


DİLHUN 🎀 JİAR KIRIMLI
...
Kırımlı Konağı’na güneş ağır ağır batarken, bahçe ve avlu kalabalıkla dolmuştu.
İki ailenin üyeleri, akrabalar, aşiret liderleri ve konuklar, Dilhun’un sağlığı ve Jiyan’ın sağlıklı gelişimi için düzenlenen büyük ziyafette bir araya gelmişti.
Açlar doyurulmuş, kurbanlar kesilmiş, mangallar ateşle dolmuş, büyük kazanlarda aşlar kaynamaktaydı. Bahçede şenlik havası vardı; kahkahalar, şarkılar ve müzik sesleri birbirine karışıyordu. Konakta, Dilhun için hazırlanan bu görkemli karşılama, onun dört aylık komadan çıkışıyla başlayan mucizenin kutlamasıydı.
Hastanede ise Jiar, Dilhun’un üzerini giydiriyordu.
Dört ay boyunca süren acı ve korku, o anın ağırlığını daha da derinleştiriyordu.
Jiar (fısıldayarak):
“Artık giyinebilirsin, aşkım… konağımız seni bekliyor.”
Dilhun, gülümsedi.
Jiar başını salladı, gözleri dolu.
“Bekledik… ve seni gördüğüm an her şeyin bittiğini hissettim. Artık sadece mutluluğumuz var.”
Dilhun, Jiar’ın koluna girerek ayağa kalktı. Bir an birbirlerine sıkıca sarıldılar.
O andaki sessizlik, geçmişin acılarını ve korkularını tamamen siler gibiydi.
Konakta ise, kurbanların kesildiği alanda, aşiret liderleri ve konuklar sessizce Dilhun’un konağa gelişini bekliyordu.
Ağir, Mirza, Polat, Baran ve Dila, heyecanla bahçedeki yeri tutmuşlardı.
Bejne ve Mirza yeni evli çift olarak gururla kenarda duruyor, gözleri dolu dolu birbirlerine bakıyordu.
Ve kapılar açıldığında, Dilhun ve Jiar, oğulları Jiyan’la birlikte bahçeye adım attılar.
Kahkahalar, alkışlar ve sevinç çığlıkları bir anda yükseldi.
Jiar, Dilhun’u nazikçe öne aldı, elini Dilhun’un beline koyarak:
“Bak, aşkım… artık buradasın bizimlesin… sen, ben ve Jiyan…”
Dilhun, gözlerinden yaşlar süzülürken gülümsedi:
“Ve kimse bizi ayıramayacak…”
Bahçedeki herkes, sevgi ve umutla, bu birleşmenin ve hayatta kalmanın mutluluğunu paylaşıyordu.
Aşiret liderleri, konak halkı ve aileler, bu büyük mucizeyi birlikte kutluyordu.
Ve Jiar, Dilhun’un elini sıkıca tutarak, sessizce fısıldadı:
“Artık sadece seninle, sadece biz ve oğlumuzla… hep birlikte.”
Dilhun başını Jiar’ın omzuna yasladı, gözlerinden mutluluk ve minnet dolu yaşlar süzülürken:
“Evet… artık her şey bizim… ve bu kez hiçbir şey bizi ayıramayacak.”
.
.
.
1 GÜN SONRA ☀
Kırımlı Konağı’nda sabah güneşi yavaşça içeri süzülüyordu.
Dilhun, yatakta otururken hâlâ hafif yorgun ve sersemlemişti. Uzun süreli komadan çıkmış olmanın etkisi hâlâ vücudunda hissediliyordu.
Her ne kadar yaraları iyileşmiş ve ruhu toparlanmış olsa da, denge kaybı onu zaman zaman sendeletiyordu.
Jiar, odanın kapısını sessizce açtı. Elinde bir fincan ılık süt ve Jiyan’ın küçük battaniyesi vardı.
Gözleriyle Dilhun’u dikkatle süzüyordu, bir an olsun onu yalnız bırakmak istemiyordu.
Jiar (yumuşak bir sesle):
“Günaydın aşkım… kalkmana yardım edeyim mi?”
Dilhun hafifçe gülümseyerek:
“Biraz… ama sakın çok kuvvetli tutma. Daha yürüyemiyorum gibi hissediyorum.”
Jiar, sabırlı ve nazikçe Dilhun’un koluna girip onu yataktan indirdi.
Her adımda Dilhun hafif sendeledi, Jiar hemen onu toparladı.
Ama ikisi de bu ilk yürüyüşü küçük bir macera gibi yaşıyor, birbirlerine bakıp gülüyorlardı.
Dilhun (hafif nefes alarak):
“Jiyan… sen de Babanne ve dede olmadan sabah uyanmayı unutmamışsın”
Jiar, gülerek:
“Evet, ama bak… ilk kahvaltımızı birlikte yapacağız. Biraz güç toplamalısın, minik prens bekliyor.”
O sırada Jiyan uyanıp hafif mızıldandı. Dilhun, onu kucağına alırken sendeledi.
Jiar hemen yaklaştı ve Dilhun’u destekledi.
Dilhun (gülerek, biraz nazlanarak):
“Görüyor musun bak Jiyar? Baba bizim hep yanımızda… Nefesini bile bana göre ayarlıyorsun ”
Jiar (alaycı ama sevgi dolu):
“Beni affet… senin yanında olduğumda her şey kontrolde olmalı… ve senin güvenliğin her şeyden önce geliyor.”
Dilhun, Jiyan’ı göğsüne bastırıp onun küçük nefesini dinlerken, hafif bir rahatlama hissetti.
Jiar ise onları izlerken kalbi hem gurur hem de tarifsiz bir mutlulukla doluyordu.
Dilhun (fısıldayarak, gülümseyerek):
“Seninle ve Jiyan’la… işte burası evimiz… gerçekten evimiz.”
Jiar, Dilhun’un saçlarını okşayarak:
“Evet aşkım… artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu bizim yeni hayatımız ve her gününü birlikte yaşayacağız.”
Dilhun, hafif sendeleyerek Jiar’ın koluna daha sıkı sarıldı:
“Sen olmasan… ben… ben başaramazdım.”
Jiar dudaklarından dökülen bir fısıltıyla:
“Ben hep yanında olacağım, Dilhun… hep.”
Ve o sabah, Kırımlı Konağı’nda üçü—Dilhun, Jiar ve küçük Jiyan—yavaş yavaş ama emin adımlarla yeni hayatlarına ilk adımlarını atıyor, birbirlerine sarılarak geçmişin tüm acılarını ve korkularını geride bırakıyorlardı.
Küçük Jiyan’ın gülüşü, odadaki sessizliği doldururken, Dilhun’un yorgun ama huzurlu gülümsemesi, Jiar’ın kalbini tarifsiz bir sevinçle dolduruyordu.
Kırımlı Konağı’nın bahçesi, sabah güneşiyle birlikte altın sarısına bürünmüştü.
Dilhun, Jiar’ın koluna hafifçe girerek yürümeye çalışıyordu. Her adımında biraz sendeleyip gülüyor, Jiar hemen yanında onu destekliyordu.
Dilhun (alaycı bir şekilde):
“Görüyor musun? Bahçede bile yürümek bir macera haline geldi!”
Jiar (hafifçe gülerek, ama ciddiyetle):
“Evet… ama bu macerada tek başına değilsin. Ben buradayım, yanında.”
Küçük Jiyan, kucakta hafifçe mızıldıyor ve etrafa bakıyordu. Dilhun onu göğsüne bastırıp hafifçe salladı.
Jiar, Dilhun’un belini desteklerken, gözleri bahçenin temiz havasında parlıyordu.
Dilhun (nazlanarak):
“Bak Jiar… sen olmasan ben hâlâ odaya tıkılı kalırdım. Sen bana güç verdin.”
Jiar (espriyle):
“Ben güç veriyorum… ama biraz da eğlence lazım! Hadi bakalım, bahçede küçük bir yarış yapalım. Kim önce o çiçeklerin yanına ulaşacak, kazanır!”
Dilhun (gülerek ama kararlı):
“Seninle yarışamam… ama deneyeceğim!”
Ve başladılar. Dilhun hafif sendeleyerek ama kararlı adımlarla yürüyordu. Jiar ise onun yanında, küçük meydan okuma havasıyla onu izliyordu.
Bir anda Dilhun sendeledi ama Jiar onu hızla tuttu ve ikisi bir kahkaha patlattı.
Jiyan da gülmeye başladı; bahçede yankılanan kahkahalar, konağın sessizliğini mutlulukla dolduruyordu.
Dilhun (nefesini toparlayarak):
“Tamam, sen kazandın… ama unutma, ben geri dönüp öç alacağım!”
Jiar (alaycı bir şekilde):
“Öç mü? Benim gibi güçlü biri nazlı karıma karşı mı? Pek sanmıyorum!”
Dilhun, Jiar’a hafifçe vurup kahkaha attı.
Jiar onu hafifçe kucakladı, gözleri gülüyor ama içi tarifsiz bir şefkatle doluydu.
Dilhun (içten bir sesle, sessizce):
“Sen olmasan… hiçbir şey bu kadar güzel olamazdı.”
Jiar (fısıldayarak):
“Ve ben hep burada olacağım, Dilhun… her adımında, her nefesinde.”
O sabah, bahçede atılan her adım, sarılan her kucaklama, Jiar ve Dilhun için geçmişin tüm acılarını silen bir ritüel gibi olmuştu.
Küçük Jiyan’ın gülüşü, onların sevincini taçlandırıyor ve konağın bahçesini neşeyle dolduruyordu.
Devam edecek...
Beğeni atmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen 🎀
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.43k Okunma |
593 Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |