25. Bölüm

26.Bölüm(Bul beni luca)

Hülya_Alkc
kutuptayazmisalli

Luca eve girdiğinde tüm vücudu gerilmişti. Gözleri öfkeyle doluydu, nefesi düzensizdi. Parmakları hâlâ sıkılıydı, gün boyunca tuttuğu sinir, içinde bir volkan gibi patlamaya hazır bekliyordu.

 

Melis ise salonda oturmuş, onu bekliyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı. Luca’nın böyle bir öfkeyle gelmesi, hayra alamet değildi.

 

Luca kapıyı çarparak kapattığında Melis yerinden sıçradı. Genç adam, ceketi yere fırlattı, gömleğinin düğmelerini hızla açmaya başladı.

 

“Nerede olduğunu sanıyorsun sen?” diye kükredi Luca, gözleri alev alev yanıyordu.

 

Melis ne diyeceğini bilemedi. “Luca, lütfen sakin ol…”

 

“Sakin mi? Sakin mi olayım Melis? Lanet olasıca bir parkta, hiç tanımadığın bir adamla sohbet ederken seni izlemek zorunda kaldım!”

 

Melis’in yüreği ağzına geldi. “Beni mi takip ettirdin?”

 

Luca kahkaha attı ama bu kahkaha öfke doluydu. “Sana nasıl güvenebilirim Melis? Sana nasıl inanabilirim? Çıkıp gidiyorsun, korumalarımı atlatıyorsun, çocuğumu alıp yabancılarla konuşuyorsun! Sen ne yapmaya çalışıyorsun?”

 

Melis ayağa kalktı. “Ben sadece bir anneyim! Bir insanım Luca! Bir kafese tıkılmış gibi yaşamak istemiyorum! Bir nefes almak istedim sadece! O pisliğin orda olduğunu bilmiyordum”

 

Luca’nın gözleri karardı. Birden duvara yumruk attı. Yumruğunun sesi evin içinde yankılandı. Melis gözlerini kocaman açarak geri çekildi.

 

“Luca, dur… Kendine zarar veriyorsun.”

 

Ama Luca artık kendinde değildi. Nefesi kesik kesikti, vücudu titriyordu. Sinir krizi geçiriyordu.

 

“Ben her şeyimi kaybettim Melis! Ben kan döktüm, ben öldürdüm, ben cehennemin içinden geldim! Seni ve Buğra’yı korumak için her şeyi yaparım ama sen… Sen beni anlamıyorsun! Sen bana güvenmiyorsun! Sen benim kim olduğumu unuttun!”

 

Luca aniden dizlerinin üzerine düştü. Yumrukları yere çarptı. Başını öne eğdi, nefesi hızlandı. Sanki ciğerlerinde nefes kalmamış gibiydi.

 

Melis gözyaşları içinde, şok olmuş bir şekilde ona baktı. Hayatında ilk kez Luca’yı bu kadar kırılgan görüyordu. O korkutucu, acımasız adam, şimdi gözlerinin önünde yıkılıyordu.

 

Luca başını kaldırıp gözleri yaşlarla dolmuş bir şekilde Melis’e baktı.

 

“Özür dilerim,” diye fısıldadı. “Özür dilerim Melis… Ben… Ben böyle biri olmak istemedim. Ama bu hayat… Bu hayat beni böyle yaptı.”

 

Melis’in kalbi acıyla sıkıştı. Yavaşça eğildi, titreyen parmaklarıyla Luca’nın yüzüne dokundu.

 

“Luca…” dedi, sesi ince ve titrekti. “Sen ne olursan ol, ben buradayım. Ama lütfen… Lütfen beni de anlamaya çalış.”

 

Luca gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. O an, nefreti ve öfkesi içinde boğuluyordu ama Melis’in sıcak elleri, onun karanlığında bir ışık gibiydi.

 

Ama biliyordu… Bu savaş henüz bitmemişti. Çünkü düşmanları, onların en zayıf anını bekliyordu.

 

Melis, Luca’nın titreyen vücudunu dizlerine yatırmış, parmaklarını yavaşça saçlarının arasında gezdiriyordu. Adamın nefesi düzensizdi ama Melis’in dokunuşlarıyla sakinleşmeye başlamıştı.

 

Melis başını eğip Luca’nın alnına nazikçe bir öpücük kondurdu. "Sen böyle bir adam olmak istemedin, biliyorum. Ama her şey değişebilir, Luca. Ben yanındayım…" diye fısıldadı.

 

Luca gözlerini kapattı. O an, tüm dünya durdu sanki. Kollarının arasında sevdiği kadın vardı ve ilk kez bu kadar savunmasız hissetmesine rağmen güvende olduğunu düşündü.

 

Ama dışarıda, karanlığın içinde bekleyen gözler vardı.

 

Villa'nın biraz ilerisinde, gölgelerin arasında iki adam sinsice izliyordu genç çifti. Biri sigarasını dudaklarının arasına koyup hafifçe gülümsedi.

 

"İşte en zayıf hali bu," diye mırıldandı İtalyanca.

 

Yanındaki adam başını onaylarcasına salladı. "Onu böyle görmek ne garip… Gianluca Moretti dizlerinin üstüne çökmüş. Aşk insanı gerçekten değiştiriyor."

 

Sigara içen adam derin bir nefes çekip dumanı yavaşça üfledi. "Ama çok uzun sürmeyecek. Eski Luca’nın tamamen kaybolmasına izin vermeyeceğiz. Onu tekrar ateşin içine çekme vakti geldi."

 

Diğeri hafifçe gülümsedi. "O zaman harekete geçiyoruz?"

 

Adam sigarasını yere attı, ayağıyla ezdi ve başını kaldırdı. Gözleri buz gibiydi.

 

"Evet. Ama önce, Melis’in canını yakalım."

 

Melis, Luca’nın başını okşamaya devam ederken adamın nefes alışları yavaş yavaş düzene girmişti. O an her şeyin iyi olabileceğine inanmak istiyordu. Ne kan, ne silahlar, ne de geçmişin gölgeleri onları bulmayacakmış gibi… Ama yanılıyordu.

 

Luca, gözlerini açtı ve Melis’in yüzüne baktı. Orada, gözyaşlarının içinde kaybolmuş bir sevgi vardı ama aynı zamanda bir endişe de seziliyordu. Parmağını kaldırıp Melis’in yanağına dokundu.

 

“Sana söz veremem,” diye fısıldadı. “Değişeceğimi söyleyemem, çünkü içimde hala karanlık var. Ama senden vazgeçemem, Melis. Seni ve oğlumu korumak için her şeyi yaparım.”

 

Melis içini çekti. Luca’nın sevgisi derindi, ama tehlikeliydi de. Onun için savaşan bir adam mıydı, yoksa onu da kendi cehennemine çeken biri mi?

 

Ama Melis’in Luca’ya vereceği cevap, koridorun sonunda duyulan ani bir gürültüyle yarım kaldı. Bir cam kırıldı, ardından bir adamın boğuk sesi duyuldu.

 

Luca, anında irkilerek doğruldu. Belinden silahını çekip“Bekle burada,” diye Melis’e fısıldadı. Ama Melis’in içi sıkışmıştı, kötü bir şey olacağını hissediyordu.

 

Luca kapıyı açıp dışarı adım attığında, koridorda Giovanni’yi ve birkaç adamını gördü. Giovanni’nin yüzü gergindi, elinde bir silah vardı.

 

"Luca," dedi derin bir nefes alarak. “Onlar burada.”

 

Luca’nın kanı çekildi. "Kim?"

 

Giovanni’nin yüzü kasıldı. “Seni geçmişine geri çekmeye gelenler. O adam… O adam Melis’i tanıyor.”

 

Bu sözler Luca’nın içinde bir bomba gibi patladı. Göz bebekleri büyüdü, elleri yumruk oldu.

 

“Nerede?” diye sordu, sesi buz gibiydi.

 

Giovanni derin bir nefes alıp aşağıyı işaret etti. “Evin hemen dışında. Ve yalnız değil.”

 

Luca hızla geri döndü, Melis’i ve oğlunu kontrol etmek için. Ama kapıyı açtığında Melis’in odada olmadığını fark etti.

 

Kalbi duracak gibi oldu.

 

“MELİS!” diye bağırarak koşmaya başladı.

 

Ama çok geçti.

 

Melis, odanın kapısından çıkarken, karanlık bir figür aniden önüne geçmişti. Genç kadın geriye sendeledi ama adam çok hızlıydı.

 

“Beni tanıdın mı, Melis?” diye sordu adam sinsi bir gülümsemeyle.

 

Melis’in kalbi deli gibi atıyordu. Adamın yüzüne baktığında, yıllar önce ona yardım eden o doktoru anımsadı. Ama bu adam farklıydı. Gözlerinde yardım değil, tehdit vardı.

 

“Sen… Sen kimsin?” diye sordu Melis, sesi titreyerek.

 

Adam eğilip onun yüzüne daha da yaklaştı. “Beni hatırlamalısın. Çünkü Luca’nın karısı olman, senin masum olduğun anlamına gelmez.”

 

Melis’in boğazı düğümlendi. O an, bir çift güçlü el onu bileğinden kavradı ve sertçe kendine çekti.

 

“Artık Luca’nın değil, benimsin çok geç bile kaldı.”

 

Genç kadın çığlık bile atamadan, biri başına sert bir darbe indirdi.

 

Her şey karardı.

 

Luca dışarı fırladığında, avluda kimse yoktu. Sadece yerde Melis’in telefonunu buldu. Camı çatlamış, ekranın ışığı hala titriyordu.

 

O an göğsüne saplanan acı, tarif edilemezdi.

 

Dizlerinin üzerine çöktü, telefonu avuçlarının içine aldı ve başını eğdi.

 

“Hayır…” diye fısıldadı. “Bunu bana yapamazsınız…”

 

Ama yapmışlardı.

 

Luca Moretti, yıllar sonra ilk kez dizleri üzerine çökmüş, çaresizlik içinde paramparça olmuştu.

 

Ve bu, savaşın sadece başlangıcıydı.

 

☆☆☆

 

Melis, soğuk bir odada, elleri titreyerek dizlerini kendine çekmiş, sessizce ağlıyordu. Odanın köşesinde yanıp sönen loş bir ışık, içindeki korkuyu daha da büyütüyordu.

 

"Luca…" diye fısıldadı. "Ne olur beni bul… Ne olur bul…"

 

Dizlerini daha da sıkı sardı. Tanımadığı bu insanların kim olduğunu bilmiyordu ama tek bildiği şey, Luca’nın düşmanları olduğu ve Buğra’nın onun yanında olmadığıydı.

 

Bir kapı gıcırtıyla açıldı. Melis hızla başını kaldırdı. İçeri uzun boylu, koyu renk takım elbise giymiş bir adam girdi. Onunla ilk kez burada karşılaşıyordu. Diğerlerinden daha sakindi ama gözlerinde acımasız bir parıltı vardı.

 

"Artık uyanmışsın," dedi adam, sesi buz gibiydi. "Seninle konuşmamız gerek."

 

Melis nefesini tuttu. "Ben neredeyim?" diye sordu hemen. "Lütfen, bırakın beni!"

 

Adam hafifçe başını yana eğdi, sanki onun çaresizliğinden zevk alıyormuş gibi. "Oğlunu bilmem ama kocan iyi değil gibi. Ama senin bu kadar kıymetli olduğunu bilmiyordum Melis… Luca'ya ilaç vermişler tabi ondan önce depolarımı patlatmış seni deli gibi arıyor ha"

 

Genç kadın irkildi. Bu sözlerin altında yatan anlamı çözmeye çalışırken adam yavaşça eğildi, yüzüne daha yakından baktı.

 

"Luca seni gerçekten bu kadar çok mu seviyor?"

 

Melis dişlerini sıktı. "Ne istiyorsunuz benden? Luca'nın bana olan sevgisi neden bu kadar önemli?"

 

Adam küçük bir kahkaha attı. "Çünkü, sevgili Melis, bazen bir adamı yıkmanın en iyi yolu, onun en değerli varlığını elinden almaktır."

 

Melis’in gözleri kocaman açıldı. Yutkundu, ama boğazına saplanan korku, nefes almasını zorlaştırıyordu.

 

"Beni yem olarak mı kullanıyorsunuz?" diye sordu, sesi titrek ve öfkeliydi.

 

Adam gözlerini kısıp ona yaklaştı. "Hayır, seni Luca’ya bir ders vermek için kullanıyoruz. Luca Moretti, hayatı boyunca her şeyi kontrol altında tuttu. Ama aşk? Aşk, onun zayıf noktası. Ve biz de tam oraya vuracağız."

 

Melis'in kalbi deli gibi çarptı. O an, Luca’nın kendisini kurtarmaya geleceğinden şüphesi yoktu ama bu adamların ona zarar vermek için ne kadar ileri gideceğini bilmiyordu.

 

Adam arkasını dönüp kapıya yöneldi. "Rahat ol, Melis. Luca seni bulacak… Ama ne fiyata? Kimin kollarında"

 

Kapıyı kapatıp gittiğinde, Melis sessizce gözlerini yumdu. İçinden yine fısıldadı.

 

"Ne olur Luca… Ne olur gel …"

 

Ve bir yerlerde, karanlık bir odada, Luca Moretti silahını masaya bırakıp, gözlerinde öfkeyle, kalbinde korkuyla fısıldıyordu.

 

"Seni bulacağım, Melis… Seni bulacağım."

 

Devam edecek...

Yıldızı yakmayı ve yorumlarınızı bekliyorum...

 

LUCA & MELİS

Giovanni

Doktor ferit

Bölüm : 06.02.2025 00:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...