
Okumaya başlamadan önce yıldıza basında yollarımız aydınlansın.
YILDIZLAR GİBİ HEP PARLAYIN..☆☆
"Sonra aramıza şehirler, ülkeler belki
dünyalar girecek, hiç karşılaşamayacağız. Kader ağlarını örmeyecek, bizi bir araya getirmek için.
Sonra birimiz öleceğiz, diğerimiz bunu hiç bilmeyecek..."
Nazım Hikmet
"Gizemli Arama"
Merhaba Lavin...
Benim kim olduğumu bilmene gerek yok.
Beni iyi dinlemen hem senin hemde çevrendekilerin yararına olacaktır. Bundan emin olabilirsin.
Bazı gerçekler vardır insanı enkaz altına iten ve üzgünüm ama birazdan sende o enkazın altında olacaksın.
Sevdiğin kişi tamamen bir yalandan ibaret. Hayatı, anlattıkları, yaşantısı. Her şeyiyle bir yalan.
Sen onun kurduğu oyunda sadece bir piyonsun. Rolün geldiğinde oynadın, şimdi gideceksin ve korkarım oyunda bir hile döndü. Bu hile seni eleyecek...
Bazı suçların cezalarını masumlar öder. Sende bu masumlardan birisin...
D.
Sende bu masumlardan birisin..
Bu kelime kafamın içinde kaç kere döndü bilmiyorum. Öylece durmuş elimdeki kağıda bakıyordum.
Oyunda bir hile vardı ve bu hile beni eleyecketi.
Peki oyun neydi?
...
Akşam yemeğinden sonra direkt odama geçmiştim. Aklım sürekli gelen mektuptaydı. Babama söyleyip söylememek arasında kararsız kalmıştım. Söylesem bu işin peşini bırakmayacaktı. Şu aralar zaten baya yoğundu bende bir şeylerden emin olmadan başına yeni bir iş eklemek istemiyordum.
Belki de biri eşek şakası yapıyordu, eğer öyleyse hiç komik değildi.
Kafamı derslere vermeye çalıştıkça mektupta yazan cümleler kafamın içinde yankılanıyordu, gözümün önüne geliyordu. Daha fazla buna dayanamayıp kitabımı kapattım ve kendimi yatağa attım.
Komodine uzanıp içindeki zarfı elime aldım, tekrar tekrar yazılanları okudum.
Burada benim rolüm neydi, ne istiyorlardı?
Sevdiğin kişi tamamen bir yalandan ibaret diyordu. Kimden bahs ediyordu peki?
Çalan telefonumla tüm düşüncelerim dağılmıştı. Zarfı tekrar çekmeceye koyup gelen aramaya baktım.
Özgür arıyordu.
"Efendim Özgür."
"Lavin ben bu matematiği hiç anlamıyorum ya." Özgür sitemle konuşmaya başladığında gülmeye başladım.
"Kıyamam sana." Tıpkı bir çocuk teselli eder gibi konuşuyordum.
"Matematik kıyıyor bana." Diyerek yalandan ağlıyormuş gibi yaptı.
"Bana yakınmak için mi aradın peki?"
"Hayır gelip bana özel ders ver diye aradım. Yarın dershanede sınav var ve ben hiç bir şey bilmiyorum."
"Saat başı ne kadar?" Alaycı bir şekilde konuştuğumda ciddiye alıp düşündüğünü belirten bir ses çıkardı.
"Hmm. Ne kadar istersen." Dediğinde gülmeye başladım.
"Bu teklifi geri çeviremem."
"Bu geleceğin anlamına geliyor o zaman."
"Aa galiba evet."
"Senin Allah'ına kurban bekliyorum hadi görüşürüz." Diyerek konuşmama bile izin vermeden telefonu kapattı.
Bu yaptığına söylene söylene dolabıma doğru yürüdüm. Kıyafetlerimi alıp yatağa bıraktım ve üzerimdekileri çıkarttım.
Mavi kotumu, beyaz badimi ve crop süveterimi üstüme geçirip saçlarımı taradım. Tel tokayla iki yandan tutturdum.
Yüzüme ve dudaklarıma nemlendirici sürüp telefonumu ve çantamı aldım.
Aşağı inip salona geçtim. Annem ve babam televizyon izliyordu.
"Kızım nereye gidiyorsun?"
"Anne Özgür'ün yarın sınavı varmış ders çalıştırmamı istedi."
"Saat geç olmadı mı ama?"
"Anne olmazsa bugün orda kalırım. Sorun olur mu sizin için?" Dediğimde annem ve babam bir süre birbirlerine bakıp düşündüler.
"Peki madem. O zaman taksi çağır yürüme şimdi." Babamın izin vermesine sevinip yanlarına gittim. İkisininde yanağına birer öpücük bırakıp geri çekildim.
"Tamamdır hallediyorum. Çok teşekkür ederim." Diyerek hızlıca kapıya yöneldim. Beyaz spor ayakkabılarımı giyip dışarı çıktığımda, bir taksi çağırdım.
Beklerken evin önündeki kaldırıma oturdum. Etrafa kısa bir an baktığımda gözümün önüne düşen görüntülerle içimi bir titreme kaplamıştı.
"Hatta belki de biz diye bir şey yoktu, seninde dediğin gibi ben senin beni sevdiğini düşündüm."
Gözümden düşen yaşı elimin tersiyle silip bakışlarımı yere çevirdim.
Düşünmemeye çalışıyordum ama canım yanıyordu, yapamıyordum.
Belki çok salakça bir şeydi ama onun benle konuşmasını bile özlemiştim. Kokusunu, sesini, gözlerini.
Daren'i özlemiştim...
Ben hiç kırılmadığım kadar kırılmıştım. Beni kırmıştı. Kabullenemiyordum, bunu bana yapmasını kabullenemiyordum. O kadar iyi geliyordu ki bana özel hissetmemi sağlamıştı. Onunda dediği gibi ben cidden beni sevdiğini düşünmeye başlamıştım. Ama yalanmış, her şey bir yalanmış.
Kafamda kurmuşum ben.
...
Bahçeye girdiğimde Daren'in motorunu gördüm. Buradaydı.
Büyük ihtimalle geleceğimden haberi yoktu, olsaydı burda olmazdı. Birbirimizden kaçıyorduk, yüz yüze gelmek istemiyorduk.
Derin bir nefes alıp zile bastım. Aradan saniye geçmeden Özgür bir hışımla kapıyı açtı.
"Hoşgeldin Lavin. Şimdi hoşgeldin boş gittin faslı bittiyse ders çalışalım."
Dediğinde şok içinde yüzüne bakıyordum, neye uğradığımı şaşırmıştım. Taramalı tüfek gibiydi.
"Özgür içeri girseydim." Dedim korkarak.
"Aa pardon doğru." Diyip kenara çekildiğinde yavaş adımlarla içeri girdim. Ayakkabılarımı çıkarıp terlik giydim.
Birlikte salona geçtiğimizde Kerem ve Gülce'nin mutfakta olduğunu gördüm.
"Hoşgeldin Lavin." Gülce elini yıkayıp yanıma koştuğunda ona doğru kollarımı açtım. Sıkıca birbirimize sarıldık.
"Hoşbuldum ne yapıyorsunuz bakalım." Dediğimde Kerem bıkkın bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Beni de mutfağa soktular ya daha da bir şey demiyorum. Ben ne anlarım kek yapmaktan ya." Diye söylenmeye başladığında Gülce kaşlarını çatıp Kerem'e baktı. Kerem Gülce'nin sinirlendiğini anlayıp kafasını eğdi ve önündeki kek harcını çırpmaya devam etti.
Bu haline gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Askerlerini çalıştırıyorsun demek."
"Aslında askerlerim değil askerim. Yani tek kişi." Gülce bu sefer öldürücü bakışlarını Özgür'e attığında Özgür gözlerini kaçırıp koltuğa oturdu.
"Beyefendi ders çalışacakmış, kaytarıyor aklınca. Bir de bana kanıtlamak için seni çağırdı salak." Dediğinde gülmeye başladım.
"Ciddi misin, doğru mu bu Özgür? Beni kullandın mı?" Dediğimde Özgür hiç oralı olmadı. Gülce bu haline daha da sinirlenmiş olacak ki gidip koluna bir tane vurdu.
"Acıyor ya acıyor, elin hafif mi sanıyorsun?" Özgür küçük çocuklar gibi dudaklarını büzdüğünde Gülce saçlarını savurdu.
"Umrumda mı, hayır." Kerem'in yanına geçti.
Özgür'ün yanına oturup kolumu omzuna attım.
"Ee Özgürcüm çalışmıyor muyuz?" Diyerek alaycı bir sesle konuştuğumda bana abartılı bir şekilde göz devirdi.
"Bakıyorum da çok eğleniyorsunuz." Dediğinde gülerek kafamı salladım.
"Gülce Lavin diyor ki ben kek yapmayı çok seviyorum. Bence yanına almalısın." Bana inat olsun diye Gülce'ye seslendiğinde somurtarak kolunu çimdikledim.
"Gıcıksın."
"Teşekkür ederim." Diyip sırıtmaya başladığında az önce onun yaptığı gibi gözlerimi devirdim.
"Hadi hadi çok konuşma yürü." Beni kolumdan tutup ittirdiğinde oflayarak ayaklandım.
"Gülce bu olmuş mu?" Kerem kek harcının kıvamını Gülce'ye gösterdiğinde Gülce kafasını salladı.
"Evet aferin, güzel tutturmuşsun. Şimdi bunu kalıba döküp fırına ver." Diyerek ağzına bir mandalin attığında Kerem Gülce'ye bakıp oflamaya başladı.
"Hadi Kerem acele et." Yanlarına yaklaştığımda Gülce bakışlarını bana çevirip asılı olan önlükleri işaret etti.
"Lavin şunları giy üzerin kirlenmesin aşkım." Diyerek bana öpücük attığında ayaklarımı süre süre yürüdüm.
Önlüğü alıp belime bağladım ve Kerem'in yanına geçtim.
"Güzel görünüyor." Dediğimde Kerem bana bakıp gülümsedi.
"Evet ama ben bittim. Çaktırma mutlu görünmeye çalışıyorum. Sabahtan beri bıdı bıdı konuşuyor." Diyerek kulağıma fısıldadığında bakışlarım Gülce'yi buldu. Şuan kendisi mandalina yemekle meşguldü.
"Keyfi baya yerinde." Kerem'e Gülce'yi işaret ettiğimde kısa bir an bakıp bana döndü.
"Tabi yerinde olur. Sabahtan beri beni çalıştırıyor, Özgür salağı da kaçıyor. Olan bana oluyor."
"Oyy kıyamam." Diyip kafamı omzuna koydum. Kerem de kafasını kafamın üzerine yatırdığında gülümsedim.
Önümüzde duran un paketine uzanıp elimi una buladım. Kerem'in yanaklarına sürdüğüm de geri çekilip yüzünü silmeye çalıştı.
"Lavin zaten yeterince kirlendim sende mi ya." söylenmeye başladığında gülmeye başladım.
"Komik dimi?" Diyerek kaşlarını çattığında kafamı salladım.
Elini una bulayıp aynı şekilde o da yüzüme sürdüğünde gülmeye devam ettim.
"Beni bunla mı korkutacaksın?" Diyip üzerine bir avuç un attım.
Kerem bağırmaya başlayınca Gülce ve Özgür bize bakıp kahkaha atmaya başladı.
"Lavin sen var ya." Diyip un paketini eline aldı ve tümünü üstüme döktü.
(Kankama şakasına vurmuşumdur dhdhdjd)
"Oha ama Kerem." Boğazıma dolan unlarla öksürmeye başladım.
"İyi oldu sana gülme sırası bende." Kerem küçük bir kahkaha attı.
Ben üzerimde ki unları temizlemeye çalışıyordum.
Kapı açılma sesiyle kafamı çevirdiğimde salona doğru gelen adım seslerini dinledim. En son gözlerim onun üzerinde durdu, tam karşımdaydı.
Bakışları beni bulduğunda göz göze geldik. Kalbim delicesine atmaya başlamıştı bile.
Öylece durmuş birbirimize bakıyorduk. Herkes susmuştu, kimse konuşmuyordu. Göğsüme giren sızı bedenimi ele geçirmeye başladığında arkamdaki tezgaha tutundum.
"Lavin." Kerem kolumu tutup destek olmaya çalıştığında bakışlarımı Daren'den çektim.
"Ben üzerimi temizliyim." Diyip hızlıca tuvalete gidip kapıyı kapattım. Çeşmeyi açıp suyla boynumu ıslattığımda derin derin nefesler alıp veriyordum. Gözlerim dolmaya başladığında başımı kaldırıp tavana baktım.
"Ağlama Lavin ağlama." Diyerek kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Pek başarılı olduğum söylenemezdi tabi. Ama deniyordum.
Kendime gelmeyi deneyip, üzerimde ki unları temizledim.
Aynaya bakıp derin bir nefes alıp verdim. Gülümsemeye çalışarak tuvaletten çıktığımda yavaş adımlarla salona ilerledim.
Büyük bir sessizlik hakimdi ortama. Etrafa bakındım ama yoktu.
Gitmişti.
"Lavin iyisin değil mi?" Gülce beni görüp yanıma geldiğinde gülümsemeye çalıştım.
"Evet neden olmayayım." Diyip mutfağa geçtim. Üçü de şok içinde beni izliyordu. Büyük ihtimalle sakin bir tepki vermemi beklemiyorlardı. Zaten vermemiştim, ama bunu dışa vurmuyordum.
"Kerem keki fırına verelim artık, çiğ hali bile güzel kokuyor. Yemek istiyorum artık." Dediğimde Kerem kafasını sallayıp kek kalıbını getirdi.
Keki fırınlayıp etrafı toparladık ve birlikte televizyon izlemeye başladık. Bedenim onlarlaydı ama ruhum, aklım, düşüncelerim çok başka yerlerde geziniyordu.
"Daren nereye gitti?" Gülce Özgür'e bakıp konuştuğunda ben bilerek televizyondan ayırmadan gözlerimi.
"Bilmiyorum ki, çıktı gitti. Gelir mi o bile meçhul."
Üçünün de bakışlarını üzerimde hissettiğimde kafamı kaldırıp yüzlerine baktım.
"Ne oldu niye öyle bakıyorsunuz?" Dediğimde birbirlerine baktılar sonra tekrar bana döndüler.
"Hiç." Aynı anda konuştuklarında bir şey demeden önüme döndüm.
Umrumda değilmiş gibi davranıyordum bu yüzdende Gülce'ler Daren'i görmezden gelme sebebimi anlayamıyordu. Sanki onu unutmuş gibiydim onların gözünde. Oysaki bilmiyorlardı ki ben hiç bir zaman onu düşünmeyi bırakmayacaktım.
Sadece ikimiz içinde en iyisinin bu olduğunun farkındaydım, o yüzden de en doğru tavır buydu.
Ne kadar canım yansa da artık olamazdı. Buna kendimi inandırmam lazımdı. Kabullenmek zorundaydım.
Daren ve Lavin'in hikayesi başlamadan bitmişti...
...
Gülce'nin odasında birlikte uyuyorduk. Daha doğrusu ben hala uyumamıştım.
Onu görmek bana hiç iyi gelmemişti. Zaten hiç aklımdan çıkmıyordu şimdi daha da beter bir haldeydim. Sürekli gözümün önündeydi.
Gülce'yi uyandırmamaya çalışarak yataktan kalktım. Odanın kapısını yavaşça açıp çıktım.
Işıkları yakmadan salona geçip oturdum. Bacaklarımı kendime çekip kafamı dizlerime yasladım.
Aklımda olmasını kendime yediremiyordum.
"Çık git artık kafamın içinden." Kendi kendime konuşmaya başlamıştım.
"Defol git, düşünmek istemiyorum seni." Fısıltı gibi çıkan sesim beni uyarmaya çalışıyordu.
Başımı iki elimin arasına alıp gözlerimi kapattım.
"Lütfen rahat bırak beni." Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladığında sesimin çıkmaması için kendimi zorluyordum.
"Hayır ağlama Lavin. Ağlama, ağlama, ağlama." Dedikçe daha da ağlıyordum sinirlerim çok bozulmuştu.
"Salaksın Lavin. Salak, salak salak."
Ağlamak istemedikçe ağlamam çok farklı bir boyuttu. Kendime engel olamıyordum.
İçimde bir deniz coşuyor gibi, sanki binlerce yara varmış da hepsi aynı anda kanamaya başlamış gibi hissediyordum.
O koltukta ne kadar süre ağladım bilmiyorum. Tek hatırladığım en sonunda yorgunluktan uyuyakalmış olmamdı.
DAREN'İN ANLATIMIYLA
Sessiz olmaya çalışarak odama doğru yürüdüğümde koltukta uyuyan Lavin'i gördüm. Bir süre uzaktan izledim onu, yüzüne bakmak bile beni utandırıyordu.
Dayanamayıp yanına adımlamaya başladım ve koltuğun yanına çöktüm. Kafamı başlığa yaslayıp o güzel yüzüne baktım. Ağlamıştı, çok ağlamıştı.
Göz yaşları yüzünde kurumuştu.
Bu hali benim yüzümdendi. Ağlatmıştım onu, canını yakmıştım, kırmıştım, üzmüştüm. Bunları yaptığım için kendimden nefret ediyordum.
Ellerimle saçlarımı karıştırıp sakinleşmeye çalıştım.
"Aptal Daren." Diye fısıldadım bir kaç kez. Öyleydim, aptaldım. Hatta o kadar aptaldım ki bu kızı bile bile yaralamıştım.
Lavin'i uyandırmamaya çalışarak alnına uzanıp bir öpücük bıraktım. Aynı anda gözümden bir yaş süzüldüğünde hemen geri çekilip elimin tersiyle yüzümü sildim.
Ayağa kalkıp son bir kez daha baktım yüzüne.
"Özür dilerim, affet beni."
...
Duyduğum kargaşa ile gözlerimi açtım. Uykulu bir şekilde önümde kavga eden Gülce ve Özgür'e bakmaya başladığımda ikiside bir anda bana döndü.
"Al işte uyandırdın kızı." Gülce Özgür'ün koluna bir yumruk attığında Özgür kolunu tutup yerinde kıvrandı.
"Ya el mi kalas mı belli değil mübarek."
"Bir tane daha yemek istemiyorsan kapa çeneni." Yine kendi aralarında tartışmaya başladıklarında zonklayan başımı tuttum.
"Lütfen susar mısınız?" Mırıldandığımı duyduklarında ikisi de aynı anda konuşmayı kesti.
"Ne oluyor sabah sabah?" Diyerek kaşlarımı çattığımda Gülce Özgür'e göz devirip bana baktı.
"Ya biz dün senle uyuyacaktık ya." Kafamı salladığımda Gülce devam etti.
"Ee sen burda uyumuşsun. Bu salakta bana sen horluyorsun diye kız senden kaçmış diyor. Ne yapayım şimdi ben bunu?"
Özgür kollarını göğsünde toplayıp alaycı bir gülüşle Gülce'ye baktı.
"Ee yalan mı horluyorsun ben bile duydum." Gülce daha fazla dayanamayıp ayağına eğilip terliğini eline aldı. Özgür de terliği görünce odasına doğru koştu.
Ama malesef kurtulamamıştı.
Gülce terliği kafasına isabet ettirmişti...
"Tam isabet." Gülce sevinçle etrafında dönerken kafasına isabet eden terlikle dengesini kaybedip yere yapıştı.
"Ahh!" Kafasını tutup yerde kıvranmaya başladığı sırada Özgür hemen Gülce'nin yanına koştu.
"Allah kahretmesin, o kadar sert atmamıştım." Diyip Gülce'nin başını kontrol etmeye başladığında bu hallerine gülmeye başladım.
"Çok acıyor, öküz gibisin ya!" Gülce hala başını tutuyordu.
"Ben sana bu kadar hızlı mı vurdum?" Diyerek homurdandığında Özgür Gülce'nin kızaran alnını öptü.
"Özür dilerim vallahi." Dediğinde Gülce bir şey demedi. İlk önce göz devirdi sonra kıyamayıp o da Özgür'ün yanağından öptü.
O kadar tatlılar ki anlatılmazdı.
"Sabah sabah başım şişti yemin ederim."
Kerem söylene söylene salona geldi. Ayakta uyuyordu resmen, gözünü bile açmamıştı daha.
"Kıyamam uyuyan güzeli uyandırdık. Ne kadar ayıp yaptığımız." Özgür Kerem'in yanına gidip kolunu omzuna attı.
"Prensin seni öpmedi daha sen neden uyanıyorsun aşkım." Diyip Kerem'i öpmeye çalıştığında Kerem hemen ayıldı ve kendini geri çekmeye çalıştı.
"Pis sapık uzak dur benden." Diyip kendini koltuğa attığında Özgür kahkaha atmaya başladı.
"Yanıyorum aşkından bebeğim yapma böyle." Diyip Kerem'e sırnaşmaya çalıştığında hep birlikte gülmeye başladık.
"Bu evde namus korumak çok zor." Kerem üzerini düzeltmiş gibi yaptığında daha çok gülmeye başladık.
Deliydi bunlar, deli. Hatta zır deli.
"Tamam yeter adım iyice sapığa çıktı." Özgür ciddileşerek kendini toparladı.
"Aaa neden öyle diyorsun prensesin seni bekliyor." Kerem Özgür'e doğru yaklaştığında bu sefer Özgür ayaklandı.
"Bir de bana sapık diyor. Allah'tan benim ki şakaydı şu haline bak iğrençsin Kerem." Özgür saçlarını savurur gibi yaptığında büyük bir kahkaha attık.
"Ayy yeter susun karnım ağrıdı." Gülce gülmekten yerde dönüp duruyordu.
"Bencede." Dedim karnımı tutarak ayaklandığımda.
Tuvalete gitmek için salondan çıktığımda Daren'in de odasından çıktığını gördüm. Kısa bir an yüzüme baktığımda o da bana baktı. Yanından geçip gidecektim ki konuşmaya başladı.
"Lavin." Dediğinde sanki adımım yere kenetlenmiş gibi bir anda durdum.
Yüzüne bakmadım. Ellerim titriyordu, şuan ona bakarsam ayakta duracak gücüm bile kalmayacaktı. Sakin olmak zorundaydım.
"Benimle konuşma Daren, buna hiç gerek yok." Diyerek hızlıca yanından ayrıldım. Kendimi tuvalete kapatıp kapının dibine çöktüm. Ağlamamak için kendimi sıkmaya başlamıştım.
Benimle konuşmasını istemiyordum. Çünkü adımı söylemesi bile canımı acıtmaya yetiyordu. Fazlasını kaldıramazdım.
...
Kapının önünde ayakkabılarımı giyiyordum. Hep birlikte evden çıkacaktık. Gülce benimle eve gelecekti, Kerem ve Özgür'de motorların bakımını yaptıracaktı.
Ben ve Gülce kaldırımda oturmuş Özgür'lerin gelmesini bekliyorduk.
Bir kaç dakika sonra motorlarıyla geri döndüklerinde Yanlarında Daren'i de gördüm.
Kısa bir an birbirimize baktık. Kafasını başka yöne çevirip kulaklıklarını taktı.
"Gülce Daren sizi bırakacak tek gitmeyin."
"Tamam Kerem dikkat edin sizde." Kerem bize gülümseyip Özgür'le birlikte yanımızdan ayrıldı.
Gülce'yle birlikte yürümeye başladığımızda Daren de arkamızdan geldi.
"Dershane olmadan halledebiliyor musun?" Gülce'nin sorusuyla kafamı salladım.
"Halletmeye çalışıyorum diyelim. Şuan da iyi gidiyor."
"Çok az kaldı sınava git gide heyecanım artıyor. Mezuna kalmak istemiyorum."
Gülce'nin koluna girip yanağından öptüm.
"Korkma sen yaparsın, inanıyorum." Dediğimde gülümseyerek başını omzuma koydu.
Telefonumun çalmasıyla elimi cebime attım.
Bilinmeyen numara.
"Efendim." Dediğimde karşından en ufak bir ses dahi gelmemişti.
"Orda mısınız?" Yerimde bir anda durunca Gülce ve Daren de bekledi.
"Kim?"
"Bende bilmiyorum ki cevap vermiyor." Diyip telefonu kapattım.
"Yanlış aradılar herhalde."
"Olabilir." Telefonu çantama atacağım sırada tekrar çalmaya başladı.
"Yine arıyor."
"Konuşacak mısınız artık?" Sinirlendiğimi belli eden bir ses tonuyla konuştuğumda karşıdan sadece nefes alışveriş sesini alıyordum.
"Kapatıyorum." Telefonu kapatacağım sırada konuşmaya başladı.
"Sabırsızsın."
"Kimsiniz?"
"Mektubun sahibi." Dediğinde karnıma bir sancı girdi.
"Sana çok güzel bakıyor." Dediğinde bakışlarım direkt Daren'i buldu.
"Bence sende ona iyi bak, son görüşün olabilir."
"Ne saçmalıyorsun sen?" Sesimi yükseltmeye başlamıştım. Artık bu oyuna son vermeliydi.
"Kes şu oyunu yeter. Kim olduğunu söyle." Bağırmaya başladığımda Gülce yanıma yaklaştı.
"Lavin ne oluyor?"
"Sakin ol istersen, baştan mızıkçılık yaparsan ilerleyemeyiz." Alaycı bir kahkaha atmaya başladığında telefonu fırlatmamak için zor duruyordum.
"Bir daha beni sakın arama!"
"Telefonu kapatsan da bir işine yaramaz. Şuan da seni görebiliyorum."
Hızla etrafa bakınmaya başladığımda içimi bir korku kaplamıştı.
"Beni göremezsin, boşuna yorma kendini."
"Bu saçma oyunun umrumda değil!" Telefonu suratına kapatmıştım.
Nefesim daralıyordu, neydi bu böyle?
"Lavin iyi misin?" Gülce'nin koluna tutunup derin derin nefesler almaya başladığımda Daren yanıma geldi. Elini koluma attı ama hemen geri çekti.
"Hastaneye gidelim." Daren telefonunu cebinden çıkarttığında elini tuttum.
"Hayır, eve gitmek istiyorum."
Elimi Daren'den çekip Gülce'nin koluna tutundum.
"Kimdi o ne dedi sana?" Gülce'ye bakıp kafamı yana yatırdım.
"Lütfen Gülce sonra konuşalım." Dediğimde Gülce hızla kafasını salladı ve benimle birlikte yavaş adımlarla yürümeye başladı.
...
Yatağımda uyumaya çalıştığım sırada odanın içinde telefon zil sesi yankılandı. Gülce doğrulup telefona uzandığında, bende sırtımı yatak başlığına yaslayıp, oturur pozisyona geldim.
"Efendim Özgür?"
"Öğle uykusu yapacağız."
"Bebek sensin."
Gülce sitemle konuşmaya devam ettiğinde kafamı arkaya yaslayıp gözlerimi kapattım.
"Biraz daha iyi, uyumaya çalışıyor." Dediğinde benden bahs ettiğini anlayıp yüzüne baktım.
"Tamam sonra konuşuruz." Gülce telefonu kapatıp komodine indirdi.
"Ne diyorlar?"
"Hiç öyle merak etmişler. Aslında arama sebepleri belli de neyse." Yaptığı imayı anlamayarak boş boş yüzüne baktığım sırada Gülce elini alnına vurdu.
"Off Lavin saf mısın kızım ya?"
"Ne ya anlamıyorum."
"Daren aramalarını istemiş, seni merak ettiği için."
Hiç tepki vermeden geri yatağıma uzandığımda Gülce de yanıma kıvrıldı.
"Affetmeyecek misin onu?"
Kimden bahs ettiğini anlasam da anlamamış gibi yaptım.
"Kimi?"
"Daren."
"Umrumda değil. Bana ondan bahs etme lütfen. Adını bile duymak istemiyorum." Diyip yorganı kafama kadar çekip altına girdim. Sırtımı Gülce'ye döndüğümde sıkıca bana sarıldı.
"Lavin biliyorum ona çok kırgın ve kızgınsın ama emin ol o da hiç iyi değil."
Dediğinde sakin olmak ister gibi gözlerimi kapatıp açtım. Bana hala onu savunması sinirlerimi bozuyordu ama Gülce'yi kırmakta istemiyordum.
"İnan bana haklı sebepleri-" Dediğinde tahammül seviyem sınıra ulaşmıştı. Hızlıca yatakta doğrulup Gülce'ye döndüm.
"Gülce lütfen bana onu savunmayı bırak."
"Ama Lavin-" Lafını tamamlamasına izin vermeden tekrar konuştum.
"Bak umrumda değil tamam mı o olay yaşanmamış gibi davranmaya çalışıyorum. Unutmuş gibi yapıyorum ama sen şimdi gelmiş onu bana savunuyorsun. Tepki falan da vermek istemiyorum ama anla beni lütfen."
Gülce yerinden doğrulup ellerimi tuttu.
"Lavin anlıyorum çok yıprandın çok haklısın gerçekten. Senin gözünden bakınca Daren'in savunulacak bir tarafı da yok belki ama inan bana bilmediğin çok şey var."
"Bilmediğim çok şey var öyle mi? Ya Daren'in bana böyle davranmasının ne tür bir haklı sebebi olabilir?"
Gülce dudaklarını araladı ama konuşmadan tekrar kapattı.
"Bak yine susuyorsunuz. Sonra anlayışsız olan ben oluyorum. Bana anlatmazsanız ben nereden bileceğim ne olduğunu?"
"Zamanı gelince her şeyi öğreneceksin inan bana."
"Sence artık umrumda mı? Her ne olursa olsun benim için Daren artık yok."
...
2 Gün Sonra
Duştan çıkıp hızlıca saçlarımı kuruttum. Dolaptan giyeceğim kıyafetleri çıkarıp yatağıma bıraktım.
Açık mavi kotumu, beyaz badimi ve üzerine de açık mavi bir kazak giydim.
Saçlarımı toplayıp perçemlerimi alnıma bıraktım. Yüzümü ve dudaklarımı da nemlendirip telefonumu aldım.
Evde yine kimse yoktu bende bu yüzden sıkılmıştım, yürüyüşe çıkacaktım.
Ayakkabılarımı giyip evden çıktım ve sahile doğru yürümeye başladım.
Mahallemiz ölü gibiydi gerçekten. Kimse dışarı çıkmıyordu, perdelerini çekmiş evde oturuyorlardı.
İnsan hiç mi sıkılmaz ya?
Saçma saçma şeyler kafamda dönerken buna son vermek için kulaklarımı taktım. Rastgele bir şarkı açıp yavaş yavaş ilerlemeye devam ettim.
Gider mi insan çok seviyorken?
Şimdi, "Dur" demem
Nasıl olsa bir gün anlar
Beni anlarsın
Yalanlarla bırakma beni böyle
Gözlerime bak, doğruyu söyle
Ama korkak
Korkaksın
Şarkı gözlerimin dolmasına sebep olduğunda ağlamamak için derin derin nefesler alıp verdim.
Zaten bana denk gelirdi bunlar.
Tam sinirlenip müziği durduracağım sırada kendi kendine kapandı. Çünkü telefonum çalmaya başlamıştı.
Bilinmeyen numara.
Ekranda gördüğüm şeyle göğsüme bir ağrı saplandı.
Yerime çakılmış gibi duruyordum sokak ortasında. Neden yine beni arıyordu, niye?
Ekrana salak salak bakarken arama sonlandı. Tekrar arayacak mı, diye düşünürken yine o lanet ses ulaştı kulaklarıma.
Bu sefer başka çarem olmadığını düşünerek açmak zorunda kaldım.
"Ne var?" Diye sinirle konuştuğumda o pis gülüşünü duydum.
"Sakin ol lütfen, hemen böyle yapınca kırılıyorum."
"Ne istiyorsun?" Net bir şekilde konuşuyordum.
"Ne istediğimi yakında anlarsın. Ben sadece sana bir uyarıda bulunmak için aradım."
"Ne saçmalıyorsun?"
"Sana etrafındakilere dikkat et demiştim."
"Açık konuşsana sen, söyle ne istiyorsan uzatma işte." Tahammülsüz bir şekilde bağırdım.
"Her şey ortaya çıktığında bana teşekkür edeceksin emin ol."
"Neden bana neler olduğunu anlatmak yerine sadece uyarı da bulunuyorsun?"
"Siyah maskeye kendin sormak istersin diye düşünmüştüm. O anlatır sana."
Dediğinde öylece kalakalmıştım.
Daren'den mi bahs ediyordu?
"Şimdilik hoşçakal."
"Bu arada mavi çok yakışmış."
...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Hiranur Uzun / Ruhların Düğümü / [18. BÖLÜM]: GİZEMLİ ARAMA](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/hiranur-uzun-ruhlarin-dugumu.webp)
| 10.62k Okunma |
1.12k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |