


Melis🎀 Luca
Sabah, İtalya'nın gri gökyüzü yerini ince bir ışığa bırakmıştı. Pencereden süzülen gün ışığı, odadaki beyaz tülleri yavaşça dans ettiriyordu.
Luca, erken uyanmıştı. Yanında hâlâ derin uykuda olan Melis'e baktı.
Kadının saçları yastığın üzerine dağılmıştı; nefesi hafif, huzurluydu.
Bir an sadece onu izledi - yıllar sonra ilk kez, içinde hiçbir öfke, hiçbir korku yoktu.
Sadece sessizlik... ve ait olma duygusu.
Yavaşça yataktan kalktı. Üzerine sadece siyah pantolonunu geçirdi.
Geniş, kaslı omuzları sabah ışığında parlıyordu. Dövmelerinin çizgileri, kaslarının hareketiyle birlikte şekil değiştiriyor gibiydi.
Kahverengi saçlarını geriye itti, aynada kendine kısa bir bakış attı.
"Bugün başka olacak," der gibi.
Mutfakta sessizce dolaşmaya başladı. Tavanın cızırtısı, kahve makinesinin buhar sesi, o büyük taş evin içinde yankılanıyordu.
Omzundaki yara izleri hâlâ görünüyordu ama bu sabah, o yaralar bile daha sıcak görünüyordu.
Bir yandan omlet yaparken bir yandan kendi kendine mırıldandı.
"Melis kahvesini şekerli severdi... evet, iki kaşık."
Gülümsemesi yorgun ama içtendi.
Tam o sırada arkasından ince bir ses duyuldu.
"Sabahın bu saatinde mutfağı kim ele geçirmiş böyle?"
Luca bir an durdu. Sonra arkasını döndü.
Melis kapının eşiğinde duruyordu; üzerindeki ince sabahlık omuzlarından kaymış, saçları dağınıktı.
Yüzünde hem şaşkın hem yumuşak bir gülümseme vardı.
Luca'nın bakışları bir anlık dondu.
Elindeki tencereyi bıraktı, başını hafif eğdi.
"Seni uyandırmak istemedim," dedi, sesi kısık ve sıcak. "Bugün... sadece senin gülümsemeni görmek istedim."
Melis yaklaşarak gülümsedi.
"Kahvaltı mı hazırladın? Yoksa... mutfağı savaş alanına mı çevirdin?"
Luca bir kahkaha attı.
"İkisi de olabilir."
Sonra mutfağın ortasındaki masayı işaret etti.
Taze meyveler, sıcak ekmekler, kahve... Hepsi özenle dizilmişti.
Melis sandalyeye oturduğunda gözleri doldu.
"Bunların hepsini... benim için mi?"
Luca, karşısına geçti.
Bir an sessiz kaldı, gözleri Melis'in yüzünde gezindi.
"Yıllardır kendime bile bir şey hazırlamadım," dedi. "Ama bu sabah... seni hak ettiğim gibi görmek istedim. Korkmadan, gülümserken."
Melis gözlerini kaçırdı, elindeki fincanı sıktı.
"Luca..."
Luca elini uzattı, parmakları Melis'in eline değdi.
Sesi fısıltı gibiydi.
"Sana acıdan başka bir şey veremedim. Ama inan bana, her sabah bu masayı seninle paylaşmak istiyorum. Her sabah, seni incitmeden..."
Melis'in gözlerinden bir damla yaş süzüldü, ama bu kez o yaş, geçmişin değil, bir umudun damlasıydı.
Elini uzattı, Luca'nın elini tuttu.
"Belki bir gün," dedi. "Belki bir gün gerçekten inanabilirim buna."
Luca sessizce ayağa kalktı, yanına geçti.
Melis başını kaldırdı, Luca'nın göğsündeki dövmeye, kalbinin hemen üzerindeki o siyah ölüm dövmesine baktı.
Luca gülümsedi, elini kadının yanağına koydu.
"Belki inanmak için değil... sadece hissetmek için."
Sonra Melis'in alnına bir öpücük kondurdu.
Bu sabah, Morreti malikanesinde ilk kez kan değil, kahve kokusu vardı.
Ve bu ev, ilk kez huzurun neye benzediğini hatırladı.
Günün geri kalanı, beklenmedik bir şekilde güneşli geçmişti.
Melis, kahvaltıdan sonra bir anda ayağa fırlayıp gözleri parlayarak,
"Bugün dışarı çıkıyoruz!" dedi.
Luca, kahvesinden bir yudum alırken kaşlarını kaldırdı.
"Nereye?"
"Alışverişe. Uzun zamandır yapmadım. Hem Buğra'ya da bir şeyler alırız."
Luca bir an durdu, sonra dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı.
"Alışveriş... seninle?"
"Evet, neden olmasın?"
Bir saat sonra, siyah Range Rover'lar Roma sokaklarına süzülüyordu.
Korumalar arka araçta, Luca ve Melis önde.
Camdan dışarı bakarken Melis'in gözleri parlıyordu - vitrinler, sokak satıcıları, kahkaha atan insanlar...
Oysa Luca, bu şehrin bu kadar canlı olabileceğini unutmuştu.
Melis arabadan iner inmez elini tuttu,
"Hadi, mafya kralı beyefendi. Bugün senin tek görevin çantaları taşımak!" dedi gülerek.
Luca gülümsemekle yetindi ama birkaç dakika sonra bu sözlerin gerçek olacağını hiç tahmin etmemişti.
Çünkü Melis adeta bir fırtına gibi daldı mağazalara.
.
.
İlk mağaza:
Melis eline aldığı ipek elbiseyi Luca'ya gösterdi.
"Bu nasıl?"
Luca, kadının üzerindeki renklere baktı, yutkundu.
"Fazla güzel... belki fazla dikkat çekici."
Melis başını eğip gülümsedi.
"Yani beğendin."
.
.
.
İkinci mağaza:
Melis Buğra'ya minicik ayakkabılar alırken Luca bir köşede bekliyordu.
Korumalar ellerinde poşetlerle perişan haldeydi.
"Daha yeni başliyoruz oflamayın "
Luca, kahkahasını tutamadı.
"Ciddi misin? Daha yeni başladık mı?"
Melis eğilip oğlunun oyuncak ayısını gösterdi.
"Daha Buğra'nın en sevdiği kısmına gelmedik."
.
.
.
Üçüncü mağaza:
Melis bu kez erkek giyim reyonundaydı.
Luca şaşkınlıkla baktı.
"Ne yapıyorsun?"
"Sana gömlek bakıyorum. Şunlardan biriyle o kasların biraz zararsız görünebilir."
Luca kahkaha attı.
"Benim kaslarım zararsız mı görünsün istiyorsun?"
Melis göz kırptı.
"Bazen evet... ama sadece bana."
Gün boyunca sokaklarda dolaştılar.
Melis kahkahalarla yürürken, Luca onu izliyordu.
Her adımında geçmişin gölgeleri biraz daha geride kalıyordu.
Bir ara, küçük bir kafede oturup dondurma yediler.
Melis, Luca'nın ağzının kenarına bulaşan dondurmayı parmağıyla sildi.
"Bak, mafya kralı da sonunda vanilyalı oldu."
Luca başını eğip gülümsedi, elini Melis'in elinin üstüne koydu.
"Seninle olunca... herkes olur."
Korumalar dışarıda, arabaları dolduracak kadar poşeti taşırken,
Melis o küçük kafenin camından dışarı baktı.
Yağmur durmuş, gökyüzü açılmıştı.
Bir an için zaman durdu.
Melis, Luca'ya dönüp sessizce fısıldadı:
"Biliyor musun, Luca... bugün gerçekten nefes aldım."
Luca o an, tüm silahları, tüm işlerini, tüm karanlığını unuttu.
Yavaşça elini uzattı, Melis'in elini tuttu.
"O zaman... her gün nefes almanı sağlamak benim işim olsun."
Melis'in gözleri doldu ama bu kez gözyaşlarını gizlemedi.
Çünkü o gün, karanlıktan gelen adam ilk kez bir insan gibi gülmüştü.
Alışverişin yorgunluğu yerini tatlı bir dinginliğe bırakmıştı.
Akşam olmuş, Roma'nın taş sokakları amber ışıklarla dolmuştu.
Melis eve döndüklerinde Luca'ya dönüp,
"Sen yukarı çık, duş al. Ben birazdan gelirim," dedi gizemli bir gülümsemeyle.
Luca kaşlarını kaldırdı,
"Yine bir şeyler planlıyorsun, değil mi?"
Melis yalnızca dudaklarını ısırdı.
"Göreceksin..."
.
.
.
Yarım saat sonra, malikânenin yemek salonu bambaşka bir hâle gelmişti.
Masada mumlar yanıyor, ince İtalyan müziği arka planda yankılanıyordu.
Melis saçlarını topladı, sade ama zarif bir elbise giydi.
Luca merdivenlerden inerken, gömleğinin ilk düğmeleri açıktı;
ıslak saçları omzuna düşüyor, bileklerindeki dövmeler ışıkta parlıyordu.
Gözleri Melis'e değdiğinde bir an nefesi kesildi.
"Sen... bu kadar güzel olmayı nereden öğrendin?"
Melis gülümsedi.
"Senden saklanarak."
Luca yaklaştı, masanın önünde durdu.
İlk kez, karısının hazırladığı sofraya oturuyordu.
Melis tabakları koyarken elleri hafifçe titriyordu,
ama içinde tatlı bir heyecan vardı.
"Bu kadar uğraşmana gerek yoktu," dedi Luca, gözlerini ondan ayırmadan.
Melis başını eğdi,
"Bugün güzeldi, biliyor musun? Uzun zamandır ilk kez kendim gibiydim. Belki o yüzden, teşekkür etmek istedim."
Luca sessiz kaldı, sonra elini uzatıp kadının elini tuttu.
"Melis... seninle olduğumda, kim olduğumu unutuyorum. Belki de bu iyi bir şeydir."
Melis başını kaldırdı, gözleri doluydu.
Ama o an, bir ses... uzaklardan, neredeyse fark edilmeyecek kadar zayıf bir klik sesi duyuldu.
Luca'nın bakışları anında değişti.
O karanlık, sert bakış geri dönmüştü.
Bir yırtıcı gibi çevresini süzdü.
Melis'in eli hâlâ onun elindeydi,
ama Luca'nın parmakları artık tetikteydi.
Korumalardan biri salona girdi, başını eğdi.
"Signore, dışarıda biri var. Kameralarda göründü, ama yüzü belli değil."
Melis'in kalbi sıkıştı.
"Kim olabilir?"
Luca derin bir nefes aldı.
"Geçmiş."
Kadının yüzündeki renk soldu.
"Yani... biri bizi izliyor mu?"
Luca ayağa kalktı,
ceketini aldı, silahını beline yerleştirdi.
"Kim olduğunu bilmiyorum, ama biri sınırı aştı."
Melis'in sesi ince bir titremeyle yankılandı.
"Luca, gitme... lütfen bu gece gitme."
Luca döndü, bir an onun yüzüne baktı.
"Gitmezsem, seni yine kaybederim."
Sonra başını eğdi, Melis'in alnına bir öpücük kondurdu.
"Söz veriyorum, kısa sürecek."
Kapı sertçe kapandığında Melis yalnız kaldı.
Mumlar hâlâ yanıyordu,
ama alevler bile tedirgindi - sanki gölgeler, pencerelerin ardında bekliyordu.
O sırada malikânenin dışındaki siyah otomobilin içinden bir ses yankılandı.
"Morreti ailesi yine eksiksiz bir hata yapıyor..."
Ve karanlığın içinden bir siluet, sigarasını yakıp gülümsedi.
Devam edecek...
Yıldızı yakmayı ve yorumlarınızı bekliyorum❤🎀
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 20.88k Okunma |
888 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |