14. Bölüm

14.Bölüm( Herşey oğlum için)

Hülya_Alkc
kutuptayazmisalli

Sevdalar hep böyle acı mı olurmuş,

Fırtına gibi vurup da geçer miymiş?

Sitemler dolu bu yürek dayanır mı?

Ah, gönlüm yine de kalbine inanır mı?

 

Melis’in zaten zor olan hayatı, Asistanı Emily 'de Luca’ya katılmasıyla daha da dayanılmaz bir hale geldi. Emily, Luca’ya karşı Melis hakkında uydurduğu yalanlarla onu kışkırtmak için elinden geleni yapıyordu.

 

Bir gün, Emily Melis’i suçlayıcı bir tavırla Luca’nın yanına geldi. Gözlerinde alaycı bir ışıltı vardı, dudakları ise sinsi bir gülümsemeyle kıvrılmıştı.

 

“Bay Luca,” dedi, tatlı ama bir o kadar da kurnaz bir sesle. “ Bugün kulak misafiri oldum da… Sizin yokluğunuzda burada başka erkeklerle konuştuğunu söylüyorlar. Üstelik oldukça samimi bir şekilde.”

 

Luca’nın kaşları çatıldı. “Ne diyorsun sen, Emily? Hangi erkekler? Nereden çıktı bu saçmalık?”

 

Emily, masum bir ifade takınarak ellerini iki yana açtı. “Ben sadece duyduklarımı söylüyorum. Komşular bile fısıldıyor. Melis’in güvenilir biri olmadığını söylüyorlar. Benim söylememe gerek yok; zaten ortalıkta dolaşan dedikodular her şeyi anlatıyor.”

 

Luca’nın öfkesi yüzüne vurdu. Yumruğunu masaya sertçe indirdi. “Bu kadın bir türlü akıllanmıyor. Ne gerekiyorsa yapacağım. Onun haddini bildireceğim!”

 

Emily’nin yüzünde zafer kazanmış bir ifadeyle Melis’in üzerine oynadığı oyunun keyfini çıkardığı açıktı. Çünkü ona göre Luca'ya oğlunu kendi doğurmalıydı.

 

Luca, hızla Melis’in odasına gitti. Kapıyı tekmeyle açtığında Melis, korkuyla yerinden sıçradı.

 

“Ne yaptım yine, Luca?” diye fısıldadı Melis, gözlerinde korku dolu bir ifade.

 

Luca, Melis’in bileğini sertçe tutarak onu odadan çıkardı. “Sen hâlâ utanmadan bana ne yaptığını soruyorsun, öyle mi? Beni aptal yerine koymaya cesaret ediyorsun!”

 

Melis, ağlamaklı bir şekilde, “Ne yaptığımı bile bilmiyorum! Lütfen, dinle beni!” dedi.

 

Ama Luca’nın gözlerinde merhamet yoktu. Onu sürükleyerek evin bodrumuna indirdi. Karanlık ve nemli odanın kapısını sertçe açıp Melis’i içeri itti.

 

“Burası sana uygun!” dedi, sesindeki öfke titreşimleriyle. “Burada otur ve yaptıklarını düşün. Ne zaman akıllanırsan, belki o zaman seni buradan çıkarırım.”

 

Melis, yere düştüğü yerden kalkmaya çalışırken Luca birden tekrar yaklaştı. Gözlerindeki öfke hiç azalmamıştı.

 

“Seninle ilgili duyduklarım doğruysa,” dedi, alaycı bir gülümsemeyle. “Beni aptal yerine koyduğun için her gün burada daha da beter olacaksın. Yalvarmana bile izin vermeyeceğim!”

 

Melis, ağlayarak, “Yemin ederim ki hiçbir şey yapmadım! Bana inanmıyorsun ama ben suçsuzum, Luca!” diye feryat etti.

 

Luca, sert bir şekilde eğilerek yüzünü Melis’e yaklaştırdı. “Sana inanacak bir sebep vermedin. Ve inan bana, sana acımayacağım.”

 

Ardından kapıyı sertçe çarparak bodrumdan çıktı.

 

Melis, karanlıkta yalnız başına, acı ve çaresizlik içinde hıçkırarak ağladı. Bedenindeki yaralar kadar ruhundaki yaralar da derindi. Tek bir umut ışığı dahi göremediği bu karanlık dünyada, yaşamak için bir sebep arıyordu. Ama her geçen gün, içinde bir şeylerin daha da tükenmekte olduğunu hissediyordu.

 

Melis, bodrumun karanlık köşesine çekilmiş, sırtını nemli duvara yaslamıştı. Sessizlik, adeta üzerine çöküyor, boğazında bir düğüm gibi büyüyordu. Gözlerinden süzülen yaşlar sessizce yanaklarından akarken, yüreğindeki ağırlığı taşıyamıyordu artık.

 

“Allah'ım,” diye fısıldadı kendi kendine, sesi duyulmayacak kadar kısık ama içinde yankılanacak kadar derin. “Ne yaptım ben? Ne hata ettim ki böylesine bir hayatı hak ettim? Bu acılar, bu zulüm... Bir annenin dayanamayacağı kadar ağır bu yük. Karnımda büyüttüğüm can için direnmeyi istiyorum ama artık dayanamıyorum.”

 

Karnını sanki yeniden doğuruyormuş gibi tutarak, başını dizlerinin arasına koydu.

 

“Buğra... Benim canım oğlum... Senin için hayatta kalmaya çalışıyorum. Ama nasıl yapacağım? Seni koruyacak kadar güçlü değilim. Annen zayıf bir kadın, oğlum. Sana süt verebilecek kadar bile özgür değilim. Ellerimden her şey alındı. Hayallerim, umutlarım, hatta kendim... Şimdi ne yapacağım? Sana ne anlatacağım bir gün büyüdüğünde? Bu çaresizliğimi mi? Annenin gözyaşlarıyla dolu bir hayatı olduğunu mu?”

 

Sessizlik daha da ağırlaştı. Gözlerini kapattı ve ellerini başının iki yanına koydu. Düşünceler beynini bir pençe gibi sıkıyordu.

 

“Luca...” dedi, içinden öfkeyle. “Sen nasıl bir adamsın? Bu kadar acımasız olmak için ne yaşadın? Bir kadına, bir anneye bu kadar eziyet etmek nasıl bu kadar kolay senin için? Sen beni değil, kendi insanlığını yok ediyorsun. Bu karanlık, bu zulüm senin de ruhunu çürütüyor. Ama ben senin oyununda bir piyon olmaktan bıktım artık.”

 

Ayağa kalktı, titreyen dizleriyle odanın ortasında durdu. Ellerini yumruk yapıp nefesini düzenlemeye çalıştı.

 

“Bir gün bu karanlıktan çıkacağım,” dedi kendi kendine, daha yüksek bir sesle. “Bir gün senin yaptığın her şeyin hesabını vereceğin o an gelecek. Buğra’nın gözlerine bakıp gururla onun annesi olduğumu söyleyebileceğim bir gün gelecek. Ama bugün değil. Bugün sadece hayatta kalmak için direniyorum. Bebeğim için, o masum yavru için... Senin nefretine boyun eğmemek için!”

 

Gözlerinden yaşlar tekrar dökülmeye başladı, ama bu kez acıyla karışık bir kararlılık vardı yüzünde. Kendi kendine mırıldandı: “Melis, güçlü olmak zorundasın. Oğlun için, kendin için... Luca’nın seni tamamen yok etmesine izin veremezsin.”

 

Arkasındaki kapıya doğru baktı. Kilitliydi. Karanlıkta çaresizce beklemekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Ama yüreğinde sessiz bir umut filizleniyordu. Belki de bu kadar çaresiz hissettiği bir anda bile, içindeki annenin gücü ona bir yol gösterecekti.

 

Sabahın ilk ışıkları bodrumun küçük, kirli penceresinden içeri sızarken Melis, soğuk taş zeminde yığıldığı yerden doğrulmaya çalıştı. Vücudu bir önceki gecenin acılarıyla ağrıyor, her hareketi ona işkencenin ağırlığını hatırlatıyordu. Ellerini duvara yaslayarak ayağa kalktı, ama daha dengesini bulamadan bodrumun ağır kapısı bir gürültüyle açıldı.

 

Kapının eşiğinde Luca belirdi. Üzerindeki pahalı takım elbise, sert bakışları ve yüzündeki soğuk ifadeyle bir kez daha Melis’in üzerine korku saldı. Yanında iki adamı vardı. Melis, onların ne için geldiğini anlamakta gecikmedi.

 

“Kalk,” dedi Luca, sesi sert ve keskin. “Bugün seni tembelliğin için ödüllendireceğim.”

 

Melis, ne olduğunu anlamaya çalışırken, adamları yanına yaklaştı ve onu zorla yukarı çıkardılar. Vücudu direnmeye mecalsizdi. Luca’nın ardında salona kadar sürüklendi.

 

Luca, büyük yemek masasına doğru yürüdü ve elindeki kahve fincanını ağır hareketlerle masaya bıraktı. Gözleri Melis’e dikiliydi, yüzündeki küçümseme daha da derinleşmişti.

 

“Biliyor musun, Melis,” dedi, sanki sıradan bir sohbet ediyormuş gibi. “Senin gibi nankör birini bu evde barındırmak bile büyük bir lütuf. Ama sen minnettarlık göstermek yerine sadece sorun yaratıyorsun.”

 

Melis, dizlerinin üzerine çökmüş, sessizce onun söylediklerini dinliyordu. Gözleri yere dikilmişti. Konuşacak gücü yoktu.

 

“Bugün bir şeyler öğrenmeni istiyorum,” diye devam etti Luca, işaret parmağıyla masanın üzerini göstererek. “Şu masayı görüyor musun? Misafirlerimle burada oturup keyifle yemek yediğim masayı? Dün gece senin yüzünden bu masada rezil oldum.”

 

Luca’nın sesi giderek yükseldi. Öfkesini kontrol etmekte zorlanıyordu.

 

“Bu yüzden, şimdi temizleyeceksin. Ama sadece temizlemek yetmez. Bu masayı ellerinle cilalayacaksın. Parlayana kadar uğraşacaksın, anladın mı?”

 

Melis, cevap vermedi. Ama Luca’nın gözlerindeki tehdit onu cevap vermeye zorladı.

 

“Anladın mı?!” diye bağırdı, Melis’in üzerine eğilerek.

 

“Evet...” diye fısıldadı Melis, sesi titrek ve zayıf.

 

Luca başını salladı ve yanındaki adamlara işaret etti. Adamlar Melis’in önüne bir kova su ve bir bez bıraktı. Luca, masanın başına oturup bacak bacak üstüne attı.

 

“Hadi bakalım,” dedi küçümseyici bir sesle. “Göreyim seni. Ama sakın geç kalma, çünkü işin bitince daha yapılacak çok şey var.”

 

Melis, sessizce bezle masayı temizlemeye başladı. Ellerindeki yara izleri ve ağrılar her hareketinde ona kendini hatırlatıyordu. Luca, keyifle kahvesini içerken Melis’i izliyordu.

 

“Bakıyorum da, sessizliğe alışıyorsun,” dedi Luca alaycı bir tonla. “Böyle daha iyisin. Sadece işe yarayan, konuşmayan bir kadın. Belki seni böyle tutarsam sonunda uslu bir hizmetçi olmayı öğrenirsin.”

 

Melis, başını kaldırmadan çalışmaya devam etti. İçindeki tüm gururu ve insanlığı ezilmiş hissediyordu. Ama gözyaşlarını göstermemek için dişlerini sıktı.

 

“Biliyor musun, Melis,” dedi Luca, masanın başından kalkarak. “Senin gibiler her zaman hatalarını kanıtlamak zorunda kalır. Ve ben sana her fırsatta hatanı göstereceğim.”

 

Melis, içten içe haykırmak istiyordu, ama sesi boğazına düğümlenmişti. Elleri titreyerek masayı temizlemeye devam etti.

 

Luca, arkasını dönerek odadan çıkarken bir kez daha durdu. Geri dönüp Melis’in yanına eğildi.

 

“Bu sadece başlangıç,” dedi, sesi soğuk ve tehditkâr. “Daha yeni başlıyoruz.”

 

Melis, arkasından kapanan kapının sesini duyduğunda bir an derin bir nefes aldı. Ama bu nefes, acılarının bitmediğini, aksine daha da büyüyeceğini anlamasını sağladı.

 

Devam edecek....

 

Yıldızı yakmayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen ❤🥺

 

AZ KALDI DAYANIN BİTANELERİM 🥰

 

 

Bölüm : 27.12.2024 00:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...