44. Bölüm

46.Bölüm(Evlenme Teklifi)

Hülya_Alkc
kutuptayazmisalli

2 Hafta sonra...

 

 

 

Bir Yemin Gibi Sevda”

 

 

 

Kırımlı Konağı o akşam bambaşkaydı.

Avlunun dört bir yanına kandiller asılmış, rüzgârla hafifçe titreyen ışıklar taş duvarlara vuruyordu.

Bütün aile oradaydı: Mahmut Ağa, Dicle Hanım, Bejne, Mirza, Ağir, küçük Jiyan, hatta uzun süredir birbirine kırgın olan Karahan ve Kırımlı aileleri yan yana oturmuştu.

 

Ama o akşam herkes biliyordu, asıl konu Dilhun ve Jiar’dı.

 

 

🎵 “Mala me li cem mala we ye…”

 

Türkü, avlunun taşlarına çarparak yankılandı.

Ses, Dilhun’un kalbine dokundu; çünkü o melodi, yıllar önce annesi sandığı kadının ninni gibi mırıldandığı şarkıydı.

 

Jiar, herkesin ortasında ayağa kalktı.

Üzerinde siyah bir takım vardı ama yüzündeki ifade… bunca acının, korkunun, kaybın içinden süzülüp gelen bir adamın huzuru gibiydi.

Elinde, Dilhun’un hastanede bile çıkarmadığı kırık bir bileklik duruyordu.

 

 

💫 Geçmişin Yankısı…

 

Türkü söylenmeye devam ederken, her notada Dilhun’un gözlerinin önünden sahneler geçti:

 

— Dağ evinde hüzünle başlayan bir sabah…

— Kurşunların gecenin sessizliğini deldiği o baskın…

— Jiar’ın, kanlar içinde onu kucağında taşıdığı o gece…

— Ve hastane odasında gözlerini açtığında, “Sen hâlâ buradasın…” diyen o ses.

 

Her biri birer film karesi gibi akıp geçti gözlerinin önünden.

 

Jiar, yavaşça Dilhun’un önüne diz çöktü.

Ellerinde ne çiçek ne de yüzük vardı — sadece iki avucunda onların hikayesi.

 

Jiar (titreyen sesle):

 

> “Ben seni, ölümle yaşam arasındaki o çizgide buldum Dilhun…

O günden beri her nefesimde seni sakladım.

Bana ‘nişanım bile olmadı’ demiştin…

Bugün, bu yemin yarım kalmasın istiyorum.”

 

Dilhun’un gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.

Jiar cebinden küçük bir kutu çıkardı; içindeki yüzük sıradan ama anlamı büyüktü:

O yüzük, Dilhun’un hastane bileğinde takılı duran kimlik halkasından yapılmıştı.

 

Jiar devam etti:

 

“Bu yüzük, senin hayata tutunduğun o anın hatırası…

Bugün, o hayatı seninle paylaşmak istiyorum.

Dilhun, yeniden benimle evlenir misin?”

 

 

 

Türkü yükselir…

 

> “Li cem mala we ye… mala me li cem mala we ye…”

 

Dilhun dizlerinin üzerine çöktü, sesi titriyordu:

 

“Ben seninle zaten ölmüştüm Jiar…

Ama sen beni ikinci kez dirilttin.

Seninle yaşamak değil, seninle var olmak istiyorum.”

 

O an iki damla gözyaşı, Dilhun’un kirpiklerinden süzüldü; biri toprağa, biri Jiar’ın eline düştü.

Ve herkes, o anda susarak onların nefesini dinledi.

 

Mahmut Ağa gözlerini sildi, Dicle Hanım ağlayarak Bejne’nin elini tuttu.

Küçük Jiyan babasının bacaklarına sarılmıştı.

Ağir’in bile gözleri dolmuştu — kardeşine bakarken sanki bir dua mırıldanır gibiydi.

 

Jiar ayağa kalktı, Dilhun’un elini tuttu.

Avlunun ortasında, kandillerin ışığında, bir zamanlar acının geçtiği topraklarda bu kez aşk yankılandı.

 

“Seninle her gün yeniden doğuyorum.” dedi Jiar.

“Ve bu defa, hiç batmayacak bir güneş gibi kal.”

 

 

Türkü son dizesine yaklaşır:

 

> “Mala me li cem mala we ye…”

 

Kameralar, bir dizi finali gibi ağır çekimde döner;

Her yüz bir anlık huzurla gülümser, geçmişin gözyaşları birer veda gibi düşer toprağa.

 

Ve Dilhun, başını Jiar’ın göğsüne yaslayarak fısıldar:

 

“Artık evimiz bir yara değil Jiar… bir dua.”

 

 

.

.

.

.

 

“Bir Akşam, Amed’in Işıkları Altında”

 

O gece Kırımlı Konağı’nda dua sesleri yankılanırken, şehirde başka bir ışık yanıyordu.

Amed’in kalbinde, Dicle’nin kıyısına bakan, taş duvarları asırlık bir restoran...

Cumbalı pencerelerden içeri sıcak bir ışık sızıyor, gül yapraklarıyla süslenmiş bir masa ortada parlıyordu.

Orada sadece iki kişi vardı: Dilhun ve Jiar.

 

 

Dilhun, mavi ipekten sade ama zarif bir elbise giymişti.

Saçları gevşekçe toplanmış, alnına düşen bir tutam saçı rüzgârla oynamaktaydı.

Yorgun ama huzurlu bir kadındı artık.

Jiar, karısına bakarken sessizce gülümsedi.

O gülümseme, yılların savaşını kazanan bir adamın gülümsemesiydi.

 

 

Jiar (sessizce):

 

“Biliyor musun… ilk kez bir akşamı bu kadar sakin geçiriyorum seninle.”

 

Dilhun (gözlerinde tatlı bir buğu):

 

“Benim kalbim hâlâ korkuyor Jiar. Her şey bitti diyorum ama içimde hâlâ o kız çocuğu var…

Karanlıkta ağlayan, kim olduğunu bilmeyen…”

 

Jiar elini uzattı, parmaklarını Dilhun’un parmaklarına kenetledi.

 

“O kız çocuğunu buldum ben, Dilhun. Onun gözyaşlarını, gülüşe çevirdim.

Artık ağlamasına gerek yok. Çünkü evi burası…”

 

Dilhun başını eğdi, gözlerinden iki damla yaş süzüldü ama bu defa acıdan değil — minnettendi.

 

 

Garson, sessizce masaya iki tabak bıraktı.

Amed’in meşhur kaburga dolması, yanında nar ekşili salata, ortada ince belli bardaklarda demli çay…

Sokaktan zurna sesleri hafifçe duyuluyordu, bir düğün geçiyordu galiba.

 

Dilhun başını yana eğdi, hafifçe gülümsedi.

 

“Bak… başkalarının düğünü bile güzel geliyor artık bana.”

 

Jiar kadehini kaldırdı.

 

“Çünkü biz artık sadece geçmişin değil, geleceğin de misafiriyiz Dilhun.”

 

 

Bir an sessizlik oldu.

Dicle Nehri’nin su sesi uzaktan duyuluyordu.

Gökyüzünde yıldızlar, sanki onların hikayesini dinliyordu.

 

Jiar karısına yaklaştı, kulağına fısıldadı:

 

“Bu şehir bize çok şey yaptı… ama biz bu şehirde birbirimizi bulduk.”

 

Dilhun gözlerini kapadı, yavaşça gülümsedi:

 

“Evet… ve artık ne olursa olsun, ben Amed’in değil, senin hikayenin içinde kalacağım.”

 

 

Masadan kalktıklarında Amed’in taş sokaklarında yürüdüler.

Dilhun bir an sendeledi — Jiar hemen belinden tuttu.

Kadın gülümsedi:

 

“Baksana hâlâ dengesizim biraz.”

 

Jiar başını yana eğip şefkatle baktı:

 

“Önemli değil… ben seni tutmayı öğrendim bir kere. Düşmene izin vermem artık.”

 

Ve o an, şehir sustu.

Sadece ikisinin ayak sesleri, taşlara vurup yankılandı.

Amed’in kalbi o gece iki sevdayla attı.

Bir yara, bir dua olmuştu artık:

Jiar ve Dilhun.

 

Arabada sessizlik vardı…

Ne müzik vardı, ne konuşma.

Sadece Dicle’nin kıyısından geçen o rüzgârın sesi ve arabaya dolan gece kokusu.

 

Dilhun, camdan dışarıya baktı; şehrin ışıkları birer birer arkasında kalıyordu.

Gözleri doldu, ama bu defa korkudan değil, huzurdan.

Yanında Jiar vardı — ömrü boyunca ilk kez birine bu kadar “güvenerek” susabiliyordu.

 

Dilhun (sessizce):

“Her şey… sanki yeniden başlıyormuş gibi Jiar.”

 

Jiar (yumuşak bir tebessümle):

“Hayır gülüm… başlamıyor. Sadece artık hiçbir şey bitmiyor.”

 

Araba konağın büyük kapısından içeri girdiğinde, avludaki lambalar bir bir yandı.

Korumalar selam verdi, Jiar direksiyonu durdurdu.

Dilhun’a dönüp usulca:

 

“Hazır mısın eve dönmeye?”

 

Dilhun başını kaldırdı, gözleriyle onu aradı:

“Ev burası değil… sensin.”

 

Jiar’ın gözleri doldu; o cümle, tüm savaşlarının, tüm kanlı gecelerinin üzerine çekilmiş beyaz bir perde gibiydi.

 

... 

 

Odaya geçtiklerinde hava sıcaktı.

Pencere hafifçe açıktı, dışarıdan cırcır böceklerinin sesi geliyordu.

Odanın ortasında bir gül demeti, başucunda küçük bir gece lambası yanıyordu.

 

Dilhun aynaya baktı; yüzü solgun ama gözleri ilk defa parlaktı.

Jiar arkasından geldi, sessizce saçlarını topladı, elleri titredi.

 

Jiar (fısıldayarak):

“Her sabah böyle uyanacağımı bilsem… dünyadaki bütün acılara razıyım.”

 

Dilhun (gülümseyerek, gözleri dolu):

“Ben artık korkmuyorum Jiar… çünkü sen varsın.”

 

Bir süre sessizce birbirlerine baktılar.

Zaman durmuş gibiydi; ne geçmişin çığlıkları vardı, ne yarının korkusu.

Sadece iki kalp… aynı ritimde atan iki kalp.

 

Jiar elini uzattı, Dilhun’un yanağına dokundu.

Dilhun gözlerini kapadı — o dokunuş yılların yükünü siler gibiydi.

Birlikte yatağın kenarına oturdular, konuşmadan sadece birbirlerine baktılar.

 

Sonra… Jiar’ın eli Dilhun’un ellerini tuttu, başlarını birbirine yasladılar.

O an dışarıda rüzgâr esti, perde hafifçe dalgalandı.

Gece, iki yaralı ruhun yeniden doğuşuna tanıklık etti.

 

Sonrası… sadece kalplerin konuştuğu, sözcüklere sığmayan bir sessizlikti.

Kamera uzaklaştı, lambanın ışığı yavaşça söndü.

Ve Dicle’nin sesi fısıldadı geceye:

 

> “Mala me li cem, mala we ye…”

(Benim evim seninle, senin evin benimle…)

 

Devam edecek...

 

Yıldızı yakmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen 🎀❤

Bölüm : 11.10.2025 10:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...