
Gölgene bak, beni anlamak istiyorsan;
o kadar yakın,
ama sana asla dokunamayan...
Cemal Süreya
"Acı tebessüm"
Bu dünya da bir sürü çocuk ve onların annesi olan bir sürü kadın var. Anne kelimesi o kadar kutsal ve ayrıdır ki bir çocuğun belki de en büyük hazinesi o kelimenin ardındadır.
Bazı anlarda sığınacak bir limanımız olmaz, o zaman annemiz koşar. Bazı anlarda karanlığa düşmüş gibi oluruz. Annemiz ışık tutar. Bazı anlarda öyle yaralar açılır ki, annemiz sarıp sarmalar.
Düştüğümüzde elini uzatan da annemizdir, hastalandığımız gece uyumayan da annemizdir.
Bazıları vardır ki anne kelimesini kaldıramazlar, omuzlarında yük olur. Bu yüzden de o yükü atmak için çocuklarını terk ederler. Ama bu sadece bedenen bırakıp gitmek değildir. Ruhen çocuğu terk etmektir, karanlığın eline vermektir.
Anneler çocuklarının yol haritasıdır. O harita olmazsa çocuklar karanlıkta kaybolur, yalnızlığa gömülür.
Çocuklarınızın elini bırakmayın. Bu hayata gelmeyi onlar tercih etmedi, siz istediniz. Bu yüzden ellerini bırakmaya da hakkınız yok. Madem bu yola girdiniz. Ya birlikte çıkarsınız ya birlikte ölürsünüz. Kendinizi kurtarmak için çocuğunuzun katili olmayın. Çünkü siz sadece onların bedenlerini değil ruhlarını da öldürüyorsunuz...
Daren Nermin ablaya bakmaya devam ederek yavaşça ayağa kalktı. Dengede durmak için koltuğa tutunduğunu fark ettiğimde hemen yanına gittim ve kolunu tuttum.
"Daren iyi misin?" Dediğimde Keremler de Daren'in etrafına toplandı. Fakat Daren ne beni ne de Keremleri umursuyordu. Yaptığı tek şey Nermin ablaya bakmaktı.
"Neler oluyor?" Dedim Özgür'e bakarak. Özgür kafasını hüzünle Nermin ablaya çevirdi.
"O kadın." Dedi kısık bir sesle.
"O kadın Daren'in annesine-" Özgür lafını tamamlamadan Daren kolunu benden kurtarıp hızla odayı terk etti.
"Daren!" Arkasından bağırdığım sırada annem ve Nermin abla bana baktı.
"Anne ben geleceğim dinlen sen." Dedim ve hızla odadan çıktım. Kerem'lerde arkamdan geldi. Daren resmen uçmuş gitmişti. Etrafa bakınıyorduk ama bulamıyorduk.
"Neler oldu, neden öyle yaptı?" Nefes nefese hastanenin önünde durduğumuzda Kerem'lere baktım.
"Cevap versenize Darene ne oldu?" Dedim bir kez daha.
"O kadın Daren'in annesine çok benziyor." Gülce gözleri dolu dolu konuştuğu sırada gözlerim şaşkınlıkla açıldı.
Daren'in annesine mi?
"Nermin abla mı?" Dedim anlam vermeye çalışarak.
Üçüde hüzünle beni onayladığında gözlerim dolmaya başladı.
Gelen motor sesiyle kafamızı çıkışa çevirdiğimiz de Daren'in çıkıp gittiğini gördük.
"Allahım ne olur kendine zarar vermesin." Gülce'nin gözünden bir kaç damla yaş düştüğünde dehşetle yüzüne bakakaldım.
"Yapar mı?" Dedim korku içinde. Kafasını sallayıp ağlamaya devam ettiğinde Özgür Gülce'ye sıkıca sarıldı.
"Sakin ol. O güçlü." Özgür Gülce'yi ikna etmeye çalışırken Gülce kafasını iki yana salladı.
"Konu annesi ise güçlü falan değil. Zavunmasız bir çocuk." Dedi Gülce acı içinde. Bu dediği göğsüme büyük bir ağrı yapmıştı. Ya dediği gibi kendine bir şey yaparsa?
"Kerem beni Daren'e götür." Dedim ne yapacağımı bilmeyerek.
"Onun nereye gittiğini kimse bilemez." Kerem umutsuzca konuştuğunda burnumun ucu sızladı. Göz yaşlarım birbir akmaya başladığında kendimi çok güçsüz hissettim. Kendine bir şey yaparsa ne olacaktı o zaman?
"Böyle bekleyemeyiz!" Dedim sitemle.
Kerem hemen telefonuna sarıldı ve Daren'i defalarca aradı. Bir yandan bende mesajlar atıyordum.
"Açmıyor." Kerem telefonu yere fırlatmak için elini kaldırdı ama sonra kendine hakim olmak ister gibi gözlerini kapattı ve derin bir nefes verdi.
"Bir şey yapalım lütfen olmaz böyle bekleyemeyiz. Ya bir şey yaparsa kendine." Dedim göz yaşları içinde.
...
O gece Kerem'ler Daren'i bulmak için gitmişlerdi. Bende babam geldiği için annemlerle kalmıştım.
Nermin ablayla da konuşmamıştık çünkü o da Kerem'lerden hemen sonra gitmişti.
Sabah Kerem'in beni aramasıyla yumduğum gözlerimi araladım.
Annem ve babam uyuduğu için hemen aramaya cevap verip koridora çıktım.
"Lütfen bulduk de." Dedim umutla. Ama Kerem hiç bir şey söylemedi.
"Konuşsana Kerem." Dediğimde derin bir iç çekti telefonun başında.
"Bulduk Lavin." Dediğinde derin bir nefes alıp kendimi koridordaki sandalyeye attım. Elimi göğsüme koyup göz yaşlarımı döktüğüm sırada korktuğum o soruyu sordum.
"Peki bir şey olmuşmuydu?" Dediğimde Kerem yine sustu.
"Kerem." Dedim hüzünle. Yine bir iç çekiş oldu.
"Şuan hiç iyi değil. Hatta kendinde bile değil. Dün geceden beri evi başımıza yıktı." Dediğinde hemen ayağa kalktım.
"Dün geceden beri buldunuz bana söylemediniz." Sitemle konuşmaya başladığımda Kerem açıklama yapmaya başladı.
"Lavin dün sana söyleseydim sen anneni bırakıp buraya gelecektin. Ben de kadını yanlız bırakma diye söylemedim." Dediğinde hak vermiştim. Haklıydı annemi burada bırakıp gidecektim. Uzatmak istemediğim için başka bir şey söylemedim.
"Birazdan annem taburcu olacak. Eve vardığımızda direk geleceğim. Lütfen dikkat edin ona." Dediğimde Kerem beni onaylayıp telefonu kapattı.
Odaya girdiğimde annem ve babamın uyandığını gördüm. Zoraki bir gülümseme ile yanlarına gittiğimde ikisi de bana bakıp kaşlarını çattı.
"Neyin var bakalım?" Babamın sorusuyla gülümsemem yüzümde dondu.
"Hiç baba neyim olacak." Diyerek geçiştirir gibi yaptım. Ama pek ikna olmuşa benzemiyorlardı. Kaç yıllık anne ve babama iyi olduğumu inanırmak kolay bir şey değildi.
"Ee ne zaman çıkıyoruz daralmıştır benim validem." Diyip annemin yanaklarına uzun uzun öpücükler bıraktım.
"Evet cidden daraldım. Hastaneleri oldum olası sevmiyorum zaten çıkalım bir an önce şu hapishaneden." Diyerek homurdanmaya başladığında ellerini tutup öptüm.
"Merak etme bugün taburcu ederler seni." Dediğimde babam ayağa kalktı.
"Ben bir sorup geleyim, karım daha fazla sinirlenmesin." Anneme kısa bir an bakıp göz kırptığında kıkırdadım. Babam odadan çıktığında anneme baktım.
Ben nasıl soracağım diye düşünürken annem ellerimi tuttu.
"Söyle bebeğim." Dediğinde gülümsedim. Annemin beni tanıması çok hoşuma gidiyordu.
"Anne benim sana bir şey sormam lazım." Dediğimde annem kaşlarını çattı.
"Sor kızım."
"Nermin abla."
"Ee ne olmuş Nermine." Dediğinde derin bir nefes aldım.
"Anne onun geçmişi hakkında bir şey biliyormusun?" Diyerek bir soru yönelttiğimde, annem kısa bir an düşündü.
"Bana bir şey anlatmadı fazla. Sen neden sordun ki anlamadım." Annem bana anlam vermeye çalışarak baktığında, kafamı eğdim.
"Hiç merak ettim öylesine." Diyerek geçiştirmeye çalıştım.
"Sadece bir oğlu olduğunu söyledi." Annemin kurduğu cümle ile kafamı aniden kaldırdım.
"Oğlu mu? Peki nerede?" Dedim üst üste sorularımı sıralarken.
"Geçen senelerde oğlunu ve eşini trafik kazasında kayıp etmiş. Çok üzüldüm anlatınca." Annem hüzünle konuştuğunda ben neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Şimdi Nermin abla Daren'in annesi değil miydi?
...
Eve geldiğimizde annemi odasına götürdük. Bir süre sonrada uyumuştu zaten.
Babamda annemin yanına kıvrılınca hızlıca odama çıktım.
Telefonumu elime alır almaz Kerem'i aradım. Açtığında sadece bağırışmalar vardı.
"Kerem neler oluyor?" Telaşla konuştuğumda Kerem bana cevap vermemişti. Ordan Daren'in ismini söyleyerek bağırıyordu.
"Abi tutsana çocuğu!" Diyerek bağırdığında vücudum titremişti. Bu kadar kötü müydü?
Telefon bir anda kapanınca hemen hazırlanmak için dolabımdan bir kaç parça kıyafet aldım.
Beyaz sweatshirtümü, siyah kot pantolonumu ve siyah kol çantamı alıp hemen saçlarımı tepeden topladım.
Hızlıca aşağı koşup, siyah botlarımı ayağıma geçirdim.
Evden nasıl çıktım ve Daren'lerin evine ne ara geldim bilmiyorum. Kafam o kadar doluydu ki ne yapacağımı anlayamamıştım.
Bahçe kapısını açtığımda kulaklarımı Daren'in bağırışları doldurdu. Bir şeyler kırılıp dökülüyordu.
Kapıyı kırarcasına yumrukladığım sırada Özgür beni yorgun gözlerle karşıladı.
"Nerde?" Dedim sadece. Eliyle içeriyi işaret ettiğinde hızlıca botlarımı ve çantamı çıkardım.
Daren'in odasının önüne geldiğimde Kerem ve Gülce'nin Daren'i zar zor tuttuklarına şahit oldum.
Üstü başı dağılmıştı, gözleri kıpkırmızı olmuştu.
Sürekli kendine vuruyordu.
"Defolup gidin buradan!" Diyerek bağırdığı sırada yerimde sıçradım.
Nasıl davranacağımı ve nasıl yaklaşacağımı bilmiyordum.
Kerem ve Gülce beni gördüklerinde Daren'i bırakmaları için işaret yaptım. İkisi de geri çekildi ve yanıma geldi.
"Dünden beri bu halde tutamıyoruz artık. Kendine zarar vermekten başka bir şey yapmıyor." Gülce hüzünle konuştuğunda dolu gözlerle Daren'e baktım. Hala bir şeyler yakıp yıkmaya çalışıyordu.
"Çıkın lütfen." Dediğimde Kerem kolumu tuttu.
"Saçmalama şuan da düzgün düşünemiyor. Sana da bir şey yapabilir."
"Kerem lütfen." Yüzüne yaşlı gözlerle baktığımda derin bir nefes aldı ve Gülce'ye kaş göz yaptı. Birlikte odadan çıktıklarında kapıyı kapattım.
Daren geldiğimi bile fark etmemişti.
Yanına adımlamaya başladığımda elindeki vazoyu yere atıp parçalara ayırdı. Pür dikkat yüzüne bakıp yürümeye devam ettim. En sonunda karşısında durduğum sırada. Hiç bir şey yapmadı, gözlerime baktı. O kadar yorgun ve halsizdi ki.
Bu hali kalbime bir bıçak gibi saplanmıştı.
Gözlerindeki yorgunlukla birlikte omuzlarını da düşürdü.
Bir kaç damla yaş yüzünde süzülürken elimi uzatıp yavaşça sildim. Yüzüne dokunmam ile gözlerini kapattı. Elime yaslandı.
Derin derin nefesler alıp verdi sadece. En sonunda kendini yere bıraktığında kollarını tutup bende onunla birlikte yere çöktüm. Kafasını eğip yere baktığında ağlamaya başlamıştım.
Çok yorgundu, dik durmuyordu. Daha fazla dayanamamıştı. Bu yaşadığı onun sabrını artık tüketmişti. Sınıra gelmişti. Uçurumun kenarında duruyordu.
"Annem değildi. O değildi." Kafasını iki yana sallayarak göz yaşlarını döktüğünde gözlerimi kapatıp kafamı başka yöne çevirdim. Bu halini görmek bana o kadar acı veriyordu ki. Sanki onunla birlikte bende yaşıyordum bunları.
"Annem artık gerçek. Rüya değil kabus değil. Gerçek." Hala yere bakıyordu. Delirmiş gibi kafasını sürekli iki yana sallıyordu. Kendini inandırmak istemiyordu. İnansaydı daha çok acı çekecekti, bunun farkındaydı.
Bu yüzden kendini kandırmak istiyordu.
"Öldü o gitti!" Elleriyle kafasına vurmaya başladığında tutmaya çalıştım, ama nafile kendinde bile değildi.
"Yapma!" Diye bağırdığımda beni duymuyordu. Ellerini tutmaya çalışıyordum hala ama durmuyordu.
"Daren yapma dedim!" Bağırmaya devam ediyordum. Bende artık sinir krizi geçirmek üzereydim. Bu halini görmeye katlanamıyordum, dayanamıyordum.
Kendine zarar vermesi bana vermesiyle aynı şeydi. O kendine vurdukça benim canım yanıyordu.
Ne yapacağımı bilemeyerek kollarımı bedenine sardım. Kafamı göğsüne yasladım. Elleri havada öylece kalakalmıştı. Hızlı hızlı aldığı nefesler yüzüme çarptığında gözlerimi kapattım.
Beklemediğim bir hareketle o da beni sıkıca kendine çekti. Kolları arasında küçücük kalmıştım. Burda yok olsam umrumda olmayacak derecedeydim.
Kafasını boynuma gömüp derin derin nefesler aldı. Kalp atışları kulaklarıma çarparken huzur bulduğum en güzel yerin onun kolları olduğun fark etmiştim.
Dakikalarca odanın ortasında birbirimize sarılarak oturduk. Ortamda sadece nefes alışverişlerimizin sesi vardı. Çıt bile çıkmamıştı. Ne o konuşmak istedi ne de ben. Birbirimizin kokusuyla kendimize gelmeye çalışıyorduk.
Benden bir parça kopmuş gibi olduğunda kafamı kaldırdım.
Geri çekilmişti...
Sarılmayı bırakmıştık ve ben çok kötü hissediyordum. Sanki bir diğer yarım Daren de kalmış gibiydi.
"Git Lavin." Dediğinde anlamaz bir ifadeyle yüzüne baktım.
Ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdü bende hemen arkasında ayaklandım.
"Daren." Dediğimde omzunun üzerinden bana baktı.
"Uzatma ve git." Dediğinde elim kalbimdeki sızıyla göğsüme gitti.
Bana git demesi canımı yakıyordu.
"Gitmeyeceğim. Seni bırakmam-" lafımı tamamlayamadım. Daren arkasını dönüp yanıma geldi ve kollarımı tutup sıkmaya başladı.
"Git diyorsam git!" Bağırdığında korku içinde titremeye başladım.
"Canım acıyor." Dedim ellerinin arasında olan kollarıma bakarak.
"Daha fazla acımasını istemiyorsan defol git burdan." Beni sert bir şekilde kendinden uzaklaştırdığı sırada ağlamam şiddetlenmeye başlamıştı.
"Sen bu değilsin." Dedim gözlerinin içine bakarken. Ama Daren bana bakmıyordu.
"Yüzüme baksana."
"Sana git dememe rağmen hala buradasın." Dedi sert bir ses tonuyla.
Umrumda değildi bana bağırması. Çünkü sinirliydi ve beni kendinden uzaklaştırmak için yapıyordu.
"Gitmeyeceğim." Dedim karşı çıkarak. Bu söylediklerim onu daha da sinirlendiriyordu.
"Kaçıyorsun." Kısık bir ses tonuyla konuştuğumda kafasını kaldırıp yüzüme baktı.
"Her şeyden kaçarak kurtulacağını sanıyorsun. O kadını gördün ve annen olduğunu düşündün. Şimdi de sadece kendine zarar veriyorsun ve hiç bir işine yaramıyor." Dediğimde dişlerini sıkmaya başladı. Gözlerim yumruk yaptığı eline kaydığında gülümsedim.
"Söylediklerim seni sinirlendiyor." Bakışlarım tekrar gözlerine tırmandığında kolumu tekrar tuttu.
"Sen gitmezsen ben gönderirim." Dedi ve kapının dışına doğru sürüklemeye başladı.
"Bırak Daren." Dedim sitemle.
"Yeter artık cidden." Kolumu elinden kurtarıp başımı dikleştirdim ve yüzüne baktım.
"Yapma artık kendine de bize de." Sesim git gide yükselmeye başlamıştı.
"Neler oluyor bilmiyorum, ne yaşadın bilmiyorum ama yeter gerçekten. Yordun. Bizi de kendini de." Yanına yaklaştığımda hiç bir şey yapmadan öylece duruyordu.
"Yalvarırım Yapma bunu kendine." Yüzümede süzülen yaşlarıma kaydı gözleri. Sanki bana acı çektirmesin zoruna gidiyormuş gibi kafasını başka yöne çevirdi.
"Lavin git." Tekrar yüzüme baktı ama sürekli gözlerini kaçırıyordu. Göz yaşlarım akıp giderken kafamı eğdim. Omuzlarım artık dik durmuyordu. Onun bana böyle davranması benim güçlü durmama karşı çıkıyordu.
Söylediklerimi anlamamazlıktan geliyordu sürekli ve bu benim canımı yakıyordu.
Anlamıyordu beni. Onun için acı çektiğimi, onun için bu kadar ağladığımı. Onun çektiği acıları benimde hissettiğimi.
Anlamıyordu.
Hissettiklerim boşuna değildi. Bir şey vardı bende bir şey vardı. Beni ona iten bir şey.
Neydi bende bilmiyordum.
Kafamı eğmiş sesimi çıkartmadan ağlamaya çalışıyordum. Omuzlarıma bıraktığı yük daha da düşürüyordu beni. Ayakta durmakta zorlanıyordum.
Konuşmak istiyordum ama ne diyeceğimi de bilemiyor, kestiremiyordum. Doğrusu ne söylesem boştu. Daren beni anlamak istemiyordu.
"Ağlamayı bırak." Sesi kulaklarıma ulaştığında kıpkırmızı olmuş gözlerimi gözlerine diktim.
"Acı çekmen canımı yakıyor. Bunu kendi ellerimle yapıyorum." Dedi yorgun sesiyle. Gözlerinden bir kaç damla gözyaşı döküldü.
Her göz yaşı kalbime bıçak gibi saplanıyordu.
Sıkıca bedenine sarıldım. O da artık dayanamıyordu kendini serbest bırakarak kollarını belime sardı.
"Özür dilerim." Sesi zarzor çıkıyordu.
Cevap vermedim, sadece sustum.
Susmak bazen en iyi cevaptır derler. Daren'in de beni anladığına emindim.
Ellerini belimden çekip geri adımladı. Gözlerine bakıp acı içinde gülümsedim.
"Git lütfen. Sana zarar vermek istemiyorum." Dediğinde derin bir nefes verdim.
"Kendine verdiğin zararıda bana vermiş oluyorsun ne fark eder?"
Dedim. Haklıydım. Anlamak istemiyordu belki ama bu bir gerçekti onun canı yanıyorsa zaten benimki de yanıyordu.
Beni göndermesi hiç bir şeyi değiştirmezdi.
"Seni daha fazla kırmadan git." Kafamı eğdim. Pes etmiştim yapacak başka bir şey yoktu çünkü.
Yüzüne sırtımı döndüğümde yavaş adımlarla kapıya yöneldim.
Ondan tek bir adım bile uzaklaşmak ne kadar acı veriyordu anlatamazdım...
Dur demesini bekledim gitme demesini bekledim.
O ise tek kelime bile etmemişti.
Çıkıp gitmemi beklemişti. Salona doğru adımladığımda Keremler dağılmış halime baktılar. Üçüde hızlıca yanıma doğru geldiğinde, hemen vestiyerden çantamı ve ayakkabımı aldım.
"Lavin iyi misin?" Kerem'in sorduğu soruyla kafamı kaldırdım.
"İyi olmak şuan en son seçenek bile değil." Diyerek kendimi hızla dışarı attım.
Özgür'lerin arkamdan bağırmasını umursamadan koşarak sokağa çıktım. Aptal gibi ağlıyor ve sadece koşuyordum. Nereye gidiyordum onu bile bilmiyorum.
En sonunda yorulup sahilde durduğumda kendimi bir banka attım. Dizlerim titriyordu.
Kendimde değildim, ağlamak rahatlatmıyordu beni.
Öylece bankta durmuş hüngür hüngür ağlıyordum. Elimden başka hiç bir şey gelmiyordu.
Omzumda hissettiğim el ile kafamı kaldırdım.
Kaşlarını çatmış bana anlamaz gözlerle bakan Bora'yı gördüm.
"Lavin sen neden bu haldesin?" Kısa bir süre bakışları yüzümde gezindiğinde, kafamı eğdim.
Yanıma oturup eliyle kafamı kendisine çevirdi.
"Konuşsana ne oldu sana?" Dediğinde şuan ihtiyacım olan şeyi yaptım.
Kafamı omzuna yasladım, ve sessizce durdum. İlk başta hiç bir tepki vermedi. Bir süre sonra geriye yaslandı ve beni belimden tutup göğsüne yatırdı.
"Neyin var bilmiyorum. Ağlaman canımı da yakıyor. Ama bu sana iyi geliyorsa izin veriyorumm. Ağlayabilirsin." Dediğinde gözlerimi kapattım.
Biraz daha iyi hissetmeye başlamıştım. Belki yarım saat öylece durmuştuk. Ne Bora konuşmuştu ne de ben.
Geri çekildim ve kafamı kaldırıp yüzüne baktım.
"Daha iyi misin?" Sorduğu soruyla kafamı salladım ve elimle yüzümü sildim.
"Şimdi ne olduğunu anlat bana." Dediğinde kafamı denize doğru çevirip arkama yaslandım.
Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.
"Daren." Diyebildim sadece.
Bora'ya baktığımda kafasını başka yöne çevirip elini yumruk yapmış olduğunu gördüm.
"Canını yakmaktan ne zaman vazgeçecek?" Bana bakıp tahammülsüz bir şekilde sorusunu sorduğunda ne diyeceğimi bilemedim.
"Konuşsana Lavin." Diyerek sesini yükseltmeye başlamıştı.
Sinirle ayağa kalktı kafasını elleri arasına alıp delirmiş gibi etrafta dönmeye başladı.
"Canını yakmasına rağmen hala onunlasın ve ben sana söyleyecek tek kelime bulamıyorum."
"Onunda canı yanıyor." Dediğimde Bora yüzüme sert bakışlarını çevirdi.
"Birde savunmamı yapacaksın? Şaka gibisin." Ses tonundan ve söylediklerinden rahatsız olmuştum. Sinirle ayağa kalkıp karşısına geçtim.
"Evet savunacağım. Çünkü çektiklerini bilmeden konuşuyorsun!" Bende ona bağırmaya başlamıştım. Bu dediklerim Borayı daha çok sinirlendirmişti.
"Onun ne çektiği umrumda değil tamam mı? Çektiği şeyleri sana yansıtmak zorunda mı? Bu sana acı vermekten başka bir şeye yaramıyor!" Haddinden fazla bağırıyordu. Söyledikleri umrumda değildi, çünkü Daren benim yanımda öyle bir yere sahip olmuştu ki kimse onu ordan alamazdı.
"Yeter Bora kendi yorumlarını kendine sakla." Arkamı dönüp gideceğim sırada kolumu tuttu.
"Görmüyormusun sen? Körmüsün ya cidden?"
"Haddini aşıyorsun." Dediğimde kolumu bırakıp alaycı bir kahkaha attı.
"Ben seni düşündüğüm için haddimi asmış mı oluyorum?"
"Beni düşünme ya düşünme. Sanane benden!" Kırılıyor mu diye düşünmeden konuşuyordum ve bu canımı sıkıyordu. Ama kendime de engel olamıyordum.
Sinirim merhametimi alt ediyordu.
Bora sert bir şekilde bağırdı.
"Benim sevdiğim benim omzumda başka biri için ağlıyor!"
...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Hiranur Uzun / Ruhların Düğümü / [14. BÖLÜM]: ACI TEBESSÜM](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/hiranur-uzun-ruhlarin-dugumu.webp)
| 10.62k Okunma |
1.12k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |