

Melis, 8,5 aylık hamileliğiyle birlikte her geçen gün daha fazla yoruluyordu. Karnı büyümüş, vücudu ona her geçen gün biraz daha ağır geliyordu. Zihnindeki endişeler ve korkular, bedensel yorgunluğu ile birleşince, hayatını geçirdiği her an bir mücadeleye dönüşmüştü. Çaresizlik, açlık, tükenmişlik… Her şey birbirine karışmıştı. Her şey, sanki bir anlık boşlukta kaybolacakmış gibi hissediliyordu.
Günleri, sabahın erken saatlerinde başlıyor, akşamın geç saatlerine kadar devam ediyordu. Eylül, her zaman yanında olmuştu, ama Melis’in içindeki yalnızlık, her geçen gün biraz daha büyüyordu. Onun bu yükü taşırken hissettiği yalnızlık, fiziksel yorgunluğundan bile daha ağır geliyordu. Herkesin ona bakışları, sanki bir eksiklik gibi, bir kusur gibi hissettiriyordu.
Ama bir sabah, Melis kendini hiç beklemediği bir anda buldu. Bir an, vücudundaki ağırlığı, zihnindeki karanlık düşünceleri bir kenara koyarak, sadece tek bir şey hissetti: Ayakta durabiliyordu. İçindeki tüm çaresizliği, her bir kırgınlık ve korkuyu bir kenara itti. O an, bir nefes aldı ve bu dünyada, en basit şekilde hayatta olduğunu fark etti.
Melis, oğlu her tekme attığında, karnındaki o minik varlığın hayatına dokunuşunu hissediyordu. Bebeğinin her hareketi, ona bir umut ışığı gibi geliyordu. Zihnindeki tüm karanlık düşünceler, endişeler ve korkular, o küçük tekmelerle bir anlığına siliniyor gibiydi. Oğlunun her hareketi, ona hayatta kalmanın, ayakta durmanın ve her şeye rağmen bir şeyleri başarabilmenin anlamını hatırlatıyordu. O anlar, kalbinde büyüyen sevgiyle doluyor, her geçen gün biraz daha güçleniyordu.
Ama bir gece, her şey değişti. Melis, gece yarısı bir anda uyandı. Karnındaki o huzurlu tekmeler yoktu. Oğlunun sessizliği, içindeki huzursuzluğu daha da artırıyordu. Gecenin karanlığında, birden o zoraki geceyi hatırladı.
Bir zamanlar, zorla yaşamak zorunda kaldığı bir geceydi. Melis, Gianluca’yla o gece zorla birlikte olmuştu, ama içinde o anın ne kadar zor olduğunu hissediyordu. O gece, her şeyin içinden zorla geçmek zorunda kalmıştı. Gülerken, gülüşü soldu, kalbi kırıldı. İçindeki korku ve çaresizlik, o anları kararttı. Melis, o geceyi hatırlarken, her şeyin sanki zorla, istemeden olduğu bir anı hatırlıyordu.
.
.
.
.
Luca'nın sağ kolu Leon, yıllardır Luca'nın yanında çalışmış, sadık bir adamdı. Bu görevi ona vermek, onun ne kadar güvenilir olduğunu bir kez daha gösteriyordu. Türkiye'ye gitmesi gerekiyordu; çünkü o geceyle ilgili tek bir ipucu bulabilirdi. Luca'nın işlerinde sıkça karşılaştığı "yok olma" durumları, bu olayla daha da belirginleşmişti. Bir kadının kaybolması, bir gecede silinmesi… Ve bir kolye… Her şey birbirine bağlanmalıydı.
Leon, İstanbul'a geldiğinde ilk iş olarak, Melis’in o gece kaldığı otele yöneldi. O otel, bir zamanlar pek çok bilinmeyeni içinde barındırmıştı. Otele vardığında, biraz dikkatlice araştırmaya başladı. O otelin yöneticisi, o zamanlar eski bir mafya bağlantısına sahipti, ama şimdi durum değişmişti. Yöneticiden aldığı bilgiler, geçmişin karanlık gölgelerinin hala o otele yansıdığını gösteriyordu.
Leon, otelin eski kayıtlarını inceledi.
Leon, araştırmalarını derinleştirerek, oteldeki eski çalışanlarla konuştu. Onlardan biri, o geceyi hatırlıyordu. "Bir kadın gelmişti, ama garip bir şekilde odadan çıkmamıştı. O gece bir şeyler çok farklıydı," dedi. Bu sözler, Leon’u şüpheye düşürdü. O kadının kim olduğunu öğrenmeliydi.
Luca, büyük bir ihaleyi kaybetmenin hayal kırıklığıyla baş başa kalmıştı. İş dünyasında bir yenilgi, onun için asla kabul edilemezdi. Zihni karma karışık, stres içinde, kafasını dağıtmak için bir yol arıyordu. O yüzden, otelin barına gitmeye karar verdi. Bu bar, zaman zaman iş dünyasının önemli isimlerinin bir araya geldiği, sessizce içki içip sohbet ettiği bir mekândı. Luca, oraya gittiğinde, herkesin kendi derdine gömülmüş olduğunu gördü. Ama bir şey vardı: O gece, her şeyin bir tesadüf gibi bir araya geldiği bir gece olacaktı.
Melis, o gece otelin garsonuydu. Zaten bir süre önce evden kaçmış, zor bir yaşam mücadelesi veriyordu. Barın etrafında dolaşırken, garsonluk yapmaya devam ediyordu. Luca’nın gözleri, odadaki herkesi tararken, Melis’in farkına varmıştı. İlk başta, onu sadece bir garson olarak gördü. Ama sonra, gözleri ondan uzaklaşamadı. Melis, masalara içki dağıtırken, Luca’nın pis bakışlarını hissediyordu. Onun bakışları, içini rahatsız ediyor, sürekli kaçmak istiyordu. Ama o gece, her şey farklıydı. Luca, Melis’i fark ettiğinde, gözleri kararmıştı. O an, içki ve stres birleşince, bir şeyler kontrolden çıkmaya başladı.
Melis, kaçmak istedikçe Luca daha da yaklaşmıştı. O, Melis’i sürekli izliyor, gözleriyle ona adeta bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Melis, her fırsatta uzaklaşmaya çalıştı, ama Luca’nın bakışları, onu bir türlü rahat bırakmıyordu. Bir süre sonra, Luca sarhoş olmuştu. Birdenbire yerinden kalktı ve Melis’i çekiştirmeye başladı.
“Beni takip et,” dedi Luca, sesi hafifçe titreyerek.
Melis, panik içinde geri adım attı, ama Luca, sarhoş bir şekilde ona yaklaştı ve zorla onu odaya götürmeye başladı. Melis, direnmeye çalıştı, ama Luca’nın gücü karşısında ne kadar çırpınsa da, sonunda odanın kapısına sürüklendi.
Barın içindeki herkes, olup biteni fark etti ama kimse müdahale etmedi. O anlar, barın köşesine yerleştirilmiş güvenlik kameraları tarafından kaydediliyordu. Melis, Luca’nın kendisini odasına zorla götürürken, panik içinde çığlık atmaya çalıştı, ama sesini kimse duymadı. Güvenlik kameralarındaki kayıtlar, Melis’in her hareketini net bir şekilde kaydetti.
O gece, sadece bir başkaldırıydı. Melis, her şeye rağmen odaya kapatıldığında, içinde korku ve çaresizlikle dolu bir anı daha eklenmişti hayatına. Ancak o gece, güvenlik kameralarındaki kayıtlar, Melis’in ne kadar zorla bu duruma sokulduğunu kanıtlayan tek şeydi.
Kamera kayıtları, bir suçun izlerini barındırıyordu ve bu, Melis’in hayatındaki bir dönüm noktasıydı. O an, Luca’nın geçmişteki karanlık yüzü, şimdi onu da etkisi altına alıyordu. Ve bu gece, Melis için sadece bir başlangıç olacaktı.
Leon, İstanbul'daki oteldeki güvenlik kameralarındaki kayıtları incelediğinde, kayıtlardaki görüntüler, Luca'nın iş dünyasında yaşadığı başarısızlığın ve sarhoşluğunun ardından gelen o karanlık anı net bir şekilde ortaya koyuyordu. Melis'in direnişi, Luca'nın onu odaya zorla götürmesi… Her şey kameraya kaydedilmişti. Leon, bu görüntüleri dikkatlice izlerken, Luca’nın karanlık bir tarafını daha keşfetmiş oluyordu. Melis, Luca’nın istediği gibi bir kadın değildi; ama bir şekilde, bir çöküşün eşiğine gelmişti. Leon, kayıtlardaki her anı hafızasına kazındırarak, hızla geri dönmek üzere İtalya'ya yola çıktı.
Leon, kayıtlardaki görüntüleri Luca'ya göstermek üzere İtalya'ya geri döndü. Luca, işlerin nasıl gittiğini ve Leon'un ne bulduğunu sormadan önce, gözleri hala kayıtlarda. Odanın köşesinde sessizce oturmuş, ekranı dikkatle izliyordu.
Leon, kayıtlarda ne gördüğünü açıklarken, Luca'nın yüzündeki ifadeler değişiyordu. İlk başta dikkatle izlediği görüntüler, Luca'nın aklında bulanık anılar yaratmaya başlamıştı. O anı hatırlamaya çalıştı, ama hafızası yine ona oyun oynuyordu. Ne olduğunu tam olarak kavrayamıyordu. Ancak o kadının bakışları, direnişi ve nefreti… Bir şeyler onu derinden sarsıyordu.
"Bu kızı tanıyorum…" dedi Luca, sessizce. "Ama nasıl? Ne yaptım ben?"
Luca, kafasını ellerinin arasına alarak, gözlerini kapattı. Bir an için her şey bulanıklaştı, ama birdenbire bir şeyler hatırlamaya başladı. O geceyi, o kadını… Yavaşça gözlerini açtı ve Leon’a dönerek, derin bir nefes aldı.
“Bu kızı bana araştır,” dedi Luca, sesinde bir acı ve karanlık bir tını vardı. “Onu bulmam lazım. Ne olduğunu anlamalıyım.”
Luca'nın İçsel Çatışması
Luca, şimdi bir kadının peşine düşerken, kendini bir yandan karanlık geçmişiyle yüzleşirken buluyordu. O geceyle ilgili hatırladığı her şey, onu derinden sarsıyor, Melis’in kim olduğunu anlamaya çalıştıkça içindeki suçluluk duygusu artıyordu. Leon, Luca'nın emirleri doğrultusunda Melis’i araştırmaya devam ederken, Luca bir taraftan bu kadınla ilgili her detayı öğrenmeye kararlıydı.
Melis, 24 yaşında bir üniversite öğrencisiydi. Ancak üniversiteyle ilgili herhangi bir okul kaydına ulaşmak zor olmuştu, çünkü kendisi sık sık okulu bırakıp garsonluk yapmaya başlamıştı. Leon’un öğrendiği en çarpıcı şey, Melis’in o gece hamile kaldığıydı. Bu, hem Melis’in hem de Luca’nın hayatını köklü bir şekilde değiştiren bir gerçekte. O gece, her şeyin başlangıcıydı.
Melis, geçmişte bu otelde garson olarak çalışmıştı, ancak bir süre sonra kaybolmuş ve otelden ayrılmıştı. Bu kayboluş, onunla ilgili çok az bilgi bulunmasına neden olmuştu. Otel yöneticisi ve eski çalışanları, Melis’i hatırlasa da, onu tanımayan biri için fazla bir şey söylemek zor oluyordu. Birkaç eski garson, Melis’in her zaman içe kapanık biri olduğunu ve zor bir hayatı olduğunu belirtti. Ancak, daha fazla ayrıntıya ulaşılamamıştı.
Melis’in geçmişi hakkında bulduğu tek net şey, onun İstanbul’da yaşam mücadelesi verdiği ve o gece Luca’yla yaşadığı olayın ardından bir çocuk taşıdığıydı.
Leon, tüm bu bilgileri Luca’ya sunduğunda, Luca, gözleri boş bir şekilde kayıtlara ve bilgilere bakıyordu. Melis’in hamile olduğuna dair gerçeği öğrendiğinde, bir anlığına tüm dünyası durdu. Bir kadın, o gece yaşadıklarıyla, onun hayatını bu kadar derinden etkilemişti. Melis’in kim olduğunu hala çözmeye çalışıyordu, ancak bu bilgiler onu iyice köşeye sıkıştırmıştı.
“Bu kadını bulmalıyız,” dedi Luca, ama sesi, ne kadar sert olursa olsun, içinde bir kaygı taşıyordu. “Her şeyi öğrenmeliyim. O geceyi, onu… her şeyi. Ama nasıl?”
Leon, Melis hakkında elde ettiği bilgilerin yetersizliğinden dolayı biraz hayal kırıklığına uğramıştı, ama bir şey açıktı: Luca, geçmişiyle yüzleşmek ve Melis’i bulmak zorundaydı. Artık Melis’in kim olduğunu ve onunla olan ilişkisini çözmek, Luca için sadece iş dünyasında bir zafer değil, aynı zamanda bir içsel hesaplaşma olacaktı.
.
.
.
Melis’in Yeni Hayatı
Melis, öğrendiği tüm bu bilgilerin ışığında, hayatına devam etmeye çalışıyordu. Hamileliği, her geçen gün büyüyen bir yük gibi üzerindeydi. Artık İstanbul’da kalmak, bir yere ait olmak ona hiç de kolay gelmiyordu. Üniversiteyi bitirme hayalleri, artık belirsizleşmişti. Melis, o günden sonra her şeyin ne kadar farklılaştığını, nasıl bir karanlığa sürüklendiğini düşündükçe, zaman zaman umutsuzluğa kapılıyordu.
Luca, Melis’in hayatında hiç beklemediği bir yere sahipse, Melis de onun hayatına istemeden girmişti. Ve her ikisi de bu bilinçli ya da bilinçsiz yüzleşme sürecinin sonunda, birbirlerinin hayatlarına dokunacaklardı.
Luca, öğrendiği yeni gerçeklerle bir kez daha sarsılmıştı. Melis’in hamileliği, hem onun geçmişiyle hem de şimdiki hayatıyla ilgili karanlık bir sırrı gün yüzüne çıkarmıştı. O an, Luca’nın gözlerinde bir öfke ve kararlılık belirginleşti. Hızla Leon’a döndü, sesi sert ve kesikti.
“Bu kadın benden çocuğumu nasıl saklar?” diye bağırdı, elleri masaya vurdu. “Beni, bu çocuğu ve her şeyi nasıl gizler? Bulun bu kadını, hemen!”
Leon, Luca’nın öfkesine rağmen soğukkanlılığını korumaya çalıştı. Bu, Luca’nın duygusal anlamda kırılgan olduğu bir anıydı. Ancak iş dünyasında ve suç dünyasında güçlü olan Luca, her şeyin kontrolünü kaybetmekten hoşlanmazdı. Bu kadının, Melis’in, ona ve hayatına bu şekilde etki etmesi, onun sinirlerini bozmuştu. Çocuk ve kadının gizliliği, ona büyük bir tehdit gibi görünüyordu.
“Bunu halledeceğim, Luca,” dedi Leon, hızlıca telefonuna bakarak. “Melis’i bulacağız. Ama sabırlı olmalıyız. Şu anda sahip olduğumuz tek bilgi, onun İstanbul’da bir üniversite öğrencisi olduğu ve bir süre önce otelde garsonluk yaptığı. Ama geri kalan her şey bulanık.”
Luca, öfkeyle başını salladı. “Bundan fazlasını öğrenmelisin. Her şeyin sırrı onda. Çocuğumu saklamak, onu benden uzak tutmak, asla affedilemez.”
Leon, Luca'nın her sözcüğünde duyduğu acıyı hissederek başını salladı. Melis’in geçmişini araştırmaya devam edecekti. Ama Luca’nın bu kadar öfkeli ve kararlı olması, bir şeylerin yolunda gitmediğinin, belki de büyük bir gizemin iç yüzünün daha derinlerde saklı olduğunun bir göstergesiydi.
Melis, Luca ve o geceyle ilgili tüm anılardan kaçarken, hayatına devam etmeye çalışıyordu. Hamileliği giderek daha belirginleşmişti, ancak o, bir şekilde bu gerçekle baş etmeye çabalıyordu. Kendi başına bir gelecek kurmaya, okula devam etmeye ve bu çocukla birlikte bir hayat inşa etmeye çalışıyordu. Ancak her geçen gün, içindeki korku ve çaresizlik büyüyordu.
Bir sabah, Melis okuldan dönerken, aklında sadece bir şey vardı: Bu sır, bu çocuk, her şey bir şekilde açığa çıkacak ve ona daha fazla zarar verecekti. Bir taraftan da, bu çocuğu büyütmek için yapması gerekenler vardı. Ama Melis, bir yandan Luca’nın gözlerinden kaçmaya çalışıyordu. O, Luca’yı hatırladıkça, içindeki korku ve suçluluk hissi daha da artıyordu.
Melis, bir gün, gittiği bir kafenin kapısının önünde durdu. İçeri girmeyi reddetti. Ne olursa olsun, o geceyi, Luca’yı, her şeyi geride bırakmalıydı. Ancak kalbinde bir his vardı. Bir şekilde bu geçmiş, onu hep takip edecekti.
Luca, Leon’un araştırmalarını hızlandırması için daha fazla baskı yaparken, her geçen gün Melis’e dair daha fazla bilgi edinmeye başlıyordu. Melis’in kaybolmuş izleri, ona daha da yakınlaşmayı sağladı. Artık, bu kadın ve onun sakladığı sırlar Luca’nın hayatında her şeyin önündeydi. Bu sadece bir arayış değil, aynı zamanda bir hesaplaşma olacaktı.
“Bu kadını bulmamız gerekiyor,” dedi Luca, derin bir nefes alarak. “Çocuğumu benden nasıl saklar, nasıl böyle bir şey yapar? Bunu asla kabul edemem. Ne olursa olsun, onu bulacağız.”
Luca’nın sesindeki kararlılık, bir erkeğin babalık hakkı için mücadele eden bir adamın öfkesiyle karışıyordu. O kadının geçmişindeki tüm sırları öğrenmeli, Melis’in neden bu kadar saklandığını anlamalıydı.
Üç hafta sonra, Melis’in vücudu yavaşça doğum için hazır hale gelmişti. Hamileliğinin son dönemleri, bir çığlık gibi, bitmek bilmeyen bir acı ve çaresizlikle geçmişti. Doğum, Melis için çok zor bir deneyim olmuştu. Acılar içinde kıvranırken, yalnızlık ve korku her geçen dakika daha da büyüdü. Sadece içindeki küçük yaşamı düşündü; bu bebeği tek başına büyütme kararlılığı, ona bir nebze de olsa güç veriyordu.
Hastanede saatler geçtikçe, doğum sancıları Melis’i adeta sınırlarının ötesine taşımıştı. Nefes almak bile zorlaşmıştı. O an, her şeyin anlamı kaybolmuştu. Ama o acı, bir şekilde sonunda son buldu.
Melis, son bir çabayla gözlerini açtığında, doktorun ellerinde dünyaya gelmiş bir erkek bebek vardı. Gözleriyle bebeğine baktığında, her şey bir anda durdu. Zihnindeki karmaşa, acılar ve korkular bir kenara itildi. O küçük varlık, onun dünyasına yeniden umut getirmişti. Ancak bu umut, beraberinde yeni bir mücadeleyi de getirecekti.
Bebeğini kollarına aldı, bir süre sessizce onun yüzüne baktı. Bir kadın için, her doğum yeni bir başlangıçtı ama Melis için bu başlangıç, daha önce yaşadığı her şeyin ağır yükünü omuzlarına bırakıyordu.
Melis, doğum sonrası odasında tek başına kalmıştı. Bebeğiyle birlikte odaya yeni gelen hemşire, bir yandan onu kontrol ederken, Melis’in yüzündeki yorgunluk her şeyden daha belirgindi. Zorlu bir doğumdu, ama sonuçta sağlıklı bir bebek dünyaya gelmişti.
Melis, derin bir nefes aldı ve gözlerini tekrar bebeğine çevirdi. O anda bir şeyler değişti. İçindeki tüm korku ve kaygılar bir anlığına yerini bir sevince bıraktı. Bu bebek, ona güç veriyordu. Bu, belki de hayatının en zor ama en anlamlı anıydı.
Ancak her şeyin daha yeni başladığını biliyordu. Bebeğini tek başına büyütmek, her gün yeniden ayağa kalkmak zorundaydı. Ve bu süreç, sadece fiziksel değil, duygusal olarak da büyük bir mücadele olacaktı..
Melis, doğumdan sonra hastaneden taburcu olurken, bebeğini kucaklayarak yeni bir hayata adım attı. Her şeyin daha önceki gibi olmayacağı belliydi. Onun için bu çocuk, sadece bir varlık değil, aynı zamanda bir mücadeleydi. Ama Melis, bebeğiyle birlikte yaşamak için bir umut arıyordu. Her ne kadar geçmişin karanlık anıları onu peşinden sürüklüyor olsa da, bu çocuk ona bir neden daha sunmuştu: Hayatına devam etmek.
Ve bu yolda, yalnız değildi. Bebeği, ona her şeyin yeniden başlayabilmesi için gereken gücü verecekti. Ama aynı zamanda, Luca’nın onu bulma ve her şeyi öğrenme kararlılığı da büyüyordu. Bu bebek, Melis’in geçmişini, şimdiki zamanını ve geleceğini sonsuza dek şekillendirecekti.
Altı gün, Melis için sanki bir ömür gibi geçmişti. Her şey yeni bir düzene girmeye başlamıştı; bir yandan bebeğiyle ilgileniyor, diğer yandan geçmişin korkularını ve geleceğe dair belirsizlikleri bir kenara bırakmaya çalışıyordu. Ancak Luca’nın onu bulması, Melis’in bütün umutlarını yerle bir edecekti.
Luca, Melis’in izini sürmekte kararlıydı. Leon’un araştırmaları sayesinde, Melis’in yaşadığı yeri öğrenmişti. Kadının saklandığı yerin bir ev olduğu ve ona dair başka bir bilgiye ulaşamadığı için Luca, sadece bir adrese odaklanmıştı.
Melis’in bulunduğu yer, ona ne kadar uzak olursa olsun, Luca’nın gözünden kaçmamıştı. Kendi hayatında yaşadığı karanlık dünyada, bu kadının ve çocuğunun varlığı, ona yeni bir mücadele alanı yaratmıştı. Onun için her şey sadece iş değil, aynı zamanda kişisel bir hesaplaşmaydı.
Birkaç gün içinde, Melis’in evinin etrafındaki güvenlik kameralarından da bilgi alarak, Luca, sabırla planını uygulamaya başlamıştı. Her şeyi kontrol altına almıştı. Zamanı geldiğinde, Melis’in her şeyini yok etmek için her şeyi hazır hale getirdi.
Bir gece, Melis’in evine doğru sessizce yaklaşan Luca, önceden hazırladığı planı devreye soktu. Melis, o sırada bebeğiyle odasında yalnızdı. Yavaşça evin kapısını açan Luca, içeri girdiğinde, evdeki her şeyin düzenli olduğunu fark etti. Ama o düzenin içinde, her şeyin altüst olacağını çok iyi biliyordu.
Melis’in evinde olduğu kadar güvenli olmayan bir ortamda, her şeyin tam anlamıyla kontrol edilmesi gerektiğini düşündü. Sadece birkaç dakika içinde, Melis ve bebeği karşısında olacaktı.
Melis, o sırada bebeğine bez almış ve oğlunun odasına gidiyordu. Fakat oğlunun sesi yerine başka bir ses duydu. Ama ne yazık ki, bu sesin arkasında kim olduğunu bilmeyecek kadar geç kalmıştı. Leon sessiz adımlarla içeri girdi.
Melis, bir anda bir yabancı olduğunu fark ettiğinde, paniğe kapıldı. Gözleri, evin karanlık köşelerinden birine odaklanmıştı. O an, içindeki korku tüm vücudunu sarmıştı. Ne yapacağını bilemedi.
Luca, her şeyin kontrolden çıkmaması için soğukkanlılığını koruyarak, Melis’i ve bebeğini kaçırmak için hazırlıklarını tamamladı. Evdeki her şeyin hızla değişeceğini biliyordu. Melis’in yaşadığı yerin dışarıdaki dünyayla bağlantısı kopmuştu. Ancak Luca, onu alıp uzaklara götürmeye karar verdi.
Melis, çocuğuyla birlikte Luca'nın zorlamaları altında evinden çıkarıldı. Her şey, Luca'nın ellerinde şekillenen bir planın parçasıydı.
Leon, Luca'nın hareketlerinin farkında olduğunda, Melis ve bebeği hakkında hiçbir iz bırakılmaması gerektiğini biliyordu. Onun için her şeyin mükemmel bir şekilde yapılması gerekiyordu. Luca'nın her adımını takip ederek, onu yönlendiren kişi olarak Leon, işler daha karmaşık bir hale gelmeden önce her detayı kontrol etmeye çalıştı.
Luca, Melis’i ve bebeğini kaçırdıktan sonra, Leon’a dönerken, “Bu kadın ve çocuk, benimle birlikte olacak,” dedi. “Ve onlara sahip olmadan bir adım bile atmayacağım.”
Melis, bir anda bilinçsizce bir arabada yol alırken, yaşadığı her şeyin ne kadar acımasızca değiştiğini fark etti. Artık bir şeyler tamamen kontrolden çıkmıştı. Luca’nın elinde, hayatı tamamen baştan şekillendiriliyordu. Bebeğiyle birlikte, bir başka hayata doğru sürükleniyordu.
Melis’in içindeki korku, büyüyerek onu daha da derinlere çekiyordu. Her şeyin sonu ne olacaktı? Bu kadar acı, bu kadar korku, her şeyin bedelini ne zaman ödeyecekti?
Devam edecek...
Yıldızı yakmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ❤
Melis & Gianluca Moretti


| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 20.88k Okunma |
888 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |