
"Madem sevmiyorsun o zaman
sahip çık gözlerine!
Dönüp dolaşıp değmesinler
Gözlerime..."
Cemal Süreya
"Bahçe sineması"
"Benim sevdiğim benim omzumda başka biri için ağlıyor!" Diyerek bağırdığında öylece kaldım.
Bora da elleri havada bana bakıyordu. Söylediği şeyin sonradan farkına varmış olacak ki gözünden düşen bir kaç damla yaşı hızlıca silip arkasını döndü.
Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. Böyle bir durumda ne denirdi ki?
Omuzlarım düştüğünde kafamı eğip kendimi yere bıraktım, artık cidden tahammülüm kalmamıştı. Son bir kaç saat içinde yaşanan bu kadar şeyi ne bedenim ne de ruhum kaldırabilirdi.
Bora arkasını dönüp beni gördüğünde hemen yanıma çöktü.
"Lavin. İyi misin?" Sorduğu soruyla hızlıca kafamı iki yana salladım. Elini kaldırıp kollarımdan tuttu.
"Özür dilerim." Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Göz yaşlarım kontrolsüz bir şekilde akmaya başladığında Bora'nın elleri saçlarımda gezindi.
"Ağlama lütfen. Özür dilerim." Ağladığım için kendini suçlu hissediyordu. Oysa konu o bile değildi. Canım yanıyordu, dolmuştum artık.
Hıçkırıklarım artarken Bora kafasını eğip yüzüme baktı.
"Ağlama Dedim lütfen." Dediğinde olduğumuz pozisyonu bozarak ayağa kalktım. Hızlıca benimle birlikte ayaklandığında göz yaşlarımı silmeye çalışıyordum.
"Bora." Dedim halsiz ve kısık çıkan sesimle. Sanki konuşunca kanatıyordum kendimi. Her kelimem bir darbe gibiydi, acıtıyordu. Hemde fazlasıyla.
"Lavin bak ben-" Lafını tamamlamadan araya girdim.
"Bora yapma lütfen." Dediğimde anlamaz ve yorgun gözleri, gözlerimi buldu.
"Bunu kendine yapma, sevme beni yalvarırım." Dedim. Göz yaşlarım sanki akmaya yemin etmiş gibiydi, durmuyorlardı.
"Lavin." Dedi sadece. Gerisini getirmek acı veriyordu. Belliydi her halinden.
"Bir şey söylemek zorunda değilsin." Dedim acı içinde gülümseyerek. Arkamı dönüp gideceğim sırada Bora'nın sesi kulaklarıma ulaştı.
"Denemedim mi sanıyorsun?" Sorduğu soruyla yerimde kaldım. Yüzüne bakma cesaretinde bulunamadan öylece durdum.
"Denedim hemde defalarca. Sevme Bora, sevme Bora, sevme Bora. Bu kelimeler kafamda kaç kez döndü bilmiyorum. Olmadı yapamadım, vazgeçemedim." Diyip sustuğunda arkamı döndüm. Kafasını eğmiş ağlıyordu. Canım yanıyordu, benim yüzümden acı çekiyordu.
"Hatta benden nefret edip uzaklaşırsın bende seni sevmeyi bırakırım diye zorba gibi davrandım. Ama sonuç sadece senin benden nefret etmen olmuştu. Bana ne oldu? Hiç bir şey." Kafasını kaldırdı ve kızarmış gözleriyle gözlerime baktı.
"Aksine daha çok sevdim, hatta iş sevmekten çıkmıştı. Aşıktım sana. Hemde kimsenin tahmin edemeyeceği kadar." Dediğinde kafamı eğdim.
Kendi fark etmemi istememişti. Kendini benden uzaklaştırmıştı. Suçlu ben miydim o muydu bilmiyordum. Tek bildiğim varlığımın herkese zarar vermeseydi.
"Senden beni sevmeni beklemedim. Çünkü ben kendim seni uzaklaştırdım. Her Allahın günü aklımdan çık diye dua ediyordum. Gitmiyordun Lavin." Söyledikleri beni içten içe bitirmeye devam ederken hıçkırıklarımı tutmaya çalışıyordum.
"Sen, "Birini, canının yanacağını bile bile sevmek nedir?" onu öğrettin bana"
Bu cümlesi artık son noktayı koymuş gibiydi. Hem Bora hem ben hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk, ikimizinde kafası eğikti.
O beni, bense onu ağlattığım için suçlu hissediyordum.
"Ben seni her gün sevdim. Seni her Allahın günü bıkmadan usanmadan sevdim. Sense beni bir kere bile sevmeyi denemedin Lavin." Dediğinde yüzüne baktım. Kafasını yana eğmiş acı içinde gülümsüyordu.
Dudaklarımı aralayacağım sırada Bora ellerini cebine koyup arkasını döndü ve hızlı adımlarla uzaklaştı. Bense yerime çakılı kalıp gidişini izledim.
...
O gecenin ardından tam iki hafta geçmişti.
Ben bırakın dışarı çıkmayı, mümkün olmadıkça odamdan salona bile adım atmıyordum. Psikolojik bir çöküş içerisindeydim. Annem ve babam bu durumdan olabildiğince şikayet ediyordu. Bense sadece ders çalışmak istediğimi söyleyip onları kendimden uzaklaştırıyordum.
Telefonumu o geceden sonra komodine bırakmış, iki haftadır da elimi bile sürmemiştim.
Özgür'ler arayıp beni anneme soruyordu. Bir kaç kere eve gelip beni görmek istemişlerdi, onları üzeceğimi bile bile karşılarına çıkmak istemedim. Bu yüzden de annem her seferinde özür dileyerek kapıdan geri gönderiyordu.
Biliyorum, kendimi hayattan soyutlamak, hem kendime hemde çevremdekilere zarar veriyordu. Ama bir süre böyle olmak belkide en doğrusuydu. Kafam allak bullak olmuştu. Yorgundum, halsizdim, sonda gibi hissediyordum.
O gecenin sabahında kendime gelmemiştim, düşünmekten kafayı yemiştim çünkü. Sonra toparlanmam gerektiğini anladım. Benim aileme verdiğim bir söz vardı. Bu bir kaç ay içerisinde yaşadıklarım bana yük olmuştu ama, aileme yansıtıp onları hayal kırıklığına uğratamazdım. Bu yüzden de odama kapandığım günden beri sadece derslerime odaklanmaya çalışıyordum.
Annem isteğim üzerine kaydımı da dershaneden aldırmıştı. Kendim halledebilirdim, çok çalışacaktım. Bana yaptıkları her şey için onlara teşekkür etmem gerekti. Bunu da o sınavdan yüksek bir puan alıp üniversiteye giderek yapacaktım.
Kafamı test kitabından kaldırıp, ellerimi belime koydum. Tüm vücudum tutulmuştu, sandalye üstünde taş kesmiştim resmen. Tokamı alıp saçlarımı dağınık bir şekilde topuz yaptım. Alnıma düşen perçemlerimi kulağımın arkasına sıkıştırdım.
Masadan kalkıp kendimi yatağa attım. Biraz mola vermek fena olmazdı.
Kafamı yatağın yanında duran komodine çevirdiğimde telefonumu açıp açmamak konusunda gidip geliyordum. Merak ettiğim çok şey vardı. Daren nasıldı, kendini toparladı mı? Bunlar kafamın içinde dönüp duruyordu. İçimdeki dürtüye ne kadar engel olmaya çalışsamda yapamadım. Hemen oturur pozisyona gelip çekmeceyi açtım. Telefonumu elime aldığımda, siyah ekrana yansıyan yüzüme kaydı gözlerim. Çökmüştüm resmen, göz altlarım, yüzüm, saçlarım. Berbat görünüyordum.
Telefonum açıldığında bildirimler üst üste yağmaya başladı. Yüzlerce arama, yüzlerce mesaj. Gözlerimden bir kaç damla yaş düştüğünde elimin tersiyle sildim.
Kerem, Özgür, Gülce...
Onları çok özlemiştim. Sohbetlerini, şakalarını, tatlı didişmelerini, triplenmelerini...
Gelen mesajlara bakmak için tıkladığımda üstten bir bildirim daha düştü.
Özgürcük: Lavinnnnnn
Keremcik: Lavin nerelerdesin sen ya
Büyük ihtimalle çevrimiçi olduğumu görmüşlerdi. Gelen mesaja gülümseyerek baktığımda bu sefer telefonum çalmaya başladı.
Özgür arıyordu.
Dayanamayıp açtım.
"Lavin iyi misin?" Sesini duymak o kadar güzeldi ki.
"Lavin konuş lütfen bizimle." Gülce'nin sesi duyuldu arkadan. Daha fazla üzmek istemedim onları.
"İyiyim." Diyebildim sadece.
"Kızım niye bize cevap vermedin. Eve de geldik annen istemediğini söyledi. Aklımız çıktı kaç günden beridir ya" Özgür sitemle konuştuğunda derin bir nefes aldım.
"Özür dilerim. Kafamı toparlamam lazımdı. Olanları kaldıramadım." Dediğimde karşıdan çıt bile çıkmadı.
"Daren yüzünden mi?" Kerem araya girdiğinde kafamı eğdim. Keşke her şey Daren'le sınırlı kalsaydı. Ama geldimi her şey üst üste gelecekti. Kural buydu çünkü.
"Lavin orda mısın?" Gülce bana seslenince kafamı kaldırıp kendime gelmeye çalıştım.
"Sonra konuşalım mı ben iyi hissetmiyorum." Dedim.
"Sen nasıl istersen. Yeterki iyi ol be kızım. Sana ihtiyacımız var." Özgür'ün sesindeki titreme her şeyi açıklıyordu. Beni gerçekten çok merak etmişlerdi. Onları tanıdığım için çok şanslıydım.
"Teşekkür ederim." Göz yaşlarıma rağmen gülümsemeye çalıştım. Telefonu kapatıp yatağa bıraktım ve kafamı yastığıma gömdüm.
Çok canım yanıyordu...
...
Duştan çıkıp kıyafetlerimi ayarladım. Bu iki haftadan sonra ilk defa pijamadan başka bir şey giyeceketim.
Üstüme düz, krem bir sporcu atleti geçirdim. Altıma da krem eşofmanımı giyip üstüme hırkamı aldım.
Saçlarımı kurutmadan sırtıma attım ve hızlıca aşağı indim. Uzun zaman sonra ilk defa annemlerle yemek yiyecektim. Mutfağa girdiğimde annem ve babam birlikte sofrayı kuruyordu. Arkalarına sessicez geçtim ve ikisinede sıkıca sarıldım. Şaşkınlıkla eğilip bana baktıklarında gülümsedim.
"Miniğim." Babam gülümseyerek alnıma eğildi ve küçük bir öpücük bıraktı.
"Güzelim." Annem arkasını dönüp sıkıca bana sarıldı.
"Sonunda be kızım." Annem rahatlamış gibi derin bir nefes verdi.
"Gülümsediğini gördüm ya dünyalar benim oldu." Annemin kurduğu cümle ile babam ikimizinde kollarının arasına aldı.
"Ben çok acıktım ama sarılmaya sonra devam etsek." Gülümseyerek bir anneme bir babama bakıyordum
"Tabi tabi hemen. Benim kızım açıkmış." Annem bu anı bekler gibi beni hemen sandalyeye oturttu. Tabağımı alıp doldurmaya başladığında elini tuttum.
"Ben onların hepsini yiyemem." Homurdanarak konuştuğum sırada babam annemin yanına geçti.
"Doldur hanım doldur. Kız bir deri bir kemik kaldı zaten."
"Baba ya"
"Baba ya yok. Bitecek bu tabak." Kollarımı birbirine bağlayıp arkama yaslandım.
...
Birlikte akşam yemeğini yiyip etrafı toparladık. Annem çay demlerken bende yanına atıştırmalık bir şeyler hazırladım.
Telefonuma gelen bildirimle elimi cebime attım. Sanaldan konuştuğum arkadaşlarla olan gruba uzun zaman sonra ilk defa mesaj gelmişti. Gülümseyerek tezgaha yaslandım.
Bizim gurubumuz beş kişilikti. Ege, Nazlı, Mert ve Ali. Dördünüde ayrı ayrı seviyordum.
Biz tanıştığımızda beşimizde birbirinden asosyal kişilerdik. Sonra birlikte konuşup yavaş yavaş sosyalleşmeye başladık. Hatta benim sosyal medya aktifliğim de burdan kaynaklıydı. Sürekli fotoğraflar paylaştık, hesaplarımızı gizliden çıkardık. Kendimizi insanlara açtık.
Ege bilgisayarla kafayı bozmuş biri. Sürekli oyunlar oynayıp onlar hakkında paylaşımlar yapıyor. Kendisi benden bir yaş büyük on dokuz yaşında. Fotoğraflardan gördüğüm kadarıylada çok yakışıklı
Mert kitap kurdudur. Kendisi için kocaman bir kitaplık ayarlamış ve benim dünyam adı verdiği bir odaya yerleştirmiş. Yani bir sürü kitaptan oluşan bir okuma odası var. Paylaşımlarıda genellikle kitaplardan alıntılar oluyor. Çok tatlı ve samimiyet dolu biri. Ama onunla konuşursanız kendisini size açıyor. Diğer türlü sohbete kendi girmeye alışık değil.
Nazlı bizim grubun her zaman sosyal insanıydı. Fakat Kendisini güzel bulmadığı içinde kimseyle konuşmak istemiyordu. Yargılanmaktan korkuyordu. Onun düşündüğünün Aksine bence aşırı tatlı ve güzel biriydi. Bizde grup olarak Nazlı buna inansın diye uğramış, en sonundada ikna etmiştik. Sürekli kendini paylaşmaya başlamıştı. Güzellik tüyoları bakım ürünleri gibi tavsiyeler üzerindeydi içerikleri. Baya da takipçisi vardı. Kocaman bir kitle kurmuştu kendine.
Aliye gelecek olursak da, kendisi bir müzisyen. Evde kendi kendine gitar çalıp şarkı söylüyordu. Sesi aşırı iyiydi. Bizde bu yeteneğin keşfedilmesi gerektiğini düşünüyorduk. Bu yüzden de Aliyede baskı yapmış onu da sosyal medyaya girmesi için ikna etmiştik. Şarkı söylerken videolar paylaşmıştı, ve tutuyorduda. Bir süre böyle devam ederken bir sürü teklif almıştı. Şuanda da ülke çapında tanınan biriydi.
Gelen mesaja baktım. Ege bir gönderide eski çizgi filmleri paylaşmıştı. Altına da bizi etiketlemeyi unutmamıştı.
Bir gün buluşacağız ve sırayla hepsini izleyeceğiz...
Postun altına yazdıklarına gülümseyerek baktım. Gerçektende umarım bir gün buluşuruz.
Aynı postu kendi hesabımda da paylaştım ve telefonu kapatıp cebime koydum. Elimdeki tepsiyle salona geçtiğimde babam kucağını açtı.
"Miniğim gel televizyon izleyelim birlikte." Gülümseyerek elimdekileri sehpanın üzerine bıraktım ve babamın dizine uzandım. Saçlarımı okşayıp televizyon izlemeye devam etti. Bende babamla birlikte maç izlemeye dalmışken annem salona girdi.
"Oo keyf sizin keyfiniz. Beni de hiç çağırmayın zaten." Küsmüş gibi yapıp kollarını birbirine bağladı ve koltuğa geçip oturdu. Babamla birlikte annemin bu tatlı haline gülmeye başladık.
"Kalk kız dizimden." Babam alaycı bir sinirle beni kollarımdan tuttu ve dizinden kaldırdı. Hemen ayaklanıp annemin yanına geçti.
"Ben karımla oturacağım dedim kendi geldi. Ben ne yapayım yani." Diyerek annemin yanaklarını öptüğünde gülmeye başladım.
"Baba ya hemen beni satıyorsun." Diyerek homurdandım. Annem babama sıkıca sarılıp bana dil çıkardığında gülümseyerek ayağa kalktım ve ikisinide gıdıklamaya başladım.
...
Sabah telefonumun çalmasıyla, yumduğum gözlerimi araladım. Elim yatağın üzerinde telefonu ararken ben hala uyanmaya çalışıyordum. En sonunda yatakta oturur pozisyona gelip hemen telefonu elime aldım.
Kim olduğuna bile bakmamıştım.
"Sabah sabah ne var Allah aşkına." Dediğimde Gülce'nin gülüşü doldurdu kulaklarımı.
"Kız ne sabahı öğlen oldu öğlen. Saatten haberin var mı?" Dediğinde hemen çalar saatime baktım.
13.37 mi?
"Ben niye bu kadar uyudum ya." Saçlarımı karıştırıp homurdandığım sırada, arkadan Özgür bağırmaya başladı.
"Biz seni almaya geliyoruz küçük hanım hazırlan hemen." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Beni almaya mı geliyorsunuz, ne zaman?"
"Şimdi. Hadi hazırlan. Haftasonumuz güzel geçsin değil mi yani." Özgür'ün açıklamasıyla aklıma Daren geldi. Onu da mı görecektim?
Ne tepki verecektim, ya da o ne yapacaktı?
Tüm bunları düşünmeye dalmışken Özgür sitemle konuşma başladı.
"Dakikalar telefonda konuşmanı beklerken mi geçecek?" Dediğinde yataktan kalkıp ayaklarımı yere süre süre banyoya ilerledim.
"Tamam kapatın hadi de hazırlanayım." Dedim uykulu sesimle.
"Acaba uyumaya mı hazırlanacaksın, yoksa bizimle buluşmaya mı? Şüpheliyim bu konuda." Özgür gülmeye başladığında telefonu yüzüne kapatıp, gülerek banyoya girdim.
Kısa bir duşun ardından hızlıca dolabımdan kıyafetlerimi çıkardım.
Üzerime düz siyah crop, altıma krem kumaş pantolon ve üstüme de siyah deri ceketimi giydim. Saçlarımı hızlıca bir at kuyruğu yapıp perçemlerimi alnıma bıraktım.
Telefonumu ve çantamı alıp aşağı indim. Annemin salonda oturmuş, televizyon karşısında fasulye doğruyordu. Benim geldiğimi fark edince kafasını kaldırdı.
"Güzelim bir yere mi gidiyorsun?" Dediğinde gülümsedim.
"Evet Özgür'lerle buluşacağız." Dediğimde annem çok sevinmişti. Gülümseyerek baştan aşağı süzdü beni.
"Maşallah benim kızıma nazar değmesin." Dediğinde gülerek yanaklarını öptüm.
"Ee kimin kızıyım."
"Benim bir tanecik kızımsın tabiki."
Telefonumun titremesi ile hemen kapıya yöneldim.
"Ben kaçtım anne. Çok geç kalacak olursam ararım seni." Dedim. Hızlıca sporlarımı giyip evden çıktım.
Daren'i görme heyecanıyla derin derin nefesler alıp verdim. Gülümseyerek bahçe kapısını açtığımda karşımda Kerem, Özgür ve Gülce duruyordu.
Daren yoktu.
"Lavin!" Özgür heyecanla bana sarıldığında gülümseyerek bende sıkıca sardım onu.
"Çok özledik be kızım." Dediğinde daha çok sıkmaya başladı beni.
"Özgür boğuluyorum." Dediğimde Özgür hemen geri çekildi.
"Kız geldiği gibi gideceketi öküz gibisin. Küçücük kıza ne diye öyle yapıyorsun?" Kerem Özgür'e bakıp kaşlarını çattığı sırada ben Kerem'in küçük lafına takılmıştım.
"Küçük derken?" Dediğimde Kerem gülmeye başladı.
"Ne o 1.60 olduğunu kabul etmeyip bağırmaya mı başlayacaksın?" Dediğinde kaşlarımı çatıp kollarımı bir birine bağladım.
"1.61." Dedim sanki çok fazlaymış gibi. Bu dediğim Kerem'i daha çok güldürmüştü. Gülce ve Özgür de gülmeye başladığında göz devirdim.
"Komik mi ya?" Diyerek sesimi yükselttiğimde beni umursamadan gülmeye devam etmişlerdi.
"Gidiyorum ben siz gülmeye devam edin." Diyip bahçe kapısına yöneldim. O sırada Kerem gelip kolumu tuttu.
"Tamam tamam. Sinirlenme. Maz Allah şimdi küçük yumruklarınla bizi dövmeye falan kalkarsın." Dediğinde elimle karnına sert bir yumruk geçirdim. Acı içinde inlemeye başladığında bu sefer gülen ben olmuştum.
"Demekki çokta küçük değilmiş." Gülce Özgür'ün omzuna vura vura gülmeye başladığında zincirleme o da gülmeye başlamıştı.
Bir tane akıllı bulmaz mıydı beni ya?
Neyse bunlar benim başımın tatlı belaları hep böyle kalsınlar.
"İyimisin?" Kıyamayıp elimi Kerem'in omzuna koydum.
"Sence şuan iyi mi görünüyorum. Deldin deldin." Dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
...
Birlikte eve geçtiğimizde Kerem ve Özgür motorlarını bahçeye bırakmak için gitti. Ben ve Gülce de kapının önüne geldiğimizde derin bir nefes aldım.
"Evde mi?" Diye bir soru sorup Gülce'ye baktığımda gülümseyerek kafasını salladı.
"Evde." Dedi ve cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtı.
Ayakkabılarımızı ve ceketlerimizi çıkarırken Kerem'lerde gelmişti. Hep birlikte salona geçtiğimizde etrafa bakındım.
"Odasındadır." Kerem elini omzuma koyup gülümsediğinde tepki vermeden geçip tekli koltuğa oturdum.
"Gülce biz markete gitmeyi unuttuk. Gidip bir şeyler alalım." Gülce Özgür'ü onaylayıp ayaklandı.
İkisi birlikte evden çıktığında Kerem yanımdaki koltuğa geçti.
"İyi misin?" Dediğinde yüzüne bakmadan kafamı salladım.
"İyiyim."
"Daren de senin gibi. Evden çıkmıyor." Dediğinde hemen yüzüne baktım.
"Evden çıkmıyor mu?"
"Evet çıkmıyor. Bugün ne olduysa bir anda bizimle konuşmaya başladı. Sabahtan beri bahçede bir şeylerle uğraşıyor. Sonra bize seni sordu."
İçimde büyük bir heyecan oluşmuştu.
"Ee." Dedim hevesle.
"Seni buraya getirmemizi istedi." Dediğinde gülümseyerek kafamı eğdim.
Beni görmek mi istemişti?
"Bakıyorum da çok hoşuna gitti." Kerem arkasına yaslanıp sırıtmaya başladığında artık saklamanın bir manası olmadığını düşündüm.
"Evet hoşuma gitti." Dedim hiç tereddüt etmeden.
"Ha şöyle ya biriniz hislerini belli etsin artık."
Kapı açılma sesiyle ikimizde kafamızı koridora çevirdik. Görüş alanıma Daren girdiğinde kalbim hızlanmaya başlamıştı. Nefes almakta zorluk çekiyordum.
Beni görünce öylece durup yüzüme baktı sadece. En ufak bir ifade bekledim ama hiç tepki vermedi.
Ben bir şey demesini beklerken o ayaklarını sürerek mutfağa doğru yürüdü. Gidişini izledim sadece, mutfağa girip görüş alanımdan çıktığında Kereme baktım sinirle.
"Hani o istemişti gelmemi?" Dedim hayal kırıklığıyla.
"Naz yapıyor naz bakma sen ona." Diyerek ayaklandığında anlam vermeye çalışır gibi yüzüne baktım.
"Ne diyorsun ya?" Dediğimde Daren elinde su bardağı ile odasına tekrar döndü. Kapısını kapattığında kalkıp içeri dalmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Hay senin ben." Kerem Daren'in arkasından bakakaldığında koluna vurdum.
"Naz yapıyor naz." Taklit eder gibi konuşup göz devirdiğimde Kerem gülmeye başladı.
"En çok bu hallerini seviyorum vallahi."
"Sen dalga geçmeye devam et Kerem." Dediğimde Kerem gülerek mutfağa gitti.
...
Gülce ve ben mutfakta atıştırmalık bir şeyler hazırlıyorduk. Modum hiç yerinde değildi, Daren benimle konuşmuyordu.
"Lavin bir tane daha tabak verir misin?" Gülce'nin bana seslenmesiyle yerimde sıçradım.
"Lavin." Gülce elini koluma koyduğunda yüzüne baktım boş boş.
"İyi misin sen?" Dediğinde hızlıca kafamı sallayıp dolaptan bir tabak çıkardım ve Gülce'ye uzattım.
"Al bakalım."
"Neyin var bakalım senin?" Gülce tabağı alıp kenara bıraktı. Beni sandalyeye oturtup karşıma geçti.
"Daren mi?" Dediğinde kafamı eğdim.
"Yapma ya böyle. Daren biraz kafa dinler düzelir merak etme sen." Dediğinde kafamı iki yana salladım.
"Yaşadıkları kolay şeyler değil. Ya düzelmezse." Dediğimde Gülce gülümsedi.
"Daren normalde kendi kendi toparlar direk. İçine atar her şeyi. Ama bu sefer ki ağır oldu. Ne yaşadığını kimse bilemez." Dediğinde kafamı kaldırıp Gülce'ye baktım.
"Nermin ablayı görmeye gitti mi hiç?" Dediğimde Gülce kafasını iki yana salladı.
"Hayır gitmedi. O geceden sonra evden bile çıkmadı zaten. Ama biz merak edip gittik. Annen yoktu o gün kafede. Nermin ablayla konuşup ağzını aradık. O Daren'in annesi değil Lavin. Sadece çok benziyor. İlk başta bizde öyle sanmıştık. Malesef o değil." Gülce'nin gözleri dolmuştu.
"Peki Daren, ona bir şey söylediniz mi?"
"Kerem konuştu ama hiç tepki vermedi. Biz de bir daha konuyu açmadık." Gülce açıklama yaptığında ne diyeceğimi bilemedim ve sessiz kaldım.
"Ya bu ne kadar uzun sürdü, öldüm açlıktan. Sizi alan adama yazık yeminle." Özgür salondan bağırdığında duygusal ortamdan eser kalmamıştı. Gülce gülmeye başladığında bende ona katıldım.
"İçine ediyor böyle anların." Gülce ayaklanıp tabakları eline aldı. Bende arkasından kalkıp içecekleri götürdüm.
"Bahçeye geçiyoruz." Kerem balkondan bize seslendiğinde Gülce'yle birlikte yanlarına gittik. Bahçeye indiğimizde karşılaştığım manzara ile ağzım kulaklarıma varmıştı.
Bahçe sineması hazırlamışlardı. Her yerde ledler, yerde renkli minderler ve koca bir projeksiyon perdesi. Her şey o kadar güzel görünüyordu ki.
Heyecanla elimdekileri yere bırakıp Kerem'lerin yanına koştum.
"Ya burası çok güzel olmuş. Nasıl hazırladınız her şeyi?" Dedim.
"Vallahi bize de sürpriz oldu." Özgür ağzına mısır atıp konuştuğunda kaşlarımı çattım.
"Size de mi sürpriz oldu, nasıl yani?" Dediğimde Kerem bakışlarıyla arka tarafımı işaret etti. Kafamı çevirip baktığımda telefonla konuşan Daren'i gördüm.
Üzerindeki beyaz tişörtü, gri eşofmanı ve duştan yeni çıktığını gösteren nemli saçları ile bana doğru geldiğinde kendimden geçmiştim.
Eriyorum Allahım...
Tişörtü vücudunu sardığı için afet gibi olan o kasları, tamamen göz önündeydi. Bu dengede kalmamı zorlaştırıyordu.
Önümde durduğunda mal gibi boş boş yüzüne bakıyordum. Parmağını alıp gözümün önünde şıklattı. Kendime gelip saçlarımı geriye attım.
"İyi misin?" Şuan benimle konuşmasına o kadar sevinmiştim ki havalara uçabilirdim. Kafamı hızlı bir şekilde salladığımda dudağının kenarı yukarı kıvrıldı ama hemen geri eski yüz ifadesini takındı.
"Daren bize sürpriz yapmış. Hiç beklenmedik şeyler ama olsun." Özgür söylene söylene kendini yerdeki minderlerin üstüne attı.
"Ee ne izliyoruz." Diyerek ağzına kurabiye tıkıştırdı.
Hep birlikte yerlerimize geçtiğimizde Daren filmi açmak için yanımızdan ayrıldı. Ne izleyeceğimizi bize söylememişti.
Hevesle ağzıma bir mısır attığımda ışıklar kapandı ve projeksiyon çalıştı.
Pür dikkat önüme bakarken yanımda hissettiğim nefesle kafamı çevirdim. Daren yanımdaki mindere geçtiğinde gülümseyerek yüzünü izledim. Beni fark edip döndüğünde hemen kafamı çevirdim.
Gülümsemesi gözümden kaçmamıştı tabiki..
Film izleyeceğimizi düşünüyordum fakat ekranda beliren jenerik müziğiyle yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşmişti. Dün post attığım çizgi filmler sıraya konmuştu. Hevesle elimdeki mısırı ağzıma attım.
"Çizgi film mi izleyeceğiz?" Özgür'ün sorusu cevapsız kalınca, umursamadan iyice yerde yayıldı ve projeksiyona odaklandı. Bu haline gülüp Daren'e döndüm.
Bana bakıyordu.
Gülümsediğim sırada yanıma yaklaştı.
"Başkalarıyla izlemene gerek kalmaz böylece, burda izlesen yeter." Dediğinde şaşkınlıkla yüzüne baktım.
"Ne?" Dedim yüzüne boş bakışlar atarken.
Kulağıma eğildiğinde o güzel kokusu burnumu doldurdu. Sanki iki haftadır nefes almıyordum da şimdi hayata geri dönmüş gibi hissettim.
"Diyorum ki şu Ege beyle olan sinema hayallerinize gerek kalmadı. Burda zaten izliyoruz aynısını tekrar izlemenin bir manası yok diye düşünüyorum." Diyerek boynuma doğru derin bir nefes verdiğinde kalbim çıkacak gibi hissettim.
Bu sefer kesin beyaz ışığı görecektim, bu çocuk beni öldürmek üzereydi..
"Ege beye bunu ben kendim iletirim." Diyerek geri çekildiğinde ne diyeceğimi bilemedim.
"Sen." Dedim ve durdum.
"Sen Ege'yi." Dememe kalmadan Daren araya girdi.
"İzlesene sonra bir daha izlemek zorunda kalırsın yoksa." Dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Resmen kıskanmıştı.
...
Tek tek bir sürü çizgi film izlemiştik. Esnemeye başladığımda kendime gelmek için ayaklandım.
"Bir şey istiyormusunuz." Dediğimde kimse cevap vermedi Kerem'ler çocuklar gibi yan yana dizilmiş pür dikkat karşılarında oynayan Tom ve Jerry e bakıyordu. Bu hallerine gülüp Daren'e baktım.
"Bir şey istiyor musun." Dediğimde sadece baktı cevap vermedi. Derin bir nefes alıp içeri geçtim. İlk önce uykumu açmak için elimi yüzümü yıkadım.
Mutfağa geçtiğimde lambayı yakmadan tezgaha ilerledim. Bahçenin ışığı zaten içeriyi aydınlatıyordu. Kendime bir bardak su doldurup kafama diktim.
Arkamı döndüğümde çarptığım cüsseyle geri geri gidip tezgaha çarptım.
Daren gelmişti.
"Ödüm koptu ya, öyle sessiz gelinir mi?" Dediğimde tepki vermeden yüzüme baktı sadece.
"Korkutmak istemedim özür dilerim." Dediğinde derin bir nefes verdim.
"Tamam önemli değil." Dediğimde çekilmesini bekliyordum.
"Bir şey mi alacaksın?" Diyerek bir soru yönelttiğimde gözlerime baktı.
"Bir şey istiyorum." Sesindeki yorgunluğa baktım. Keyfi yoktu.
"İyi misin sen?" Diyerek elimi koluna koyduğumda yanıma bir adım daha yaklaştı.
"Ben uyuyamıyorum, çok yorgunum." Dediğinde kalbim sıkışmaya başlamıştı. Sesinde bir alay yoktu, ciddiydi. Zaten uykusuz olduğunu yüzüne bakan herkes anlardı. O güçlü yıkılmaz gibi duran Daren bir enkaz yığını gibiydi. Canı yanıyordu.
Yansıtmak istemiyordu, ama her şey ortadaydı. Yorulmuştu, dik durmak artık çok zordu.
"Ben uzun zaman sonra ilk defa seninle uyudum. Bak ihtiyacım olmasa istemem, ama artık dayanamıyorum, uyumak istiyorum ama olmuyor. Kabuslar görüyorum, tekrar uyanıyorum. Yemin ederim çok yorgunum Lavin. Belki istemezsin ama ben şansımı denemek istedim." Kendini açıklamaya çalıştığı sırada gözlerini benden kaçırıyordu.
"Sadece bir yarım saat bile yeter bana. Lütfen sadece bir yarım saat benimle uyurmusun?" Dediğinde öylece yüzüne bakakaldım. Vereceğim cevabı bekliyordu.
Ben sessiz kalınca derin bir nefes aldı.
"Özür dilerim hiç söylemedim sayalım." Dediğinde elini tuttum.
"Ne kadar istersen o kadar uyuruz Daren." Dedim kendimden emin bir şekilde. Buna ihtiyacı vardı.
...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Hiranur Uzun / Ruhların Düğümü / [15.BÖLÜM]:BAHÇE SİNEMASI](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/hiranur-uzun-ruhlarin-dugumu.webp)
| 10.62k Okunma |
1.12k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |