8. Bölüm

8.Bölüm(acıya gülümse)

Hülya_Alkc
kutuptayazmisalli

.

.

.

.

Luca, Buğra’yı Melis’in kollarından alırken yüzündeki soğuk ifade hiç değişmedi. Melis’in içi parçalanıyordu. Oğlunu tekrar ona verip vermeyeceğinden emin olamıyordu.

 

“Onu benden bu kadar kolay alamazsın, Luca,” dedi Melis, sesi çatallı ama kararlı bir şekilde.

 

Luca, alaycı bir kahkaha attı. “Alamam mı? Görünen o ki, oğlumun üzerinde benim kadar hakkın yok, Melis. Sen sadece onu taşıdın, o kadar. Gerçek bir anne olmak için gereken hiçbir şeye sahip değilsin.”

 

Melis, gözleri dolu dolu, öfkeyle karşılık verdi. “Beni nasıl yargılayabilirsin? Onu korumak için her şeyi yaparım. Bu kadar acımasız olmak zorunda değilsin.”

 

Luca, oğlunu bir yardımcıya teslim ederken Melis’e doğru yaklaştı. Gözleri öfkeyle parlıyordu. “Acımasız mı? Acımasızlık mı istiyorsun, Melis? Bu kadar yalancı bir kadının merhamet dilenmesi bile komik geliyor bana. Eğer gerçekten iyi bir anne olsaydın, bu durumda olmazdık.”

 

Melis, çaresizlikle arkasına yaslandı. “Beni suçlamak kolay, değil mi? Oğlumu benden ayırarak ne elde etmeye çalışıyorsun? Ne kazandığını sanıyorsun?”

 

Luca, sert bir şekilde masaya vurarak bağırdı. “Sana kim olduğunu ve nerede durman gerektiğini öğretmeye çalışıyorum! Benim kurallarıma göre oynayacaksın, Melis. Eğer itaat etmezsen, oğlunu bir daha göremeyeceksin. Bu kadar basit.”

 

Melis, titreyen sesiyle yalvarmaya başladı. “Luca, lütfen… Ona ihtiyacım var. Oğlum benim her şeyim. Bana bunu yapma.”

 

Luca, bir süre sessizce Melis’i izledi. Sonra sert bir şekilde konuştu. “Sana ne yapacağımı ben karar veririm, Melis. Eğer oğlunu görmek istiyorsan, her gün bu eve olan borcunu ödeyeceksin. Hem fiziksel hem de duygusal olarak. Ve bu işkencenin ne kadar süreceğine de ben karar vereceğim.”

 

Melis, derin bir nefes aldı. “Ne yapmamı istiyorsun, Luca? Ne yaparsam Buğra’yı tekrar görebilirim?”

 

Luca, onun yüzüne yaklaşıp gözlerinin içine baktı. “Bana sadık olacaksın. Sözlerime itaat edeceksin. Ve en önemlisi, asla yalan söylemeyeceksin. Her gün bu kurallara uyduğunu ispat edeceksin.”

 

Melis, gözyaşları içinde başını salladı. “Tamam, Luca. Ne istiyorsan yapacağım. Ama lütfen oğluma zarar verme.”

 

Luca, alaycı bir şekilde gülümsedi. “Bu bir başlangıç. Ama unutma, Melis, benim sabrım sınırlıdır. Eğer bir kez daha beni hayal kırıklığına uğratırsan, cezan çok daha ağır olacak.”

 

 

 

Sonraki günlerde, Luca Melis’e her gün ağır işler yaptırmaya devam etti. Melis, oğlunu yalnızca belirli saatlerde ve Luca’nın gözetiminde görebiliyordu. Bu sürelerde bile Luca’nın gözleri sürekli üzerindeydi.

 

Bir gün, Melis oğlunu emzirirken Luca yanına oturdu. Melis’in süt taşmış göğüslerini ve gözlerindeki çaresizliği izlerken alaycı bir şekilde konuşmaya başladı. “Sana bakıyorum da, Melis. Bir annenin içgüdüleriyle hareket ediyorsun. Ama sence oğlum, senin gibi bir kadının sütüyle büyümeyi hak ediyor mu?”

 

Melis, dişlerini sıkarak cevap verdi. “Bana her şeyi söyleyebilirsin, Luca. Ama Buğra’yı karıştırma. O masum bir bebek. Onun bu dünyaya gelmesi bile mucize.”

 

Luca, kahkahasını bastıramadı. “Mucize mi? Senin karnından çıkan bir şeyin mucize olduğuna inanıyorsun, öyle mi? Belki de oğlumun tek şansı, benden bir şeyler öğrenmesi.”

 

Melis, sabrını zorlayarak sakin kalmaya çalıştı. “Eğer onun için bir şey yapmak istiyorsan, ona iyi bir baba ol. Ama benim anneliğimi sorgulama. Ben oğlum için her şeyi yaparım.”

 

Luca, sert bir şekilde Melis’in kolunu tuttu. “Evet, yapacaksın. Çünkü başka seçeneğin yok.”

 

Melis, acıyla irkildi ama gözlerini Luca’dan kaçırmadı. “Sen ne kadar zalim olursan ol, Buğra’yı sevdiğim kadar beni kırmayı başaramazsın.”

 

Luca, bir süre sessiz kaldı. Sonra sert bir şekilde ayağa kalktı. “Göreceğiz, Melis. Göreceğiz.”

 

Melis, Luca’nın ardından kapının kapanmasını izlerken, içindeki direnci yeniden hissetti. Oğlunu korumak için ne gerekiyorsa yapacaktı. Ama bir yandan da bu işkenceden kurtulmanın bir yolunu bulması gerektiğini biliyordu.

 

Melis, Luca'nın arkasından kapıdan çıkışını izlerken içindeki tüm umut kırıntıları da yok oluyordu. Yerde diz çökmüş halde kalakaldı, gözyaşları yanağından süzülüyordu. Kendini çaresiz ve köşeye sıkışmış hissediyordu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve içinden bir karar verdi. Artık savaşmayı bırakacaktı. Ne Luca’nın öfkesine karşı koyacak gücü kalmıştı ne de Buğra’dan bir daha uzak kalmayı göze alabilirdi.

 

Her şey kabuldü artık. Luca ne isterse, ne söylerse yapacaktı. Tek bir şartla: Buğra’ya bir daha zarar gelmemeliydi.

 

Luca, bir süre sonra geri döndüğünde Melis hâlâ yerdeydi. Yüzü solgundu ama gözlerindeki direniş yerini tamamen bir teslimiyete bırakmıştı.

 

"Her şey kabulum," dedi Melis, sesi titreyerek ama kararlı bir şekilde. "Ne istersen yapacağım. Yeter ki oğlumu benden alma."

 

Luca, bir an durdu. Melis’in bu kadar çabuk pes edeceğini tahmin etmemişti. Ama yüzünde en ufak bir merhamet belirtisi bile yoktu.

 

"Bu kadar kolay mı?" dedi, soğuk bir tonda. "Pes etmekle her şey düzelecek mi sanıyorsun? Sana güvenmemi bekleme. Senin gibi birine şans tanımak aptallık olurdu."

 

Melis, gözlerini yere indirdi. “Şans istemiyorum. Sadece oğlum için buradayım. O benim tek umudum.”

 

Luca alaycı bir kahkaha attı. "Oğlun için buradasın, öyle mi? O zaman ona layık bir anne olduğunu kanıtla. Ama bunu yaparken benim kurallarıma uymayı öğren."

 

Melis başını kaldırıp Luca’ya baktı. "Ne yapmamı istiyorsan söyle, yapacağım."

 

Luca ona doğru eğildi, gözlerinde sert bir ifade vardı. "Sana her gün bu evdeki varlığının bir hata olduğunu hatırlatacağım. Beni kızdırdığın her an, cezalandırılacaksın. Ama unutma, Buğra benim oğlum. Onun geleceği üzerinde tek söz sahibi benim."

 

Melis’in yutkunduğunu gördü ama yine de sessizce başını salladı. Artık başka seçeneği olmadığını biliyordu.

 

“Yarın sabah benimle birlikte şirkete geleceksin,” diye devam etti Luca. “Yanımdan bir adım bile ayrılmayacaksın. Sadece sessiz olacaksın ve beni utandırmayacaksın. Anlaşıldı mı?”

 

Melis’in sesi neredeyse fısıltı gibiydi. "Anlaşıldı."

 

Luca başını eğip Melis’in yüzüne baktı. "İyi. Çünkü her hatanda sana Buğra’yı bir daha asla göremeyeceğini hatırlatacağım. Ve seni her seferinde daha fazla pişman edeceğim."

 

Melis, içindeki korkuyu bastırarak bir kez daha başını eğdi. Artık direnmek yoktu. Luca’nın koyduğu kurallar, onun için bir hapis hayatıydı. Ama Buğra’nın annesi olabilmek için buna katlanmaya kararlıydı.

 

O gece Melis, Buğra’yı bir kez daha görebileceğini umarak odasına çekildi. Ama Luca, bebeği ona getirmedi. Onun yerine odasında yalnız bırakıldı. Gözyaşları yastığını ıslatırken, Buğra’nın ağlamalarını duydu. Ses, yan odadan geliyordu. Melis, o sesin kendisine umut verdiğini fark etti. Oğlu hâlâ buradaydı. Ve ne olursa olsun, onu bir daha kaybetmemeye kararlıydı.

 

Luca, odasının karanlık köşesine çekilip derin bir nefes aldı. Gümüş işlemeli sigara tabakasından çıkardığı ince dal sigarayı titreyen elleriyle yaktı. Duman odanın ağır havasına karışırken, babasının yıllar önce ona aşıladığı o sert disiplinin izlerini zihninde taşıyordu. Bir yandan Melis’e karşı duyduğu öfke ve kontrol etme arzusu, diğer yandan içindeki sessiz bir pişmanlık dalgası onu kemiriyordu.

 

Yıldız Tilbe'nin Sevemedim ayrılığı şarkısı odayı doldurduğunda, bir anlığına gözlerini kapadı. Şarkının her notası, içinde bastırdığı duyguları yüzeye çıkarmaya çalışıyordu. Babası, bu şarkıyı dinlerken hep derin düşüncelere dalardı. "Güç, Luca," derdi ona, "her şeyin anahtarıdır. Güçlü olursan, her şeyi kontrol edebilirsin." Ama şimdi, güçlü olmak adına yaptığı seçimlerin bedelini ruhunda hissetmeye başlıyordu.

 

Melis'in çaresiz gözleri ve Buğra'nın masum yüzü, Luca'nın zihninde yankılanıyordu. Sigarasından bir nefes daha çekti, dumanı havaya üflerken kendine fısıldadı: "Bu bir zayıflık değil. Bu sadece doğru olanı yapmanın yolu." Ancak bu sözler, vicdanındaki çatlağı kapatmaya yetmiyordu.

 

Melis’in teslimiyetini gördüğünde hissettiği zafer duygusu, şimdi yerini bir boşluğa bırakıyordu. O boşluk, Luca’nın kendi geçmişinden gelen yaralardan kaynaklanıyordu. Babasının gölgesi, her an peşindeydi. “Hata yaparsan zayıflarsın. Zayıflarsan, her şeyini kaybedersin,” diyen o sert sesi hatırladı.

 

Ama ya Melis? O, gerçekten zayıf mıydı? Yoksa bir annenin sevgisi, Luca’nın sandığından daha güçlü bir şey miydi?

 

Yıldız Tilbenin sesi yükseldi.

"Sevemedim Ayrılığı gel. Alışamadım... "

 

Luca, sigarasını küllüğe bastırdı ve ayağa kalktı. Kendi kendine yemin edercesine fısıldadı: “Beni kimse yenemez. Melis de oğlum da benim kurallarıma boyun eğecek.” Ancak bu sözler, içindeki huzursuzluğu dindirmek yerine daha da büyütüyordu.

 

Gece, Luca’nın zihninde bitmek bilmeyen bir savaşın yankılarıyla geçerken, Melis diğer odada, oğlunun ağlama sesleriyle umut ve acı arasında sıkışıp kalmıştı. İkisi de kendi savaşlarını verirken, hayatın onları nereye sürükleyeceği belirsizdi.

 

 

Melis, kucağında Buğra’yı sıkıca tutarak ağır adımlarla Luca’nın odasına girdi. Odanın havası gerginlik ve dumanla doluydu. Luca, gözlerinde alev gibi parlayan öfkeyle Melis’e baktı. Yumrukları sıkılıydı ve parmaklarının arasındaki sigara çoktan avucunda ezilmişti. Sigaradan akan sıcak kül, elini yakmış olsa da Luca, bu acıyı umursamıyordu. Tek odak noktası Melis’ti.

 

"Sana demedim mi, oğluma benden izinsiz dokunmayacaksın?" diye bağırdı, sesi odanın duvarlarında yankılanarak.

 

Melis, kucağındaki Buğra’yı daha sıkı kavradı. Korkudan tir tir titriyordu ama gözlerinde bir an bile Luca’dan çekinmediğini gösteren bir direniş vardı. "O benim de oğlum, Luca," dedi, sesi çatallaşsa da kararlı bir şekilde. "Onu susturmak için kollarıma almam gerekiyordu. Ağlamasını saatlerce mi dinleseydim? Yoksa senin keyfini mi bekleseydim?"

 

Luca, öfkeyle masayı tekmeleyerek ayağa kalktı. "Benim keyfimi mi? Bu evde ne yapacağın ve ne zaman yapacağın benim kurallarıma bağlı, Melis. Sen bunu hâlâ anlamadın mı? Sana bir kez daha oğluma benden izinsiz dokunmayacaksın dedim!"

 

Melis, gözlerini Luca’dan ayırmadan bir adım daha yaklaştı. "O bir bebek, Luca. Senin güç oyunlarının bir parçası değil. Onu susturmak için bir annenin ne yapması gerekiyorsa onu yaptım. Ve tekrar yaparım."

 

Luca, Melis’in üzerine doğru yürüdü. Göz göze geldiklerinde, odadaki gerilim neredeyse elle tutulur hale gelmişti. "Beni zorlama, Melis," diye fısıldadı, sesi tehdit doluydu. "Eğer beni zorlarsan, sonuçlarına katlanırsın."

 

Melis, titreyen sesiyle ama inatla karşılık verdi. "Sonuçları ne olursa olsun, Buğra’yı korumak için elimden geleni yapacağım. Bunu engelleyemezsin, Luca."

 

Buğra, Melis’in kollarında hafifçe kıpırdandı ve ağlamaya başladı. Luca, bir an duraksadı. Bebek ağlaması, öfkesini bastırmak yerine daha da körüklemişti. Ama Melis’in gözlerindeki kararlılığı görünce, içindeki öfke bir anlığına yerini çaresiz bir sessizliğe bıraktı.

 

"Git," dedi Luca sonunda, dişlerinin arasından tıslar gibi. "Git ve Buğra’yı odasına bırak. Ama unutma, bir daha böyle bir şey yaparsan, sonuçları senin için çok daha ağır olacak."

 

Melis, derin bir nefes alarak başını dik tuttu. Luca’nın tehditlerine boyun eğmiş gibi görünmek istemiyordu ama Buğra’nın güvenliği için geri çekilmekten başka seçeneği yoktu. "Sana her istediğini yaptırabileceğini sanıyorsun, ama yanılıyorsun," dedi Melis, kucağındaki Buğra’yı hafifçe okşayarak.

 

Sonra arkasını dönüp odadan çıktı. Luca, kapının kapanışını izlerken, içindeki öfkenin yerini garip bir huzursuzluk almıştı. Melis’in cesareti ve kararlılığı, onun kontrolünü sorgulamasına neden oluyordu. Ama Luca, bunu kendine bile itiraf etmeyecek kadar gururluydu.

 

 

Melis'in aklında hala çalan şarkı vardı. Luca İtalyandı. Türkçesinde oldukça kırıktı. Ama anlayamadı. Türkçe'yi bile zor konuşan bir adam Türkçe şarkı dinliyordu.

 

 

Devam edecek...

 

Yıldızı yakmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ❤

 

Bölüm : 22.12.2024 23:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...