valaha bu Miran yüzünden. O beni kaçırıp uzak bir yere bırakıp gitmeseydi. Bende geri dönüp arabayı üzerine sürmezdim"

 

"Bak ya bir de suçluyor beni"

 

"KES! yiyin yemeklerinizi"

 

Gerginlikten çok, sinir bozucu bir sessizlik olur. Herkes kendi tabağına gömülür ama çatal bıçak sesleri bile ortamı daha da gergin yapar.

 

Kahvaltı zor bela tamamlanır. Herkes arabalara binmeye başlar. Jiyan arabada mızmızlanırken Dilhun gözlerini kapatır.

 

Dilhun:

“Yemin ederim bir daha sabahına kalmam, bir daha gelmem, bir daha...”

 

Jiar:

(gülerek direksiyona oturur)

“Bir daha yine geleceğiz gülüm, çünkü bu aile sinir bozucu ama bağımlılık yapıyor.”

 

Miran:

“Konakta da rahat yok zaten, Dicle annem kesin ‘üzerinize ince giymeyin, süt içmeden yatağa girmeyin’ diye tembihler!”

 

Rojda:

“Ben sütümü içtim ama hâlâ senin gibi zor insanları sindiremiyorum Miran!”

 

Miran:

“Ben sindirilmem Rojda, hazmedilirim!”

 

Dilhun ve Jiar arkadan kahkahayla gülerken, araba konak yolunda ilerlemeye başlar. Gün yeni bir telaşa uyanırken, Kırımlı konağının kapıları onları beklemektedir…

 

 

Gençler konağa vardıklarında, Kırımlı Konağı'nda tatlı bir telaş hâkimdir. Sabah yaşanan sinir bozucu kahvaltının aksine, şimdi etrafta kahkahalar, telaşlı ayak sesleri ve gülüşmeler vardır. Çünkü...

 

Bejne ile Mirza'nın nişan hazırlıkları başlamıştır bile.

 

Dicle Hanım ve Mahne Hanım mutfağın bir köşesinde kuruyemiş, şekerlemeler, rengarenk kurdeleler için tartışırken Mahmut Ağa sessizce bir köşede çayını içip olan biteni izler.

 

Dicle Hanım:

"Ben sana dedim, Bejne narin kız, o rengi sevmez. Lila yapalım dedik lila! Sen kalkmışsın altın sarısı demişsin!"

 

Mahne Hanım:

"Senin kızın narin ama bizim tarafın örfü daha baskındır, hele bir hayırlısıyla nişan yapılsın da sonra boydan boya lila giydiririz!"

 

Mahmut Ağa:

(burnunun ucundan)

“İki kadın anlaşamazsa düğün değil düello olur bu.”

 

 

Üst katta ise Dilhun ve Bejne, odada hazırlık derdindedir.

 

Dilhun:

(ellerinde kumaş örnekleriyle)

“Şu incili olan çok zarif, ama bu taşlı olan Mirza’nın gözünü alır!”

 

Bejne:

(gülümseyerek)

“Abla, ben heyecandan elbiseyi değil kendi adımı zor hatırlıyorum.”

 

Dilhun:

(samimi ve duygulu)

“Bejne... Daha dün senle ben ip atlarken bağırıyorduk birbirimize. Önce ben senin abine eş , şimdi sen nişan... Hem de kardeşime...”

 

Bejne:

“İki ailenin kaderini yazdınız siz, biz biraz da onun gölgesinde yaşıyoruz.”

 

Dilhun bir an durur. İçten içe hem gurur hem de hüzün taşır. Sonra aynaya bakıp Bejne'nin saçlarını düzeltir.

 

Avluda ise Mirza ve Jiar, Miran’ın dalga geçmeleriyle baş etmeye çalışmaktadır.

 

Miran:

“Mirza, hâlâ zamanın var, kaçmak istersen ben motoru çalıştırırım.”

 

Mirza:

“Kaçacak değil, uçacak gibiyim. Heyecan mı panik mi ayıramıyorum artık.”

 

Jiar:

(sırtına vurarak)

“Hoş geldin kardeşim. Bu evde panik, aşkın başka adıdır.”

 

Miran:

“Yok yok, bu evde panik, gelin tarafının yani bizzat bizim listelediğimiz 147 adet kuruyemiş çeşididir.”

 

Kahkahalar yükselirken hazırlıklar da tüm hızıyla devam eder.

 

 

Ev telaşlı. Kahkahalar, ayak sesleri, arada yükselen çocuk sesleriyle dolu. Ama konaktaki en büyük odalardan birinde, Dilhun perdeyi aralamış, dışarıdaki kalabalığı sessizce izliyor. Jiar da arkasında, onu izliyor.

 

Dilhun (sessizce):

“Bak... Kurdeleler asılmış, ışıklar yanmış... Her şey ne kadar güzel.”

 

Jiar (yaklaşarak):

“Bejne çok şanslı. Sevdiği adamla, ailesinin gözlerinin önünde, hakkıyla nişanlanıyor.”

 

Dilhun (bir gözüyle gülümseyip bir gözüyle nemli):

“Benim nişanım olmadı, biliyor musun? Ne bir yüzük, ne kahve... Ne bir hediye... O gün, hayatımı değil sadece adımı bile değiştirdiler.”

 

Jiar, bir an başını eğip gözlerini yere diker. Sonra yavaşça Dilhun’un ellerini tutar.

 

Jiar:

“Ben sana hiçbir zaman layık bir başlangıç veremedim... Ama her günü seninle yeniden başlatmak için ömrümü verebilirim.”

 

Dilhun:

“Sen de suçlu değilsin. O günlerde bir şeyin parçasıydık sadece. Ama içimde hep ukte kaldı. Annemin saçlarımı örüp, kahve tepsisiyle içeri girdiğim o hayal... Hiç olmadı.”

 

Bir sessizlik olur. Sonra Jiar gülümseyerek gözlerini kaldırır.

 

Jiar:

“Hazır herkes aşağıda Bejne’nin nişanına hazırlanırken... Benim de kalbimin sahibine bir teklifim var.”

 

Dilhun (şaşırarak):

“Ne teklifi?”

 

Jiar bir çekmeceden küçük bir kutu çıkarır. Kutunun içinde zarif, taşlı, zarif bir yüzük vardır. Yüzüğü diz çökerek Dilhun’a uzatır.

 

Jiar:

“Geç kalmış bir yüzük bu. Ama niyetim taze. Benimle yeniden... gönlünle evlenir misin Dilhun?”

 

Dilhun’un gözlerinden yaşlar süzülür. Oğulları Jiyan, beşiğinde mışıl mışıl uyurken annesi fısıltıyla cevaplar:

 

Dilhun:

“Ben zaten senin kalbine çoktan gelin oldum Jiar...”

 

İkisi sarılır. Geçmişin acılarına rağmen, şimdiye sığınırlar.

 

Elbette, bu duygulu sahneyi sürdürüyorum:

 

---

 

O an Jiar Dilhun’u usulca alnından öper. Elini tutar, yüzüğünü parmağına takar. Gözlerinde ne geçmişin öfkesi, ne kırgınlığı... Sadece o anın büyüsü vardır.

 

Jiar (fısıltıyla):

“Bu yüzük geç geldi, ama içimdeki sevgi her gün seninle büyüdü. Bir çocuğumuz var, bir ömrümüz var... Artık seninle her şeyi kutlamak istiyorum, ilk kez gibi.”

 

Dilhun (gülümseyerek):

“İlk kez gibi... Sanki hayat yeni başlıyor.”

 

Tam o sırada içeriden müzik sesleri yükselir. Bejne’nin nişanına gelen davetliler, çalgıcılar prova yapmaktadır. Dilhun, Jiar’a döner:

 

Dilhun:

“Hadi gidelim. Bugün mutlu olmayı hak ettik. Hem Bejne’nin nişanı, hem bizim gecikmiş nişanımız.”

 

Jiar (elini uzatarak):

“O zaman bu gece, sadece onların değil, bizim de kutlamamız olsun.”

 

İkili el ele, salona doğru yürür. Herkes telaşla, heyecanla uğraşırken onları gören Mahmut Ağa ve Dicle Hanım bir an durur, hafifçe gülümser.

 

Dicle Hanım (Mahmut Ağa’ya fısıldar):

“Geç de olsa her kalp yerini bulur.”

 

Mahmut Ağa (onaylayarak):

“Ve evlat dediğin, ne zaman gülerse o zaman ev olur bu konak.”

 

Gece ilerler. Nişan merasimi başlar. Bejne ve Mirza alkışlarla yüzüklerini takarken, Jiar Dilhun’un elini sıkı sıkı tutar.

 

Jiar (kulağına fısıldar):

“Senin kahveni hâlâ içmedim.”

 

Dilhun (gülerek):

“Hazırlayayım mı şimdi, tuzlu ama bol sevgili?”

 

Jiar:

“Evet. Çünkü sonunda benim gönlüme layık olan tek kişi sensin, Dilhun Kırımlı.”

 

 

Kırımlı Konağı’nın bahçesi rengârenk süslenmiştir. Gecenin yıldızları bile bu sevinci kıskanıyor gibidir. Zılgıtlar yükselir, halaylar başlar. Delalê, Lorke, Şemmame... Her yöreden ezgiler, herkesin neşesiyle buluşur.

 

Bejne'nin üzerinde işlemeli mor kadife elbisesi, belinde gümüş kemeri... Başı utangaç eğik ama gözleri mutluluktan parlıyor. Yanında, yakasını ilikleyip heyecandan terleyen Mirza durur.

 

Miran (alaycı):

“Ee damat bey, nefes almayı unutma, daha nikah var sırada.”

 

Mirza (gülerek):

“O günü sağ çıkarabilirsem büyük başarı olur.”

 

Dilhun, Bejne’nin saçını düzeltir, kulağına eğilir:

“Sen çok mutlu ol güzel kız... Kalbin ne yaşadıysa, şimdi onun tersiyle ödüllendirilsin.”

 

Bejne (gözleri dolarak):

“Sen bana her zaman kardeşten de öte oldun...”

 

Müzik yükselir. Halaya ilk Miran girer, ardından Mahmut Ağa, Dicle Hanım, Jiar, Dilhun, Mirza ve tüm konuklar. Bahçede neşe vardır, yılların yükü o gece omuzlardan iner.

 

Mahmut Ağa:

“Bu aşiretin en güzel günlerinden biri. Allah yolunuzu açık etsin!”

 

Dicle Hanım (gülümseyerek):

“Artık sıra Miran’da.”

 

O sırada Rojda kahkahasını tutamaz.

Miran da ona bakıp hafifçe kaşını kaldırır.

 

Miran:

“Daha dün arabamı çarpan sen değil miydin?”

 

Rojda:

“Onu hâlâ unutmadın mı? Kalbine de çarptım mı yoksa?”

 

Herkes güler. Düğün havası sadece bir çiftin değil, tüm konaktakilerin ruhuna işlemiştir.

 

Jiar, Dilhun’un elini tutar.

“Oğlumuz büyüdüğünde ona bu geceyi anlatacağım. ‘Bak,’ diyeceğim, ‘annen o gece öyle güzeldi ki, yıldızlar bile onu izliyordu.’”

 

Dilhun (gözlerinde ışık):

“Ve babası da öyle yakışıklıydı ki, ben ona her seferinde yeniden âşık oldum.”

 

Gece boyunca mutluluk dalga dalga yayılır. Nişan, bir değil birçok kalbi mühürler.

 

 

Sabah, Kırımlı Konağı sessiz ama dolu dolu bir neşeyle uyanır. Bahçede renkli balonların ipleri hâlâ sallanmakta, halay izleri toprakta iz bırakmıştır. İçeride ise kadınlar mutfakta telaşla kahvaltı hazırlığı yapar.

 

Dilhun, Jiar’ın gömleğinin yakasını düzelterek:

“Ne güzel bir geceydi değil mi?”

 

Jiar (yaramazca):

“Güzeldi ama hâlâ en güzel gece bizimkiydi.”

 

Dilhun:

“Onu hiç unutmadım Jiar. Şahit yoktu, halay yoktu, sadece sen ve ben. Ama yüreğimdeki en gerçek gece oydu.”

 

Jiar (sessizce, duygulanarak):

“O gece... Ben seni sevmeyi öğrendim.”

 

O sırada kapı açılır.

Miran girer, saçları dağınık, uykusuz.

 

Miran (esneyerek):

“Biri şu kahveyi versin de ayılalım. Düğün hazırlıkları başlamış dediler, uyanmak zorundayım!”

 

Dilhun (gülerek):

“Kahve değil, seni Rojda ayıltır artık.”

 

Miran (gülümseyerek ama konuyu değiştirmeye çalışarak):

“O kızdan uzak durmaya çalışıyorum ama... ne zaman uzaklaşsam, yine yoluma çıkıyor.”

 

Jiar (gülerek):

“Çünkü kaderin tekerleği bazen direksiyon tanımaz, Miran bey.”

 

Avluda kadınlar Bejne'nin çeyizi için kumaşları sererken, Rojda ile Dilhun birlikte seçer. Rojda bir an elindeki ipek kumaşa dalar. Dilhun fark eder.

 

Dilhun (nazikçe):

“Senin de içinde çeyiz hazırlığı var gibi...”

 

Rojda (gülümseyerek ama belli etmeyerek):

“Benim çeyizim, gönlümde kırık dökük bir sandık Dilhun boşver”

 

Dilhun:

“O sandığı biri açarsa, içinden mutluluk da çıkar, gözyaşı da. Ama kıymetlisi, içini anlayan biri olsun.”

 

Akşam olur. Kırımlı Konağı yine ışıl ışıldır.

Bu kez Bejne’nin eline kına yakılır. Mirza’nın avucuna da.

Zılgıtlar eşliğinde yürekten bir türkü yankılanır:

 

“Kına yaktım parmağına

Düğün kurdum hayaline

Bir yudum huzur diledim

Ah be yâr, sevdan yeter bana...”

 

Jiar, Dilhun’un kulağına eğilir:

“Sence de bizim için geç mi olur, nişan bohçamız yoktu ya hani...”

 

Dilhun (gözleri dolarak):

“Ben senin bana taktığın o siyah yazmayı hiç unutmadım Jiar... O, benim bohçamın en kıymetli parçasıydı.”

 

 

O sırada, köşede duran Rojda usulca elini yüzüne kapatmıştı.

Gözlerinden iki damla yaş süzülünce, Miran bir anda yanında bitiverdi.

 

Miran (kısık sesle, bir adım yaklaşarak):

“Ne oldu sana? Kız kına gecesi, sen cenaze gibi olmuşsun.”

 

Rojda (burnunu çekerek, hafif sitemli):

“Bazen birini uğurlamadan başkasına dokunamıyorsun...”

 

Miran:

“Sen kimi uğurlamadın?”

 

Rojda:

“Beni yarım bırakan bir hayali...”

 

Miran (bakışları yumuşar):

“Belki de biri gelir, tamamlar seni. Yarım kalan o parçayı tamam eden biri...”

 

Rojda (hafif gülümser):

“O kişi sen misin?”

 

Miran (gülümseyerek ama biraz mahcup):

“Ben bilmem... Kalbin karar versin.”

 

Tam o sırada Dilhun seslenir:

“Rojda! Gelin eline kına yakılacak, sen de el ver!”

 

Rojda, Miran’a kısa bir bakış atarak gider.

Ama gitmeden önce, gözlerinin içiyle şöyle der gibi olur:

“Kalbim cevabı biliyor…”

 

Gece ilerler, kadınlar halaylar çekerken, erkek tarafı konağın bir diğer kısmında topludur.

Miran avlunun köşesinden Rojda’yı izler, Rojda bir ara başını kaldırıp göz göze gelir.

 

İç ses (Miran):

 

“Bir bakışla insanın içini darmadağın edebilir mi bir kadın?

Ediyor işte...

Bu gece bir kına değil, kalbim yandı.”

 

Kına ateşi yavaş yavaş sönmeye başlar. Rojda, parmaklarının ucundaki kınayı koklarken, Miran arkasından yaklaşır.

 

Miran (fısıltıyla):

“Kınalı eller… Belki de benim alnıma yazılmıştır.”

 

Rojda (şaşkın ama mutlu bir gülümsemeyle):

“Belki de…”

 

Kına gecesinin ardından…

Gece sessiz, gökyüzü yıldızlarla örtülü. Avlu boşalmış, geriye sadece birkaç anı kalmıştır. Ama o anılar, kalplerde yer etmiş birer kareye dönüşür.

 

Dilhun & Jiar

Oğulları Jiyan’ı uyuttuktan sonra konak balkonuna çıkarlar.

Jiar, Dilhun’un arkasından beline sarılır.

 

Jiar (fısıltıyla):

“Bu gece seni ilk gördüğüm o geceyi hatırladım. Kınalı bir kız vardı, gözlerinde dağların hırçınlığı... şimdi oğlumun annesi.”

 

Dilhun (gülümseyerek):

“O zamanlar korkuyordum... şimdi yanındayken dünyanın en huzurlu yeri kolların.”

 

Jiar:

“Bir fotoğraf olsak, tam şu anı dondurmak isterdim.”

 

Miran & Rojda

Konak merdivenlerinin taş basamaklarında yan yana otururlar.

Rojda, başını Miran’ın omzuna yaslar.

 

Rojda:

“Ben böyle sakin geceleri severim. Gürültüsüz ama dolu... tıpkı senin gibi.”

 

Miran (hafif alaycı bir gülümsemeyle):

“Ben mi sakinim? Ben savaştan çıkmış gibiyim seninle.”

 

Rojda:

“Savaşla gelen barış en güzelidir…”

 

Miran:

“Rojda… bir gün seninle böyle kalabilir miyiz? Sadece biz… ve sessizlik.”

 

Rojda:

“Olur ama söz ver… hep böyle güleceğiz.”

 

 

Bejne & Mirza

Kına gecesinden sonra evin bahçesinde yürürler.

Mirza, Bejne’nin elini ilk kez utana sıkı tutar.

 

Mirza:

“Sen gülünce dünya yavaşlıyor biliyor musun?”

 

Bejne (gözlerini kaçırarak):

“Sen konuşunca kalbim hızlanıyor... eşitlenelim mi?”

 

Mirza:

“Evet. Aynı karede, aynı yolda.”

 

VE

Son sahne...

 

Tüm çiftler farklı yerlerde ama aynı gökyüzünün altında.

Gökyüzünden kayan bir yıldız geçer.

 

İç ses (Dilhun):

 

“Her kalbin bir hikayesi, her hikayenin bir karesi vardır. Biz de o karelerin tam ortasındayız… Sevgiyle, geçmişin izleriyle, geleceğe umutla.”

 

DEVAM EDECEK...

 

Oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ❤🤍

 

Sizce DiLhun Ve Jiar Çifti mi yoksa Miran ve Rojda mı?

 

DİLHUN & JİAR KIRIMLI

 

Bölüm : 12.08.2025 00:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...