11. Bölüm

11.Bölüm(Yapılan yanlışlar)

Hülya_Alkc
kutuptayazmisalli

 

Bir sabah, Melis mutfakta hizmetçilerin kahkahalarını ve fısıldaşmalarını duydu. Luca’nın sekreteri Emily diğer çalışanlarla oturmuş, Luca’nın Melis’e olan tavrını alaycı bir şekilde yorumluyordu.

 

“Emily Hanım, Luca Bey’in bu kadını neden hala burada tuttuğunu anlamıyorum,” dedi bir hizmetçi. “Onu kovsa da kurtulsa.”

 

Emily alaycı bir şekilde güldü. “Belli ki eğleniyor. Melis’in çırpınışlarını görmek hoşuna gidiyor. Ama merak etmeyin, yakında bu evde bir iz bile bırakmayacak. Zaten Luca Bey’in bana nasıl baktığını gördünüz mü? Bu işin sonu belli.”

 

Melis, kapının ardından her şeyi duydu. Ellerindeki bulaşık süngeri yere düştü. Kalbi hızla atıyordu. Artık bu evde yalnızca Luca’nın değil, herkesin düşmanlığını hissetmişti. Ama Luca’ya bir şey anlatmanın faydası olmadığını biliyordu.

 

O sabah kahvaltıda Luca, her zamanki gibi sofranın başında oturuyordu. Melis ise masanın ucunda, önünde yalnızca bir dilim kuru ekmek ve bir bardak suyla oturuyordu. Luca, önündeki lüks yemeklerden birini alıp iştahla yerken Melis’e bakışlarını çevirdi.

 

“Ne o, Melis? İştahın mı yok? Yoksa bizim yediğimiz şeyleri hak etmediğini mi düşünüyorsun?”

 

Melis, sessizce başını eğdi. Luca’nın alaycı sesi, içindeki kırılmış gururu daha da paramparça ediyordu.

“Luca, lütfen... Biraz daha saygı göster. Ben oğlunun annesiyim,” dedi, cesaretini toplayarak.

 

Luca, kahkaha atarak bıçağı tabağına vurdu.

“Anne mi? Melis, bu evi ve beni rezil eden bir kadınsın. Sen annelikten ne anlarsın? Bir annenin çocuğu için onurunu koruması gerekir. Ama sen, Melis… Sen ne yaptın? Sıradan bir hayat kadını gibi davranıp benim adımı lekeledin.”

 

Melis, gözyaşlarını tutamıyordu.

“Bunlar doğru değil! Ben hiçbir zaman böyle bir şey yapmadım. O sekreterin söyledikleri yalan! Neden beni dinlemiyorsun?”

 

Luca, öne doğru eğilip yüzüne bakarak soğuk bir sesle konuştu.

“Çünkü bir yalancıyı tanımak için söylediklerini dinlemem gerekmez, Melis. Davranışların her şeyi anlatıyor.”

 

Melis, daha fazla konuşamadı. Yalvarışları ve açıklamaları Luca için bir anlam ifade etmiyordu. Sofradan kalkıp odasına gitmek istedi, ama Luca onu sert bir sesle durdurdu.

“Yerinde otur! Bu evde kimse sofrayı terk edemez. Hele senin gibi biri, asla!”

 

Melis, yavaşça yerine oturdu. Tabağındaki kuru ekmeği ağzına götürmeye çalışırken elleri titriyordu. Luca, bu anı izlerken gözlerinde hiçbir merhamet belirtisi yoktu.

 

O gün, Luca, Melis’i çalışma odasına çağırdı. Melis, ürkek adımlarla içeri girdiğinde Luca’nın masasının arkasında oturduğunu gördü. Yanında sekreteri Emily vardı. Luca, sert bir bakışla Melis’i süzdü.

“Melis, bu evdeki yerini unutmaman için bir karar verdim. Bugünden itibaren evdeki tüm hizmetlerin yapılmasından sen sorumlusun. Çamaşırdan temizliğe kadar her şey senin görevin.”

 

Melis’in yüzü bembeyaz oldu.

“Luca, bu çok fazla… Bunu yapamam.”

 

Luca masadan kalkıp yanına geldi. Gözleri soğuk bir öfkeyle doluydu.

“Yapacaksın, Melis. Yoksa oğlunu bir daha asla göremezsin.”

 

Bu tehdit, Melis’in tüm direncini kırdı. Gözyaşları içinde başını eğdi.

“Tamam… Ne istersen yapacağım. Yeter ki oğlumu benden alma.”

 

Luca, memnun bir ifadeyle geri döndü.

“İşte böyle. Ama unutma, Melis. Bu, yalnızca başlangıç. Senin gibi biri için her ceza hafif kalır.”

 

Evdeki diğer çalışanlar da Melis’e olan saygılarını tamamen kaybetmişti. Melis, yerde diz çökmüş camları silerken bir hizmetçi, yanlışlıkla eline su döktü.

“Ah, pardon,” dedi, ama yüzündeki alaycı gülümseme özür dilemediğini açıkça gösteriyordu.

 

Bir başka çalışan, Melis’in odasına yemek getirmek yerine tabağı kapının önüne bıraktı.

“Köpekler gibi kapıdan almayı öğren, hanımefendi,” diye bağırdı.

 

Melis, tüm bu aşağılamalara dayanıyordu. Tek bir şey için: Oğlu Buğra’yı tekrar görebilmek. Ama Luca’nın zalimliği ve sekreteri Emily oyunları, her geçen gün hayatını daha da dayanılmaz hale getiriyordu.

 

 

Bir akşam, Luca, Melis’i oturma odasına çağırdı. Yanında yine Emily vardı. Luca, elindeki bir dosyayı Melis’e fırlattı.

“Bak bakalım, Melis. Bunlar ne?”

 

Melis dosyayı açtığında, içinden bir sürü fotoğraf çıktı. Fotoğraflarda, Emily ve diğer birkaç kişi, Melis’in sözde ‘yanlış davranışları’ hakkında sahte kanıtlar sunuyordu. Melis’in başka erkeklerle mesajlaştığını iddia eden ekran görüntüleri bile vardı.

 

“Bunlar yalan! Hepsi sahte!” diye bağırdı Melis.

 

Luca, yüzüne sert bir tokat attı.

“Kes sesini! Sana inanacağımı mı sandın? Seni hala bu evde tutuyorsam, oğlumun annesi olduğun içindir. Ama merak etme, Melis. Bu evde cezan bitene kadar sana gerçek bir cehennemi yaşatacağım.”

 

Melis, dizlerinin üzerine çöktü ve Luca’nın ayaklarına sarıldı.

“Luca, ne olur… Bana inan. Bunu hak etmiyorum. Lütfen, beni böyle cezalandırma.”

 

Ama Luca, gözlerini bile kırpmadan onu iterek geri çekildi.

“Merhamet mi? Sen, Melis, merhameti hak eden biri değilsin.”

 

Melis, yerde hıçkırıklarla ağlarken, Luca ve Emily odadan çıkıp onu karanlıkta bıraktı. Bu gece de, Melis için bir başka karanlık geceden farksızdı.

 

Gecenin ıssız siyahına yüzünü döndü Melis. Pencereden dışarı baktı, sokak lambasının solgun ışığı bile sanki ona sırt çevirmişti. Gökyüzü karanlıktı, yıldızlar bile onun feryadını görmezden gelircesine saklanmıştı. İçindeki ağırlık, sanki ruhunu ezip geçen bir taş gibiydi.

 

Elleri titreyerek camın soğuk yüzeyine dokundu. Oğlunun gülüşü kulaklarında yankılanıyordu, ama o sıcak gülüş artık yalnızca bir anıdan ibaretti. Haykırmak istedi, bağırmak, bütün dünyaya acısını duyurmak istedi. Ama dudaklarından hiçbir ses çıkmadı. Gözyaşları yanaklarından süzülürken, yüreğinden sessiz bir çığlık yükseldi.

 

“Tanrım…” dedi, boğazı düğümlenerek. “Neden? Neden bu kadar acımasız bir sınav verdin bana? Ne yaptım ki bu kadar ağır bir cezayı hak ettim?”

 

Dizlerinin üzerine çöktü. Parmakları, sert ahşap zemini tırmalar gibi yere yapıştı. Gözyaşları hızla yere düşerken, içinde kopan fırtına tüm bedenini esir almıştı. Canı öyle çok yanıyordu ki, sanki içindeki her şey lime lime ediliyordu.

 

“Ben artık dayanamıyorum…” diye fısıldadı, sesi bir çocuk gibi çaresizdi. “Ne olur bir yol göster bana… Bir ışık, bir umut… Oğlum için ayakta kalmalıyım ama gücüm kalmadı.”

 

Yüreğinden kopan feryat, geceye karıştı. Kendi içinde bir savaş veriyordu.

 

Melis, gecenin karanlığında acısını içine gömmüş, sabaha kadar uyuyamamıştı. Oğlunun gülüşü, ona dayanma gücü veriyordu ama artık bu zulmün son bulmasını istiyordu. O sabah, Luca’nın karşısına çıkmaya karar verdi. Gözleri şişmiş, yüzünde derin bir kararlılık vardı. Ne olursa olsun, artık susmayacaktı.

 

 

 

Kahvaltı masasında Luca, keyifle gazetesini okurken Melis, aniden içeri girdi. Masaya sert bir şekilde vurarak onun dikkatini çekti. Luca, başını kaldırıp ona baktı, kaşlarını çatarak.

 

“Bu ne cüret, Melis?” dedi soğuk bir sesle.

 

Melis, titreyen ellerini yumruk yaparak konuşmaya başladı.

“Yeter artık, Luca! Günlerdir bu evde bana yaşattığın zulüm yetmedi mi? Beni herkesin önünde küçük düşürdün, aşağıladın. Ama bu gece düşündüm… Bu zulmün gerçek yüzünü açıklamanın zamanı geldi.”

 

Luca, masadan kalkıp ona yaklaştı. Gözleri öfkeyle parlıyordu.

“Ne saçmalıyorsun sen? Daha fazla kendini rezil etme.”

 

Melis, gözyaşlarını silip sert bir şekilde ona baktı.

“Rezillik mi? Asıl rezillik senin o gece bana yaptıkların, Luca! O gece, otelde beni zorla odana götürüp.. bana sahip oldun. Oğlum Buğra, o gecenin sonucunda dünyaya geldi. Ama şimdi beni herkesin önünde aşağılıyor, bir yalanın arkasına saklanıyorsun.”

 

Luca, bir an için donup kaldı. Sonra öfkeden deliye döndü.

“Ne diyorsun sen, Melis? Escortlara dayamak ne zamandan beri zorla sahip olmak oldu? Sen zaten ne olduğunu belli ettin! Şimdi kalkmış bana hesap mı soruyorsun?”

 

Melis, gözlerinden yaşlar süzülürken bağırdı.

“Ben öyle biri değilim! Hiçbir zaman olmadım! O gece beni zorladın, çaresiz bıraktın. Şimdi de utanmadan beni suçluyorsun. Buğra, senin oğlun, Luca! Ve ben, sadece onun annesi olduğum için bu evde bu zulme katlanıyorum. Ama artık dayanamıyorum.”

 

Luca, bir an durakladı. Melis’in gözlerindeki acı ve öfke, onun sözlerinden daha güçlüydü. Ancak o, her zamanki gibi merhamet göstermedi.

“Buğra benim oğlum olabilir, ama sen benim gözümde hiçbir şeysin, Melis. Seni o gece bu eve aldığım için pişmanım. Ama merak etme… Bu hikayenin sonunu ben yazacağım.”

 

Devam edecek...

 

Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen..

 

 

Bölüm : 24.12.2024 14:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...