
“Diyarın Son Nefesi”
4 Yıl Sonra
Diyarbakır sabahı…
Ufukta doğan güneş, kentin taş sokaklarına huzurla vuruyordu.
Artık bu topraklar silah sesi değil, çocuk kahkahası duyuyordu.
İki konağın duvarları arasındaki nefret yerini dostluğa, kanlı eller yerini sevgiye bırakmıştı.
Karahan ve Kırımlı aileleri artık bir aile gibiydi.
Yıllar önce birbirini yakan ateş, şimdi hepsini ısıtan bir ocağa dönüşmüştü.
.
.
.
Karahan Konağı – Avlu
Ağır, ellerinde mavi bir battaniyeyle avludan içeri girdi.
Gözlerinde hem şaşkınlık hem şükür vardı.
Yanında, yeni doğan oğlunu kucağında taşıyan Dila…
Bir zamanlar gözyaşına alışmış o kadın, şimdi gözyaşını mutluluktan döküyordu.
Ağır (fısıldar):
“Artık tamam Dila… Kızımızdan sonra şimdi bir de oğlumuz var.
Hayat bize ikinci bir şans verdi.”
Dila (gülerek):
“Ve biz o şansı kaybetmedik Ağır…
Kader bile karşımıza çıkınca eğildi sanki.”
Yan tarafta Mahne Hanım dua ederken, Azat Ağa torununu kucağına alıp gülüyordu:
“Eh, Karahan soyunu sürdürecek aslan da geldi dünyaya!”
.
.
.
Kırımlı Konağı – Bahçe
Jiar sabah güneşinin altında, küçük Jiyan’ın elini tutuyordu.
Oğlunun sırtında okul çantası, gözlerinde ise babasına benzeyen bir ışıltı vardı.
Jiar:
“Bugün büyük gün Jiyan… Okulun ilk günü.”
Jiyan (merakla):
“Baba, sen de okula gittin mi?”
Jiar (gülerek):
“Ben mi? Tabi oğlum. Ama sen benim gibi olma oğlum.
Sen okula git, kalem tut, kalp kırma.”
"O ne demek baba? "
"İki üniversite bitirmiş olsamda hayat sınavında annen sayesinde mezun oldum. Hadi boşver gidelim aslanım"
Biraz ileride Dilhun onları izliyordu.
Elinde termos, yüzünde huzurlu bir tebessüm…
Bir zamanlar korkunun, gözyaşının kadınıydı;
şimdi hem bir anne, hem bir ışık gibiydi.
Jiar dönüp ona baktı.
Bir anlık sessizlik…
İkisinin gözleri buluştu.
Yılların tüm acısı o bakışta eriyip gitti.
Dilhun (gülümseyerek):
“Senin oğlun artık okullu babası…”
Jiar:
“Bizim oğlumuz, Dilhun…”
(Elini onun saçlarından geçirir, hafifçe alnına dokunur.)
“Senin kokun olmadan hiçbir sabah tam olmadı biliyor musun?”
"Hımm.. Biliyorum koca adam bunu evlendiğimiz günden beri söylüyorsun"
İkiside birbirlerine gülerek arabaya binmişti. Küçük Jiyan heycanlıydı ilk okul günü.
.
.
.
.
Akşam – Kırımlı Konağı Terası
Gün batarken Diyarbakır’ın taşları kızıl bir renge bürünür.
Jiar terasta oturmuş, kahvesini yudumluyordu.
Rüzgâr eski günleri hatırlatır gibiydi.
Yanına Dilhun geldi, saçlarını omzuna atıp yavaşça oturdu.
Bir süre sessizlik…
Sadece uzaktan ezan sesi duyuluyordu.
Sonra Dilhun sessizce fısıldadı:
“Jiar…”
Jiar:
“Efendim, gülüm?”
Dilhun (ellerini karnına koyarak):
“Yine baba oluyorsun.”
Jiar, kahvesini masaya bıraktı.
Bir an donakaldı.
Sonra gözleri doldu, ayağa kalktı ve Dilhun’un önünde diz çöktü.
Jiar (titrek bir sesle):
“Gerçek mi bu?
Ben… ben yıllar önce bir kere seni kaybettim sanmıştım, Dilhun…
Allah bir kere daha verdi seni, şimdi bir de evladını…”
Dilhun’un ellerini ellerine aldı.
İkisi de gözyaşlarını tutamadı.
O an sanki Diyarbakır’ın bütün ışıkları ikisine yanıyordu.
Dilhun:
“Bitti artık Jiar…
Ne kan, ne korku, ne nefret…
Artık sadece biz varız.
Sen, ben, Jiyan… ve karnımdaki mucizemiz.”
Jiar alnını onun karnına yasladı, gözleriyle dua eder gibiydi.
Rüzgâr saçlarını savurdu, gökyüzü bir parça daha mavileşti.
Uzakta dengbêjler yine söylerdi:
> “Li ser mala me li cem mala we ye,
ji xwedê re ez spas dikim…
ev navê aşiqî, ev navê mirin e,
lê em jî ji nû ve jîyan dikim…”
Kamera yavaşça uzaklaşırken,
Jiar Dilhun’u kollarına alır, alnına öper.
Küçük Jiyan avluda gece lambasının altında top oynar, Dila ve Ağır bebeklerini sever.
Mahne Hanım ile Dicle Hanım yan yana dua eder.
Ve Diyarbakır’ın taş sokaklarından yankılanan tek ses şudur artık:
Bir aşkın değil, bir şehrin yeniden doğuşu…
.
.
.
🕊️
.
.
.
Karahan Konağı – Avlu
O sırada Karahan Konağı’nda Dila yeni doğan oğlunu emzirirken,
Ağır kızının saçlarını okşuyordu.
Bir zamanlar kardeşinin acısıyla yanmış,
o acıyı kendine kefen yapmış adamdı.
Şimdi gözleri doluyordu ama bu defa şükürden.
Ağır:
“Bak Dila… dünya artık eskisi gibi değil.
Kan değil, dua akıyor toprağın altından.”
Dila (gülümser):
“Belki de biz geç öğrendik sevmeyi, Ağır…
Belki de sevmenin bedeli buydu.”
.
.
.
4 YIL SONRA – İTALYA
Berzan ve Asu’nun ikiz oğulları sabah okula hazırlanmış, çantalarını sırtlarına takmışlardı. Havanın hafif serinliği balkona vururken, Berzan çocukların saçlarını okşuyordu. Asu mutfakta kahvaltıyı hazırlarken, gözlerinde hem huzur hem geçmişin ağırlığı vardı.
Asu (hafif gülümseyerek):
“İkizlerimiz artık okula gidiyor, Berzan… zaman ne hızlı geçiyor değil mi?”
Berzan:
“Geçti işte… ama hâlâ aklımda o günler, o acılar… Ama artık geride kaldı, Asu. Sen ve çocuklarım var, hepsi bu yeter.”
.
.
.
🎞️ Rojda ve Miran
Rojda, ikinci çocuğunu kucağına almıştı. Öncekisi bir oğlan olmuştu ve bu sefer kızdı. Kucağındaki minik nefesler, geçmişte yaşadığı korku ve zorbalığın izlerini bir nebze olsun sildi.
Rojda (fısıldayarak, gözleri dolu):
“Bu sefer… bu sefer gerçekten benim. Benim kızım…”
Miran sessizce yanında duruyor, ama bakışlarında hâlâ bir takıntı vardı. Rojda’nın gözlerinde geçmişini, özgürlüğünü hatırlayan bir bakış vardı ve Miran bunu görüyordu. Kendi elleriyle yarattığı labirentin içinde, özgür ruhları kıskançlıkla izliyordu.
Rojda (mırıldanır):
“Artık bir daha kimse beni alıkoyamayacak…”
Miran ne cevap vereceğini bilemez, sessizce gözlerini kaçırır. Ama o anda Rojda’nın kızı uyandığında, tüm dikkati tekrar ona kayar.
Berzan çocuklarını okula bırakırken, Asu onları kapıya kadar uğurladı.
Asu (sessizce, kendi kendine):
“Geçmişin yaralarını taşımak… zor ama artık sadece mutluluk için yaşıyoruz.”
Rojda ise evde, yeni doğan kızıyla birlikte geçmişin gölgesinden uzaklaşmaya çalışıyordu. Miran yan odada sessizce duruyordu; zaman zaman kızını izliyor, zaman zaman geçmişin pişmanlıklarını düşünüyor. Ama artık Rojda onun değil, onun kalbi özgür ve sağlamdı.
Rojda, minik kızını kucağına alıp pencereden dışarı bakarken kendi kendine fısıldadı:
Rojda:
“Her şeye rağmen… hayatta kalmak zorundayım.
Çocuklarımı, özgürlüğümü, kendimi koruyacağım.
Geçmişin zincirlerini kırdım. Bundan sonra sadece ben, kızım ve oğlum var.”
Kamera yavaşça yukarı çıkar, balkonun önündeki çocukların oyuncakları, küçük ayakkabılar ve güneş ışığı arasından geçer. Sessizlikte yalnızca uzaktan kuş cıvıltıları ve Rojda’nın derin nefesi duyulur.
HEPSİ BİR EKRANDA
Kamera önce yavaşça yukarı çıkar, ve 4 farklı noktayı tek bir ekranda bölünmüş şekilde gösterir:
1️⃣ Diyarbakır – Kırımlı Konağı
Jiar ve Dilhun oğulları Jiyan’la birlikte bahçede oynuyorlar. Dilhun oğluna okumayı öğretiyor, Jiar ise onu izlerken hem gururlu hem hafif hüzünlü bir tebessüm takınıyor.
Dilhun: “Jiyan hadi oğlum tekrar et…”
Jiar: “Ve ben bir saniye bile yanından ayrılmayacağım.”
"Bir şey mi dedin hayatım? "
"Hayır bitanem siz devam edin"
Bahçede, güneşin altın ışıkları yavaşça düşerken, kamerada Dilhun’un geçmişte yaşadığı acılar ve komada geçirdiği o zor dört ay, flashback olarak gözlerinin önünden geçiyor.
2️⃣ Diyarbakır – Karahan Konağı
Bejne ve Dila, oğullarıyla birlikte kahvaltı ediyor. Ağir ve Mirza çocukların saçlarını okşuyor, gülüşler ve kahkahalar ortalığı sarıyor.
Dila (gülerek): “Artık geçmişin gölgesi yok… sadece kahkahalarımız var.”
Ağir: “Ve yeni hayatımızın tadını çıkaracağız.”
Kamera, Dila’nın gözlerindeki yorgunluğu ve aynı anda içindeki huzuru yakalıyor; dört yıl boyunca yaşadığı sancılar ve acılar, artık geride kalmış.
3️⃣ İtalya – Miran ve Rojda
Rojda, kızı ve oğlu ile birlikte balkonda. Miran sessizce arka planda duruyor. Rojda gözlerinde kararlılık, kalbinde özgürlük ışığıyla çocuklarını izliyor.
Rojda (fısıldar): “Artık kimse bizi kontrol edemez… Biz kendi hayatımızı yaşayacağız.”
Miran (sessiz, içten bir bakışla): “Gerçek bir sevda vermek için nelerimi verirdim ama affet beni”
Kamera, Rojda’nın geçmişi ve Miran ile olan zorunlu geçmişini hatırlatan kısa flashback’leri gösteriyor, ama şimdi huzur var; çocuklarıyla beraber yaşam var.
4️⃣ Ağır, Mirza, Polat, Baran – Ortak An
Kardeşler, Diyarbakır’da Jiar ile iş ortaklığını kutluyor. Şirketin başına geçmiş Jiar, tüm kardeşleriyle birlikte mutlu bir sohbette.
Mirza: “Bu dört yıl… her şey bir rüya gibiydi.”
Baran: “Ama artık gerçek mutluluk burada, yanımızda.”
Jiar (hafif gülümseyerek): “Her şeyi geride bıraktık, artık sadece gelecek var.”
Kamera, Jiar’ın yüzünde hem hafif hüzün hem de tatmin duygusunu yakalar. Geçmişteki acılar, saplantılar, işkenceler… hepsi artık bir anı.
Arka planda Merziye Rezazî – Mala Me Li Cem Mala We Ye uzun versiyonu çalmaya başlar.
Şarkının her notası, tüm karakterlerin yaşadığı acı ve mutlulukları, umutları ve kayıpları birleştirir.
Ekranda, Dihlun’un oğlu Jiyan’ın gülümsemesi, Rojda’nın çocuklarına bakışı, Jiar’ın Dilhun’a sarılışı ve tüm ailelerin bir arada olması birleşir.
Kamera yavaşça yukarı doğru yükselir, Diyarbakır ve İtalya’nın manzaralarını aynı anda gösterir. Güneş batarken, ekran yavaşça kararıp sadece kalplerin sıcaklığı ve şarkının melodisi kalır.
💔 Ve hikaye burada hem acı hem umutla tamamlanır.
“Her yara zamanla kapanır, ama bazen o yara yeniden hayat verir.”
– Son –
SON... FİNALİ SANKİ BİR FİLM SAHNESİ İZLİYORMUŞSUNUZ GİBİ YAZMAK İSTEDİM.
BU KİTABI SEVİP OKUYAN VE YANIMDA OLAN HERKESE TEŞEKKÜR EDİYORUM İYKİ VARSIN SEVGİYLE KALIN❤❤❤
DİĞER KİTAPLARIMA BEKLİYORUM🎀🎀
DİLHUN VE JİAR


ASU VE BERZAN
MİRAN VE ROJDA

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.43k Okunma |
593 Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |