


Melis, sabahın erken saatlerinde, küçük Buğra'nın mama sandalyesinin başında oturuyor. Bir eliyle oğlunun yüzüne bulaşan mamayı silerken diğer eliyle küçük kaşığı tutuyordu. Oğlunun kıkırdaması, Melis'in içindeki yorgunluğu bir nebze hafifletiyor gibiydi. Ama derinlerde bir yerde, o yılların acısı ve kaybı hâlâ kemiklerine işlemişti.
"Tamam, hadi Buğra, bir kaşık daha..." diye mırıldandı Melis. Ancak Buğra, aniden kahkahalarla tişörtüne uzandı ve ince kumaşı iki küçük eliyle çekerek yırtmayı başardı. Melis şaşkınlıkla irkildi. "Buğra! Ne yapıyorsun oğlum?"
Tam o sırada kapı aralandı ve Luca içeri girdi. Elinde bir dosya vardı, ama Melis'in üzerindeki yırtık tişört ve öfkeli bakışı onu durdurdu. Odanın ortasında, eli havada donup kaldı.
"Ne istiyorsun, Luca?" diye sordu Melis, sesi sert ve keskin bir bıçak gibiydi. "Sana kaç kez söyledim, odaya izinsiz girme!"
Luca, suçlu bir ifadeyle gözlerini yere indirdi. "Özür dilerim," diye fısıldadı. "Sadece... sizin iyi olduğunuzu görmek istedim."
Melis, oğlunu kucağına alarak ayağa kalktı. "İyi mi olduğumuzu görmek mi? Yıllar önce beni bu hale getiren sen değilmişsin gibi davranıyorsun. Luca, oğlumuzu benden çaldın! Onun ilk adımlarını, ilk kelimelerini... Her şeyi mahvettin! Ya oğlumuz hala süt istiyor benden ama bil bakalım ne yok? SÜTÜM YOK BENİM. MAHZENDE İŞKENCE EDEREK KESİLMESİNE SEBEP OLDUĞUN SÜTÜM YOK."
Buğra, annesinin kollarında kıpırdanarak neşeyle mırıldandı, ama Melis'in gözyaşları durdurulamaz bir şekilde yanaklarından akmaya başlamıştı.
Luca, titreyen elleriyle bir adım attı. "Melis, biliyorum... Biliyorum her şey benim suçum. Seni incittim, oğlumuzu senden aldım. Ama... lütfen, bana bir şans ver. Seni iyileştirmek için, Buğra'nın babası olmak için..."
Melis, acı bir kahkaha attı. "Şans mı? Luca, bu kelimenin ne anlama geldiğini bile bilmiyorsun! Şans, bana hayatımı geri verebilecek misin? Oğlumun büyümesini izleyemediğim yılları geri getirebilecek misin?"
Luca, bu sözler karşısında dizlerinin üzerine çöktü. Gözleri yaşlarla dolmuştu. "Hayır," dedi kısık bir sesle. "Geçmişi değiştiremem. Ama geleceği senin için, Buğra için daha iyi bir hale getirebilirim. Sadece izin ver... lütfen."
Melis, bir an sessiz kaldı. Luca'nın bu halini görmek ona karmaşık duygular yaşatıyordu. Öfke, acı ve bir nebze olsun umut... Hepsi bir aradaydı. Ama hemen kendini toparladı.
"Bir daha bu eve kendi kurallarını dayatmaya kalkma, Luca," dedi soğuk bir tonla. "Eğer Buğra'yı görmek istiyorsan, önce bana kendini kanıtla. Ama unutma, seni asla affetmeyeceğim."
Luca, başını öne eğdi. "Bu bana yeter," diye fısıldadı. "Sizi yeniden kaybetmemek için her şeyi yapacağım."
Melis, oğlunu kucağına daha sıkı bastırarak odadan çıktı.
Gece, evde bir sessizlik vardı. Melis, oğlunu yatırmış, uzun bir günün ardından biraz olsun huzur bulmaya çalışıyordu. Ancak aşağıdan gelen kahkahalar ve konuşma sesleri bu huzuru bozdu.
Merakla odasından çıktı ve merdivenlerden aşağıya doğru baktı. Salonun ışıkları yanıyordu ve Luca, yanında alımlı, neşe dolu bir kadınla oturuyordu. Kadın, Luca'ya sarılıyor, kahkahalarla konuşuyor ve bazen yanağına öpücükler konduruyordu. Luca'nın da ona gülümsediğini görmek, Melis'in içindeki öfkeyi ateşledi.
Bir an duraksadı. Kalbi hızla atıyordu. Gözleri dolmuştu, ama kendini toparladı ve kararlı adımlarla salona indi.
"Luca!" diye seslendi, sesi titriyordu ama öfkesi her kelimesinde hissediliyordu. Luca, şaşkınlıkla başını çevirip ona baktı.
"Melis, bekle..." diye başlamaya çalıştı, ama Melis onun sözünü kesti.
"Hayır, Luca! Yeter! Burada, oğlumuzun varken, benim gözümün önünde bu kadar rahat bir şekilde... Bu kadar mı umursamıyorsun beni? Sana güvenmek istiyordum, Luca. Belki bir şansımız olabilir diye düşünüyordum. Ama sen... sen hiçbir şeyin değişmediğini gösterdin!"
Kadın, şaşkın bir ifadeyle Melis'e baktı, ama bir şey söylemeye fırsat bulamadan Melis devam etti.
"Ben burada oğlumuzu büyütmeye çalışırken, yaralarımı sarmaya uğraşırken, sen eğleniyorsun! Bu kadar mı kolay senin için? Benim acılarımın hiçbir önemi yok mu?"
Luca, yerinden kalktı, ama Melis elini kaldırarak onu durdurdu. "Hayır, hiçbir açıklama yapma. Beni bir kez daha aptal yerine koymana izin vermeyeceğim!"
Melis, hızla arkasını döndü ve yukarıya çıktı. Gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Oğlunun odasına girip kapıyı kapattı. Küçük Buğra'nın huzurlu uykusuna bakarken, kalbindeki acı daha da büyüdü.
"Ben nasıl hâlâ inanabiliyorum sana, Luca?" diye mırıldandı kendi kendine. "Kendi kendimi kandırmaktan başka bir şey yapmıyorum."
Bu sırada Luca, aşağıda sessizce duruyordu. Yanındaki kadın ise şaşkın bir şekilde ona baktı. "Luca, kim bu kadın? Neler oluyor burada?"
Luca derin bir nefes aldı. "Melis... karım. Oğlumun annesi. Ve haklı olarak bana güvenmiyor."
Kadın, Luca'nın koluna hafifçe dokundu. "Luca, neden beni ona tanıtmadın? Yanlış anlamış gibi görünüyor."
Luca başını iki yana salladı. "Ne desem bir önemi yoktu. Melis bana inanmıyor, ve haklı. Geçmişte ona yaptıklarımı asla unutmayacak."
Kadın, elini Luca'nın omzuna koyarak sakin bir sesle konuştu. "Luca, yukarı çıkıp her şeyi açıklaman gerek. Bu şekilde hiçbir şey düzelmez."
Luca, derin bir iç çekerek başını salladı. "Haklısın, Eleonora. Ama beni dinleyeceğinden emin değilim"
Melis, oğlunun yanına oturmuş, gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu. Her şey yeniden canlanmış gibiydi. Luca'nın geçmişteki ihanetleri, ona yaşattığı acılar ve kırık umutlar... Hepsi bir anda üzerine çullandı.
"Ben ne bekliyordum ki?" dedi kendi kendine. "Değişeceğine nasıl inanabildim?"
O sırada kapı yavaşça aralandı. Luca, başını içeri uzattı. Gözleri suçlulukla doluydu.
"Melis..." diye fısıldadı. "Lütfen beni dinle. Yanlış anladın."
Melis, arkasını döndü, gözyaşlarını saklamaya çalışıyordu. "Sana inanmamı mı istiyorsun? Daha kaç kez beni kandıracaksın, Luca?"
Luca, birkaç adım içeri girdi. "Melis, o benim kız kardeşim, Eleonora. Bu gece buraya geldi çünkü... çünkü bana destek olmak istedi. Seni rahatsız etmemek için yemekleri aşağıda hazırlattım. Seni incitmek gibi bir niyetim yoktu."
Melis, bir an sessiz kaldı. Ardından gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. "Kız kardeşin mi?" diye sordu kısık bir sesle.
Luca, başını salladı. "Evet, Eleonora. Melis, seni üzmek istemedim. Sadece... sana ve Buğra'ya yaklaşmanın bir yolunu bulmaya çalışıyorum."
Melis, yüzünü elleriyle kapatarak ağlamaya devam etti. "Beni neden böyle bir hale getirdin, Luca? Sana inanmayı, güvenmeyi ne kadar istesem de... yapamıyorum."
Luca, yavaşça ona yaklaştı. "Biliyorum," dedi. "Bunu hak ettim. Ama seni yeniden mutlu edebilmek için her şeyi yapacağım. Sadece bana bir şans ver. Seni asla bir daha hayal kırıklığına uğratmayacağım."
Melis, başını kaldırıp ona baktı. Gözlerindeki yaşlar ve öfke, Luca'nın kalbini sıkıştırdı. "Luca, seninle ilgili her şey acı demek benim için. Bu duvarları yıkmak kolay olmayacak. Ama eğer gerçekten değiştiysen... bunu bana göstermelisin."
Luca, sessizce başını salladı. "Sana söz veriyorum, Melis. Bu kez gerçekten değişeceğim."
.
.
.
Loş bir odada, Melis sırtını soğuk duvara yaslamış, ellerini dizlerine dayamış oturuyor. Gözleri uzaklara dalmış, kalbindeki çelişki yüzüne yansıyordu. Sessizlikte derin bir nefes alır ve iç sesini dinler.
.
Burda güllü sahte sevgililer melodisi veya duygusal bir fon da olabilir. okuyun çünkü ona göre yazıldı. Normal okumak tat vermeye bilir.
.
.
“Neden hâlâ buradayım? Neden ona bakarken, kalbimde bu kadar çok acı varken, bir yanım hâlâ onu özlüyor? İnsan, kendisini en çok inciten kişiye nasıl böylesine bağlanır? Ona güvenmek istiyorum, ama gözlerimi kapattığımda o anılar… Ses tonu, yüzündeki öfke, beni yok sayışı... Hepsi geri geliyor. Bu duvarlara dokunduğumda bile o eski anıların izini hissediyorum.
Ama ya oğlum? Onun bir babaya ihtiyacı var. Ve ben... Ben güçlü olmak zorundayım. Onu korumak, bu hayatta tek başına olmadığını göstermek zorundayım. Ama Luca... Luca beni her defasında bir seçim yapmaya zorluyor. Affetmek mi? Unutmak mı? Yoksa bu yaraları bir daha hiç iyileşmeyecek şekilde derinleştirmek mi?
Gözleri dolmaya başlamıştı genç kadının. Bir damla yaş yanağından süzülür. Ellerini göğsüne götürerek konuşur.
“Ben güçlü bir kadın olmak istiyorum. Ama güçlü olmak, affetmek mi demek? Yoksa affetmemek mi? Luca, seni affetmek kendime ihanet etmek gibi geliyor. Ama seni affetmemek de oğlumuza... ailemize ihanet gibi. Hangi yolu seçersem seçeyim, bir yanım eksik kalacak.”
Hemen yan tarafta başka bir odada, Luca sırtını duvara yaslamış, başını geriye dayamış oturuyordu. Gözleri kapalı, elleri yumruk halinde sıkılı. Derin bir nefes alır, kelimeler dudaklarından bir fısıltı gibi dökülür.
“Ne yaptım ben? Ona nasıl böyle davranabildim? O masum bakışlarını, bana olan sevgisini nasıl böyle paramparça ettim? Onu ilk gördüğüm günü hatırlıyorum. O ışıl ışıl gözleri, hayat dolu gülümsemesi... Ve şimdi? Şimdi gözlerinde sadece korku ve hayal kırıklığı var.
Ellerim... Bu eller, ona dokunması gereken eller, ona zarar verdi. Sözcüklerim... Onu sevmesi gereken sözcükler, onu yıktı. Melis, sana yaptığım her şeyin ağırlığı beni ezip geçiyor. O anlarda seni kaybetmekten korkmadım mı? Hayır, korktum. Ama yine de duramadım. Seni kırdım, yok ettim... ve kendimi de kaybettim.
Gözlerini açar, başını ellerinin arasına alır. Bir an sessiz kalır, ardından derin bir iç çekerek devam eder.
“Ama şimdi... Şimdi her şey farklı. Seni geri kazanmak için ne gerekiyorsa yapacağım. Oğlumuzun gözlerine baktığımda, onun bir babası olmayı hak etmediğimi biliyorum. Ama yine de denemek zorundayım. Çünkü seni seviyorum, Melis.Bunu nasıl telafi ederim? Nasıl bir daha sana zarar vermem? Sana nasıl yeniden güven verebilirim?”
Başını geriye yaslar, gözlerini kapatır. Yavaşça konuşur.
“Beni affetmen için değil, Melis. Kendimi affetmek için bile değil. Ama oğlumuz için, senin o gözlerindeki nefreti bir gün silmek için... deneyeceğim. Ne kadar zaman alırsa alsın, ne kadar acı çekmem gerekirse gereksin, bu sefer doğru olanı yapacağım. Seni yeniden sevgiyle sarmalayacağım. Çünkü sen benim hayatımdaki en değerli şeysin. Ve bunu, her şey için çok geç olmadan göstermek zorundayım.”
.
.
.
Melis yukarıdaki odasında ağlarken, Luca hemen yandaki odada ellerini dizlerine dayamış bir halde durur.
Aslında onların ayrı ayrı odalarda ama aynı duvara yaslanmış olduklarını ikiside bilmez. İkisi de farklı duygularla doludur. Biri çelişki ve korkuyla, diğeri pişmanlık ve umutla. İki kalp, bir duvarın iki yanında aynı acıyla atmaktadır. Ve ikisi de aynı soruyu kendilerine fısıldar.
“Beni affedebilir misin?”
“Onu affetmeli miyim?”
Gün ağır ağır aydınlanırken, Sezen Aksu'nun "Vazgeçtim" şarkısının yumuşak melodisi duyulur genç adamın odasından. Şarkı, iki karakterin duygusal karmaşasını ve birbirlerine olan derin bağlarını yansıtır. Ses, önce arka planda kısık bir şekilde yankılanır, sonra yavaş yavaş güçlenir.
Melis, sırtını duvara yaslamış, gözyaşları yanaklarından süzülürken başını yukarı kaldırır. Şarkının sözleri onun acısını, pişmanlığını ve çelişkisini yankılar. Fısıltı gibi bir iç çekiş duyulur.
"Vazgeçtim gözlerinden, vazgeçtim sözlerinden..."
"Onu affetmek demek, kendimi bir kez daha o karanlığa teslim etmek mi? Ama ya vazgeçmek? Luca’nın sevgisinden, oğlumuz için bir aile olmaktan vazgeçmek... Bu kadar ağır mı olmalı her seçim?"
Melis’in parmakları göğsündeki ince kolyeyi sıkar. Gözlerini kapatır, şarkının sözleriyle birlikte başını duvara yaslar.
"Bir ah de yeter, hazırım yanmaya..."
Melis derin bir nefes alır, ama bu nefes, acının ortasında bir huzur arayışıdır. Ellerini yüzünden geçirerek gözyaşlarını silmeye çalışır, ama şarkının her kelimesi ona geçmişin izlerini hatırlatır.)
Luca sırtını aynı duvara yaslamış, gözleri kapalıdır. Şarkı yükselirken yüzünde hem pişmanlık hem de umut belirir. Elini duvara koyar, sanki Melis’e ulaşmak istercesine. İç sesi yankılanır.
"Vazgeçtim senden, vazgeçtim düşlerimden..."
"Onun kalbinde bıraktığım yaraları hiçbir şey silemez. Ama yine de, denemem gerek. Vazgeçmek kolay olurdu, ama kolay olan hiçbir zaman doğru değil. Melis... Keşke sana hissettirdiğim acıyı geri alabilseydim. Keşke beni bir kez olsun yeniden gerçekten görebilsen. Sana olan sevgim, yaptığım hatalardan daha büyük. Ama bunu sana nasıl anlatabilirim?”
Luca başını öne eğer, ellerini saçlarına götürür. Gözleri doludur, ama ağlamaz. Şarkının her sözü onun içindeki fırtınayı büyütür.
"Ah bu nafile... Aşk, bu nafile..."
Şöyle bir sahne sanki film sahnesi düşünün.
Luca ve Melis’i aynı duvarın iki tarafında, sırtlarını yaslamış bir şekilde. Şarkı yükselir, ikisinin de yüzlerindeki acı ve pişmanlık ekrana yansır. Luca’nın eli yavaşça duvara dokunur, sanki Melis’e ulaşmak ister gibi. Melis ise duvara yaslanmış, elleriyle kalbini tutar.
Şarkı, duygusal bir zirveye ulaşır. Luca gözlerini kapatarak fısıldar: “Seni kaybetmek istemiyorum.” Aynı anda, Melis gözlerini açarak mırıldanır: “Onu affetmek... mümkün mü?”
Sahne kapanırken şarkının son cümlesi yankılanır.
"Bir kıvılcım yeter, hazırım yanmaya..."
İki karakterin de yüzlerindeki karmaşık ifadelerle ekran kararır. Şarkının melodisi uzaklaşırken, geriye sadece duyguların ağırlığı kalır.
Devam edecek...
Yıldızı yakmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 20.88k Okunma |
888 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |