45. Bölüm

47.Bölüm(İsteme kahvesi)

Hülya_Alkc
kutuptayazmisalli

"Kahve, Yüzük ve Bir Ömür"

 

 

 

Sabah Amed'in taş sokaklarına güneş değdiğinde, Kırımlı Konağı'nın içinde tatlı bir telaş vardı.

 

Dicle Hanım elinde tepsiyle koşturuyor, Bejne

salona tüller asıyor, Mahmut Ağa ise her zamanki gibi "bu kadar süslenmeye ne gerek var, kahve içeceğiz sadece" diye söyleniyordu.

 

Ama kimse Jiar'ı göremiyordu.

Ta ki Dilhun sabah odasından çıkarken bir elin bileğini tutuşuna kadar...

 

Dilhun (şaşkın):

"Jiar? Ne yapıyorsun, herkes seni arıyor."

 

Jiar (muzur bir sırıtışla):

"Gülüm, hazırlık falan beklesin, önce bir işimiz var."

 

Dilhun (kaşlarını çatarak):

"Ne işi? Annem seni doğduğuna pişman eder, bırak elimi!"

 

Jiar:

"Senin yüzüklerin eksikmiş, ben de düşündüm... madem kahve içilecek, ben de bu sefer içmeden önce yüzüğü takacağım."

 

Böylece Jiar, karısını kimseye fark ettirmeden arabaya bindirip, şehir merkezine doğru kaçırdı.

Arabada Dilhun sürekli söylendi, ama gözlerindeki mutluluk saklanmıyordu.

 

Dilhun (ellerini kavuşturarak):

"Jiar, her seferinde böyle mi olacak? Seninle yaşamak, hep kaçmak mı demek?"

 

Jiar (gülerek):

"Yok gülüm... bundan sonra hep yakalanmak demek. Sadece bana yakalan."

 

 

Amed'in en gösterişli kuyumcusuna girdiler.

Jiar içeri adım atar atmaz, tüm çalışanlar saygıyla ayağa kalktı.

 

Kuyumcu (heyecanla):

"Hoş geldiniz Ağa'm, hanımağam da çok hoş gelmiş!"

 

Dilhun utançtan kızardı, Jiar ise muzip bir edayla:

"Altın ne kadar ağırsa o kadar değerlidir değil mi? O zaman Kuyumcu ne varsa yaz üstüne!"

 

Kuyumcu kahkahalarla gülmeye başladı.

Dilhun'un gözleri büyüdü:

"Jiar! Delirdin mi sen, bu kadar altını ne yapacağız?!"

 

Jiar:

"Senin her gülüşün kadar parlamıyorlar, ama dursunlar... belki bir gün ben yetemem, onlar yetsin."

 

O gün yüzükler seçildi, bilezikler dizildi, Dilhun'un parmaklarında ışıltılar, Jiar'ın kalbinde huzur vardı.

Öğleye doğru el ele çıkıp giyim mağazalarına geçtiler.

Dilhun beyaz, sade ama zarif bir elbise seçti; Jiar gözlerini ondan alamadı.

 

Jiar (hayranlıkla):

"Ben seni ilk gördüğümde bile gelinlik yakışır demiştim gülüm... ama bugün bir kere daha emin oldum. Sen doğu'nun en güzel gelini olacaksın."

 

Dilhun (utangaçça):

"Senin diline tat versin Rabbim artık Jiar, benden geçti!"

 

.

.

 

✨ Kuaför Macerası

 

Son durak kuafördü. Dilhun aynada kendini seyrederken gülümseyemeden edemedi.

Hayatında ilk defa "kendi gibi" hissediyordu.

Tam o sırada dışarıdan korna sesleri...

Dış kapı açıldı, içeri Dila girdi - yanında da Ağir!

 

Dila (ellerini beline koyarak):

"Bizden gelini kaçırmak ha Jiar Kırımlı! Kahveye mi, düğüne mi, nereye yetişeceğiz biz?!"

 

Jiar (ellerini havaya kaldırarak):

"Ben sadece yüzük bakacaktım bacım, yemin ederim!"

 

Ağir (sırıtarak):

"Yüzük değil, bütün kuyumcuyu almışsın damat ! Hadi bakalım, sen bizimle geliyorsun."

 

Jiar söylenerek arabaya bindirildi.

Dila ise Dilhun'u aldı, birlikte kahkaha atarak kuaförden çıktılar.

O an Amed'in sokakları bile onlara gülümsedi.

 

 

💐 Akşam - İsteme Gecesi

 

Kırımlı Konağı ve Karahan Konağı o gece tek bir kalp gibi atıyordu.

Bahçede ışıklar asılmış, masalar dolmuş, herkes heyecan içindeydi.

Bir kapı açıldı... ve içeri ellerinde çiçeklerle, gözlerinde heyecanla Jiar girdi.

Arkasında altın dolu kutular, önünde kocaman bir gül buketi.

 

Tüm gözler ona çevrildi.

Azat Ağa, "hoş geldin oğlum" derken, Mahne Hanım'ın gözleri doldu.

Tam o anda merdivenlerin başında bir çift göz parladı:

 

Dilhun...

Üzerinde zarif, açık renk bir elbise... kucağında küçük Jiyan.

Gözlerinde hem gurur, hem sevgi, hem de tarifsiz bir huzur vardı.

 

Jiar, bir an nefes almayı unuttu.

Elindeki çiçekler titredi, dizlerinin bağı çözüldü.

Yavaşça yaklaşarak fısıldadı:

 

Jiar:

"Gülüm... o kadar bekledim ki bu anı.

Bu kez ne kan var, ne korku... sadece sen varsın.

Evimin, kalbimin, soyumun, sabrımın adı sensin."

 

Dilhun'un gözlerinden yaşlar süzüldü.

Kucağındaki Jiyan gülerek ellerini uzattı babasına.

 

O an, tüm acılar sustu.

Kahkahalar, alkışlar, gözyaşları birbirine karıştı.

Mahmut Ağa, dua eder gibi ellerini açtı:

"Bu defa huzur sizinle olsun çocuklar."

 

Kamera uzaklaştı, Amed'in gece ışıkları altın gibi parladı.

Ve fonda Mala me li cem, mala we ye... yankılandı bir kez daha.

 

.

.

.

.

 

☕"Bir Yudum Kahve, Bir Ömürlük Yemin"

 

 

O akşam Amed'in üstüne ay ışığı çökmüştü.

Kırımlı Konağı'nın bahçesi, beyaz tüller, gül yaprakları ve loş ışıklarla süslenmişti.

İki aile - Karahanlar ve Kırımlılar - aynı sofrada buluşmuş, yılların düşmanlığını sessiz bir kabullenişle yutmuşlardı.

Ama hiçbirinin yüreğinde o gece, Dilhun ile Jiar kadar fırtına yoktu.

 

Kız tarafı, yani Azat Ağa ile Mahne Hanım baş köşede oturuyordu.

Yanlarında Mirza, Ağir, Polat, Baran ve gelinleri Bejne ile Dila.

Erkek tarafında ise Mahmut Ağa, Dicle Hanım, kardeşleri ve kalabalık Kırımlı akrabaları.

Ama tüm kalabalığın ortasında iki kişi vardı sadece.

 

 

Dilhun ve Jiar.

 

Dilhun kahve tepsisini hazırlarken elleri titriyordu.

Küçük porselen fincanın içine kahve dökerken, dibi görünmeyen bir kuyudan geçmiş gibi hissetti.

Kahve köpüğünde geçmişin gölgeleri yüzüyordu sanki.

Her baloncukta bir sahne canlanıyordu:

 

Bir odada kilitli geceler...

Jiar'ın gözlerindeki öfke...

Cam kırıklarına karışan sessiz ağlamalar...

Ve o soğuk duvarlara çarpan "Yalvarırım Jiar, yeter artık!" sesleri.

 

Dilhun başını kaldırdı, göz ucuyla karşıya baktı.

Jiar oturduğu koltukta başını öne eğmiş, ellerini kenetlemişti.

Yüzünde yılların pişmanlığı...

Kalbinde affedilmeyi değil, affetmeyi hak edecek kadar sabır vardı artık.

 

Kamera yavaşça Jiar'ın zihnine girer.

Gözlerinin önüne, o karanlık geceler gelir:

Dilhun'un korkuyla titreyen sesi, "ne olur gitme" deyişleri,

kendisinin delirmiş bir takıntıyla kadını kaybetme korkusuna yenildiği o anlar.

Bir yumru gibi boğazına oturur geçmişin ağırlığı.

 

Jiar (iç ses):

 

"O ellerle sana dokundum ben...

Sevmeyi bilmeden, sahip olmayı sandım.

Şimdi ellerim yansa da, bir daha seni incitmeyeceğime yeminliyim, gülüm..."

 

Dilhun kahve tepsisini ellerine aldı.

Titreyen adımlarla salona girdi.

Gözleri bir an Jiar'a takıldı.

ve dünya o an sessizleşti.

Ferhat Tunç'un sesi, içlerinde yankılanan o sızıya dokundu:

 

"Bir ömür kalbim acıya tutanak..."

 

Dilhun, kahveyi Jiar'ın önüne koydu.

Fincan küçücüktü ama içinde bir ömürlük hikâye vardı.

O fincan, yılların gözyaşını, pişmanlığını, affı ve özlemi taşıyordu.

 

Jiar, kahveye uzanırken elleri titredi.

Bir an durdu, Dilhun'un gözlerine baktı.

O an öyle bir sessizlik çöktü ki, iki kalbin sesi duyuluyordu sadece.

 

Jiar (kısık sesle):

"Senin elinden ilk defa korkmadan içiyorum gülüm..."

 

Dilhun (bakışlarını kaçırarak):

"Ben de ilk defa senden korkmadan kahve pişirdim."

 

Bu iki cümleyle bütün geçmiş konuşulmuş, bütün acılar dile gelmişti.

Kahve, o gece Jiar'ın dudaklarına değdiğinde, sanki çölde bir yudum su içmiş gibi hissetti.

Yanan dili değil, kavrulmuş kalbiydi...

Kahve acıydı ama içindeki o acı, bu defa Dilhun'un elinden geldiği için şifaydı.

 

O sırada Dicle Hanım sessizce gözyaşını sildi,

Azat Ağa, Mahmut Ağa'ya dönüp başıyla onay verdi.

Bejne ve Dila gülerek birbirlerine fısıldadılar:

"Bak hele, bizim taş kalpli kardeş sonunda yumuşadı."

 

Ama Jiar hiçbirini duymadı.

Sadece karşısındaki kadının gözlerinde kayboldu.

Dilhun'un kirpiklerinden düşen bir damla yaş, fincanın kenarına düştü.

Ve o an, Jiar fincanı bıraktı, elini uzattı.

 

Titreyen parmaklar birbirine dokunduğunda,

geçmişin kanı toprağa karıştı,

yerini sadece "birlikte iyileşmeye" bıraktı.

 

Kamera uzaklaşır...

Bahçedeki ışıklar sönükleşir...

İki aile birden sustuğunda, yalnızca o türkünün son dizesi kalır fonda:

 

> "Tutanaksız acılar, şahitsiz günahlar...

Bir kalp bir kalbi affedebilir mi?"

 

Ve Jiar, gözlerini Dilhun'dan ayırmadan fısıldar:

 

"Sen beni affetme gülüm... yeter ki artık benimle kal."

 

Kırımlı Konağı'nın bahçesinde söz kesilmiş, kahveler içilmiş, herkesin yüzüne huzurlu bir yorgunluk sinmişti.

Azat Ağa elini dua için kaldırmış, "Allah tamamına erdirsin" demişti.

Kadınlar gülüşüyor, erkekler sohbet ediyor, Bejne her zamanki neşesiyle ortalığı şenlendiriyordu.

 

Ama kalabalığın arasında, birbirine hiç dokunmadan duran iki insan vardı:

Dilhun ve Jiar.

Göz göze geldiklerinde zaman yine durdu.

Aralarında bir söz, bir yemin, bir ömür vardı artık.

Fakat aynı zamanda bin parçaya bölünmüş bir geçmişin külleriydi o an.

 

Gece ilerledi.

Konakta herkes odalarına çekilmişti.

Dışarıda ince bir yağmur başlamış, toprağa dokunur gibi sessizce yağıyordu.

Dilhun aynanın karşısında saçlarını çözüyordu.

Yorgun ama huzurluydu.

Göz ucuyla yatağa baktı - Jiar sessizce oturuyordu, elleri dizlerinde kenetli.

 

Dilhun arkasını döndü, hafifçe gülümsedi.

"Bu gece, sustuklarımızı konuşmayalım olur mu?" dedi.

Sesinde ne korku ne kırgınlık vardı artık. sadece dingin bir kadın sesi.

 

Jiar başını kaldırdı.

Gözleri doldu.

Yavaşça yanına geldi.

"Bu sefer hiçbir şeyi zorla yapmayacağım... Sadece yanında olacağım."

 

Dilhun'un kalbi bir an durdu sanki.

O an, yıllardır görmek istediği o adam karşındaydı artık -

öfkesiyle değil, sevgisiyle çıplaktı.

 

Jiar, elini uzattı.

Bir zamanlar acıtan o eller, şimdi yumuşacık bir titremeyle Dilhun'un yüzüne dokundu.

Kadın gözlerini kapattı, o dokunuşu kalbine kazıdı.

 

Sessizlik ağırlaştı ama korku yoktu artık.

Yalnızca iki insan, geçmişin gölgesinden sıyrılıp birbirine yeniden "merhaba" diyordu.

 

Yağmurun sesiyle karışan nefesler vardı sadece.

Bir fısıltı, bir dokunuş, bir "artık korkmuyorum" deyişi.

Ve o gece, Dilhun ilk defa Jiar'a isteyerek, severek, güvenerek teslim oldu.

 

Bu defa karanlık değil, sevda sardı odanın duvarlarını.

Gözyaşlarıyla değil, şükürle ıslandı yastıklar.

 

 

Sabah olduğunda, pencerenin önüne vuran ışıkta iki beden birbirine sarılmış uyuyordu.

Jiar, Dilhun'un alnına bir öpücük kondurdu.

Ve fısıldadı:

 

> "Bu sefer seni sahiplenmedim, seni yeniden seçtim gülüm."

 

DEVAM EDECEK...

 

Yıldız'ı yakmayı ve yorumlarınızı bekliyorum 🎀❤

 

Bölüm : 11.10.2025 12:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...