10. Bölüm

10. Bölüm (Çaresizlik)

Hülya_Alkc
kutuptayazmisalli

Melisa & Gianluca Moretti

 

Luca, yol boyunca tek kelime etmedi. Soğuk bakışları ve gergin tavırları, Melis’in içini ürpertiyordu. Eve vardıklarında, Luca’nın sessizliği Melis’i daha da tedirgin etti. Kapıyı açar açmaz, Melis’in kolunu sertçe tuttu ve onu salona sürükledi.

 

“Artık sabrım taştı, Melis,” dedi, sesi buz gibi. “Beni rezil etmekten, yalanlarınla hayatımı mahvetmekten bıkmadın mı?”

 

Melis, ağlamaya başlayarak ellerini birleştirdi. “Luca, lütfen! Ben hiçbir şey yapmadım. Emily iftira attı, sana zarar vermek için bunu yaptı!”

 

Luca, bir kahkaha attı, ama bu kahkaha neşeden çok öfkeyle doluydu. “Sana inanacak kadar aptal olduğumu mu sanıyorsun? Beni kıskançlık krizlerinle uğraştırmaya devam edeceksin, öyle mi?”

 

Melis, dizlerinin üzerine çöktü, gözyaşları içinde yalvarmaya başladı. “Luca, yemin ederim! Ben hiçbir şey yapmadım! Lütfen beni dinle!”

 

Luca, hiçbir merhamet göstermeden başını iki yana salladı. “Dinleyecek bir şey yok. Sen beni aptal yerine koydun, Melis. Şimdi bunun bedelini ödeyeceksin.”

 

Melis, çaresizce geri çekilmeye çalıştı ama Luca’nın sert tutuşundan kurtulamadı. Adam, Melis’i bir sandalyeye oturttu ve kollarını arkadan bağladı. Melis’in gözleri korkuyla büyüdü.

 

“Luca, ne yapıyorsun? Lütfen yapma! Sana zarar vermek istemedim!”

 

Luca, yüzüne alaycı bir ifadeyle yaklaştı. “Zarar mı? Sen zaten yeterince zarar verdin. Ama bu gece, her şeyi telafi edeceğiz.”

 

O gece, Luca, Melis’e hem fiziksel hem de psikolojik olarak ağır cezalar verdi. Melis’in çığlıkları, malikanenin duvarlarında yankılandı. Her vuruşta, her sert sözde Melis’in ruhu biraz daha kırılıyordu. Ancak Luca, bir an bile durmadı.

 

“Bağır, Melis!” diye hırladı. “Bağır ki herkes kim olduğunu öğrensin! Bağır ki hatalarının bedelini ödediğini hissedeyim!”

 

Melis, artık konuşamayacak kadar yorgun ve acı içindeydi. Sadece sessizce ağlıyor, bir yandan da oğlunu düşünüyordu. Buğra, bu evde bir yerlerdeydi, ama annesinin çığlıklarını duyup korkuyor muydu?

 

Sonunda Luca, yorulmuş bir şekilde geri çekildi. “Bu, sadece başlangıç, Melis. Eğer bir daha böyle bir şey yaparsan, oğlunu bir daha asla görmeyeceksin.”

 

Melis, gözleri kan çanağına dönmüş bir halde, sessizce hıçkırdı. Her şey kabus gibiydi, ama bu kabusun içinde bir umut ışığı göremiyordu.

 

Luca, odadan çıkarken Melis’e son bir kez baktı. “Yarın daha iyi olmanı umuyorum, Melis çünkü benim sabrım tükeniyor "

 

Sabah olduğunda Melis’in bedeni hala bir önceki gecenin ağırlığını taşıyordu. Zihni ise tamamen tükenmişti. Gözleri şişmiş, yüzü solgundu. Kendini toparlamaya çalışarak yavaşça mutfağa indi. Kahvaltı masasında Luca’yı, önünde zengin bir kahvaltı sofrasıyla otururken buldu. Luca, ona kısa bir bakış attı ama yüzünde hiçbir merhamet belirtisi yoktu.

 

Melis, sessizce bir sandalyeye oturdu. Karnı açtı, ama Luca’nın soğuk bakışları karşısında ağzını açmaya cesaret edemedi. Masadaki zeytin, peynir ve sıcak ekmek kokusu midesini iyice kazandırıyordu.

 

Luca, iştahla kahvaltısını yaparken Melis’e yan gözle baktı. Bir dilim tereyağlı ekmeği ağzına götürmeden önce alaycı bir şekilde konuştu:

“Dün gece düşündüm, Melis. Bir insanın kazandığı şeyleri hak etmesi gerekir. Sen, bu masada oturup benimle kahvaltı yapmayı hak ediyor musun?”

 

Melis, başını eğdi, sesini çıkarmadı. Sessizliği bir cevap olarak kabul eden Luca, gülerek başını iki yana salladı.

“Tabii ki hak etmiyorsun. Ama yine de açlıktan ölmeni istemem.”

 

Luca, masanın köşesinde duran kuru bir ekmek parçasını alıp Melis’in önüne attı. Ardından, masasındaki sürahiden bir bardak su doldurup sertçe masaya bıraktı.

“Al işte. Bugünlük rızkın bu. Fazlasını hak ettiğini düşünüyorsan, kendine sorman lazım: Beni ne kadar rezil ettin?”

 

Melis, gözlerini kaçırarak ekmeği aldı. Elleri titreyerek küçük bir lokma kopardı ve yavaşça yemeye başladı. Gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu, ama Luca’nın küçümseyici bakışları altında kendini daha da çaresiz hissediyordu.

 

Luca, masadan bir üzüm tanesi alıp ağzına atarken Melis’e yaklaştı. Gözleri Melis’in üzerine dikilmişti.

“Melis, bu kadar aciz görünmeyi bırak. Seni bu hale ben getirmedim, kendi seçimlerin yaptı. Unutma, her şey senin yüzünden. Eğer düzgün bir kadın olsaydın, şu an bu durumda olmazdın.”

 

Melis, gözyaşlarını tutamayıp hıçkırarak konuşmaya başladı.

“Luca, lütfen… Bana ne istersen yap, ama oğlumu benden alma. Sadece Buğra’yı görmeme izin ver.”

 

Luca, kahkaha atarak arkasına yaslandı.

“Oğlun mu? Buğra artık benim kontrolümde, Melis. Sen ona layık bir anne olmadığını kanıtladın. Bu yüzden, her hareketin benim iznimle olacak. Eğer bir gün beni memnun edebilirsen, belki o zaman oğlunu görebilirsin.”

 

Melis, daha fazla konuşmanın faydasız olduğunu anladı. Önündeki kuru ekmek ve suya bakarak, içindeki acıyı bastırmaya çalıştı. Ancak Luca’nın acımasız tavırları ve sözleri, Melis’i her geçen dakika daha da tüketiyordu.

 

Kahvaltı sona erdiğinde Luca, peçetesini yavaşça katladı ve ayağa kalktı.

“Bugün seninle şirkete gitmeyeceğim. Evde kal ve şu kafanı toparla. Ama unutma, gözüm her zaman üzerindedir.”

 

Luca, arkasını dönüp odadan çıkarken, Melis, onun ardından bakakaldı. Kalbinde büyüyen çaresizlik, artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Ama oğlunu düşünerek bir kez daha dayanması gerektiğini biliyordu.

 

Melis için hayat artık bir kabustan farksızdı. Evdeki herkes, Luca’nın tavrından cesaret alarak ona karşı açık bir düşmanlık sergiliyordu. Hizmetçiler, Melis’e bir birey gibi davranmayı bırakmıştı. Sözlerini dikkate almıyor, hatta yanından geçerken alaycı gülüşlerle ona küçümseyici bakışlar atıyorlardı.

 

Bir gün, Melis yemek salonuna girdiğinde hizmetçilerden biri, mutfakta hazırladığı tabakları Luca ve misafirlerine sunarken, Melis’e sert bir şekilde bağırdı:

“Burada oturup duracağınıza biraz iş yapmayı düşünmez misiniz, hanımefendi?”

 

Melis, mahcup bir şekilde başını eğdi. Luca, köşede oturmuş her şeyi izliyor, ama tek kelime etmiyordu. Hatta dudaklarının kenarındaki hafif gülümseme, bu aşağılamalardan hoşlandığını belli ediyordu.

 

Başka bir gün, Luca’nın iş arkadaşlarından biri eve ziyarete geldi. Melis, sessizce köşede otururken adam, Luca’ya dönüp alaycı bir şekilde konuştu:

“Bu kadın mı senin hayatını altüst eden? Bunu bile mi kontrol edemiyorsun, Luca?”

 

Luca, sigarasını yavaşça söndürüp Melis’e bakarak soğuk bir şekilde cevap verdi:

“Kontrol ediyorum. Ama kontrol etmek demek, ona merhamet göstermek değil. Herkes hak ettiğini yaşar.”

 

Melis, bu sözler karşısında yutkundu. Gözlerini kaçırarak odadan çıkmaya çalıştı, ama Luca’nın sesi onu durdurdu:

“Nereye gidiyorsun? Konuşulurken masayı terk etmek cesaret ister. Geri dön ve otur.”

 

Melis, istemeye istemeye geri dönüp oturdu. Kalbindeki gurur paramparça olmuştu. Ama Luca’nın bakışlarındaki öfke, daha fazla karşı koymasına izin vermiyordu.

 

Melis’in Buğra’yı görme çabaları da aynı şekilde hüsranla sonuçlanıyordu. Oğlunun odasına gitmek istediğinde, dadı kapıyı kapatarak onu içeri almıyordu.

“Efendim Luca’nın izni olmadan Buğra’yı göremezsiniz,” diyerek kapıyı sertçe kapatıyordu.

 

Bir gece, Melis dayanamayıp Luca’ya oğlunu görmek için yalvardı.

“Luca, lütfen... Sadece birkaç dakika. Oğlumun yüzünü görmem gerekiyor. Ne olur, bana bunu yapma.”

 

Luca, oturduğu yerden soğuk bir şekilde ona baktı.

“Bir annenin oğlunu görmesi için önce bir anne gibi davranması gerekir, Melis. Sen bu fırsatı çoktan kaybettin. Ama yine de seni biraz eğlendireyim.”

 

Luca, bir bardak şarap doldurup Melis’e doğru uzattı.

“Eğer bunu içip önümde diz çökersen, belki bir şansın olabilir.”

 

Melis, utanç ve çaresizlik içinde bardağa baktı. Ama Buğra’yı görme isteği her şeyin önündeydi. Bardağı alıp içerken, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Luca ise bu sahneyi bir zafer gibi izliyordu.

 

“İşte böyle, Melis. Hayat bazen acımasızdır. Ama bunu sen seçtin.”

 

Zamanla Melis’in evdeki varlığı, bir hizmetçi bile olamayacak kadar değersiz görülmeye başladı. Hizmetçiler ona kaba işler yaptırıyor, sürekli onu azarlıyorlardı. Bir gün, mutfakta yere dökülen kırıkları toplarken bir hizmetçi ona bağırdı:

“Daha hızlı! Yoksa Luca Bey, bu yavaşlığınızı fark ederse size hesap sorar!”

 

Melis, dizlerinin üzerinde cam kırıklarını toplarken, Luca mutfağa girdi. Onu bu halde gördüğünde kaşlarını çattı, ama hiçbir şey söylemeden yanından geçti. Melis, bir an için Luca’nın ona acıyabileceğini düşündü, ama bu sadece boş bir hayaldi.

 

Luca’nın gözünde Melis, artık sadece bir hataydı; bir bedel ödemesi gereken, hiçbir şekilde merhamet hak etmeyen biri. Ve Melis, her gün biraz daha içten içe tükeniyor, hayatta kalma gücünü oğlunun varlığına duyduğu özlemle bulmaya çalışıyordu.

 

Devam edecek...

 

Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ❤

 

 

Bölüm : 24.12.2024 14:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...