15. Bölüm

15.Bölüm( Gelmeyen fuslat)

Hülya_Alkc
kutuptayazmisalli

"Aşk, kalpte açılmış bir yara gibidir; pişmanlık ise o yaranın izidir."

.

.

 

Melis, salonun ortasında Luca’yı Buğra’yı kucağına almış bir şekilde otururken gördü. Adamın yüzünde garip bir ifade vardı. Bir yandan babalık şefkati, diğer yandan Melis’i incitmenin keyfi.

 

Luca, Buğra’nın küçük ellerini tutarak yavaşça oynuyordu. Çocuğun gülüşleri salonu dolduruyordu, ama Melis’in içinde tarifsiz bir acı vardı. Gözleri oğluna kilitlenmişti, ama bir adım bile atmaya cesaret edemiyordu.

 

“Yaklaşma,” dedi Luca, gözlerini Melis’e dikerek. Sesi soğuk ve buyurgandı.

 

Melis durdu. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. “Ne olur... Luca, sadece onu kucağıma alayım. Bir kere... Sadece bir kere dokunayım.”

 

Luca alaycı bir kahkaha attı. “Hayır, Melis. Sen bu şansı hak etmiyorsun. O benim oğlum. Senin gibi birinin dokunuşunu hak etmiyor.”

 

Melis, dizlerinin üzerine çökerek ellerini birleştirdi. “Lütfen... O benim oğlum. Benim kanım, canım. Ona dokunmadan yaşayamam. Ne istersen yaparım, ama lütfen onu bana ver.”

 

Luca, Buğra’yı biraz daha sıkıca kucakladı ve onun saçlarını okşadı. Çocuğun masum bakışları, Melis’in kalbini daha da sıkıştırıyordu.

 

“Senin gibi bir annenin sevgisine ihtiyacı yok,” dedi Luca, sakin ama sert bir sesle. “Ben onun için yeterim. Onu senin gibi bir kadından koruyorum. Çünkü senin sevginden bile zarar görecek kadar değerli.”

 

Melis, daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladı. “Luca, ne olur... Ne olur bu kadar zalim olma. Buğra’ya ihtiyacım var. Onun kokusunu, sıcaklığını hissetmeden yaşayamayacağım.”

 

Luca, Melis’in gözyaşlarına aldırmadan ayağa kalktı. Buğra’yı omzuna alarak odanın içinde yavaşça yürümeye başladı.

 

“Görüyor musun, Buğra?” dedi oğluna tatlı bir sesle. “Annen ne kadar aciz. Bir annenin güçlü olması gerekmez mi? Ama senin annen ağlamaktan başka bir şey yapamıyor.”

 

Buğra, babasının söylediklerini anlamasa da Luca’nın yüzüne bakarak gülümsüyordu. Bu görüntü Melis’in yüreğini daha da parçaladı.

 

“Luca, yalvarıyorum. Onu sevdiğini biliyorum, ama ben de onun annesiyim. Lütfen, bana acı.”

 

Luca, Melis’in yalvarışlarına aldırış etmeden bir sandalye çekti ve Buğra’yı dizlerine oturttu. Çocuğun yüzünü elleriyle okşadı ve ona sevgi dolu bir şekilde baktı.

 

“Buğra’nın yanında olmak için önce bunu hak etmen gerekiyor, Melis,” dedi. “Ama sen şu an sadece cezanı çeken bir mahkumsun. Bir annenin hak ettiği sevgiyi, güveni kazanması gerekir. Ve sen bu güveni çoktan kaybettin.”

 

Melis, Luca’nın sözleri karşısında tamamen yıkılmıştı. Dizlerinin üzerine çöküp hıçkırıklarla ağladı. Ama Luca, onun acısını umursamadan Buğra’yla oynamaya devam etti.

 

Bu sahne, Melis için işkencenin en büyüğüydü. Kendi kanından olan çocuğuna dokunamamak, ona sarılamamak, Luca’nın ellerinde bir kukla gibi oynadığını görmek... Her geçen saniye, Melis’in içindeki umutları biraz daha tüketiyordu.

 

Melis, evin her köşesini temizlemekle meşguldü. Hizmetçilerin kendisine olan küçümseyici bakışlarına ve alaycı sözlerine aldırış etmeden, sessizce verilen emirleri yerine getiriyordu. Luca’nın çalışma odası hariç tüm odaları temizlemişti. En son sıra odaya geldiğinde, içeri girmeden önce derin bir nefes aldı. Luca’nın eşyalarına dokunmak bile onun için korkutucu bir hale gelmişti.

 

Kapıyı yavaşça araladı ve içeri girdi. Oda, her zamanki gibi düzenliydi, ancak masanın önünde yerde bir şey dikkatini çekti. Yerde, parçalanmış bir fotoğraf vardı. Fotoğrafın kenarlarından tanıdığı kadarıyla Luca’nın gençliğine ait bir kareydi fakat yanında tıpkı Melis gibi hayır hayır resmen Melis'e tıpa tıp benzeyen güzel bir kadın vardı. Merakla eğildi ve parçaları toplamaya çalıştı.

 

Tam o sırada kapı hızla açıldı. Luca içeri girdi ve Melis’i yerde, elinde fotoğraf parçalarıyla gördü. Adamın yüzü bir anda öfkeden kasvetlendi.

 

“Ne yapıyorsun sen burada?!” diye bağırdı.

 

Melis, elindeki parçaları bırakıp geri çekildi. “Ben... Ben sadece temizliyordum. Fotoğrafı yerde gördüm, almak istedim...”

 

Luca, hızla Melis’e doğru yürüdü ve onu kolundan sertçe tuttu. “Yalan söyleme! Sen benim özel eşyalarımı karıştırıyorsun. Bu odada ne bulmayı umuyordun, ha?!”

 

Melis gözyaşları içinde, “Hiçbir şey bulmaya çalışmıyordum. Sadece temizlememi söylediler. Yemin ederim, başka bir niyetim yoktu,” diye yalvardı.

 

Ama Luca’nın öfkesi dinmiyordu. “Bu kadar mı düşkünsün? Gizlice odama girip, özel hayatımı mı karıştırıyorsun? Seni ne kadar aşağılık biri olduğunu düşündüğümde bile hâlâ daha kötüsünü yapmayı başarıyorsun!”

 

Melis, yere kapanarak ağlamaya başladı. “Luca, lütfen... Yemin ederim, böyle bir şey yapmadım. Bana iftira atıyorlar. Emily ve diğerleri... Onlar beni yok etmek istiyor!”

 

Bu sözler Luca’yı daha da öfkelendirdi. “Yine bahaneler! Yine suçluyu başka yerde arıyorsun. Kendine bak, Melis. Her şeyin suçlusu sensin. Emily' mi seni buraya getirdi? Hayır, sen kendi yaptıklarının bedelini ödüyorsun!”

 

Luca, bir an duraksadı ve yere atılmış fotoğraf parçalarına baktı. Gözlerinde bir anlık hüzün belirdi, ancak bu his hızla öfkeye dönüştü. Melis’i kolundan tutup odadan dışarı sürükledi.

 

“Artık sabrım tükendi, Melis. Bu evde senin gibi birinin varlığı bile beni rahatsız ediyor. Ama sana gitmek gibi bir lüks tanımayacağım. Burada kalacaksın, ama bir mahkum gibi. Herkesin gözü önünde daha da küçük düşeceksin!”

 

Melis ağlayarak yalvarmaya devam etti. “Ne olur, Luca... Bu kadar zalim olma. Bana inan. Ben suçsuzum!”

 

Ama Luca, onun yalvarışlarını umursamadan bağırdı “Hizmetçiler! Gelin buraya!”

 

Hizmetçiler hızla odaya geldiler. Luca, Melis’i onlara teslim ederken soğuk bir sesle konuştu: “Bunu bodruma götürün. Ve ona bir daha yukarı çıkmayı düşünmemesi gerektiğini hatırlatın.”

 

Hizmetçiler, Melis’i sürükleyerek bodruma götürdü. Kadının çığlıkları ve yalvarışları evin her köşesinde yankılanıyordu. Ancak Luca’nın yüzünde bir an bile merhamet belirtisi yoktu. Onun için Melis artık yalnızca bir yük ve bir hayal kırıklığıydı.

 

Emily ise koridorda sessizce olanları izliyordu. Yüzünde sinsice bir gülümseme belirdi. Planı başarıyla işlemişti. Luca’yı Melis’e karşı tamamen doldurmuş ve onu daha da köşeye sıkıştırmıştı. Şimdi sıra, Luca’nın güvenini tamamen kazanmaya gelmişti.

 

Melis, bodrumun soğuk taş zeminine yığılmış halde, gözyaşları içinde titriyordu. Zihni, yaşadığı olayların ağırlığı altında ezilirken, Luca’nın sesleri hâlâ kulaklarında yankılanıyordu. Her şeyin bu noktaya gelmesine inanmakta zorlanıyordu. Emily’in planları, hizmetçilerin alayları ve Luca’nın acımasızlığı onu tamamen tükenme noktasına getirmişti.

 

Bodrumun loş ışığında yalnızlığını hissederken, birden yukarıdan ayak sesleri duydu. Kapı sert bir şekilde açıldı ve Luca, elinde bir fenerle aşağı indi. Yüzü, her zamanki gibi öfke doluydu.

 

Melis, gözyaşlarını tutamıyordu. “Ben sadece oğlumu istiyorum, Luca. Onu sevmek, ona sarılmak istiyorum. Bana bunu bile çok görme. Lütfen, biraz merhamet et!”

 

Luca, Melis’in yakarışlarını soğukkanlılıkla izledi. Bir adım geri çekildi ve kadına soğuk bir bakış attı. “Sana inanmıyorum, Melis. Hiçbir zaman inanmayacağım. Ve oğlumu da senin gibi biriyle paylaşmayacağım. Onu benden uzak tutmaya kalkarsan, hayatını daha da cehenneme çeviririm.”

 

Ardından, Melis’in karşısında sert bir şekilde doğruldu ve hizmetçilere bağırdı: “Burası onun yeni odası. Yukarı çıkmasına gerek yok. Ona yemek ve su verin, ama sadece gerektiği kadar. Ne fazla, ne eksik. Ceza dediğin şey, insana sınırlarını hatırlatmalı.”

 

Melis, bodrumun karanlığında yapayalnız bırakılırken, Luca yukarı çıktı. Yüreğindeki öfke dinmek bilmiyordu. Emily’in söylediklerini hatırlıyor, Melis’in suçsuz olabileceği ihtimalini bile düşünmüyordu. Onun gözünde Melis, yalnızca güvenilmez biriydi. Zamanında babasının da dediği gibi hiç bir kadına güvenme yoksa ilk fırsata elinden aldığı bıçağı yüreğine saplar ve defolup gider. Genç adam geçmişin fısıltılarına bir siktir çekip devam etti yoluna.

 

Emily, Luca’nın çalışma odasında onu bekliyordu. Luca içeri girdiğinde, Emily sahte bir masumiyetle ona yaklaştı. “Luca, olanları duydum. Melis yine sizi üzdü değil mi? Keşke size böyle acı çektirmese.”

 

Luca, yüzünü Elif’e döndü ve soğuk bir şekilde konuştu "Emily sen işine bak. Gereksiz konuşmalar duymak istemiyorum.”

 

Emily Luca’nın tepkisinden rahatsız olsa da yüzüne sahte bir gülümseme takındı. “Elbette, Luca Bey. Sadece sizin iyiliğinizi düşünüyorum.”

 

O gece, Melis bodrumda yalnız başına, oğlunun kokusunu özleyerek ağladı. Yüreğindeki çaresizlik, her geçen saniye daha da büyüyordu. Ancak bir yandan, içten içe bir umut ışığı arıyordu. Luca’nın gerçeği görmesini, Emily’in oyunlarının ortaya çıkmasını dileyerek gözlerini karanlığa kapattı.

 

 

 

 

Günler, haftaları,haftalar, ayları kovalamıştı. Zaman, Melis için bir hapishanenin içinde hapsedilmiş gibi geçiyordu. Her saniye acının bir başka yüzüyle karşılaşıyor, her nefes alışında daha da tükeniyordu. Luca’nın zalimliği bitmek bilmiyor, cezanın dozu her geçen gün artıyordu. Artık Melis’in sütü bile kesilmişti. Buğra’nın yüzünü en son ne zaman gördüğünü hatırlamıyordu. Oğlu, onun için sadece hatıralar ve kalbine işleyen özlemin bir parçası olmuştu.

 

Melis, bodrumun soğuk taş zemininde oturuyordu. Yüzü gözü morluklar ve yaralarla doluydu. Ellerindeki kesikler, Luca’nın son cezalarından kalmaydı.

 

Tam o sırada bodrum kapısı hızla açıldı. Kapıdan Luca’nın öfke dolu yüzü göründü.

 

Melis, tüm cesaretini toplayarak fısıldadı. "Onu görmeme izin ver... Sadece bir kez, Luca. Lütfen, oğlumu görmeme izin ver..."

 

Luca, alaycı bir kahkaha attı. "Onu görmen mi? Oğluma bir kez daha dokunmana asla izin vermem. Senin gibi zayıf, yetersiz bir kadının Buğra’nın hayatında yeri yok."

 

Melis’in gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. "Luca, o benim oğlum... Senden başka kimsem yok... Onun annesiyim..."

 

Luca, onun bu sözlerine karşı daha da öfkelendi. "Sen bir hiçsin, Melis! Oğlumun annesi olduğunu unut! Onun annesi olmaya layık değilsin."

 

Melis, titreyen elleriyle tepsiden suyu almaya çalıştı. Ancak Luca, bardak daha eline değmeden onu tekmeyle uzağa fırlattı. Bardak yere düştü ve su, beton zemine yayıldı.

 

"Önce benim sorularımı cevaplayacaksın. Buğra’yı hak edip etmediğini anlamam gerek."

 

Melis, başını kaldırıp ona baktı. Gözlerindeki yaşlar, akan kanla birleşmişti. Luca’nın gözlerinde en ufak bir merhamet belirtisi yoktu.

 

"Luca, ne olur… Oğlumu bana geri ver. Ne istersen yaparım. Beni bu acıyla daha fazla sınama. Lütfen…"

 

Luca, gülerek yere çömeldi ve Melis’in çenesini zorla yukarı kaldırdı. "Ne istersen yaparım, ha? Buğra için her şeyi yaparsın, değil mi? Peki, benim kurallarıma göre yaşamayı kabul eder misin? Artık senin hiçbir iraden olmayacak, Melis. Sen benim için sadece bir oyuncağın. Oğlumu bile görebilmek için benim her dediğimi yapacaksın. Anladın mı?"

 

Melis, gözlerinden yaşlar süzülerek başını salladı. "Anladım," dedi fısıldar gibi. Ama bu itaat bile Luca’yı tatmin etmemişti.

 

"Yüksek sesle söyle, Melis! Duyayım! Benim bir köle olduğumu kabul et!"

 

Melis, içindeki tüm onurunu ezip geçtiği bir sesle konuştu. "Ben… Ben senin kölenim, Luca."

 

Luca, keyifle ayağa kalktı ve Melis’in önüne oturdu. "Güzel. Ama bu sadece başlangıç. Sana Buğra’yı göstermek için daha fazlasını yapman gerekecek."

 

Melis’in gözlerinden yaşlar süzülürken Luca, bir kez daha hoparlörü açtı. Buğra’nın ağlama sesi yeniden bodrumu doldurdu. Luca, Melis’in bu işkenceye daha ne kadar dayanacağını görmek istercesine karşısında dikiliyordu.

 

"Kalk Melis. Bu yer senin için fazla rahat. Temizlenmesi gereken başka yerler var. Bu sefer evin tüm camlarını temizleyeceksin. Ve eğer bir tane bile leke kalırsa… Seni Buğra’yı bir daha asla göremeyeceğin bir yere gönderirim."

 

Melis, zorlukla yerinden kalktı. Luca, kapıyı açarak ona çıkması için izin verdi. Genç kadın, titreyen bacaklarıyla yukarı çıkarken, içindeki umut kırıntılarını tamamen kaybetmemek için sessizce dua ediyordu. Ama Luca’nın acımasız bakışları, her an onun peşindeydi.

 

Villa o gece sessizdi, ama Melis’in yüreğinde kopan fırtına dinmek bilmiyordu. Gerçeklerin ortaya çıkmak üzere olduğunu hissediyordu, ama yine de korku, çaresizlik ve acı iç içe geçmişti. Camları silerken, içinde tarifsiz bir ağırlık hissetti. Ellerindeki yara izleri daha da acırken, titreyen dudaklarıyla Luca’ya yalvarıyordu.

 

“Luca… Lütfen, bu kez beni dinle. Sana ne olursa olsun yalan söylemediğimi, suçsuz olduğumu kanıtlayacağım. Ama lütfen artık bana bu kadar acı çektirme. Oğlumuzu düşün. Ne olur…”

 

Luca, köşeden onu izliyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, yüzünde her zamanki alaycı ve soğuk ifadesi vardı. Melis’in sözleri onun için hiçbir anlam ifade etmiyormuş gibi gözlerini devirerek iç çekti.

 

“Yine aynı şarkı, Melis. Seni dinlemekten yoruldum. Tıpkı an... Neyse. Hep aynı masumiyet, hep aynı yalvarış. Ama her defasında ihanetin başka bir yüzüyle karşılaşıyorum. Emily bana fotoğraflarını gösterdi. O adamın yanında nasıl güldüğünü gördüm! Ben aptal mıyım, ha? Sana inanacak kadar saf biri miyim?”

 

Melis’in gözleri dolmuştu. Sesindeki titremeyi bastırmaya çalışarak, bir adım Luca’ya yaklaştı. “O fotoğraflar bir oyun, Luca! Emily bana iftira atıyor, bunu neden göremiyorsun? Ne olur, bana biraz olsun güven! İçimde kötü bir şey olacakmış gibi bir his var. Lütfen, ne olur bu kez beni dinle…”

 

Luca, öfkeyle bir adım daha ona yaklaştı. “Sus artık! Senin hislerin beni ilgilendirmiyor. İşini yap ve sus. Yoksa bu geceyi de bodrumda geçirirsin!” diye kükredi.

 

Melis, çaresizce başını eğip camları silmeye devam etti. Gözyaşları yanaklarından süzülüyor, yüreğindeki ağırlık her saniye artıyordu. Ancak o an Luca, Melis’in silmekte olduğu bir camda küçük bir leke fark etti.

 

“Bu ne, Melis? Sana kaç kez söyledim, işini düzgün yap diye! Hâlâ anlamıyorsun, değil mi?” diyerek ona doğru hızla yürüdü.

 

Melis, kendini savunmak için bir şeyler söylemeye çalıştı, ama Luca çoktan öfkesine yenik düşmüştü. Onu itmek isterken, Melis dengesini kaybetti ve hızla alt kattaki salonun ortadaki cam masasına düştü. Çıkan sesle birlikte her şey bir an için durdu. Luca, gözlerinin önünde Melis’in kanlar içinde yerde yatışını gördüğünde donakaldı.

 

 

Devam edecek...

 

Gerçekler ortaya çıkıyor...

 

Yıldızı yakmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen...

 

 

Her yorum çok değerli...

 

Bölüm : 27.12.2024 22:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...